‘’Cumhuriyetin 2. Yüzyılı’’ tartışmaları ister İslamcı olsun isterse Kemalist, bugün tüm hakim sınıfların gündemindedir. Şüphesiz hakim sınıf klikleri arasında farklar vardır ve her bir klik ‘’Cumhuriyetin 2. Yüzyılını’’ kendi ideolojik formasyonu ve yoluyla (rejim) tahayyül etmekte, bu temelde mücadele etmektedir. Bununla birlikte bu klikleri birbirine bağlayan şey, hakim sınıf olmaları, bu sistemin doğası ve yapısı, klikler arasındaki çatışmanın bir yarılmaya dönüşmesi ve kendileriyle birlikte bütün bir toplumu derin yarıklara sürüklemesi durumu, hakim sınıfların sınıf varlıklarını tehlikeye sokan bir zemini de hazırlamaktadır.
Bugün toplumda Erdoğan’dan ve temsil ettiği her şeyden tiksinen azımsanamayacak bir kesim bulunmaktadır. Erdoğan ve onun İslamcı Türkçü faşist rejimi özellikle 2013 Gezi’den beri bitmek tükenmek bilmeyen baskı/şiddet dalgaları, kadınların, Kürtlerin, azınlıkların, LGBTQ bireylerin hatta burjuva liberaller başta olmak üzere burjuva ‘’muhalefetinin’’ dahi şeytanileştirerek düşmanlaştırılması ve açık düşman haline dönüştürmeleri, bu rejime ve onun işleyişine dair büyük bir öfkenin patlama noktasına gelmesine neden olmuştur. Ve insanların bu rejimin suçlarına dair duydukları öfke çok meşrudur ve önemsiz değildir, her ne kadar bu rejimi var eden sistemin yapısı ve işleyişine dair çok bir şey söyleyemeseler bile.
Erdoğan ‘’Cumhuriyetin 2. Yüzyılı’’ için çokça 2071 referansı vererek, bir ‘’cihan imparatorluğu’’ göndermesinde bulunmuştu. Bu rejimin öngördüğü gelecekte karma eğitim dahi tartışma konusu olmuş durumdadır. Zira rejimin bileşenleri, son yüzyılın en güçlü kadın düşmanı ittifakını oluşturmuş durumdadırlar. Sadece kadın düşmanı değiller aynı zamanda bariz bir Kürt düşmanlığı da bu rejimin güçlü ve temel bir saç ayağıdır. İslamcı Türkçü faşistler Kürtlerin en temel sivil haklarını ‘’bölücülük’’ diye bastırıp, siyasi temsilcilerini infaz etmekten, cezaevlerine göndermekten çekinmiyorlar. Ve daha da derinde, Türk halkı içerisinde azgın Türk şovenizmini saldırgan bir şekilde örgütlüyorlar. Böylesi bir siyasal atmosferin koşullar ‘’elverişli’’ olduğunda bir kıyıma dönüşmesi işten bile değildir.
Bu kutuplaşmanın diğer tarafında, işlerin başını CHP çekiyor. CHP millet ittifakı içerisinde nispeten farklı bir ‘’irfana’’ sahip olsa bile, temelde AKP’nin oluşturmuş olduğu paremetreler dahilinde hareket edebilmektedir, her ne kadar bunu istemese bile. CHP hem programında hem de önderlik mevkiindeki nispi burjuva ‘’liberal’’ eğilime rağmen, ‘’ulusu bir arada tutmak’’ ve ‘’kutuplaşmanın önüne geçmek’’ için, açık büfe İslamcı ve Kemalizme ‘’sosyal demokratik’’ bir don giydirilmiş ‘’hibrit model’’ bir vizyon ile hareket ederek ‘’tutkal’’ rolü oynuyor. Ve böylece Millet İttifakında ‘’lokomotif’’ güç olabiliyor.
Tekrar etmek gerekirse ister İslamcı olsun isterse Kemalist, bu ülkenin hakim sınıfları bir yüzyılı geride bırakarak kendi sınıflarının hakimiyeti sürdürecek olan ‘’Cumhuriyetin 2. Yüzyılı’’ için hemfikirler. Açıkçası onlar Türk hakim sınıflarının egemenlik ve baskı aracını devam ettirmekte son derece kararlılar. Fakat bunun yolunun (rejim) nasıl olacağına dair aralarında derin bir bölünme ve bir kavga ender rastlandığı üzere, belirgin hale gelmiştir!
Bu yazı dizisinin, hakim sınıfların bölündüğü ve tüm pisliklerin faş olduğu böylesi koşullarda, okun sivri ucunu bu sistemin hali hazırdaki rejimi ve temsilcilerine bükerek bununla birlikte sistemin bütünlüklü teşhirini yaparak halk kitlelerini her türden hakim sınıf bakış açısından kurtarmak ve insanlığın gerçek kurtuluşunu sağlayacak olan komünist devrim için güçlerin acil olarak ortaya çıkması ihtiyacına uygun olarak ‘’zihinleri hazırla, güçleri örgütle’’ perspektifini edinmektedir. ‘’Cumhuriyetin’’ gerçekleri makale dizisi, bu devletin geçtiğimiz yüzyıldaki özünü ve niteliğini, 1. yüzyılında gerçekleştirdiği büyük suçlarını ortaya koyacak ve aynı zamanda bu sistem yıkılmadığı taktirde işlenen büyük suçların ‘’2. Yüzyılda’’ da tekrar ve tekrar işlenmesini nedenlerini ortaya koyacaktır. Bunları yaparken ezilen halk kitlelerine ve daha geniş olarak bu sistemden öfke duyan herkese ‘’çözüm’’ olarak ‘’parlemetoyu’’ gösteren ve bu toplumun radikal değişme potansiyelini boğazlayan her bir akımın ideolojik mahkumiyeti bugün son derecede elzemdir. Şayet böylesi keskin bir mücadele yürütülmediğinde, bu sisteme öfke duyan herkes ya ‘’demokratik’’ bir biçimde sisteme yeninden eklemlenecek ya da demokrasi ilüzyonunun patlamasıyla umutları sönecek ve gerçek radikal bir değişimin potansiyeli heba olacak.
Bugün acil olarak sorulması gereken soru şu: Bu sistemi ve onun cumhuriyetini ‘’2. yüzyılda demokratikleştirmek mi’’1 istiyoruz yoksa insanlığı özgürleştirmek mi istiyoruz!
Dipnotlar:
1.) Aralarında azımsanmayacak farklılıklar olmakla birlikte, Alper Taş’tan Kemal Okuyan’a, Erkan Baş’tan Selahattin Demirtaş’a kadar, hakim sınıfların başlattığı ‘’2. Yüzyıl’’ tartışmalarına birçok insan ‘’sol’’dan ya da ‘’demokrasi için’’ yerlerini almış durumdadırlar.
Add comment