CHP İstanbul İl Kongresine Kayyım Atanmasına İlişkin Oryantasyon Notları

1.) Rejim, 2016 yılında konsolide ettiği Türkçü-İslamcı faşizmi ne pahasına olursa olursun devam ettirmek istiyor

AKP bir hakim sınıf partisidir, dolayısıyla en temel kriteri TC’nin devamlılığıdır. Nitekim TC devleti Türk hakim sınıflarının bir baskı aracıdır. Ancak hem AKP hem de İslamcılara bilfiil önderlik eden Erdoğan için bir diğer temel mesele ise rejimin devamlılığıdır. Rejim, devletten farklı olarak sınıf diktatörlüğünün niteliğini anlatır. Erdoğan 2002’de iktidara gelmesinden bu yana rejimini örmüş ve konsolide etmiştir.

En son girilen seçimlerde (31 Mart Yerel Yönetim Seçimleri) rejimin aldığı büyük yenilgi, İmamoğlu’nun dört kez üst üste Erdoğan’ın adaylarını yenmesi ve anketlerde CHP’nin ısrarla birinci parti pozisyonunu koruması rejimin İstanbul’a olan odağını güçlendirmiştir.

2.) Değişen dünya koşullarında “iç cephenin tahkimi” ve böl-parçala-yönet

Başta Çin olmak üzere diğer emperyalist güçlerin ABD’nin emperyalist hegemonayasıyla geliştirdiği rekabet sonucunda dünyanın farklı noktalarında gerçekleşen vekalet savaşları ve ekonomik yıpratma savaşları, 7 Ekim saldırısı ve akabinde gerçekleşmeye başlayarak hala da devam eden İsrail’in Filistin halkı üzerindeki soykırımı sonrası Ortadoğudaki siyasi saha bütün olarak değişmiştir. Faşist rejim bu dünya sahnesi içerisinde yol almakta ve bu dünya sahnesi içerisinde bir yandan rejimini ideolojik olarak sürdürmeye devam etmek istemekte bir yandansa hakim sınıfların çıkarlarını korumaya çalışmaktadır.

Bu tablo içerisinde Erdoğan, Özel’in seçilmesi akabinde CHP ile müzakereye oturmuş, Kürt hareketi ile yeni bir süreç başlatmıştır. Müzakere sürecinde “zaman kazanan” rejim Kürt hareketiyle masaya oturmasının akabinde bir diğer hakim sınıf partisi olan CHP’ye saldırılara girişmiştir. Bu saldırılarla CHP’nin legal Kürt hareketi ile olan taban ittifakını parçalamak, CHP içerisindeki nispeten sosyal demokratik kadroları hedefleyerek CHP’yi daha da sağa çekmek ve “dövüşün olacağı ring” için kendi koşullarını belirlemek istemekte bunu yaparken ise ilerici güçler ve Kürt halkıyla CHP’nin arasına bir duvar örmek istemektedir. Bu, rejimin böl-parçala-yönet siyasetidir.

3.) Hakim sınıflar arasındaki tutkal tutmamaktadır

Faşist rejimin bütün toplumsal muhalefete ve her türlü demokratik hakka karşı derin bir tahammülsüzlük içerisinde olduğu doğrudur. Hakim sınıflar arasındaki çelişkilerin zaman zaman keskinleştiği ve farklı hakim sınıf kliklerinin kendi aralarında mücadele ettiği de doğrudur. Ancak 19 Marttan bu yana rejim, burjuvazinin Kemalist kanadını hedef haline getirerek, burjuva muhalefette dahil olmak üzere bütün muhalif kesimleri hedef haline getirmek, saldırmak ve bu saldırılarıyla kazandığı meşruluk ile devletin aygıtları üzerindeki kontrolünü daha da perçimlemek istemektedir. Son tahlilde CHP, TC’nin kurucu partisidir ve kurucu partiye kayyım atanmasının gündeme gelmesi hakim sınıflar arasındaki yarılmanın derinleştiğini de gözler önüne sermektedir.

4.) Bu saldırılar esas olarak CHP’yi hedef almaktadır ancak aynı zamanda toplum üzerindeki gerici baskıyı kabul edilemeyecek boyutlara taşımayı da hedefler

Faşist rejim, bu rejime ve sisteme öfke duyan milyonlarca insanı derin bir umutsuzluğa sürüklemek, burjuvazinin muhalif kanadını bastırarak kendisine eklemlemek ve bu yolla rejimini sürdürmek istemektedir. Burada mesele rejimin hedeflediği gerici kutuplaştırmanın parçası olmamak ve bunun karşısında durarak temel demokratik hakları savunmaktır. Şayet temel demokratik haklar savunulamaz ve şu ya da bu şekilde rejimin gerici kutuplaştırmasının parçası haline gelirsek bu halk kitlelerini hakim sınıf klikleri arasında sıkıştıracak; geleceksizliklerini ve umutsuzluklarını sadece daha da arttıracaktır.

5.) CHP’den olamayacağı bir şey olmasını beklemek sonunda CHP’nin kendisine dönüşmeyle sonuçlanır

CHP ve rejim arasındaki çelişkilerin bir yarılma noktasına gittiği ve hakim sınıfların arasındaki tutkalın tutmadığı doğrudur. Ancak CHP 19 Mart sürecinin öncesinde ve sırasında da söylediğimiz üzere şeyleri sonuna kadar zorlamayacak ve “seçimle hesap sormanın” ötesine geçmeyecektir. Bunun çok temel bir nedeni vardır. Bir hakim sınıf partisi olan CHP bu rejimin olmasa da hakim sınıfların devleti olan TC’nin devamlılığını istemektedir. Şayet sürdürülebilirliği sağlanmış bir halk hareketi ortaya çıkar ve halk kitleleri faşizmden kurtuluş için umudu sokakta görmeye başlar, topyekün bir direnişe geçerse bu CHP’yi de var eden sistemin sorgulanmasına neden olabileceği gibi halk kitlelerinin temel demokratik haklarını sokak yoluyla alabileceğini içselleştirmesi herhangi bir hakim sınıf kliğinin kabul edebileceği bir durum değildir: Bu açık bir şekilde yaşamakta olduğumuz bu sistemi felce uğratma tehlikesini içerisinde barındırır.

6.) Neye ihtiyacımız var?

Öncelikle çok temel bir gerçeği tekrar vurgulayalım: Bu rejim ve onun bütün aygıtları tıpkı bütün faşist rejimler gibi gayrimeşrudur! Bu noktada halkın derinleşen öfkesinin seçimler yoluyla gemlenmesine, “muhalefet” içerisindeki sağcı güçlerin inisiyatif alarak siyasi ortamı boğmasına izin verilmemelidir. Bunu yapabilmenin tek yolu sürekliliği sağlanmış bir halk hareketinin bilinçli ve kararlı bir şekilde sokağı zapt etmesidir. Sürekliliği sağlanmış ve kararlı bir halk hareketinin önünde hiçbir iktidar aygıtı çözülme yaşamadan uzun süre dayanamaz.

Kayyım siyasetine ve rejimin bütün anti demokratik uygulamalarına karşı pozisyon almaya devam ederken gerçek bir kurtuluşun nerede olduğu sürekli bir şekilde gösterilmelidir. Mevcut rejimi yaratanın bu sistem olduğu teşhir edilmedikçe, CHP’nin çözümün değil sorunun bir parçası olduğu apaçık bir şekilde ortaya konulmadıkça büyük bir potansiyel daha heba edilecektir.




Faşist Trump rejimini yollamak için gerekli olan milyonların birliğinin sorumsuz oportünist çarpıtmalar tarafından sabote edilmesine izin verilmemelidir

 Editörün notu: Aşağıda yer almakta olan yazı  2 Ağustos 2025 tarihinde Bob Avakian tarafından yazılmış ve sosyal medya hesaplarından paylaşılmıştır. Çevirisini okurlarımıza sunarız.


Bazı oportünistler birleşilebilecek herkesi birleştirmek yerine, RefuseFascism’e (Faşizmi Reddet) karşı acımasız saldırılar ve hakaretler atmaktadır. RefuseFascism, Trump faşist rejimini ve hızla tırmanan korkunç zulümlerini gerçekten yenmek ve ortadan kaldırmak için geniş bir yelpazede siyasi görüşlere sahip insanları şiddet içermeyen ama odaklı, sürdürülebilir ve amansız bir kitle hareketine çağırmak için yorulmadan çalışmaktadır. Bu ilkesiz saldırılar, Trump faşist rejimine karşı mücadelede hayati öneme sahip temel ilkeleri ve geniş birlikteliğin altını kazımaktadır. Bu saldırıları yapanlar ne yaptıklarını düşünüyor olsalar da, objektif olarak yaptıkları Trump faşist rejiminin ekmeğine yağ sürer bir şekilde “kirli işlerini” yapmaktır.

Bu saldırıların ortak noktası benim önderlik ettiğim Dev-Komlar’ın (Devrimci Komünistler) da diğer birçok kişinin yanı sıra RefuseFascism hareketinin bir parçası olmasıdır; ve bu oportünistlere göre ben bir “demokrat” değil fakat bir “diktatör” olmak isteyen bir “otokratım”. Tüm bunlar, benim ve Dev-Komların savunduğu ve uğruna çalıştığı şeylerin büyük bir çarptırılmasıdır.

Eğer bahse girmek isterseniz, bu oportünistlerin benim gerçekten ne söylediğim ile ilgilenip ilgilenmedikleri hakkında bahse girin. Önemli bir örnek vermek gerekirse, benim yazdığım “Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa” yı bu oportünistlerin kaç tanesi okudu? Devkom’ların yayınladığı “İhtiyacımız Olan ve Talep Ettiğimiz Şey: Tamamen Yeni Bir Yaşam Biçimi, Temelden Farklı Bir Sistem” bildirgesinde açıkça belirtildiği gibi:

Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet Anayasası, ABD Anayasası’ndan bütünüyle ve temelden farklıdır. Bu yeni sosyalist cumhuriyet için hazırlanan Anayasa, köleliğin her türlüsünden, sınıf, ırk, cinsiyet ve toplumsal cinsiyete dayalı her türlü sömürü ve baskıdan, insanlığın bir bölümünün diğerleri tarafından boyunduruk altına alınması ve egemenlik altına sokulmasına dayalı tüm ilişkilerden arınmış bir toplumun ve nihayetinde bir dünyanın yaratılması için kapsamlı bir vizyon, sağlam bir temel ve somut bir plan sunmaktadır.

Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet Anayasası’na dayalı yeni sosyalist sistem, kapitalizm-emperyalizm altında asla yapılamayacak olanı gerçekleştirecektir: Kurumları, seçimleri ve her yönüyle bu yeni sosyalist sistem, kitlelerin siyasi olarak güçlendirilmesi için araçlar sağlayacak; böylece toplumun devrimci dönüşümünü hayata geçirmek ve bu sürece tüm dünya çapında katkıda bulunmak mümkün olacaktır.

Özgürlük ve Halkın Haklarında Yepyeni Bir Boyut

Bu yeni sosyalist Anayasa ile kurulacak devlet kurumlarının —polis ve ordu dâhil— rolü artık insanları bastırmak, kontrol altına almak, ezmek, vahşice saldırmak, öldürmek ve katletmek olmayacaktır; ne burada ne de dünyanın herhangi bir yerinde. Bunun yerine, bu köklü biçimde yenilenmiş kurumlar halkın haklarını güvence altına alacak ve kitlelere her türlü ayrımcılık ve eşitsizliğin, her türlü baskı ve sömürü ilişkilerinin ortadan kaldırılması yönünde destek verecektir. Ayrıca yeni, özgürleştirici toplumu sabote etme, saldırma ve yok etme girişimlerine karşı savunacak; özgürleşme hedefi için mücadele eden dünya halklarını destekleyecektir.

Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet Anayasası’nda belirtildiği üzere, bu yeni toplumdaki insanların siyasi görüşlerini ifade etmeleri, sanatsal ve diğer yollarla özgürce kendilerini ortaya koymaları, muhalefet etmeleri ve protesto etmelerine sadece izin verilmeyecek bunlar teşvik edilecek ve buna anayasal ve kurumsal koruma sağlanacaktır. İnsanlara bunu yapabilmeleri için imkânlar sunulacaktır; çünkü bu, insanların “nefes alabileceği” ve rahat hissedebileceği bir ortam yaratmanın önemli bir parçasıdır. Böylece insanlar, toplumun ve dünyanın özgürleştirici dönüşümüne neyin katkıda bulunacağını, neyin bulunmayacağını birlikte tartışmaya ve başkalarıyla omuz omuza katılmaya ilham bulacaklardır.

Bütün bunlar, “Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa”  da vurguladıklarımın temelidir:

“Başka herhangi bir yerde, fiilen herhangi bir devletin kurucu veya rehber belgesinde bu Anayasa’da somutlaştırılmış şekliyle, sadece korunmaları değil muhalefet etme, entelektüel ve kültürel mayalanma hakkı üzerine bir şey var mı? Sağlam bir çekirdekle, eğitim sistemi aracılığıyla ve bir bütün olarak toplumda insanların hakikat nereye götürürse götürsün, eleştirel düşünme ve bilimsel keşif ruhu ile hakikati takip etmelerini sağlayacak bir yaklaşımla ve bu şekilde dünyayı sürekli olarak öğrenecekleri, onu insanlığın temel çıkarlarına uygun olarak değiştirmeye daha iyi katkıda bulunabilecekleri, tüm sömürünün ortadan kaldırılacağı ve buna karşılık gelen toplumsal ilişkiler ve siyasal kurumların dönüştürüleceği, tüm baskı ve sömürüyü ortadan kaldırmak amacıyla ekonominin sosyalist dönüşümü için bir temele sahipler mi? Tüm bunlar, halkın temel ihtiyaçlarını karşılamak için birlikte çalışmaya ve mücadele etmeye olanak tanıyacak -toplumu temel bir şekilde dönüştürmek ve dünya çapında devrimci mücadeleyi desteklemeye yardım edecek- ve ilham kaynağı olacak muazzam üretken insan gücünün zincirini çözecek ve ortaya çıkaracaktır. Her türlü sömürü ve baskıdan arınmış komünist bir dünya nihai hedefini hedeflerken, aynı zamanda kapitalizm-emperyalizm sistemi altında çözümü imkansız olan çevresel ve ekolojik krize hitap ederek anlamlı ve kapsamlı bir şekilde bu meselenin üstesinden gelinecektir.”

Bu gerçekten doğrudur. Ve bu mümkündür, ancak bu şu anda bu ülkede hüküm süren, dünyayı domine eden ve Trump faşist rejimini güçlendiren kapitalizm-emperyalizm sisteminin yok edilmesi ile mümkündür. Bu “Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa” temelinde bir sosyalist sistem ile mümkündür.

“Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa”nın geliştirilmesine yol açan ilke ve yöntemler aynı zamanda De-Kom’ların Trump rejimini yenip devirmek adına birleştirilebilecek herkesi kitlesel, güçlü, sürdürülebilir ve şiddet içermeyen amansız bir mücadelede birleştirmek için birçok farklı siyasi perspektife sahip insanlar ile nasıl çalışacağımızın da temelini ve kılavuzunu oluşturmaktadır. Bizim bakış açımıza göre bu, “Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa” nda somutlaşan ve tüm dünyada insanlığın sömürü ve baskı sistemlerinden ve ilişkilerinden kurtuluşunu amaçlayan derin bir özgürlük sistemine yol açacak devrimi gerçekleştirmek için atılması gereken önemli bir adımdır.

Ben ve Dev-Komlar aslında bunu savunuyoruz ve hayatlarımızı bunun için savaşmaya adadık. Bu konuyla ilgili dürüst sorular, faşist bir Amerika’yı kabul etmeyi reddeden herkes, Trump faşist rejimini yenmek ve ortadan kaldırmanın gerektiği acil ihtiyacı karşılamak için güçlü bir kuvvet olarak birleşenler ile ilkeli bir zeminde anlaşmazlıkları memnuniyetle karşılanabilir ve anlamlı tartışma ve müzakerelerin altyapısı olabilir.




İsrail’in Yeni Saldırısı : Gazze’nin Tamamını İşgal Edip Yerle Bir Etmeyi Amaçlayan Bir Sıçrayış; Faşist Trump Netan-Nazi’nin Soykırımına Tam Destek Veriyor

Editörün Notu: Okumakta olduğunuz yazı revcom.us sitesinden alınmıştır. Yazının kaynağına gitmek için tıklayınız. 


“Çok yoğun insan olan alanları abluka altına almaktan bahsediyorlar… Eğer bunu yaparlarsa hesap edilemeyecek bir ölü sayısı olacaktır. Durum kimsenin hayal edemeyeceği kadar tehlikeli hale gelecektir.”

Mukhlis al-Masri, Kuzey Gazze’deki evinden zorla ayrılan ve şimdi Khan Younis bölgesinde olan bir kişi

“Nereye gitmeliyiz? Yeterince evimizden sürüldük ve aşağılandık. Bu ne demek biliyor musunuz? Dünya biliyor mu? Bu onurunuzun yok edilmesi demek, yiyecek, su ve ilaç arayan evsiz bir dilenci oldunuz demek.

Aya Mohammad, ailesiyle birlikte Gazze şehrine dönmüştü

Şunu bir daha okuyun: “Hesap edilemeyecek sayıda ölü”. “Kimsenin hayal edemeyeceği kadar büyük bir tehlike”.

Bu her şeyi açıklamıyor bile.

İsrail hükümeti kısa bir süre önce Gazze’nin tam ve kapsamlı olarak yok edilmesi ve Filistin halkının uğradığı soykırımın daha da derinleştirilmesi yönünde büyük bir sıçrayış gerçekleştirmek lehine oy kullandı.

İsrail zaten Gazze’nin dörtte üçünü kontrol altında tutmaktaydı. 8 Ağustos’ta güvenlik kabinesi Başbakan “Netan-Nazi” Netanyahu’nun kalan bölgeleri -kuzeyde Gazze Şehri, Deir al-Balah ve orta Gazze ve sonrasında da geriye ne kaldıysa – de ele geçirmek için yeni büyük askeri saldırı planını kabul etme yönünde oy kullandı.  

İsrail’in Gazze’nin tümünü işgal etmesi konusunda kendisine sorular yöneltildiğinde Trump kitlesel katliam ve ölümler, açlık ve uluslararası kanunlar hakkında hiçbir endişeden söz etmedi. “İsrail’in kararıdır” diyerek başka bir deyişle açık kapı bıraktı.

İsrail’in Kana Bulanmış “Tahliyeleri”

Gazze Şehri, Gazze’deki en büyük şehirdir ve şu anda Gazze’nin 2,2 milyonluk nüfusunun 1 milyon kadarına ev sahipliği yapmaktadır. 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze nüfusunun %90’dan fazlası evlerini terk etmek zorunda kalmıştır ve bunların pek çoğu da birden fazla kez bulundukları bölgelerden sürülmüştür.

Map of Gaza Strip showing built up areas, and refugee camps, with locator map.

İsrail şimdiden Gazze Şehrinin bazı bölgeleri için tahliye emri yayınlamıştır ve NBC tarafından paylaşılan uydu görüntüleri de şehrin kenar bölgelerinde İsrail askerlerinin konuşlanmakta olduğunu göstermektedir. ABD yetkilileri bunun bir kara saldırısının yakın olduğu anlamına gelebileceğini söylemektedir. Hedefleri ise, nüfusu güneye kaçmaya, Gazze’nin şu an İsrail askeri kontrolü ya da tahliye emirleri altında olmayan %14-20 kadarlık kısmına sıkışmaya zorlamaktır.1 Bunun sonrasında ise İsrail ordusu raporlara göre Gazze’nin geri kalanını da birkaç ay içerisinde işgal etmeyi planlamaktadır.

İsrail 7 Ekim’e kadar Gazze Şehri’ndeki sivilleri “tahliye” etmek ve ancak bundan sonra kalan Hamas savaşçılarının peşine düşmekten bahsetmektedir. Bunların hepsi sözde çok düzenli ve uygar bir süreç gibi görünmektedir.

Son 20 ayda resmi tahminlere göre İsrail şimdiden en az 61.369 Filistinliyi -18.000’den fazla çocuk da dahil- öldürmüş ve 152.850 Filistinliyi de yaralamıştır. Gerçek sayılar işe şüphesiz çok daha fazladır. İsrail ayrıca zor kullanarak Gazze halkını açlığa sürüklemektedir ve bu da artan sayıda insanın açlıktan ölmesine sebep olmaktadır.

Şimdi ise İsrail Gazze Şehrini daha da korkunç katliamlar, açlık ve yıkım içerecek bir ölüm sahasına dönüştürmek üzeredir.

İsrail Mayıs 2024’te Rafah şehrini “tahliye” ettiğinde tanklar, uçaklar, bombalar, füzeler ve askerler kullanmıştır. revcom.us sitesine göre “İsrail Rafah şehrinin ilk işgalini takiben bombalamış, rastgele seçilen aileleri öldürmüş, gökleri dumanla kaplamıştır”. “800.000’den fazla bir, iki, üç ya da altı farklı yerden zaten zorunlu göç etmek zorunda kalmış yorgun, kaynaksız ve gidecek hiçbir yeri kalmamış insanlar bu şehirden de sürülmüştür.”2

Şimdi ise 972mag.com sitesi İsrail’in sivil nüfusu evlerinden göçmeye zorlamak için katil dronlar kullandığını ve bilinçli bir şekilde sivilleri öldürdüğünü açığa çıkarmıştır.

Rafah ve diğer şehirler yerle bir edilmiş, neredeyse Gazze’nin tümü yıkık dökük parçalar, toz bulutları ve mezarlardan ibaret bir çöplüğe döndürülmüştür: “Havadan bakıldığında Gazze yüzyıllardır süren karanlığın altında keşfedilmiş antik bir uygarlığın yıkıntılarına benzemektedir. Beton parçalar ve parçalanmış duvarlardan oluşan bir labirent, kraterler, molozlar ve hiçbir yere gitmeyen yollarla döşenmiş mahalleler. Ortadan kaldırılmış şehirlerin kalıntıları.”

“Dümdüz edilmiş binalar görmenizin sebebi Hamas’ın her bir binaya bubi tuzakları kurmasıdır” diye iddia etmişti yakın zamanda Netan-Nazi. “Bu bölgelere geldikten sonra… pek çok bomba ile dolu APC [zırhlı personel aracı] götürüyoruz. Patlatıyoruz. Bu da bütün bubi tuzaklarını harekete geçiriyor ve binalar çökmeye başlıyor.”

Bu bir başka bariz yalandır: İsrail Gazze’deki binaların neredeyse %70’ini yok etmiştir [. 972mag.org tarafından yapılan bir incelemeye göre -‘Kullanılamaz hale getir’: İsrail’in topyekûn şehir yıkım görevi – “Kitlesel kayıplara sebep veren şey hava saldırıları olsa da buldozerler ve patlayıcılar Gazze’yi karadan dümdüz etmektedirler – askerler bunun Gazze’yi yaşanamaz bir hale getirmek için sistematik bir süreç olduğunu söylemektedirler.” (Askerler ayrıca rutin olarak boş binalara girdiklerini ve bubi tuzakları ile karşılaşmadıklarını anlatmaktadırlar.)

Gazze Şehrinin de şu an kaderi budur.

ABD – İsrail Yardım İstasyonları – “Planlanmış Katliam ve İnsandışılaştırma Merkezleri”

İsrail, savaş sahası dışındaki Gazzelilere yiyecek yardımı ve insani yardım yapmaya devam edeceğini iddia etmektedir. Bunun ne kadar iğrenç bir şaka olduğunu anlatmaya kelimeler yetmez.

İsrail’in kendi verileri bile yiyecek, yakıt, ilaç, su ve diğer ihtiyaç duyulan yardımları bloke etmesi sebebiyle Gazze’ye giriş yapan yiyecek miktarının son 20 aydaki en düşük seviyeye geldiğini göstermektedir ve gittikçe artan sayıda Filistinli gıda eksikliği ile ilgili sebeplerden yaşamını yitirmektedir.

Bu yeterince suç teşkil etmiyormuş gibi, Sınır Tanımayan Doktorlar tarafından kaleme alınan yeni bir rapor ABD-İsrail tarafından yürütülen Gazze İnsani Yardım Kuruluşunun yardım merkezlerinden “planlanmış katliam ve insandışılaştırma merkezleri” olarak bahsetmiştir. “Yiyeceğe uzanırken göğsünden vurulan çocuklar. İzdihamlarda ezilen veya boğulan insanlar. Dağıtım noktalarında mermi yağmuruna tutulan topluluklar. Neredeyse 54 yıllık operasyon dönemimizde silahsız sivillere karşı bu seviyede sistematik şiddet ile çok nadir karşılaşmışızdır.”3

Şimdi Gazze Şehrini bir serbest ateş alanına dönüştürmek sadece her çeşit yardım dağıtımını sekteye uğratacak ve oradaki insanların çektiği acıları ve açlığı daha da yoğun hale getirecektir.4

Hamas: İsrail’in Gazze’yi Yakıp Yıkmak İçin Kullandığı Bahane

Netan-Nazi, 10 Ağustostaki bir basın toplantısında “Hamas’ın silah bırakmayı reddetmesi göz önünde bulundurulduğunda İsrail’in işi bitirmek ve Hamas’ın yenilgisini tamamlamak dışında bir seçeneği yoktur” şeklinde beyan vermiştir. “Gazze Şehri ve merkez kamplardaki kalan iki Hamas üssünü ortadan kaldırmak bu savaşa son vermek için en iyi yoldur.”

Gaza has been reduced to a wasteland from Israeli ground and air operations, August 8, 2025.

Bir başka büyük, utanmaz yalan. Gerçek şudur ki en başından beri Hamas Gazze’deki bütün Filistin halkını hedef almak için bir bahane olmuştur. Bunu nereden biliyoruz? Çünkü İsrail BÜTÜN SİVİL ALTYAPIYI yok etmiş, 2,2 milyon nüfusun tamamını AÇLIKTAN ÖLMEYE mahkum etmiştir. Artık şu noktaya gelinmiştir:

  • Gazzeliler Açlığın Üstesinden Gelseler Bile Yaşanabilecek Bir Gelecek Erişilemez Görünüyor: Haaretzraporuna göre, “Savaş bütün bölgeyi yakıp yıkmıştır. Büyük çoğunluğun dönecek evleri kalmamıştır. İşleri de kalmamıştır… Onlara iş veren fabrikalar, ofisler ve marketler artık resmen yoktur. Aynı durum çocukları için okullar, hastalar için hastaneler ve klinikler ve su, enerji ve iletişim için altyapılar için de geçerli. Ya tamamen ortadan kalkmış ya da ciddi derecede hasarlı halde kalmaktadır.”
  • Eşi ve çocukları ile birlikte öldürülen kızının arkasından babası “Gazze tamamen yok edildi– daha fazla ne yapabilirler?” demiştir. “En iyi gençlerimizi kaybettik, topraklarımız su, hava ve karadan kuşatılmış büyük bir hapishane, yıkım dayanılmaz bir hale geldi, salgın hastalıklar yayılıyor, gözle görülebildiğince uzaklara yayılan çadırlar, suyumuz kirlendi, fiyatlar inanılmaz arttı, hastaneler yıkılmış halde, hayatlarımız tamamen trajik! Daha ne istiyorlar?”

 

Buradaki Amaç Gerçekte Nedir? İpucu: Hamas DEĞİL

Buradaki amaç “Gazze halkını Hamas’ın korkunç teröründen kurtarmak” değildir. İsrail’in Gazze’yi “Arap kuvvetlerine teslim etmesi” ile ilgili de değildir.5

Bu bir soykırımdır, İsrail Gazze’yi çalıp ele geçirebilsin diye yapılmaktadır. 20 Kasım 2023 tarihinde revcom.us sitesinde şöyle yazdık :

İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu (nam-ı diğer Netan-nazi) ve İsrail’in yöneticileri Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e yaptığı saldırıyı -ki bu saldırı rehin alma ve sivil öldürme gibi savaş suçlarını içermekteydi- “Filistinli problemine” bir tür “nihai çözüm” bulmak için kullanmaktadırlar. Bu en düşük seviyede Filistinlileri artık İsrail’in hedeflerine herhangi bir engel oluşturamayacakları bir duruma indirmektir. Bunun ötesinde şu an yapmakta olduklarının da ötesinde toplu göçe zorlama ve/veya devasa boyutta katliam anlamına gelebilir.

Bu ABD-İsrail soykırımında birinci günden beri gördüğümüz şey tam da budur, yalanları, örtbas etmeleri ve saçma sapan bahaneleri ne olursa olsun planları bütün zaman boyunca buydu.

Filistinli yasamacı Mustafa Barghouti’nin Al Jazeera’ya söylediği şekliyle, Netanyahu’nun hedefi “bütün Filistin halkının yok edilmesidir.”

Şimdi İsrail’in barbar ordusu Gazze Şehrine kara birlikleri göndermek ve yüzbinlerce -eğer milyona ulaşmazsa- Filistinliyi evlerinden zor kullanarak kovmak ve soykırımlarını bambaşka bir seviyeye taşıyarak belki de bütün Filistin halkını Gazze’den dışarı atmak için hazırlıklar yapmaktadır!

Faşist Trump’tan İsrail’in Soykırımına Tam Destek

Geçtiğimiz Şubat ayında Netan-Nazi ile yaptığı bir görüşmede Trump, ABD’nin Gazze’yi ele geçireceğini, bütün Filistinlileri atacağını ve bölgeyi “Ortadoğu’nun Riviera’sına” dönüştüreceğini belirtmişti.

Bu dünyayı şoka sokmuştu ancak Netan-Nazi ise çok mutluydu. Biliyordu ki kendisine ve İsrail’e soykırımı arttırmak için yemyeşil bir ışık yakılmıştı. Bu zamandan beri İsrail’i yöneten kitle katliamcısı deliler tekrar tekrar büyüyen suçlarını “Trump’ın planı” adı altında mazur göstermeye çalışmışlardır.

Netanyahu’nun 9 Ağustos’ta tekrardan Trump ile “Gazze’deki çatışmayı genişletmek ve ‘Hamas üslerini ele geçirmek’ için planlarını” konuşmak istemesi pek de şaşırtıcı olmasa gerek.6

“Bu Bizim Savaşımız” – Durdurmak İçin Ayağa Kalkmamız Gerekiyor!

Gazze’deki soykırım ABD’nin ve özellikle de Trump faşist rejiminin aktif, büyük desteği olmasaydı gerçekleşemezdi.

Eski Columbia profesörü Rashid Khalidi’nin yakın zamanda söylediği gibi:

Biz Amerikalılar bunu protesto etmeliyiz. Kızıl Haç merkezine attıkları ve bir görevliyi öldüren bombalar Amerikan bombalarıdır. Gazze’deki her bir hastaneyi en az bir kere bombaladılar ve bazıları tamamen yıkılmış haldedir. Gazze’deki her bir üniversiteyi yerle bir ettiler. Su arıtma tesislerini yıktılar. Atık tesislerini yıktılar. Bu bir soykırımdır. Bu, Amerika destekli, Amerika tarafından finanse edilmiş bir soykırımdır. İsrailliler bu savaşı durdurmalıdır. İsrail halkı ayaklanmalıdır. Ancak asıl Amerikalılar ayaklanmak zorundadır. Bu bizim savaşımızdır. Bu bizim paramızdır. Bunlar bizim bombalarımızdır. Bunlar bizim mermilerimizdir. İsrail’in cephaneliklerindeki her bir uçak Amerikan uçağıdır – F-35, F-15, F-16. Her bir savaş helikopteri Amerikalıdır. ABD onlara arka çıkmadığı takdirde bu yapmakta olduklarını yapamamaktadırlar. Bizim buna son vermemiz gereklidir.

Gazze’nin Kuşatmasına Derhal Son Verin!

Filistin Halkına Karşı ABD-İsrail Soykırımını Durdurun!

İnsanlık Adına Faşist bir Amerika’yı Kabul Etmiyoruz!

Trump Faşist Rejimi Hemen Şimdi Gitmelidir!


DİPNOTLAR:

  1. İsrail ordusu Gazze’nin yaklaşık %75’ini kontrol etmekte olduğunu söylemektedir. Birleşmiş Milletler ise Gazze’nin %86’dan fazlasının İsrail askeri bölgeleri kontrolünde ve tahliye emri verilmiş alanlar olduğunu söylemektedir.

 

  1. “Gazze’den Güncel: İsrail Kuzey’den Güney’e Ölümleri Arttırıyor – Bir Hastaneyi İşgal Ediyor, Üniversiteyi Patlatıyor, Soykırımcı Bir “Koridor” İnşa Ediyor”[İngilizce kaynak] Alan Goodman, revcom.us, 20 Mayıs 2024.

 

  1. Ayrıca bknz. ‘Ölümcül bir numara: Filistinliler gıda merkezlerinde gelişigüzel ateş altına alınıyor’[İngilizce kaynak], Guardian: “Yaklaşık 50 gün süren bir gıda dağıtım döneminde görsel kanıtlara, mermilere, iki hastaneden medikal verilere ve yaralanma örüntülerine ve medikal kurumlar ve cerrahlarla röportajlara bakan bir Guardian incelemesi, İsrail’in düzenli olarak gıda arayışındaki Filistinlilere ateş açmış göründüğünü göstermektedir.

 

  1. New York Timesraporuna göre: “Yardım görevlilerine göre az sayıda tırın girişine izin vermek ve havadan kaynak indirmek bir halkla ilişkiler gösterisinden pek fazlası değildir. Geçtiğimiz hafta Gazze’de Oxfam desteğinde çalışan bir yardım görevlisi olan Bushra Khalidi ‘bu bir şaka gibidir, sadece tiyatrodur’ demiştir. İsrail liderlerinin Gazze Şehrini [İngilizce kaynak] kontrol altına alma kararı yardım sisteminin daha da şüpheli hale getirmektedir.”

 

The Economist bulgularına göre İsrail’in bombaları ve ablukaları sebebiyle “geniş çapta demografik sonuçları algılamak zordur. Çalışmalara göre yaşam beklentisi 35 yıldan daha fazla düşüş yaşamıştır, yani yaklaşık olarak savaş öncesi figürün yarısına inmiştir.”

 

  1. Cuma günü görüşme sonrasında ofisi güvenlik kabinesinin “savaşı sonuçlandırmak için 5 prensibi” kabul ettiğini söylemiştir. Bu prensiplere Hamas’ı silahsızlandırmak, rehineleri geri getirmek, Gazze’yi silahsızlandırmak, bölgede İsrail’in güvenlik kontrolünü sağlamak ve “Hamas da Filistinli bir Otorite de olmayan alternatif bir sivil yönetim” kurmak dahildir.

 

  1. ABD’nin İsrail’in soykırımını desteklemesinin bir başka göstergesi olarak ABD elçisi ve Hristiyan faşist Mike Huckabee İngiliz Başbakanı Starmer’ın İsrail’in yeni saldırısına karşı eleştirisini ve ateşkes çağrısını hedef almıştır[İngilizce kaynak]. Huckabee İsrail’in Gazze katliamını savunmuştur ve bu katliamı pozitif bir ışıkla İkinci Dünya Savaşında 1945 yılında Almanya’da Dresden’ın ABD ve İngiltere tarafından bombalanmasına benzetmiştir. Bu ateş bombaları on binlerce Alman sivili canlı canlı yakmıştır ve Kort Vonnegut’un klasik savaş karşıtı romanı Slaughterhouse-Five [Türkçe çevirisi: Mezbaha No 5] için ilham kaynağı olmuştur.  



Çevrenin Yok Edilmesi Kapitalizm-Emperyalizm Sisteminden Akmaktadır Ancak Bir Çözüm Vardır

Editörün notu: Aşağıda yer almakta olan yazı 4 Ağustos 2025 tarihinde revcom.us sitesinde yayınlanmıştır. Orijinaline bu linkinden erişebileceğiniz yazının çevirisini okurlarımıza sunarız.


Trump’ın çevreyi kontrolsüz ve açıkça yağmalamasının aksine Obama ve Biden-Harris yönetimindeki Demokratlar iklim değişikliğini ele aldıklarını iddia ettikleri bazı adımlar attılar. Bu adımlar, sera gazı emisyonlarına belirli bir limit koymak üzerine tehlike bulgularına dayanan Çevre Koruma Ajansı (EPA) regülasyonlarını da içeriyordu. Bunlar şimdi Trump tarafından iptal ediliyor. Ancak bu adımlar dahi küresel ısınma krizini gerçek anlamda ele almaya başlamak için gerekenlerin yanına bile yaklaşamadı: Yani en önemlisi; petrol ve diğer fosil yakıtların çıkarılması ve yakılmalarında hızlı ve büyük bir azalma. Hatta aslına bakılırsa, Biden ve Harris ofiste kaldıkları süre boyunca ABD’nin dünyanın bir numaralı petrol ve gaz üreticisi olmasını övünçle karşıladı.

Raymond Lotta, iklim değişikliği krizinin kapitalist-emperyalist sistemin doğası ve işleyişine nasıl dayandığına işaret eder:

Bu kapitalist-emperyalist sistemi çevre ile savaşa sokan şey nedir? Aslına bakarsanız bu kendi doğası ve mantığı olan bir sistemdir. Bu sistem, özel mülkiyete sahip sermaye blokları tarafından kar ve daha fazla kar arayışıyla yönlendirilmektedir. Dünya çapında insan emeğinin daha verimli sömürülmesine dayalı olarak daha fazla pazar payı için birbirleriyle rekabet ederler ve etmelidirler. Ve şayet genişlemez ve rakiplerini yatırımlarda geçemezlerse o halde kaybetme ve batma riskiyle karşı karşıya kalırlar. Bu sistem doğayı kar amacıyla üretime akıtılacak “maliyetsiz” bir girdi olarak görür. Aynı zamanda doğayı; petrol sızıntılarından, atmosferik kirliliğe ve toprağın bozulmasına kadar kar amacıyla yapılan pervasız üretimin sonuçları için bir atık dolgusuna dönüştüren bir sistemdir.

Ve rekabetçi jeopolitik bu sistemin içerisine inşa olmuştur. Fosil yakıtların üretimi ve yakılmaları, dünya emperyalist sisteminin karlı bir şekilde işleyişinin temelini oluşturduğu gibi oluşturmaya da devam etmektedir. Petrolün ve fosil yakıt pazarının kontrolü, finans ve nakliyenin kontrolü majör güçlerin ekonomileri ve dünya ekonomisini domine etmesinin araçlarıdırlar. Şunu bir düşünün: Amerika’nın küresel imparatorluğunu ayakta tutan askeri ölüm ve yıkım makinesi ABD ordusu, dünyadaki en büyük kurumsal petrol tüketicisi ve en büyük kurumsal karbon salınımcısıdır.

Dev-Kom Çevre Yazı Grubunun bu yılki Dünya Günü’nde belirttiği gibi: Trump rejiminin acilen ihtiyaç duyulan şeyin tam tersi yönde ilerlemek için üç uçlu bir programı var:

Trump/MAGA faşizmi, fosil yakıtların çıkarılması ve çevrenin yağmalanması önündeki tüm engelleri -tüm kısıtlama ve sınırlamaları- yıkmayı hedeflemektedir. ABD’nin küresel enerji ve genel hakimiyetini daha da güçlendirmenin önündeki tüm engelleri bir kenara itmeye kararlılar. Bunu gerçekleştirmek için iklim bilimine saldırmak, onu sakatlamak ve iklim bilimcileri itibarsızlaştırmak için fazla mesai yapıyorlar… ve iklime yönelik bu saldırıya karşı duran herkese karşı acımasızsa vahşi baskılar uyguluyorlar.

Felaketsel Bir Zincirdeki Bir Halka

EPA’nın ortaya koyduğu “tehlike bulgusunun” iptali, Trump rejiminin EPA’nın içini boşaltmak ve iklim değişikliğiyle çevre kirliliği ile ilgili kurallardan kurtulmak için yaptığı diğer hamlelerin başında geliyor. Sadece birkaçını saymak gerekirse:

  • EPA bünyesindeki Araştırma ve Geliştirme Ofisi’nin oradan kaldırılması. New York Times’a göre bu bilimsel ofis “ajansın neredeyse tüm politika ve düzenlemelerinin temelini oluşturan bağımsız araştırmaları” sağlamaktaydı.
  • Siyah ve diğer ezilen halkların, kırsaldaki yoksulların ve çevre kirliliğinden orantısız şekildeetkilenen grupların nasıl zarar gördüklerini ele alan Çevresel Adalet Ofisinin dağıtılması.
  • Enerji santrallerinin, sera gazı ve cıva gibi zehirli kirletici emisyonlarına sınırlama getiren düzenlemelerin yürürlükten kaldırılması ya da zayıflatılması.

Tüm bunlar, Bob Avakian’ın sosyal medya mesajı Devrim #125’in sözleriyle, “bu faşist rejimi gerçekten yenmeye kararlı, acil talep etrafında birleşen kitlesel bir halk ayaklanmasını” öne çıkarma ihtiyacına işaret etmektedir: Trump Faşist Rejimi ŞİMDİ GİTMELİ!” Bilim insanlarına ulaşmak ve ekoloji hareketine el uzatmak, bunun daha büyük kaynağına işaret ederken mücadelede birleşmek, bunun kritik bir parçası olmalıdır.

Aynı zamanda, Bob Avakian tarafından kaleme alınan Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet için Anayasa’da öngörülen türden bir devrim yoluyla gelişmekte olan felaketten bir çıkış yolu VARDIR. Bu Anayasa, ABD’de gerçek bir devrimin neleri temsil edeceğini açıklamaktadır:

İnsanlığın özgürleşmesi ve insanlığı ve bu dünyadaki diğer türleri ve ekosistemleri (birbiriyle etkileşim ve ilişki içinde olan karmaşık yaşam ağları) tehdit eden kritik çevresel acil durumla daha önden ve kapsamlı bir şekilde yüzleşme ve ele alma becerisi açısından gerçekten devasa bir adım. Kuzey Amerika’daki Yeni Sosyalist Cumhuriyet, bunun tam bilinciyle, sosyalist bir ekonominin geliştirilmesinde, hükümetin ve toplumsal faaliyetin tüm alanlarında ve uluslararası ilişkilerinde, kendisini -ve bu Cumhuriyeti oluşturan ve onun belkemiği olan halk kitlelerinin inisiyatifini, bilgisini, enerjisini ve yaratıcılığını- bu çevresel acil durumu çeşitli boyutlarıyla ele almak için kullanacaktır, ve bunu, kapitalist-emperyalist sistemin işleyişi ve emperyalist ve diğer gerici devletlerin işleyişi tarafından bu tür çabaların önüne konulan engelleri aşmak için mücadele eden ve diğerleriyle birlikte mücadele eden, dünyanın her yerinde bilim insanları ve toplumun her kesiminden insanlarla artan işbirliği ve ortak çaba yoluyla yapmanın yollarını arayacaktır.




Madımak’tan Leman Dergisine Saldırıya Gericilik Hala Kol Geziyor

2 Temmuz 1993 yılında, bundan 32 yıl önce Sivasta Pir Sultan Abdal Şenliğinde Madımak Otelinde 33 aydın, 33 can yakılarak öldürüldü. Bu insanlık suçunun failleri gerekli cezaları hiçbir zaman almadı, doğru soruşturmalar yürütülmedi ve dava 2021 yılında zaman aşımına uğratıldı. Yani gericilik, hakim ulus ve inanç şovenizmi yine cezasızlıkla ödüllendirildi. Madımak Otelinin önünde haykırılan “Yaşasın şeriat”, “Sivas laiklere mezar olacak” ve “Cehennem ateşi” bağırışları kadar dönemin başbakanı Tansu Çillerin şu sözü de toplumsal hafızamızda unutmamamız gereken bir yer edinecekti: “Çok şükür otel dışındaki halkımız zarar görmedi.”

DGM’de hazırlanan iddianameler yine bilineni yapmış başta Aziz Nesin olmak üzere aydınların “halkı kışkırtıp provoke ettiğini yazmıştı”. Buna anaakım medya da eşlik etmişti. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu tarihten itibaren bugüne sayısız katliamın merkezi oldu, nitekim basit ve yalın bir hakikat şudur ki: Başta Kürt ulusunun bastırılması olmak üzere Ermeni Soykırımı ve diğer azınlıkların bastırılması olmasaydı bugün bildiğimiz Türkiye Cumhuriyeti’de olmayacaktı. Ezilen bir inanca mensup olan Aleviler Cumhuriyet öncesi de sonrası da her daim bu baskı ve sindirme politikalarının odağında oldular. Susturuldular, ezildiler ve defalarca kez katledildiler. Madımakta pek çok şey hedefteydi, gericiler; Alevileri, aydınları ve ifade özgürlüğünü yakmak istemişlerdi.

Bundan 32 yıl sonra tam da Madımak’ın yıl dönümüne yaklaşırken İslami köktendinciler tekbirler ve şeriat sloganlarıyla Leman Dergisine saldırdılar. Her nasılsa okurlarımız ve mücadele dostlarımız Taksim’de belirli bir sayıyı aştığında en sert şekilde saldıran polis yine “galeyana gelmiş, kışkırtılmış” güruhu sakinleştirme çabası içerisindeydi. Bu saldırılara uzun süredir burjuva muhalefet dahil olmak üzere toplumun ses çıkartan bütün katmanlarına saldıran faşist rejim de dahil oldu. Leman’ın çalışanları işkenceyle gözaltına alındılar. Bütün bu saldırıların sebebi ise Leman’ın Muhammed karikatürü çizmesiydi. Fatih Altaylı gibi bir hakim ulus şovenisti sistem borazancısının bile tutuklandığı mevcut atmosferde Leman yazı işleri ise “topu göğsünde yumuşatmış”, “peygamberimiz, Mehmetçik” edebiyatıyla rejim ve gericiliğin saldırıları karşısında hemen geri adım atmıştır.

Köktendinci Gericiliğin ve Rejimin Saldırıları Karşısında Durmalı ve İfade Özgürlüğünü Savunmalıyız

Bilinmelidir ki Madımak Katliamı’nda da “fitili ateşleyen olay” Aziz Nesin’in Salman Rüşdi’nin Şeytan Ayetleri kitabının bazı bölümlerini çalıştığı gazetede yayınlamasıydı. Ancak bu son tahlilde pek çok çelişkinin üzerini örten idealist bir okuma olacaktır. Madımak Katliamı’na giden yol ezen -Türk Sünni İslam- ve ezilen inançlar arasındaki çelişkiyle bu ülkenin başından itibaren kurucu değerlerinin parçası olmuş, sosyal kohezyonu ve hakim sınıfları bir arada tutan önemli bir tutkal bileşeni olarak Siyasal İslam tarafından döşenmiştir. Tıpkı bugün Leman’a yapılan saldırının temelinde bütün bu yolun üzerine İslamcı-Türkçü faşist rejimin toplumu kutuplaştırdığı temelin de varolması gibi. Nitekim saldırılara da verilen yanıtlar bu kutuplaştırma temelinde verilmektedir. Dolayısıyla bugün ifade özgürlüğünü savunmak ve gerici saldırılara karşı durmak iki temel duruşu gerektirir: Rejimin gerici kutuplaştırmasına karşı durmak ve yeni-devrim temelinde- bir kutuplaştırmayı sahaya taşımak. Bu bizlerin acil görevlerindendir. Bu görevin bilinciyle ifade özgürlüğünün savunulması, İslamcı faşist hareketlere karşı toplumsal mücadele noktalarında keskin olmalı ve birleşebileceğimiz güçlerle birleşmeliyiz. Bunu yaparken de rejimin bütünlüklü teşhirini sürdürmeliyiz.

Toplumun köktendinci dinci temelde kutuplaştırılmasını,

İfade özgürlüğünün gerici temelde saldırılarla baskılanmasını,

Azınlık inanç ve kimliklere yönelik tüm baskıları

Reddediyoruz! Radikal temelde daha iyi bir dünya mümkün ve bunu inşa etmek için hemen bugün çalışmaya başlamamız gerekiyor!




Gazze’de Amerika Sponsorluğunda İsrail Yapımı”Açlık Oyunları” Devam Ediyor

ABD-İsrail’in Filistin Halkına Karşı Soykırımını Durdurun! Hemen Gazze’nin Kuşatmasını Kaldırın!

 

 

Editörün notu: Aşağıda yer almakta olan yazı 23 Haziran, 2025 tarihinde revcom.us içerisinde yayınlanmıştır. Yazının orijinaline https://revcom.us/en/american-sponsored-israeli-enforced-hunger-games-gaza-continue üzerinden ulaşabilirsiniz.


 

ABD ve İsrail, İran’a karşı tamamen haksız savaşlarını ilerletmekteyken İsrail’in Gazze’de işlediği ABD destekli insanlığa karşı suçlar da durmak bilmeden ilerlemektedir.

 

Reuters’ın 20 Haziran tarihli bir raporuna göre “İsrail’in Cuma günü Gazze’deki saldırısı en az 44 Filistinliyi öldürdü. Yerel yetkililer öldürülen Filistinlilerin çoğunun yiyecek yardımı aradıklarını bildirdi, Birleşmiş Milletler Çocuk Ajansı ise içilebilir suyun eksikliğinin bir kriz noktadına geldiğini belirtti. Hamas tarafından yönetilen yerel sağlık hizmetleri yetkilisi ise yardım tırları bekleyen en az 25 kişi Gazze’nin merkezinde Netzarim’in güneyinde İsrail’in saldırıları sonucu öldürüldüğünü bildiriyor.” 

 

Les proches de ces Palestiniens ont été tués alors qu'ils se dirigeaient vers un centre de distribution d'aide à l'hôpital Shifa de la ville de Gaza, le 18 juin 2025.
Bir yardım dağıtım merkezine giderken öldürülen Filistinlilerin yakınları, 18 Haziran 2025 Fotoğraf: AP

 

 

İsrail’in Gazze’deki katliamının sonucu ölüm sayıları her hafta artmaktadır ve şu anda Ekim 2023’ten bu yana öldürülen veya yaralanan 50.000’den fazla çocuk da dahil olmak üzere 55.000 Filistinli yaşamını yitirmiştir. Bu Gazze Sağlık Bakanlığının resmi verileridir, İsrail’in devasa bombardımanının oluşturduğu yıkıntının altında kalan binlerce insan bu verilerin içerisinde sayılmamış olabilir.

 

İsrail, işgal altındaki topraklara neredeyse tüm insani yardımın girişini engelleyerek Gazze’nin yaklaşık 2 milyon nüfusunu (yarısını çocuklar oluşturuyor) açlıktan ölmenin kıyısına itmiştir. İsrail’in saldırıları sebebiyle neredeyse tamamen yıkılmış su sistemleri sonucu bir BM yetkilisine göre “çocuklar susuzluktan ölmeye başlayacaklar”. 

 

2 Martta İsrail Gazze’nin en büyük yardım kuruluşunun (United Nations Relief and Works Agency (UNRWA) [Birleşmiş Milletler Yardım ve Bayındırlık Ajansı]) çalışmasını yasaklamıştır. 2 aydan uzunca bir süredir Gazze’deki halkı açlık çekmeye mahkum ettikten sonra Mart ayının sonlarında İsrail ve ABD sözde “Gaza Humanitarian Foundation [Gazze İnsani Yardım Kuruluşu]” tarafından yönetilen “yardım merkezleri” kurdular. Bu yalancı “kuruluş” yakın zamanda uzun süreli bir Trump destekçisi olan Hristiyan-faşist fanatik Rev. Johnnie Moore tarafından oluşturulmuştur. Bu merkezler ihtiyacın kenarından kıyısından dahi geçemeyecek kadar az yardımda bulunmaktadır. Ancak Gazze’nin tümünün açlıktan kavrulması ve İsrail’in yardımları önlemesi sebebiyle çaresiz kalan insanlar ne zaman bu merkezlerden birinin açıldığını duysalar onlara doğru koşmakta, özellikle de çocuklar için az da olsa bir nebze yiyecek alabilmeyi ummaktadır. Ancak bunun aksine çoğu zaman İsrailli kuvvetler tarafından ölümcül bir yaylım ateşiyle karşılaşmaktadırlar. 

 

Gazze’de hayatta kalma mücadelesi veren bir kişi bunu kurgu romanı ve film serisi Açlık Oyunları‘na benzetmektedir. Başkaları ise popüler televizyon dizisi Squid Game ile benzerlikler bulmaktadır. Bunların ikisi de kurgu bir ortamda üstlerindeki yabancı bir güç tarafından sadece hayatta kalabilmek için kendileri gibi başka ezilmiş insanlarla mücadele etmeye zorlanan insanları anlatan eserlerdir. Ancak Gazze’de olanlar son derece gerçektir. Gazze halkının sadece kendileri ve aileleri için biraz yiyecek yardımı almaya çalışırken karşılaştıkları korkunçlukları birazcık anlayabilmek için şu video kesitini izleyebilirsiniz. Bu bir halkın tamamen soykırıma uğratılmasıdır ve bütün dünyanın gözü önünde hızlanarak devam etmektedir. Buna acilen karşı konması ve tüm bunların durdurulması zorunludur!

 

 

 

 




İsrail’in Saldırılarına İlişkin Oryantasyon Notları

 

13 Haziran Cuma sabahı İsrail savaş uçakları İran’a karşı geniş çaplı bir bombalamaya girişti. Saldırılar nükleer tesisleri ve Tahran’da dahil olmak üzere birçok farklı noktaya gerçekleştirildi. Saldırılar sonucu İran genelkurmay başkanı ve Devrim Muhafızları komutanı öldürüldü. İsrail’in Filistin’de yürüttüğü soykırım devam ederken gerçekleşen bu saldırılar tam da ABD ve İran, İran’ın nükleer programını müzakere edecekken gerçekleşti. Geçtiğimiz günlerde Trump olumlu bir sonuç almak ile ilgili “güveninin gittikçe azaldığını” belirtmiş, hemen akabindeyse ABD, Irak’da dahil olmak üzere bölgedeki ülkelerden diplomatik personelinin ailelerinin bölgeyi terk etmesi uyarısı yapmıştı.

İsrail’in saldırılarına İran’ın cevap vermesi ve takip eden süreçte yapılan açıklamalar var ancak henüz olayların nereye varacağını kesin olarak bilmesek de bazı temel oryantasyon noktalarını koymamız gerekir:

  1. İsrail devleti niteliği itibariyle soykırımcı ve işgalci bir apartheid devletidir. Bütün saldırıları gibi bu saldırısı da gayrimeşrudur. İsrail, Ortadoğu’da nükleer silahlara sahip TEK ülkeyken günün birinde silah geliştirme potansiyeli kazanabileceği gerekçesiyle İran’a saldırması haksız ve gayrimeşrudur.
  2. 7 Ekim saldırılarının akabinde Filistin halkına karşı bir soykırım savaşı başlatan İsrail, ABD’nin tam desteği ile bölgede İran destekli güçlerin etkisini büyük ölçüde kırmıştır. Şimdi ise kendisini Ortadoğunun en baskın gücü olarak konumlandırma hamleleri yapmaktadır. Şimdilik bu saldırıların devamında ABD’nin tutumunun nereye evrileceğini bilmesek de şunu biliyoruz: ABD, on yıllardır bütün hükümetlerinde bu hedefi desteklemiştir. Ve bugün Trump, İsrail’i hiç olmadığı kadar fanatik bir biçimde desteklemektedir. Bugün daha büyük bir savaşın sorumluları ABD ve İsrail olacaktır.
  3. Saldırılar sonrası Türkiye’de ilerici, sosyalist güçlerde ortaya çıkan tepkilerin bir kısmı bu gayrimeşru saldırıyı kınarken İran’dan yana tavır takınmak oldu. Bu, İran’da başta Kürt halkı, kadınlar ve devrimciler olmak üzere toplumun ileri katmanlarının üzerine bir karabasan gibi çöken teokratik faşist rejimin zımnen desteklenmesi anlamına gelir ve bu gericiliği güçlendirir. Soykırımcı işgal devleti İsrail’e karşı tavır almak ve her türlü saldırısının karşısında durmak her ilkeli insanın takınması gereken bir tavırdır ancak bu, gerici rejimleri açık veya zımnen destekleyerek sağlandığı takdirde bu tavır başka bir gericiliğin hegemonik olarak güçlenmesine ve çelişkili bir biçimde karşısında durulan gericiliğin de güçlenmesine vesile olur. İnsanlık için hiçbir temel pozitif yönü bulunmayan miadı dolmuş iki güç arasında seçim yapmak son tahlilde iki gericiliğin de güçlenmesiyle sonuçlanır.
  4. Türk hakim sınıfları uzun bir süredir Ortadoğu’daki gelişmeler ve Ortadoğu’nun 7 Ekim sonrası yeniden konfigürasyonunda bir yandan “iç cepheyi tahkim” stratejisi izlemekte, Öcalan ile müzakereler yapmakta, Suriye’ye dolaylı ve dolaysız türlü müdahaleyle süreçte aktör olmaya çalışmaktadır. Diğer yandan ise soykırıma karşı hamaset politikası izlemekte hem İsrail ile ticaretini sürdürmekte hem de radar üstlerini soykırımcı işgal devletine kalkan yapmaktadır. Bugün rejimin İran’a yapılan ve İran’ın cevap vererek devam ettirdiği saldırılarda takındığı tavır aynı hamasi diplomasinin sürdürülmesidir. Bu tavır objektif olarak ABD emperyalizmine ve bölgedeki askeri üssü olan İsrail’e hizmet eden bir tavırdır.
  5. Bu saldırı dünyayı daha da tehlikeli bir hale getirmiştir. İsrail ve İran arasında gerçekleşebilecek bir bölgesel savaş hızlı bir şekilde Ortadoğu’da daha geniş kapsamlı bir savaşı ve hatta nükleer cephanelikleriyle emperyalist güçlerin dahil olabilecekleri ve bildiğimiz haliyle insanlığın sonunu getirebilecek bir dünya savaşının potansiyelini de içerisinde barındırır. Bu her vicdanlı insanın karşı olması gereken bir durumdur.

Bütün bunlar Bob Avakian’ın daha önce dile getirdiği şu ifadelerin önemini bizlere bir kez daha hatırlatır:

"Dünyanın halkları olarak bizler, bu emperyalistlerin dünyaya hükmetmesine ve insanlığın kaderini belirlemesine artık izin veremeyiz. En hızlı biçimde alaşağı edilmeleri gerekmektedir. Böyle yaşamak zorunda olmadığımız da bilimsel bir gerçektir.”



Los Angeles’da Neler Oluyor? Faşizmin Göçmenlere Karşı Saldırısı ve Halk Kitlelerinin Yanıtı

Trump rejiminin iktidara gelirken söylemini oluşturan ana noktalardan birisi ABD’nin bir “göçmen istilasıyla” karşı karşıya olduğu ve bunun artık bir “savaş” durumu olduğuydu. Nitekim İçişleri ve Sınır Muhafazaya yaptığı kritik atamalar bu faşist programın uygulayıcılarını da gösteriyordu. ICE, yani ABD Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza ajanları ABD’nin farklı bölgelerinde Trump rejimi altında rutin bir şekilde göçmenleri sınırdışı ediyor, önlerinde durmaya çalışan hakimleri tutuklatıyor ve hukuk tanımıyor fakat Los Angeles’ın özgül bir durumu da var. Los Angeles, dünyanın farklı yerlerinden gelen 3.5 milyon göçmene ev sahipliği yapıyor ve bunların yaklaşık 800.000’i kağıtsız. Bu durum şehrin “sığınak şehir” olarak da lanse edilmesine neden oluyor.

Bütün bunlar LA’in MAGA faşizminin saldırısının ana hedefi haline getirdi. Şimdiye kadar 200’ü aşkın göçmen kaçırıldı. Kitlelerin mahallelerinde ICE ajanlarına karşı tavır alması sonucu Trump Ulusal Muhafızları çağırdı ve sosyal medyadan hem bakanları hem de kendisi açık bir şekilde “İsyan Yasasını” uygulamakla tehdit etti. Şayet uygulanırsa bu durum Los Angeles’ı direkt olarak sıkıyönetim altına alacak. Örneğin rejimin Savunma Bakanı Hegseth, ABD Ordusunun görevlendirilmesine hazır olduklarını söylerken Trump’ın göçmenlere karşı açtığı savaştaki sağ kolu Stephen Miller Los Angeles’ın işgal altında olduğunu ve mevcut durumun ABD egemenliğine karşı bir ayaklanma olduğunu söyledi.

Ancak bu durum Cumadan beri sokaklarda olan halk kitlelerini korkutamadı.

Neler Oldu?

Cuma sabahı ICE ajanlarının göçmenlerin yoğun olduğu bölgelere gitmeye başladığı haberi geldiğinde insanlar bu saldırıya karşı çıkmak için dışarı çıkmaya başladı. ICE üst üste yedi farklı baskın yaptı; toplumun bütün bir kesimini terörize ederken çocukları ailelerinden ayırdı. ABD’de hayatta kalmaya çalışan insanlar ICE terörüyle karşı karşıya kaldı. Protestolar başlayınca halk ICE ajanlarının şiddetli saldırısıyla karşı karşıya kaldı: Plastik mermiler, biber gazları ve tartaklamalarla halk kitlelerini terörize etmeye devam ettiler. Plakasız cipler insanların üzerlerine doğru sürüldü.

Bu sırada California Hizmet İşçileri Sendikası başkanı David Huerta gözlem yapmaya geldiği sırada biber gazıyla sert bir şekilde müdahaleye maruz kaldı. Yere fırlatıldı, hastaneye kaldırılmak zorunda kaldı ve akabinde tutuklandı.

Eyalet çapında 700.000 üyesi olan ve gözlem yapmaya gelen bir sendika başkanı hiçbir gerekçe olmaksızın tutuklandı. Huerta’nın tutuklanması yetmezmiş gibi normal şartlarda federal binalara girip gözlem yapma hakkı olan kongre üyelerinin Huerta’yı görmesine izin verilmiyor. Faşistler rejimlerini konsolide etmekte ve toplumu kutuplaştırma savaşlarında önlerine çıkan anaakım kurumları da tanımayacaklarını açık bir şekilde deklare ediyorlar.

Halk kitlelerinin protestoları akabinde ICE üzerine Polis Departmanının agresif saldırılarıyla durdurulmaya çalışıldı. Kitlelerin geri adım atmaması ve California valisi Gavin Newsom’un muhalefeti sonucu rejim 4000 Ulusal Muhafız ve 700 Askeri görevlendirdi. ABD Başkanı’nın valinin üzerine çıkması 1965’te Güneyli şeriflerin Sivil Haklar Protestocularına saldırmalarından bu yana uygulanmamış bir durumdur. Bu, mevcut durumun faşizme doğru majör bir sıçramasıdır. Bunun ciddiye alınmaması çok büyük bir aptallık olacaktır.

Muhalefet liderleri tehdit ediliyor ve yeri gelince tutuklanıyor. Hakimlere rejim tarafından deli damgası vuruluyor, sahte davalarla karşılaşıyorlar ve fiziksel olarak tehdit ediliyorlar. Anayasanın temel bölümleri örneğin 14. Madde yani “doğumdan ötürü kazanılan vatandaşlık” iptal edilmek isteniyor.

Faşizm Yeni Bir Seviyeye Geçiyor

Şimdiye kadar direniş vardı ve olmaya da devam edecek. Halk saldırıya uğrayanları savunmak için sokağa çıkıyor ve bunu cesurca yapıyor. Şeytanlaştırılanların yanında durmak için pek çok şeyi riske atıyorlar. Bazen düzinelerce bazen on binlerce insan sokaklarda oluyor ve öfkeyle faşizme hayır diyorlar. Ancak son olaylar bunun da yeterli olmayacağını gösterdi.

Bundan çok daha fazlasına ihtiyaç var. Halk kitleleri net bir amaçla sokağa çıkabilmeli: Şiddet içermeyen milyonlarca insanı içine alan eylemlerle, kitlesel ve çok geniş öyle bir siyasi kriz yaratmalıyız ki Trump iktidardan defedilebilmeli.




Trump’ın Doğum Günü Geçit Töreni ve ABD Ordusunun Nazileştirilmes

Editörün Notu: Okumakta olduğunuz makale revcom.us tarafından yazılmıştır. ABD’deki hakim sınıflar arasındaki derin yarılmanın, ABD emperyalizminin temel güçlerinden biri olan ordu içerisinde nasıl cereyan ettiğini ve ABD ordusunun nasıl Nazileştiğine dair çok temel bilgilileri, yöntem ve yaklaşımı sunmaktadır. Yazının orjinali için tıklayanız.


14 Haziran -Trump’ın 79. doğum günü- devasa bir askeri törene sahne olacaktır.(1)

7000’e yakın ABD askeri Washington DC’de yürüyecektir. 28 büyük Abrams tankı ve 100’den fazla diğer askeri araç sokaklarda turlayacaktır. ABD’nin bütün savaşlarından kalan uçaklar ve Vietnam savaşından kalma helikopterler de dahil en az 50 askeri hava aracı uçuş yapacaktır. Geceye doğru ordunun “Altın Şövalyeler” isimli paraşüt takımı gökyüzünden atlayarak Trump’a katlanmış bir ABD bayrağı sunacaktır.

Bu tarz halka açık bir askeri güç gösterisinin modern ABD tarihinde benzeri yoktur. Ancak en çok gösterilen şey sadece kitle imha silahları ve onları kuşanmış askerler değildir. Bunun ötesinde bu tören, ABD Anayasası da dahil her şeyin ötesinde Trump’a bağlı bir silahlı güce dönüşmekte olan bir ABD ordusunun “açığa çıkma” partisidir. Lider’in doğum günü için asker ve silah töreni yapılması aleni ve inkâr edilemez bir itaat ve biat (rezil bir bağlılık) sembolüdür.

Açık olmak gerekirse ABD silahlı kuvvetleri ABD’de ve dünyada hakim sistem olan kapitalizm-emperyalizm sisteminin gücünün bel kemiği olmuştur ve olmaya devam etmektedir. Bu sebeple yüzlerce yıl boyunca halklara karşı soykırımcı saldırılar da dahil bitmek bilmeyen suçlardan sorumludur.(2) Trump’ın kutlamakta olduğu bu ordu kurulumundan 4 yıl gibi kısa bir süre sonra bile bizzat George Washington’ın New York’un üst kısımlarında yaşayan Haudenosaunee halkını bilinçli bir biçimde aç bırakmak için düzenlediği sefere liderlik etmesiyle soykırım yapmaya başlamıştı ve bu yazıyı okumakta olduğunuz sırada da Gazze’de İsrail’i tam teçhizatlı donatmakla soykırım yapmaya devam etmektedir. Ancak bu ordunun hakim sınıfın Trump’ın önderlik etmekte olduğu faşist kanadın -ve onların tamamen zincirleri koparılmış beyaz üstünlenmeci, zenofobik (yabancı nefreti), dayatılmış bilgisizlik, en temel anayasal hakların ve hukuki sürecin ve hukukun üstünlüğünün dahi öldürülmesi programının- tam anlamıyla bir aleti haline gelmesi hem ABD içerisinde hem de dünyanın her yerinde halk kitleleri için her şeyi çok daha kötü bir hale getirecektir.

Trump’ın İlk Başkanlık Dönemi

Trump’ın ilk dönemi (2017-2021) hakim sınıflar içerisinde faşist güçlerin egemen konuma yükselmesini temsil etmiştir. Fakat kontrolleri tam anlamıyla sağlanmamıştı. Trump özellikle bürokrasinin farklı kısımlarında ve genel olarak askeriyede Demokrat Parti içerisinde yoğunlaşan hakim sınıfın “ana akım (faşist olmayan) emperyalist” kesimi ile uyumlu önde gelen liderler tarafından kayda değer bir muhalefetle karşılaşmıştı.

Bu, kendi programlarına karşı çıkanları bastırmakta faşistler için gerçek bir sorun oluşturmuştu. 2020 yılındaki George Floyd ayaklanmasında Trump orduyu protestoculara ateş açmak için kullanmak istemişti, ancak o zamanki Savunma Bakanı Mark Esper ve Genelkurmay Başkanı Mark Milley tarafından engellenmişti ve bu ikili Trump’a karşı açıklamalar yapmıştı. Trump bir güç gösterisi olarak askeri bir tören düzenlemek istemişti ancak yeniden engellenmişti. Trump 2020 seçimini kaybettikten sonra da bazı askeri liderler aktif bir biçimde onun yasadışı bir şekilde iktidarda kalmaya çalışmasını engellemek için de çalıştılar.

Faşist Bir Ordu Nasıl Kurulur?

Trump ikinci iktidar döneminden bile önce kilit önem taşıyan pozisyonlara azılı faşistleri ve kendine bağlı kişileri yerleştirmeye çok önem verdi. 2024’ün Aralık ayında çok sayıda skandalla ve Savunma Bakanlığı boyutunda bir şeyi yönetmekte katiyen tecrübesiz olmasına rağmen bir Fox News yorumcusu olan Pete Hegseth’in Senato yoluyla Savunma Bakanı olarak atanmasını sağladı. Trump, Hegseth’in önünü açmak için emekli dört nişanlı general Lloyd III. Austin’i kovmuştu, Austin Siyahi biriydi. Hegseth’in işine yarayan şey, kendisi gibi “doğru düşünen” Hristiyanların beyaz erkek üstünlüğünü ve ABD’nin dünyaya hakimiyetini yeniden dayatmak için kutsal bir savaş başlatmaları gerektiğine inanan fanatik Hristiyan bir faşist olmasıydı. Aslında Hegseth savaş suçu işlemekten suçlu bulunan birkaç ABD askerini ateşli bir biçimde savunmasıyla Trump’ın dikkatini çekmişti. Bu askerlerin işledikleri savaş suçları o kadar ciddiydi ki kendi adamları onları şikayet etmişti. Trump’ın orduyu acımasızca dönüştürmek için ihtiyaç duyduğu kişi tam da buydu!(3)

 

Askeri Liderlikten Kadınları, Siyahi İnsanları ve Irkçılığın Kötü Olduğunu Düşünen Herkesi Temizlemek

İktidarı ele alınca Hegseth ve Trump askeri liderlikte büyük bir temizlemeye giriştiler. 21 Şubatta:

  • Genelkurmay Başkanı Hava Kuvvetleri Generali Charles Q. Brown Jr.’ı kovdular. Brown son derece saygı duyulan bir generaldi, ancak Siyahiydi ve George Floyd’un kurban gittiği polis cinayetine karşı protestolara açıktan desteğini belirtmişti.
  • Brown’ın yerine Hava Kuvvetleri Generali John Daniel Cane’i getirdiler. John Daniel Cane, Trump’ın iddiasıyla ona bir keresinde “Sizi seviyorum efendim, sizin çok iyi olduğunuza inanıyorum efendim, sizin için öldürürüm efendim” demiş olan beyaz bir adamdır.(4)
  • Deniz kuvvetlerinin başkanı (ve Genelkurmay başkanlığının bir üyesi) ve bu pozisyona gelen ilk kadın olan Amiral Lisa Franchetti’yi kovdular. Trump öncesinde önde gelen başka bir kadın askeri lideri de kovmuştu: Sahil Güvenlik komutanı Amiral Lisa L. Fagan.
  • George Floyd öldürüldükten sonra havacıları kurumsallaşmış ırkçılık hakkında  düşünmeye davet etme “hatasını” yapan Hava Kuvvetleri Generali James Slife’ı beyaz bir erkek olmasına rağmen kovdular.

Orduyu Evde ve Dışarıda Daha Fazla Savaş Suçu ve Başka Suçlar İşlemek İçin Serbest Bırakmak

Bu liderlikteki temizlemenin üstüne Hegseth ayrıca Askeri başsavcıları (ordunun her dalında en üst yasal temsilciler) da kovdu.

Askeri başsavcılar savaş suçlarının incelenmesinde kilit bir role sahiptir, Hegseth’e göre ise uluslararası savaş kanunlarına (örneğin silahsız tutsakları ve sivilleri öldüremezsiniz, insanlara işkence yapamazsınız vb.) herhangi bir

önem atfetmek “Amerika’nın 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana hiçbir savaş kazanamamış olmasının” sebebidir.

Bunun yanı sıra askeri başsavcılar aynı zamanda bir emrin yasadışı veya anayasaya uygunsuz olduğuna ve bu sebeple askerlerin veya rütbelilerin bu emre itaat etmeme yükümlülüğü olduğuna karar verme gücüne sahiptir. Yani örneğin Trump veya Hegseth askerlere barışçıl protestoculara ateş açma emri verirse askeri başsavcılar bunun yasadışı bir emir olduğuna karar vererek ilgili komutanlara bu emri uygulamamalarını söyleyebilir.

Hegseth kendisi şöyle anlatıyor: “Ordunun başkomutanı olan birinin verdiği emirlere engel oluşturacak askeri başsavcılar istemiyorum.” Başka bir deyişle askeri başsavcıları kovmak ordu içerisinde ve dışarıda daha da fazla suça kapıyı açmanın bir yoludur. Şu an görevde olan Hava Kuvvetleri askeri başsavcısı military.com sitesine “Topluluk içerisinde sırada kimin geleceği konusunda bolca endişe olduğunu düşünüyorum. İnsanlar çok korkuyorlar.” demiştir.

Irkçılık Karşıtı Kitapları Yasaklamak, Hitler’in Mein Kampf’a ise Dokunmamak

Ordu ayrıca ırkçılığı, ABD ordusunun geçmişteki suçlarını, kadınların baskılanmasını ve daha nicelerini kabul ederek MAGA düşünüşüne ters düşen kitapları kütüphanelerden “temizlemektedir”. Annapolis’teki ABD Donanma Akademisinde Maya Angelou’nun I Know Why the Caged Bird Sings [Kafesteki Kuş Neden Şakır Bilirim] kitabı ve Alman Nazi soykırımının mağduru kadınların nasıl gösterildiği ile ilgili Memorializing the Holocaust [Holokostu Anmak] kitabı da dahil 400’e yakın kitap “temizlenmiştir.”

Hala raflarda bulabilecekleriniz ise: Genel olarak beyaz üstünlenmeciler ve MAGA tarafından sevilen hastalıklı, ırkçı ve göçmen karşıtı bir kitap olan The Camp of the Saints [Azizler Kampı], Siyahi insanların beyazlardan daha az zeki olduğunu bilimsel olarak “kanıtlamaya” çalışan, uzun bir süre önce çürütülmüş The Bell Curve [Çan Eğrisi]… ve Hitler’in onlarca milyon “aşağılık görülen” insanı katleden Holokost’un önünü açan ünlü manifestosu Mein Kampf. (5)

Ve Dahası…

Yukarıda gördükleriniz Trump ve Hegseth tarafından yapılan faşist hamlelerden sadece birkaç örnektir. 6 Mayısta Yüksek Mahkeme Trump’ın ordudan bütün trans bireylerin atılması şeklindeki emrini onayladı. Hegseth neşeli ve aşağılayıcı bir cevap verdi: “Artık elbise giyen erkekler yok. Bu boktan bıktık.” Bu cevabı takiben de trans bireylere ayrılmaları için son tarihi 6 Haziran (Onur Ayının ilk haftası) olarak belirledi. Trump 24 Mayıs West Point mezunlarına karşı konuşmasında onların ırkçı baskı ve erkek üstünlenmeciliğini önleme girişimlerinin hepsinin çöp konteynırına atıldığı bir “altın çağın” ilk mezunları olduklarını beyan etti. Trump, günümüzün ordusunda “Bütün bu şeyler bitti. Güçlü bir biçimde bitti. Bu konuda düşünmeleri bile yasaklandı.” (italik eklendi.) ifadeleriyle böbürlendi. Ayrıca ordunun tamamen “öz görevine”, “Amerika’nın düşmanlarını öldürmeye” odaklanılacağını söyledi.

Yukarıda listelediğimiz bütün bunları özümsedikten sonra 2 ay önce Bob Avakian’ın kullandığı şu sözcükler özel bir güce sahip hale geliyor: Trump faşizmi, temel hakları göz göre göre ve agresifçe söküp alan ve kendi dikte ettiği haricinde hiçbir hukukun üstünlüğü ya da adil yargılama sürecinin olmadığını açıkça belirten, uluslararası sahada ham yıkıcı gücün hakim olması gerektiğini ve uluslararası hukuka uygun hareket ediyormuş ya da daha güçsüz ülkelerin ve halkların bağımsızlık hakkına veya yaşama hakkına önem veriyormuş gibi yapmayı dahi bir kenara bırakan bir rejimdir. (@BobAvakianOfficial, REVOLUTION #114)

Durum: Bir Meydan Okuma

14 Haziran, Trump’a bağlılık ve gittikçe daha da açıktan beyaz üstünlenmeciliği, erkek üstünlenmeciliği ve vurdumduymaz saldırganlık ve sapıkça kana susamışlık etrafında birliktelik kurmuş gerici bir silahlı kuvvetlerin kurulmasının bir “kutlaması” olacaktır. Bu sadece bir “tiyatro” değildir, organizasyonsal değişiklikler ve ideolojik bombardıman (kitapların yasaklanması, dünyaya MAGA görüşü ile bakan liderlerin terfi edilmesi vb.) ordunun bir kurum olarak ve ordu mensuplarının bireysel olarak üzerinde gerçek bir etkiye sahiptir.

Bunların yanında ordu hala ve hatta daha fazla çelişki ile doludur. Halen büyük ölçüde toplumun baskılanmış kesimlerinden gelen insanlardan oluşmaktadır (%43 beyaz olmayan, %17 kadın) ve neredeyse MAGA’nın nihai olarak ipleri eline alması konusunda derinden ikiye ayrılmıştır.

Şu anki haliyle ordu bu ülkede ve dünyada insanlığa karşı çok daha ölümcül bir silah haline gelmiştir. Ancak eğer toplum bu faşizme karşı kararlı, sürekli ve şiddet içermeyen bir mücadelenin izlerini taşımaya başlarsa bu ordu içerisinde de yayılacak ve açık, pervasız ve utanmaz bir şekilde faşist düzeni ve ideolojiyi orduya dayatma denemeleri beklenmedik şekilde hedeften sekebilecektir. İyi not alın: aşağıdan gelen bir kitle ayaklanması ile kilit önem taşıyan devlet kurumlarında ayrışmalar bir araya geldiğinde faşist ve diğer aşırı gerici ve kanunsuz rejimlerin başka ülkelerde iktidardan düşürülmesinde önemli yollardan biri olmuştur. Bu durum özellikle “bütün dünyanın gözlerinin üzerinde olduğu” 14 Haziran gibi günlerde Trump’ın zorlamakta inatçı olduğu dönüşümü açığa vurmayı ve ona karşı çıkmayı daha da önemli kılmaktadır.

Bu da Trump’ın MAGA faşist rejimini iktidardan uzaklaştırma mücadelesinde gerçek bir sıçrayışa duyulan ihtiyacın altını çizmektedir. 14 Haziran için ülkenin her yerinde büyük protesto çağrıları yapılmıştır, şimdiden o güne kadar ki sürede toplumun her kesiminde protesto ve direnişin “Trump Faşist Rejimi ŞİMDİ Gitmelidir!” oryantasyonunda büyümesi ve 14 Haziran’da inisiyatifi ve momentumu eline alması bir ölüm kalım meselesi aciliyetindedir.

İnsanlık Adına Faşist Bir Amerika’yı Reddediyoruz

 

Trump Faşist Rejimi ŞİMDİ Gitmeli!

 

Bütün Bu Sistem Çürümüş ve Gayrimeşrudur: Tamamen Farklı Bir Yaşam Yolu ve Temelden Farklı Bir Sisteme

 

İhtiyacımız Var ve Bunu Talep Ediyoruz!


DİPNOTLAR:

  1. Resmi olarak bu gösteri ABD Ordusunun 250. yıldönümünü onurlandırmaktadır.
  2. Yeni revcom.us eseri Amerikan Crime [Amerikan Suçları olarak yenikomunizm.com’da da bulunabilir -Ç.N.] içerisinde pek çok örneği bulabilirsiniz. Birkaç tanesi: 6 ve 9 Ağustos 1945, Hiroshima ve Nagasaki Nükleer Bombalaması; 16 Mart 1968 -My Lai Katliamı; 1950 Kore İşgali; 1915-1934: ABD’nin Haiti’yi İşgali, İlhakı ve Egemenlik Altına Alması; 2003 “Irak Özgürlük Operasyonu”; 1989-1990 ABD Tarafından Panama’nın İşgali; Amerika’nın Vietnam Savaşı ve Kadınların Cinsel Boyunduruğa Zorlanması; 1890 Wounded Knee Katliamı.
  3. Hegseth üzerine bütün öykü için yenikomunizm.com üzerinden bakınız:
  4. Caine bunu söylediğini reddetse de Trump’ın tekrar tekrar anlattığı bir öyküye karşı büyük bir kamuya açık yalanlama yapmamıştır.
  5. Pek çok kesimden gelen protesto fırtınaları sonrasında Donanma (ve askeri kuvvetlerin diğer bölümleri de) asıl temizlemelerini “tekrar gözden geçirmiş” ve yaklaşık 20 kitabı raflara geri koyduklarını iddia etmişlerdir… en azından şimdilik.



Dev-Kom’dan 1 Mayıs 2025 Mesajı

 

Sokaklara çıkın! Ciddi, örgütlü, devrimci bir gücün, İnsanlığın Kurtuluşu için DEV-KOM GÜÇLERİ’nin parçası olun,

 

Trump/MAGA faşizmini yenmek konusunda ciddiyiz,

 

Yepyeni bir sistem için mücadele etmek konusunda ciddiyiz.


Bu 1 Mayıs’ta, on milyonlarca insan faşist Trump rejiminin yasadışı, gayrimeşru ve ahlaksız hamleleriyle sarsılıp uyanırken ve binlerce insan bu suç rejimine karşı çıkmak için sokaklara dökülürken, bu güçlü mesajları iletmek üzere İnsanlığın Kurtuluşu İçin DEV-KOM GÜÇLERİ‘ne katılın:

TRUMP ŞİMDİ GİTMELİ! İNSANLIK ADINA, FAŞİST BİR AMERİKA’YI KABUL ETMEYİ REDDEDİYORUZ!

 

TÜM BU SİSTEM ÇÜRÜMÜŞ VE GAYRİMEŞRUDUR – İHTİYACIMIZ VAR VE TALEP EDİYORUZ: YAŞAMAK İÇİN YEPYENİ BİR YOL, TEMELDEN FARKLI BİR SİSTEM!

Bu 1 Mayıs’ta ve takip eden günlerde, RefuseFascism.org’un (FaşizmiReddet) ve Trump/MAGA faşizmine karşı çıkan diğerlerinin çağrısını yaptığı protestolara katılacağız ve onları inşa edeceğiz… ya da yerelde bir tane yoksa, olması için çağrıda bulunacağız!

Faşizmi yenme ve onu doğuran tüm sistemden kurtulma konusunda ciddi olan cesur, disiplinli, örgütlü bir güç olarak ortaya çıkacağız. Sayımızdan daha büyük bir etkiye sahip olmak için birleşik bir şekilde birlikte hareket edeceğiz, böylece ülke çapında insanlar bunun bir parçası olmak için ilham alacak ve meydan okuyacak. Sizleri de bu muazzam siyasi mücadeleyi yürütürken bize katılmaya ve insanlığın yaşayabileceği yepyeni bir yaşam biçimini insanların gözleri önüne sermeye çağırıyoruz.

1 Mayıs tüm dünyada devrimci bir bayramdır. Devrimci lider ve Yeni Komünizm kitabının yazarı Bob Avakian’ın (BA) Yeni Yıl Mesajında söylediği gibi:

Dünyanın bütün bu gerçek korkunçlukları ile olduğu şekliyle devam etmesi için hiçbir iyi sebep yoktur.

Dünya Savaşının büyük ölüm ve yıkımlarının ötesinde, 1945’te bu savaşın bitmesinden bu yana temel olarak dünyanın ve özellikle de yoksul ülkelerin kapitalizm-emperyalizmin boyunduruğuna alınması (ve ABD’nin “bir numaralı” emperyalist yırtıcı olması) sebebiyle 500 milyondan fazla çocuğunaçlık ve önlenebilir hastalıklardan gereksiz yere ölmüş olmaları için hiçbir iyi sebep yoktur.

Dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir kişinin aç kalması, düzgün barınmaya, sağlık hizmetlerine ve diğer temel ihtiyaçlara sahip olmaması veya sürekli olarak bu ihtiyaçlarını karşılayamayacak olma korkusu altında yaşaması için hiçbir iyi sebep yoktur.

Bu sistemin temel olarak sorumlusu olduğu bitmek bilmeyen savaşlar ve hızlanmakta olan çevresel yıkım için hiçbir iyi sebep yoktur.

Baskın kültür ve düşünüş biçimlerinin katliamcı, baskıcı ilişkileri güçlendirmeye hizmet ederken bunun hiçbir pozitif alternatifinin bulunmadığı şeklindeki saçma fikri insanların kafasına sokması için hiçbir iyi sebep yoktur.

İnsan toplumunun efendiler ve köleler olarak ikiye ayrılmış olduğu, halk kitlelerinin zincirlendiği, dövüldüğü, tecavüze uğradığı, katledildiği ve bilgisizlik ve acı içine gömüldüğü bu uzun gecenin devam etmesi için hiçbir iyi sebep yoktur.

Bunların tamamı için hiçbir iyi sebep yoktur, ancak bir temel sebep vardır: dünyanın ve halk kitlelerinin hala bu kapitalizm-emperyalizm sisteminin egemenliği altında yaşamaya zorlandıkları hakikati vardır.

Bu sistem tamamen absürt -suçlu ve canavarca absürt- ve tamamen miadı dolmuştur: tarihi çoktan geçmiş halde, insanlık için herhangi pozitif bir ilerlemeye sebep olabileceği zamanın çok ötesindedir ve aksine insanlığın bütün bu delilikten, suçtan ve gereksiz acılardan kurtarılmasının önünde direkt bir engeldir. ABD’de ve diğer ülkelerde faşizmin yükselişi bu sistemin tamamen miadı dolmuş doğasının ve insanlığın tümü için yükselmekte olan bir tehlike arz ettiğinin göze batan bir işaretidir.

Bu canavarca sistemin ötesine geçmenin gittikçe daha da acil hale geldiği bir noktada bulunmaktayız: İnsanların sadece bireysel olarak yaşamlarını sürdürebilmek için mücadele etmek zorunda olduğu, herkesin diğerleri ile rekabet ve çatışma içinde olmaya itildiği ve her yerde halk kitlelerinin miadı dolmuş baskı ilişkileri tarafından zincirlendiği ve aynı zamanda insanlığın geleceğinin ve bizzat varlığının gittikçe artan bir tehdit altında kaldığı bir durumdan öteye gitmek acil önem taşımaktadır.

Şimdi bütün bunların ötesine geçmek mümkündür.

1 Mayıs 2025’de:

RefuseFascism.org ile birlikte çalışarak milyonları Faşist Trump Rejimi ŞİMDİ GİTMELİ talebiyle harekete geçirin!

 

İnsanlara İHTİYACIMIZ VAR VE TALEP EDİYORUZ: YAŞAMAK İÇİN YEPYENİ BİR YOL, TEMELDEN FARKLI BİR SİSTEM yazısındaki ilham verici vizyonu ulaştırın.

 

Bob Avakian Enstitüsü’nün “Trump/MAGA Faşizmi: Gerçekte Neyle Karşı Karşıyayız, Neden ve Çok Geç Olmadan Onu Yenmek İçin Ne Yapılmalı?”  broşürlerini kitlesel olarak dağıtarak insanlara ihtiyaç duydukları önemli analiz ve liderliği götürün: Trump/MAGA Faşizmi: Gerçekte Neyle Karşı Karşıyayız, Neden ve Çok Geç Olmadan Onu Yenmek İçin Ne Yapılmalı.

 

İnsanları DEV-KOM GÜÇLERİ’ne örgütleyin. Onlara bu devrimde yaratabilecekleri farkı hissettirin, örgütlü bir devrimci güç olarak toplumu etkileyin.

“İnsanlığın Kurtuluşu için DEV-KOM GÜÇLERİ’ne katılmak, bu devrim için aktif ve acil bir şekilde çalışmak – hayatlarımızı sadece kendimiz ya da dar bir çevre veya klik için değil, insanlığın kurtuluşu için tehlikeye atmak: işte bu gerçekten uğruna yaşamaya ve hayatınızı adamaya değer bir şeydir.”

                                                                                                        -Bob Avakian

 




Gazze: Çölde Cinayet ve Örtbas, 15 Silahsız Sağlık Çalışanı Öldürüldü

Editör Notu: Okumakta olduğunuz yazı 7 Nisan’da revcom.us sitesinde yayınlanmıştır. Yazının öneminden dolayı türkçe çevirisini sizlerle paylaşıyoruz.


Hangi ülke, askerleri sağlık çalışanlarını bilerek öldürecek, ambulanslar da dahil olmak üzere tüm delilleri bilinçli olarak gömecek ve ailelere beş gün boyunca haber bile vermeyecek kadar ahlaksız olabilir?

Hangi hükümet askerlerini -savaş suçunun açık videosu ortaya çıkana kadar- örtbas edecek kadar ahlaksız ve utanmaz olabilir?

Ve yalanlar ortaya çıktıktan sonra, hangi güçlü ve müttefik ülkenin başkanı bu savaş suçlarını tamamen “anladığını” ve desteklediğini ilan edecek kadar acımasız ve cani olabilir?

Okumaya devam edin.

Güney Gazze, 23 Mart, 04:20 Refah’ın Haşaşin bölgesinde birkaç Filistinli İsrail’in hava saldırısında yaralandı. Yaralıların toplanıp tedavi edilebilmesi için bir Kızılay ambulansı gönderildi.

İsrail saldırısında Refah’ta 8 Kızılay acil müdahale görevlisi öldü, 23 Mart 2025. Yas tutanlar kurtarılan cenazeleri defnedilmek üzere taşıyor. Fotoğraf: AP

Uluslararası hukuka göre, kimliği açıkça belli olan ve çatışmaya girmeyen bir sağlık görevlisine bilerek saldırmak ya da onu öldürmek savaş suçudur.

Kızılay tarafından gönderilen sağlık görevlilerinin hiçbiri silahlı değildi. Sağlık personeli ve ambulanslarının her ikisi de açıkça işaretlenmişti. Bu ilk ambulansta bulunan Munther Abed, “Ambulansın ışıkları açıkça yanıyordu ve olay yerine giderken Kızılay logosu görülebiliyordu” dedi.

Ancak bu sağlık görevlileri hiçbir zaman yardım edemedi. Ambulansları bölgeye ulaştığında İsrail’in açtığı yaylım ateşiyle vuruldu ve ön koltuklarda oturan iki kişi anında öldü. Abed arkada oturuyordu ve hemen kendini minibüsün zeminine attı. “Meslektaşlarımdan herhangi bir ses ya da söz duymuyordum. Duyduğum tek şey ölmeden önceki son nefesleriydi” dedi. “Bize doğrudan ve kasıtlı olarak ateş edildi.”

“Birden etrafımdaki insanların İbranice konuştuğunu duydum. Sonra kapıyı açtılar ve özel kuvvetler içeri girdi. Onları üniformalarından tanıdım” diye hatırlıyor. “Beni arabadan sürükleyerek çıkardılar ve yakındaki kuma götürdüler. Bana işkence ettiler ve dövdüler.”

Daha Fazla Ambulans ve Kurtarma Aracı Gönderildi

Ambulansıyla irtibatı kaybettikten sonra, Kızılay Derneği sonraki birkaç saat içinde sağlık görevlilerini kurtarmak için ambulanslar ve bir itfaiye aracı da dahil olmak üzere iki farklı konvoy gönderdi ve BM ve Sağlık Bakanlığı da araçlar gönderdi. Toplamda 17 kişi sevk edildi.

Sabah 7:30 itibariyle Kızılay, gönderdiği üç ekipten hiçbirinden haber alamadığını duyurdu.

Abel tüfeklerle dövülmüş, bağlanmış ve yüzüstü yere yatırılmıştı. Ancak daha sonra yaşanacak dehşetin görüntülerini yakalamayı başardı: Arkadaşları ve meslektaşları farklı gruplar halinde olay yerine vardıklarında, her biri İsrail kurşunlarıyla vurularak öldürüldü.

Abel, İsrail güçlerinin suçlarını örtbas etmeye çalıştığını gördü: “Tüm arabaları, Kızılay ve Sivil Savunma arabalarını ezdiler ve gömdüler. Her şeyi gömdüler ve üzerlerini kumla örttüler.”

İsrail Savaş Suçlarının Videosu

Son gelen gruptaki sağlık görevlilerinden biri olanları telefonuyla kaydetti.

Filistin Kızılay Derneği’nin görüntüleri İsrail’in Gazze’deki doktor cinayetlerine ilişkin açıklamalarını yalanlıyor gibi görünüyor

Konvoyları yolda ilerlerken yol kenarında bir araç görmüşler. İncelemek ve yardım etmek için kenara çekmişler. Ancak iki adam araca yaklaşırken silah sesleri duyulmuş. Telefon ekranı kararıyor ama ses beş dakika daha devam ediyor.

Videoda duyabileceğiniz son sözler, ölmek üzere olduğunu fark eden birinin duaları: “Affet beni anne… İnsanları kurtarmaya çalışıyordum.”

Çekim yapan adam da dahil olmak üzere ekiplerden bir daha haber alınamadı. Yaralılara yardım için gönderilen 17 Kızılay ve Sivil Savunma ilk müdahale ekibinden Abel ve bir kişi (akıbeti bilinmiyor) hariç hepsi İsrail askerleri tarafından vurularak öldürüldü.

İsrail Dört Gün Boyunca Kimsenin Olay Yerine Yaklaşmasına İzin Vermedi

23 Mart’tan 26 Mart’a kadar geçen dört gün boyunca Kızılay, Gazze Sağlık Bakanlığı, BM ve kayıpların aileleri, meslektaşları ve arkadaşları umutsuzca akıbetlerini öğrenmeye çalıştı. Bölgede arama yapmak için defalarca talepte bulundular, ancak İsrail olay yerini mühürledi ve kimsenin incelemesine izin vermedi.

İsrail ayrıca kayıp sağlık görevlilerinin nerede olduklarına dair bilgi vermeyi de reddetti. Daha sonra cesetleri inceleyen Filistinli bir doktor, “Nerede olduklarını tam olarak biliyorlardı çünkü onları öldürdüler” dedi.

Kendinize sorun: Eğer İsrail, askeri sözcüsünün başlangıçta iddia ettiği gibi yanlış bir şey yapmadıysa, o zaman neden Kızılay’a ne olduğunu söylemeyi ya da olay yerine erişimini sağlamayı reddediyor?

Nihayet 27 ve 28 Mart tarihlerinde Kızılay personeli olay yerini kısa süreliğine ziyaret edebildi. Bir ceset çıkardılar; bu ceset kurtarma operasyonunun lideriydi. Ceset parçalara ayrılmıştı.

Ayrıca araçlarının enkazını da gördüler: Kızılay sözcüsü daha sonra şunları söyledi: “Bombalanmışlar ve üzerlerine yoğun ateş açılmış, bu da ekiplerimizin başına kötü bir şey geldiğini doğruluyor.”

Yukarıda ve aşağıda, 30 Mart 2025, Filistinliler, İsrail’in istihbarat birimi (Aman) tarafından tahrip edilen ve gömülen 17 sağlık çalışanı ve ambulansın cesetlerini çıkarıyor.

En Kötü Kabus

İsrail, Filistinli yetkililerin bölgeye tam erişimine ancak katliamdan yedi gün sonra, 30 Mart’ta izin verdi.

Kurtarma ekiplerinin bulduğu şey en kötü kâbuslarıydı: 14 sağlık görevlisi ve sivil savunma çalışanının hepsi ölmüştü. Yol kenarındaki bir toplu mezara gömülmüşlerdi. 1 Hepsi de vurulmuştu; çoğu çok yakın mesafeden defalarca, bazıları ise başlarının arkasından infaz tarzında vurulmuştu. Birinin elleri arkadan bağlanmıştı. Bir başka ilk müdahale görevlisinin kafası kesilmişti. BM, İsrail ordusunun onları “teker teker” vurduğu sonucuna vardı.

Hepsi de kendilerine özgü BM ve Kızılay üniformalarıyla gömülmüştü.

Ambulansları, kurtarma ve sivil savunma araçları bir araya toplanmış, buldozerler tarafından ezilmiş, ardından cesetlerin yanına atılmış ve üzerleri kumla örtülmüştü.

BM’nin Gazze’deki baş insani yardım yetkilisi “Hayat kurtarmak için buradaydılar,” dedi. “Bunun yerine kendilerini toplu bir mezarda buldular.”

İsrail’in Yüzsüz Yalanları ve Örtbasları

Bu katliam haberi ilk ortaya çıktığında İsrail ordusu yanlış bir şey yapmadıklarında ısrar etti. Kurbanlardan dokuzunun Hamas ve İslami Cihad savaşçıları olduğunu ve bunun Hamas’ın “bir kez daha tıbbi tesisleri ve ekipmanları kendi faaliyetleri için kullandığı” bir başka vaka olduğunu iddia ettiler.

Ancak İsrail hiçbir kanıt sunmadı ve sağlık görevlilerinin hiçbiri silahlı değildi ya da tıbbi kurtarma ve yardım dışında herhangi bir işle uğraşmamışlardı. Eğer kurbanlar gerçekten Hamas ajanlarıysa, neden onları toplu bir mezara gömerek cinayetlerini örtbas etmeye çalıştılar?

Ardından İsrail, güçlerinin ambulanslara “rastgele saldırmadığını”; “şüpheli bir şekilde ilerlerken tespit edildiklerini”, karanlıkta “farları ya da acil durum sinyalleri olmadan” yaklaştıklarını ve vurulmalarını gerektirenin de bu olduğunu açıkladı. 2

Başka bir deyişle, bu sözde bir “haklı cinayet” vakasıydı.

İsrail’in “My Lai” Katliamı

Bu telefon videosu, İsrail’in infaz ettiği ve ardından toplu mezara gömdüğü sağlık görevlilerinden birinin cebinde bulundu. Ve 4 Nisan’da New York Times tarafından yayınlandı.

Ambulansların açıkça işaretlenmiş olduğunu gösteriyordu. Acil durum ışıkları yanıyordu. Şüpheli bir şekilde araç kullanmıyorlardı, meslektaşlarını arıyorlardı ve onları bulduklarında kenara çekiyorlardı.

En az ikisi üniformalı olan kurtarma görevlileri bir itfaiye aracından ve Kızılay amblemli bir ambulanstan çıkarken ve yan yatmış ambulansa yaklaşırken görülüyor. Bunlar açıkça ayırt edilebilen üniformalar giyen sağlık görevlileriydi, silahlı savaşçılar değil.

Tüm bunlar Munther Abed’in tanık olduklarını doğruluyordu: bunlar açıkça askeri faaliyette bulunmayan tıbbi araçlar ve personeldi.

İsrail ordusu bunu başından beri biliyordu: araçları gördüler, personeli gördüler. Bir gruba ateş açıp sonra “hatalarını” fark etmediler. O sabah en az üç ayrı olayda açıkça teşhis edilebilen sağlık ve kurtarma görevlilerine ateş açtılar ve ardından onları üniformaları üzerlerindeyken yakın mesafeden infaz ettiler. Sonra da ölüleri ve araçlarını toplu bir mezara gömerek suçlarını – kelimenin tam anlamıyla – örtbas etmeye çalıştılar.

Bu bir savaş suçunun ders kitaplarındaki tanımıdır.

Bu Video Neyi Gösteriyor

George Floyd’un polis tarafından öldürülmesi ve Rodney King’in dövülmesine ilişkin videolar, ABD’deki polislerin Siyahlara RUTİN olarak neler yaptıklarını, suçlarını örtbas etmek ve meşrulaştırmak için rutin olarak söyledikleri yalanları ve en temelde Siyahları ve diğer ezilen halkları terörize etmenin ve bastırmanın bu sistem altında onların işi olduğunu tüm dünyaya gösterdi.

Filistinli bir sağlık görevlisinin çektiği bu video, İsrail’in yalanlarını ve Gazze’de her zaman kasıtlı olarak yaptıklarını gözler önüne seriyor. Birincisi, Gazze’nin sağlık çalışanlarını ve sağlık altyapısını hedef alıyor. İkincisi, masum sivilleri terörize ediyor ve katlediyor. Üçüncüsü de, Filistin halkına karşı işlediği toplu katliam ve sistematik soykırımı meşrulaştırmak için, gerçekleştirdiği her saldırının Hamas’a yönelik olduğu bahanesini kullanıyor. 3

Ancak İsrail askeri sözcüsü bir konuda haklıydı: İsrail güçleri bu ambulanslara “rastgele ateş açmadı”. Bu tür savaş suçlarını sistematik olarak işliyorlar.

Bu Katliam ve Trump’ın Desteği ABD ve İsrail Hakkında Ne Gösteriyor

Katliam videosunun yayınlanmasından bir gün sonra İsrail ordusu hikayesini “bir nevi” değiştirdi. Artık “sahadaki güçlerden” gelen ilk açıklamanın “hatalı” olduğunu söylüyor. Nasıl olduğunu henüz açıklamadı. Ve katledilen 15 sağlık ve kurtarma personelinden altısının Hamas ajanı olduğu konusunda -kanıt olmaksızın- ısrar etmeye devam ediyor.

Bu arada Trump da devreye girerek sadece genel olarak İsrail’i değil, özellikle bu katliamı tamamen destekledi! Trump’ın Ulusal Güvenlik Konseyi sözcüsü 6 Nisan Pazar günü yaptığı açıklamada “Hamas, ambulansları ve daha geniş anlamda canlı kalkanları terörizm için kullanıyor” dedi. “Başkan Trump bu taktiğin İsrail için yarattığı imkânsız durumun farkındadır ve Hamas’ı tamamen sorumlu tutmaktadır.”

Bu ahlaksız katliam, İsrail devletinin ve İsrail’in desteği olmadan böylesi tarifsiz suçları işleyemeyeceği ve işleyemeyeceği ABD’nin gayrimeşruluğunu ve ahlaksız suçluluğunu ortaya çıkarmıştır.

Bu katliam aynı zamanda -ve Trump’ın bu katliamı desteklemesi de- bu dehşeti tırmandıran Trump/MAGA faşist rejiminin yarattığı büyük tehlikenin altını çizmektedir. Bu durumda, Bob Avakian’ın sosyal medya mesajı Revolution #114‘teki bu gerçeğin ve mesajın tamamının (” Trump/MAGA faşizmini yenmek: Gelecekteki bazı seçimlere bakmak… ya da şimdi bu güçlü birleştirici talep etrafında milyonları harekete geçirmek için çalışmak: Trump faşist rejimi gitmeli!”)- geniş çapta yayılmalı, anlaşılmalı ve harekete geçilmelidir:

Trump faşizmi, temel hakları açıkça ve saldırgan bir şekilde ortadan kaldıran ve kendi dikte ettiğinden başka hukukun üstünlüğü ve hukuk süreci olmadığını ve uluslararası hukuka bağlılık iddiası ya da daha az güçlü halkların ve ülkelerin egemenliği ve hatta var olma hakkı konusunda endişe duymaksızın, uluslararası arenada hüküm sürmesi gerekenin ham yıkıcı güç olduğunu açıkça ilan eden bir rejimdir.




5 Nisan Protestoları: Çok Pozitif Bir Gün ve Önemli Bir Başlangıç

1400’den fazla şehirde insanlar Trump’ın faşist rejimine karşı “Çekin Ellerinizi” sloganıyla yürüdüler. Bir gün öncesinde 500.000’den fazla kişi yürüyüşlere geleceklerini belirttiler, Cumartesi günü de ülkenin her tarafından yüzbinler sokaklara aktı. Buradaki gücün potansiyeli hissedilebilirdi. Trump’ın seçimi kazanmasını takip eden ilk günden beri Bob Avakian bir ülke içerisindeki “iki ülkeden” bahsetmişti. Kendisi bunu “Amerika sözde ‘Birleşik’ Devletleri’nin kölelik ve soykırıma bağlı temelinden doğan başlangıcından beri var olan, ülkenin tarihi boyunca 1860’larda İç Savaş ile de, 1960’larda ve takip eden yıllarda gerçekleştirilen değişimlerle de çözülememiş temel bir ayrımın uzantısı” olarak nitelendirmiştir.

 

Aylardır bu ülkelerden biri olan Trump ve onun rejiminin başında yer alan faşist, Nazi selamcısı çekirdek kuvvet kendi faşist programları ile yollarında duran her şeyi ezip geçmekte, büyük ölçüde meydan okunmayan bir gücü elinde tutmaktaydı. Dün, Trump’ın faşist rejiminin yaptığı bir veya diğer şey veya şeylerden dehşete kapılmış diğer ülkeyi oluşturan “iyi insanlar” dışarı çıkmaya başladı.

 

Bu hafta bu topluluğun genişliğini, ruhunu ve düşünce kapsamını ortaya koyan görsellere vurgu yapmak istiyoruz. Gelecek haftalarda daha da fazlasını söyleyeceğiz, ancak bugün üç şeyi vurgulamak istiyoruz:

 

Birincisi, pek çok farklı perspektiften gelen ancak bu faşizmi yenmek için birlik olmuş halkın Nisan ayının sonraki günlerinde Faşizmi Reddet (RefuseFascism) tarafından Trump Faşist Rejimi Gitmeli! sloganının arkasında düzenlenen örgütlenme konferanslarına katılmaları çok önemlidir. Öfke ve umut güçlü duygulardır. Ancak örgütlü olmadan veya saptırılarak hiçbir yere varamazlar; fakat örgütlü olunca dağları yerlerinden oynatırlar. Konferanslara çağrılar ve RefuseFascism.org’un “Vicdana ve Harekete Geçmeye Çağrı”sının oldukça fazla insana ulaşması gereklidir.

 

İkincisi, örgütlenme çok önemlidir ancak tek başına yeterli değildir. İnsanların neye karşı savaştıklarını ve ne için savaşabileceklerini bilmeleri çok önemlidir. Burada da Bob Avakian Enstitüsü tarafından yayınlanan, Bob Avakian’ın yakın zamanda yayınladığı “TRUMP/MAGA FAŞİZMİ: Gerçekten Ne ile Karşı Karşıyayız, Çok Geç Olmadan Onu Yenmek İçin Ne Yapmalıyız ve Neden Yapmalıyız sosyal medya mesajına dayanan broşürün eşi benzeri yoktur.

 

Üçüncüsü: Şimdi şiddet içermeyen direniş ve protesto hareketlerini arttırma zamanıdır! Trump/MAGA faşizmini teşhir etmek, Trump Faşist Rejimi Gitmeli! ve İnsanlık Adına Faşist Bir Amerika’yı Reddediyoruz! talep ve sloganlarını taşımak için cesur ve yaratıcı yollar bulun. Meydan okumayı, diğerlerine ilham olmayı ve onları örgütlemeyi amaçlayın.

 

Derin bir nefes alın, fotoğraflara bakın ve… Haydi Başlayalım!


Yazının orijinali için linki tıklayınız.


 




Trump/MAGA Faşist Rejiminin Gümrük Vergileri Üzerine 4 Nokta

Editörün notu: Trump rejiminin yeni gümrük vergisi politikası Türkiye’de dahil olmak üzere dünyanın bütün ülkelerinde başta finans piyasası olmak üzere pek çok alanda hızlı etkiler göstermiştir. Bu gümrük vergilerinin gerçek niteliğinin ne olduğu bunun nasıl bir bilinçli politikanın parçası olduğunu anlamak için revcom.us sitesinde yayınlanan bu yazının çevirisini okurlarımıza sunuyoruz. Yazının orijinali için tıklayınız.


Geçtiğimiz hafta Trump, ekonomi politikasında büyük bir değişikliği ifade edecek şekilde ABD’nin ithal ettiği bütün ürünlere %10 olarak uygulanacak yeni bir kapsayıcı gümrük vergisini yürürlüğe koydu. Otomotiv, yarı iletkenler ve farmasötikler gibi belirli ürünlerde ise daha da yüksek, %25 gibi bir gümrük vergisini yürürlüğe koydu. Bu hamle küresel ekonomide hemen bir şoka sebep oldu ve dünyanın her yerinde borsalar hızlı bir düşüşe geçti.

Tarife ya da gümrük vergisi, diğer ülkelerden ABD’ye giriş yapan ürünlere konan bir vergidir. Bu, genel olarak fiyatların artmasına sebep olacak bir kapitalist rekabet aracıdır. Yaptığı bildiride Trump açıkça Çin, Vietnam, Japonya ve Avrupa Birliği gibi önde gelen ticaret ortaklarına daha yüksek ithalat vergileri koyma hedefini belirtmiştir. Bu ABD politikasında büyük bir değişikliktir. Bunun burada ve dünyanın başka yerlerinde etkilerinin ne olacağı hala belirsizdir. Neler olduğunu, şimdilik neler söyleyebileceğimizi ve insanlığın çıkarlarının ne olduğunu anlamak için dört önemli nokta aşağıdadır.

1) Bu gümrük vergileri, Bob Avakian’ın geçtiğimiz hafta belirttiği Trumpçı-faşist “uluslararası sahaya, daha güçsüz halk ve ülkelerin bağımsızlık ya da var olma hakkı için endişe ya da uluslararası hukuka uyumluluk adına sakınıyormuş gibi görünmeye çalışmak dahi olmaksızın ham yıkıcı güç hakim olmalıdır” prensibinin bir ifadesidir. (@BobAvakianOfficial sosyal medya mesajı REVOLUTION 114: Trump/MAGA faşizmini yenmek: Gelecek seçimlere bakmak ya da şimdi milyonları bu birleştirici talep etrafında toplamak için çalışmak: Trump faşist rejimi defedilmelidir!)

Bu gümrük vergileri anlamsız ya da salakça hatalar değildir, bütün dünyayı ekonomik, politik ve askeri olarak ABD’nin lehine radikalce yeniden organize etmeyi amaçlayan bir bakış açısı ve stratejinin bir parçasıdır.

Bütün bu strateji son derece patlayıcıdır. Bazı yorumcular bundan “savaş açmak gibi” bir hareket olarak bahsetmektedir.

2) Trump, diğer ülkelerin ABD’yi “kullandıkları” yalanını söylemektedir. ABD, onlarca yıldır Çin, Vietnam, Kamboçya, Bangladeş gibi ülkeleri kullanarak dünyadaki bir numaralı baskıcı ve sömürücü olmuştur. 150 milyon çocuk da dahil olmak üzere milyonlarca insan, Apple, Nike, Walmart, H&M gibi ABD şirketleri için ucuz ürünler üretirken hayatlarını ter gibi akıtmaktadır. Bu durum ABD’de fiyatları düşük tutarken aynı zamanda ABD’deki milyarderlerin ceplerini süper kârla doldurmaktadır.

Bu gümrük vergilerine karşı çıkarken pek çok insan bunun Amerikan halkına ne kadar zararlı olacağına odaklanmaktadır. Evet, bu vergiler şimdiden bu ülkede zar zor geçinen pek çok insana gerçek zararlar verecektir. Ancak çok daha büyük zarar Amerika’nın son 70 yıldır yağmaladığı ve sömürdüğü, vampirler gibi kaynaklarını ve insanlarını emdiği Vietnam, Bangladeş, Nijerya, Guatemala ve daha nicelerine verilecektir. Bu gümrük vergileri o parazitik ilişkiyi yoğunlaştırmak için bir araçtır.

3) Bu değişikliğin bu ülkede halka yaşatacağı zorluklar kendi başlarına rejimin çöküşüne sebep olmayacaktır. Bu vergilerin bu ülkedeki halklar üzerinde sahip olacağı ekonomik etki insanları sokağa döken şeyin parçası olabilir ve belki Trump seçmenlerinin dış çeperindeki bazı kişileri vazgeçirebilir ancak kendi başlarına Trump’ın toplumsal tabanını faşizmden koparmayacaktır. Önce Amerika Gelir Şovenizmi, göçmen karşıtı histeri, beyaz üstünlenmeciliği, kadınların ve LGBT bireylerin günah nesnesi ilan edilmesi hatta ve hatta ekonomik zorluklar tarafından güçlendirilebilir bile.

Revolution 114 sosyal medya mesajında milyonlarca faşist hakkında Bob Avakian şunları söylemiştir:

“…onları hareketlendiren şey sadece ekonomik pozisyonları değil, aynı zamanda toplumsal pozisyonlarıdır da. MAGA faşistleri için ekonomik durumlarının dahi ötesinde güçlü ve sapkın bir motive edici faktör de beyaz ve erkek üstünlenmeciliği, LGBT bireyler ve göçmenlere karşı nefret (Trump’ın iğrenç, ırkçı terimleriyle özellikle de “bok çukuru ülkelerden” göçmenler) konusundaki inatçılıklarıdır. Bu faşistler “Amerika’yı Yeniden Yüce Kıl” [Make America Great Again] derken bunlardan bahsetmektedir. Bütün bunlar da ulu orta yalanlar, bilim karşıtı delilik ve kafayı sıyırmış komplo teorileri ile savunmasız grupların nefret ve zulüm hedefleri haline getirilmesi, göçmenlerin “tehlikeli suçlular”, trans bireylerin sapık istismarcılar olarak lanse edilmesi ile birlikte gelmekte ve bunlardan güç almaktadır.”

Gittikçe daha acil olarak bu faşist rejimin doğasını ifşa edecek ve kitlesel protesto yoluyla beraber harekete geçerek Trump Faşist Rejimi Gitmeli talebini en yüksekten duyuracak bir güce ihtiyaç vardır. Bu güç toplumun her köşesinde hareket ederek Trump’ın kendi faşist hakimiyetini yönetmesini ve yürürlüğe koymasını engelleyecek bir siyasi kriz yaratmalıdır. Bu gümrük vergilerinin sebep olabileceği yoğunlaşmış kıvılcım ve radikal hareket ile birleştiğinde bu faşizmi yenmek için çok geç olmadan hareket edersek gerçek bir kazanma şansı olacaktır.

4) Gücü elinde tutan emperyalistler “serbest ticaret” ya da aşırı vergi politikasından hangisini uygularsa uygulasın, bunların ikisi de acımasız bir uluslararası sömürü sisteminin, her geçen gün milyarlarca insanın ruhlarını ve hayatlarını ezip tüketen bir sistemin türleridir. Bob Avakian sömürü üzerine olan serisinde [SÖMÜRÜ: NEDİR, NASIL SON VERİLİR ve BÜTÜN SÖMÜRÜ VE BASKIYA SON VERMEK], kapitalist-emperyalist sistemin neden bunu yapmak zorunda olduğunu ve nasıl sosyalist sistemin sömürü ve insanlar arasındaki bütün antagonistik ayrımların ötesine geçme sürecini başlatabileceğini gözler önüne sermektedir.

Yeniden Bob Avakian’ın sözleriyle bu tarz radikal şoklar:

insanların “şeylerin her zaman olduğu şeklinin” olabilecekleri tek şekil olduğu yönündeki inançlarını sarsabilir. İnsanları şeylerin nasıl olduğunu ve öyle kalmalarının bir zorunluluk olup olmadığını sorgulamaya daha açık hale getirebilir ve hatta gerçek bir biçimde sorgulamayı zorunlu kılabilir. Bütün bunlar devrimci güçler halkın içinde olanlar ve bunların neden olduğu üzerine daha derin gerçeklere ışık tutarak böyle yaşamaya bir alternatifin olduğunu açığa çıkarırlarsa daha olası hale gelecektir.




Ekrem İmamoğlu’nun Tutuklanması, Rejimin Saldırıları ve İzlenilmesi Gereken Yol

19 Mart günü “yolsuzluk ve terör” suçlamalarıyla göz altına alınan Ekrem İmamoğlu, 23 Mart pazar günü “yolsuzluk” yaptığı ve “kaçma” tehlikesi olduğu gerekçesiyle tutuklanarak Silivri Cezaevine gönderildi. Böylece, bu ülkenin bir sonraki seçimlerde Cumhurbaşkanı olma ihtimali olan İmamoğlu, rejim tarafından şimdilik ekarte edilmiş gibi görünüyor.

27 Mart 2025

Rejimin saldırılarının nedenleri

Aksa Tufanı sonrasında bölgedeki gelişmeler ışığında “iç cepheyi tahkim etmek” için ortaya çıkan rejim güçleri, Ortadoğu’daki kartların yeniden karılması durumunda oldukça kritik olduğunu zaten vurgulamışlardı. Bu minvalde CHP’yle “müzakere” ve ardından Kürt hareketiyle girilen “yeni süreç”, Türk hakim sınıflarının çıkarlarını savunabilmek açısından birer ihtiyaç olarak ortaya çıkmıştır.

AKP açısından en az TC’nin geleceği kadar önemli olan şey, 2016’dan beri konsolide ettikleri İslamcı Türkçü faşist rejimin devamlılığı olduğu kesindir. Erdoğan’ın ilmik ilmik ördüğü bu rejim şayet devam etmezse, İslamcı kesimlerin şimdiye kadar inşa ettikleri her şey boşluğa düşebilir ve süreç tersine dönebilir. O yüzden, mevcut dünya arenası içinde hakim sınıflar arasındaki “Türkiye’nin geleceği” tartışması aynı zamanda rejimin niteliğinin ne olacağı tartışmasıdır.

Erdoğan 2023 seçimlerini kazanabilmiş, ama “zaferi” aslında çok büyük bir fark yaratmamıştı. Esasta Erdoğan karşıtı cephenin, bu rejimden rahatsızlık duyanlarla birleşmesi yerine daha fazla İslamcı kanadın tabanına oynama durumu, Millet İttifakı’nın yenilgisinin temel nedenlerinden biriydi. CHP bu yenilginin ardından bir “bağırsak temizliği” yaparak, 31 Mart yerel yönetim seçimlerinde “Türkiye İttifakı” adı altında, her bir yerelde özgün ittifaklar oluşturarak birinci parti olamayı başardı ve AKP’ye son yılların en büyük yenilgisini yaşattı. Seçim sürecinde Erdoğan her ne kadar kurmay kadrusu, bakanları ve milletvekilleri ile İstanbul’u üs belirlemelerine rağmen İmamoğlu AKP adayına büyük bir yenilgi yaşattı. Ve böylece İmamoğlu, Erdoğan’ı dört defa yenen lider olarak ön plana çıktı ve daha güçlü olarak CHP’nin cumhurbaşkanı adayı olarak ismi zikredilmeye başladı.

Yapılan tüm anketlerde İmamoğlu’nun Erdoğan’a tur bindirmesi, rejimin dikkatlerini daha fazla İstanbul’a odaklanmasına neden oldu. Bunun temel nedeni sadece “büyük ekonomik gelir” olarak İstanbul belediyesinin kayyum yoluyla tekrardan alınması değil -ki bu da önemlidir-, bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde kazanma ihtimali olası rakiplerin elemine edilmesidir. Rejim ilk aşamada çevre belediyelere kayyum atamaya başlamış, CHP’nin işleri sadece birkaç mitingle geçiştirmesi sonrasında, Ekrem İmamoğlu’na ve onun yakın çalışma arkadaşlarına operasyon çekip, hapse attırmıştır. Rejim hem İmamoğlu’nu tutuklayıp hem de İstanbul’a kayyum atamamıştır, Türkiye genelinde kopup gelen öfkeyi dizginlemek için böylesi bir yöntem izlemiş olabilir. Ama kesin olan şu ki, şayet CHP Rejimin işleyişini felç edecek olan tek yolu yani sürekliliği sağlanmış halk saferberliğinin önünde durduğu müddetçe, Erdoğan tüm zorluklarına rağmen, bu süreçten bir başarı ile çıkacağı kesindir.

Rejim bu saldırılarıyla birden fazla şeyi ön görüyor: İmamoğlu’nun ekarte edilmesi; CHP’nin Kürtlerle olan “taban ittifakı” ya da “kent uzlaşısını”, böl-parçala-yönet ile durdurmak ya da en kötü ihtimalle tahrip etmek; CHP’ye çekilen operaysonla nispeten “sosyal demokratik” kadroları hedefleyerek, Türkçü faşistleri dizginlerinden boşandırmak ve CHP’yi daha fazla sağa çekerek, hem ilerici güçlerle hem de Kürt kitlesiyle CHP’nin arasına keskin duvarlar örmek.

Rejimi ne durdurabilir ve neden CHP bunu gerçekleştiremez

Rejimin genel saldırganlığı toplumsal kesimleri aşmış ve burjuvazinin Kemalist kesimlerini hedef haline getirmiştir. Mesele sadece iki burjuva kliği arasındaki “alışageldik” bir mücadelenin ötesinde, bir burjuva kanadın kendi iktidarını sürdürebilmek için, burjuvazinin “muhalif” kanadı da dahil olmak üzere, toplumun tüm kesimlerini şeytanileştirmesi ve buradan çıkardığı “meşrulukla” iktidar aygıtının baskı araçları ile -hukuk, bürokrasi, polis, asker vb- topyekûn saldırganlık boyutuna geçmesidir. Şayet bu ülkenin kurucu partisi olan CHP’ye kayyum atamak gündeme gelmişse, bu bariz bir şekilde hakim sınıflar arasındaki “tutkalın” tutmadığı, parçalanmışlığın bir yarılmaya doğru gittiği anlama gelir.

Bununla birlikte CHP -sözde sosyal demokratik olan ama aslında bu ülkenin hakim sınıflarının “sol” kanadı- mevcut rejim aralarındaki keskin çelişkilere rağmen şeyleri sonuna kadar zorlamaya ve rejimi bütünlüklü bir şekilde sıkıştırmaya yönelik bir girişimde bulunmayacaktır. Daha önceden de söylediğimiz üzere, CHP halk kitlelerinin sokağa inmesinden daha fazla kokmaktadır. Halkın -özellikle öğrenci gençliğin- sokak eylemlerindeki inisiyatifli yükselişini “meydanlara” sıkıştırma ve sürekli olarak “seçimle hesap sorma”nın ötesine geçmeyecektir. Çünkü şayet halk kitleleri anti-demokratik uygulamalar karşısında sokak eylemleriyle birlikte topyekûn direnişe geçerse, bu CHP’yi de var eden sistemin sorgulanması ve işlerin hiç istemediği bir yana doğru gitmesine olanak sağlayabilir. Ve yine şayet insanlar temel demokratik hakların sokak yoluyla alınabildiğini keşfeder ve bunu içselleştirirler ise böylesi bir atmosfer devrimci fikirlerin de yaygınlaşmasına ve kök salmasına vesile olur. İster Kemalist isterse İslamcı olsun, hiçbir hakim sınıf kanadı, halk kitlelerinin kendi inisiyatifi temelinde gayrı meşruluğa karşı sürekli seferberliğini kabul edemez. Çünkü böylesi bir durum sistemin işleyişini felce uğratır.

Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı için 15 milyona yakın insan hiçte zorunlu olmadıkları bir seçim için sandığa gitmiştir. Bu ülkede her 6 kişiden biri, bu rejimin artık gitmesi gerektiği düşüncesiyle seferber olmuştur. Evet bu kitleler CHP’nin motor gücü olduğu “muhalif” parametreler tarafından sınırlanmakta ve geriye doğru çekilmektedir. Bununla birlikte toplumun ezici çoğunluğu bu rejimin caniyane suçları karşısında “artık yeter” diyerek bir eşiği aşmış durumdadır. Halk kitlelerinin öfke dalgaları öyle bir boyut almıştır ki CHP’nin ördüğü bentleri de bazı boyutlarıyla aşar duruma gelmiştir. Şüphesiz bu kitleler homojen değil ve içerisinde Kürt düşmanı Türkçü faşistlerden gerici patriarkal ideolojiyi açıkça savunan insanlar da bulunmaktadır. Devrimci kitlelerin zayıflığından dolayı bu gerici unsurlar son birkaç eylemde daha fazla “inisiyatif” almış olsalar bile yine de bu eylemlere katılan insanların ezici bir çoğunluğu mevcut rejimin temsil ettiği birçok şeyden nefret etmekte ve bunlardan geri dönmemecesine kurtulmak istemektedir.

Bu saldırılar birinci derecede CHP’yi hedef almış olmakla birlikte esas olarak toplum üzerinde demir bir perde örmeyi hedeflemektedir. Teokratik faşist rejim, burjuvazinin “muhalif” kanadını dahi bastırıp kendisine eklemleyerek, “Aliyev modeli” yapmak istemekte ve böylece bu sisteme öfke duyan herkesi derin bir umutsuzluğa ve geleceksizliğe süreklemeyi de öngörmektedir. Tarihsel tecrübe her zaman şunu göstermiştir: egemenler arasındaki yarılma derinleştiğinde ve birbirlerini hedef göstermeye başladıklarında bu süreçlerde her daim halk kitleleri daha büyü zararlarla çıkmışlardır. Çünkü hakim sınıflar birbirlerine de saldırabilmek için toplumdaki ilerici güçleri, Kürtleri, kadınları, LGBTQ bireyleri, devrimcileri şeytanileştirir, hedef gösterir ve kendi gerici kitleleri yeninden kutuplaştırır ve tüm bu toplumsal dinamiklere karşı harekete geçirir. O yüzden mesele sadece İmamoğlu’nun tutuklanması değildir, rejimin gerici temelde kutuplaştırması karşısında temel demokratik hakların savunulmasıdır.

Bu gerici saldırı dalgasını ancak ve ancak sürekliliği sağlanmış, kararlı ve bilinçli halk kitleselliği ile durdurabiliriz. Şayet insanlar öfkelerini örgütlü bir direnişe çevirir ve sokakları zapt ederlerse, sadece rejimin saldırılarını durdurmakla kalmaz, aynı zamanda bu rejimin defedilmesine de neden olabilirler. Ve böylesi bir atmosfer sadece gayri meşru bu rejimin düşmesinin ötesinde, sistemin yapısı ve niteliğinin de toplumun tüm kesimleri tarafından tartışılabileceği bir siyasi potansiyelli oluşturabilir ve gerçek bir devrimci halkın ortaya çıkmasına olanak sağlayabilir. Bundan dolayı, CHP’nin işleri klasik bir burjuva partisi olarak sadece “miting” alanına sıkıştırmanın ötesine geçerek, sokağın örgütlenmesi ve hayatın felce uğraması için tüm meşru, demokratik eylemlerin aktif bir şekilde örgütlenmesi zaruridir. Şayet insanların artan öfkesi bu temelde örgütlenmediği taktirde, CHP’nin birkaç “gövde gösterisine” eklemlenecek ve tekrardan sahte sandık “çözümü” ile gemlenecektir.

Sonuç olarak;

  • Bu rejim ve onun iktidar aygıtları gayri meşrudur ve kesinlikle defedilmesi gerekir!
  • Halk kitlelerin öfkesi burjuva muhalefeti aşan bir durumdadır. Bu kitleler içerisindeki tüm sağcı gerici unsurların artan oranda inisiyatif almalarına rağmen, temel olarak halkın öfkesi bu rejimin temsil ettiği birçok şeye yönelik olmasından ötürü belirleyici yan, bu isyan dalgasının muhtevasının ilerici olduğudur.
  • CHP, AKP’den sonsuza dek kurtulmak istese bile, bir hakim sınıf partisi olmasından ötürü halk eylemliliğinin yarattığı ve kendisini aşan öfke dalgasından her şeyden çok daha fazla korkmaktadır. O yüzden sürekliliği olan bir halk direnişinden ziyade, “miting alanlarına” sıkıştırılmış ve rejimi çok da rahatsız etmeyecek olan bir eylemselliği benimseyecek ve halk kitlelerinin rejime dair olan öfkesini “sandıkla” gemleyecektir -şayet çok majör bir değişiklik -örneğin CHP’ye kayyum atanması gibi- olmazsa.
  • Bu rejimden ve onun caniyane suçlarından kurtulmanın yegane yolu, sürekliliği sağlanmış, bilinçli ve kararlı bir şekilde sokağın zapt edilmesidir. Şayet milyonlarca insan sokaklara iner ve hayatı felç ederse, bunun karşısında hiçbir “hukuk”, ordu ve polis dayanamaz ve çözülme başlar.
  • Hükümet istifa meşru sloganı ve rejim yardakçılarının aktif boykot edilmesi, bugün açısından ön plana çıkan ve rejimin gayri meşruluğunu tüm halk katmanlarına doğru yayılmasını sağlayan iki taktik politikadır. Başka bir dünya isteyen her bir insanın, bu iki taktik politikanın şu anda sahayı belirleyebilmesi için harekete geçmelidir. Tüm bunlar sadece bu rejimin gayri meşruluğu ile sınırlı kalmamalı aynı zamanda, sistemin baskıcı ve sömürücü yapısı ve niteliği ile olan bağları da açıkça gösterilmelidir. Şayet siyasi saha böyle hazırlanırsa, baskının ve sömürünün olmadığı özgür bir dünya için gerekli potansiyel güçlü bir şekilde mümkün kılınabilir.



Ukraynalı Lider Volodymyr Zelensky ile Trump Arasındaki Ayrışma Üzerine Üç Büyük Yalan ve Önemli Gerçekler

Editörün Notu: Okumakta olduğunuz makale Trump’ın iktidara gelir gelmez, Ukrayna’da nasıl bir siyasal yönelim izlediğine ve Zelensky ile canlı yayında gerçekleşen tartışmanın alta yatan nedenleri üzerine değinmektedir. Yazıyı kaynağından okumak için tıklayınız.


Geçtiğimiz cuma günü, Donald Trump ve Başkan Yardımcısı JD Vance Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşı bitirme müzakereleri üzerine tartışmak için Ukrayna Başkanı Volodymyr Zelensky’yi konuk ettiler. Rusya üç seneden biraz uzun bir süre önce Ukrayna’ya saldırmıştır ve askerler ve sivillerle toplam yüzbinlerce insan bunun sonucunda yaşamını yitirmiştir. ABD/NATO ittifakı Ukrayna’nın askeri hareketlerini desteklemiş, ancak asker göndermemiştir. Ukrayna’yı, emperyalist rakipleri olan Rusya’ya karşı bir vekalet savaşı olarak kullanmışlardır. Trump başkanlığa geldiğinden bu yana savaşı sonlandırmaya kararlıdır ve Rusya’yla ilişkileri değiştirmek için çalışmaktadır.

Beyaz Saray müzakerelerinde Zelensky, ABD’nin Ukrayna’daki değerli maden kaynaklarından (bunlara mikroçipler ve diğer modern teknoloji için esas olan nadir toprak elementleri de dahildir) büyük bir pay almasına izin vermiştir. Bu, Biden yönetimi döneminde ABD’nin Ukrayna’ya sağladığı yardım için bir geri ödeme olarak gösterilmiştir. Fakat Zelensky bu imtiyazlar karşısında bir ateşkes anlaşmasının ilerlemesinin ABD’nin, Rusya’nın gelecekteki bir saldırısına karşı “güvenlik garantisi” vermesini gerektireceğini söylemiştir, güvenlik garantisi en azından ABD’nin askeri desteği anlamına gelmektedir. Trump bunun sözünü vermeyi reddetmiştir. Savaşın arka planı hakkında bilgi almak için bu linke tıklayabilirsiniz.

Müzakerelerin sonunda Trump Beyaz Saray basın mensupları karşısında bir oturum için Zelensky’yi dışarı çıkartmıştır. Bu oturumda Zelensky güvenlik garantileri üzerinde inatçı olmuştur ve Putin’in güvenilmezliği üzerine tekrar tekrar uyarılar yapmıştır (Tabii ki Zelensky ABD’nin Rusya’ya Ukrayna’ya karışmayacağı ve Rusya’ya yakın Doğu Avrupa ülkelerini ABD önderliğindeki NATO askeri ittifakına kabul etmeyeceği üzerine verdiği ve tekrar tekrar ihlal ettiği garantilerden bahsetmemiştir). Basın toplantısının sonuna doğru Vance, Zelensky’yi saygısızlık yaptığı, Ukrayna’nın savaştaki vahim durumunu gerçekten anlayamadığı ve ABD’ye yeterince teşekkür etmediği iddiasıyla azarlamıştır. Trump da sonrasında Zelensky’ye çıkışmış ve onu küçümsemiştir. Zelensky’ye sözleşme maddeleri dikte edecek durumda olmadığını, ABD olmadan Ukrayna’nın elinde “hiçbir oynayacak kart kalmadığını” ve Putin’in Trump ile yapacağı herhangi bir anlaşmaya saygı göstereceğini -ancak Zelensky davranışlarını teşekkür etme yönünde değiştirmedikçe hiçbir şeyin ilerlemeyeceğini- söylemiştir. Kısacası: ya anlaşmayı kabul et ya da tek başına savaş.

ABD’nin NATO müttefiki olan Avrupa ülkeleri ve ABD içerisindeki liberal politikacılar ve yorumcular Zelensky’ye karşı açıkça gerçekleştirilen sindirici hareketleri şaşkınlık ve öfke ile karşılamışlardır. Bunun hemen sonrasında farklı emperyalist (ve reformist) siyasetçiler ve yorumcular gerçeği gizlemek -yani örtbas etmek ve anlatıyı çarpıtmak- için pek çok farklı hamle yapmıştır. Bu son derece büyük risk içeren ve karmaşık bir durumdur ve her şey radikal bir biçimde neredeyse günbegün değişmektedir. Bu duruma gerçeğin yüzeyinin altına inebilmeyi mümkün kılacak bilimsel bir metodoloji ile yaklaşmak çok önemlidir. Bu da yalanları ortadan temizlemeyi ve rekabet içindeki güçlerin duruşları ve söylemlerinin arkasındaki gerçek maddi çıkarları ve çerçeveyi belirleyen altta yatan canlı dinamiklere inebilmeyi gerektirir.

1.) Yalan: Donald Trump barış için ve nükleer savaşın önüne geçmek uğruna mücadele etmekteydi ve nankör Zelensky ona pervasızca saygısızlık ederek bu şansı ortadan kaldırmaya çalıştı.

 

Gerçek: Yapmacık davranışlarına rağmen Trump barış için de, 3. Dünya Savaşı’nı engellemek için de çalışmamaktadır.

Rusya’nın işgalinin hemen ardından ABD/NATO ittifakı devasa boyutta askeri destek, istihbarat yardımı ve askeri tavsiyelerin yanı sıra Rusya’ya karşı ileri derece ekonomik savaş açarak da Ukrayna’nın yanında bu çatışmaya katılmıştır. Böylelikle ABD-NATO ittifakı bu kanlı çatışmayı kendileri ve Rusya arasındaki bir emperyalistler arası vekalet savaşına dönüştürmüşlerdir. Bu durum uygarlığa son verebilecek bir nükleer savaşın çıkma tehlikesini ciddi derecede arttırmıştır.

Trump uzun bir süredir daha temel emperyalist çıkarlardan -özellikle de artan bir ciddiyetle ABD egemenliğine meydan okuyan yükselen emperyalist güç Çin ile olan rekabetten- bir sapma olarak gördüğü bu savaşa karşı çıkmaktaydı. Ancak cuma günü dramatik bir şekilde gördüğümüz üzere bu savaş henüz tamamlanmamıştır. Dahası herhangi bir “anlaşma” savaşın temel sebepleri ile başa çıkmayacak ve çıkamayacaktır. Bu temel sebepler kapitalist-emperyalist sistemde ve bu sistemin “büyü ya da öl” mantığının emperyalistleri kendi egemenlikleri altındaki bölgeleri genişletmek ve en nihayetinde diğer emperyalistlerle çatışmak zorunda bırakmasıdır.

Aynı zamanda Zelensky ile Trump-Vance arasında cuma günü yaşanan çatışma ABD ile son 80 yıldır onun en yakın müttefikleri olan Batı Avrupa ulusları (Almanya, Fransa, İngiltere ve diğerleri) arasındaki keskinleşmekte olan çatışmayı daha da yoğunlaştırmıştır. Bu onlarca yıl boyunca bu ülkeler temel olarak NATO şemsiyesi altında kendi emperyalist çıkarlarını daha iyi ilerletebilmek için kendilerini ABD’ye tabi kılmış ve ABD politikalarını desteklemiştir. Şimdi Zelensky’nin de parçası olduğu eşi görülmemiş kamuya açık tartışma ile bütün bunlar sorgulanmaktadır.

Bir önceki hafta JD Vance ve Elon Musk’ın nasıl Almanya’daki “neo”-Nazi partiye arka çıktıklarını ve Trump’ın da Avrupalı faşist partilerle dolu olan “Muhafazakâr”1 Siyasi Hamle Konferansında konuşma yaptığını, Steve Bannon’ın Nazi selamı verdiğini vurgulamak da önemlidir.

Önceki haftanın başlarında Almanya’nın -Avrupa’nın en güçlü ülkesi- yeni seçilen başkanı Friedrich Merz şimdiki önceliğinin “adım adım ABD’den bağımsızlığa erişebilmek için olabildiğince hızlı bir biçimde Avrupa’yı güçlendirmek” olduğunu söylemiştir. Merz bunu takiben “Washington tarafından [Alman seçimlerine] yapılan müdahalelerin Moskova tarafından yapıldığını gördüklerimizde daha az sert, daha az çarpıcı ve en nihayetinde daha az küstah olmadığını” söylemiştir. Fareed Zakaria bu genel eğilimi “sismik” (deprem gibi) bir kayma olarak nitelendirdiğinde diğer liberal yorumcular adına da konuşmaktaydı. Zelensky ile olan mesele bütün bunları daha da ilerletmiştir.

Bütün bunların hiçbir yerinde “iyiler”, tarafında durulacak “daha iyi güçler” yoktur. Bunlar kapitalist-emperyalist güçlerdir: hepsi “büyü ya da öl” mantığı ile ilerlemekte ve her biri bunu milyarlarca insanın parçalanan vücutlarıyla ruhları ve bütün dünyanın doğasının yok edilmesi üzerinde gerçekleştirmektedir.

Burada bir ironi görebilirsiniz: Pek çok çarpıtması ve yalanının arasında Trump eşsiz bir doğrudan bahsetmiştir – Ukrayna’daki çatışma 3. Dünya Savaşı riskini taşımıştır ve taşımaya devam etmektedir. Ancak Trump’ın bu müzakerelerde ısrarcı olması barış istemi sebebiyle değil, ABD’nin asıl rakibi olan Çin ile rekabette daha güçlü bir konumda olacağı bir durum istemindendir. Bütün bunların nereye gideceğini söylemek bu noktada imkansızdır.

2.) Yalan: Trump ABD tarafından oluşturulmuş olan ve ABD’nin önderlik etmekte olduğu “tarihin büyük kazanımlarından” biri olan (sözde) “kural temelli uluslararası düzeni” riske atmaktadır.

 

Gerçek: Son 80 yıl boyunca ABD’nin dünyaya kapitalist-emperyalist hükmetmesi devasa -ve tamamen gereksiz- bir boyutta açlık, korkunçluk ve acımasızca şiddetli baskı damgasını taşımaktadır.

Neredeyse tüm liberal yorumcu ve siyasetçilerin bitmek bilmeyen ve açıkça söylemek gerekirse ahlaki açıdan kör yorumlarının aksine bunlar ABD’nin “önderliğindeki” “özgürlük ve demokrasiye hizmet eden” küresel düzenin sonu değildir. Son 80 yıl ABD’nin sömürü imparatorluğunun genişletilmesine ve ABD hükmünün sürdürülmesine karşı meydan okumaları savuşturmaya hizmet eden küresel bir ABD egemenliği çağı olmuştur. ABD 2. Dünya Savaşı’nın sonunda üste çıkan güç olmuştur ve o zamandan bu yana dünya 500 milyondan fazla çocuğun açlıktan veya tedavi edilebilir hastalıklardan ölümüyle yüzleşmiştir. Milyarlar hala kapitalist-emperyalistlerin devasa zenginliklerini yaratmak için acımasız sömürü ile ezilmiştir ve ezilmeye devam etmektedir. Buna dünyanın madenlerinde, tarlalarında ve ter atölyelerinde çalışan 150 milyon çocuk da dahildir. Neredeyse 10 milyon insan 2. Dünya Savaşı’nın sonundan bu yana düzinelerce ülkede direkt olarak ABD’nin savaşları ve ABD direktifindeki askeri müdahaleler sonucunda ölmüştür. Bu sistemin sürdürdüğü “kurallar” bunları dayatmaya hizmet etmektedir.2

Bütün bunlar Bob Avakian’ın 2025 Yeni Yıl Bildirisi olan 2025: Yeni Bir Yıl, Yeni Zorluklar, Son Derece Gerçek Korkunçluğun Karşısında Eşi Benzeri Görülmemiş Pozitif Bir Yolda İlerlemek makalesinde etkili bir biçimde yer almaktadır.

 

3.) Yalan: Volodymyr Zelensky Trump’a karşı direnişi ile gerçek bir kahramandır.

Gerçek: Volodymyr Zelensky daha zayıf bir kapitalist gücün hâkim sınıfının bir temsilcisidir ve kendi ülkesi için ABD kapitalist-emperyalist bloğu içerisinde ve onun parçası olarak en iyi anlaşma için mücadele etmektedir.

Trump ve onun aşağılık dalkavuğunun Zelensky’ye yaptığı şey iğrenç bir kabadayılık gösterisidir. Bu davranışın faşistlerin karakteri ve ahlaki konusunda ortaya çıkardıkları üzerine ciltlerce yazı yazılabilir.

Ayrıca gerçek şudur ki Putin Ukrayna halkına karşı korkunç savaş suçları işlemiş bir kasaptır ve tekrardan, bunlar emperyalist çıkarlara hizmet etmek uğruna yapılmıştır. Ancak bu suçlar kesinlikle Gazze halkına karşı İsrail tarafından gerçekleştirilen ve ABD tarafından finanse edilen korkunçluklardan daha büyük değildir ki bunlar da kapitalist-emperyalist egemenliğin hizmetinde gerçekleştirilmiştir. Canavarca hamleleri gerektiren ve bu hamleleri emreden ve gerçekleştirenleri canavarlaştıran şey tam da bu kapitalist-emperyalist sistemin kendisidir.

Ukrayna halkı bütün bunlar arasında acımasızca ve kinikçe kullanılmış ve büyük acılar çekmiştir. Ancak Zelensky için gözyaşı dökmeyin – kendisi birkaç sene önce tarihin en acımasız imparatorluğu olan ABD’nin tarafını tutarak o grubun bir parçası haline gelmiştir. Tahminen bunu kendi ülkesinin çıkarları olarak gördüğü ABD isimli katil imparatorluğun ganimetlerinden parça koparmakta ilerlemek için yaptı. Onun mücadelesi emperyalist yemek masasını sallamak değil, o masada daha güvenilir bir sandalye kazanmaktı. Şimdi kendisinden önce gelen pek çoğu gibi mesele son noktaya geldiğinde bizzat hizmet ettiği sistemin mantığına göre kendisinin ve yönettiği halkın son derece “gözden çıkarılabilir” olduğunu görmektedir.

***

Son iki haftadır görmekte olduğumuz şeyler Trump’ın emperyalist savaş tehlikesini azaltmak için cesur bir hamlesi de, sözde büyük bir başarının (ABD/NATO ittifakı) şimdi trajik bir biçimde bir kenara atılması durumu da değildir. Aksine bu son iki hafta emperyalist sistemin gittikçe artan bir dengesizliğe ve insanlık için tehlikeli bir duruma doğru genel olarak hızlanan bir biçimde ilerlediğini göstermiştir ve bu durumla kapitalist-emperyalist sistemin sınırları içerisinde başa çıkılamaz.


Dipnotlar:

  1. Bu konferansın “muhafazakâr” olarak isimlendirilmesi 20 yıl öncesinde Bob Avakian’ın yaptığı bu gözlemi hatırlatıyor: “Birkaç kez daha söylemiş olduğum gibi: Bu gericilerin kendilerini tanıtırken ‘muhafazakâr’ sözcüğünü kullanmasına izin bile verilmemelidir. ‘Nah Muhafazakâr, bu insanlar Nazi’ demeliyiz.
  2. The Republican Party Is Fascist. 
    The Democratic Party Is Alsoa Machine of Massive War Crimes and Crimes Against Humanity. 
    This System CANNOT Be Reformed—It MUST Be Overthrown
    Republicans, Democrats and U.S. Crimes Against Humanity: A Chart