Yeni Komünizm

Çin Komünist Partisi ve Komünizm: Dün, Bugün ve Yarın

image_pdfimage_print

Çin Komünist Partisi (ÇKP) 1921 yılının 1 Temmuz’unda kuruldu. Bugün 2021 yılının 1 Temmuz’unda bulunmaktayız yani Mao Zedong’un da delegesi ve daha sonra önderi olduğu ÇKP’nin kuruluşunun 100. yılındayız. Peki bugünü anmak ya da daha doğrusu bugünün, Çin Komünist Partisi’nin, Çin’de verilen Halk Savaşı sonrasında gerçekleşen Demokratik Halk Devrimi’nin ve komünizmin ilerletilmesinin miadı olan günlerden birisinin değerinin kavranması, hatırlatılması neden önemli? Bunu basit bir ‘’nostalji’’ gibi, eskiyi yad etmek olarak mı algılamalı? Geçmişe hak ettiği değeri vermek gibi mi algılamalı? Yoksa bunu komünizmin “son noktası” olarak analiz edip bütün hareket noktası mı yapmalı? Bu soruya verilecek cevap bizim ne yaptığımız, ne için ve kimin için yaptığımız ve hakikatin ne olduğu meselesidir. Hadi hem tarihi önemdeki bugünü anlayalım hem de bu anlayışın ileriye nasıl taşındığına bir göz atalım.

Dostoyevski’nin bir sözü vardır; hepimiz Gogol’un paltosundan çıktık der. Dostoyevski burada Gogol’un ‘’Palto’’ hikayesine bir gönderme yapar bunun iki nedeni vardır; birincisi Palto öyküsünün Rus Edebiyatı için bir yapıtaşı rolü görmesi, ikincisi ise Rus Edebiyatının gelişiminin merkezinde de bu öykünün oluşudur. Bunda etkili olan pek çok faktör vardır; Gogol’un olağanüstü kurgu yeteneğinden biçeme, sosyal sınıf baskısının aldığı biçimlerin bütün çıplaklığıyla estetik bir dille incelenmesine kadar uzayıp gider. Ancak aralarındaki belki de en önemli faktör başkarakter Akakiy Akakieviç’in Gogol’un kaleminde sıradan bir ‘’küçük insan’’ anlatısından çıkarak edebiyatta insancıl ve gerçekçi bir damarın mihenk taşı olmasıdır. Yani? Derdimiz Rus Edebiyatından portreler vermek mi hayır, kesinlikle değil. Ama derdimiz Mao Zedong’un ‘’Paltosundan’’ nihai hedefi komünist toplum olan devrimin ileri neferlerinin, İbrahim Kaypakkaya’nın, Bob Avakian’ın ve devrime hayatını adamış nice yoldaşların ve bütün bir kuşağın nasıl çıktığını anlatmak ve bunu anlatırken bu ‘’Palto’’nun -Marx’la birlikte başlayan ve Lenin’le birlikte niteliksel bir ilerleme seyreden ve Mao’nun ölümsüz katkılarıyla yeni bir aşamayı temsil eden- neden ve nasıl bir kopuş anlamına geldiğini ve bugün ‘’Paltodan çıkmanın’’ ne anlama geldiğini anlatmaktır.

Mao’nun Paltosu

Rusya’dan gelen devrimin rüzgarı 1919’da yüzbinlerin katıldığı öğrenci protestolarından, grevlere ve köylü ayaklanmalarına kadar Çin’in farklı kesimlerine yayılmıştı. İşte böylesi bir zamanda, 1921 yılında Çin gibi bir ülkede devrim yapma mücadelesiyle cebelleşmek üzere Çin Komünist Partisi kuruldu. 1925 yılında Yunan eyaletinde Mao köyden köye giderek köylüleri partiye kazandırırken Parti içerisindeki ilk büyük engellerden birisiyle karşılaştı, Parti liderleri köylüleri geri ve muhafazakar olarak görüyor onları Partide istemiyorlardı. Mao bu görüşün karşısında durdu ve üç alternatif olduğunu söyledi ‘’Önlerinde yürümek ve onlara önderlik etmek. Arkalarına dizilip kuyrukçuluk etmek ve eleştirmek? Ya da önlerinde durup onlara karşı gelmek?’’ Açıktı ki Mao ilk alternatif üzerinde diretti ve o çizgiyi ileriye taşıyarak Çin’de gerçek bir devrim yaptı.

1928 yılına gelindiğinde Parti’nin 4/5’i yok edilmiş ve parti güçleri yeraltında faaliyet yürütmeye zorlanmıştı. Bu büyük yenilgi devrimci teoride daha ileri bir atılımı ve analizi zorunlu kılmıştı. Normalde Sovyetlerde izlenen devrim stratejisi şehirlerde gerçekleşen ayaklanmaları takip eden bir iç savaştı ve Parti içerisindeki kimi klikler bu modeli savunuyordu ancak Mao bunun Çin gibi ezilen bir ülkede uygulanabilir bir model olmadığını görerek devrim stratejisinde inanılmaz bir atılım yaparak tarihte ilk kez kapsayıcı Marksist bir askeri çizgi ve sistem geliştirdi. Mao’nun askeri doktrini savaşın kendisinin başından itibaren kitlelere bağlı olduğunu ilan ediyordu. Mao, Halk Savaşı kavramsallaştırmasını geliştirirken bilimsel davrandı, Kızıl Ordu’yu ve devrimin stratejisini oluştururken dayandığı zemin bilimsel bir yöntem ve yaklaşımı içeriyordu.[i]

Şüphesiz ki Mao’nun bilime katkıları sadece askeri stratejiyle sınırlı değildi; 1949 yılında Çin Komünist Partisi 3 Başlı Ejderhaya (emperyalizm, feodalizm, komprador bürokrat kapitalizm) karşı devrimi gerçekleştirdikten sonra da Mao’nun bilime katkıları devam etti. Çin’de yaşanan Demokratik Halk Devrimi, devrim tarihinde teorik ve pratik bir miat anlamına da geliyordu. ‘’Yeni Demokrasi’’ modellemesinden, Çelişki Üzerine yazısına, bugün şeytanlaştırılan ancak hem ekonomik hem sosyal olarak özgürleştirici Büyük İleri Atılım deneyimine, modern revizyonizmin tespiti ve geri dönüşlerin tahlil edilmesi, en önemlisi sosyalizm inşası boyunca sınıf savaşımının devam ettiği ve geri dönüşlere karşı mücadelenin proletarya diktatörlüğü altında sürdürülmesinin ileri bir aracı ve aşaması olarak Büyük Proleter Kültür Devrimi’ne kadar Mao’nun bilime katkıları devam etti.

Paltodan Çıkmak

Dostoyevski, Gogol’a dair yaptığı bu gözlemde Gogol’un ‘’Paltosunda’’ kaldık demez aksine oradan çıktıklarını söyler. Kendi yanında kimi/kimleri kastettiği edebiyat tarihçilerinin tartışma alanı olsa da Dostoyevski biçimsel anlamdan, karakter derinliğine, üsluptan, edebiyata kazandırdığı kavramlara kadar pek çok alanda Gogol’un Palto’sundan çok net bir şekilde çıkmış, Gogol’un edebiyatından kopmuştur. Kopuşlar (rupture) ve atılımlar (breakthroughs) sadece edebiyata özgü değildir, bu kavramlar Marksizm bilimine de içkindirler ve şayet bunlardan bahsedeceksek yani komünizmin, insanlığın kurtuluşunun naçizane yolunun tamamen yeni bir safhasının başlangıcını temsil eden Bob Avakian’ın yeni komünizminden bahsetmemiz gerekecektir; Palto’dan çıkmak bir yana felç edici siyasaların içerisinde sıkışıp kalarak burjuva demokrasisini, sosyal demokrasiyi ve Ajithizmin çeşitlemelerini savunanlardan değil. [ii][iii]

1976 yılında yaşanan karşı devrimci darbeyle Sosyalist Çin revizyonistlerin eline geçti; bugün gelinen aşamada Çin, Amerika ile dünyanın tahakkümünde mücadele eden emperyalist bir güce dönüştü. Bu dünya devrimi için üzücü ve ağır bir kayıptı.

Ancak bu kayıp burjuvazinin kimi kiralık kalemlerinin ortaya attığı gibi ‘’tarihin sonu’’ değildir. Bu üzerinde cebelleşilmesi gereken pek çok soruyu beraberinde getiren daha ileriye bir atılım için bir çıkış noktasıdır. Ve bu noktada dünya devriminin merkezi sorunlarıyla cebelleşen, devrimin teori ve pratiğinde kopuşlar yaşayarak komünizmin kritik çelişkisini çözümleyen Bob Avakian’ın yeni komünizmine ihtiyacımız var.

Eğer bugün devrimden ve insanlığın, gezegenin ve türlerin kurtuluşundan bahsediyorsak evet bugün yeni komünizmden, onun yöntem ve yaklaşımından bahsetmek ve onu kitlelere götürmek zorundayız!


[i] https://revcom.us/a/140/Mao_true-story-en.html

[ii] https://yenikomunizm.com/yeni-komunizm-her-seyi-degistirebilir-sayet/

[iii] Ajithizm, Temmuz 2013’te Ajith tarafından yazılan “Avakianizm’e Karşı” başlıklı broşürde derlenen eğilimdir. Bu eğilim, çevrimiçi dergi Demarcations’ta yayınlanan “Ajith – Geçmişin Tortusunun Bir Portresi” başlıklı makalede analiz edilmiş ve kapsamlı bir biçimde eleştirilmiştir. Ajith ile yapılan bu polemik, yeni sentezin ayrıntılarına indiği ve onu Bob Avakian’ın epistemolojide yarattığı kırılmaya odaklanan bir dizi eski sorudan ayrıştırdığı için kritik bir çalışmadır. Yazarlar şu tespiti yapmaktalar: “En büyük önderlerinin düşünceleri de dâhil, komünist harekette yanlışlar yapılmış olsa da, bu komünistleri ne korku içinde pusmaya ne de devekuşu misali ikincil zayıflıkları savunmayı kabul etmeye sevke etmelidir. Ancak bir tarihsel bağlamda yapılan hatalar, Ajith’in yaptığı gibi desteklendikleri, kutsandıkları ve geliştirildiklerinden, toplum için nitel olarak farklı bir projeye dönüştürülmüş olurlar.” “Ajith – A Portrait of the Residue of the Past”, sayfa 80.

Sosyal demokrasi, “sosyalizmin” burjuva seçimleriyle iktidara gelecek –aslında bazı endüstriler için devlet mülkiyetinin ve kapsamlı refah tedbirlerinin bileşkesi- bir biçimini tasavvur eden siyasal bir eğilimdir. Burjuva devletinin şiddetli baskıcı iktidarına, milyonların dahliyle iktidar için topyekûn kitle mücadelesi aracılığıyla karşı koymayı ve onu yenilgiye uğratmayı red deder, bu ihtiyacı karşılayacak devrimci eğilimlere de karşı çıkar. Sosyal demokrasi, genellikle dillendirilmeyen temeli koloni ve yeni kolonilerden yapılan yağmadan sağlanan ganimet olan Avrupa’da ciddi bir eğilim olarak ortaya çıkmıştır. Bugün Latin Amerika’da (Brezilya’da Lula, Şili’de Bachelet, vb.) ve başka yerlerde önemli bir güçtür ve ABD’de Amerika Demokratik Sosyalistleri (DSA-Democratic Socialists of America) ve benzeri gruplarda şekillenmektedir.

İbrahim Sâlik

"Teori ideolojinin en dinamik faktörüdür" - Zhang Chunqiao