Yeni Komünizm

Din ve Şovenizm Bu Vahşet Yıkıntılarının Üstünü Örtemez!

Depremde 6 günü geride bıraktık, binlerce canımızı yitirdik ve yine binlercesi göçük altındalar. Nispeten imkanları ya da yakınları olan insanlar deprem bölgelerinden uzaklaşırken, göçük altında kalan ailelerini terk etmek istemeyen ya da gidecek yeri olmayan binlerce deprem/devletzede yaşanan facianın ardından büyük bir açlık ve soğukla, neredeyse sıfır imkanla ya da halkın dayanışması sonucunda elde ettikleri imkanlarla yaşam mücadelesi veriyorlar. Hem göçük altında kalanları çıkarmak için seferber olmak, hem yaralılara sahip çıkmak hem de açlık ve soğuğa karşı mücadele etmek, adıyla söylemek gerekirse büyük bir Savaştır. Bu savaş, bu sistemin ve katil devletinin örgütlenme biçimi, yarattığı ağır koşullara karşı büyük bir Savaştır!  

İnsanlar göçükleri kaldırmak, canları kurtarmak, evsiz kalan insanlara sahip çıkmak için devletten yardım beklerken, bu ülkenin hakim sınıf yöneticileri ve onun köktenci dinci ‘’düşünürleri’’, ‘’Allah’ın kudretinden’’, katledilen insanların  ‘’şehit’’ olduğundan ve kaderden bahsediyorlar. Bu İslamcı Türkçü faşistler en iyi bildikleri şeyleri yapıyorlar. Din ve şovenizm örtüsüyle, yaşanılan bu vahşetin yıkıntılarının üstünü kapatmak istiyorlar. Bunun için insanlara yardım yollamak yerine 105 bin din görevlisi yolluyorlar. 

Beri yandan ise insanlar depremin üzerinden bir hafta geçmesine rağmen neredeyse gerekli hiçbir yardımı almamışken, bu yaşadıklarının kader olmadığını, Erdoğan’ın söylediği gibi ‘’bir planın parçası’’ olmadığını çok büyük bedeller ödeyerek görüyorlar. O yüzden bu din örtüsü, böylesi bir toplu katliyamın yıkıntılarının üzerini kapatamıyor. Devleti ve onun yöneticilerini ‘’kudretli’’ ve ‘’yeterli’’ göstermek için deprem bölgesinden yayın yapan anaakım medya çalışanlarından bazıları bile -ki bu insanlar şimdiye kadar bu rejimin sadık takipçileri ve savunucuları olmuşlardır- böylesi bir suçun parçası olmak istemiyorlar ve halkın yaşadığı acıları şu ya da bu düzeyde, dile getiriyorlar.  

Hakim sınıflar aynı zamanda ağır Türk şovenizmini devreye sokuyor. Bu ülkenin ‘’güçlü’’ olduğunu ve bu milletin ‘’üstün’’ ‘’özel kumaştan’’ olduğunu ön plana çıkararak, sisteme ve onun yöneticilerine yönelen öfkeyi söndürmeye en azından durdurmaya çalışıyorlar. Gerçekleri anlatan kim varsa ister halktan olsun, ister devrimci, herkesi ‘’vatan haini’’ ilan ediyorlar. Depremin ilk saatlerinden itibaren seferber olan ve örgütlü devlet gücünden bin kat daha iyi çalışan Haluk Levent ve Ahbab’ı, rejimin maaşlı trolleri hedef göstererek, ‘’vatan için’’ çalışmadığını kendi ‘’popüler sanatçı’’ kimliği için çalıştığı gibi saçmalıkları yayıyorlar. Halbuki aynı düşünüş biçimine sahip olmayan bir sürü sanatçı, yazar ve aydın, depremin ilk saatlerinden itibaren, Ahbab’ın bölgedeki çalışmalarına geceli gündüzlü katıldı ve bu halkın acılarına ve yaralarına bir nebzede olsa cevap olmaya çalıştı. Onlar halka yardımcı olmak isterken ‘’hain’’ ya da ‘’çıkarcı’’ ilan ediliyorlar.  

Türk şovenizmi sadece bununla sınırlı değil. Bu ülke, Ermenilerin soykırımı, azınlıklaştırılmış Rumların zorla göç ettirilmesi ve katliamları, Kürt ulusunun sistematik imha, inkar ve katliamları üzerine kurulmuştur ve ister İslamcı olsun ister Kemalist, Türk şovenizmi hakim sınıfların ‘’birlik harcıdır’’. Bu temel ve yalın bir hakikattir. Bununla birlikte, Kuzey Kürdistan’da yaşayan azınlık Arap halkı, her zaman hakim sınıfların hedefi olmuştur. Bu ülkenin resmi tarihi, Osmanlının yıkılışının önemli bir nedeni ‘’Arap ihanetçileri’’ olarak gösterip, on yıllar boyunca toplumda bir Arap düşmanlığı yaymıştır. Özellikle 2011’de Suriye’deki savaşın etkisiyle birlikte 6 milyona yakın Suriyeli’nin Türkiye/Kuzey Kürdistan’a göçü, Arap düşmanlığını, göçmen düşmanlığı ile körüklemiştir. Depremin hemen ardından bölgede yaşına ve bu depremin en az diğer halklar kadar mağduru olan Araplar, -özelde Suriye’li Araplar- hedef gösterilmeye başlamış ve yağmacı ilan edilmiştir. Bu gerici saldırının iki nedeni var; birincisi, temel olarak Türk şovenizminin toplum içerisinde çok güçlü bir etkisi olduğu hakikatidir. İkinci nedende ise deprem sonrası ortaya çıkan öfkenin rejim tarafından Araplara yönlendirilmesi yatmaktadır. Rejim böylece Türklerin her koşulda ‘’asil’’ olduğunu, ‘’devlete ve düzene’’ bağlı olduğunu, yağmacıların ve isyancıların ise ‘’Türk olamayacağı’’, ‘’hain olduğu’’ şovenizmini pompalamakta ve Arapları özel olarak ise Suriye’lileri şeytanlaştirmaktadır. Bu kampanyaya sözde rejim muhalifi kafatasçı Türkçü faşistler de katılmaktadır.  

Rejimin ‘’yağma’’ diye ifade ettiği şeylerin ezici bir çoğunluğu deprem/devletzedelerin hayatta kalabilmek için marketlerden, henüz yıkılmamış olan binalardan aldıkları temel ihtiyaçlardır. İnsanların – ister Türk olsun, ister Kürt isterse Arap- yaşanılan vahşet sonrasında geride kala ailelerini yaşatmak, koruyup kollamak istemeleri kadar doğal bir şey olamaz. Bu sistemin doğal afet sonrasında nasıl aciz olduğu, dehşet üzerine dehşet yarattığı gerçeği, Arap halka ve Suriyeli göçmenlere yönelik linç girişimleriyle gizlenemez. Fakat rejim ve onun sahadaki savunucuları, sosyal medyadaki maaşlı trol ordusu, göçmenlere işkence görüntülerini göstererek, ‘’kahramanlık’’ hikayesi yaratmak istiyor. ‘’Yüce Türk’ün’’ en ağır koşullarda dahi ‘’vatana sahip çıktığı’’ şovenist zehrini kusuyor.   

Daha önceden de söylediğimiz üzere, iki zehirli ideoloji olarak İslamcılık ve Türk şovenizmi bu rejim altında öyle bir bileşim gerçekleştirdi ki, toplumun üzerine bir karabasan gibi çöktü. Toplumdaki en ufak itirazı ‘’dine ve vatana’’ karşı olmakla suçladı ve bastırdı. Ve rejim en iyi bildiği şeyden İslamcı Türkçü faşizmden vazgeçmeyecek! Şayet bundan vazgeçerse, kendi varlık nedeni ortadan kalkar ve her şeyi kaybedebilir.  

Rejim, tüm ağır zehirli dinci ve şovenist saldırılarına rağmen, şimdiye kadar bu siyasi etkinin altında olan kitlelerde dahil, bölgede insanların önemli bir kısmı, hakikatin derin katmanları; bu sistemin işleyişi ve yaşadığımız acıların son derecede gereksiz oluşu ve insanlığın devrime ve yeni komünizme olan keskin ve acil ihtiyacının farkında olmasalar da, hakikatin yalın olan katmanlarını görebiliyorlar; bu rejim tarafından çaresizlik içerisinde ölüme terk edildiler! O yüzden bu rejimin en büyük cephaneliği olan din ve şovenizm, bu vahşet yıkıntılarının üstünü örtmeye yetemeyecek!  

İnsanlığın vecanlıların tüm bu yaşadıkları büyük acılar bizlere bir daha ve bir daha DEVRİME İHTİYACIMIZ VAR DAHA AZINA DEĞİL! yalın hakikatini göstermektedir. Daha ne kadar canımızı yıkıntılar altında, soğuktan ve çaresizlikte ölüme terk edeceğiz! Daha ne kadar, bir battaniye için günlerce feryat edip, yaşadıklarımızın ‘’ kaderin bir planının parçası’’ olduğu saçmalığını dinleyeceğiz! Bu felaketten güzel bir şeylerin çıkabilmesi için öğrenelim! Evet, insanlara gidelim ve acil yaralarını sarmak için seferber olalım. Ve evet bugün bu dünyanın en temel ve acil ihtiyacı olan DEVRİM’i haritaya koyalım! Bu yaşadıklarımızın ve nice acıların yaşanmamasının yegane yolu budur, daha azı değil!  

 

 

 

Yeni Komünizm

Bizler, devrimin önderi Bob Avakian'ın mimarı olduğu Yeni Komünizm‘in takipçileriyiz. Bob Avakian'ın devrimci önderliğini takip eden ve Yeni Komünizm temelinde dünyayı anlama ve değiştirme sorumluluğunu üstlenenleriz. Detaylı bilgi için bkz: Biz Kimiz?

Dünyada devamlı olarak yaşanan dehşetlerin ve son derece gereksiz acıların ortadan kaldırılması hem mümkün hem de son derece gereklidir. Bob Avakian'ın devrimci önderliğini ve geliştirmiş olduğu Yeni Komünizm'i öğrenerek kazanma şansı olacak gerçek bir devrim hareketini birlikte inşa ediyoruz. Yeni Komünizm'in teorik çerçevesine ilk kez giriş yapacaklar başlangıç noktası için web sitemizde yer alan bu bölümdeki makaleleri inceleyebilir, Bob Avakian'ın Türkçeye çevrilmiş eserlerine buradan ulaşabilirler. Görüş, katkı ve desteklerinizi bekliyoruz.

#DevrimDahaAzıDeğil

Görüşlerinizi Paylaşın

YENİ KOMÜNİZM HAKKINDA GÖRÜŞLER