Sandık Kıskacında Toplumsal Muhalefet ve CHP’nin Asla Yapamayacakları

19 Mart’ta, Ekrem İmamoğlu ve ekibine yönelik çekilen operasyon sonrasında toplumun bütün kesimlerinden rejimin her türden demokratik hakka yönelik faşist saldırılarına karşı büyük ve öfkeli bir başkaldırı dalgası yükselmişti. İnsanların bir çok şehirde güçlü kalabalıklarla, üniversitelerde, sokaklarda ve meydanlarda bu rejime ve onun temsil ettiği her şeye yönelik başkaldırısı, operasyonun  yapıldığı CHP’nin de beklemediği bir durumdu. Ortaya çıkan yeni gelişmeler karşısında CHP bazı “ezber bozan” denemeler yapmış olsa bile, esas ve temel olarak klasik düzen partisi rolünü oynamaya devam etti.

CHP’den Asla Olmayacağı Şeyi Beklemek Ölümcüldür

Faşizm, burjuvazinin aleni bir diktatörlüğüdür ve kendisini hiç bir yasa ile sınırlamaz. Ya mevcut yasaları hiçe sayar ya da kendi işleyişi biçiminde yorumlar ve değiştirir. Faşist iktidarlar burjuvazinin liberal kanadı da dahil olmak üzere, toplumun bütününe yönelik aleni bir baskı uygular. Burjuvazinin diğer güçlerini ekarte etmek ya da kendisine eklemlemek için tüm baskıcı aygıtları harekete geçirir.

Ekrem İmamoğlu’na yönelik operasyon bu ülkede uzun zamandır parçalanmış olan hakim sınıfların çelişkilerini güçlü bir şekilde yüzeye çıkarmış oldu. Denilebilir ki, Türk hakim sınıfları 1960 darbesinden sonra hiç bu denli birbirlerine düşmemişlerdi. Lakin mevcut durum 1960’ların da ötesindedir. İslamcılar 1960’lı yıllara nazaran çok güçlüdür ve devletin rejimini değiştirmişlerdir. İkincisi ise halk kitleleri hiç olmadığı kadar bu kutuplaşmanın parçası olmuş ve halkın çoğunluğu  rejimin temsil ettiği birçok şeyden nefret etmektedir.

TC’nin kurucu partisi olan CHP, mevcut kutuplaşmada “AKP karşıtı” cephenin lokomatif gücü olmaya devam etmekte. Bu sistemin işleyişine dair nasıl bir yol izlenilmesine yönelik (rejim) AKP’yle keskin çelişkiler yaşamakta. Beri yandan ise AKP’den rahatsız olan kitlelerin önemli bir kısmını kendi bünyesinde şu ya da bu oranda entegre edebilmiş durumda ve bu “entegrason” da bazı çelişkileri barındırmaktadır. CHP, özellikle büyük şehirlerde, nispeten sol eğilimlileri, sosyal demokratik güçleri, radikal sekülerleri, Kürtleri ve Alevileri, sistem içerisine “soldan” içerebilmiştir. Bu içerme durumu ise, bu güçleri sürekli olarak CHP’yi baskılamaya ve yeni “normlar” çizmeye zorlamıştır. CHP, faşizmin dünya çapında zemin kazandığı koşullarda, “sosyal tabanı” olarak ifade ettiği güçlerin normlarını bir yanıyla kabul etmekte bir yanıyla ise sınırlayıp, bastırmaktadır. CHP kitlelerin temel ihtiyaçlarını cevaplayamaz çünkü bir sistem partisidir. Şayet CHP, temel kitlelerin ihtiyacını karşılayan bir eğilim sergileyecek olursa, kendisini var eden “kurucu kodlar” tehlikeye girer ve böylece ya sistem çatırdamaya başlar ya da CHP sistem dışı kalır. CHP bu sistemin sözde “sol”dan savunucusudur ve burjuva diktatörlüğünün hem kurucu partisi hem de yılmaz bir savunucusudur -en az AKP kadar.

Fakat CHP bir AKP değildir. Ama kötünün iyisi de değildir. CHP iktidarda olmadığı için, halkın yükselen öfkesini kendi rejimini tesis etmeye yönelik kullanmak istemektedir. O yüzden, geniş halk kitlelerinin bazı taleplerini öne çıkarmaya ve bazı ölçülerde sınırları esnetmeye devam edebilir. Bunu yapmazsa, AKP’yle içerisinde olduğu derin parçalanmadan kaybederek çıkacaktır.

Tekrar etmek gerekirse CHP bir düzen partisidir. Demokratik hak, hukukun üstünlüğü ve “hukuk devleti” kavramlarını, baskıcı ve sömürücü olan bu sistemin “daha iyi” işleyebilmesi için istemektedir. Ve “demokratik haklar”, “hukukun üstünlüğü” sürekli olarak bu sistem tarafından sınırlandırılır ve yeniden şekillendirilir.

CHP Her Daim Sandığı Gösterecek

İnsanların on binler ve yüz binlerce sokağa inip, “hükümet istifa” diye öfkesini yükselttiği şu günlerde CHP’nin “erken seçim” diye bağırması, sürekli olarak seçimlere işaret etmesi, CHP’nin klasik bir sistem partisi olmasından ötürüdür. Üniversiteleri, sokakları ve meydanları dolduran kitle ise, hemen şu anda AKP’nin temsil ettiği bir çok şeyden kurtulmak istemekte. “Bir sonraki seçim” yerine, bu teokratik faşist rejimden hemen kurtulmak istiyor.

CHP halk kitlelerinin temel talebi olan bu rejimin hemen durdurulması talebine “topu göğsünde yumuşatarak” cevap vermeye devam ediyor. CHP insanların, rejim için hem sembolik hem de korkulu rüyası olan Taksim’e yürüme istekleri yerine, Saraçhane’de toplayarak, gaz alıyor. Bir yandan insanların evlerinden çıkmasını, eylem yapmasını ve kendi “muhalefetinin” parçası olmasını istiyor diğer yandan ise “eylem içeriğini” klasik burjuva partisi olarak mitinglerle, şölenlerle sınırlamak istiyor. Çünkü CHP öfkeli kalabalıkların sokağı nasıl hakarete geçirebileceği belirsizliğinden çok korkuyor. Toplumsal muhalefete dönüşen sokağın, kendi “siyasal muhalefetini” aşmasından çok korkuyor. CHP, AKP’ye gücünü gösterebilmek ve rejimin saldırılarına göğüs gerebilmek için sokağın öfkesini kullanmak istiyor, ama bu öfkenin kendisini de var eden sistemi yıkma pontansiyelinden korktuğu için ilk andan itibaren önleyici sınırlar çekiyor ve çekmeye devam ediyor.

Bu tabloya ek olarak eylemlerin ilk günlerinde Mansur Yavaş gibi faşistlerin ön plana çıkması, sol/sosyalist güçlerin polis terörüne terk edilmesi, şovenist gençlerin sayılarının azlığına rağmen artan oranda sahayı domine etmeleri, ardından Ümit Özdağ’ın cezaevinde CHP tarafından ziyareti, CHP’nin sahayı zehirli Türk şovenizmiyle sınırlaması durumu da eylemlerin etki gücünü kıran ve sandığa doğru çeken bir kuvvet yaratmıştır.

Sandık İllüzyonu ve Gerçek Kurtuluş

CHP, kapitalist sistemin normal zamanlardaki işleyişinde, “gücün aktarımı” için önemli bir süreç olan seçimleri işaret etmeye devam ediyor ve halk kitlelerini bir illüzyona sürüklüyor. Halbuki ne içinden geçilen zamanlar “normaldir” ne de AKP “demokratik normları” esas alarak harekete geçebilir. Seçimlerin burjuva manada hiçbir “esprisi” kalmamıştır demiyoruz. Ama esas itibariyle bu rejimi ve onun temsil ettiği birçok caniliği durdurabilecek olan, sürekliliği sağlanmış, bilinçli, öfkeli ve örgütlü bir halk muhalefetidir. Böylesi bir muhalefet sadece bir “hükumet değişikliği” ile sınırlı kalmayacak, aynı zamanda, mevcut rejimin temsil ettiği ve bu sisteme içkin olan birçok baskı ve sömürü formunu söküp atabilir ya da atmaya yönelik güçlü bir potansiyel oluşturabilir.

Açıkça belirtmek gerekir ki CHP’nin çağrısı sonrasında, İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı ön seçimi için yapılan oylama da 15 milyon oyun olması, bir yönüyle aldatıcı ama bir yönüyle kritiktir. Aldatıcı yanı, bu rejimin acil durdurulması talebini, “sandık” yoluyla zincirlemekte ve insanların öfkesini heba etmektedir. Kritik yanı ise insanların hiçbir zorunluluğu olmamasına rağmen sandığa gitmesi ve İmamoğlu’na karşı yapılan kumpasa karşı olması, salt bir İmamaoğlu sevgisiyle açıklanamaz. Bizzat oy verenlerin hatırı sayılır bir kısmı, İmamoğlu ile “bütünleşmekten” ziyade rejimin temel demokratik haklara saldırmasına yönelik bir tepkidir. Ve şimdilerde CHP bu tepkiyi “erken seçim” için  30 milyon imza ile örgütlemek için harekete geçmiştir.

30 milyon insanın erken seçim talebi önemsiz değil fakat devletin tüm baskı aygıtlarını (ordu, polis, mahkemeler), meclisin çoğunluğunu ve Cumhurbaşkanlığını elinde tutan AKP açısından çok da zorlayıcı değil. Rejim dünyadaki faşist yükselişi ve emperyalistler arasındaki bölünmüşlüğü de bir fırsata dönüştürerek, kendi toplumsal tabanına daha fazla sarılacak, Kürt kitleleri bu sürecin dışında tutmak için “yeni İmralı görüşmeleri” kozunu kullanmaya çalışacak ve kimi kararsız kesimleri de kendi yanına çekmeye yönelecektir.

Özetle, rejimi ve temsil ettiği şeyleri bir daha geri dönmemecesine söküp atmak ancak kararlı, öfkeli ve bilinçli bir halk hareketiyle mümkün olabilir. Şayet milyonlar sokağa inerse ve hayatı felç ederse, rejimin büyük sermaye grupları boykot yoluyla destabilize edilirse, rejim uzun süre direnç gösteremez ve yükselen toplumsal muhalefete karşı geri adım atabilir. Öfkeli kalabalıkların ortaya çıkardığı, “hükümet istifa” ve “boykot et” talepleri etrafında toplanmalı on binler ve yüz binleri bu temelde harekete geçirmeli ve böylece rejimin anti demokratik tüm uygulamaları bertaraf edilmelidir. Rejimin sistem ile olan bağları ve bu sistemin “en iyi” halinin de baskıcı ve sömürücü doğası daha fazla teşhir edilmelidir. Böylesi bir siyasi atmosfer, başka bir dünyanın gerekliliğine dair devrimci fikirlerin yayılması ve örgütlenmesi için güçlü bir zemin oluşturacaktır.  




Suriye’de Alevi Halkına Yönelik Saldırılara İlişkin

Suriye’de Alevi halkın yoğun yaşadığı bölgelerde dün başlayan saldırılar münferit olmanın ötesinde cihatçılar tarafından tertip edilmiş örgütlü saldırılardır. Bu saldırılar niteliği itibariyle soykırımcı bir mantık taşımaktadırlar. Gerici Esad rejiminin devrilmesi ve cihatçı HTŞ’nin iktidara gelmesiyle beraber HTŞ’nin kontrol altına aldığı veya almaya çalıştığı bölgelerde başta Aleviler olmak üzere azınlık halklar ağır bir baskı politikasına maruz bırakılmışlardır. Cihatçıların saldırıları ve yargısız infazları eski rejimin devrilmesiyle başlamış olsa bile dün başlayan katliamlar niteliksel olarak yeni bir aşamaya işaret etmektedir.

Takım elbiseli cihatçı Colani yönetiminin katliamları meşrulaştırmak için arkasına sığındığı yalan ise Esad artıklarını bastırdıkları olmuştur. Colani cephesinin bu yalanına Türkiye’deki faşist rejimde Suriye’nin “güvenliği” diyerek ortak olmuştur. Nitekim azınlık halkların ve Sünni inancı dışındaki diğer inançların bastırılması Türkiye Cumhuriyetinin kurucu kodlarından birisidir.

Colani cephesi bir yandan takım elbiseleriyle Batıya ve Körfeze ılımlı İslam pozları keserken bir yandan da bütün bir örgütünü seferber ettikleri cihatçı ideolojinin keskin çelişkisini yaşamaktadır. Nitekim Suriye özellikle Deaş döneminin başlamasıyla birlikte dünyanın dört bir yanındaki kökten dinci cihatçıların bir anlamda siyasi merkezine dönüşmüştür. Orta Asya’dan Kafkaslara ve Avrupa’ya geniş bir coğrafyadan gelen bu taban ve örgütlendikleri ideoloji Colani ve yönetiminin sözde ılımlılığın gerçek yüzüdür.

Öncelikli olarak Alevi halkın katliamına ses çıkarmak, bunu kabul etmemek ve ezilen halkların meşru savunma haklarını desteklemek ve maruz kaldıkları baskıya karşı mücadele etmek çok önemlidir. Bu mücadele aynı zamanda Ortadoğu üzerine bir karabasan misali çöken kökten dinci İslamcı ideolojiye karşı da keskin bir siyasi mücadeleyi gerekli kılar. Bu ideolojinin başta Suriye olmak üzere bölge ülkelerinde serpilip gelişmesinde vekil güçleri ve bizatihi desteğiyle yardımcı olmuş olan Erdoğan’ın İslamcı-Türkçü faşist rejiminin de bütünlüklü teşhiri bu mücadelenin önemli bir ayağıdır.

Alevilere yönelik soykırımcı politikaların ve saldırıların karşısında duralım!

 İslami köktendinciliğe karşı mücadeleyi büyütelim!




Somayeh Kargar’ın Avrupa’daki Kafesi Yakın, Kuşları Özgür Bırakın Organizasyonu Programında Yaptığı Konuşma

Editörün Notu. Okumakta olduğunuz yazı İran’daki Siyasi Tutukluların Serbest Bırakılması için Uluslararası Acil Durum Kampanyası’ndan Somayeh Kargar’ın konuşmasından bir bölümdür. Yazının ingilizce kaynaığı için tıklayınız


“İdam meselesi insan hakları ve bu sistemin yasaları ve değerleri çerçevesinde çözülemez.”

İran’daki mahkumlara destek amacıyla dünya çapında protestoların düzenlendiği bir hafta ve Dünya İdam Cezasına Karşı Gün boyunca, Burn The Cage, Free The Birds 11 Ekim’de Almanya’nın Köln kentinde farklı konuşmacıların yer aldığı önemli bir panel düzenledi. İran Komünist Partisi (Marksist-Leninist-Maoist) (cpimlm.org) adına konuşan eski siyasi tutsak Somayeh Kargar’ın konuşması, İran’ın Siyasi Mahkumlarına Şimdi Özgürlük için Uluslararası Acil Kampanya gönüllüleri tarafından Farsçadan İngilizceye çevrilmiştir. Parantez içindeki kelimeler ve dipnotlar çevirmenler tarafından açıklama amacıyla eklenmiştir. (Videoyu Farsça izleyin)

Panelde yer alacağı duyurulan diğer konuşmacılar şunlardı Hamid Narviei (Belucistan, İran ile ilgili konularda aktivist); Sara Sadighi (queer meseleleri konusunda aktivist, analist ve eski bir siyasi tutsak); Shoresh Karimi (Köln, Almanya’da İran Komünist Partisi); ve Atefeh Huseini (kadın hakları aktivisti ve Afganistan’da Taliban yönetimi altında eski bir siyasi tutsak).

***

Somayeh Kargar, İran’da haksız yere “İslami rejime karşı silahlı isyan” cezası idam olan bir suçla itham edilen dört kadın siyasi mahkumun posteriyle. Grafik: Videodan IEC ekran görüntüsü

“Salı İdamlarına Hayır “1, İran İslam Cumhuriyeti’nin [İİC] suçlarına karşı toplumun bir kesiminin bilinçli ve umutlu bir faaliyeti ve topluma sessiz kalmama ve mücadeleye devam etme çağrısıdır.

İran İslam Cumhuriyeti’nin işlediği fiili suçlarda yıllar içinde değişiklikler olmuştur. Bugün bu konudan ve omuzlarımızdaki koşullar ve sorumluluklardan bahsetmek istiyorum. Bugün, diğer meselelerin yanı sıra, siyasi tutukluların serbest bırakılması ve idam cezasının kaldırılması için mücadele meselesiyle karşı karşıyayız. Ortadoğu’da yaygın ve kanlı bir savaşın tırmanması tehdidi karşısında, cani İsrail rejiminin Gazze’de halka soykırım uyguladığı bir dönemde ve İran’daki feci ekonomik ve sosyal koşullarda, yoksul kitlelerin isyanından korkan İran İslam Cumhuriyeti, İran’ın en ezilen ve yoksul kesimleri ve bölgeleri arasında yer alan sıradan mahkûmları her gün öldürmektedir. Ayrıca (İran’daki) kadın aktivistlere de ölüm cezaları veriyorlar. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bu yana, İİC’nin ölüm aygıtı halkın infazına ve öldürülmesine hız verdi. Bu infazların hedefinde sözde adi suçlarla suçlanan mahkumlar var.

(İran’ın) Qarchak Genel Cezaevinde bulunma deneyimine sahibim. Tartışmaya başlamak için bu konuda bazı noktalara değinmek istiyorum. Sadece kendi anılarımı ifade etmek için değil, adi suçlarla [suçlanan] mahkumların kimler olduğu ve koşullarının ne olduğu hakkında bir fikir vermek için. Onlar İran’ın söylediği gibi canavarlar değiller.

IRGC’nin 2A İstihbarat Gözaltı Merkezi’nde 110 gün hapis yattıktan sonra, davanın soruşturmacısı (Mahmoud Haji Moradi) beni daha fazla ceza almam için Varamin2‘deki Qarchak Hapishanesi’ne sürgün etti. Bana “Seni Qarchak’a göndereceğim, böylece saçların dişlerinle aynı renk olacak ve oradaki IŞİD mahkumları her gün başına bir felaket getirecek!” dedi.

Qarchak’a gittiğim ilk günü, 4 Şubat 2021 Çarşamba gününü çok iyi hatırlıyorum. Koğuşa girdiğimde herkes mutluydu ve mutlu bir olaydan bahsediyordu. Bu sevincin nedeni, bir gün önce mahkumlardan birinin idam edilmek üzere hücre hapsine alınmış olmasıydı. Çarşamba günü Qarchak’ta (olağan) infaz günüdür. Bunun yerine, canlı olarak geri dönmüştü. Tüm hapishane mutluydu çünkü o yaşıyordu. Özgür değil, sadece hayattaydı. Hepimiz mutluyduk ama o (mutlu) değildi, çünkü neredeyse akli dengesini kaybetmişti. Ancak bu sevinç uzun sürmedi. Birkaç hafta sonra bize tekrar (onun sahte ve sonra gerçek infazını) anlattılar.

İİC, insandışılaştırdığı insanların canını alıyor ve onlara “yaşama ve yemek yeme hakkı” vermiyor. İki kez cezalandırılıyorlar. Hem onları “suça” zemin hazırlayan sefil yaşam koşullarına mahkum ediyor hem de canlarını alıyor. Kimse böyle bir yaşamı ve ölümü hak etmiyor ama İran “terörle zafer” ilkesiyle, çağdışı şeriat yasalarına ve toplu katliamlara dayanarak durumu kontrol etmeye çalışıyor. Elbette bu politikanın başarısızlığı çeşitli ayaklanmalar sırasında mahkumların hapishanelerdeki direnişi ve mücadelesi ile defalarca gösterildi ancak bu rejimin başka seçeneği yok. Bizim de İran’ı devirmek için devrim yapmaktan başka seçeneğimiz yok.

İdam mahkumlarının durumu, İran’ın ve İran’ın bir parçası olduğu daha geniş sistemin suç gerçekliğini görebileceğimiz ve tanıyabileceğimiz bir penceredir. Bu emperyalist dünya sisteminde insan hayatları satın alınabilir, satılabilir ve ortadan kaldırılabilir. Sistemdeki tek suç bu olsa bile, sistemi çökertmek için yeterlidir.

Kapitalist sistem kendi iç dinamiklerinin bir sonucu olarak sadece rekabet, savaş ve çevrenin tahribatını üretmekle kalmıyor. Sermayenin hareketinin ve genişlemesinin zorunluluğunun önemli yönlerinden biri, insanların büyük bir bölümünün sistemin “çöpü” ve “fazlası” haline dönüştürülmesidir. Bunu sürekli olarak, farklı biçimlerde ve dünyanın farklı yerlerinde yapıyor. İki milyon mahkumun bulunduğu ABD hapishanelerinden, milyonlarca insanın bulunduğu mülteci kamplarına, aile içi şiddet ve namus cinayetlerine, mültecilerin denizde boğulmasına, savaşta her gün bombalar ve askeri silahlarla öldürülen insanlara kadar. Ancak kimsenin sesi duyulmuyor çünkü bu “normal sürecin” bir parçası haline geldi ve insanlar bununla yaşamaya alıştı.

Neden mi? Çünkü sistemin yaşaması ve işlemesi için bu gerekli! Bu koşullara müsamaha gösterilmemelidir. Bu sistem insanları sürekli olarak evlerinden ve geçim kaynaklarından mahrum bırakıyor ve onları bir çöp gibi şehirlerin kenar mahallelerine atıyor. Bu yoksul ve yok edilmiş insanların bir bölümü, bu sürece duydukları öfke ve sistemin bu şekilde işlediğinin farkında olmamaları sonucunda ya faşistlerin ya da cihatçıların kucağına düşmekte ya da suçlu ve cani olarak hapse girmekte ve idam edilmektedir.

“Salı günleri idama hayır” kampanyasının önemi, sadece idam cezasının verilmesine ve infazına karşı çıkmak değil, aynı zamanda susturulmuş bu kesimin sesini yükseltmektir.

Mahkumlara ve idam mahkumlarına yönelik her türlü ayrımcı muameleden kaçınılmalıdır çünkü İran’ın yaptığı budur. Jina Ayaklanması3 sırasında halkın kitlesel olarak tutuklanmasıyla aynı zamanda üniversiteye de saldırdıklarını ve öğrencileri tutukladıklarını hatırlıyorum. Tahran’daki Evin Hapishanesi önünde toplanan aileler, öğrencilerin ailelerine daha fazla ilgi gösterip onlara sempati duyarken, Belucistan ve Kürdistan gibi İran’ın farklı bölgelerinden [etnik] kıyafetler içinde hapisteki çocuklarını takip etmeye gelen çok sayıda aile daha az fark edildi. Bu iyi bir şey değil. Bizim dayanışma anlayışımız bundan farklı olmalı. İİC tam da bu tür farklılıklardan yararlanarak ve ucuz olduğununu düşündüğü kesimlerden gelenleri öldürerek kendini sağlamlaştırıyor. Biz böyle bir ayrım yapmamalıyız! Hepsi bizim sevdiklerimiz, bizim halkımız ve bizim yoldaşlarımız.

Siyasi tutukluların serbest bırakılması ve infazların durdurulması için verilen mücadelenin yaygınlaşmaması iyi bir şey değil. Öğretmenler ve işçiler protesto ettiklerinde, falanca tutuklu öğretmenin ya da tutuklu işçinin serbest bırakılması gerektiğini söylüyorlar. Ama her halükarda İran’da tutuklanıyorlar, zulüm görüyorlar ve işten atılıyorlar. Dolayısıyla yurtdışına çıkıp [bu adaletsizliklere karşı] harekete geçtiğimizde, [İran] içinde rejime karşı verilen mücadele için bir kalkan görevi görebilecek bir atmosfer yaratmış oluyoruz. Özellikle de dış dünyanın (görüşünün) rejim için çok önemli olduğu bir durumda -ki Avrupa onlar için özellikle önemlidir- bu fırsatı iyi değerlendirirsek, içeride direniş için bir destek atmosferi yaratabiliriz.

Jina ayaklanmasından çıkarılacak derslerden biri, insanların toplumdaki çeşitli konulara ilişkin memnuniyetsizlik ve öfkelerinin her zaman mevcut olduğu olmalıdır. Ancak bu mücadele kendiliğinden başlayıp ilerlemeli mi yoksa mevcut potansiyel örgütlenip bilinçli ve amaçlı bir harekete dönüştürmek için kullanılabilir mi? Farklı mücadelelerde, farklı düzeylerde önderliğe ihtiyaç duyarız ve bunlardan en önemlisi ideolojik ve siyasi önderliktir; bakış açısını ve hedefleri tanımlamak ve bu yönde nasıl hareket etmek ve mücadele etmek istediğinizi belirlemektir.

İran, çok sayıda iç ve uluslararası sorunla karşı karşıyadır. Toplumda meşruiyeti olmayan bir rejim olarak ayakta kalabilmek için sürekli baskı uygulamak zorunda kalıyor. Bu koşullar bize İran’ın devrimci yollarla devrilmesi için mücadele etmek üzere olumlu bir açılım ve potansiyel sağlamaktadır. Ancak bu elverişli koşulların kalıcı olmadığını ve kaybedilebileceğini unutmamalıyız. İçinde bulunduğumuz özel durumun farkında olmalı ve bundan en iyi şekilde yararlanmaya çalışmalıyız.

İran’ın on yıllar boyunca uyguladığı suç politikaları toplumda bir uyuşukluğa yol açmıştır. “Düşmanlarını” ‘suçlular ve haydutlar’ olarak göstererek, insanları halka açık infazlara seyirci olmaya, aktivistlerin bastırılmasına ve hapsedilmesine alıştırdılar. Bu yollarla, toplumun bir bölümünü de beraberinde getirebilecek yeni bir neslin savaşçı olma ihtimalini ortadan kaldırıyorlar. Bu “suçluların ve haydutların” çoğu toplumun en alt, en ezilmiş ve en sessiz katmanlarından gelmektedir. “Suçlu”, ‘kaçakçı’ ve ‘katil’ olmaları yönünde toplumsal baskıya maruz kalan bu gençlerin bir kısmı, rejimin güvenlik görevlilerinin isyan edecekleri korkusuyla uyardığı ‘ayakkabısız’ kitlelerdir. Bu gençlerin bir kısmı, devrimci bilince erişebildikleri takdirde, insanlığın kurtarıcıları olma potansiyeline sahiptir. Bunlar gibi pek çok gencin emperyalist zindanlarda tutuldukları süre boyunca komünist mahkumlar tarafından devrime çekildikleri ve eğitildikleri bir tarih vardır.4 Bu potansiyel ve olasılık bugün de mevcuttur.

Bu sessiz neslin sadakati için verilen mücadelenin bir kısmı cezaevlerinin içinde gerçekleşmektedir ve bilinçli (siyasi) mahkumların sorumluluğundadır. Evin Cezaevi’ndeki kadınların Sharifeh ve Pakhshan’a verilen idam cezalarını protesto etmeleri, Reza Rasaei-‘nin idamını protesto etmeleri, diğer cezaevlerindeki mahkumların ve Evin Cezaevi’ndeki erkeklerin “İdam Salılarına Hayır” eylemlerine ve (Evin’deki kadınların) oturma eylemlerine verdikleri destek, cesur ve öncü çabalardır. Ancak bu mücadelenin ve aktivistlerinin tam sesi, isyankar ve memnuniyetsiz olanların bu mücadelenin önemli bir kısmında sorumluluk alması gereken daha geniş toplumdan gelmelidir. Kuşkusuz, idam cezasına karşı memnuniyetsizlik ve muhalefet, toplumun külleri altındaki ateş gibi mevcuttur. Ancak bu konuda atılan adımlar durumun ne aciliyetiyle, ne önemiyle ne de kapasitesiyle orantılıdır.

Herhangi bir hayata değersiz muamelesi yapılmasına karşı isyan etmeliyiz. Bu sadece mahkumların ve idam edilenlerin ailelerinin sorumluluğu değildir. İdam, hapis ve baskıya karşı insan hakları faaliyetleri övgüye değer önlemlerdir ve sistemin zehirli düşünce tarzının ötesine geçme çabasıdır. Ancak (insan hakları aktivistleri) idam meselesinin insan hakları ve bu sistemin yasaları ve değerleri çerçevesinde çözülemeyeceğini anlamalıdır.

Tüm bilinçli güçleri -sanatçıları, aydınları, toplumsal hareket aktivistlerini, tüm özgür insanları, vicdan sahibi insanları, dünya halklarını, “Kadın, Yaşam, Özgürlük” ayaklanmasını savunan ve ondan ilham alan insanları- “Tüm İnfazları Durdurma” hareketine katılmaya çağırıyoruz. İran’ın işlediği suçlara karşı gösteriler, eylemler ve ajitasyonlar düzenleyerek ölüm cezasının kaldırılmasını talep edin. Yurtdışında, ölüm cezasına karşı hayati önem taşıyan aydınlatıcı teşhir ve duyurulara ek olarak, herkesin kendi kabiliyetine göre bir şeyler yapabilmesi için farklı şekillerde eylemler ve toplantılar düzenleyerek, haber ajansı ofislerini işgal ederek, dünyaca ünlü sanatçıların katılımını organize ederek, açlık grevleri yaparak ve en yoksullar arasında yer alan ve gecelerini ölüm koridorlarında geçiren birçok mahkumun infazını önlemek için İran’ı geri püskürtmek için gerekli olan diğer her türlü şekilde bir atmosfer yaratmalıyız.

Güçlü bir (idam karşıtı) hareket başlatmak sadece devleti geriletmekle kalmaz, aynı zamanda kitlelerin düşüncelerini de değiştirir. İnsanların düşüncelerini değiştirmek, gelecekteki bir toplumu sorunlarla nasıl başa çıkılacağı konusunda hazırlayacaktır. Bu çok önemlidir.

Bu mücadele, dünya çapında sosyalist devrim biçiminde tüm İran ve dünya halklarının kurtuluşunun yolunu açacak bir mücadele olabilmesi için, bu sistemin dışında bir çerçevede yürütülmelidir. Aynı anda hem düşmanla savaşmalı ve onu geri püskürtmeli hem de insanların düşüncelerini değiştirmeli -bu sisteme olan entelektüel ve ideolojik bağlılıklarını kırmak ve gerçekliğe bakmanın ve analiz etmenin bilimsel bir yolunu geliştirmek için- İİC’nin devrilmesinin yolunu açmalıdır. Mücadele, insanlara nasıl düşüneceklerini, nasıl mücadele edeceklerini ve sosyalist bir yarın içinde toplumun sahibi ve yöneticisi olmayı öğretecek şekilde ileriye taşınmalıdır.

——————————————————————————-

DİPNOTLAR:

  1.  Ocak 2024’te, İran’daki Ghezel Hesar Cezaevi’nde bulunan bir grup siyasi ve siyasi olmayan mahkum, genellikle idam mahkumlarının infaz hazırlığı için tek kişilik hücrelere alındığı Salı günleri haftalık açlık grevi başlattı. Bu ilk greve Evin Cezaevindeki kadın siyasi mahkumlar da katıldı. Haftalık grev 22 Ekim Salı günü itibariyle 40. haftasına girdi ve İran’ın en ücra köşelerindeki 23 cezaevine yayıldı.
  2.  İran’ın mahkumları ailelerinden ya da destek ağlarından uzakta bir hapishaneye sürgün etmesi acımasız bir gelenektir. Somayeh, Tahran eyaletindeki kötü şöhretli Qarchak kadın hapishanesinden uzakta, Kürdistan’ın ezilen bölgesinden.
  3.  “Jina” ya da ‘Kadın, Yaşam, Özgürlük’ Ayaklanması, 22 yaşındaki Kürt kadın Jina Mahsa Amini’nin Eylül 2022’de başörtüsü saçlarını tam olarak örtmediği için Tahran’daki ‘ahlak polisi’ tarafından dövülerek öldürülmesinin ardından İran’ı beş ay boyunca sarstı. Protestolar sırasında en az 500 kişi öldürüldü ve yaklaşık 22.000 kişi tutuklandı.
  4.  ABD kuklası Şah döneminde (1953-79) İran’da ve 1960’ların sonu ile 1970’lerin başında ABD’de olduğu gibi dünyanın dört bir yanındaki cezaevlerinde devrimci faaliyetlerin yürütüldüğü yerler haline gelen cezaevlerine atıfta bulunuyor.



İran’ın Siyasi Mahkumları İsyan Ediyor! Onları Destekleyelim ve Onlara Katılalım!

Revcom.us editörlerinin notu: Aşağıdaki “Toomaj Salehi ve Tüm İranlı Siyasi Mahkumların Serbest Bırakılması için Kültürel İsyan Gecesi Mesajı” ve “İran’daki siyasi mahkumların yaşamı ve özgürlüğü için kampanyanın Bogota, Kolombiya’daki insanlara ulaştırılması” İran’ın Siyasi Mahkumlarının Şimdi Serbest Bırakılması için Uluslararası Acil Durum Kampanyası’ndan (IEC) alınmıştır.


Toomaj Salehi ve İran’daki Tüm Siyasi Tutukluların Serbest Bırakılması İçin Kültürel İsyan Gecesine Mesaj

Aşağıda, 24 Şubat Cumartesi günü Berkeley, Kaliforniya’daki Starry Plough Pub’da düzenlenen Toomaj Salehi ve tüm İranlı Siyasi Tutukluların Özgürlüğü için Kültürel İsyan Gecesi’ne gönderilen bir mesaj yer almaktadır. Program, Toomaj’ın müziğinde ve şarkı sözlerinde çok güçlü bir şekilde ortaya çıkan direniş ruhunu kutlamaya odaklandı. On iki şair ve söz sanatçısı, Toomaj ve İran’dan ve dünyanın dört bir yanından diğer sanatçıların videoları, dayanışma ifadeleri, müzik, şarkı ve sunulan yiyeceklerle canlı bir program oldu. Kapanış, İran’da kitlesel bir protesto biçimi olarak sokaklarda dans eden insanların ruhuna uygun bir şekilde dans edilerek yapıldı. Resimler ve daha fazla haber için bizi izlemeye devam edin.

IEC’nin eş girişimcisi Dolly Veale tarafından yapılan aşağıdaki açıklama okundu.

***

Selamlar Berkeley! İran’daki siyasi tutukluların ve Toomaj Salehi’nin serbest bırakılması için düzenlenen bu haklı kültürel isyan gecesinde sizlerle birlikte olmak isterdim. Ancak La-La Land’de sıkışıp kaldım ve onun yerine bu içten mesajı göndermek zorundayım.

İnsan hakları grupları 2023 yılında İran’da 800’den fazla infaz gerçekleştiğini bildirmiştir. Bu her gün, her gün 2-3 kişi demek. Kürt, Beluç, Arap halkları gibi etnik azınlıkların üyeleri hedef alınıyor. Örneğin Beluçlar nüfusun %5’ini oluşturmasına rağmen idam edilenlerin yaklaşık %20’sini oluşturuyor.

İran’daki Siyasi Mahkumların Hayatları Askıda – Şimdi Harekete Geçmeliyiz.

Mart 2021 tarihli IEC Acil Durum Çağrısı, siyasi muhaliflere yönelik kitlesel tutuklamalar, hücre hapsi işkenceleri, zorla itiraflar, düzmece yargılamalar ve infazlar konusunda alarm veriyordu. Ayrıca, yakın zamanda İran’ın idam cezalarını protesto etmek için “Kara Salılar” adı verilen haftalık açlık grevlerine başlayan 10 siyasi mahkûm gibi onların kahramanlıklarını da vurguluyoruz.

Acil Durum Çağrımız, Kürt bir kadın olan Mahsa Jina Amini’nin “uygunsuz başörtüsü” nedeniyle devlet tarafından öldürülmesiyle provoke edilen tarihi Kadın, Yaşam, Özgürlük ayaklanmasından önce geldi. Ayaklanmada, yanan başörtüsünün alevleri arasında neşeyle dans eden kadın kalabalığı, erkek kalabalığı tarafından alkışlandı. Toomaj, “Battlefield” adlı rap şarkısında öfkeli isyanın ortasında cesurca durarak halkın cesaretine serenat yapıyor ve kadınların özgürleştirilmesi de dahil olmak üzere işlerin daha da ileri götürülmesi çağrısında bulunuyordu.

Zalimlerin yaptığı gibi, İran’ın faşist kadın düşmanı mollaları da 2022 ayaklanmasının intikamını almaya çalışıyor ve bazı protestocuların idam edilmesi de dahil olmak üzere baskılarla halka bir ders vermek istediklerini açıkça söylüyorlar. Bu gece, uçsuz bucaksız gökyüzünün ve okyanusların ötesinde sevgimizi göstermek, İran’da ayağa kalkan kız ve erkek kardeşlerimizin yanında olmak için omuz omuza duruyoruz.

Toomaj tüm dünyaya korkusuz ve özverili yüreğini ve insanlığını göstermiştir. Bir sanatçı olarak, platformunu insanların gözlerini daha iyi bir geleceğe çevirmek için kullandı ve İran’ın teokratik kapitalist yöneticilerine “siz insanlığın düşmanısınız, bu da sizi benim düşmanım yapar” dedi. Bu bok çukuru emperyalist imparatorluğun göbeğinde yaşadığımız için bunu kesinlikle anlayabiliriz.

Peki neden Toomaj? Size şunu sorayım: Baskıcı ve sömürücü bir rejime karşı savaşmak için kariyerini, hatta işkence altında hayatını ve uzuvlarını riske atan kaç sanatçı, özellikle de rapçi tanıyorsunuz? Bunun yerine, bencil Snoop Dogg kendi çıkarı için faşist Trump’a yalakalık yapıyor.

Peki, kadınların ezilmesiyle gerçekten mücadele etmek ve onların özgürleşmesi için her şeyini ortaya koyan kaç rapçi tanıyorsunuz? Bunun yerine, sanatçıların para, para, para ve ben, ben, ben odaklı olduğu, genellikle ataerkilliği ve kadın düşmanlığını teşvik eden bir kültürle besleniyoruz. Toomaj, kadınların eşit ve tam bir insan olarak muamele görmesini de içeren cesur şarkı sözleri nedeniyle hapiste. Ya onun örneği tutulursa ve tüm dünyada binlerce Toomaj olursa? Ya onu özgürlüğüne kavuşturmak için verilen küresel mücadele başarıya ulaşırsa ve o da sokaklara geri dönüp İran’da devrimin güzel sözlerini yayarsa?

Toomaj’ın devrim konusundaki görüşlerinden tam olarak emin olmasam da, Bob Avakian’ın İran’da devrim yapmak için yeni komünizm inovasyonunu temel alan Marksist-Leninist-Maoist İran Komünist Partisi’ni tanıyor ve destekliyorum.  Ve biliyorum ki devrimin iyi haberi sandığınızdan daha yakın bir zamanda mahallenize gelebilir! Muhtemelen ki devrim televizyonda yayınlanmayacak ama şu anda her Perşembe akşamı YouTube’da RNL-Revolution, Nothing Less!-Show’da ve ayrıca katkıda bulunduğum revcom.us web sitesinde yayınlanıyor.

GAZZE’nin 5 harfli yeni bir kelime olduğu gerçekten nadir bir zamanda yaşıyoruz ve bu sistemin mide bulandırıcı dehşeti, başka tarafa bakmayı reddedenler için çok açık. Açık OLMAYAN şey ise, ABD’de bizi yönetenler birbirlerini boğazlarken, bunun tam da bu bok çukuru ülkede, “Amerikkka’da” yol açabileceği devrimci krizdir. Tüm bunlar daha önce olmasa da 2024 seçimlerinde doruğa çıkacağa benziyor. İyi haberleri almak için bu gece telefonunuzdan @BobAvakianOfficial’ı açın. Bu çok acil. Sizi bu sitelere gitmeye ve BU devrime katılmaya çağırıyorum -dünyayı bilimsel olarak tanımak, böylece tüm insanlığı özgürleştirmek için onu değiştirebiliriz.

Gazze’nin etnik temizliği, soykırımcı saldırı köpeği Siyonist İsrail’i %110 destekleyen ABD emperyalistlerinin kana bulanmış diktatörlüğünün demokrasi denen incir yaprağını yırtmıştır. Bu ülkedeki çok sayıda sözde solcu, İran ABD’ye karşı olduğu için “düşmanımın düşmanı dostumdur” halüsinasyonu nedeniyle İran’ın direnişçilerini ve Toomaj gibi devrimcileri desteklemeyi reddediyor. Bunun tam tersine, aynı hatalı mantığı kullanarak İsrail ve ABD’yi destekleyen çok sayıda İranlı var. Tüm bunlar sadece ahlaka aykırı değil, aynı zamanda Gazze’de, İran’da ve burada ABD’de tarihe ve mevcut gerçekliğe de aykırıdır. 2023 Nobel Barış Ödülü sahibi cesur Narges Mohammadi de dahil olmak üzere İran’ın siyasi mahkumları seslerini yükseltmekte ve böylece Gazze halkını destekleme konusunda siyasi liderlik yapmaktadırlar.

Üst sıra, soldan sağa: Arash Johari, Reza Shahabi, Keyvan Mohtadi, Mehran Raouf. Alt sıra, soldan sağa: Fouad Fathi, Omid Mosyer, Mazyar Seyednejad, Anisha Asadollahi, Golrokh Iraee.

Bu kampanyayı örgütleyen bazılarımız, Bob Avakian’ın şu önemli analizi olmasaydı bunu doğru bir enternasyonalist yönelimle yapamazdık: “Burada bir yanda Cihad [İslami köktencilik] ve diğer yanda McDünya/McHaçlıSeferleri [giderek küreselleşen batı emperyalizmi] ile çekişme halinde gördüğümüz şey, emperyalist sistemin tarihsel olarak modası geçmiş yönetici tabakalarına karşı sömürülen ve ezilen insanlık arasındaki tarihsel olarak miadı dolmuş tabakalardır. Bu iki gerici kutup, birbirlerine karşıt olsalar bile birbirlerini güçlendirirler. Eğer bu “miadı dolmuşlardan” birinin yanında yer alırsanız, her ikisini de güçlendirmiş olursunuz. Bu çok önemli bir formülasyon ve bu dönemde dünyada olup bitenleri yönlendiren dinamiklerin çoğunu anlamak için çok önemli olsa da, aynı zamanda bu “miadı dolmuş” şeylerden hangisinin daha büyük zarar verdiği ve insanlık için daha büyük tehdit oluşturduğu konusunda da net olmamız gerekiyor: Bu, emperyalist sistemin ve özellikle de ABD emperyalistlerinin tarihsel olarak miadı dolmuş yönetici tabakalarıdır.”

Bugün Dünya Kadınlar Günü’nün arifesindeyiz. Hepinizden 8 Mart 2024’te devrime büyük bir adım atarak ve İnsanlığın Kurtuluşu için Dev-Kom Güçleri’nin “Zincirleri Kırmak için Savaş Çığlığı” ile sokaklarda dans etmeye katılarak bunu anlamlı kılmanızı rica ediyorum. İran’ın kadın siyasi tutukluları ve pek çok kadın da bizi ayağa kalkmaya, onlarla birlikte durmaya ve daha iyi bir gelecek için mücadele etmeye çağırıyor.

Sonuç olarak, ünlü yazar ve oyun yazarı Ariel Dorfman, Acil Durum Çağrımızı imzalarken, kişisel deneyimlerinden bildiğini söyledi: “…mahkumların kendileri hayatta kalmak ve sebat etmek için güç veriyorlar, onları dinliyorlar. Başkalarının, uzakta, onlara ne olduğunu önemsediğini biliyorlar ve onları hayal kırıklığına uğratmamalıyız.” Yaptığımız işin öngörülen bu etkisi, eski siyasi mahkum Somayeh Kargar ve bizzat Toomaj’ın ifadeleriyle doğrulanmıştır.

Onları hayal kırıklığına uğratmamaya kararlıyız.  Toomaj’a Özgürlük! İran’daki tüm siyasi mahkumlar ŞİMDİ serbest bırakılsın! ABD’nin İran’a yönelik savaş tehditlerine ya da hamlelerine hayır!


Adelante,

Dolly Veale, 24 Şubat 2024, Los Angeles, Kaliforniya




Çocuk Katili İslam Cumhuriyeti!

Editörün Notu: Okurlarımıza resmi olmayan Türkçe çevirisini sunduğumuz bu yazı İran Komünist Partisi Marksist-Leninist-Maoist’in (İKPMLM) yayın organı olan Atash (Ateş) dergisinin Kasım ayında yayınlanan 132. Sayısında Kaveh Ardalan imzasıyla yayınlanmıştır. Türkçeye yapılan bu çeviri İngilizceden yapılmış olup oluşabilecek çeviri hataları yeni komünizm sitesinin çevirmenine aittir.


22 Eylül 2022’den beri çocuk işçiler ve okul çocukları da dahil olmak üzere 30’un üzerinde çocuk İslam Cumhuriyeti’nin silahlı güçleri tarafından; sokaklarda, geçici gözaltı merkezlerinde ve hapishanelerde; plastik mermilerle, savaş mermileriyle, cop darbeleriyle, işkence ve tecavüz sonucu katledildi. Mevcut ayaklanmaya katılanların genç yaşları da düşünüldüğünde bu vahşet tablosunun istatistikleri artacak gibi duruyor.

Bu durum İslam Cumhuriyeti’ni; onun politikalarını, ideolojisini ve hükümetini protesto eden çocukların ilk katledilmesi değil. 2019 Kasım ayaklanmalarında en az 18 çocuk, 2018 Şubat ayaklanmalarında ise en az 4 çocuk katledildi. Ancak bu rakamlar çocuk katili İslam Cumhuriyeti’nin kırk yıllık hükmünün ortaya çıkarttığı tablonun yanında hiçbir şey değil.

Dünya çapında bir çocuğun biyolojik ve sosyal olarak tanımı konusunda devam eden bir tartışma olsa da Çocuk Hakları Bildirgesi ve Konvansiyonu’na göre 18 yaşının altındaki herkes çocuktur ve temel hakları vardır. İslam Cumhuriyeti’nin hükümeti bu antlaşmayı 1994 yılının Mart ayında kabul etti ancak bunun İran’ın iç yasalarıyla bir uyumsuzluk oluşturmaması durumunda yani Şii ve Şeri yasalarla uyumsuzluk olmaması durumunda kabul ettiği şerhini düştü. Bu durum bu antlaşmanın amacını ortadan kaldırıyordu.

Fıkıha göre 15 yaşının altındaki oğlanlar ve 9 yaşının altındaki kızlar çocuk kabul ediliyor. Ayrıca İslami Şeri etiğe göre bir çocuk velisi (babası) tarafından ona sağlanan haklardan başka bir hakka sahip değil. Özünde bu çocuğun babası veya başka bir erkek akrabası tarafından sahip olunması ve kontrol edilmesi anlamına geliyor. İran yasalarına ve hukuk sistemine göre bir baba çocuğu üzerinde mutlak velayete sahip, bir babanın çocuğunu öldürmesi bir suç teşkil etmiyor. İran’da rejimin çocukların temel haklarını ihlal etmesinin tonlarca örneği bulunuyor, örneğin çocuk evlilikleri ki bunlar esasında 9 yaşını geçmiş kızlara tecavüz edilmesidir ve bunun dışında çocukların idam edilmesi ve her gün, günün her saati çocuklar üzerinde gayrimeşru yasalarının uygulanması…

Çocukluk çağının yok edilmesi dünya çapında kapitalist sistemin işleyişine içkinleşmiştir. Kapitalizm çocukların iş gücüne koşulması için bekleyemez. Kongo’da kobalt madenlerinde çalışan 5 yaşındaki çocuklar olmadan insanları sürekli internete bağlayan akıllı telefonlar ve tabletler üretilemez. Şeri hukuku küresel kapitalizmin işleyişine harmanlayan İslam Cumhuriyeti çocuklar için çok daha korkunç durumlar yaratmıştır.

İran’ın teokratik rejiminin günlük işleyişi içerisinde çocukların katledilmesini, suistimal edilmelerini, kızların cinsel suistimalini içerir. Örneğin çocukların cinsel açıdan suistimal edilmeleri İslam’ın dini emirlerine veya ahlaki kodlarına aykırı değildir. Genç bir kızla evlenmek sadece izin verilen bir şey değildir aynı zamanda fıkıhla uyum içerisindedir, helaldir (hem Şiilikte hem de Sünni İslam’da). Önreğin peygamber Muhammed 54 yaşında Ayşe ile evlenmiştir, Ayşe’nin bu evlilik sırasında 6 veya 9 yaşında olduğu tahmin edilmektedir. Veya peygamber Muhammed’in kızı Fatma Ali ile evlendirildiğinde 10 yaşındadır ve bundan önce Ömer ve Ebu Bekir gibi kişilikler onun talipleriydiler.

Şii fıkıhında genç bir kızın bir erkek tarafından cinsel zevk için ellenmesi kabul edilebilir ve meşrulaştırılabilir. Ayetullah Humeyni, Estefta’at da hala çocuk olan bir kızla cinsel ilişki ile ilgili: ‘’9 yaşından küçük biriyle cinsel ilişkiye girmek evlilik geçici de olsa kalıcı da kabul edilebilir değildir ancak başka türlü zevkler örneğin cinsel zevk için ellemek, kucaklamak, uyluktan ilişki çocuk emzirse de kabul görür. (Tahrir al-Wasila, 4. Sayı, 12. Soru)

1980’li yıllarda bazı hapishanelerde kadın siyasi mahkumların, 18 yaşından küçük olanlar da dahil olmak üzere ‘’bakire’’ olanlarının tecavüz edilmesi Şeri prensipler ve hukukça kabul ediliyordu. Ayrıca 1981 ve 1988 arası dönemde İslam Cumhuriyeti’ne karşı faaliyet yürüten 18 yaşından küçük çocukların tutuklanması, işkence görmesi ve infaz edilmeleri bir hayli yaygındı. Bu dönemde kaç çocuğun öldürüldüğü bilinmemektedir. Örneğin ‘’Iran Tribunal’’ idam mangaları tarafından 126 çocuğun öldürüldüğünü söylemekteyken France-Soir gazetesi 18 Ekim 1981 tarihli raporunda bazıları 13-14 yaşlarında 200’ü aşkın çocuğun öldürüldüğünü söylemektedir. İki kız kardeş olan Fatma ve Ezzat Mesbah 1981 yılında idam mangası tarafından idam edildiklerinde 13 ve 14 yaşlarındaydılar. Bir başka örnekte ise Mahabad hükümetinin 12 Haziran 1983 tarihli tebliğinde çoğunluğunu çocukların oluşturduğu 59 genç ve ergenin idam mangalarına teslim edildiği yazılmıştır. 1988 yılının yazında yaşanan siyasi mahkumların katliamında asılan 4000 kişinin kayda değer bir kısmı 25 yaşının altındaydı. Yani başka bir deyişle çoğu işkence edilip zindana tıkıldıklarında 18 yaşının altındaydı ve erişkinliğe zindanda girdiler.

İslam Cumhuriyeti’nin çocuk katlinin bir başka örneği ise çocukları Irak ile olan gerici savaşlarında ön cephede kullanmalarıdır. 1980 ve 1988 arasında yaşanan savaşta 18 yaşının altında on binlerce çocuk Besi güçlerinin altında en önde harpte harcanmak üzere mobilize edilmiştir. Irak’ın profesyonel ordusunun ateşinin ve mayınlarının kurbanı olmuşlardır. İslam Cumhuriyeti bu ‘’stratejiye’’ ‘’insan dalgası’’ adını vermiştir. Ayetullah Humeyni, eğitim bakanı, Devrim Muhafızları ve Besi güçlerinin hepsi çocuklara karşı işlenen bu acımasız suçlarda kritik roller oynamışlardır.

Dönemin eğitim bakanı ön cepheye bir milyona yakın çocuk göndermesinden gururla söz etmiştir. Dönemin beden eğitimi öğretmenleri; dini batıl inançların, dini ideoloji ve ahlakın propagandasını yapmak ile görevlendirilmiş ve çocukların beyinlerini yıkayarak onları savaşa göndermede büyük rol oynamışlardır.

İran’ın gazeteleri o dönem boyunca okul çocuklarının (1. Sınıftan 12. Sınıfa) okul sıralarından Humeyni ve Saddam Hüseyin’in gerici savaşına gönderildiğini yazmıştır. İslam Cumhuriyeti’nin gazetesinde yayınlanan 31 Ekim 1982 tarihli fetvada çocukların cepheye gitmesi için ebeveyn rızası gerekir mi şeklindeki soruya Humeyni ‘’İnsan gücü gerekli olduğu müddetçe cepheye adam sürmek esastır dolayısıyla ebeveyn rızası gerekmez’’ demiştir. Devrim Muhafızları komutanı Gulemrıza Süleymani Irak-İran savaşında 36.000 çocuğun öldüğünü beyan etmiştir.

İran Yeni Sosyalist Cumhuriyeti Anayasası Taslağında (Farsça mevcuttur) İran’daki sistematik çocuk suistimali kısa ve öz bir şekilde açıklanmıştır: ‘’İslam Cumhuriyeti hükümeti Şeri hukuka yasal statü kazandırmış bu durum toplumdaki kölelik zamanından kalma pek çok gerici sosyal ilişkiyi geri getirmiş ve güçlendirmiştir.’’ (Evlenmedikleri müddetçe kızlar babalarının malları sayılırlar. Bablar çocuklarını sömürebilirler; evlilik ayarlayabilir ve hatta ‘’namus’’ adına öldürebilirler. Bütün bunlar kölelik döneminin toplumsal ilişkileridir.)

İslam Cumhuriyeti’nin insan karşıtı tarafıyla yüzleşmenin çok önemli bir tarafı da sistematik çocuk suistimaline karşı mücadeledir. Bugünün mücadelesinde İKP (MLM)’nin “Geçici Hükümetinin” Üç Kararnamesi rehberimiz olmalıdır. İslam Cumhuriyeti’nin alaşağı edilmesiyle birlikte alınması gereken en ivedi önlemlerden birisi şu olacaktır: ‘’Çocuk emeği yasaklanacak ve bütün çocuklar için; yaşam hakkı başta olmak üzere, eğitim, eski çocuk işçiler için yeniden kazanma, bütün çocuklar için doğum belgesi uygulanması hakkı sayesinde hiçbir çocuğun ‘’gayrimeşru’’ sayılmaması sağlanacaktır. Çocuk işçileri ve sokak çocuklarını koruyan ve İslam Cumhuriyeti tarafından bastırılan kurumlar resmi statü kazanacaktır. Çocuk emeğinin durdurulmasına karşı mücadelede ve ülke çapında çocuk refahı ve eğitimi mücadelesine bu kurumlar desteklenecektir.’’

Anayasa Taslağının çocuk haklarıyla ilgili maddesinin 6. Bölümünün 4. Maddesi Yeni Sosyalist Cumhuriyet’te şunları deklare eder:

İran’da yaşayan bütün çocuklar, ister vatandaş ister göçmen; cinsiyetine, etnisitesine veya önceki toplumdaki sınıfsal kökenine bakılmaksızın eşit haklara sahiptirler. 18 yaşının altındaki her vatandaş ve göçmen çocuk hakları yasasının temelinde koruma altındadır ve 18 yaşını doldurmasıyla beraber yetişkinlik ödevleri ve haklarına tabidir.

18 yaşına kadar ilk ve ortaöğretim zorunludur. 18 yaşına kadar gençler ve çocuklar, vatandaş veya göçmen olsunlar eğitim almak temel sorumluluklarıdır. Ülke boyunca bütün çocuklar eğitimde aynı standartlara erişecektir: Bu, altyapı tesisleri ve aygıtlarında; binalar, ısıtma, laboratuvar, bilgisayar ve eğitim personelini kapsamaktadır.

Çocukları ilgilendiren her meselede kendilerine danışılmalıdır. Bütün idari ve yargı süreçlerinde kendi fikirlerini ifade edebilecek yaştaki çocukların fikirleri hesaba katılmalıdır.

18 yaşına kadar bütün ortaokul öğrencileri eğitimsel, sporsal ve sanatsal kurumların, destek merkezlerinin, mahalle derneklerinin ve kitlenin bir parçası olarak çocuk ve gençlerin olduğu bütün buluşmaların parçası olabilecek, aday olup oy kullanabileceklerdir. Yeni Sosyalist Cumhuriyet’te aile üyeleri de dahil olmak üzere tecavüz ve cinsel taciz çok ağır bir şekilde cezalandırılacaktır.

Temel aşılarla beraber her çocuk üç ayda bir medikal kontrolden geçecektir. Sanatsal, gezi amaçlı ve eğlence amaçlı bütün gezilerin örgütlenmesi çocuk refahı kurumlarının sorumluluğundadır. Böylece şimdiye kadar sadece ailelerin sorumluluğunda olan meseleler toplumsallaşacak ve toplum bir bütün olarak sorumluluk alır hale gelecektir. Eğitim kurumları pek çok farklı eğitim faaliyeti gerçekleştirmenin dışında bu faaliyetleri müşterek bir şekilde gerçekleştirebilmek için önderlik organları da kuracaktır; bu organlar eğitim kadrolarından, öğrencilerin ebeveynlerinden (veya velilerinden) oluşacaktır.

İran Sosyalist Cumhuriyeti’nde cinsellik eğitimi ortaokulda başlayacaktır. Bu eğitim vücudun tanınmasını ve farklı yaşlarda kız ve erkek çocuklarının hormonal etkileşimlerini öğrenmek, vücut sağlığını korumayı, cinsel ilişkiyi, güvenli cinselliği, cinsel ilişkiye giren insanların karşılıklı saygıya dayanmaları gerektiğinin eğitimini içerecektir. Bu eğitimin temel amaçlarından birisi de çocuklara cinsel saldırılara direnmenin gerekliliğini öğretmektir. Temel amaçlar çocukların vücutlarıyla etkileşimlerini bilimsel bir şekilde anlaması ve neden gelişimlerinin bir bölümünde insanların cinselliğe eğilim gösterdikleri ve bu eğilimin fiziksel ve toplumsal boyutlarını öğretmektir.

Darwin’in evrim teorisi bu eğitimin temelini oluşturacaktır ki böylece çocuklar cinsel ilişkinin bütün türler arasında doğal bir olay olduğunu öğrenebileceklerdir. Ancak aynı zamanda insanların dünyada kendi bilicinin farkında olan yaşayan tek tür olarak cinsel ilişkiler de dahil olmak üzere bütün doğal ilişkileri toplumsal ilişkilere dönüştürdüğü de öğretilecektir. Bu çerçeve kapsamında; cinsel ilişkilerin toplumsal gelişimi, cinsel ilişki ve kültür arasındaki ayrımlar sosyalist toplum ile önceki toplumlar karşılaştırmalı bir şekilde öğretilecektir. Örneğin İslam Cumhuriyeti’nin 1400 yıl önceki ilişkileri ve kültürü restore etmesinin korkunç sonuçları, kapitalist toplumda emeğin metalaşması ile birlikte aşkta dahil her şeyin metaya dönüştüğü; kadınların erkek ve kadın arasındaki cinsel ilişki içerisinde nasıl baskı altına alındıkları; cinselliğin metalaşması sonucu çocukların dahi cinsel olarak suistimal edilmeleri öğretilecek. Cinselliğin kişinin çocukluk fiziksel gelişiminden çıkmasının sonucu olduğu kadar aynı zamanda entelektüel anlamda da anlamlı ilişkiler kurabilecekleri zaman keyif alınabilir bir şey olduğu, eski dinler ve toplumlarda cinsel davranışın nasıl sadece karşı cinsle ilişkiye girmek şeklinde sınırlandırıldığı; konvansiyonel olmayan cinsellik biçimleri, LGBTQ bireylerin duygusal ve cinsel davranışlarının nasıl bastırıldığı ve bu baskının neden sosyalist toplumda devam etmediği öğretilecek.

Yeni Sosyalist Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte çocuk emeğinin kullanılmasını engellemek için özel bir kurum kurulacak ve çocuk emeği fenomeninin silinmesi için bir kampanya başlatılacak. Ülkenin dört bir yanındaki eğitim kurumları çocuk işçileri eğitim hayatına sokmayı öncelik haline getirecekler.

Bunlar sosyalist cumhuriyetin ekonomik, siyasi ve kültürel gelişiminin temel oryantasyonunun bir parçası olacak.




İran’ın Evin Hapishanesinde Yangın, Patlamalar ve Silah Sesleri: Tutsakların Kanı İslam Cumhuriyeti’nin Ellerinde!

Editör Notu: Aşağıdaki açıklama 17 Ekim 2022 tarihinde revcom.us web sitesinde yayınlanmıştır. Türkçe çevirisini takipçilerimiz için sunarız.


16 Ekim Pazar günü gece 11’de yazdığımız gibi, Cumartesi akşamı Tahran’daki Evin Hapishanesinde büyük bir yangın çıktı. Sosyal medyada yayınlanan videolarda, alevler ve dumanlar yükselip havada dalgalanıyor, silah sesleri ve patlama sesleriyle noktalanıyordu.

Diğer videolar, yaygın bir öfke ve alarm durumunu gösteriyor; yollar, sevdiklerinin akıbetini öğrenmek ve onların yardımına gelmek için umutsuzca hapishaneye gitmeye çalışan ailelerle ve ayrıca mahalledeki rejimi protesto eden insanlarla doluyordu. Washington Post’un bildirdiğine göre “Cumartesi günü erken saatlerde cezaevi dışındaki mahkûmların ailelerine göz yaşartıcı gaz sıkıldı, giden yollar akşam karanlığında trafiğe kapandı…. İnternette yayınlanan videolar, Evin çevresindeki mahallelerde ‘Diktatöre ölüm!’ sloganları atan insanları gösterirken, diğerleri hapishaneye giden isyan polislerinin motosikletlerini gösteriyordu”

Bunun ötesinde kesin olarak çok az şey bilinmektedir. Bilgi dağınık ve yeni yeni ortaya çıkmaya başlıyor. Bunlar büyük ölçüde rejimden ve hapishane yetkililerinden gelen bilgiler ve çoğunlukla doğrulanamıyor. Yalan, aldatma ve örtbas etme konusundaki sefil siciliyle ün salmış olan İslam Cumhuriyeti, yangının İran’ı kasıp kavuran protesto dalgasıyla bağlantılı olmadığını, bunun yerine mahkumlar tarafından başlatıldığını iddia ediyor.

Yetkililer, yangının söndürüldüğünü ve sekiz mahkumun dumandan zehirlenerek öldüğünü ve 61 kişinin de yaralandığını söyledi. Diğer İran medya organları, hapishane gardiyanlarının dumandan ve alevlerden kaçmaya çalışan mahkumlara saldırdığını ve onlara ateş ettiğini bildirmek de dahil, rejimin hikayesinin bazı unsurlarına itiraz ediyor. Görünüşe göre, İran’ı sarsan kitlesel protestolarda işçi aktivistleri ve yakın zamanda tutuklu bulunan Evin’in 7. ve 8. koğuşları yangından en ciddi şekilde etkilenenler oldu.

Kesin Olarak Ne Söylenebilir: Rejimin Elinde Tutsakların Kanı Var!

Revcom.us, bu korkunç rezalet hakkında daha fazla araştırma yapacak ve rapor verecek. Fakat şu an için kesin olarak söylenebilecek şey, Evin’in bizzat kendisinin bir insanlık suçu olduğudur. Burası kötü şöhretli bir işkence, suistimal, yasal hakların inkarı ve toplu infazlar da dahil olmak üzere infazların merkezidir.

Böyle bir yangının çıkması, emek, kadın ve insan hakları aktivistleri dahil muhalif aydınlar, sanatçılar; protestocular, devrimciler; dini ve ezilen azınlıkların üyeleri dahil yüzlerce siyasi tutuklunun hayatlarını tehdit etmesi bu rejimin rezaletidir ve bir başka suçudur denilebilir.

Ölen veya yaralanan tutsakların kanının barbar İran İslam Cumhuriyeti’nin elinde olduğu söylenebilir. Bu durum rejimin mümkün olan en kısa zamanda devrim yoluyla -daha azı ile değil- devrilmesinin bir başka nedenidir. Ve son olarak, bu yangın ve bu rejimin eylemleri İran’daki Siyasi Mahkumların Serbest Bırakılması İçin Uluslararası Acil Durum Kampanyası‘nı desteklemek, çağrısını imzalamak, yaymak ve bağış yapmak için yeni bir aciliyet kazandırıyor.

[wd_hustle id=”15″ type=”embedded”/]




İran Komünist Partisi Marksist-Leninist-Maoist’ten: Devrim Daha Azı Değil!

Editör Notu: Aşağıdaki açıklama İKP (MLM)’den iletilmiştir. Parti’nin Farsça açıklama metni için bkz: Farsi-CPI-Revolution-Nothing-Less.pdf (revcom.us)


Eylül ayının son günlerinde dünya bir kez daha iki önemli olayla değişim yaşadı. Birincisi, Ukrayna’daki emperyalist güçler arasındaki feci çatışma dünyayı nükleer bir yangına yaklaştırıyor ve ikincisi, gerçek bir devrime dönüşme potansiyeline sahip devrimci bir sürecin başlangıcını gösteren İran genelindeki benzersiz ayaklanmadır.

İslam Cumhuriyeti’nin faşist dini hükümetinin zorunlu başörtüsü yasasına karşı ülke çapında genç erkek ve kadınların ayaklanması, İran’ın tüm önemli fay hatlarını yoğunlaştıran ve sadece İran’da değil, Ortadoğu ve dünyadaki siyasi zemini değiştiren bir sarsıntıdır.

Dünyanın her köşesinden milyonlarca erkek ve kadının dikkati “Nükleer İran”dan kitlelerin yükselen kurtuluş coşkusuna kaydı. O kadar geniş bir destek gördü ki, emperyalist hükümetlerin yöneticileri bile sessiz kalamadı. “Mahsa Amini” adı Twitter’da 100 milyondan fazla kez tekrarlandı ve dünyanın dört bir yanından birçok sanatçı ve sporcu İslam Cumhuriyeti’nin katliamının suçunu insanlığın tarihi hafızasına silinmez bir şekilde kaydetmek için adını haykırdı. Devrimci potansiyelle dolu bu eşsiz anda, geleceğin nasıl şekilleneceğinin tüm çerçevesini kavramak için gereken birkaç önemli gerçeği vurgulamak istiyoruz.

Birincisi: Bu noktadan itibaren İslam Cumhuriyeti’nin topyekûn ezilip parçalanmasına kadar, önünde inişler ve çıkışlarla dolu uzun ve zorlu bir yol var. Şüphesiz İslam Cumhuriyeti, varlığını tehdit eden darbelerden öylece uzaklaşmakla kalmayacak, batmakta olan gemisini kurtarmak için acımasız mezalimlere ve misillemelere başvuracaktır.

İkincisi: Olumlu ve kalıcı değişim ancak “Devrim Daha Azı Değil!” ile sağlanabilir. Bugün İran’da ve dünyanın geri kalanında, toplumun gerçekliği bize acıların kaynaklarını kökünden sökmek için bu devrimin ancak komünist bir devrim olabileceğini söylüyor. Bunun nedeni, içinde bulunduğumuz çağda tüm insani zorlukların kökeninin -insanlığın yarısını oluşturan ve ataerkilliğin pençesinde ezilen kadınların ezilmesi de buna dahildir- kapitalist üretim ilişkilerine dayanmasıdır. Bu nedenle, kapitalist üretim tarzına sahip olan mevcut gerici devletten kökten farklı olacak yepyeni bir devleti ve iktidarı, İslam Cumhuriyeti’nin yıkıntıları üzerinde kurmak durumundayız. Ve bu ancak sosyalist bir devlet olabilir. (1)

Üçüncüsü: İslam Cumhuriyeti’ni ve onun tüm devlet aygıtını devirmek için devletin askeri omurgası (devrim muhafızları, besciler, ordu, polis güçleri vb.) ezilmeli ve dağıtılmalıdır.

Elbette protestolar gerekli ve mevcut dönüm noktasını yaratmış olsa da, yalnızca devam eden sokak protestolarına ve direnişlerine güvenemeyiz. Bu zor ve karmaşık durumda bir ordu “darbesine” veya bölgesel devletler de dahil olmak üzere emperyalistlerin veya [Orta Doğu’da] emperyalistlerin kanatları altındaki güçlerin “yardımına” güvenebileceğimize dair hiçbir yanılsamaya kapılmamalıyız. Emperyalist güçlerin ve onların vekillerinin Suriye’de, Afganistan’da ve Irak’ta işledikleri vahşet herkesin gözü önündedir. Emperyalist müdahaleler ve istilalar, İslami köktenciliğin güçlendirilmesi de dahil olmak üzere her zaman korkunç felaketlere neden olmuştur. Devletin ve ordusunun omurgasını ancak yeni bir toplum kurmaya kararlı milyonlarca bilinçli erkek ve kadından oluşan devrimci bir halk ordusu paramparça edebilir. (2)

Şekillenmekte olan durumun kendine has özellikleri vardır. Teokrasinin meşruiyeti yanan tesettürlerin alevlerinde yok olmuştur. Egemen sınıfın önemli bir bölümünün (reformistlerin), insanları başka bir devrim yapmaktan korkutmak ve caydırmak için otuz yıldır aralıksız sürdürdüğü çabalar kül olmaktadır. Devrim olmadan bir ölçüde insan haklarına ve insani ilişkilere ulaşabileceğimize dair büyük yanılsama, etrafa saçılan küllere dönüşmüştür. Ancak buradaki en stratejik özellik, kadınların komünist devrimin temel taşı olduğunun güçlü bir şekilde gösterilmesidir.

Hızlanan bir devrimde belirleyici olan unsur, mücadelenin uluslararası karakteri ve insanların modu ve ruh halidir. Bu cephelerde büyük değişiklikler olmuştur. Bir hafta içinde, toplumdaki genel siyasi ve kültürel ortam ve ittifaklar şaşırtıcı şekillerde değişti. Rejimden yoğun bir şekilde hoşnutsuzluğa rağmen orta sınıfın önemli bir kesimi daha önce ayağa kalkmamıştı. Ama şimdi muhalefetlerini, siyasi temsilcilerinin ve sözcülerinin açıklamaları da dahil olmak üzere ortaya koymaya başladılar. Büyük şehirlerdeki varlıklı topluluklar, ünlü sporcular ve sanatçılar protestolara katıldı. Dalkavuk atletler ve ünlü sanatçılar bile taraf değiştirmek zorunda kaldılar. Suç rejimi kitleleri ezdikçe, bu grubun öfkesi de o kadar artmaktadır. Kayıtsız olanlar, tarafsız-gözlemci müfrezesini terk ettiler ve müdahil oldular. Başörtüsünün yakılması, toplumda tarihsel boyutlarda entelektüel ve kültürel bir dönüşümü beraberinde getirmekte ve siyasi ve ideolojik güç dengesinin değiştiğini göstermektedir.

“80’ler” (15-25 yaş arası) olarak bilinen genç erkekler ve kadınlar, enerjik ve derin bir direniş ruhu sergileyerek, herkese devrim ve karşı-devrim arasındaki savaşa belirleyici olacak bir gücün girdiğine dair bir mesaj gönderdiler. Uluslararası ölçekte, dünyanın dört bir yanındaki kadınlar ve özellikle Ortadoğu, Afganistan ve Türkiye’deki kadınlar ve gençler, İran’daki gelişmeleri her yerde zalim ataerkilliğe karşı bir zafer olarak görüyor ve dünyanın dört bir yanından binlerce sanatçı, bilim insanı, siyasi ve feminist aktivist kendilerini bu ayaklanmanın sadık destekçileri olarak görüyor. Bu değişiklikler devrim potansiyelini ve devrimci fırsatları gösteriyor, ancak bu değişiklikler halen devrim olmaktan çok uzak! Devrim ya da köklü değişim, isyan ettiğimiz sistem fiilen devrildiği ve yerine temelden farklı bir sistem geçtiği zaman gerçekleşecektir. Bu rejimi zerre kadar umursamayan, aşağılayan ve nefretle dolup taşan bir halkla, öte yandan farklı bir siyasi, sosyal ve ekonomik düzenin, daha adil ve temelde farklı bir toplumun temel özelliklerinin farkına varan, bir plan ve önderliğe göre örgütlenen ve bunun için mücadele etmeye kararlı, özünde onu devirmek isteyen bir halk arasında büyük bir fark vardır.

Biz devrimci komünistler olarak asıl görevimiz, böylesi bir halkı meydana getirmektir. Yeni Komünizm’in bilimsel yönelimli ve “İran’da Komünist Devrim Programı ve Manifestosu”na dayanan yüzlerce kişilik bir gücü hızla örgütleyerek ve eğiterek, tarihi-küresel boyutları olan, sadece İran’da değil, Ortadoğu ve tüm dünyada eski düzene meydan okuyacak bir savaşta milyonlarca insanı yönetebilecek bir güç yetiştireceğiz.

Bu süreci bugüne kadar ilerleten genç erkekler ve kadınlar, böylesi bir devrimin önderleri olabilirler ve olmalıdırlar. Ama aynı zamanda önderlik anlayışını da netleştirmemiz gerekiyor.

“Önderlik” şu ya da bu parti ya da partiler koalisyonu anlamına gelmez. Önderlik, uğruna savaştığımız toplum türünü, bunu başarmak için yol haritamızı ve inşa etmek istediğimiz toplum türüne karşılık gelen ve bu toplum için gerekli olan örgütlenme biçimini içermelidir.

Kapitalist bir toplum mu olacak?

Kendilerine “Liberaller”, “Anayasacılar” veya “Cumhuriyetçiler” desinler, “demokrasi” veya “cumhuriyet” özlemi duyanların egemen olduğu bir cumhuriyet ile İslam Cumhuriyeti arasındaki fark ne olacak?

Elbette, ataerkillik ve erkek egemenliği, İslam Cumhuriyeti’ndekinden farklı biçimlerde de olsa devam edecektir. Yoksulluk, işsizlik, iyi bir geleceğin olmaması, çevrenin tahribi, yıkıcı savaşlar, hepsi böyle bir düzenin ayrılmaz bir parçası olacaktır. Biz böyle bir toplum istemiyoruz.

“Onun yerine kökten farklı ve çok daha iyi bir ekonomik ve politik sistemle, halkın ihtiyaçları temelinde, bu kapitalizm-emperyalizm sistemi içinde inşa edilen çevrenin sömürülmesi, ezilmesi ve tahrip edilmesinin nihayetinde her yerde sona ereceği komünist bir dünya için mücadeleyi ilerletecek sosyalist bir sistemle buluşmak üzere topyekun bir mücadele için örgütlenmiş milyonlarca güç anlamına gelir.  Bu devrimden daha azı, bütün bu sorunların kökeniyle baş edemeyecek veya gerçek çözüme götüremeyecektir.”

-Bob Avakian (Felaket Bir Şey Ya da Gerçekten Özgürleştirici Bir Şey: Derin Kriz, Derinleşen Bölünmeler, Yaklaşan İç Savaş Olasılığı – Ve Acilen İhtiyaç Duyulan Devrim | Yeni Komünizm (yenikomunizm.com))

Önderlik sorununu çözmek için fazla zamanımız yok. Çünkü halen baskıcı askeri aygıtı yerinde duruyor ve siyasi ve ideolojik gücü tükenmeyen egemen devlet aygıtına ek olarak, diğer gerici güçler pusuya yatmış şekilde, mevcut baskıcı güvenlik güçlerinin ve askeri kurumların birçoğunun kontrolünü ele geçirmeyi ve halkı aldatmak için “daha ​​adil” olarak gösteren bu paketin tamamını halka sunmayı amaçlıyor! 1979’da sokağa çıkanların büyük çoğunluğunun devrime acil ihtiyaç duyduğunu asla unutmamalıyız. Ama gerçek bir devrim asla zafere ulaşmadı. Bunun yerine, bir gerici rejimin yerini başka bir gerici rejimin almasıyla sonuçlanan karşı-devrimci süreç galip geldi.

Bu nedenle biz devrimci komünistler, mevcut duruma tahammül edemeyen ve öfke duyan herkese sesleniyoruz. Kadınları zorunlu başörtüsü köleliğinden kurtarmak ve ataerkilliğe karşı savaşmak isteyen herkese, İran’daki egemen teokrasiyi nihayetinde gömmek isteyenlere, siyasi muhaliflerin baskı altına alınmasından ve katledilmesinden, yoksulluktan, işsizlikten, çevrenin tahribinden nefret eden herkese sesleniyoruz. Bunlara ek olarak, tüm insanlığın kapitalist sistemin boyunduruğundan kurtulacağı bir dünya isteyenlere sesleniyoruz. Size diyoruz ki: Devrimci komünist değilseniz, başarılı olması gereken bir devrim açısından olmanız gerekiyor.


1.Bu toplumun genel görünümüne ve genel resmine gelince, partimizin internet sitesindeki (cpimlm.org) “İran Yeni Sosyalist Cumhuriyeti Anayasası (Tasarı Önerisi)” belgesine ve bu belgenin Atash dergisinin aynı sayısı ve “İran Yeni Sosyalist Cumhuriyeti Anayasasının Kısa Açıklaması” makalesi. [Bunlar Farsça olarak mevcuttur.]

2. Bu savaşın doğasına ve özelliklerine gelince, partimizin internet sitesindeki (cpimlm.org) “İran Devriminin Yolu İçin Strateji” belgesine ve ayrıca Atash’ın bu sayısında ve “Haklı Savunmadan Devrim Savaşına” makalesi. [Bunlar Farsça olarak mevcuttur]




Zorunlu Tesettürün ve Dinin Devletle Bütünleşmesinin Definleri Başladı! Bu İşi Tamamlayalım!

İran Komünist Partisi (Marksist-Leninist-Maoist) Basın Açıklaması

23 Eylül 2022 | cpimlm.org

Onlarca şehir ve köyde zorunlu başörtüsü halkın öfkesinin alevleri içinde yanıyor, İslam Cumhuriyeti’nin devrilmesinin ve “din ve devletin bütünleşmesinin” gömülmesinin önü açılıyor.

1979’da Humeyni’nin zorunlu başörtüsü kararnamesi, her şeyi kapsayan bir İslamcı köktendinci rejimin kurulmasının başlangıcıydı. Zorunlu başörtüsünün gömülmesi, bu faşist dini rejimi büyük bir hızla devirme sürecini hızlandırıyor. Zorunlu başörtüsü ve şeriat yasası (din ve devletin entegrasyonu), İslam Cumhuriyeti’nin hayatın her alanında insanların daha geniş temel haklarını çiğnemesinin yolunu açtı: Muhalefetin bastırılması; düşünce, ifade ve yayın özgürlüğü; örgütlenme özgürlüğünün bastırılması; ezilen ulusların bastırılması; işçilerin, öğrencilerin ve öğretmenlerin vb. bastırılması kendini gösterdi. Liderlerinin vurguladığı gibi, zorunlu başörtüsü İslam Cumhuriyeti’nin yapışkan tutkalıdır, “onu sürdürmek Amerikan karşıtlığından bile daha önemlidir.”

Unutulmamalıdır ki, emperyalistlerin “katkıları” -özellikle de Amerikan emperyalistlerinin- İran’da ve tüm Orta Doğu’da İslami köktenciliğin pekiştirilmesi ve güçlendirilmesi açısından çok büyük olmuştur. 1979’da Amerika Birleşik Devletleri ve diğer emperyalist kapitalist güçler oybirliğiyle İslami köktendincilerin İran’da iktidarı ele geçirmesinin yolunu açtılar. O dönemde Amerikan emperyalizmi, 1960’ların ve 1970’lerin devrimci ayaklanmasının etkilerine karşı Amerika Birleşik Devletleri içindeki gücünün temellerini kuvvetlendirecek şekilde Amerikan toplumunu ve dünyayı Sovyet karşıtı rekabet ve komünizm karşıtı kampanyaları çerçevesinde yönetti ve o dönem halen sosyalizm maskesini takan emperyalist rakibi Sovyetler Birliği’ne karşı Ortadoğu’daki emperyalist hegemonyasını güçlendirdi. İran içinde anti-komünizm, Şah rejiminin kanlı baskısına rağmen nüfuzu artan gerçek komünist harekete karşı siyasi yaklaşımının bir parçasıydı.

ABD hükümetinin kendisi “kilise ve devletin ayrılığına” dayanmasına rağmen, ABD hükümeti, hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi gruplar olarak bu ilkeyi 1950’lerde başkanlık yemin törenlerinde “tanrının altında” kelimelerini eklediklerinde çok göreceli bir meseleye dönüştürdüler. Bu politika değişiklikleri, köktendinci Hıristiyan faşistlerin Amerika’nın hükümet koltuklarındaki etkisini artırdı, burada daha da yerleştiler ve etkilerinin hızla arttığı Trump başkanlığı sırasında (2016-2020) bu durum iktidar kapısını açtı. Kadınların köleleştirilmesinin aile ve toplum içindeki konumunun sağlanmasının, Amerikan toplumunu ve dünyayı yönetme konusundaki temel ilkelerinden biri olduğu asla unutulmamalıdır.

Bu nedenle, ister Demokratlardan isterse faşist Cumhuriyetçilerden olsun, İranlı kadınlara Amerikan emperyalizminin destek vereceği yanılsaması, İran’da kadın düşmanlığına meydan okumaya başlayan harekete büyük bir ihanettir. ABD’nin Afganistan için sadece Hanefi İslam’a dayalı bir anayasa yazdığını değil, aynı zamanda Taliban’ın geri dönüş yolunu da açtığını Afganistan’ın acı deneyiminden öğrenmeliyiz.

Tekrar tekrar vurguladığımız gibi, İslami köktencilik ve emperyalizm, devrilmesi gereken iki miadı dolmuş sistemdir. İran’da ve Ortadoğu’nun başka yerlerinde egemen olan İslami köktendinciler emperyalizmle ters düşmüş olsalar da, amaçları hiçbir zaman emperyalizmden ve kapitalizmin özel mülkiyetinden kopmak olmamıştır. Daha ziyade, bu kapitalist-emperyalist sistem içinde kendi sosyal ve politik ufuklarını ve çıkarlarını takip etmektedirler.

Dini Esaretin Zincirleri Kırılmalıdır!

Dünyadaki bütün dinler ve özellikle İbrahimî dinler (İslam, Hıristiyanlık ve Yahudilik), erkeğin kadın üzerindeki üstünlüğününe dayalı toplumsal ilişkileri destekleyen ve kadını insandan aşağı gören ataerkil dinlerdir. Kadınların erkeğe boyun eğmesinin gerekliliğini, babanın, kocanın ve her erkeğin ailede, kabilede ve toplumdaki kadın cinsiyetinden herhangi biri üzerindeki egemenliğini açık ve şiddetli bir şekilde vurgularlar. Kapitalist makineye bu kadim ilkelerin bağlanmasıyla İran’da ve dünyada kadınlar için sonsuz ve eşsiz bir terör yaratılmıştır. İslami, Hıristiyan, Yahudi, Hindu vb. dahil dünyadaki tüm köktendinci dini hareketler, çok önemli bir epistemolojik ve politik ortaklığa sahiptir: Hepsi bilim karşıtıdırlar ve dindarlığı toplumları kendi kontrolleri altında tutmada önemli bir faktör olarak görürler. Bu durum bugün Cumhuriyetçi Parti’de yoğunlaşan Amerika’daki Hıristiyan faşistler için geçerlidir. Bu faşistleri destekleyen yargıçların Amerika’da kürtaj hakkını ortadan kaldırması bunun bir kanıtıdır.

Bugün kapitalizmin egemen olduğu dünya çerçevesinde, dine bağlı ekonomik, siyasal ve toplumsal ilişkilerin her alanında, köhne ve gerici toplumsal güçlerin sınıfsal ve toplumsal çıkarları kuşkusuz olacaktır. “Dinin devletten ayrılmasını” ancak sosyalist bir cumhuriyet garanti edebilir. Bu ayrım, dinin toplumun ve hükümetin tüm kamusal alanlarından uzaklaştırılması anlamına gelir. Bu durum, bunu zorunlu kılan çeşitli alanlarda bir Anayasa ve yasalar kabul etmek de dahil olmak üzere, buna ilk ve yüksek öğrenim, sağlık, ekonomi ve mülkiyet dahil olmak üzere ve genel olarak üç yürütme, yasama ve yargı organının yetki ve görevleri dahildir; devletin, dinin vatandaşların özel alanıyla sınırlandırılmasını sağlaması gerektiği anlamına gelir. Başlamış olan mücadelenin başarıyla ilerletilmesi ve her türlü baskı ve sömürünün ortadan kaldırılması için her türlü dini hurafelerin atılması ve dini düşüncenin ideolojik zincirlerinin kırılması, bunun yerine bilimsel bir dünya görüşü, bilimsel yöntem ve gerçeğe bilimsel yaklaşım gerekmektedir.

Özellikle de insan toplumunun mevcut sorunlarının kökenini ve çözümünü gerçekten anlamak istiyorsak, yeni komünizmin [Bob Avakian tarafından geliştirilmiştir] yöntem ve yaklaşımını benimsememiz gerekir. Komünist devrimi ve ayrıntılarını “İran Yeni Sosyalist Cumhuriyet Anayasası” belgesinde belirtilen İran Yeni Sosyalist Cumhuriyeti’nin kurulması yoluyla her türlü baskı ve sömürünün ortadan kaldırılması mücadelesinin gerçek yolu benimsenmelidir.

Zorunlu Başörtüsünü Gömün!

İslam Cumhuriyeti’ni Devirin!

İran’da Yeni Sosyalist Cumhuriyetin Kurulması İçin İlerleyin!

İran Komünist Partisi (Marksist-Leninist-Maoist)

23 Eylül 2022


Farsça haber kapsamı, güncellemeler ve analizler için bkz. www.cpimlm.org ve Instagram’da Burn the Cage adreslerini takip edin.

Kaynak için: The Burial of the Compulsory Hijab, the Burial of the Integration of Religion with the State Has Begun! Let’s Finish It! | revcom.us




İran’da Kadınlar Ayağa Kalktı! İran Halkı Rejimin Cop ve Mermilerine Karşı Mücadele Ediyor! Onların Yanında Olmalı ve Mücadelelerini Desteklemeliyiz!

Editörün Notu: Aşağıdaki açıklama revcom.us web sitesinde yayınlanmış ve Revcoms (Devrimci Komünistler) tarafından yazılmıştır. Çevirisini takipçilerimizin dikkatine sunarız.

Kaynak için bkz: THE WOMEN OF IRAN HAVE STOOD UP! THE PEOPLE OF IRAN ARE RAISING THEIR HEADS AND FIGHTING BACK AGAINST THE BATONS AND BULLETS OF THE IRANIAN REGIME! WE NEED TO STAND WITH AND SUPPORT THEM IN THEIR STRUGGLE! UNLEASH THE FURY OF WOMEN AS A MIGHTY FORCE FOR R | revcom.us


KADINLARIN ÖFKESİNİ DEVRİMİN KUVVETLİ BİR GÜCÜ OLARAK AÇIĞA ÇIKARIN!

İran’da haklı, öfkeli ve meydan okuyan kitlesel protestolar yayılıyor. Sadece Cumartesi günü 80’den fazla şehir ayaklandı, baskıya karşı nefreti olan kadınlar ve erkekler, vahşi pisliklerle, sopalarla, göz yaşartıcı gaz ve silahlarla donanmış dini fanatiklere karşı karşı karşıya geldi. Bu protestolar, teokratik ve baskıcı İran İslam Cumhuriyeti’nin (İİC) silahlı yetkililerinin ağır ve şiddetli baskısı karşısında daha büyüdü, yoğunlaştı ve ülkenin her yerine yayıldı. Telefonunuzu alın ve “İran ayaklanması” ifadesini arayın ve İran’ın mazlum halkının bu cesur ve neşeli çıkışını bir başlangıç olarak anlamak için resimlere bakın.

Şimdi kendinize sorun: Böylesine şiddetli ve cesur bir ayaklanmaya ne sebep olabilir?

On yıllardır İran’daki kadınlar vücutlarını ve saçlarını başörtüsü ile örtmeye zorlanıyorlar.* Sanki varlıkları gizlenmesi, hapsedilmesi ve kontrol edilmesi gereken bir şeymiş gibi… Sanki insani varlıklarından utanmaları gerekiyormuş gibi… Bunların hepsi İslami dini otoritelerin emriyle gerçekleşiyor. Peki buna meydan okumaya cesaret ederlerse? Sözde “ahlak polisi” tarafından sokaklarda dövülüyorlar ve/veya tutuklanıyorlar ve bazen “yeniden eğitime” gönderiliyorlar. Buna karşı direniş her zaman devam etti, ancak bu yaz direniş giderek daha fazla kamusallaştı, direniş meydan okuyan ve örgütlü hale geldi. 13 Eylül tarihinde, polis 22 yaşındaki Mahsa Amini’yi türbanını çıkardığı için tutukladı ve üç gün sonra öldü. Yoğun bakımda fena halde dövülen vücudundan fotoğraflar sızdığında, polisin “kalp krizi” yalanı da ortaya çıktı. Bütün bunlar artık çok fazlaydı.

Güvenlik güçleriyle yapılan bu çatışmalarda onlarca kişinin öldüğü doğrulandı ve basında çıkan haberler bu rakamın düşük olduğunu söylüyor. Yine de insanlar adalet için ölmeye hazır oldukları noktaya geldiler. Bunlar alevler içinde dans eden BİZİM insanlarımız. Sokaklarda dolaşan BİZİM kanımız bu. Kurtuluş için meydan okuyarak atan bu kalpler, bizlerin atan kalpleridir.

Üç Önemli Nokta

BİR: Dini otoritelerin Karanlık Çağ teokratik yönetimine karşı bu kitlesel ayaklanma haklıdır ve ayaklanmaların daha iyi bir dünya arayan herkes tarafından desteklenmesi gerekir. İran İslam Cumhuriyeti tarafından yapılan tüm baskı girişimlerine karşı çıkılmalıdır.

İran Komünist Partisi (Marksist-Leninist-Maoist)’in bu protestolarla ilgili ilk açıklaması olan “Zorunlu Başörtüsü ve Kadın Cinayeti: İran Faşist İslam Cumhuriyeti’nin Tüm Toplumu Boğmak İçin Temel Araçları” içinde belirttiği gibi, Mahsa Amini gibi kadınların öldürülmesi İslam Cumhuriyeti için varoluşsal bir gerekliliktir. Bu rejimin yıkılması da kadınlar için varoluşsal bir gereklilik ve toplumdaki tüm ezilen ve sömürülenlerin kurtuluşudur. İslam Cumhuriyeti’nin dinci-faşist karakteri, dayattığı kölelik ilişkilerine boyun eğmeyen kadınlara yönelik baskıda vücut buluyor.”

İKİ: Bu kitlesel ayaklanma, teokratik rejimi devirmek için gerçek olanaklar sunuyor ve nihayetinde kurtuluş için ne yapılması gerektiği sorusunu keskin bir şekilde milyonlarca kişiye yükseltiyor. Bob Avakian’ın yeni komünizmini temel alan İran Komünist Partisi (Marksist-Leninist-Maoist)’in var olması İran halkları ve dünya için son derece olumlu, değerli ve olumludur. İKP (MLM), kendi ifadesi ile “komünist devrim ve İran Yeni Sosyalist Cumhuriyeti’nin kurulması sayesinde her türlü baskı ve sömürüyü ortadan kaldırma mücadelesi” veriyor. Bu yoldaşlar, İran’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet Anayasası belgesinde bu yeni toplumun özelliklerini ortaya koydular. Herkesi revcom.us’a gitmeye ve aşağıdakiler de dahil olmak üzere bu son ayaklanmayla ilgili açıklamaları okumaya ve yaymaya teşvik ediyoruz. “Zorunlu Tesettürün, Dinin Devletle Bütünleşmesinin Definleri Başladı! Bu İşi Tamamlayalım!” Ayrıca gerekli olanı ortaya koymak için gösterdikleri çabaların desteklenmesi gerekiyor.

İKP (MLM) ve Bob Avakian’ın yeni komünizminin ayırt edici ve tanımlayıcı bir özelliği, kadınların ezilmesinin kapitalist-emperyalist sistemle nasıl iç içe geçtiğine ve kadınların kurtuluşu için ve her türlü ataerkil baskıya karşı mücadelenin nasıl devrim için itici bir güç olduğununa dair derin bir analizdir. Kadınların geleneğin zincirlerinden kurtulma mücadelesi devrimin yanındaki bir mesele değildir. Bu mücadele, devrimden önce ve sonrasında tüm insanlığı kurtarmanın ve tüm sömürü, baskı ve düşmanca toplumsal bölünmelerden arınmış bir dünya sürecinin kilit bir parçasıdır ve itici gücüdür.

ÜÇ: ABD emperyalizminin önde gelen temsilcisi olarak ve bu baskı ilişkilerini dayatan kapitalizm-emperyalizm sisteminin tepesindeki Joe Biden, New York’taki BM Genel Kurulu’nda yaptığı açıklamada, “Bugün, temel haklarını güvence altına almak için gösteri yapan İran’ın cesur yurttaşlarının ve cesur kadınlarının yanındayız.” dedi.

Bu tam olarak kesin bir saçmalıktır, fakat aynı zamanda meşumdur da.

Önce saçmalık kısmı: Kendinizi ABD’nin İran’da ve İran halklarına yaptıklarının gerçekliği konusunda eğitin. 1953’ten bugüne, ABD’nin İran’a yönelik eylemlerini belirleyen çizgisi, şu ya da bu şekilde İran halklarına ve İran’ın kaynaklarına ABD emperyal çıkarlarının hizmetinde hükmetme ve onların emperyalist rakiplerini kısıtlama girişimleridir. Bu durum yıllar boyunca şiddetli darbeler yürütmekten, acımasız kuklalara, savaşları körüklemekten İran halkını cezalandıran ve işkence eden “yaptırımlara” kadar birçok biçim almıştır. İnsanlar, revcom.us web sitesini ziyaret ederek “İran’da Cesur Ayaklanma: İşler Bu Noktaya Nasıl Geldi? ABD’nin Bununla Bir İlgisi Var mıydı?” dosyasını okumalılar. Biden’ın açıklamaları, ABD’nin rejimi zayıflatma ve İran’ı ve tüm Ortadoğu’yu Amerikan ihtiyaçlarına ve tasarımlarına boyun eğdirmeye yönelik on yıllardır süren girişimlerinin bir parçasından başka bir şey değildir. Ve İran rejiminin ABD’ye düşmanlığı, kurtuluş için ayağa kalkan bir hükümetinki değil, büyük bir Mafyaya karşı savaşan küçük bir gangsterin durumudur.

Ne ABD emperyalistleri ne de İslam teokratları desteklenmemelidir; ikisine de karşı çıkılmalıdır.

“Kadınları destekleme” konusuna gelince, İran kadar kadın düşmanı ve baskıcı olan Ortadoğu’daki sadık ABD müttefiki Suudi Arabistan’dan başka bir yere bakmanıza gerek yok.

Gerçekten de, Biden ve Demokratların sürekli olarak teokratik, Hıristiyan faşist, kürtajı yasaklayan Cumhuriyetçi Parti ile uzlaşmaya çalıştıkları ABD’den başka bir yere bakmaya gerek yok.

Gelelim meşum kısma. Açıklama tam olarak kaygı vericidir, çünkü ABD İran’ı boğazındaki bir kemik olarak görüyor ve büyük olasılıkla sadece ekonomik ve diplomatik baskıyı değil, aynı zamanda İran halklarının mücadelesini yıkmak ve yeniden canlandırmak için İsrail’le birlikte çalışmak da dahil olmak üzere diğer müdahale biçimlerini de kullanacaktır. Emperyalistlerin bu mücadeleyi kendi gerici amaçları için saptırmalarına izin verilmemelidir. Önemli olan şudur: İran halkı ayağa kalkmıştır. Desteğimize ihtiyaçları var ve bunu hak ediyorlar. Ve bunun önemli bir parçası olarak, bu mücadelenin haberlerini, anlamını ve sosyalist devrim sürecinin bir parçası olarak bugün İranlı kadınların kurtuluşu için savaşan İran Komünist Partisi (MLM)’nin açıklamaları ve belgelerini şu an her yere yaymamız ve onlara yardımcı olmamız gerekiyor.




İran Faşist İslam Cumhuriyeti’nin Tüm Toplumu Boğmak İçin Temel Araçları: Zorunlu Tesettür ve Kadınların Katledilmesi

İran Komünist Partisi (Marksist-Leninist-Maoist) Basın Açıklaması

17 Eylül 2022 | cpimlm.org

Mahsa Amini gibi kadınların öldürülmesi [İran] İslam Cumhuriyeti  için varoluşsal bir gerekliliktir. Bu rejimin yıkılması da kadınlar için varoluşsal bir gereklilik ve toplumdaki tüm ezilen ve sömürülenlerin kurtuluşudur. İslam Cumhuriyeti’nin dini-faşist karakteri, onun dayattığı kölelik ilişkilerine boyun eğmeyen kadınların baskısında vücut buluyor. Bu gerçeği, cehalet yanlısı ve gerici Humeyni’nin [1979’da iktidara gelen Ayetullah Humeyni’nin] zorunlu başörtüsü takma emrini yayınladığı ilk günden itibaren anlamış bulunuyoruz.

Bir anda on binlerce isyankar kadın, bu küstahlığıa ve insanlığa ve kadın özgürlüğüne tecavüze karşı ayaklanarak, tüm topluma güçlerini ve yeni teokratik rejimi devirmenin gerekliliğini gösterdi. Bu kanlı terör rejimi 44 yıl önce iktidara geldi ama kısa sürede anlaşıldı ki, din ve sınıflı toplumun korkunç gecesi özellikle 44 yıl önce iktidara gelen dinin egemenliği altında var oldukça bu durum devam edecektir.

Sakız’dan (İran’da Kürdistan’dan) henüz 22 yaşındaki Mahsa (Gina) Amini, 13 Eylül Salı günü İslamcı köktendinci Ahlak Polis güçleri tarafından Tahran’da tutuklandı. İki saat sonra yarı ölü halde kulaklarından akan kanlarla Kasra Hastanesi’nin yoğun bakım ünitesine kaldırıldı ve [sağlık personelinin] aktardığına göre felç sonucu komada öldü.

İnsanların kalbinden büyük bir öfke ve nefret fışkırdı, fakat bunun rejimi devirme mücadelesine dönüşmesi gerekiyor. İslam Cumhuriyeti, kadınlar açısından büyük bir düşman olduğunu ve dökülen her damla kanın hesabını halka vereceğini biliyor. Kadınların İslam Cumhuriyeti’nden kurtuluşu için amansız mücadelenin çok daha keskin hale gelmesi İslam Cumhuriyeti’nin kadın düşmanı küstahlığına karşı milyonlarca insan için bir sınır çizgisi olması gerekiyor. Rejimin zorunlu başörtüsü ve şeriat yasasına karşı mücadele esastır. Sadece rejimin işbirlikçileri ve sempatizanları değil, fakat sessiz kalan her bir birey ve grup da tereddütsüz şekilde sorgulamalı ve pozisyonlarını belirlenmelidir: Faşistleri barındırmanın hiç kimse için mutlu sonu yoktur!

İslam’ın kadın karşıtı Şeriat yasalarının şiddeti, çok sayıda insanın bilinçli ve organize muhalefeti ve protestolarıyla karşılanmalıdır. Toplum için daha iyi bir gelecek, kadınlar ve İslam Cumhuriyeti arasındaki bu amansız mücadelenin milyonlarca insan için İslam Cumhuriyeti’ne karşı net bir sınır çizgisi haline gelmesine bağlıdır. İslami başörtüsü ve kadın karşıtı yasalara toplu olarak karşı çıkılmalı ve onları ezmek İran genelinde bir kitle hareketi haline gelmelidir. Eğer bunu başarabilirsek, şüphesiz ülkede taze ve özgürleştirici bir nefes olacak ve bin kat daha iyi olacak temelde farklı bir gelecek için umut tohumları ve bunun için mücadele kararlılığı İslam Cumhuriyeti’nin milyonlarca mazlum ve mağdur insanının kalbine ekilecektir.

İslam Cumhuriyeti’nin dayattığı gerici sınırlar aşılmalı ve milyonlarca kişi buna karşı çıkmalı ki, rejimin ve baskıcı ajanlarının bu sınırları sürdürmesi imkansız hale gelsin.

Kadınların cehalete ve dinci geriliğe dayalı olarak ezilmesi, kadın erkek her insanın yaşamına baskıcı damgasını vurmuştur. Birçok kez söylediğimiz gibi, işçilerin, öğretmenlerin, öğrencilerin, emeklilerin vb. protesto hareketlerinin bunu her türlü göz ardı etmesi, rejimin tüm protesto hareketlerini bastırmadaki elini güçlendirmekten başka bir şey değildir.

Bu ihtiyacı cevapsız bırakmak daha kötü bir durumun kapısını aralıyor. Bu konuda hiçbir şüphe olmamalıdır.

İslam Cumhuriyeti’ne Ölüm! Yaşasın İran’ın Yeni Sosyalist Cumhuriyeti!

İran Komünist Partisi Marksist-Leninist-Maoist (www.cpimlm.org)


Kaynak için: Compulsory Hijab and the Murder of Women: Key Tools of the Fascist Islamic Republic of Iran to Strangle the Whole Society September 17, 2022 | revcom.us




İran Sokaklarında “Zalimlere Ölüm!” Sloganları Çınlıyor!

Editörün Notu: Sitemizde yayınladığımız bu yazı İran’daki Siyasi Mahkumların Serbest Bırakılması İçin Uluslararası Acil Durum Kampanyası (IEC) tarafından yazılmıştır.

Kaynak için bkz: “Death To the Oppressor” Rings Out on Iran’s Streets: Islamic Republic Murders 22-Year-Old Mahsa Amini for “Violating” Mandatory Hijab Rules | revcom.us


İslam Cumhuriyeti, 22 Yaşındaki Mahsa Amini’yi Zorunlu Başörtüsü Kurallarını “İhlal Ettiği” İçin Katletti!

Bizler bu yazıyı yazarken, İran’ın baskı altındaki Kürdistan bölgesinden, 22 yaşındaki Mahsa Amini (Mehsa Emini)’nin ölümü sokaklarda şiddetli bir öfke patlamasına yol açmış durumda. Geçtiğimiz hafta Tahran’a ailesini ziyarete geldiğinde Amini, İran’ın ahlak polisi çeteleri tarafından acımasızca saldırıya uğradı ve tutuklandı. Bunun sebebi kadınların saçlarını tamamen örtmeleri gerektiğini söyleyen başörtüsü yasalarını bol ve tam oturmayan bir örtü giyerek delmesiydi. Başına aldığı vahşice bir darbe onu komaya soktu ve 16 Eylül günü beyin ölümü gerçekleşti ve öldüğü açıklandı.

Gençliğe özgü o dinç gülümsemesinin olduğu fotoğraflarının yanında hastane ventilatörüne bağlı duran hırpalanmış bedeninin fotoğrafları sosyal medyada kontrol edilemez bir şekilde yayılır yayılmaz hastanenin önünde protestolar patlak verdi. İran’ın başkenti Tahran’dan, Kürdistan’ın Saqqez şehrine ‘’zalimlere ölüm’’, ‘’Humeyni’ye ölüm’’ diyerek öfkeli sloganlarla Humeyni’nin resminin olduğu pankartlara taş atıyorlar. Protestocular, Amini’nin cenazesine katılanlara ve protestoculara gerçek mermi ve biber gazıyla saldıran polise de taş atıyorlar. Kadınlar ve erkekler sokakları gece yarısına kadar bırakmıyor. İran’ın içerisinde ve dışarında gelişen öfkeli tepki İranlı otoriteleri resmi bir soruşturma sözü vermeye zorladı (yani bir örtmece).

Brooklyn merkezli İran’da İnsan Hakları Merkezi’nin yöneticisi Hadi Ghaemi: ‘’Mahsa Amini İslam Cumhuriyeti’nin kadınlara karşı savaşında kaybedilmiş sayısız kurbandan biri… Hükümet onun ölümünden ve on yıllardır kadınların bu insanlık dışı yasa kapsamında tutuklanması, taciz edilmesi ve her türlü zarar görmesinden sorumludur’’ ifadelerini kullandı.

Zorunlu başörtüsü yasasına ve İslam Cumhuriyeti’nin kadınlara karşı teokratik savaşına karşı direniş sayısız kadının 1979’dan beri İran teokrasisinin zindanlarına atılmaları ve işkence görmeleriyle sonuçlandı.

Kadınlara karşı yürütülen bu ruhları ezen gaddarca saldırıya LGBT’lere olan yaygın saldırılar da dahil. Bu daha geçtiğimiz günlerde LGBT aktivistti ve lezbiyen olan Zahra Sediqi ve Elham Chubdar’a verilen korkunç ölüm cezalarını da içeriyor.

Aşağıda yer almakta olan şiir, İran Yazarlar Birliği’nin genel sekreteri ve önde gelen bir Kürt şair olan Seyed Ali Salehi tarafından Mahsa’nın yasını tutmak için yazılmış olmakla beraber; bizler İran zindanlarının içerisinde ve dışarısındaki kahramanca direnişle omuz omuza dururken ve İran’daki bütün siyasi mahkumlara özgürlük için savaşırken, İran ile ilgili çok şey söylüyor.


Mahsa Amini’nin Ölümünün Yasını Tutmak

Seyed Ali Salehi (IEC gönüllüleri tarafından yapılan resmi olmayan çeviri):

Ah benim canım
Yas tutmak için örgülerimi keseceğim!
Gölgelere çekildik,
kalkanlarımızı indirdik
ve yaşlandık.
Bu sonsuz uçurumda
birer birer
düştük
endişe cehennemine!
Acı mı?
Hayır, acının da ötesinde
Merhametsiz bu dünya
gözlerimizi kör etti.
Ve bizler
birer birer
ölüme düştük
korkumuzun korkunç derinliklerine!
Size bu baskının belgesini göstereceğim:
koklayın…
bu toprakların zehirli yağmurları!
Dünya şu an
Sepideh ve Mahsa’nın yanan örgüleri gibi kokuyor…!
Hayır, Zemzem’in yedi temiz suyu bile*
bu canavarın pis ellerini yıkayamaz!
Bundan böyle nerede bir kızın mezarını görürseniz,
Beni de oraya gömün
Bu topraklarda yaşayanlara başsağlığı dilemenin zamanı geldi…

*Zemzem’in Yedi Temizleyici suyunun herhangi bir suçu veya suçu ortadan kaldırdığına inanılır.

[wd_hustle id=”15″ type=”embedded”/]




OSYAN’dan: “Kadınlara Yönelik Baskının Küresel Kökleri ve Küresel Mücadele”

Editör Notu: Bu açıklamayı OSYAN’dan aldık (Osyan kelimesi Farsça’da “isyan” anlamına gelmektedir) Osyan, İran İslam Cumhuriyeti ve Taliban’a karşı verilen mücadeleye hizmet eden, kararlılığını gösteren ve kadınların isyanının sesi olan İranlı ve Afgan kadınlardan oluşan bir gruptur. Burada aktarılanlar, 17 Ağustos’ta İran ve Afganistan’dan bir grup insan ve kuruluşun ev sahipliğinde kadınların özgürlüğüne yönelik çevrimiçi bir Zoom toplantısında yapılan bir konuşmadır. Bu konuşma, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesinin birinci yıldönümünden hemen ardından ve Taliban’ın kadınları kamusal yaşamdan, orta öğretimden ve teokratik Şeriat yasası uyarınca bir erkek refakatçi olmadan herhangi bir yere seyahat etmekten muaf tutan bir yıllık yönetimlerinin ardından gerçekleşti. Bu çevrimiçi forumdaki konuşmacılar, kadınların ezilmesi sorununa ve olası çözümlere nasıl bakılacağına dair farklı bakış açılarından gelmektedir. Konuşmacılar görüş alışverişinde bulundular ve bu uluslararası mücadelenin birbirine bağlanması için gerekli yollar konusundaki isteklerini dile getirdiler. Düzenlenen bu forumdan Toni RedTree’nin konuşmasına buradan bakabilirsiniz. İngilizce çeviri ve bazı küçük düzenlemeler revcom.us gönüllüleri tarafından yapılmıştır.

Kaynak için bkz: From OSYAN: THE GLOBAL ROOTS AND GLOBAL STRUGGLE AGAINST WOMEN’S OPPRESSION | revcom.us


Herkese merhaba, davetiniz için teşekkür ediyorum. Ben Osyan dergisi ve grubundan katılıyorum. Kadınların yaşadıkları sorunların evrenselliğini nasıl gördüğümüzü size anlatayım.

Kapitalizm-emperyalizm sistemi altında yaşadığımız bir gerçektir. “Peki bu ne anlama geliyor?” Kapitalizm, sömürü ve baskıya dayalı ekonomik ve politik bir sistemdir ve emperyalizm bu sistemin küresel doğasıdır. Bu sisteme büyük miktarda parayı kontrol eden şirketler, bankalar ve diğer kapitalist finans kurumları hakimdir ve Amerika yıllardır bu emperyalist sistem piramidinde en üstte yer almaktadır. Kapitalistler birbirleriyle amansız ve yıkıcı bir rekabet içinde sıkışıp kalırlar ve bu durum onları insanları daha vahşice sömürmek için dünyaya, özellikle de yoksul ülkelere nüfuz etmeye iter.

Afganistan da dahil olmak üzere artan sayıda insan için hayatı fazlasıyla umutsuz ve hatta tehlikeli hale getiren koşulları sürekli olarak yaratan da bu sistemdir. Bu koşullar insanları başka ülkelere, hatta farklı kıtalara göç etmeye zorlar ve ardından sığınma arayışında ya da dayanılmaz koşullardan kaçarak göç ettiklerinde de insanlara suçlu muamelesi yapılır.

Savaşlara yol açan bu sistem ve bu sistemin gereklilikleridir: Bunlar ulusları ve halkları fethetmek için yürütülen savaşlar, Ortadoğu gibi dünyanın önemli bölgelerini kontrol etmek için yürütülen savaşlar ve hatta nükleer silahlarla donanmış kapitalist-emperyalist ülkeler arasında hangisinin dünyanın en güçlü tiranı olduğunu belirlemek için yapılan savaşlardır. Tabii böylesi bir savaştan sonra bu dünyadan geriye ne kalacağı belli değildir…

Kadınların ezilmesi yalnızca emperyalizm-kapitalizmin ürünü olmakla kalmayıp, kendi başına başka boyutlar da almış ve kadınlara yönelik önceki ezilme biçimlerini bütünleştirmenin yanı sıra yeni biçimler de getirmiştir. Bu yüzden bizler tüm dünyadaki kadınların ezildiğini söylüyoruz.

İran ve Afganistan’da, bu baskı başörtüsü dayatması ve ayrımcı – baskıcı İslami Şeriat yasalarının ek bir boyutuyla daha da artmaktadır. Amerika gibi bir ülkede kürtaj hakkının inkar edilmesidir, vb. Bütün bunlar, kadınların yalnızca farklı şekillerde ve dünyanın farklı yerlerinde ezilmesi demektir.

Dolayısıyla kapitalizm-emperyalizm denilen devasa bir sistem altında yaşadığımızı, ayrıca dünya ülkelerinin genel olarak ikiye ayrıldığını vurguluyorum: Bir tarafta Amerika, Rusya ve Çin gibi emperyalist kategoriler; öte yanda İran ve Afganistan gibi tahakküm altına alınan, ezilen uluslar.

Tarihsel olarak miadı dolmuş iki sistemi ortaya çıkaran emperyalist-kapitalist sistemin bu işlevidir. Bu iki miadı dolmuşlar, bozuk bir yemek gibi kullanılabilirliği bitmiş iki yapı demektir. Hayatta kalabilmeleri ve gelişebilmeleri demek, insanlığın, özellikle de kadınların acı çekmesi demektir. Bu iki çürümüş (veya miadı dolmuşlardan) biri emperyalizmdir, diğeri ise İslami köktenciliktir. Bu teori Osyan tarafından formüle edilmemiştir. Bu teori, komünizmin yeni sentezinin yazarı Bob Avakian’a aittir. (1)

Kısaca belirteyim ki, şu an dünya sistemindeki durum öyle bir durum ki, neredeyse tüm siyasi güçler ve hareketler en nihayetinde bu iki köhne/miadı dolmuşlardan biri ile birleşmektedir. Yani ya emperyalizmin müttefiki olurlar ya da emperyalizme karşı olma bayrağı altında İslami köktenciliğin yanında yer alırlar. İran İslam Cumhuriyeti’nin kuruluş döneminde İslamcıların ABD’nin desteğini aldıkları doğrudur. Ancak bu destek onun ABD’nin bir eseri olduğu, hatta İslami köktencilik ve emperyalizmin -özellikle de Amerikan emperyalizminin- birbirleriyle çelişmediği veya birbirlerine savaş açmayacakları anlamına gelmez. Siyasal İslam, özellikle de bunun Batı karşıtı cihadçı biçimi, ABD için bir sorun olmuştur. Gerçekte toplum yönetimi konusunda bu iki miadı dolmuş sistemin çıkarları ve yaklaşımları farklıdır. Fakat aynı zamanda, bu miadı dolmuş güçlerden birinin tarafını tutmak, bu miadı dolmuş güçlerin her ikisinin de güçlendirilmesine yardımcı olur. İslami köktendincileri kayırmak ve onların yanında yer almak, emperyalistlerin halkın İslamcı güçlerden korkmasını kullanarak kendi gündemlerini ve çıkarlarını ilerletmelerine neden olmaktadır.

Aynı şekilde emperyalizmi desteklemek, onun yanında yer almak ve güçlendirmek, emperyalistlerin daha fazla müdahalesine ve savaşlarına yol açar ve İslami köktenciler, çizgileri, düşünceleri ve ideolojileri ile halkı emperyalistlere karşı harekete geçirebilirler. Afganistan’ın ABD tarafından 20 yıllık işgali sırasında tam olarak yaşananlar, Taliban’ın yeniden iktidara gelmesine yol açmıştır ve bu kez çok daha fazla halk desteği ile iktidara gelmişlerdir. Bu iki miadı dolmuş yönelim ve bölünmenin tezahürünü İran, Afganistan ve Amerika’daki örneklerle göstereyim.

İran’da, İslam Cumhuriyeti’ni meşrulaştıran çeşitli reformlar yoluyla İslam Cumhuriyeti sisteminin yapısında değişiklikler sağlamaya çalışan çok çeşitli reformist fikirler vardır.

Bu görüşün bir yönü, emperyalistlere, özellikle de batılı emperyalistlere karşı muhalefet olabilmek için iktidardaki çürümüş İslamcılığı, yani İran İslam Cumhuriyeti’ni desteklemeniz gerektiği düşüncesidir. Kadın hareketindeki bu reformist düşünce, fikri temellerini laik kadınların ve bazen de eski solcuların oluşturduğu BİR MİLYON İMZA kampanyası şeklinde kendini göstermiş ve daha sonra bu yelpazeye ek olarak, hükümetteki bir kadın grubu tarafından desteklenmiştir.

Bu hareket, kadınlar ve erkekler arasında çeyiz eşitliği, miras hukukunda değişiklik vb. şeklinde kadınlarla ilgili bazı yasaları değiştirmeyi amaçladı. Kadınlara yönelik baskının temel nedenlerini hiçbir zaman aramadılar ve İslam Cumhuriyeti’nin kadın konusunda çizdiği kırmızı çizgileri her zaman tanıdılar ve buna saygı duydular. Açıkça belirtmek gerekir ki, zorunlu başörtüsünden bahsedilmemesi bir milyon imza kampanyasının ana kırmızı çizgilerinden biriydi. Kampanyanın kurucuları, destekçileri ve ana aktivistleri arasında, o günlerden farklı olarak bugün pek çok kişinin adlarına aşina olduğu çeşitli kişiler de vardı. Reformlar başarısız olsa ve bu kadınların bazıları arasında İslam Cumhuriyeti’ni reforme etme yanılsaması ortadan kalkmış olsa da, aslında reformist düşünce ve bakış açısı ortadan kaybolmadı ve onları şimdi Amerikan emperyalizmine uyum sağlamaya zorladı.

İki miadı dolmuştan birini bırakmak, başka bir çürümüş gücün peşine düşmeye ve ona çekilmeye yol açmıştır. Bu durum örneğin kadın hareketinin medyatik yüzü olan Masih Alinejad benzerlerinde görülebilir. Doğal olarak, Amerikan emperyalizminin Irak ve Afganistan’daki ardışık başarısızlıkları nedeniyle bu eğilim 20 yıl önce tahmin edilemez veya açık bir şekilde görülemez durumdaydı. Şu an bu düşünce ve Amerika’nın yanında yer alma arzusu, İran ve Afganistan’daki kadınların çalışmalarına odaklanma politikasında görülebilir. Ve özellikle kürtaj hakkının kaldırılmasından sonra Amerika’da kadınlara dair sessizlik, bu Amerika yanlısı eğilimin açık bir örneğidir. Afganistan’daki kadın hareketi de dahil olmak üzere farklı siyasi ve entelektüel akımlarda iki çürük ve miadı dolmuş sistem görülebilir.

Bugün 20 yıllık beyhude mevcudiyetinin ardından, Amerika’nın Afganistan’a saldırısını savunan çizgi ve hat -ya da daha doğrusu Amerika’nın Afganistan’daki yıkıcı varlığını savunan çizgi- bu saldırıyı ve işgali halen savunmaktadır. Afganistan’daki operasyonel faaliyeti genellikle iktidara yakın STK ve kurum ve kuruluşlarda yoğunlaşan bu siyasi bakış açısı, kadınların kurtuluşuna yardımcı olmamakla kalmamış, aynı zamanda kadınların ezilmesi konusunu hükümet içinde esas olarak kadınlara meslek ve iş bulmaya dönüştürmüştür.

Eşref Gani ve benzeri cihatçı hükümetlerin işledikleri suçlara karşı çıkılması görmezden gelinmiştir. Taliban’a karşı savaş bayrağı altında çaresiz kitleleri Taliban’a yönlendirmede önemli bir rol oynayarak Amerikan emperyalistlerinin suçlarına karşı sessiz kalmışlardır. Bugün bu insanların çoğu, ABD’nin varlığının Taliban hükümetiyle karşı karşıya geleceği “parlak çağın” özlemini çekiyor.

Aynı zamanda Afganistan ve kadınlarının son 20 yılda ABD emperyalizminin işgali ve kuşatması altında neler yaşadığını gördükten sonra ortaya çıkan bir başka hatalı görüş daha var. Hatalı görüş, başka bir çürük/miadı dolmuş ile aynı safta yer almak ve Kudüs Güçleri gibi güçlerin faaliyetlerini desteklemek gibi şu veya bu tür (yani İran’ın İslam Devrim Muhafızları Kolordusu veya İran dışındaki bölgelerde ve diğer ülkelerde faaliyet gösteren IRGC şubeleri gibi) İslami köktendincilerin faaliyetlerini desteklemektir. İran İslam Cumhuriyeti’nin müdahalesini ve katletmelerini destekliyor ve hatta Afgan cihatçılarının bazı kalıntılarını destekliyorlar.

Kadınların ezilmesinin bu İslamcı güçlerin entelektüel dayanaklarından biri olduğu açık olsa da, bu iki miadı dolmuşların ortaya çıkması sadece Ortadoğu’da değildir. Aksine, bizzat Amerika’nın kendisinde, ister Cumhuriyetçi Parti ister Demokrat Parti olsun, ABD ve NATO’nun Afganistan’daki askeri saldırganlığını haklı çıkaran bazı “sol” toplumsal hareketler, [bugün] kürtaj hakkının kaldırılmasına karşı sessiz kalıyor veya bunu onaylıyor.

Örneklerde de görebileceğiniz gibi, bu iki çürük ve miadı dolmuş sistem, İran’dan Afganistan’a, Amerika’dan dünyanın birçok yerine kadar farklı güç ve düşünce akımlarından oluşan iki girdap gibidir.

İçinde yaşadığımız bu sistemin işleyişinin anlaşılmaması ve kapitalizm-emperyalizmin entelektüel akımların büyük bir bölümünde bu sistemi reformdan geçirmenin ötesinde bir ufka sahip olmasına izin vermemesi durumu miadı dolmuşlardan bu ya da şu arasında bir tercihte bulunmalarına yol açmaktadır.

Tüm farklılıklarına rağmen bu iki miadı dolmuş çürük sistem köklerinde kadınlara yönelik baskıyı paylaşmaktadır.

Kadınların ezilmesi küreseldir, çünkü kapitalizm-emperyalizm sistemi küreseldir ve bu nedenle kadınların ezilmesine karşı mücadele de küresel olmalıdır. Bu bilimsel ve kapsamlı bir anlayışla kadınlara yönelik baskının gerçek köklerini tespit ederek işe başlayabiliriz.


Dipnot:

1)Bob Avakian, BAsics 1:28

Buradaki çekişmede bir yanda Cihad diğer yanda McDünya/McHaçlıSeferi’ni görürüz, bunlar insanlığın sömürgeleştirilen ve ezilen ve tarihsel olarak miadı dolmuş katmanlarına karşı, emperyalist sistemin tarihsel olarak miadı dolmuş egemen sınıfı şeklinde bulunurlar. Bu iki gerici kutup birbirlerine karşı olsalar da aslında birbirlerini güçlendirirler. Eğer bu “miadı dolmuşlardan” birinin yanında yer alırsanız, en sonunda ikisini de güçlendirirsiniz. Her ne kadar bu çok önemli bir formülasyon olsa ve dünyanın şu evresinde süreçleri yöneten dinamikleri anlamak açısından kritik önemde olsa da, aynı zamanda bu “tarihsel olarak miadı dolmuşlardan” hangisinin daha büyük zarar verdiği ve insanlığa karşı daha büyük tehdit oluşturduğu konusunda açık olmamız gerekiyor: Bu da, tarihsel olarak miadı dolmuşlardan emperyalist sistemin egemen katmanıdır, ve özellikle de ABD emperyalistleridir.




İran: İnfazlar ve Baskılar Artarken Büyük Çaplı Protestolarda Artış Yaşanıyor

Editör Notu: Aşağıdaki güncelleme İran’daki Siyasi Mahkumların Derhal Serbest Bırakılması İçin Acil Durum Kampanyası tarafından yapılmıştır.

Kaynak için bkz: http://www.freeiranspoliticalprisonersnow.org/

Acil Durum Çağrısı (Türkçe): https://www.freeiranspoliticalprisonersnow.org/more-languages/acil-cagri-turkce


İran’da vahşete uğrayan cesur direnişçilerin şimdi yanlarında durma zamanıdır! Acil Durum Kampanyası çağrımızdaki ifadeler her zamankinden daha yüksek ve daha gerçek bir şekilde çınlamaktadır:

İran’daki Siyasi Mahkumların Hayatları Tehlikede! Şimdi Harekete Geçmeliyiz! Şu anda bu çağrıyı on binlerce kişinin önüne çıkarmak için mümkün olan her şeyi yapmamız acil önemdedir.

İran İslam Cumhuriyeti’nin (İİC) 43 yıllık kanlı tarihi göz önüne alındığında, son aylarda infazlardaki yeni artış endişe vericidir ve siyasi mahkumlar için gerçek bir tehdit oluşturmaktadır. Rejimin başında 1988 yazında yaklaşık 5.000 siyasi tutukluyu birdenbire katleden aynı hizipten çoğu kişi bulunuyor.

Çağrımızın belirttiği gibi, “İran’daki siyasi mahkumlar korkunç ve hayati tehlike arz eden bir acil durumla karşı karşıyadır.” Mahkumların ve direnişçilerin yaşamlarına yönelik yakın tehditler arasında ağır hasta mahpuslara tıbbi bakım verilmemesi; bilinen ve gizlenen ve çoğu zaman uyarı yapılmadan gerçekleştirilen infazların artan oranı; Haziran ayı ortasında İİC tarafından kabul edilen ve üniformalı devlet görevlilerine, belirsiz bir şekilde ve kolayca “yasadışı gösteriler” olarak kabul edilen protestolarda protestocuları vurma yetkisi veren yeni bir yasa durumu mevcut.

Hapishanelerle ve Acımasız İnfazlarla Direnişin Terörize Edilmesi

6 Haziran’da İran’ın Beluç* azınlık halklarına mensup 11 erkek ve bir kadın toplu olarak asıldı. 2022’nin bir yaz gününde bir düzine insan resmen linç edildi. On üçüncü kişi 7 Haziran’da asıldı. 12 kişi, İran’ın Pakistan sınırına yakın, çok yoksul bir bölge olan Zahedan Merkez Hapishanesinde idam edildi. Bu devlet cinayetleri, rejimin Kürtler ve Araplar da dahil olmak üzere İran’ın azınlık milliyetlerine karşı uyguladığı acımasız baskının bir parçasıdır. Sünni Müslüman azınlıklar da, İran’daki Şii Müslüman teokrasisinin dini zulmüne maruz kalıyor. İddia edilen ölüm cezası suçlamaları, uyuşturucu suçlarından cinayete kadar uzanıyor. Bu durum, ne hukukun üstünlüğünün ne de tarafsız bir yargı sürecine sahip olan bir ülkede, daha ziyade keyfi olduğu kadar aynı zamanda ortaçağa ait Şeriat (din) hukukunun olduğu bir ülkede yaşanıyor.

İslam Cumhuriyeti’ndeki infazlar 2020’de 260’tan 2021’de 300’ün üzerine çıktı ve şimdi 2022’nin kabaca ilk beş ayında 168’den fazla mahkûma tırmandı. Haziran ayında dört gün içinde 24, sadece 16 Haziran’da Karaj’daki Rajai Shahr hapishanesinde 10 infaz olduğu bildirildi. Buna gizlice gerçekleştirilen infazlar dahil değildir. Bu Mayıs ve Haziran ayları (2017, 2019 ve 2021’de olduğu gibi) aşırı yoksulluk, günlük ihtiyaçların kıtlığı, Abadan’daki Metropol binasının çökmesinden kaynaklanan gereksiz ölümlere yanıt olarak İran’ı sarstı. Bir dizi muhalifin tutuklanması ve hapse atılması durumu yaşandı. Çoğu protestoda “Raisi’ye ölüm” (cumhurbaşkanı), “Hameney’e ölüm!” (yüksek lider) ve “Mollalar (İslami din insanları) kaybolun!” sloganları yükseldikçe, bunlar hızla tüm rejime karşı bir öfkeye dönüştü.

Yüzlerce işçi, öğretmen ve diğer pek çok kişi şiddet içermeyen protestolar nedeniyle tutuklandı. En az beş protestocu öldürüldü. İslam devleti, şiddetle bastırma girişimlerine ilaveten İran’ı sarsan protestolar nedeniyle interneti kesme kararı aldı.

Mayıs ayının sonundan bu yana, düşük ücretlere, liderlerinin hapsedilmesine ve diğer temel hakların reddedilmesine karşı protestolar sırasında İran genelinde 230’dan fazla öğretmen tutuklandı. 16 Haziran’da öğretmenler en az 18 il ve ilçede protesto gösterileri düzenledi. 18 Haziran’da on öğretmen, yasadışı gözaltılarını protesto etmek için batı İran’daki Saqqez’de açlık grevi başlattı. Öğretmenler direnmeye devam ediyor.

22 Haziran’da, sivil toplumun ve hukukun üstünlüğünün korkunç bir şekilde parçalanmasıyla, üç savunma avukatı (ve iki aktivist), görünüşte sadece İran’daki liderleri COVID-19 pandemisine ihmalkar tepkilerinden dolayı dava etmeyi tartıştıkları için hapse mahkum edildiler. Mahkum edilen avukatlar Mostafa Nili (dört yıl), Arash Keykhosravi (iki yıl) ve Mohammad Reza Faghihi (altı ay) hapis cezasına çarptırıldı. Onların gerçek “suçları”, başkaları için ve rejime karşı durma cesaretine sahip olmaktır.

İran’daki Siyasi Mahkumları Desteklemenin En İyi Yolu Nedir? Acil Durum Çağrısının Yayınlanmasına Yardım Edin!

Neden? Niye? Çünkü Çağrı, İran’daki siyasi mahkumları gerçekte oldukları gibi destekliyor: Bunlar takdir edilmesi gereken insanlardır! İİC’nin baskısına ilham veren kahramanlıkla meydan okuyarak dikkat çeken bir şekilde tek başlarına duruyorlar. Bu Çağrı, İran’daki siyasi mahkumların “…kendileri için büyük risk alarak” BAŞKALARI İÇİN konuşmaya devam etmeleri açısından benzersizdir. Tutuklu öğretmenler ya da çevreciler, kadın hakları aktivistleri ya da devrimciler, dini ya da etnik azınlık mensupları, onlar adil bir toplum ve daha iyi bir dünya için çarpışan öncüler ve cephe savaşçılarıdır. Dünyamızın şu an örgütlenen bu değerli insanlara ihtiyacı var.

Çağrı, 30 yıldır bu mücadelenin içinde olan ve defalarca tutuklanmanın, gaddarca muamele görmenin, uzun hücre hapsi süreleriyle işkence görmenin ve sürgündeki kocasına ve iki çocuğuna yönelik tehditlerin “bedelini ödediğini” söyleyen Narges Mohammadi’nin tavizsiz tavrına dikkat çekiyor. Ama “buna değdi” diye devam ediyor. Yakın zamanda kalp ameliyatı geçirdi ve hapisteyken ihtiyaç duyduğu ilaçlar defalarca reddedildi. Hapishane yetkililerinin zamanında tedaviyi reddetmesinden sonra COVID’den ölen sevgili İranlı şair Baktash Abtin’e atıfta bulunarak Instagram’da “Güvenlik birimleri başka bir mahkumun ölümüne mi hazırlanıyor?” diye sordu.

Güçlü siyasi içeriği ve dünyaca ünlü imzacılarıyla Acil Durum Çağrısını şu anda yayınlanmak, uluslararası siyasi zemini etkilemenin ve İran’ın tüm siyasi mahkumları için geniş bir farkındalık ve destek oluşturmanın en iyi yoludur. Herhangi bir gerici hükümetin çıkarlarından değil, insanlığın çıkarlarından hareket eden ve ABD’de “özel sorumluluğu” olan insanları vurgulayan duruşuyla, İİC’nin aşağılık baskısına karşı çıkmalı ve aynı zamanda “İran halklarına daha da dayanılmaz acılar yaşatan ABD hükümeti tarafından yapılacak herhangi bir savaş hamlesine aktif olarak karşı çıkmalıdır!” ifadesi, İran’daki ve dünyadaki mevcut durum göz önüne alındığında daha da önem kazanmaktadır. Ms. dergisinin basılı ve online yaz sayısında yayınlaması, Acil Durum Çağrısını 100.000’den fazla okuyucunun önüne çıkaracaktır. İlan, Acil Durun Çağrısı’nı erken imzalayan ve Ms. dergisinin kurucusu olan Gloria Steinem’in yanı sıra, Nobel Ödüllü Jody Williams ve Shirin Ebadi, Noam Chomsky, Daniel Ellsberg, Cornel West, Judith Butler, Raymond Lotta gibi önde gelen imzacılarından bazılarını içermektedir.

15 Temmuz’a Kadar 9.000 ABD Dolarına Ulaşmak için 3.000 ABD Doları Gerekiyor!

Şimdiye kadar cömert bağışçılar sayesinde Acil Durum Kampanyası bağış toplama kampanyamızda 6.000 $ topladık. Ms. dergisinde online reklamlarla birlikte çarpıcı iki sayfalık siyah beyaz bir yayın için ödememiz gereken 7.000 dolara ulaşmak için 1.000 dolara daha ihtiyacımız var. Bu ilan derginin 50. yıl dönümü sayısında görünecek ve 20 Temmuz’da Ms.’in 100.000’den fazla abonesine gönderilecek ve 9 Ağustos’ta gazete bayilerine ulaşacak. (Durumun aciliyetini göz önünde bulundurarak, maliyeti 2.000 ABD dolarına mal olacak renkli bir ilandan planımızı küçültmek durumunda kaldık.)

Ayrıca, Acil Durum Kampanyası web ve internet hizmetleri gibi mütevazı işletme maliyetlerini karşılamak ve İran’daki siyasi mahkumları şimdi serbest bırakmaya yönelik kampanyayı İran’da yaymak için tanıtım materyalleri için 2.000 dolar daha artırmamız gerekiyor.

LÜTFEN ŞİMDİ GENİŞ DESTEK VERİN!

1) Çevirmenler (Farsça/İngilizce); 2) Bağış toplama/telefon bankacılığı; 3) Sosyal yardım/Sosyal medya ve 4) İnternet araştırması.

Dünyaca ünlü yazar ve Kampanya dostu Ariel Dorfman’ın yazdığı gibi:

“İran’daki Siyasi Mahkumların Serbest Bırakılmasına Yönelik Acil Durum Kampanyası’na imza attıysam, bunun nedeni, bu girişimin, liderlerine yeterince baskı yapılırsa, o ülkedeki kadın ve erkeklerin durumuna etkili bir şekilde dikkat çekeceğini bildiğim içindir, böyle yarın korkunç koşullardan ve olağanüstü adaletsizlikten kurtulmak mümkün olabilir. Ve bu liderler dinlemese bile, eminim -kişisel deneyimden- mahkumların kendilerine hayatta kalma ve sebat etme gücü verecektir, onlar bunu dinliyorlar. Uzaktaki başkalarını tanıyorlar, onlara ne olduğunu umursuyorlar ve onları hayal kırıklığına uğratmamalıyız.”


*Beluçlar, ağırlıklı olarak Pakistan’nın Belucistan eyaletinde, İran’da, Türkmenistan’da ve Afganistan’da varlığını sürdüren bir azınlık ulusudur. Nüfusları 9 milyondan fazladır. Beluçça ve Brohice dilleri konuşurlar. (Ç.N.)

[wd_hustle id=”15″ type=”embedded”/]




20 Haziran 2022: İran’daki Siyasi Mahkumlara Destek Uluslararası Günü: Dayanışma Eylemlerine Katılın veya Eylemleri Başlatın

13 Haziran 2022

Tüm arkadaşlara ve destekçilere,

İran’daki Siyasi Mahkumların Şimdi Serbest Bırakılması İçin Uluslararası Acil Durum Kampanyası (IEC), dünyanın her yerinden insanları 20 Haziran 2022’de İran’daki Siyasi Mahkumları Destekleme Uluslararası Günü’nde harekete geçmeye çağıran bir bildiri aldı.

Davet, İran’daki Siyasi Mahkumlara Özgürlük Komitesi geldi (CFPPI, www.cfppi.org). IEC dünyanın neresinde olursanız olun, tüm gönüllülerimizi, destekçilerimizi, bağışçılarımızı ve Acil Durum Çağrısı’nı imzalayanları CFPPI’nin çağrısıyla siyasi dayanışmayı -online, radyo yayınlarıyla veya sokaklarda- ifade etmeye ve dayanışma eylemlerine katılmaya veya eylerimi başlatmaya davet ediyor.

Aşağıda CFPPI’den aldığımız Farsça davetin bir çevirisi bulunmaktadır:

“Dünyanın neresinde olursanız olun 20 Haziran’da siyasi mahkumların sesini duymak ve “Siyasi mahkumlar serbest bırakılmalı” sloganını yükseltmek için, sizleri oturma eylemine ve protesto hareketlerine, İran’da ise cezaevleri önünde ve İslami rejimin resmi ofisleri önünde toplanmaya davet ediyoruz. O gün için Kanada – Toronto’da, Vancouver’da ve Hollanda Lahey’de oturma eylemleri ilan edildi… Sizleri, tüm özgürlükçü örgüt ve kişileri, siyasi tutsakların serbest bırakılmasını savunanları, bu oturma eylemlerine katılmaya veya ikamet ettiğiniz ülkede oturma eylemi düzenlemeye davet ediyoruz. Ayrıca mahkumların seslerinin ses ve video kliplerini yayınlayabilirsiniz…”

Ayrıca CFPPI’yi, onların destekçileri ve 20 Haziran protesto gününde tüm katılımcıları IEC’nin Acil Durum Çağrısını imzalamaya ve dağıtmaya çağırıyoruz: “İran’daki Siyasi Mahkumların Hayatları Tehlikede –  Şimdi HAREKETE GEÇMELİYİZ!” www.freeiranspolitikprisonersnow.org adresinde yer almaktadır. Bu eşsiz çağrı metni, aralarında Nobel Ödüllü Jody Williams ve Shirin Ebadi, Noam Chomsky, Gloria Steinem, Daniel Ellsberg ve Raymond Lotta gibi önde gelen vicdanların sesi de dahil olmak üzere 49’dan fazla ülkeden 3.600’den fazla adalet sever kişi tarafından imzalandı.

Herkesi, ABD feminist dergisi Ms. ‘in yaz sayısında çıkacak bir sonraki yayına bağışta bulunmaya çağırıyoruz.

Destekçilerimizi 20 Haziran eylemlerinize ilişkin her türlü dayanışma mesajını ve planlarını/raporlarını CFPPI kanallarına veya shiva.mahbobi@gmail.com mail adresine ayrıca telefonla 00447572356661’e iletmeye çağırıyoruz.

Teşekkürler.

Adelante!

Dolly Veale – IEC eş başlatıcısı ve sözcüsü


Kaynak için: June 20, 2022: International Day in Support of Political Prisoners in Iran | revcom.us




JAKNA: Yaşasın İran’daki Ezilen Kitlelerinin Ayaklanması!

JAKNA (Afganistan Yeni Komünizm Hareketi), İran’daki ezilen kitlelerin isyanı ile dayanışma mesajı gönderdi:

JAKNA, İran İslam Cumhuriyeti’nin baskı ve ayrımcılığına karşı ayaklanan baskı altındaki kitlelerin ayaklanmasına en içten selamlarını gönderiyor ve onları destekliyor. İşçiler, emekçiler ve ezilen milliyetler de dahil olmak üzere İran ve Afgan halklarının çoğunluğunun çıkarı ve bu iki ülkedeki devrimin kaderi birbirine fazlasıyla bağlıdır. İran İslam Cumhuriyeti’nin kapitalist diktatörlüğünün çalışmaları sonucunda 43 yıllık vahşete ve ayrımcılığa karşı İran’da mazlumların ayaklanması, erimiş çeliğin köpürerek tüm topluma yayılmasına benziyor.

Hamaney’in (İran’ın “yüksek komutanı”) emriyle İslam Cumhuriyeti’nin gerici polisi, askeri güçleri ve ajanları, isyancıları ve isyancı gençliği vahşice bastırdı, kitlelere ateş açtı. Bir kez daha bizim insanlarımızın canları ve hayatları, halk düşmanları – insanlık düşmanları tarafından alınmıştır. “Bizim insanlarımız” diyoruz çünkü komünistlerin ülkesi ve sınırları yoktur. Nerede ayrımcılığa, yağma ve vahşete karşı bir ses varsa, zulme ve sömürüye karşı duran herkes özünde bizim insanımızdır. Kendimizi bir bütün olarak görüyoruz ve onların ayaklanmasının, mücadelesinin, isyanının ve devrimlerinin sonucunun bizler de bir parçası ve onların yanındayız.

Yoldaşlar! İran’daki ayaklanmanın kardeşleri! İran İslam Cumhuriyeti’nin yalnızca düşmanınız olmadığını bilmelisiniz. Bu köktenci İslami rejim, bizim bölgemizde ve sizin bölgenizde -Afganistan’dan Yemen’e, Irak, Lübnan ve Suriye’ye- kök salmış kanserli bir tümör gibidir. Hayatta kalabilmek için gereken her türlü suçu işliyorlar. Bu kanserli tümör çıkarılmalı ve kökleri her yerde kurutulmalıdır. Bu durum, yani İran İslam Cumhuriyeti’nin devrilmesi, Taliban, Afgan Mücahidler, IŞİD, El Kaide, Lübnan’da Hizbullah, Yemen’de Ensarullah vb. dahil tüm İslami köktendinci hareketler açısından büyük bir darbe olacağı anlamına gelmektedir.

İran’daki Molla yönetim belası hepimizin, tüm insanlığın, özellikle de İran’daki Afgan göçmen işçilerin vücuduna ve ruhuna bulaşmış durumda. Karne ile ekmek vermek, İran halkının insanlık dışı ve canice bir baskısıdır. Öte yandan Afgan göçmen işçiler herhangi bir ekmekten tamamen yoksundur. İran’ın yoksulları için karne programı bir suç planıdır, ancak Afgan göçmen işçiler için faşist bir plandır. Afgan halkı, son kırk yıllık süreçte faşist rejimin korkunç kumanya günlerini iyi hatırlıyor. Bazı nedenlerden dolayı İran’da Afgan halkının küçük bir yüzdesinin yarı müreffeh olduğu doğrudur, ancak İran’da yaşayan ve büyük bir kısmı göçmen işçi olan milyonlarca Afgan var. Bu kesimler İran proletaryasının ve emekçilerinin tüm medeni haklardan ve temel insan haklarından yoksun en alt katmanlarını oluşturuyorlar.

İran Komünist Partisi (Marksist-Leninist-Maoist)’ten yoldaşların “İran’da Devrim Stratejisi” içinde yazdıkları gibi, İslam Cumhuriyeti’ni devirmekte en büyük çıkarı olacak kesimler onlardır. İslam Cumhuriyeti’ni devirme ve o ülkede Yeni Sosyalist bir toplum inşa etme sürecinde devriminin omurgasının bir parçası olabilirler.

İran’da yaşayan Afgan-İranlı kardeşler: Savaşların, akan kanların, göçlerin acılarını ruhunuzda ve zihinlerinizde yaşadınız. İran’da doğup büyüyen sizler, bu ayaklanmanın aynı zamanda sizin ayaklanmanız olduğunun farkına varın. Siz milyonlarca göçmen olarak, İran’daki diğer mazlum milletler gibi vatandaşlık haklarından mahrum durumdasınız. İran İslam Cumhuriyeti’nin devrilmesinde ve o ülkede Yeni Sosyalist Cumhuriyet’in kurulmasında çıkarınız var: Bu ayaklanmanın saflarına katılalım, ekmek, haysiyet, özgürlük, insancıl bir toplum için, İslam Cumhuriyeti’nin devrilmesi için savaşalım.

Tüm sınıflı toplumlarda isyan, ateş gibi ve bazen de volkanlar gibi genellikle uykudadır. İsyanın hoş bir adı vardır ve baskıya, yağmalamaya ve sömürüye karşı kitlelerin doğal hakkıdır. İsyan, baskıya karşı özgürlüğün bir ifadesidir. Mao Zedong’un ifadesi ile “Marksizm binlerce hakikatten oluşur fakat bu hakikatler şu sözde özetlenebilir: Gericilere karşı isyan etmek haktır.”

Bu nedenle devrimci komünistlerin görevlerinden biri de mazlumların, emekçilerin isyanını savunmak ve onu devrime yöneltmektir, çünkü mazlumların ve emekçilerin isyanı otomatik olarak İslam Cumhuriyeti’ni veya başka herhangi bir gerici kapitalist devleti devirecek bir devrime yol açmaz. Devrim, yüzbinlerce hatta milyonlarca insanın katılımıyla bilinçli ve örgütlü bir eylemdir. Halk yığınlarının direnişini ve isyanını devrimci harekete dönüştürmek için komünist ve devrimci bir öncünün varlığı gereklidir.

İran halk hareketi, İran’da İran Komünist Partisi (MLM) ile aktif komünist bir öncüye sahiptir. Zamanımızın en ileri komünist bilimiyle, komünizmin yeni senteziyle donanan bu parti İran’da devrim stratejisinin yanı sıra, uğruna savaştığı İran’da alternatif bir toplum, İran’da Yeni Sosyalist Cumhuriyete yönelik önemli belgeler derleyip bunları yayınladı. Bu belgelere partinin web sitesinde (www.cpimlm.org) göz atabilir ve durumu kapsamlı bir analiz ve doğru stratejiler için çerçeve olarak kullanabilirsiniz. İran’ın devrimci güçlerinin desteği ve katılımıyla, Afgan-İranlılar da dahil olmak üzere ülkede milyonlarca insanın birleşmesi ile bu isyan İslam Cumhuriyeti’ni devirerek ve dünya komünist devriminin bir müfrezesi olarak yeni bir sosyalist cumhuriyet kurarak bölgemizde ve tüm dünyada devrime katkıda bulunacak bir devrime dönüştürülebilir.

Kahrolsun faşist İran İslam Cumhuriyeti!

Yaşasın İran’daki mazlum ve emekçi kitlelerin ayaklanması ve isyanı!

İran Yeni Sosyalist Cumhuriyeti’nin kuruluşuna doğru!

Yaşasın Yeni Komünizm!

Afganistan Yeni Komünizm Hareketi (JAKNA) – 17 Mayıs 2022


Kaynak için bkz: Long Live the Uprising of the Oppressed Masses of Iran! | revcom.us