Koronavirüs Pandemisi, AKP “Önlemleri” ve İnsanlığın İhtiyaç Duyduğu Dünya

Dünyanın ana gündemi olmuş olan COVID-19 pandemisi geçtiğimiz haftalarla beraber etkilerini Türkiye’de de göstermeye başlayarak hayatı etkisi altına aldı. Açıklanan rakamlara göre dünya genelinde otuz bini aşkın kişi hayatını kaybeti. Bu rakam şimdilik Türkiye’de yüz civarlarında seyrediyor. Görülen vaka sayısı ise dokuz bini geçmiş durumda. Durum dünya genelinde gittikçe kötüleşmekle beraber insanlar normal hayatlarında da zorlukların altından kalkmaya çalıştıkları kapitalist-emperyalist sistemin, şimdi bir de global salgın boyutuyla başa çıkmaya çalışıyorlar. Ve bütün bu zorluklar karşısında sistemin egemen güçlerinin onlara sunacakları yardımları bekliyorlar, çünkü bunlara muhtaç kılındılar! Bir taraftan toplumun pek çok kesiminden iyi niyetli dayanışma ve yardımlaşma çağrıları gelirken bu çağrılar kapitalizmin anarşik örgütlenmesi karşısında bir hayli naif kalıyor. Nitekim sermaye kriz anlarında dahi genişleyip, kar etmek zorunda. Bunun Türkiye’deki en iyi örneği ise, şüphesiz ki insanlar bu pandemi sürecini nasıl atlatacaklarını düşünürlerken AKP’nin ihaleler aracılığıyla kendi ajandasına uymaya devam etmesi.

İhalelerle Amaçlanan ‘’Normalleşme’’

Geçtiğimiz günlerde Tayip Erdoğan’ın temsil ettiği rejim, yaklaşık değeri 500 milyon Türk Lirası olan ve kapsamları Kanal İstanbul Projesi içerisinde yer alan iki köprünün ihalesini gerçekleştirdi. Bu ihaleler aslında farklı noktalara işaret ediyor. Toplumun polarizasyonunun bir hayli keskin olduğu ve burjuvazinin İslamcı faşist kanadının iktidarı elinde bulundurduğu şu günlerde, çeşitli medya kuruluşları ve sosyal medyadan bazı insanlar bu durumu ‘’insafsızlık’’, ‘’gaddarlık’’ gibi çeşitli ifadelerle dillendirdiler. Evet doğrudur, bu yapılan apaçık bir insafsızlıktır ancak bu tepkileri dile getirenler ne yazık ki farkında olmadıkları, bu kapitalist-emperyalist sistemin temel çelişkisinin başat yanı olan anarşik örgütlülük itici bir güçtür ve ne bir insaf ne de bir vicdan üzerinden yürür. Kapitalist üretimin gelişimi olduğu gibi sermaye miktarının devamlı olarak artırılmasını zorunlu kılar. Ve şüphesiz, bunu yaparken kendini devam ettirebilmek adına maddi zeminde toplumsal çelişkileri yaratmaya devam eder.

Bugün tam anlamıyla AKP gerici rejiminin izlediği yol haritası da budur. Bir yandan kendi rejimini devamlılığını kılmak ve güçlendirmek için toplumu polarize etmekte diğer yandan ise zorunlu likidite ihtiyacı ve piyasaların durgunlaşmaması için bu ekonomik zorunluluğu hayata geçirmektedir. Öte tarafta ise Amerika’daki faşist Trump/Pence rejiminin topluma yaymaya çalıştığı ‘’herhangi bir olağanüstülük yok, her şey kontrol altında ve normal!’’ mesajının aynısını başta kendi kitlesi olmak üzere tüm topluma yaymak istemektedir. Gerici burjuvazinin yönetimde olduğu hemen her ülkede benzer programlar işlemektedir. Emperyalist İngiltere’nin sosyal Darvinist sürü bağışıklığı projesinden, Amerika’daki göçmenlere uygulanan vahşetin devam ettirilmesine, pek çok kamusal alanın açık kalmaya devam etmesine kadar sanki her şey yolundaymış imajı çizilmeye çalışılmaktadır. Ancak her şeyin yolunda olduğu yok! Dünya küresel bir virüs tehdidiyle mücadele içerisinde ve çok aşikar ki bu salgın toplumun en altta kalan kesimlerini diğerlerine nazaran çok daha kötü etkiliyor. Çünkü bütün bunlar olurken üretimin durmaması ve sermayenin gelişmeye devam etmesi gerekiyor.

Koronavirüs, #evdekal, ve bu düzen tarafından ölüme terk edilenler

Bilindiği üzere, 18 Mart’ta Tayyip Erdoğan koronavirüse karşı ‘’önlem’’ paketini açıkladı. Peki gerçekte bu önlemleri neyi önlüyor? Perakendecilerin, AVM sahiplerinin, tekstil-konfeksiyoncularının SGK prim ödemelerinin 6 ay ertelenmesinden; otelcileri ve turizm konaklama sektörünü rahatlatacak irtifak hakkı, hasılat payı ödemelerinin ertelenmesinden; firmaların bankalara olan kredi ve anapara ödemelerinin 6 aya kadar ertelenebilir olmasından, ihracatçılara sağlanacak olan stok finansmanı desteğine kadar bu ‘’önlemlerin’’ neyi önlemek istediği apaçık ortadadır! Özellikle kendi temsil ettiği burjuvazinin sektörel kaygılarını, likitide akışı endişelerini ve teminat açıklarını kapatmayı, ertelemeyi amaçlayan AKP rejimi, yıllardır süregiden ekonomik krizinin derinleşmesini istememektedir. Temsil ettiği sınıfın çıkarlarını bir an olsun düşünmemezlik yapmayan bu rejim adeta dalga geçercesine bir aylık emeklilik ikramiyesi gibi uzun vadeli hiçbir önlem ifade etmeyen sözde destek paketleri ile de alt gelir grubundan insanları resmen ölüme terk etmektedir.

Şüphesiz TC devleti ve tüm aygıtları, temsil ettiği sınıf olan burjuvazinin birer tahakküm aracıdır. Dolayısıyla her kriz esnasında olduğu gibi bu krizde de kendi sınıfının çıkarlarını savunacaktır. Burada özellikle irdelenmesi gereken bir mesele daha var, o da ‘’evdekal’’ gerçekliğidir. Fransa Cumhurbaşkanı Macron açıkça bir savaşta olduklarını ve eczacılar, fırıncılar, market çalışanları, sağlık emekçilerinin savaşın en ‘’ön cephesinde’’ mücadele ettiklerini söylemişti. Aslında bu görüş sadece Macron’a özgü bir düşünüş biçimi de değildir. Bugün evlerinde kalmaları istenen insanların hayatlarını idame ettirmek için nereden finansman sağlayacaklarına verilen bir cevap olmadığı gibi toplumun en altındakiler bu en ‘’ön cephede’’ mücadele vermeye, resmen ölmeye zorlanmaktadırlar. Kapitalist-emperyalist sistemin işleyiş biçimi olan bu “ön cephe” mantığı, altta kalanın canı çıksın mantığı, kendisini milyonlarca insanın hayatına mal olan emperyal paylaşım savaşlarından tutun da sistemin jandarmalığını yapan ve bitmek bilmeyen talan, yağma savaşlarıyla toplumun alt tabakalarını ordularında yem olarak kullanma mantığına kadar defalarca kez göstermiş ve bu sistem altında da göstermeye devam edecektir.

Bütün Bunlara Mecbur Muyuz?

Bu kriz bizlere bir kez daha gösterdi ki kapitalistler her ne kadar ekonomiye çeşitli müdahaleler yaparak, bu sistemin dinamiklerine belirli boyutlarda müdahale etmeye çalışsalar dahi bu sistemin temel dinamikleri ve işleyiş biçimi bu krizle bütün insanlığın çıkarları için baş etmenin önünde kesinlikle bir engeldir. Ancak şu bir gerçektir ki bütün bunlara: doğanın talan edilmesine, ekolojik felaketlere, milyarlarca ve milyonlarca insanın ön cephe adı altında değersizleştirilmelerine, milyonlarca çocuğun önlenebilir hastalıklardan hayatlarını kaybetmelerine, sayıları milyonları bulan evsizlerin ve bu kriz anlarında en altta kalanların çektiği bütün bu acılara bir son vermek mümkündür. Ancak Bob Avakian’ın belirttiği gibi ‘’Bu sistemi, halkın büyük çoğunluğunun ve bir bütün olarak insanlığın çıkarına olacak herhangi bir şeye doğru reform etme fikri kadar gerçekçilikten uzak bir şey yoktur.’’1

Evet bu sistem reform edilemez ancak devrim yoluyla değiştirilebilir. Ve bunun için ihtiyacımız olan şey gerçek bir devrimdir. Bu konuda yine Avakian’dan bir alıntı yapmak gerekirse : ‘’İşin temeline inelim: Bir devrime ihtiyacımız var. Bunun dışındaki her şey son tahlilde saçmalıktır.’’2 Bugün, güncel pandemi krizi gibi zamanlarda sermayenin varolan işleyişinin aksine, insanları ve toplumsal kaynakları kolektif ve bilinçli bir şekilde yöneterek, halkın ihtiyaçlarını ilk sıraya koyarak, bugünkü kapitalist Çin değil vaktiyle devrimci olan Çin kolera, veba, çiçek hastalığı, beslenmeye bağlı pek çok hastalığın üstesinden gelmeyi başardı.3 Şimdi tekrar etmek gerekirse bütün bu geçmiş deneyimlerden öğrenmek, bununla birlikte insanlığın kurtuluşu için yepyeni bir çerçevenin parçası olarak daha da ileri gitmek için Bob Avakian’ın önderliğinde buluşarak ya gerçek bir devrim yapacağız ya da bu sefil sistem altında yaşamaya devam edeceğiz!


Referanslar:

1 Bob Avakian, Devrim Yapmak ve İnsanlığı Kurtarmak, El Yayınları, 2019

2 Bob Avakian, Devrim Yapmak ve İnsanlığı Kurtarmak, El Yayınları, 2019

3 Raymond Lotta, Bildiğiniz Zanettiğiniz Şeyleri Bilmiyorsunuz, http://yenikomunizm.com/raymond-lotta-ile-sosyalizm-uzerine-soru-cevap/




Bu Sistem Gezegeni ve İnsanlığı Yıkıma Uğratıyor! Alaşağı Edilmelidir!

Bir Okurdan Mektup.


Korona salgını tüm dünyaya yayıldı ve önü kesilemeyen bir hızla ilerlemeye devam ediyor. Salgının çıkışı ve hızlı gelişiminin sebepleri her gecen gün dahada iyi anlaşılıyor. Bilimin çok öncelerden yaptıgı tespit, uyarı ve öngörülerin dikkate “alınmaları” gerçekliğinin sonuçları bir kez daha gözler önünde.

Doğaya verilen tahribat bu salgına sebebiyet veren ana faktörlerin başında geliyor. Salgının tüm hayatı bugün ve gelecekte büyük bir felaketle tehdit etmesine rağmen, dogayla kurulacak ilişkinin nasıl olması konusunda hakim sınıflar, çevresel sorunlarla yüzleşmek bir yana bunu sistemlerinin işleyiş biçiminden dolayı hızlandırmaktadırlar.

Geçtiğimiz günlerde Kanal İstanbul -Erdoğan’ın tabiriyle “çılgın proje”- ön ihalelerinin gercekleştiğini gördük. Salgınla mücadele edilirken hedeflenen projelerin masraflarının “altından kalkabilecekleri” mesajını veriyorlar. Hedefledikleri projelerin doğaya vereceği tehlikeleri yok sayarak ve de temel sağlık, beslenme ve barınma sorunları için yeterli bütçe ayırmamalarına rağmen bu “çılgınlığa” devam ediyorlar.

Peki egemenler neden böyle davranmak zorundalar;

Kapitalizmin doğayla sürdürülebilir bir şekilde etkileşime girememesi, kapitalizmin doğada yol açtığı tahribat ve gezegeni içine çeken ve tehdit eden çevresel kriz… Hepsinin kökeni, kârlı bir şekilde genişleme veya ölme baskısıyla karşı karşıya olan, sermayenin hayli organize olmuş, özel kümelenmelerinde ve küresel düzeydeki rekabette yatmaktadır.

Aynı zamanda ekolojik krizin sınıf mücadelesini çeşitli biçimlerde etkilediğini ve etkilemeye devam edeceklerini anlamak hayati önemdedir. İlk olarak çevresel yıkım, küresel sınıf mücadelesinin fay hattı ve özellikle ezilen ülkelerde bulunan, çoğu zaman köylü ve yerli halkların mücadelesiyle bağlantılı olan, ama aynı zamanda emperyalist kalelerde de bulunan önemli kitle direnişinin bir odak noktasıdır.

Dahası, çevresel bozulmanın yol açabileceği türden istikrarsızlıkların ve (emperyalistlerin yaptığı adlandırmayla) “çevresel güvenlik krizlerinin” kitlesel sosyal krizi tetiklemesi ve devrimci krizi ivmelendirmesi hayli muhtemeldir.i

Raymond Lotta’nın izah ettiği esas temellere inersek neler oldugunu ve neler yaptıklarını anlayabiliriz.

Ve ancak bunu gerçekten anlayıp kavradığımızda yapacaklarımızı daha iyi düşünür ve organize edebiliriz. Aksi takdirde yapacaklarımızın bir başarıya ulaşması mümkün degildir. Türkiye’de bir çok ilerici insan ve örgüt uzun zamandan beri doğaya karşı işlenen suçların önüne gecilmesi icin mücadele yürütüyor. Şüphesiz bu yürütülen mücadeleler çok degerli ve anlamlıdır. Lakin Türkiye’de olduğu gibi dünyanın her yerinde, bu tür mücadele biçimlerini yürüten insanlar, sistemin nasıl işlediğini ve neden böyle işlemek zorunda olduğunun bilincinde olmadıklarından ötürü, reformlarla gezegene yapılan talanın ve insanlar üzerindeki baskı ve sömürünün durdurulacağını, en azından hafifletilebileceğini unmaktadırlar. Ve evet, insanlar mücadelelerini REFORM temelinde degil de DEVRIM temelinde örgütlenmiş bir hareketin parçası olarak sürdürmezlerse, bu başarısızlığa devam etmeye mahkumdurlar.

İnsanlık İçin Bilimsel Temelde Umut Bireysellikten, Asalaklıktan ve Amerikan Şovenizminden Kopmak adlı eserinde, Bob Avakian bu durumla ilgili can alici bir tespitte bulunuyor:

Kapitalizm-emperyalizm sistemi reform edilemez. Bu sistem altında, burada ve dünyanın her yanında polis vahşeti ve cinayetlerine, savaşlara, insanların ve çevrenin yıkımına, sömürüye, insanlığın yarısı olan kadınlar da dahil olmak üzere baskıya ve milyonlarca ve milyarlarca insanın değersizleştirilmesine bir son vermenin mümkünatı yoktur – bütün bunlar kökleri bu sistemin temel işleyişi, ilişkileri ve yapılarına işlenmiş şekilde bulunan sistemin derin çelişkilerdir. Yalnızca gerçek bir devrim gerekli olan temel değişimi sağlayabilirii

Genel resme bakınca gerçeklik bizleri karamsarlığa düşürmesin.

Bugün bir umut ve çıkış yolumuz var. İnsanlığı tüm bu gereksiz acılardan kurtarabilecek komünist bilimin yeni başlangıç noktasını temsil ve tesis eden yeni komünizm ve bunun mimarı ve önderi Bob Avakian var. Hayatını insanlığın kurtuluşuna adamış, ve bu uğurda mücadele yürütmüş ve komünizm biliminin 150 yıllık yeni bir sentezini oluşturmuş bir önderimiz var.

Evet komünist devrimin önderi Bob Avakian, çığ gibi kopup gelen toplumsal problemlerle mücadele etmeye ve bu sorunlarla mücadele etmek isteyenlere önderlik etmeye hazırdır. Dünyanın her bir yanındaki devrimciler ve bu dünyanın dehşetlerinden kurtulmak isteyen herkesin Bob Avakian’ın yeni komünizmini öğrenmeleri ve bu temelde bir devrim hareketi inşa etmelidirler. Nihai amacı komünizm olan ve insanlığı tüm sömürü ve baskı ilişkilerinden kurtaracak olan bir devrimim yegane temelli budur!





Ölümcül “Normallik” İllüzyonu ve İleriye Doğru Devrimci Yol

Editörün Notu: DKP ABD Başkanı ve yeni komünizmin mimarı Bob Avakian’ın “The Deadly Illusion of “Normalcy” and the Revolutionary Way Forward” isimli bu makalesi 27 Mart 2020 tarihinde revcom.us web sitesinde yayınlanmıştır. Covid-19 pandemisi gündeminin de değerlendirildiği bu önemli dosyanın çevirisini aktarıyoruz.

Kaynak için bkz: https://revcom.us/a/640/bob-avakian-the-deadly-illusion-of-normalcy-en.html


Koronavirüs dünya çapında bir pandemi haline gelmeden önce, New York Times köşe yazarlarından biri Trumplı geçirilen delilik yıllarının ardından uyutan bir başkanın (Joe Biden gibi) tam da ihtiyaç duyulan şey olduğunu savunmuştu. Koronavirüs, NYT tarafından temsil edilen yönetici sınıf, toplumun bu kesmi ve özellikle de eğitimli orta sınıf arasında bir süredir “normalliğe duyulan özlem” şeklindeki bir eğilimi pekiştirip güçlendirmiş bulunuyor ve bu durum önemli ölçüde NYT tarafından temsil edilen şeyde kendini göstermektedir.

Fakat temel anlamda, bu “normalliğe dönüş” kavramı, halk kitlelerinin maruz kaldığı kapitalizm-emperyalizm sisteminin doğası ve işleyişi ile dağıtılacak bir tür yanılsamadır.

Mevcut kriz bağlamında değerlendirmek gerekirse, bu sistemde yerleşik olarak bulunan sömürücü ve baskıcı ilişkiler ülke içinde ve uluslararası düzeyde tıpkı daha önceki krizlerde olduğu gibi kendini belirgin bir biçimde gösteriyor. Örneğin 2005 yılında Katrina Kasırgası, New Orleans ve çevresindeki bölgeleri vurduğu zaman, her ne kadar geniş halk kesimleri acı çekse de, kasırganın en yıkıcı şekilde vurduğu kesim zulüm ve acımasız eşitsizliklere zaten maruz kalan, yönetenlerin ilgi göstermediği veya kötü şekilde davrandığı yoksul Siyahi halk olmuştu. Aynı şey AIDS için de geçerlidir -en çok acı çekenler ayrımcılığa uğrayan ve aşağılananlardır- ve orantısız acılar özellikle uluslararası ölçekte, belirgin olarak da Sahra-altı Afrikasını muazzam bir yıkıma maruz bırakmıştır.

Koronavirüs nüfusun geniş kesimlerini vuracak olsa bile, mevcut kriz bir kez daha bu eşitsizliklerle ilişkili bir şekilde bu ülkede etkisini gösterecek – göçmenler, mahkumlar, evsizler, yoksul topluluklar, özellikle de ezilen milliyetler arasında ve bu sistemin “normal işleyişi” ve egemen güçleri tarafından değersizleştirilmiş, küçük düşürülmüş ve horlanmış diğer kesimler orantısız acılar çekecektir.1

Ve uluslararası olarak da yine aynı dinamikler çok daha büyük bir şekilde etkisini gösteriyor. Daha önce de işaret ettiğim gibi:

insanlığın büyük bir bölümünün sefalet çektiği, 2.3 milyar insanın temel bir tuvaletten veya heladan mahrum olduğu, çok sayıda insanın önlenebilir hastalıklardan kaynaklı acı çektiği, milyonlarca çocuğun her yıl bu hastalıklardan ve açlıktan öldüğü, 150 milyon çocuğun çocuk işçi olarak acımasızca sömürüldüğü, bütün dünya ekonomisinin muazzam bir ter atölyeleri ağına dayandığı, çok fazla sayıda kadının düzenli olarak cinsel istismara ve tacize maruz kaldığı, 65 milyon mültecinin savaş sonucunda yerlerinden olduğu, sefalet, eziyet yaşadığı ve küresel ısınmanın etkilerinin yaşandığı bir dünyada yaşıyoruz.2

Geçmişte olduğu gibi şimdi de, dünyada bu krizden en çok etkilenecek olanlar işte bu koşullarda yaşamak durumunda olanlardır.

Bütün bunlar; kökleri bu sistemin dinamiklerinde bulunan, tüm insanlık için artan şekilde bir yok oluş tehdidi oluşturan ve sürekli ve hızla derinleşen iklim kriziyle birleştiğinde süreç kitleleri, milyonları ve nihayetinde milyarlarca insanı daha da çaresizliğe sürükleyecek ve gezegendeki hiç kimse tüm bunların yansımaları ve etkilerinden kaçamayacaktır.

Acil Tehlikeler, Temel Sorun ve Devrimci Çözüm

Birkaç yıl önce şunu belirtmiştim:

ABD günümüzde dünyanın bir numaralı süper gücü olması ve bu durumu yüksek sesle ilan etmesine rağmen gerek ülke içinde gerekse uluslararası alanda keskinleşen çelişkiler ve artan zorluklarla karşı karşıya bulunmaktadır ve bu durum, dizginleri elinde tutan, parmağı nükleer düğme üzerinde duran kaçık bir kabadayı tarafından  – abartısız şekilde yalnızca insanlığın büyük acı çekmesine değil aynı zamanda insanlık için çok ciddi bir yok oluş tehlikesi barındıran faşist bir rejim tarafından gündeme getirilmektedir.3

Ve faşizm diğer bazı ülkelerde de kapitalist-emperyalist sistemin zorunlulukları ve dinamikleri tarafından temelde yapılan değişikliklerle güçlenmeye devam etti. Sistemin tüm bunlara yönelik pozitif bir çözümü bulunmamaktadır ve olamaz da. Pek çok kişi (özellikle de birçok “liberal”) böylesi kriz dönemlerinde “bu duruma karşı hepimiz birlikteyiz” şeklindeki çelişkili bir söyleme inanmak isteseler de, bu durum gerçeklik tarafından ve özellikle de buna uymayan faşist güçler tarafından doğrudan çürütülmektedir. Örneğin, bu ülkedeki silah satışları mevcut krizde daha da yükselmiş durumdadır, çünkü “İkinci yasa değişikliği” silahların “suçlulardan” “kendini koruma” adı altında daha fazla stoklanmasını sağlamıştır (ve bunların pek çoğu yaklaşmakta olduğunu gördükleri “iç savaş” için kendilerini hazırlamak içindir). Afrikalı-Amerikalı teolog Hubert Locke’un değerlendirmelerini yeniden vurgulamak gerek, bu ülkedeki faşist hareketle ilgili olan şey yalnızca insanların “kalpleri ve zihinlerine” yönelik soyut bir savaş durumu değildir, amaç iktidarı ele geçirebilmek için ölümüne ciddi bir mücadeledir ve amaçlanan şey -özellikle faşizmin Hıristiyan köktendinci itici gücünün bir parçası olarak- “hükümetin dizginlerini ele geçirmek, mahkemeleri ve yargı kararlarını manipüle etmek, medyayı kontrol etmek, özel hayatımızın ve ilişkilerimizin olası her köşesini ihlal etmektir” ve böylece inanma hakkı Tanrı’nın bir isteği olarak kabul edilecek ve Amerika’da hüküm sürecektir.4

Bu ülkede keskin kutuplaşmaların ve Trump’ın çılgınlığının nedeni olarak “uygarlıktan ayrılma” olduğu söylenir ya da daha spesifik olarak da eğitimli orta sınıf liberallerden gelen “ülkenin kalbindekilerle” yeterince “iletişim kurulması” ve bu insanlarının ne düşündüğünün yeterince dikkate alınmaması şeklindeki fiyasko görüşler ortaya atılır — tüm bunlar sadece hatalı değil, fakat gerçekte tehlikeli birer yanılsamadır. Yazar Jean Hardisty, 20 yıldan biraz daha uzun bir süre önce bu ülkedeki sağ harekete yönelik kapsamlı araştırmasına dayanan Mobilizing Resentment kitabında bu kişilerle medeni ve arkadaşça bir sohbet gerçekleştirme çabalarının ne şekilde geliştiğini anlatır. Başlangıçta kendisine yapmacık ve yüzeysel bir nezaket gösterilir, fakat konuşma ilerledikçe her seferinde bu sağcıların “acımasız hoşgörüsüzlüğüne” maruz kalır. Kendisi grafiksel olarak durumu şu şekilde ifade ediyordu: “sağcılar, kendi dünya görüşlerine saygı duyulmayıp bundan şüphe edildiği her seferinde bana saldırmaya çalıştılar.” Karşılaştığımız şeyin ne olduğunu şu şekilde özetler:

parlak manipülasyon teknikleri geliştiren ve tarihte konuksever şeklinde biçimlenen; iyi finanse edilmiş, iyi koordine edilmiş, bilinçli bir hareket. Sağın siyasi güç arayışı korkutucu bir gerçeklik haline geldi.5

Ve işler daha da kötüleşti, Hardisty’nin yazdıklarından bu yana geçen 20 yıl içinde tehlike daha da büyüdü.

Çok ivedi bir ifadeyle, Trump/Pence rejiminde yoğunlaşan faşistlerin bakış açısı ve yöntemleriyle, COVID-19’un hükümet çabalarına yön vermek için anti-bilimsel Pence’in atanmasıyla; Trump’ın bu virüsün kapsamını ve tehlikesini başlangıçta reddetmesi ve bununla ilgili devam eden yalanlarıyla; bu ülkeyi dünyanın geri kalanı ile karşı karşıya getiren kaba Amerikan şovenizmiyle, bu kişilerin tıp bilimini pervasızca inkar etmesi ve tıp uzmanlarının tavsiyelerini görmezden gelme eğilimi mevcuttur, ki bunlar kendilerinin tehlikeli şekilde dar görüşlü ilgi alanları ve hedeflerine aykırıdır. Bütün bunlar ve kapitalist-emperyalist sistemin “normal işleyişi” koronavirüsle mücadelede sistematik ve koordineli bir yaklaşımın önündeki engelleri çoğaltmakta ve bunları daha da güçlendirmektedir. Aynı zamanda Trump’ın Kasım ayındaki seçimleri kazanmaması ihtimalinde seçim sonuçlarını (seçim kurulu sayımlarında ve popüler oylamada kazanmaması durumunda) gerçekten tanıyıp tanımayacağı meselesi bulunur, veya bir seçim olacak mı, Trump’ın koronavirüs krizi bağlamında seçimlerin gerçekleşmesinin çok tehlikeli olduğunu söyleyerek seçimleri “ertelemesi” (hatta açıkça iptal etmesi) gibi önemli bir ihtimal bulunmaktadır.

Tüm bunlara direnilmeli ve mümkün olduğunca geniş bir kapsamda üstesinden gelinmelidir, aynı zamanda bu sistemin ve nihai olarak da bütün olarak dünyanın radikal bir dönüşümü gereklidir; süregiden bir şekilde ve özellikle de kriz zamanlarında akut olarak, bu sistemin insanlara, onların yüzleştikleri şey doğrultusunda hareket etmelerine ve bunu dönüştürebilme yeteneklerine getirdiği güçlü kısıtlamaların kaldırılması gerekir.

Kasım ayında yapılması planlanan seçimlere yönelik her ne olursa olsun ve koronavirüs krizi nasıl çözümlenirse çözümlensin -veya gerçekten çözümlenmese de “birbirini takip eden krizlerin” veya başka bir şeyin parçası olsa da- idealize edilmiş bir “normallik” nosyonuna geri dönüş olmayacaktır. Ve insanların her ne kadar bu virüs belasını her yerde aşabilmek için kesinlikle meşru ve pozitif yönde arzuları olsa da, bu sistemin “normal” egemenliği altındaki kitleler açısından gerçek durumun ne olduğu kesinlikle göz önünde bulundurulmalıdır, hiç kimse kapitalist-emperyalist sistemin dayattığı bir “normalliğe” geri dönmeyi arzu etmemelidir.

Acil krizin ve Trump/Pence rejiminin ve onun fanatik faşist “tabanının” yarattığı tehlikenin altında, kapitalist-emperyalist sistemin daha temel bir gerçekliği, bu sistemin dünyaya egemen olmasına, halk kitlelerinin koşullarını belirlemesine ve şüphesiz insanlığın kaderini belirlemesine onay vermenin sonuçları bulunmaktadır. Koronavirüs ile yaşanan bu krizde, kapitalist sistem yalnızca haddini aşmakla kalmadı, bununla birlikte insanlığın ihtiyaçlarını karşılama ile temel bir çatışma içine düştü ve bunun önünde doğrudan bir engel teşkil etti. Her ne kadar kapitalistler ve hükümetler kendi çıkarları doğrultusunda kendi sistemlerinin iç dinamiklerine karşı belirli acil adımları izleseler de (ekonominin işleyişine geniş çaplı hükümet müdahaleleri gibi) bu sistemin yolları bu krizle başa çıkmanın önünde bir engel teşkil etmektedir -buna yalnızca fiyatları şişirebilmek için hayati önemi bulunan medikal ve diğer destek ürünlerinin istiflenmesi türünden sapıkça eylemler değil, ayrıca bu sistem altında yaratılan zenginliğin dünya çapında halk kitlelerinin acımasızca sömürülmesi ve yoksullaşması da dahildir, “daha zengin” ülkelerde dahi nüfusun önemli bir kısmı yoksulluk içindedir ve büyük bir kısmı maaştan maaşa yaşayabilmektedir ve felaketten yalnızca bir ciddi kriz uzaktadırlar; farklı kapitalist ülkeler arasında süregiden rekabet (veya sermayenin birliği) onların toprak, hammaddeler, teknoloji, fabrikalar ve diğer kaynaklar gibi üretim araçlarını özel olarak mülk edinmeleri ve zenginliğin özel, rekabetçi servet birikimi durumu gerekli olan işbirliğine ayrıca acilen ihtiyaç duyulabilecek ancak kar getirmeyen şeylerin üretimine engel teşkil eder- ve çıkarlarını başkalarının pahasına ilerletme ideolojisi, bu sistem tarafından teşvik edilen ve şu anda bu ülkede aşırı bir seviyeye yükselen bireysellik, işbirliğine yönelik eğilimleri tersine çevirir, bunları zayıflatır ve evet, daha büyük iyilik için feda eder. Pek çok iyi niyetli insanın özel çabaları olsa ve koronavirüs ile yaşanan acil kriz çözülse bile, bu durum bu sistemde yerleşik olan çelişkilerin ve halihazırda sömürülen ve bu sistem altında ezilen kitlelerinin acısının yoğunlaştırılması temelinde yapılacaktır.

Bütün bunlar, koronavirüsün vesile olduğu krizlerle gerçekten anlamlı bir şekilde başa çıkmak ve insanlığın temel ihtiyaçlarını sürekli olarak karşılamak için gerekli olan şeyle, Kuzey Amerika’daki Yeni Sosyalist Cumhuriyet Anayasası‘nda öngörülen sosyalist sistemle keskin bir tezat oluşturuyor. Bu sosyalist sistem, üretim araçlarının özel değil toplumsal olarak mülkiyetinin bulunduğu, toplumsal zenginliğin sömürü ile değil işbirliği ile üretildiği, zenginliğin rekabet halindeki kapitalistlerin değil halkın ihtiyaçlarına göre giderek daha fazla dağıtıldığı, insanlığın temel ihtiyaçlarını karşılamayı temsil eden ve bu doğrultuda hareket eden, halk arasında da bu bakış açısını yaygınlaştıran ve bu amaç doğrultusunda halkı yönetme süreçlerine dahil eden bir hükümetin bulunduğu bir sistemdir – bu hükümet, belirli ülkelerde ve uluslararası ölçekte içerdiği bütün anarşisi ve acımasız sömürüsü ile sermayenin taleplerini ve dinamiklerini temsil eden, bunun eklentisi olan bir hükümet değildir.6

Herhangi bir ülkenin sınırlarının ötesinde olmanın, enternasyonalizmin büyük bir önemi ve potansiyel olarak çok olumlu bir rolü ve etkisi vardır; ki enternasyonalizm gerçekte ve tam olarak ancak uluslararası birliğin ve işbirliğinin önündeki kapitalist-emperyalist sisteminin işleyişinin koyduğu bariyerlerin devrilmesiyle gerçekleştirilebilir – kapitalistler ve kapitalist devletler arasındaki rekabetten oluşan bu sistemin işleyiş kapsamı uluslararası niteliktedir (sömürüsü bu şekildedir)7

Bütün bunların üstesinden gelmek -ancak- komünist devrimle ve dünyadaki sosyalist ülkelerin artan şekilde kurulması, enternasyonalist bir temelde ilerlemek ve ekonomik, sosyal ve politik dönüşümlerin yanı sıra, insanların kapitalist-emperyalist sistemin “normal” işleyişi tarafından dayatılan ve kriz durumlarında büyük ölçüde yoğunlaşan kısıtlamaların ve korkunç sonuçların ötesine geçmesini sağlayacak düşünce ve kültürün dönüştürülmesi ile mümkündür. Bu eşi benzeri görülmemiş devrim, insanların gerçeklikle ilişkiye geçmesini mümkün hale getirecektir, ayrıca krizlerle; herhangi bir ülke, sınıf, milliyet (veya “ırk”), cinsiyet veya diğer baskıcı ilişkilerle ayrışmamış şekilde, birbirlerini dışlamayan, özgürce biraraya gelmiş bir dünya topluluğunun üyeleri olarak gerçekten dayanışma içinde yüzleşmelerini mümkün hale getirecektir.

Referanslar


1.Devrimci komünistlerin bildirileri revcom.us web sitesinde yayınlanmıştır, ayrıca Michael Slate radyo programında Lenny Wolf ile yapılan röportaj bu krizdeki dinamiği ifade etmektedir.

2.Bob Avakian, “Niçin Gerçek Bir Devrime İhtiyacımız Var ve Nasıl Gerçekten Devrim Yapabiliriz?” Bu konuşmanın metni ve videosu revcom.us adresinde mevcuttur.

3.TRUMP/PENCE REJİMİ GİTMELİ! İnsanlık Adına Faşist Bir Amerika’yı Kabul Etmeti REDDEDİYORUZ! Daha İyi Bir Dünya Mümkün, Bob Avakian’ın Konuşması. 2017’de yapılan konuşma. Ayrıca revcom.us ve thebobavakianinstitute.org web sitesinde mevcut.

4.“Reflections on Pacific School of Religion’s Response to the Religious Right,” – Dr. Hubert Locke, ayrıca revcom.us web sitesinde mevcuttur.

5.Jean Hardisty, Mobilizing Resentment, Conservative Resurgence From The John Birch Society To The Promise Keepers, Beacon Press Books, 1999, pp. 5, 6, 8.

6.“Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet için Anayasa (Tasarı Önerisi) ” – Bob Avakian tarafından yazılmıştır. Metinleri revcom.us web sitesinde mevcut.

7.“Ekonomi Politik Üzerine Notlar” Devrimci Komünist Parti tarafından yayınlanan “Küreselleşme, Sermayenin Uyruğu ve Emperyalist Ulus ‑ Devlet” bölümünde: bugün dünyadaki bu büyük çelişkinin bir analizi yer alır:

Emperyalist çağda, sermayenin dolaşımı uluslararasılaşır ve birikim ve erişim bu süreçte giderek daha küresel hale gelir. Ancak emperyalist sermaye, ulusal pazarlara ve ulusal devlet oluşumlarına demir atmıştır…

Kısacası, anarşi kapitalist gelişmenin küresel süreçlerine bağlanmıştır ve yeni bir “kontrol” sorunu çıkar. Uluslararası birikim ile sermayenin ulusal karakteri arasındaki çelişki aşılmaz, aksine bu çelişki yoğunlaşmaktadır.

“Notlar” da belirtildiği gibi:

Aynı zamanda, sermaye, içinde küresel olarak gelişebileceği uluslararası ortamı güvence altına almak için bir aygıt (emperyalist devlet) ve orduya (askeri bir sanayi anlamına gelir) ihtiyaç duyar.




Sosyalist İktidarda Sağlık Politikası

Editörün Notu: Altta okuyacağınız sosyalist bir iktidar altındaki sağlık politikalarına dair maddeler, Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa (Tasarı Önerisi) içinden alınmıştır. Burada dile getirilen devrimci komünist oryantasyon, nihai amacı komünizm olan sömürünün ve baskının olmayacağı tüm sosyalist iktidarlar için geçerli olduğundan, okuyucularımızla paylaşmayı uygun görüyoruz.


Sağlık ve İlaç

1. Kuzey Amerika’nın Yeni Sosyalist Cumhuriyeti’nin sağlık ve ilaç konusundaki amacı insanların her anlamda sağlığını ve esenliğini geliştirmektir. Bu anlamda bir diğer kritik şey, bir bütün toplumun -ucuza ve er ya da geç parasız bir şekilde- sağlık hizmetine ulaşımının sağlanmasıdır. Sağlık hizmetinin kesintisiz bir şekilde geliştirilip iyileştirilmesi de bu cumhuriyetin amaçlarından biridir. Cumhuriyetin yönetimi aynı zamanda nüfusun yiyecek ve besin ihtiyacının karşılanmasını da garanti altına almaya çalışır.

Salgın hastalıkları ve rahatsızlıkları ortaya çıkmadan sezmek ve mümkün olduğunca engellemek için, ortaya çıkışları engellenemediği yer ve zamanda ise bunların mümkün olduğunca çabuk ve etkili bir biçimde saptanması ve tedavi edilmesi için çeşitli araştırmalar ve çalışmalar yapılacaktır.

2. Bu genel yönelim doğrultusunda, bir yandan üst düzeyde uzmanlaşma gerektirenler de dahil rahatsızlıkların tedavisine ve medikal araştırmalara (bu bağlamda yukarıda bilim ve bilimsel uğraş konusunda tartışılan temel ilkeler geçerli olacaktır) gerekli dikkat ve özen gösterilirken, diğer yandan asıl vurgu sağlıklı beslenme ve egzersizler aracılığıyla rahatsızlıkların mümkün olduğunca engellenmesi ya da erken teşhis ve tedavilerle giderilmesi üzerine olacaktır. Bu amaçla beslenme ve egzersizler dışında başka yollara da başvurulacaktır.

3. Bilimsel yaklaşım kadar enternasyonalist yönelime de uygun olarak, ilaç alanındaki araştırma ve gelişmeler, pratik iyileştirmeler bu alanda dünyanın başka yerlerinde çalışan (ya da ilgili olan) insanlarla mümkün olduğunca çok paylaşılacak, salgın hastalık ve rahatsızlıkların teşhisi, engellenmesi ve giderilmesi için gerekli işbirliği geliştirilecek ve etkinleştirilecektir. Aynı işbirliği, hastalıkların tedavisi ve dünya çapında tıp bilimiyle ilgili çok yönlü gelişmeler ve pratik uygulamalar konusunda da geçerli olacaktır.

4. İlaç alanında profesyoneller ve diğerleri için geliştirilmesi ve bir standart haline getirilmesi gereken yönelim insanlara hizmettir. Hastalıkların tedavisinde ve tıbbın diğer alanlarında deneyim ve bilgi kadar hastalara ve en genel anlamda insanlara duyarlılık da hesaba katılmalı, tıp biliminin uygulanıp geliştirilmesinde tümüyle temel bir kaynak ve gereklilik haline getirilmelidir.




Koronavirus COVID-19 Üzerine

Editörün Notu (9/3/2020): Koronavirüs pandemiği -coğrafi yaygınlıkta bir salgın- yayılmaya devam ettikçe, geçtiğimiz hafta revcom.us’ta yayınlanan aşağıdaki yönlendirme noktaları geçerliliğini korumayı sürdürüyor. Bu makale revcom.us web sitesinde süreçle ilgili yayınlanmış ve geliştirilmiş bir okur mektubuna dayanmaktadır.

Kaynak için bkz: https://revcom.us/a/637/thoughts-from-a-reader-on-the-coronavirus-en.html


Belirgin bir durum var ki, insanların en iyi niyetli görüşlerine rağmen kapitalizm-emperyalizm sistemi, yani bu sistemin altında yatan işleyiş, küresel ölçekte gerekli tepkiyi kısıtlayıp engellemektedir. Bu durum Trump/Pence rejimi gibi Hıristiyan faşistlerin politikalarıyla birlikte gerçekleşmekte ve daha da kötüleşmektedir. En ileri tıp bilimi ve kaynakları, doktorlar, halk sağlığı görevlileri ve araştırmacıların birlikte koordine bir şekilde bir araya getirilmeleri yerine, pandemiye verilen tepki ABD ve Çin gibi büyük güçlerin rekabeti ile veya kapitalizm-emperyalizmin biriktir ya da öl mantığında özel ilaç şirketleri tarafından kâr peşinde koşma ile çarpıtılmış ve biçimlendirilmiştir. Örneğin ABD ile Çin arasında koronavirüs salgını etrafında neredeyse hiçbir işbirliği olmadığı bildiriliyor. Belirgin bir muazzam çelişki gündemdedir ve bu çelişki bir yanda ABD’nin gezegenin kaynakları ve zenginliği ile beslenen, dünyanın büyük bölgelerine hükmeden ve süper sömürü ile asalak ekonomik konumundan büyük ölçüde yararlanması durumu ile; diğer yanda elinde kaynakların, tıp uzmanlarının ve altyapının problemin insanlık lehine çözülmesine hiçbir şekilde hizmet etmemesi durumuyla karakterize olmaktadır.

Bu çelişki, durumun Trump ve Fox News gibi faşist propaganda makineleri tarafından dar politik amaçlar doğrultusunda kullanılmasından ötürü ve “piyasaları” ve ekonomiyi “ürkütmek” istemediklerinden dolayı keskinleşiyor; ABD’de süreçle ilgili koordinasyonun başına evrim bilimine doğrudan karşı çıkan, “Kıyamet Günü” teolojisine* inanan, politik olarak uygun olmadığında ve Trump’ın dar ve çarpık hedefleriyle uyuşmadığı zaman bilimi kabul etmeyen ve bilim insanlarıyla çalışmayı reddeden Hıristiyan faşist Pence atandı.

İnsanların “en savunmasız olanlara” yardım edilmesi türünden iyi niyetli düşünceleri olsa da, toplumun örgütlenme biçiminden ve bu sistemin propaganda organları tarafından ne yönde düşüneceklerinin belirlenmesinden dolayı, insanlar nihayetinde meseleye kolektif bir şekilde yanıt vermek yerine “önce kendilerini düşünmek” şeklinde bireysel yanıt veriyorlar. Bu ülkede kapsayıcı olmak demek, bu durumun insanlığı nasıl etkilediğine bakmak anlamına gelmiyor, işin aslı, kapsayıcılık demek durumun Amerikalıları nasıl etkileyeceğine odaklanmak demektir ve bu yaklaşım doğrudan Amerikan şovenizmdir. Örneğin bu durum, bazı liberal burjuva adayların ve yorumcuların Trump’a yönelik çeşitli eleştirilerinde kendini gösterir, ki her ne kadar Trump/Pence rejiminin ağırdan alan tepkisizliklerine yönelik temel eleştirileri kesinlikle haklı olsa da, son kertede Trump’ı “Amerikan halkını” başarısızlığa uğratmakla suçlarlar.

Radikal olarak farklı bir ekonomik, politik ve sosyal temele dayanan geçmiş sosyalist toplumlar, sermayenin işleyişinin aksine, insanları ve toplumsal kaynakları kolektif ve bilinçli bir şekilde yöneterek, bu tür halk sağlığı sorunlarıyla çok farklı şekilde mücadele ettiler. (Bkz: “Bildiğinizi Düşündüğünüz Şeyi Bilmiyorsunuz: Komünist Devrim ve Kurtuluşa Giden Gerçek Yol: Tarihi ve Geleceğimiz, Raymond Lotta ile Röportaj”**) Örneğin, Çin sosyalist bir ülkeyken (1949-76 yılları arasında), halk sağlığı başarıları kapsamı ve hızı bakımından benzersizdi. Halkın ihtiyaçlarını ilk sıraya koymak, kaynakları seferber etmek ve tıbbi bakım sunumunu halk kitlelerinin çabaları ve katılımı ve eğitimi ile birleştirmek yoluyla devrimci Çin, 1950’lerde kolera, veba, çiçek hastalığı ve beslenme ile ilgili önemli hastalıkların üstesinden gelmeyi başardı. Bu geçmiş deneyimlerden öğrenmek, bununla birlikte insanlığın kurtuluşu için yepyeni bir çerçevenin bir parçası olarak daha da ileri gitmek için, Bob Avakian tarafından yazılan Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa [Madde I. Merkezi Hükümet – 2. Bölüm Yürütme – Sağlık ve Tıp], şu anda şahit olduğumuzdan radikal olarak farklı olan ve koronavirüs gibi salgınlarla başa çıkmak için belirli bir çerçeve sağlayan halk sağlığı yaklaşımı mevcuttur.


“Ne insan türünün ortaya çıkması, ne de insan toplumunun günümüze kadarki gelişmesi önceden belirlenmiştir ya da önceden belirlenmiş yolları izlememiştir. Tüm bu gelişmeyi tasarlayan ve şekillendiren aşkın bir irade ya da temsilci yoktur ve doğa ve tarih, Doğa ve Tarih şeklinde ele alınmamalıdır. Aksine, böyle bir gelişme, insanlık tarihinde zorunluluk ve rastlantısallık arasındaki ve altta yatan maddi güçler ile insanın bilinçli faaliyeti ve mücadelesi arasındaki diyalektik etkileşimle gerçekleşir.”

(Bob Avakian, Breakthroughs (Atılımlar) – Marx’ın Tarihsel Atılımı ve Yeni Komünizm ile Daha İleri Bir Atılım)

 

Bu yüzyılda ortaya çıkan üç yeni koronavirüsten biri olan Ortadoğu Solunum Sendromu (MERS) koronavirüsünün elektron mikroskobik görüntüsü. Tüm koronavirüsler, dış yüzeylerinde bir kronun noktalarına veya Latince'deki "korona" ya benzeyen dikenli çıkıntılara sahiptir. İnce uçlu proteinleri çekirdek içerisinden viral yüzeye uzanır ve virüsün vücuttaki spesifik hücreleri "tanıyıp virüsün bu hücrelerin üzerine bağlanmasını" sağlar. Bu birleşme, virüsün genetik materyalini serbest bırakmasına ve hücrenin iç mekanizmasını ele geçirmesine izin verir. Koronavirüsler, insanlar arasında, enfekte kişilerin nefes aldıklarında, öksürdüklerinde veya hapşırdıklarında dışarı attığı solunum damlacıkları yoluyla bulaşabilir.
Bu yüzyılda ortaya çıkan üç yeni koronavirüsten biri olan Ortadoğu Solunum Sendromu (MERS) koronavirüsünün elektron mikroskobik görüntüsü. Tüm koronavirüsler, dış yüzeylerinde bir kronun noktalarına veya Latince’deki “korona” ya benzeyen dikenli çıkıntılara sahiptir. İnce uçlu proteinleri çekirdek içerisinden viral yüzeye uzanır ve virüsün vücuttaki spesifik hücreleri “tanıyıp virüsün bu hücrelerin üzerine bağlanmasını” sağlar. Bu birleşme, virüsün genetik materyalini serbest bırakmasına ve hücrenin iç mekanizmasını ele geçirmesine izin verir. Koronavirüsler, insanlar arasında, enfekte kişilerin nefes aldıklarında, öksürdüklerinde veya hapşırdıklarında dışarı attığı solunum damlacıkları yoluyla bulaşabilir.

 

COVID-19'a erken dönemde uyarı yapmaya çalışan ancak Çin'de hükümet tarafından susturulan sekiz doktordan biri olan Dr. Li Wenliang. Dr. Li, 7 Şubat'ta hastaları tedavi ederken koronavirüsten dolayı öldü. Ölümü, Çin hükümetinin virüse yaklaşımına yönelik ciddi bir hayal kırıklığı yarattı ve Çin sosyal medyasında büyük tepkilere neden oldu.
COVID-19’a erken dönemde uyarı yapmaya çalışan ancak Çin’de hükümet tarafından susturulan sekiz doktordan biri olan Dr. Li Wenliang. Dr. Li, 7 Şubat’ta hastaları tedavi ederken koronavirüsten dolayı öldü. Ölümü, Çin hükümetinin virüse yaklaşımına yönelik ciddi bir hayal kırıklığı yarattı ve Çin sosyal medyasında büyük tepkilere neden oldu.

 

COVID-19 Üzerine Bir Okur Mektubu

Gelişmekte olan koronavirüs krizinin haberlerini ve analizlerini takip ediyorum ve bu konudaki bazı gözlemlerimi sunmak istedim. Bu üç soru ışığında gelişmeleri değerlendirmeye çalışıyorum:

Ne oluyor?

Neden oluyor?

İnsanlığın çıkarları nelerdir?

İşte ortaya çıkan bu kriz hakkındaki bazı düşüncelerim, iki ana temaya ayrılmıştır: COVID-19 Coronavirus Krizine İlişkin Bazı Temel Bilgiler ve Perspektif; ve Trump/Pence Faşist Rejimi Bu Krizi Daha da Kötüleştirdi – Ve Tehlike Henüz Yeni Başlıyor.

Coronavirus Krizine İlişkin Bazı Temel Bilgiler ve Perspektif

Yeni koronavirüs (COVID-19) doğal bir fenomendir, ancak nasıl ele alındığı toplumsal bir bağlamda gerçekleşir. Çin’de çıkan virüs COVID-19’dur ve koronavirüs adı verilen biyolojik olarak bağlantılı bir virüs ailesinin bir parçasıdır. Çin’deki bu virüsün patlak vermesi ve Çin’deki yayılması öngörülmeyen ve beklenmedik bir durumdu. “Gündemin dışındaydı” ve bu anlamda doğal bir felaket ya da kaza gibi de görülebilir. Bu durumu bir kasırga ile karşılaştırabilirsiniz. Yaşanan tam bir küresel salgın (pandemik) (Bu bilgi Dünya Sağlık Örgütü tarafından açıklanmıştır), büyük ölçekte doğal bir felakettir.

Doğal afetler gibi, bu durumun insanları nasıl etkilediği ve nasıl ele alındığı toplumsal bir bağlamda gerçekleşir. Sınıflara ve diğer çok önemli toplumsal bölünmelere ayrışmış bir toplumda yaşıyoruz. Küresel olarak bütün dünya, bir yanda ABD, Japonya ve Batı Avrupa’daki ülkeler gibi bir avuç emperyalist ülke ile diğer yanda bu ülkelerin ezdiği ve genellikle Üçüncü Dünya olarak adlandırılan pek çok ülke arasında bölünmüş durumdadır. Özellikle bu süreç, günümüzde dünya uluslarının ve halklarının birbirine bağlı olduğu ve birçok ülkede iktidarda veya muhalefetteki faşist hareketlerin bulunduğu bir bağlamda gerçekleşmektedir. Tüm bu faktörler bu durumun nasıl teşhis edildiğine, kelimenin nasıl yayıldığına, insanların nasıl tedavi edildiğine ve nihayetinde kimin hayatta kalıp ve kimin öldüğüne zemin hazırlamaktadır.

Koronavirüs ailesi bilim insanları ve sağlık uzmanları tarafından bilinen bir ailedir; ancak bu durum bilim insanlarının fenomenin nasıl ve ne zaman gelişeceğini, belirli tezahürlerinin veya nerede ve ne zaman patlayacağını tahmin edebileceği anlamına da gelmez. 2002-2003’teki SARS (şiddetli akut solunum sendromu) salgını farklı bir koronavirüsten kaynaklanmıştır. SARS, yüksek mortalite oranına sahip olmasına rağmen, bu kadar kolay yayılmamıştır, bu yüzden dünya çapında binden az insan hayatını kaybetmiştir. COVID-19’dan ise en az 3.000 kişi hayatunı yitirmiş bulunuyor.

Bu virüslerin altında yatan özellikler bilim insanları tarafından incelenmekte ve konuyla ilgili araştırılmalar devam etmektedir. Virüsün nasıl ortaya çıktığı ve evrimleştiği, nasıl mutasyona uğradığı (değiştiği), farklı insanları nasıl etkilediği -bazı durumlarda bir türden diğerine nasıl yayıldığı- çalıştıkları başlıklardan bazılarıdır. Bilim insanları ayrıca toplumsal faktörlerin virüslerin gelişimi ve yayılması ile nasıl etkileşime girdiğini de inceliyorlar. Bu duruma, COVID-19 gibi virüslerin iklim değişikliği ile olan ilişkisi, yaban hayatını ve buradaki yaşam alanlarını çevreleyen insanlar, göç hareketleri ve kapitalist sistemle bağlantılı küreselleşme de dahildir. Bununla birlikte, bu yeni hastalıkların daha derininde ve genel olarak altında yatan nedenlerinin ve dinamiklerinin yanı sıra, toplumla etkileşime girme biçimlerinin de bilimsel olarak bilinebilir olması bu spesifik salgının ne zaman ve nerede olacağını tahmin etmeyi mümkün kılmıyor.

COVID-19 kolaylıkla yayılır. Tıp uzmanları bu virüsün insandan insana nispeten kolay yayıldığı konusunda (soğuk algınlığı ve nezle yayılması gibi) uyarı yapıyorlar. Bu noktada ifade edildiği üzere, virüsten etkilenen kişilerin yüzde 80’i hiçbir belirti göstermeyecek veya sadece hafif şekilde hastalanacak… Ve bu durum virüsün yayılmasını daha da hızlandırabilecek.

Bununla birlikte, şimdiye kadar görülenlere dayanarak yaşlılar ve kronik hastalıkları veya diğer sağlık sorunları bulunan kişiler arasında virüs gripten daha ölümcül olacak. Salgının merkezi olan Çin’in Wuhan şehrinde sağlık profesyonelleri ve işçiler de ağır darbe aldı. Nispeten genç doktorlar ve hemşireler hayatını kaybetti. Çin’de hastaları tedavi edenler için ciddi bir koruyucu donanım sıkıntısı var ve diğer ülkelerden hemşirelerin yardımlarına başvurmaları yönünde çağrılar yapıldı. Bu durum, birçok önde gelen sağlık hizmeti sağlayıcısının hastalığa yakalandığını ve çalışmaya devam edemediğinin de bir göstergesi olabilir.

COVID-19, ABD emperyalist hegemonyası tarafından daha da kötü bir duruma getiriliyor. ABD’de halk sağlığı görevlilerinin muhtemel hastalara yönelik çok fazla kaygısı olsa da, dünyanın halihazırda COVID-19 ile mücadele etmeye çalışan geri kalanına yardıma yönelik harekete geçmede neredeyse hiçbir kaygıları bulunmuyor, ayrıca hükümet fonu, uzman desteği veya gerekli çaba gösterilmiyor.

Örneğin İran’da ne olacağını bir hayal edin. İran şu an büyük bir COVID-19 salgını yaşıyor. İran ABD’nin “yaptırımlarının” olduğu bir ülke ve ABD’nin siyasi diktelerine uygun hale getirmek için İran’a ve İran’dan ticari ve finansal işlemlere yasaklar getiriliyor, ki bu durum ekonomiyi zaten felce uğratmış durumda. Yaptırımlar, COVID-19’dan çok önce dahi ilaç sıkıntısı ve daha geniş bir sağlık krizine neden oldu. Bu yaptırımlar zaten birçok ölümün sebebi; bu durum şu an ne anlam ifade ediyor?

ABD emperyalizmi de dahil, dünyanın genel olarak emperyalizm tarafından tahakküm altına alınması, dünyanın başka yerlerini -Afrika, Asya ve Latin Amerika ülkelerini- aşırı yoksulluk, aşırı kalabalık yaşam koşulları ve kötü sağlık sistemleriyle karşı karşıya bıraktı. Bu durum, milyarlarca insanı bu modern vebalara olması gerekenden çok daha savunmasız hale getiriyor ve gereksiz ölümlere neden oluyor. Bu süreç, koleranın Haiti’de ve AIDS ve Ebola virüsünün Afrika’daki korkunç etkilerinde ve bu hastalıkların yayılmasında, ayrıca bu salgınlara karşı ağırdan alınan ve oldukça zayıf uluslararası yanıtlarda görülebilir. Virüsler sınırları veya milliyetleri tanımasa da, emperyalist ülkeler kendi memleketlerinde -servetleri, nispeten daha yüksek gelirleri, eğitim standartları ve genel olarak gelişmiş sağlık sistemleri ve altyapıları ile- en az sağlık kaynaklarına sahip olan ve genellikle virüsten en kötü etkilenen ülkelere nazaran daha etkili bir yaklaşım geliştirebilmişlerdir.

Bilim insanlarının, tıp uzmanlarının, sağlık çalışanlarının ve sıradan pek çok kişinin virüsle başa çıkmada ve olası hastaları önlemeye çalışma konusunda kahramanca çabaları olsa da, bu salgını durdurmaya çalışan insanların samimi çabaları dünya emperyalist sisteminin mevcut görünümü, onun ekonomik ilişkileri ve siyasi öncelikleri ile gölgelenmektedir. Zaten bazı ülkeler küresel salgının nasıl yenileceğine odaklanmak yerine, kendi popülasyonları için sınırlarını kapatıp ve kaynak istifliyorlar (şu an Çin’in ve dünyanın diğer bölgelerinde umutsuzca ihtiyaç duyulan tıbbi koruyucu giysiler gibi).

Virüsten sorumlu ABD yetkilileri, bu ülkede  veya herhangi bir yerde ihtiyaç duyan kimseye herhangi bir aşı veya tedavi vaadinde dahi bulunmuyor. Sağlık ve İnsan Hizmetleri Sekreteri Alex Azar, aşı ve diğer önlemlerin geliştirilmesi için devlet fonlarının yanı sıra bazı özel yatırımların da olacağını ve bu yatırımcıların kâr elde etmeleri gerektiğini savundu. ABD’nin, koca bir kıta hastalıktan dolayı perişan olurken ve on milyonlarca insan gereksiz yere hayatını kaybederken, hayat kurtaran AIDS ilaçlarını Afrika’da kullanmayı yıllarca reddettiğini unutmamak gerekiyor.

COVID-19 koronavirüsünün yayılması ve bunu durdurmak için alınan bazı önlemler birçok toplumun normal işleyişini halihazırda bozmuş durumda. Çin hükümeti (liderlerinin ve çeşitli kesimlerin iddialarının aksine, Çin’i yönetenler gerçekte komünist değildir) virüsün en ciddi şekilde etkilendiği bölgelerde 45 milyon kişiye benzeri görülmemiş bir karantina uyguladı. Vaka kümeleri görülen ülkelerde seyahat kısıtlamaları daha yaygın hale getirildi. Virüs salgınları Avrupa’yı vurdu. Güney Kore, İran’da pek çok bölgeye uzandı. Hükümetler yayılımı sınırlandırmaya veya yavaşlatmaya çalıştıkça, toplumun normal işleyişi bozuluyor ve bu durum milyonlarca insanı etkiliyor. Lombardiya’nın büyük bölümü (Milano çevresi – İtalya’nın ikinci büyük şehri) ve kuzey İtalya’daki diğer eyaletler “kapatıldı”… Japonya’da tüm okullar iki aylığına kapatıldı… Suudi Arabistan’daki İslami kutsal mekanlar yabancı ziyaretçilere kapatıldı.

Bu alt üst oluş dünya ekonomisini de etkiledi. Kapitalizm-emperyalizm tüm dünya ekonomisinin esas ekonomik çerçevesidir; dünyanın her yerine nüfuz eder. Dünya birbirine bağlı hale getirilmiş, yaşamın temel ihtiyaçlarının ve lükslerinin üretimi ve dağıtımı için küresel tedarik zincirlerine bağımlı hale getirilmiştir, iPhone gibi bir şeyin montajı Çin’deki ter atölyelerinde yapılmaktadır, ancak elektronik bileşenleri ve parçaları dünyanın birçok yerindedir ve nihai olarak, ürün tüketim için küresel olarak sevk edilmektedir. Tıptan elektroniğe, makine parçalarına kadar her şey, şirketlerin en fazla kar elde edebileceği ülkelerde yapılır. Daha sonra bu ürünler dünyayı çevreler ve şu anda geniş çaplı olarak bozulan tedarik zincirlerine takılır. ABD de dahil olmak üzere dünyadaki borsalar düşüşte, bu durum virüsün küresel ekonomi üzerindeki etkisinin bir göstergesidir.

Amerika Birleşik Devletleri’nde bu noktada az sayıda resmi vaka bulunuyor. Ancak uzmanlar, neredeyse hiç test yapılmadığına dikkat çekiyorlar. 1 Mart itibarıyla, Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC) 500’den az test yaptığını doğruladı, ancak ilk COVID-19 vakasının ABD’de teyit edilmesinden bu yana yedi hafta geçti. Buna karşılık Güney Kore’de 100.000 kişi test edildi. Esasen CDC birkaç gün öncesine kadar, pandemi uzmanlarının önerdiği gibi solunum yolu hastalıkları ile hastaneye yatırılan herkesi test etmek yerine, yalnızca Çin’deki Wuhan bölgesine seyahat eden veya orada yakını bulunan insanları test ediyordu. CDC, Kaliforniya’da bir haftadan fazla bir süre boyunca sağlık görevlilerinin COVID-19 virüsü olduğunu düşünen bir hastayı test etmedi. Tahmin edileceği üzere bu hastanın testi pozitifti – yani aslında virüse yakalanmıştı. Bunun da ötesinde, CDC’nin ABD’de çevre şehirlere gönderdiği test kitleri bozuk çıktı ve kullanılamadı! Bu noktada testlerin neredeyse tamamının başarısız olmasından ötürü, hiçkimse ABD’de kaç COVID-19 vakası olabileceğini veya bunun ne kadar hızlı yayılacağını bilmiyor.

Trump/Pence Faşist Rejimi Bu Krizi Daha da Kötüleştirdi – Ve Tehlike Henüz Yeni Başlıyor

Trump/Pence faşist rejimi, COVID-19 koronavirüsünün etkisini ciddi şekilde kötüleştirebilecek önlemler aldı. İktidara geldikten sonra, Trump/Pence rejimi ABD bulaşıcı hastalık altyapısını zayıflattı, kritik konumdaki yetkililere baskı yaptı ve CDC’nin bütçesini (başarısız bir şekilde) kesmeye çalıştı. COVID-19 kriziyle karşı karşıya kaldığında, Trump yönetimi başlangıçta ABD’deki olası salgınla başa çıkmak için 2,5 milyar dolar tahsis edeceğini açıkladı. Bu, ihtiyaç duyulan asgariden çok daha az. Daha da kötüsü, Trump bu noktada virüsün yayılmasından daha fazla etkilenen insanlara yardım için hiçbir vaatte bulunmadı.

Trump/Pence rejimi hatta daha da suçlu ve temel bir şekilde, bilime, bilimsel yönteme ve bilim insanlarına karşı bir savaş başlattı. Zaten CDC uzmanlarına ve yetkililerine kamuya brifing vermemelerini söylendiğine dair haberler bulunuyor. Sağlık ve İnsan Hizmetleri çalışanları, muhtemel koronavirüs enfeksiyonu nedeniyle ABD askeri üslerinde karantinaya alınan kişilerle ilgilenmeleri için herhangi bir eğitim veya koruyucu ekipman olmadan gönderildiler. Bu durumu bildirdiklerinde ise “takım oyuncusu” olmamakla suçlandılar!

Trump, ABD’nin çalışmalarına başkanlık etmesi için Hıristiyan köktendinci-faşist başkan yardımcısı Mike Pence’i atadı. Pence, İncil’e harfi harfine bağlı biridir. Pence, evrim teorisinin doğru olduğuna inanmaz. Bilime karşı bir haçlı seferi başlatmıştır. Uluslararası bir pandemi uzmanı, kendisine verilen bu görev üzerine tweetinde şöyle dedi: “OMG!” (“Aman Tanrım!”). Bu insanlık için suçtur. Randevusunun açıklandığı basın toplantısında kimse bunu bile sormadı.

Ardea Skybreak, Evrim Bilimi kitabında SARS koronavirüsü hakkında bugünkü COVID-19 ile oldukça bağlantılı bir noktaya değinir: “Biyolojik evrim hakkında bazı temel gerçekleri hesaba katmadan SARS virüsü ve salgını (ve onunla en iyi nasıl başa çıkılacağı) hakkında hiçkimse önemli bir şeyler anlayamaz. Her şeyden önce, biyolojik evrimin temel ilkeleri bu özel virüsün genetik yapısını tanımlamaya ve SARS virüsünün ilişkili olduğu diğer virüsleri ortaya çıkarmaya yardımcı olur… Bu evrimsel bilgi, sırasıyla, hangi ilaçların ve/veya aşıların SARS virüsü üzerinde etkisi olabileceği veya olmayabileceğini göstermeye çalışır… ”

Trump/Pence rejiminin ve daha genel olarak da emperyalizmle güçlendirilen ulusal şovenizmin göçmenleri şeytan gibi göstermesi durumu, özellikle de Çin, Güney Kore ve virüsün başladığı diğer Asya ülkelerinden gelen kişilere karşı irrasyonal bir yabancı düşmanlığını pekiştirdi. Chicago gibi şehirlerdeki Chinatown restoranları hiçbir mantığı olmamasına rağmen şu an sinek avlıyor! Ve bu durum çok daha çirkinleşebilir. İhtiyacımız olan şey, bir halk sağlığı kriziyle başa çıkmak için birlikte mücadele edecek ve birlikte çalışacak insanlardır.

Bu arada, bir yanda Çin hükümeti ciddi bir sağlık krizinin zorluklarını karşılamak için mücadele ederken, öte yanda Steve Bannon ve Ticaret Bakanı Wilbur Ross gibi Trump’ın faşist stratejistleri mevcut durumu emperyalist rakipleri Çin’i içeriden zayıflatma fırsatı olarak görüyor.

Faşist Trump rejiminin mensupları, Demokrat Parti’deki rakiplerini ve medyayı ekranlarda ekonomiye ve yönetime zarar vermek için kasıtlı olarak panik yaratmaya çalışmakla suçluyorlar. Bu durum, bilim insanlarının ciddi bir tehdide dikkat çeken görüşlerini küçümsemeleri ile de örtüşüyor. Bununla birlikte, eğer virüs bu ülkede ciddi bir şekilde yayılmaya başlarsa, Trump ve faşistlerin bu durumu ABD’de faşizmi sağlamlaştırmak ve baskıcı önlemler almak için kullanacaklarını ve göçmenlere ve diğer ülkelerden halklara karşı korku ve nefreti daha da yoğunlaşlatırmak için çalışacaklarını kestirmek hiç de zor değil.

Dipnotlar:


*Kıyamet Günü teolojisi, İncil’deki “Mesih’in ikinci gelişi” üzerine yani kendisinin yakında geleceği ve bu gerçekleştiğinde geride kalan herkes cehenneme gidecek olsa bile “tüm gerçek Hıristiyanların” cennete geçeceği kehanetine dayanır. Bu düşünceye göre İsa Mesih “Deccal” ile destansı bir savaşa liderlik edecektir ve Dünya’da 1.000 yıllık bir Tanrı Krallığı kuracaktır.

** Bildiğinizi Düşündüğünüz Şeyi Bilmiyorsunuz: Komünist Devrim ve Kurtuluşa Giden Gerçek Yol: Tarihi ve Geleceğimiz, Raymond Lotta ile Röportaj. Kaynak için bkz: http://yenikomunizm.com/raymond-lotta-ile-sosyalizm-uzerine-soru-cevap/

 




Topluma Bilimsel Yaklaşım ve Dünyayı Değiştirmek

Editörün Notu: Bu makale, Ardea Skybreak ile yapılan “Bilim ve Devrim: Bilimin ve Bilimin Topluma Uygulanmasının, Komünizmin Yeni Sentezinin ve Bob Avakian’ın Önderliği Üzerine” röportajından alınmıştır.


Soru: Bilim ve bilimsel yöntem üzerine çeşitli sorularla başlayacağımızı düşünmüştüm. Esasen provokatif bir soru ile başlamak istiyorum: Bilimin dünyayı anlamak ve değiştirmekle ne ilgisi var? Ve konuya yönelik bir arka plan sağlaması açısından belirtmem gerekir ki, bence, doğa bilimcilerinin çoğu da dahil olmak üzere pek çok insan bu şekilde düşünmemekte. Yani toplumu veya “sosyal dünyayı” analiz etmede bilimsel olmak gerektiği ve bilimsel yaklaşımınızın bulunması gerektiğini düşünmüyorlar. Bu açıdan size şunu sormak istiyorum: Bu nosyon niçin yanlıştır, bilim ve bilimsel yöntemin toplumu ve dünyayı anlamak ve dönüştürmekle ilgisi nedir?

AS: Evet, bence bu çok önemli bir soru, çünkü sizin de belirttiğiniz gibi, doğa bilimleri alanında bilim insanı olan ve doğa ile uğraşırken titizlikle bilimsel yöntem (biyoloji, astronomi, fizik ve diğerleri gibi) uygulayan pek çok kişi vardır ki, bu kişilerle toplumu ve toplumdaki sorunları, toplumların nasıl örgütlendiğini konuştuğunuz zaman, birden bire bilimsel yöntemlerin kapı dışarı edildiğini görürsünüz! Pek çok doğa bilimcisi ahmakça bir popülizme yönelerek, belli belirsiz şekilde “insanların iradesinden” veya seçimlerden bahsetmeye başlar veya verili toplumun özelliklerini, nasıl kurulduğunu, işlevlerinin ne olduğu veya toplumda yanlış olan şeylerin bilimsel şekilde nasıl analiz edileceği ve toplumsal meselelerin bilimsel şekilde nasıl çözülebileceğinden kopuk ve ilgisiz şeyler anlatırlar. Herkes bu şekilde değildir, ancak doğa bilimlerindeki pek çok üst düzey düşünürün, toplumun sorunları üzerine düşünmeye başladıklarında bilimsel yöntemlere yönelik bildikleri her şeyi unutması veya bunları terketmesi çarpıcı bir durumdur.

Bana kalırsa, bilimin bir yöntem olarak insanlık tarihinde pek de eski bir tarihi olmadığını kavramak oldukça önemli. Bu yüzden, insanlar genellikle gerçeği bilimsel bir şekilde anlamaya ve dönüştürmeye alışkın değil. Bu gezegende insanlık tarihinin büyük bölümünde, hem doğal hem de sosyal dünyayı anlamak, bir çeşit temel deneme-yanılma yaklaşımıyla, bazı şeyleri olduğu kadarıyla anlamaya çalışarak, problemleri bu şekilde çözmeye çalışarak – çoğu zaman insan anlayışındaki boşlukları doldurmak için her türlü mistik ve doğaüstü açıklamalar yapılarak elde edildi. Yani bildiğiniz gibi, insanlar yıldırımın tanrıların öfkesi olduğunu ya da onun gibi bir şey olduğunu düşündüler, çünkü uzun süre şimşek çakmasına neyin sebep olduğuna yönelik bilimsel bir anlayıştan yoksundular.

Bu yüzden, bilimin ne olduğundan biraz bahsederek başlamanın önemli olduğunu düşünüyorum. Demek istediğim, bilim maddi gerçeklikle uğraşır ve tüm doğanın ve tüm insan toplumunun bilimin ilgi alanı içinde olduğunu söyleyebiliriz, bilim bunların tamamıyla ilişkilidir. Bilim bir araçtır – çok güçlü bir araçtır. Neyin doğru olduğunu, gerçeğe neyin karşılık geldiğini söyleyebilmek için bir yöntem ve yaklaşımdır. Bu anlamda bilim, hayali güçlere yakararak gerçeği açıklamaya çalışan ve analizlerinin hiçbirinde gerçek kanıt sağlamayan din veya mistisizm ya da onun gibi şeylerden çok farklıdır.

Buna karşılık, bilim ispat gerektirir. Kanıt gerektirir. Kanıta dayalı bir süreçtir. Bu çok önemlidir. Bilim kanıta dayalı bir süreçtir. Yani, dünyada bir şeyi anlamaya ya da gerçeği nasıl değiştireceğinizi anlamaya çalışıyorsanız – örneğin, bir hastalığı iyileştirmeye çalışıyorsanız ya da yağmur ormanlarının dinamiklerini anlamaya çalışıyorsanız ya da bir mercan kayalığı ekosistemi ya da insanlığı özgürleştirmek için bir devrim yapmaya çalışıyorsanız, bileceğiniz üzere, geniş bir yelpazedeki maddi tecrübeye yönelik – bilim gerçekten neler olup bittiğini ve bunun nasıl değişebileceğini anlamanızı sağlayacaktır.

Bir yerde okumuştum, Neil deGrasse Tyson bilimin önemini popüler hale getirirken, şu an aklımda kaldığı kadarıyla söylüyorum, şöyle der: “Bilim, sorunlarla yüzleşmenize, sorunları tanımlamanıza ve onlardan kaçmak yerine bunları nasıl çözeceğinize olanak tanır.” Ve bunun da önemli bir nokta olduğunu düşünüyorum. Bilim, maddi gerçeklikle, onun gerçekte bulunduğu biçimiyle başa çıkmanıza izin veren şeydir. Bilim; bir hastalığın, doğal bir ekosistemin veya insanların içinde yaşadığı bir toplumsal sistemin maddi gerçekliğinden bahsettiğiniz durumlarda, bunların bileşenlerini, tarihini, nasıl olduğunu, neyin yapıldığı, belirleyici özelliklerinin ve temelindeki çelişkilerin neler olduğu (ve buna geri döneceğiz) ve bu nedenle, eğer değiştirme niyetiniz varsa, değişimin temelinin ne olduğunu her zaman analiz etmenizi sağlar. Bir hastalığı tedavi etmek veya daha iyi bir toplum oluşturmak istiyorsanız, kanıta dayalı bilimsel bir sürece ihtiyacınız bulunur.

Bilim, olayların nasıl olduğu ve zaman içinde olayların nasıl değiştiği hakkında pek çok soru sorar. Tarih bilimleri (örneğin biyolojik evrim) denilen şeyle her zaman çok ilgilenmişimdir, ancak insan toplumları da dahil olmak üzere şeylerin zaman içinde nasıl değiştiğiyle ilgilenen başka tarih bilimleri de bulunur. Ve sonra, elbette, zaman içinde şeylerin nasıl değiştiğini inceliyorsanız, insanların meyilli olduğu yönler de dahil olmak üzere, şeylerin daha çok değişebileceğini çalışmalısınız. Gerçekliğin tamamı evriliyor, zaman içinde değişiyor, doğa veya toplumsal dünya farketmeksizin her zaman değişiyor. Hayatı değiştirmek istiyorsanız, bir toplumun örgütlenme şeklini değiştirmek istiyorsanız, dünyayı değiştirmek istiyorsanız, doğadaki veya toplumdaki herhangi bir şeyi değiştirmek istiyorsanız, bilimsel bir yönteme ihtiyaç duyarsınız, çünkü bu sistematik gözlemler ve etkileşimler, manipülasyonlar ve gerçekliğin dönüşümleri temelinde, gerçekliğin gerçekte nasıl olduğunu derinlemesine ve sistematik olarak ortaya çıkarmanın yoludur. Şeylerin gerçekte nasıl olduklarını, nasıl bu şekilde olduklarını ve nasıl değiştirilebileceklerini öğrenirsiniz. Bu kanıta dayalı bir süreçtir, sadece “ne düşündüğünüz” veya “ne düşündüğüm” değil, zamanla biriken kanıtlara ihtiyacınız bulunur. Gerçekliğin nelerden oluştuğunu, belirli bir şekilde nasıl ortaya çıktığını, şu anda nasıl değişebileceğini veya insanların onu daha fazla değiştirmesinin nasıl mümkün olabileceğini ortaya çıkaran şey işte budur.

İşte önemli bir nokta: Bilim olmadan, yalnızca bireysel açıdan düşündüğünüzün gerçeklik olduğunu söyleyebilirsiniz ya da belki bir grup insanın düşündüğünün gerçeklik olduğunu söyleyebilirsiniz ya da belki de bir hükümetin ya da dini otoritenin ya da başka bir otoritenin size söylediği gerçekliği söylersiniz, ancak bu hiçbirini doğru yapmaz.

Bilim olmadan, manipüle edilmeye, düşüncenizin manipüle edilmesine ve neyin yanlış neyin doğru olduğunu söyleyememeye razı olursunuz. Neyin ne olduğunu, neyin doğru olduğunu ve ne yapılması gerektiğini bilmek istiyorsanız, bilime, somut kanıtlara ve sistematik bir sürece, analiz ve senteze dayanan sistematik bir yönteme ihtiyacınız bulunur – fantezilere, iyi niyetli temennilere değil. Analiz zamanla tecrübe ve bilgiyi parçalar; sentez, daha yüksek bir seviyede, daha sistematik bir şekilde, daha büyük dersler almak için, birikmiş deneyimden elde edilen temel dersleri bir araya getirir.

Bir toplumu kökten değiştirmek istiyorsanız, bilimsel devrimci teoriye ihtiyaç duymanızın nedenlerinden biri budur. Bildiğiniz üzere toplumdaki kökten değişimden bahsediyoruz. “Kökten” kelimesi Latince “root” anlamına gelir; bu sorunun kökenine ulaşmak demektir. Yalnızca meselenin belirdiği zeminde, yüzeysel bir seviyede veya süreçte yalnızca belirli bir anda takılıp kalınmamalı. İyi bir bilim insanının yapacağı gibi, sistemin daha derindeki yasalarının ne olduğunu anlamak, sistem içindeki mevcut çelişkilerin sorun oluşturan belirli yönleriyle sistemin işleyişini veya ortaya çıkabilecek olasılıkları nasıl belirlediğini anlamak için meselenin köklerine yönelip, daha da derine ilerlemeniz gerekir.

Soru: Yalnızca bir saniyeliğine araya girmek istiyorum, bu durum bende bilimin ne olduğu ve gerçeğe bilimsel bir yaklaşıma neyin dahil olduğu konusunun gerçekten önemli ve kritik olduğunu düşündürüyor; bilimin kanıta dayalı olmasının önemi ve bununla ilgili farklı noktalara yönelik söylediklerinizin bu açıdan oldukça önemli olduğunu düşünüyorum. Eklemek ve dikkati çekmek istediğim soru şu şekilde: Çok sayıda doğa bilimcisi -ve elbette doğa bilimcisi olmak üzere eğitim almış biri olarak siz de dahil olmak üzere -ki belki bu konu hakkında bazı verileriniz vardır- pek çok insanın kabul edeceği gibi, çoğu doğa bilimcisi muhtemelen sizin söylediklerinize bakacak ve şöyle cevap vereceklerdir, tamam, bu sürecin doğaya, doğa bilimlerine nasıl uygulanabileceğini görüyoruz, -modeller, kanıt aramak ve sentez- ancak bu kişiler, bunun insana ve insan toplumuna uygulanması düşüncesi karşısında bir nevi geri adım atarlar. Veya bazı kişiler bunu şöyle bir tarzda söyleyecektir; “Evet, tamam, fakat insanlar ve insan toplulukları, bilimsel olmak ya da bilimi uygulamak için fazlasıyla karmaşıktır.” Bu yüzden, belki de insana, insan toplumuna ve onların gelişimine yönelik bilimsel bir yaklaşım benimsemenin ne anlama geldiğini ve bunun neden doğru olduğunu açıklayabilmeliyiz.

AS: Bakın, bir şey içinde, herhangi bir sistemde, ister doğal dünyada ister insan toplumunda olsun, hem karmaşıklık hem de yalınlık vardır. İnsanın veya insan topluluklarının bilimle analiz etmek açısından çok karmaşık olduğu düşüncesi gülünçtür. Tam tersi. İnsanın toplumsal örgütlenmesinin karmaşıklığını ve çeşitli tarihsel dönemler boyunca ve bugüne kadarki etkileşimlerle ve bunların içindeki tüm çelişkileri, tüm karmaşık örüntü ve şeyleri, farklı güçleri, farklı hedefleri olan farklı insanları ve tarihin farklı dönemlerini –tüm bunları bilim olmadan nasıl ele alacaksınız? Bunları nasıl kavrayacak ve nasıl anlayacaksınız? Ve doğal sistemlerin bir şekilde daha basit olduğu doğru değildir. Örneğin, karmaşık ekosistemlerin dinamiklerini anlamak istiyorsanız, örneğin, çalılık ve benzeri alanlarda çok farklı ağaç ve çalılık katmanlarına sahip olan ve çok farklı alanların çok karmaşık dinamikleri ile karakterize olan bir yağmur ormanını. İnanılmaz çeşitlilikteki bitki ve hayvan türleri arasındaki etkileşimin türleri ve seviyelerini anlayabilmek için – demeye çalıştığım şey, bir ömür harcamanız gerekebilir ve pek çok insan, bu karmaşık dinamiklerin çoğunu anlamaya başlamak için bunu yapar. Veya mercan kayalıkları ekosistemlerini veya çöl ekosistemlerini veya farklı ekosistemler arasındaki farkları ve hangilerinin bozulmaya daha açık ve hangilerinin nispeten daha istikrarlı olabileceğini veya göreceli tür çeşitliliğini veya çeşitliliklerini nasıl koruyabildiklerini incelemek isterseniz, daha fazla araştırma yapmanızı gerektirecek pek çok soru ortaya çıkacaktır. Bakın, şu anda bunların tümüne girmeye çalışmıyorum, çünkü esas olarak insanın toplumsal sistemlerinden bahsetmek istediğinizi biliyorum ancak demeye çalıştığım şey, hem doğal hem de toplumsal dünya, yani maddi gerçeklik çok karmaşıktır ve biz insanların anlayışında her zaman bazı eksiklikler bulunacak olsa da (verili herhangi bir zamanda henüz tam olarak elde edemediğimiz şeyler olacaktır) muazzam yeteneklerimiz ve çok fazla birikimimiz mevcuttur. Beyinlerimiz, pek çok farklı açıdan, her türlü soruyu gerçekten araştırabilir ve keşfedebilir ve aslında tarihsel deneyim ve bilgiyi bu şekilde biriktiririz, zaman içinde bazı şeyleri biriktirebiliriz. Bu durum, insanlar açısından çok özel şeylerden biridir: nesiller boyunca, yüzyıllar boyunca, binlerce yıl boyunca anlayış kazanmak ve toplumların ya da doğal sistemlerin örgütlenme biçimlerini veya zihnimizin odaklandığını her ne olursa olsun onu anlamaya çalışmak.

Ve biz insanlar da, yalnızca yarına veya bugünden bir ay sonraya değil, geleceğe bazı önemli projeksiyonlar tutma yeteneğine sahibiz, aynı zamanda bu gezegene -örneğin tüm gezegene- çevresel bir bakış açısıyla gelecek nesiller açısından ne olabileceğini anlamaya çalışırız. Benzer şekilde toplumsal sistemleri, geçmiş insanlık tarihi boyunca ve günümüzde farklı sosyal örgütlenme modellerini analiz etme yeteneğine sahibiz ve ayrıca gelecekte işlerin nasıl olabileceğini de tasarlayabiliyoruz. Bu nedenle, şu anda üzerinde çalışmak istediklerimize yönelik bilinçli kararlar da alabiliriz – işleri ne yönde yürütmek istiyoruz, çünkü bunu yapmak için bilinçli bir inisiyatifimiz mevcut. Dolayısıyla, örneğin bir insan toplumundan, insanın toplumsal organizasyonundan bahsederken, bir toplumun temelde insanların bir araya gelme, birlikte çalışma veya birbirlerine veya çeşitli şeylere karşı gelme biçimleri olduğunu, ancak esasen belirli bir zamanda, insanların hayati gereksinimlerini karşılamak için çalışmaya yönelik bir araya geldiklerini görebilirsiniz. İyi yapılmıştır veya kötü yapılmıştır, ancak bu bir insan toplumu, bu bir organizasyon şeklidir. Yanılıyor muyum? Ve bilirsiniz, hepimiz bu kapitalist-emperyalist dünyada çok uzun zamandır yaşamaktayız, ve bugün hayatta olan bizler için, insan topluluklarının her zaman bu şekilde örgütlenmemiş olduğunu ve bu şekilde örgütlenmesi gerekmediğini hatırlamak veya düşünmek bazen zordur. Kapitalizm-emperyalizm, bir insan topluluğunu örgütlemenin tek yolu değildir ve bunun kesinlikle en iyi yol olmadığını kuvvetli bir şekilde savunuyorum. Ancak her durumda, tek yol bu değildir ve bu tespit, anlamaya ve üzerine düşünmeye değer bir şeydir. Gerçek şu ki, önceki sosyal sistemlerin bazılarını kavramaya yönelik bilimi uygulayabiliriz. Örneğin, insanlık tarihindeki pek çok toplum; köleliğe, kölelerin sömürülmesine, kelimenin tam anlamıyla köleler üzerindeki köle sahiplerinin mülkiyetinden kaynaklı egemenliğe ve köle sahiplerinin ekonomiyi bu şekilde inşa etmesine dayanarak düzenlenmiştir. Ve bunun tüm ayrıntılarına girmeyeceğim, fakat bu, en azından bugün büyük ölçüde geçerli olandan çok daha farklı bir toplum biçimidir. Bununla birlikte, bugünün dünyasında çok büyük bir problem olan cinsel kölelik de dahil olmak üzere halen kölelik uygulaması bulunmaktadır. Ancak bugün, dünyadaki toplumların örgütlenmesinin temel ve baskın biçimleri çoğunlukla kölelik temelinde değildir. Fakat kölelik, insanlık tarihinde uzunca bir süre baskın bir toplumsal örgütlenme biçimi olarak kalmıştır.

Toplumsal organizasyonun bir diğer önemli biçimi feodalizm sistemiydi ve bugün dünyanın pek çok yerinde feodalizmin kalıntıları halen bulunmaktadır, her yerde bunu görüyoruz. Fakat feodal sistemlerde lordlara ve efendilere sahiptiniz, soylularınız vardı, aristokrasileriniz vardı, ve genellikle ekinleri yetiştiren ve bunların çoğunu bir bölgedeki köylülere baskı yapan ve hükmeden lordlara yönlendirmek zorunda kalan köylüler mevcuttu, lordlar için korkunç vergi ve haraç ödemek zorunda kalıyorlardı ve onlar tamamen düpedüz köleler olmaktan pek az farklılardı. Ancak bugün, dünyadaki toplumların örgütlenmesinin temel ve hakim biçimleri çoğunlukla kölelik temelinde değildir. Fakat, insanlık tarihinde uzunca bir süre baskın bir toplumsal örgütlenme biçimi olarak kalmıştır. Bir kölenin kızını bölgenin yerli efendisine sunması, temelde bu kişilerle ve istediği herkesle seks yapması bile çok yaygın bir durumdu ve bu durum karşısında, feodal sistemdeki mevcut kurallar gereğince hiçbir serfin yapabileceği bir şey bulunmuyordu. Feodalizm, burjuva demokrasisi olarak adlandırılan ve daha tipik olarak bugün dünyaya egemen olan kapitalist-emperyalist örgütlenme sisteminden çok farklı bir sistemdir. Bunların hiçbirine şu anda detaylı bir şekilde girmeyeceğim, ancak bilimsel yöntemlerin tüm sosyal örgütlenme biçimlerini analiz etmek için farklı geçmiş sosyal sistemlerde uygulanabileceğini ve uygulanmış olduğunu düşünmeye değer olduğunu söyleyeceğim, ve eğer bunu geçmiş için yapabiliyorsak, gelecek için de yapabiliriz.

Bazı insanlar şöyle diyor, tamam, kölelik, feodal sistem ve hatta kapitalist sistem gibi sistemler toplumu örgütlemenin iyi bir yolu değil, gerçekte yapmamız gereken ilkel bir komünal sisteme geri dönmektir. Böylesi insanlar, kendi yerelimizde küçük çapta örgütlenmemiz gerektiğini, böylece insanların küçük gruplar halinde birlikte çalışabileceklerini ve tüm kararları bir arada verebilecekleri ve “gerçek demokrasi” yaratabilecekleri, halkın ihtiyaçlarını karşılamak için kolektif kararlar alınmasını, yerel tarımın, yerel üretimin vb. desteklenmesi gerektiğini savunuyorlar. Bu tür görüşlerle ilgili sorun, bugünün dünyasının mevcut gerçekliği üzerine temellenmemesidir! Bakın, insanlık tarihinin çoğu için geçerli olan avcı-toplayıcı topluluklardan halen öğrenebileceğimiz bir sürü şey olduğu, bugünün dünyasında bu topluluklardan halen öğrenebileceğimiz pek çok şey bulunduğu konusunda hemfikirim. Bugün, tarımsal üretim, atık azaltma gibi önlemlerden, nispeten daha küçük ve yerel ölçekte, şeylerin daha rasyonel bir şekilde düzenlenmesi için iyi bir örgütlenmeye ilişkin fikri olan her çeşit insandan, yerel ürünlerin kullanımının teşvik edilmesi vb. gibi durumlardan öğrenebileceğimiz pek çok şey olduğunu düşünüyorum. Yani evet, insanların yaptığı bazı toplumsal deneylerden öğrenebileceğimiz şeyler var, modern toplumun doğal ve toplumsal açıdan bozulmasından, kirliliğe, toprakların tahrip edilmesine neden olan sorunlardan nasıl uzaklaşabileceğimizi ve buna benzer şeyleri anlamaya çalışıyoruz. Fakat gerçekçi olalım, anlaştık mı? İnsan türünün gezegen çapındaki kapsamı ve ölçeğinden bahsedelim. Milyarlarca ve milyarlarca insandan. İdealize ve romantize edilmiş bir tür ilkel komünalizme geri dönerek toplumun sorunlarını çözemezsiniz! Öyleyse, bunu halledemeyecekse, bugünün kilit ve kritik sorunlarını çözemeyecek ve kesinlikle yeterli kapsam ve ölçekte bulunamayacaksa, o zaman ne olacak? Bakın, köle tabanlı bir sistem, feodal bir sistem, kapitalist-emperyalist bir sistem, bunların hepsi insan toplumlarını örgütlemenin maddi yollarıdır ve hepsi bilim tarafından analiz edilebilir ve eleştirel olarak değerlendirilebilir. Ancak aynı bilimsel yöntemleri, sadece daha iyi olmayacak, aynı zamanda tüm gezegeni de kapsayacak şekilde tamamen yeni ve farklı toplumların nasıl inşa edileceğini bulmak için de uygulayabilirsiniz. Çünkü, nihayetinde tüm insanlığı kapsamayan ve fayda sağlamayan felsefe ve yöntemlerden bahsetmekle gerçekten ilgilenmiyorum.

Bob Avakian’dan [BA] gerçekten aldığım ve takdir ettiğim şeylerden biri, “insanlığın kurtarıcılarına” duyduğumuz ihtiyaç konseptini öne çıkartması ve bu dünyayı, tüm gezegeni yaşanılabilecek ve tüm insanlık için işlev görecek şekilde, bir grup veya bazı kategorilerdeki insanların veya bütün olarak bazı ülkelerin diğerleri üzerinde egemenlik kuramayacağı, sömüremeyeceği, baskı uygulayamayacağı ve ezemeyeceği iyi bir yer yapma doğrultusunda hareket etmesidir. Tüm bu devrimci komünizm fikri işte budur ve BA’dan aldığınız şeylerden biri, her zaman tüm insanlığı özgürleştirme gerekliliği ile düşünmek ve buna göre davranmaktır. Aksi takdirde, kolaylıkla hatalı şeylere yönelebilirsiniz. BA, hedefin sondakilerin baş olması ve baştakilerin sona geçmesi olmadığından, bunun ezilen halkın intikam alma meselesi olamayacağından bahseder. Böylesinin, çabalamamız gereken türden bir dünya olamayacağı konusunda hemfikirim. Ve burada benim üzerinde durduğum nokta, sonuçta bilim olmadan kaybedeceğinizdir, çünkü örüntüleri analiz etmeye yönelik bilimsel bir yöntem olmadan, şeylerin neden oldukları ve gerçekte nasıl ve hangi temelde farklı olabilecekleri konusunda her zaman hata yapmak durumunda kalırsınız.

Biliyorsunuz, iyi bilimin ayırt edici özelliklerinden biri – çünkü kötü bilim de vardır – gerçekten eleştirel bir ruha sahip olması ve eleştirel düşünmeyi teşvik etmesidir – bu da BA’nın çalışmasının bir diğer önemli özelliğidir. Gerçekten de -eğitim seviyenizin ne düzeyde olduğu farketmeksizin- herkesin buna dahil olması gerektiği vurgulanır. Bununla ilgili konuşmak isterim. Bilim, yalnızca seçkinler veya lisansüstü okula gidenler ya da doktora dereceleri ve böyle şeyler almış kişiler tarafından yapılması gereken bir şey değildir. Temel okuryazarlık eğitimi olmayan insanların bile aslında bilim insanları olarak işlev görebileceklerine inanıyorum ve buna kanıt gösterebilirim. İnsanları bilimsel yöntemlerle eğitebilirsiniz, yalnızca hafta sonlarında bile bunu yapmaya başlayabilirsiniz. İnsanların doğal dünyada bilim yapmalarını istiyorsanız, bir hafta sonunu bir yağmur ormanında veya bir çölde iyi bir bilim yaparak geçirebilirsiniz ve bunun gerçek bilimsel çalışma, gerçek bilimsel araştırma olacağını da garanti ederim. Orta seviye bir eğitim almamanız benim umrumda değil. Sağlıklı bir insansanız, doğanın veya insan topluluklarının sorunlarına bilimsel yöntemleri alıp uygulayabilirsiniz. Ve beni oldukça ilgilendiren şeylerden biri de, bilimsel anlayışı ve bilimsel yöntemleri oldukça geniş bir şekilde yaygınlaştırmaktır, böylece herkes bu yöntemleri kullanmayı öğrenebilir ve bu yalnızca birkaç kişi veya elitin olduğu bir yerle sınırlı kalmaz.