25 Şubat Pazar günü ABD Hava Kuvvetlerinin aktif bir personeli olan 25 yaşındaki Aaron Bushnell askeri üniformasıyla Washington’daki İsrail Konsolosluğunun önünde kendini ateşe verdi, alevler bütün vücudunu sararken Bushnell “Filistine özgürlük” diye bağırıyordu. Bushnell kapının önüne doğru giderken açıklamasında bu soykırıma daha fazla ortak olmayacağını, şimdi ekstrem bir eylemde bulunacağını ancak bu ekstremitenin Filistinlilerin, sömürgecilerinin elinde günlük olarak yaşadıkları yanında hiçbir şey olduğunu, yönetici sınıfların bunun normal olduğuna kanaat getirdiğini söyledi ve kendisini ateşe verdi.
Aaron Bushnell, Gazze’de parçalanan çocukların bedenlerine, yıkıntıların arasından gelen çığlıklardan, açlıktan bir deri bir kemik kalmış bedenlerden, soğuktan ve hastalıklardan sarsılan bir halktan, her saniye bir bombanın tepelerine düşmesinin korkusuyla yaşayan bu halktan gözünü kaçırmayı reddetti. Ve en önemlisi yıkım ve ölümün makinesi olan ABD savaş makinesinin bir parçası olmayı reddetti. Washington Post’a verdiği demecinde Bushnell’in bir arkadaşı, George Floyd’un öldürülmesinden sonra Bushnell’in bu ülkenin gerçek tarihi ile ilgili araştırmaya başladığını ve devletin uyguladığı şiddetin her türlüsüne karşı çıkmaya başladığını söyledi. Bushnell araştırmalarının sonucunda anarşizme yöneldi ve karşılıklı yardımlaşma faaliyetlerinin bir parçası oldu (1). Fedakar eylemini gerçekleştirmeden önce Facebook’ta şunları yazmıştı:
“Pek çoğumuz kendimize şu soruyu sorarız: Eğer kölelik zamanı veya Güney’de Jim Crow zamanı veya apartheid dönemi hayatta olsaydım veya ülkem bir soykırım yapıyor olsaydı ne yapardım? Cevap aslında bunu şu an yaptığımız.” (2)
Canavarın İçerisinde Direnmek
ABD emperyalizmi, dünya kapitalist-emperyalist sisteminin “besin zincirinin” en tepesinde yer alır. Bütün bir ülke tarihi; kölelik, soykırım ve savaş üzerine kurulmuştur ve ABD’nin askeri ve siyasi desteği olmaksızın ne İsrail devleti var olabilirdi ne de bugün yaptıkları soykırımı yapabilirlerdi. Nitekim Bushnell’in fedakar eyleminden sonra Biden hükümeti Pentagon’da düzenlediği basın konferansında “bu konudaki politikalarının değişmeyeceğini ve İsrail’in kendini koruma hakkına desteklerinin sarsılmaz olduğunu” beyan etti. Aaron Bushnell’in bu eylemini kahramanca yapan bir diğer mesele tam da budur. Bushnell sadece bu sistemin en tepesinde yer alan ve emperyalizmin asalaklık damgasını en sert biçimiyle vurduğu Amerikan toplumunun bir üyesi değildi, o aynı zamanda bütün bu asalaklığın daimi kalıcılığının sürdürülebilmesi için dünya çapında terör estiren ABD ordusunun aktif bir personeliydi.
Bushnell gibi ABD askerlerinin ayağa kalkması işte tam da bu yüzden önemlidir. Onlar makinenin en agresif kurumunun parçasıdırlar ve buradan gelen muhalefeti değerli kılan da budur. Nitekim ABD’nin Irak İşgali ama özellikle de Vietnam’da giriştiği korkunç savaş ciddi bir muhalefetle karşılanmıştı. Vietnam örneğini daha özgün kılan ise pek çok askerin aktif katılımı reddetmesi, üniformalarını yakmalarıydı, nitekim savaş sonrası ABD hakim sınıfları askere alma politikalarını değiştirmek zorunda kalmışlardı. 1960’lar ve 70’ler boyunca halk kitleleri ve özellikle de dönemin gençliği umut ve mücadeleyle doluydu bugün siyasi saha bunun tam tersiyken böylesi bir feda eylemi ise çok daha kıymetlidir.
Anaakım medyanın ya yer vermediği ya da “mental rahatsızlık”, “iç sıkıntılar” gibi burjuvazinin psikiyatriyi bir silah olarak kullandığı üretim mekanizmalarıyla değersizleştirdiği günümüz toplumunda Bushnell ve onun gibi fedakarca hayatlarını ortaya koyanların meşru mücadelelerini gündeme taşımak ve temel sorunları olanca açıklığıyla kitlelerin önüne sermek devrimcilerin önemli görevlerindendir.
Ne İçin Savaşmalıyız? Yaşamaya ve Ölmeye Değer Olan Nedir?
Yaşam ve ölüm kendinden metafizik kavramlar değillerdir. Şüphesiz bu iki kavramında fizyolojik/biyolojik tanımlamaları vardır ancak yaşamak kadar ölmekte belirli bir toplumsal ilişkiler ağı ve ideolojiler temelinde gerçekleşir. Örneğin Mao Zedong yoldaşın şairane ifadesinde belirttiği gibi “Emperyalistlerin ve gericilerin hizmetinde ölmek tüyden daha hafiftir fakat halk için ölmek dağ kadar ağırdır.” Yaşamı ve ölümü incelemede ve anlam atfetmede temel yönelimimiz bu olmalıdır. Yoldaş Avakian insan yaşamının ağırlığı ve bunun niteliği üzerine şu önemli tespiti yapar:
“Geç de ölseler erken de ölseler, insanların yaşamının bir ağırlığının bulunması -yani yaşamların niteliği, neye adandığı, neye bağlı olduğu ve son tahlilde ne için yaşandığı- en önemli şeydir ve hareket halindeki maddenin sonsuz varlığına bağlı olarak insanların yaşamına bir şekilde bir anlam katar.” (3)
Nitekim yaşamı ve ölümü değerli kılan da bu anlamdır. Aaron Bushnell’in kendisini Filistin davası için feda etmesi bu bağlamıyla da değerlidir. Ancak Bushnell’in eylemi de dahil dünya çapındaki eylemlere katılan veya bu eylemleri selamlayan pek çok insan da mevcut duruma bakarak inanılmaz bir çaresizlik hissediyor. Filistin’de soykırım sonucu ölenlerin sayısı 30.000’i geçmiş durumda. Sadece Filistinde de değil; emperyalistlerin savaş sahaları her geçen gün daha fazla insana mezar oluyor. Bugün Ukrayna’da ölü sayısının 500.000’i geçtiğini biliyoruz, Sudan’ın kan gölüne döndüğünü görebiliyoruz. Ve evet bir yanıyla pek çok insanın kendisini dünyanın bu büyük problemleri karşısında çaresiz hissetmesi de pek tabi normal. Ama bütün bunlar değişmez bir zorunluluk olmadığı gibi bu çılgınlıktan bir çıkış yolu da var. Şayet insanlar devrimin bilimiyle tanışır ve onu öğrenebilirlerse o halde dünyanın neden böyle olduğu ve nasıl değiştirilebileceği ile ilgili bilimsel bir kavrayışa da sahip olurlar; nitekim Marx’ın da söylediği gibi “Bir kez iç bağlantı kavrandığında, mevcut koşulların daimi ve kalıcı gerekliliğine olan tüm teorik inanç, onun pratikte çökmesinden önce yıkılır.” (4)
Bugün insanlık varoluşsal bir krizin eşiğindeyken dünyanın radikal bir şekilde değiştirilmesine olan ihtiyaç hiç olmadığı kadar daha da yakıcıdır ve siz bundan uzak kalmaya çalışsanızda kendisini akut bir biçimde dayatır. Elimizde bunu değiştirebileceğimiz bilim ve Bob Avakian’ın kritik önderliği bulunmaktayken uğruna savaşmamız ve hayatlarımızı adamamız gereken mesele komünist devrimin özgürleştirici hedefleridir.
Dipnotlar:
1.) Yazının ana meselesi bu olmamakla beraber anarşizm ve karşılıklı yardımlaşma faaliyetleri insanlığın geleceği için özgürleştirici bir perspektif sunamazlar. Nitekim Bushnell’in eylemi meşru ve değerli de olsa kendi siyasi çizgisiyle bir birliktelik halindedir. Dünyanın ve insanlığın kurtarıcısı olma hedefiyle gerçek bir devrim yapma perspektifine sahip olan devrimci komünistler bu işte ciddilerdir; öz savunmayı ve baskıya karşı direnişi meşru görürler ancak tam da ciddi oldukları için bu aşamada şiddete yönelmezler.
2.) Mazurov, Nikita (28 Şubat, 2024). “Aaron Bushnell, Who Self-Immolated for Palestine, Had Grown Deeply Disillusioned With the Military”. The Intercept (6 Mart tarihinde Wikipediadan alınmıştır)
3.) İnsanlık İçin Bilimsel Temelde Umut, Bob Avakian, 2019
4.) Alıntılayan, DKP Manifestosu