İran’daki Tüm Siyasi Mahkumlar İçin DERHAL Adalet ve Özgürlük Talep Ediyoruz!

Ekim 2020 ile birlikte İran İslam Cumhuriyeti’nin (İİC) acımasız rejimi tarafından İran’daki siyasi ve sosyal aktivistlere karşı yeni bir yaygın, kanunsuz ve meşru olmayan bir baskı dalgası başlatıldı. Tutuklananlar arasında işçi hareketi destekçileri, öğretmenler, öğrenciler, toplumda öne çıkan aktivistlerin aileleri, Bahai dini mensupları, gerici İİC’ye karşı uzun zamandır veya bir süredir mücadele yürüten çeşitli liberal, radikal ve devrimci muhalifler ve ezilen Kürt ulusu direnişçileri yer alıyor.

Bu tutsakların pek çoğu herhangi bir suçlama ya da yargılama olmaksızın hapishanede tutuluyor, en az bir kişi de (Tahran Öğretmenler Merkezi Sekreteri) “devletin güvenliğini hiçe sayan gizli anlaşma” ile suçlanarak iki yıl hapis cezasına çarptırıldı. Pek çok kişi bilinmeyen suçlamalar veya avukatlara erişim hakkı olmaksızın tutuklanmış durumda. Bu durum insan haklarının ve temel yasal haklarının ihlali anlamına geliyor. Tutuklular hapis cezasının, işkence, infaz ve ölümlerin yanı sıra şimdi de koronavirüs pandemisi ile yüzleşmek durumunda kalıyor. Bu siyasi tutuklulardan bazıları oldukça kötü bir namı bulunan, bir işkence ve ölüm merkezi olan Evin Hapishanesinde tek başlarına hapsedildiler; bu kişilere İİC tarafından sebepsiz yere el konulan Alman (ve diğer ülkelerden) pasaportları olan, çifte vatandaşlığı bulunan kişiler de dahil.

Bu baskınlar İran’ı sarsan Kasım 2019 ayaklanmasının birinci yıl dönümüne çok yakın bir zamanda gündeme geldi. İİC, İran içindeki bu isyanın anmasını planlayan direniş güçlerinden korkuyor. Muazzam enflasyon, yüksek işsizlik ve acımasız ABD yaptırımlarının getirdiği sert ekonomik gerileme sonucunda başlayan kitlesel protestolar, 2019’da İran genelinde 100-200 büyük ve küçük şehri sarmıştı. İslami rejim yalnızca toplu tutuklamalarla değil, aynı zamanda tazyikli suyla, göz yaşartıcı gazla, çatılardan ateş açarak, helikopterlerle ve polis güçleriyle de karşılık verdi. Bazı protestocuları yakın mesafeden veya kaçarken vurdular. Tahminlere göre çocuklar da dahil olmak üzere yüzlerce kişi katledildi, binlerce kişi yaralandı ve raporlar doğrultusunda yaralılarla dolup taşan hastanelerde insanlar tutuklandılar. İİC, protestoculara yönelik ölümcül saldırılarının gerçek kapsamını gizlemek için internet erişimini kesti.

Eğer İran’ın modern tarihi bize bir şey göstermişse, o da İran halkının baskıcı rejimlere karşı nesiller boyu sürdürdüğü önlenemez kahramanlık ruhudur. 1953’teki CIA darbesine direnen halk; ABD kuklası Şah Pehlevi’nin kanlı yönetimini 1979 devriminde devirmişti; sonrasında ABD’nin yardımıyla iktidarı ele geçiren bir teokrasiye karşı 40 yılı aşkın bir süredir defalarca ayaklandılar. 1988’de İİC on binlerce siyasi tutukluyu katletseler de, nesiller boyunca zorla dayatılan başörtüsü ve ortaçağ şeriat yasalarını reddettikleri için insanlar hapsedilip işkence görseler de direniş halen devam ediyor.

ABD Dışişleri Bakanı Pompeo gibi ABD emperyalistlerinin, İran’daki halklara yaşattıkları acılar ortadayken konuşma hakları YOKTUR. Yıllarca süren şiddetli ABD yaptırımları, İran’da 80 milyondan fazla insanın bedenini ve ruhunu paramparça etti. Halkı yiyecek, ilaç, kitap, yakıt ve diğer günlük ihtiyaçlardan mahrum ettiler; bununla birlikte İİC’ye karşı herhangi bir muhalefeti “ABD emperyalizmine destek” olmakla suçladılar.

Trump/Pence faşist rejiminin İran’a yönelik son tehditlerine bir bakalım; Trump emriyle İranlı General Kasım Süleymani’nin Ocak 2020’de öldürülmesi ve şimdi de üst düzey İranlı nükleer bilimci Moshen Fakhrizadeh’in şüpheli cinayeti ABD’nin alçakça saldırılarından biridir. Bu eylemler, İİC’nin belirsiz “ulusal güvenlik” ve “yabancı müdahalesi” suçlamalarıyla kendi yönetimine karşı her türlü muhalefete karşı girişimlerini hızlandırabilir.

ABD ve İİC rejimlerinin kendi çıkarları var; ancak bu ülkelerin halklarının da ayrıca kendi çıkarları var. Hayatları ve itibarları ölümcül ve mutlak bir tehlike içinde olan İran’ın siyasi tutuklularıyla birleşmek ve onları savunmak dünyanın her yerindeki halkların çıkarınadır. Tüm sosyal ve politik hareketler arasında, ABD’deki halkların İİC tarafından yürütülen bu iğrenç baskıya ve ABD hükümetinin İran halkına çok daha korkunç acılar getirecek herhangi bir savaş hamlesine aktif olarak karşı çıkmada ve bu baskıya karşı tutuklularla birleşme konusunda özel bir sorumluluğu bulunmaktadır. İran’ın içinde ve dışındaki İİC’ye ve ABD’ye karşı tüm siyasi protestocuları destekliyoruz.

İranlı siyasi tutukluların acil adalet ve özgürlük çığlıklarının her bir yeni dalgasına katılıyoruz. Yeni zulümler ve ölümler gelmeden insanları kurtarabilmek için mücadeleye başlıyoruz. İran’daki tüm siyasi tutukluları her bir kodes boşalana dek derhal serbest bırakın.

****

Bu açıklama Carol Downer ve Dolly Veale (Kasım 2020) tarafından başlatıldı. Bu dayanışma bildirisini imzalamak, bu çabaya katılmak veya daha fazla bilgi almak için lütfen aşağıdaki adrese e-posta gönderin:

FreeIransPoliticalPrisonersNOW@gmail.com

Önerilen Dayanışma Eylemleri:

*Yukarıdaki beyanı onaylamanızı/imzalamanızı, dağıtmanızı veya medyaya ve üyesi olduğunuz kuruluşlara ulaştırmanızı tavsiye ederiz.

Daha fazla bilgi için FreeIransPoliticalPrisonersNOW@gmail.com adresinden bize e-posta gönderin.

*İnsan hakları çabalarının bir parçası olarak İran’daki bu siyasi mahkumların serbest bırakılması için insan hakları kuruluşları ve yasal kuruluşlarla (Uluslararası Af Örgütü, ACLU, Ulusal Avukatlar Birliği, vb.) irtibata geçin.

*İİC ve ABD’nin siyasi baskısını ve İran’daki diğer suçları ortaya çıkarmak için Zoom üzerinden ve Facebook’tan toplu film gösterimleri düzenleyin (Örnek: Taghi Amirani’den “Coup 53”, Jafar Panahi’den “Taksi”, Jeff Kaufman ve Marcia Ross’dan “Nasrin” vb.)

*Ayrıca 1988 yılında İran’da siyasi tutukluların katledilmesi üzerine şu kitabın okunması ve tartışılması organize edebilir:

“Bir Katliamın Sesleri: İran’da Anlatılmamış Yaşam ve Ölüm Hikayeleri”, 1988, Düzenleyen: Nasser Mohajer

*ABD’nin savaş girişimlerine karşı ve İranlı siyasi tutukluları desteklemek için İran’a karşı protestolara katılın. 10 Aralık – Uluslararası İnsan Hakları Günü’nde protestolara katılın, pankartlar hazırlayın ve kültürel etkinlikler düzenleyin.

*Alman hükümetinden Alman-İran çifte vatandaşlığı olan ve İran hapishanelerinde işkence odalarında yer alan insanları serbest bırakılmasını talep edin.

Alman Başkonsolosunun Los Angeles’taki iletişim bilgileri 6222 Wilshire Blvd, Unit 500, Los Angeles, CA 90048’dir. Telefon: +1 323 930 2703.

New York’ta 871 United Nations Plaza, New York, NY 10017. Telefon: +1 212 610 9700.

İran Dışişleri Bakanlığı’na protesto mektubunuzu yazın ve İran’daki Tüm Siyasi Mahkumların ŞİMDİ Serbest Bırakılmasını talep eden bir Twitter kampanyası başlatın!

Adres: Tahran Eyaleti, Tahran, Bölge 12, Emam Khomeyni Caddesi ، 11369 14811, İran

Telefon: +98 21 6115 0000

İran Dışişleri Bakanlığı (@IRIMFA_EN)

******

Avrupa Konseyi – İnsan Hakları Komiserliği Ofisi

67075 Strasbourg Cedex – FRANSA. Tel: +33 (0) 3 88 41 34 21 – Faks: +33 (0) 3 90 21 50 53

E-posta: commisioner @ coe.int @CoESpokesperson




Birlik Olup İran’daki Baskı Dalgasına Karşı Çıkmalıyız

İran’daki direnişçilerin destekçileri ve yoldaşları tarafından yazılıp sosyal medyada tekrardan paylaşılmıştır.

İran İslam Cumhuriyeti’nin tarih sayfaları atış mangaları, darağaçları ve oklarla tekrar tekrar yapılan cadı avları, terör, tutuklamalar, işkence ve idamlar ile doludur… Bu tarihin başka bir yüzü de var: tekrar tekrar, dalga dalga direniş, mücadele ardına mücadele: Bizim mücadelelerimiz.

“Bizim” mücadelelerimiz “onların” baskısına karşı yükselmiştir. Bizi ezmek istiyorlar. Ancak bizim onlara açık ve güçlü bir mesaj göndermemiz gerek: Sizin işlediğiniz suçları sessizce ve dizlerimizin üzerinde sineye çekmeyeceğiz. Kesin olmak gerekirse, bu rejimin safları çatışmalarla doludur. Ancak bizi ezmek istediklerinde bize karşı bir yumruk gibi birlikteler. Bizim de aramızda çeşitli şekillerde farklılıklar mevcut. Ancak onların baskısının karşısında birlik olmayı amaçlamak bir zorunluluktur.

Yakın zamanda, sadece birkaç hafta içerisinde birçok insana agresif biçimde saldırıp pek çoğunu hapse attılar, bilinmeyen sayıda sosyal ve politik aktivisti tutuklattılar. İsim vermek gerekirse tutuklananların sadece birkaçı: Shabnam Ashouri, Elvar Qolivand, Mehran Raouf, Nahid Taghavi, Khosrow Sadeghi Boroujeni, Loghman Pirkhezrayian, Neda Pirkhezrayian, Arash Johari, Bahareh Soleimani, Andisheh Sadri ve Somayeh Kargar, Mohammad Khani ve Hanif Shadloo, Ekim 2020’de iki haftalık bir süreçte tutuklanan kişiler. Dahası, ismi bilinmeyen çok sayıda insan da tutuklandı ve her gün işkence görüyor.

Yeniden vurgulamamız gerekiyor: Biz mücadele ediyoruz, çünkü mücadele etmek zorundayız. Mücadeleden kısa vadeli bir geri adımın durumu bizim için “daha olumlu” hale getireceği düşüncesi sadece bir illüzyon olur. Onların baskısı sürekli olduğundan, bizlerin mücadelesi ara sıra olamaz. Bizim tarafımızdan atılacak bir geri adım onlar tarafından atılacak iki ileri adımdır.

Çeşitli konularda farklı görüşlerimiz olabilir. Olaylar ve gelişmeler üzerine düşüncelerimiz ve bunlara yaklaşımlarımız konusunda çelişkide olabiliriz. Ancak bu baskıya karşı en küçük direniş kırıntıları da dahil her tür direnişi desteklememiz gerektiği gerçeğinden daha açık olan hiçbir şey yoktur. Bu direnişte herhangi bir şekilde “kenarda beklemek” mantıklı değildir, korkakçadır ve herkes ve her haklı direniş için korkunç sonuçları olacaktır. Türü fark etmeksizin baskıya karşı mücadele etmeliyiz ve mücadele eden her direnişçiyi ve aktivisti desteklemek için birlik olmalıyız.

Bu direnişçilerin ve aktivistlerin bazılarının adlarını biliyoruz, ancak pek çoğunun da adını bilmiyoruz. Bu mücadelecilerin bazılarıyla konuşup birlikte yürüdük ancak başkalarıyla bunu yapmadık. Bazılarıyla düşüncelerimizi paylaştık, birlikte öfkelendik, hırslandık, birlikte sloganlar attık, güldük, ağladık, birlikte sevindik ve şarkılar söyledik, fakat pek çoğuyla da tanışmadık. Pek çoklarını tanımıyor olsak da, bazılarıyla geçirdiğimiz en karanlık ve en uzun gecelerde birlikte kötülüklerle dalga geçtik. Bazılarını yakından tanıdık, ancak pek çoğunu tanımıyorduk. Aslına bakarsanız, belki de hiçbirini yakından tanımadık, belki de onları bir kere bile görmedik. Fakat onların hepsi bizim halkımız.

İran’daki aktivistlerin ve direnişçilerin gördüğü her tür işkence, hapsedilme ve baskıya karşı birlik olmamız zorunludur ve hepimizin haklı mücadelelerinin güçlenmesi anlamına gelecektir.

Kafesi Yakın Kuşları Özgür Bırakın! @burn_the_cage instagram

İran’daki Siyasi Mahkumları Özgür Bırakın!




Louisiana’dan Devrimci Bir Tutsağın Mektubu

Editörün Notu: Revcom.us web sitesine ulaştırılan bu mektup Amerika Birleşik Devletleri’nde Louisiana eyaletinde hapishanede bulunan bir devrimci tarafından gönderilmiştir. COVID-19 pandemisinden en ağır şekilde etkilenenler ve kendilerini koruma şansı hiç olmayanlar zindanlarda hapsedilenler oldu. Dünyanın dört bir tarafındaki hapishanelerde bulunan ‘’toplumun lanetlileri hapishanelerin dışarısında ötekileştirildikleri gibi mevcut pandemi koşullarında da zindanlarda ölüme terk ediliyorlar, bu mektubu ve zindandaki devrimcilerden gelen mektupları yayınlamaya devam edeceğiz.


Sevgili kardeşlerim,

Haber bültenlerinizi ve “BAsics” kitabını okudum. Kitap için sizlere teşekkür ederim. COVID-19’la mücadelemiz iyi gitmiyor. Bu ölümcül virüs “Geniş Barınma Birimlerine” orman yangını gibi hızla bulaşıyor. İnsanlar “Karantina” adı altında devamlı başka birimlere sevk ediliyorlar ve çok daha fazla kişi hastalanıyor! Ben ve kardeşlerim bu salgından önce bu mağaralardaki (hücreler) mahkumların güvenliği ve memurların sağlığı için ajitasyon yapıyorduk. Çünkü bizler virüs ile ancak memurlar vasıtasıyla karşı karşıya kalıyorduk. Benim ve bir yoldaşımızın tahmin ettikleri şu anda gerçekleşiyor…

Buradaki kurallara göre ateşimiz çıkmadığı sürece test yapmıyorlarmış. Tıbbi ihtiyaçlarımıza, sağlığımıza ve güvenliğimize “kasten önem vermiyorlar” ve sonucunda virüsün bizlere temas etmesinin önüne geçemiyorlar. Testi pozitif çıkanlar arasında asemptomatik olan mahkum sayısı hayli fazla! O yüzden baş epidemiyoloğun uydurduğu “test için önce ateşinizin çıkması gerekiyor kuralı” tam bir saçmalık! Loisiana sağlık departmanındaki bilim insanlarının bu tesislerde ve pozitif çıkan mahkumlarda gözlemlediklerini doğrudan hiçe saymaktan başka bir şey değil bu.

Yandaş gazete “The BR Advocate”, kitlesel bir tarama yapıldığı konusunda açıkça yalan söylüyor. Gerçekte olan ise rutin hastalıklar için ancak zar zor tarandığımızdır. Vali John Bel Edwards’ın Louisiana hapishanelerinde yaptıkları kitlesel testler için “öneride bulunmuş olduğunu” bile yazmışlar. (La Cer. P Madde 5)’te isteğe bağlı ve zorunlu dilden bahsedilir. Trump danışmanı Bel Edwards’ın “önerisi” sizce hangi kategoriye girer? İsteğe bağlı! Yani, mahkeme yoluyla yapılmak zorunda olan bir şey olarak mecburi tutulamaz. Lousiana’daki her hapishanede “Covid-19” testi yapılması zorunludur deseydi eğer, o zaman bu zorunlu dile girerdi. Fakat durum böyle değil.

*Gençliğe: İnsanlık adına, sizlerin yanındayım kardeşlerim. Yok edilmesi gereken koşullar altında kavrulan bir dünyayı değiştirmek adına kol kola savaşıyoruz. BA benim gözlerimi insanların burada, ABD’de ve dünya çapında yaşadıkları acılara karşı daha da açtı. Dünyanın çektiği acıların benim üzerimden geçtiğini hissettim ve bu yüzden gözyaşları döktüm. BA’nın çalışmaları kalbime dokundu ve bana ne için savaştığımızın daha derin bir kavrayışını verdi. “Değişim gelecek!” Siz, öğrenciler geleceğimizsiniz. Bu durum, baskının, sömürünün, doğal kaynakların yağmalanmasının, polis şiddetinin, siyahilerin ve farklı ten rengine sahip insanların ayrıca yoksul beyazların katledilmeyeceği, bu tip durumların hiç görülmeyeceği bir dünya için sizin savaşınız. Biz birlikte biriz ve birbirimizin yanında durmalıyız, birbirimizi sevmeliyiz ve dünya için bu dramatik değişimi getirmeli ve dünyaya bunun gerçekleşebileceğini göstermeliyiz. Asla doğru olandan vazgeçmeyin. Kalbinizin sesini dinleyin!

*Şu anda Louisiana çok sıcak. Geniş barınma birimleri bulunan koğuşlarda bu “sıcaklık dalgalarını” atlatmaya çalışıyoruz. Bu mağaralarda (hücrelerde) yaklaşık 9 aydır karantinadayım. Bundan önce bu hücrelerde 4 sene yattım. Mahkumların kendilerini kaybedip yardım için bağırmalarına, hatta bazen intihar etmeye çalıştıklarına şahit oldum. Bazı mahkumlar da bu mağaralarda kendilerini boğulur gibi hissediyor.

Böylesi koşullar insanlara psikolojik ve fiziksel olarak zarar veriyor. Mahkumların ruh sağlıklarını bozdular. Bu durum mahkumların akıllarını oynatmışçasına hareketlerde bulunmalarına sebebiyet veriyor. Gardiyanlar da bu hareketlere tepkisel davranışlarla karşılık veriyorlar. Buralarda zihinsel hastalığı olanlarla çok karşılaşılıyor. Tabletlere, eğitici programlara ve akıl sağlığı değerlendirmelerine bir insanın bu mağaralarda kalması gerektiği uzatılmış zaman periyodlarından dolayı erişimimiz yok.

Louisiana dünyanın hücre başkentidir. 23 ve 1 numaralı hücrelerde izole edilmiştik, fakat bu ölümcül virüsün yayılmasından ötürü 23 ve 45’e sevk edildik (hücrelerin dışında sadece 15 dakika geçirebiliyoruz.) ve bunun sonucunda hem kendimizin iç sesini hem de başkalarının yardım için bağırış çağırışlarını duyuyoruz. Bu mağaralara tıkılmış birçok mahkûm kafalarını duvarlara vurarak aklını kaçırdı. Birbirlerine ve gardiyanlara sidik ve dışkı atıyorlar, kendi dışkılarıyla oynuyorlar. Bu bir rehabilitasyon falan değil! Bu ‘’ceza’’ adalet sisteminin en karanlık köşesinde, toplumdan ötekileştirilmiş olarak algılanan insanlara karşı ağır bir suçtur. Bu hapishanelerde bulunarak bizler çoktan özgürlüğümüzü kaybettik. Bizi hapishanede hücre hapsine maruz bırakmak cezamıza anlaşılamayacak kadar zalimlik katıyor ve bunun hayatımıza, ailemize ve topluluğumuza berbat sonuçları oluyor.

Bu tarz hücrelere tıkıldığım için söylüyorum, bu aşağılayıcı koşullar altında umudu yitirmemek kolay değildir. Dışarıda olanla içeride olan aynıdır: Toplumdan izole edilmek.

Bunlar ne zaman bitecek? Şu an köklü bir değişikliğe ihtiyaç var!

Mücadele etmek için cesaretlenin, kazanmak için cüret edin!

“İnsanlık için halkın yanındayım!”

“Güç, bu ülkedeki ve dünyadaki emekçilerin elindedir.”




Binlerce Tutsak, Salgınla Beraber Adeta Bir İdam Cezasıyla Karşı Karşıya

Dünyaya hızla yayılan koronavirüs salgını Türkiye genelindeki 355 cezaevindeki 300 bin tutuklu ve hükümlüyle beraber 150 bin cezaevi çalışanını tehdit ediyor. Kabul edilemeyecek insanlık dışı ortamıyla ve kapasitesinin üç dört kat üzerindeki tutsak sayısıyla cezaevleri salgın için en elverişli ortamlardan biri. Mahkûmlar, sıkışık yaşamak zorunda oldukları için virüsten korunmanın olmazsa olmazı gerekli fiziksel mesafeden mahrum durumdalar; soğuk ve sıcak su ihtiyaçları çok kısıtlı; bağışıklık sisteminin önemli ögelerinden biri olan ve güçlü tutmaları gereken her hangi bir sportif aktivitede bulunamıyorlar; sağlıklı beslenmeden uzaklar ve gerekli hijyen maddelerine ulaşamıyorlar. Dolayısıyla bu şartlarda daha şimdiden 500’ü ağır olmakla beraber 1500’den fazla hasta tutsak bu riskli ortamda yaşamaya mahkûm ediliyor.

Devrimciler Her Zaman Devletin Hedefindedirler

Adalet Bakanlığı’nın yeni infaz düzenlemesiyle alacağı önlemlerin veya salıvermelerin, bu insanlık dışı şartlar sürdüğü müddetçe köklü bir çözümü olmayacaktır. Devletin tutsaklara bakış açısı virüsten korunması gereken ‘iyi insanlar’ ve virüsten korunmaya hakkı bulunmayan ‘kötü insanlar’ ayrımı temelinde oldukça, ölüm vakaları da kaçınılmaz olacaktır ki, T.C. devletinin tarihi siyasi tutuklulara ve siyasi tutuklular için hak mücadelesi verenlere karşı sayısız takibat, baskı ve katliamla doludur. Bu unutulmamalıdır. 2000’deki Ölüm Oruçları süresi zarfında, devlet onlarca devrimciyi öldürmüş ve yüzlercesini sakat bırakmış ve tüm bunları bir de utanmadan “hayata dönüş” diye adlandırmıştı.

Devlet, kendi cezaevlerinde “iktidarını” sağlayabilmek için, çetelere, mafya örgütlerine alan açmıştır. Ve böylece binlerce adli suçlunun da öldürülmesinde birinci derecede rol oynamıştır ve oynamaktadır.

AKP’nin “Affı” ve Başka Bir Dünya İsteyenler

AKP rejiminin toplumu ‘benden olanlar ve olmayanlar’, ‘itaat edenler ve etmeyenler’ şeklinde kutuplaştırmasından ötürü, çıkması beklenen infaz düzenlemesinden gazeteciler, siyasi tutuklu ve hükümlüler yararlanamayacak. AKP iktidarı ve destekçisi MHP’nin seçmenlere verdikleri AF sözünü unutmayalım. Salgından ötürü alınacak tedbirler esasta kimileri için gizliden bir AF girişimidir. Böylece AKP ve MHP kendi tabanına verdikleri sözü bir nebze olsa da tutabilecektir.

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de cezaevleri muhalefetin bastırılmasında kullanılan bir devlet aygıtı rolünü oynamaktadır. Rejim, muhaliflerini etkisiz hale getirmek, sindirmek ve kendi sınıf ilişkilerini devam ettirmek için hukuk sistemi aracılığıyla cezaevlerini yönetir. Ve bugün Türkiye cezaevleri birçok muhalif ilerici ve devrimciyle doldup taşmaktadır. Ve koronavirüs günlerinde bu cezaevi ortamı, onlar için adeta bir idam sehpasının hazırlanması gibidir. Bu kabul edilmez durum acilen değiştirilmelidir! Bütün siyasi tutuklular, hüküm yememiş olanlar, erkek şiddetine karşı kendini savunmuş kadınlar, LGBTQ bireyler, gazeteciler, öğrenciler, ileri yaşta olan mahpuslar, çocuk mahpuslar ve hasta mahpuslar hemen serbest bırakılmalıdır. Dünyadaki tutsakların ciddi anlamda büyük bir bölümü insanlığın vicdanında masum durumdadır.

Bu tablo sistemin sürdürülemezliğinin bariz göstergelerinden biridir. Çünkü bu düzenin asıl gayesi adil bir yaşam sunmak değil, kapitalist-emperyalist “özel mülkiyet” düzeninin korunması ve bunun devamlılığının sağlanmasıdır.

Bu hukuk sisteminin mevcut düzen altında reformlarla iyileşmesi mümkün değildir. Bu düzen, ister dışarıda olalım ister içerde, hepimizi birer TUTSAĞA dönüştürmek istemektedir. Ve buradan tek çıkış yolu, nihai hedefi her tür baskı ve sömürü ilişkisinin ortadan kalkacağı komünist bir dünya doğrultusunda gerçek bir devrimin gerçekleştirilmesinden geçiyor.

Bu komünist devrimin önderi Bob Avakian hepimize şöyle sesleniyor;

Sistemin Gözden Çıkardıkları İçin Bir Çağrı

Burada yalnızca mahkumlara değil,iş bulsalar da bulamasalar da hayatlarını ümitsizce yaşayanlara; işi ve hatta evi olmayanlara; bu sistemin ve onun destekçilerinin adeta atıkmış gibi muamele ettiği bütün herkese yönelik konuşuyorum.

Aşağılama ve delilik, pislik ve değersizleştirme, hayatta kalmak için bireysel savaşlar ve emperyalistlerin ifadesi ile “biri olmak” üzerine; mitolojilerin şu ana kadar uydurduğundan çok daha canavarca olan bu suçlar üzerine bir düşünün. İnsanlığın kurtarıcılarının bir parçası olun: bu sistemin mezar kazıcıları ve gelecek komünist toplumun taşıyıcıları olun.

Burada yapılan yalnızca bir konuşma veya şiir okuma girişimi gibi bir şey değildir: Yerine getirilmesi gereken büyük görevler, yürütülmesi gereken büyük mücadeleler ve evet, bütün bunları başarmak için yapılacak büyük fedakarlıklar var. Fakat korunacak -ve kazanılacak- bir dünya var ve bu süreçte sistemin yok saydıkları büyük bir unsur olarak sayılabilir. Onlar, proleter devrimin aktif gücü olması gereken, büyük bir yedek gücü temsil ediyorlar.

– BAsics 3:16