Toplumun ve Dünyanın Devrimci Dönüşümüne İhtiyacımız Var, Kapitalizmin Burjuva-Demokratik Devamına veya Restorasyonuna Değil!
Çeşitli “demokratik sosyalistler” arasında -programı gerçekten sosyalizmi getirmeyi amaçlamayan, bunun yerine kapitalizmi “daha demokratik” ve daha az eşitsiz kılmak için aldatıcı bir girişimi temsil eden kesimler arasında- ekonomiye ve özellikle çalışılan yerlere dair “işçilerin demokratik kontrolü” kavramı kullanılır. (Benzer bir kavram çeşitli anarşistler ve diğer “solcular” tarafından da ileri sürülmektedir.) Bu makalenin başlığının da belirttiği gibi, bu kapitalizm altında imkansızdır ve aslında toplumun -ve nihayetinde bir bütün olarak dünyanın- gerçek bir sosyalist dönüşümüne, tüm dünyada komünizmin başarılmasıyla tüm sömürü ve baskı ilişkilerini ortadan kaldırma hedefine doğru gidilmesine karşı işler.
Kapitalizmde “işçilerin demokratik kontrolü” diye bir şey imkansızdır; çünkü kapitalizm, ekonominin -işletmeler, şirketler, vb.- birimlerinin kapitalistlerin özel mülkiyetinde olduğu ve çalıştırdıkları işçileri sömürerek bu kapitalistler tarafından biriktirilen kârın maksimizasyonuna dair kapitalist ilkeye göre işleyen bir sistemdir. Bu kapitalistler, yalnızca belirli bir ülkede değil küresel ölçekte birbirleriyle şiddetli rekabet içindedir ve bu rekabet tarafından yönlendirilirler. Bu onları özellikle Üçüncü Dünya’nın daha yoksul ülkelerinde (Latin Amerika, Afrika, Orta Doğu ve Asya) insanları en acımasızca sömürebilecekleri durumlar da dahil en karlı üretim koşullarını aramaya zorlar.
Öte yandan “işçilerin demokratik kontrolü”, gerçek sosyalizm açısından yıkıcı olacaktır; çünkü gerçekten sosyalist bir toplumda, kapitalizmden “geriye” kalan sömürü, eşitsizlik ve baskı unsurlarını (veya kalıntıları) kökünden sökmek, ancak toplumun bütün olarak devrimci dönüşümü ile ve üretim araçlarının (toprakların, fabrikaların, diğer üretim tesislerinin, makinelerin ve diğer teknolojilerin) özel değil, kamuya ait olacağı bir ekonomi ile mümkündür; ki buradaki amaç bu üretim araçlarını toplumun farklı kesimlerinde çalışan farklı insan gruplarının mülkiyeti yapmak yerine, bir bütün olarak toplumun ortak mülkiyeti haline getirmektir. Bu kamu mülkiyeti temelinde genel bir toplum planına göre işleyiş sayesinde üretilen servet, bu servetin tahsisi ve dağıtımı da toplumsallaştırılır. Halk kitlelerinin çıkarlarını fiilen temsil eden ve halk kitlelerinin toplumu dönüştürmeye aktif ve giderek daha bilinçli katılımları için gerekli araç ve gereçleri kurumsallaştıran bir hükümet tarafından bu süreç somutlaştırılır ve yürütülür. (Bu makalenin ilerleyen bölümlerinde bahsedeceğim gibi, gerçek bir sosyalist ekonomide genel toplumsal düzeyde merkezileşme birincildir -ve böyle olmalıdır- alt ve yerel düzeylerdeki ademi merkeziyetçilik ise ikincildir ve merkezileşmeye tabidir)
Bununla birlikte, şeylerdeki eşitsiz gelişim nedeniyle -ve özellikle de devrim olasılığının olgunlaşması dünyanın her yerinde aynı anda gerçekleşmediği için- sosyalizmi kurmaya yönelen devrimler zorunlu olarak farklı ülkelerde farklı zamanlarda gerçekleşecektir. Ve belirli bir ülkede bir süre için sosyalizmi geliştirmek mümkünken, verili herhangi bir ülkede sosyalist gelişmeyi ve dönüşümü sonsuza kadar tek başına ve kendinde sürdürebilmek mümkün değildir.
Bütün bunlarda, sosyalizmin aynı zamanda bir ekonomik, toplumsal ve politik ilişkiler sistemi ve en temelde -eski, sömürücü ve baskıcı sistemden, her türlü sömürü ve baskının ortadan kaldırılacağı komünizm sistemine doğru- bir geçiş dönemi olduğunu anlamak çok önemlidir. Bu süreç tam ve nihai anlamıyla herhangi bir ülkede tek başına değil, ancak dünya ölçeğinde gerçekleştirilebilir.
Bu anlayış, sosyalist toplumda yönelim, yaklaşım, politika ve eyleme ilişkin her türlü tartışma ve değerlendirme açısından kritik bir temeldir ve konuya dair bilgi vermelidir.
Sosyalist Kalkınmanın Temel İlkeleri
Yazmış olduğum Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa‘nın açıkça belirttiği gibi: Üretim araçlarının kamuya ait olduğu sosyalist ekonomik sistem, önceden sömürülen ve ezilen halkın ve bir bütün olarak halk kitlelerinin en yüksek çıkarlarını temsil eder ve “toplumun, toplumu ve dünyayı dönüştürmek ve insanlığın gerçekten gezegenin koruyucuları olmasını sağlamak için toplumsal üretici güçleri bilinçli ve kolektif olarak kullanmasını ve geliştirmesini sağlar.” (1)
Bu sistem, kapitalizmde yerleşik olarak bulunan kaotik, yıkıcı ve “dengesiz” dinamikler ve sonuçlar olmadan genel bir gelişmeyi mümkün kılar. Bunun kilit bir parçası olarak, sosyalist ekonominin, genel sosyalist gelişme ve dönüşüm için stratejik olarak önemli olan, ancak belirli bir zamanda çok fazla veya hatta herhangi bir pozitif gelir getirmeyen kısımlarını desteklemek mümkündür. Bu durum, ekonominin gelişmesinde gerekli esnekliği mümkün kılar (ve planlama buna izin vermelidir). Diğer şeylerin yanı sıra, bu süreç, doğal afetler (sel, kasırga ve orman yangınları gibi) nedeniyle acil durumlar da dahil olmak üzere beklenmedik gelişmelerle başa çıkmak için kaynakların ve fonların hızla değiştirilmesi için de temel sağlar.
Ancak bu kamu mülkiyeti esas olmakla birlikte, ekonomik gelişmenin gerçekte sosyalist (kapitalist değil) çizgide olacağını tek başına garanti etmeyecektir. Gerçekten sosyalist bir temelde geliştirilen bir ekonomi, “halk kitlelerinin ekonomik süreçler üzerinde artan bir kolektif hakimiyet kazanmasını” sağlamalıdır ve sağlayabilir. Bu nedenle, Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa şunu vurgulamaktadır:
“Ekonomiyi sosyalist çizgide geliştirmek için, ekonomik meselelerin başına devrimci siyaseti koymak gerekir. Devlet, amaçlarına ulaşmak ve üretim sorunlarını çözmek için, burada ve bu Anayasa’nın başka yerlerinde belirtilen ilke ve hedeflere uygun olarak halkın bilinçli eylemliliğini harekete geçirmelidir.” (2)
Bu aynı zamanda belirleyici bir öneme sahiptir: Bu bilinçli aktivizm, öncelikle ve her şeyden önce bireylerin veya ekonominin bireysel birimlerinin veya sektörlerinin özel çıkarları için değil, tüm toplumu ve nihayetinde tüm dünyayı dönüştürmenin daha büyük çıkarları ve hedefleri doğrultusunda, bütün sömürü ve baskı ilişkilerine son vermek doğrultusunda yönlendirilmeli ve temellendirilmelidir, ki bu sayede hem kolektif hem de bireysel olarak halk kitleleri ve en nihayetinde tüm insanlık için yepyeni özgürlük boyutları mümkün hale gelebilecektir.
Böyle bir sosyalist toplumda, ekonominin farklı birimlerinde ve sektörlerinde çalışanlar da dahil olmak üzere çok sayıda yerel inisiyatif için koşul vardır. Ancak bir kez daha bu üretim araçlarının toplumsallaştırılmış mülkiyeti ve üretilenin toplumsallaştırılmış temellükleri ve toplumsal zenginliğin tahsisi ve dağıtımına ilişkin merkezi planlama temelinde olması gerekir. İş için ödeme sadece bireysel gelirin sağlanması şeklinde değil, her şeyden önce, sosyalist toplumun temel amaç ve süreçleri için kaynakların ve fonların toplumun farklı kesimlerine ve ekonominin farklı kesimlerine, eğitim, bilim, sanat ve kültür, savunma ve güvenlik, sağlık, bakım, diğer sosyal hizmetler gibi alanlara tahsis edilmesini içerir ve kalan eşitsizliklerin üstesinden gelmek, komünizme ulaşma temel hedefinin rehberliğinde dünya çapındaki devrimci mücadeleleri desteklemek içindir. Merkezileşmenin birincil olduğu bu sosyalleşme, tüm bunları sürdürülebilir kalkınmayı sağlayacak şekilde, bunu teşvik eden ve insanlığın karşı karşıya olduğu akut çevresel krize hitap eden bir temelde yapmayı mümkün kılmaktadır.
Bu yönelim ve yaklaşıma karşı, ekonomi birimlerinin çalışan insanlar tarafından uygulanacak “demokratik kontrolü”, aslında toplumda kapitalizmden “kalan” eşitsizlik, baskı ve sömürü unsurlarını kökünden sökmek için dönüştürülmesine karşı işleyecektir. Ulusal (veya “ırksal”) ve cinsiyet baskısına dayalı baskıcı ilişkilerin herhangi bir verili noktada halen devam edebilen yönlerinin yanı sıra, bu kalan unsurlar (“kapitalizmden kalanlar”) farklı iş türleri arasındaki çelişkileri ve özellikle zihinsel ve fiziksel emek (kafa ve kol emeği) arasındaki çelişkiyi, ekonominin farklı sektörleri arasındaki (herhangi bir zamanda ne kadar “kârlı” oldukları açısından) farkları, ülkenin farklı bölgeleri arasındaki farklılıkları (ekonomik olarak ne kadar gelişmiş oldukları vb.) de içerir. Bütün bunlarda kritik öneme sahip olan, kalan bu farklılıklar (ve diğer faktörler) nedeniyle, işletmeler, ekonominin sektörleri vb. arasındaki mübadelelerin bir süre için para değeri hesaplamalarını içermesi gerektiği gerçeğidir. Bunun meta mübadelesinin veçhelerini ve değer yasasını içerdiği gerçeğini hesaba katmak zorundayız, ekonomi ve toplum genel olarak sosyalizm yolunda ilerlerken bunun giderek daha fazla kısıtlanması gerekse bile durum böyle olacaktır (Aşağıdaki 3. dipnota bakınız).
Ekonominin her birimi fiilen “özerk” olursa -yani bu tür birimlerin nasıl çalıştığına ve diğer birimlerle nasıl değiş tokuş yaptıklarına ilişkin en temel kararlar, öncelikle ve nihai olarak bu birimlerde çalışanlara bırakılırsa- o zaman tüm bu çelişkiler yoğunlaşacaktır. İşler, bir bütün olarak ekonominin ve ekonominin farklı birimlerinin ve sektörlerinin -farklı birimler ve sektörler arasındaki değiş tokuşlar dahil- nasıl işleyeceğinin temel koşullarını belirleyen genel bir toplum çapında plana uygun olarak yürütülmezse, işte o zaman belirli birimler ve sektörler “kendi başlarına faaliyet göstermeye” ve kendi özel çıkarlarının peşinden gitmeye zorlanacaklardır. Bu durumda, ekonominin belirli bir birimine veya sektörüne faydalı olabilecek bir şey, ekonominin diğer bölümlerine de zararlı olabilir, ve genel olarak ekonominin ve toplumun sosyalist bir temelde gelişimine zararlı olabilir. (Örneğin makinelerini başka bir fabrikadan alan bir fabrika, o makine için düşük bir fiyat aramaya yönlendirilecek ve karşılığında da ekonominin başka bir bölümüne sattığı ürünler için mümkün olan en iyi fiyatı almaya çalışacaktır. Aksi takdirde, bu durumda, söz konusu fabrika, ihtiyaç duyduğu malzemeler için fiyatlar çok yüksek olacağı ve ürettiği ürünleri için de çok düşük olacağından -yani “her iki taraftan da sıkıştırılacağından”- “batma” tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.)
Ekonomi birimlerinin “özerk” olduğu bir durumda, daha geniş toplumsal faydanın üzerinde “kendini kollama” kavramı da dahil olmak üzere, kapitalist ideolojinin süregelen etkilerinin yanı sıra, burada sözü edilen toplumda geriye kalan maddi farklılıkların türleri göz önüne alındığında, aynı temel sorunlar ekonominin belirli bir biriminde veya sektöründeki işçi ücretlerinin, bu ücretlerin genel bir toplum planı ve merkezi karar alma yoluyla belirlenmesi yerine, oradaki işçilerin inisiyatifiyle artırılmasından kaynaklanabilir. Aynı temel nedenlerle, ekonominin belirli birimlerinde çalışanlar arasındaki eşitsizlikler -örneğin, yönetimde yer alanlar ile fiili üretken emeği yürütenler arasındaki farklılıklar ve işin türündeki diğer farklılıklar- toplum çapında genel bir sosyalist planın yokluğunda veya buna karşıt olarak ekonominin birimlerinin “kendi başlarına” yürürlükte olduğu durumlarda yükselme eğiliminde olacaktır.
Bunu temel terimlerle özetlemek gerekirse: “İşçilerin demokratik kontrolü” durumunda, ekonominin birimleri ve sektörleri, özünde kapitalist bir temelde işlemek zorunda kalacaktır. Eşitsizlikleri içeren farklılıklar -ekonomide ve bir bütün olarak toplumda- kısıtlanmak ve sonunda üstesinden gelmek yerine daha da artacaktır. Bu da sosyalizmin temelini sarsacak ve olayları toplumda genel olarak kapitalizmi restore etme doğrultusunda yönlendirecektir.
Bunun da ötesinde, Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa‘da da vurgulandığı gibi, sosyalist toplumun yönelimi enternasyonalist olmalıdır – ve bunun bir ifadesi olarak:
“Bu devletin içinde yaşayan halkın maddi, kültürel ve entelektüel ihtiyaçlarını, bunların temelini giderek genişleyecek şekilde karşılamaya hakkıyla vurgu yapıp toplumun dönüşümünü sosyal eşitsizliklerin kökünü kazıyacak, baskı ve sömürünün varlığını sürdüren yönlerini tümüyle ortadan kaldıracak şekilde desteklerken, sosyalist devlet devrim mücadelesinin ilerleyişine, komünizmin nihai hedefine öncelik tanımak ve temel bir önem vermek zorundadır. Bu doğrultuda, dünya genelinde enternasyonalist yönelime somut etkilerde bulanacak komünizmin nihai hedefiyle uyumlu politikalar benimsemek ve eylemler yürütmek zorundadır.”
“Burada tartışılan aynı temel nedenlerle, ekonominin birimlerinin ‘demokratik kontrolü’ orada çalışanlar tarafından uygulanmaya çalışılırsa, bu enternasyonalist yönelim de ciddi şekilde zayıflatılacaktır.” (4)
Bu Temel Gerçeklerin Somut Örneği
Gerçek bir sosyalist ekonominin temel yönelimi, yaklaşımları ve politikaları -merkezileşme ve ademi merkeziyetçilik arasındaki çelişkinin doğru şekilde ele alınması da dahil olmak üzere burada bahsedilen ilkeler temelinde faaliyet göstermek- Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa‘nın I. Maddesinin 2A kısmında ortaya konmuş ve IV. maddede daha ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Bu noktaya kadar ana hatları çizilen ve vurgulananların canlı örneklerle daha fazla modellemesini sağlamak için, Çin, Mao Zedong liderliğinde sosyalist bir ülkeyken Kültür Devrimi sırasında (1960’ların ortasından 1976’ya kadar sürmüştür) çığır açan deneyime değinen önemli bir makaleye dönmeye değer. (Mao’nun ölümünden kısa bir süre sonra, 1976’da, sosyalizm devrilmiş ve kapitalizm, Çin Komünist Partisi’nde uzun süredir yüksek rütbeli bir yetkili olan -ve Mao’nun keskin bir şekilde belirttiği gibi- “kapitalist yola giren otorite sahibi bir kişi” olan Deng Xiaoping liderliğindeki karşı-devrimci bir darbeyle restore edilmiştir.) Bu makale, Çin’deki Kültür Devrimi’nin burjuva-demokratik eleştirmenlerinden biri olan Alain Badiou’nun sosyalist Çin’in devrimci deneyimine yönelik saldırılarını çürütmektedir. Bu makale, Çin’deki büyük bir şehir olan ve Kültür Devrimi sırasında devrimin kalesi konumundaki Şanghay’ın, şehrin çevresindeki kırsal alanlar ve bir bütün olarak ülke ile olan ilişkisine odaklanır.
İşte bu makalenin, “özel çıkarlar ile daha yüksek çıkarların objektif açıdan çelişki içinde olduğu ve sosyalist devletin bu çelişkiyi doğru bir şekilde belirleme ve ele almada öncülük etmesi gerektiği” şeklindeki eleştirel gözlemle başlayan oldukça alakalı bir bölümü vardır (burada vurgu eklenmiştir) Ardından şu önemli tartışma gelir:
Sosyalist ekonomiden, özellikle Çin’in 1973-76 dönemindeki sosyalist ekonomisinden bir örnek alalım.
Kültür Devrimi’nin bir sonucu olarak Çin’in sosyalist ekonomisi, devrimci siyaseti ekonomik kalkınmanın başına geçirdi. Kafa ve kol emeği arasındaki, şehir ile kır (ve daha gelişmiş ve daha az gelişmiş bölgeler arasındaki) ve işçi ile köylü arasındaki boşlukların üstesinden gelmek için bilinçli çabalar sarf edildi.
Bu süreç , toplum çapında koordinasyon ve politik-ideolojik öncelikler tarafından yönlendirilen, karar verme ve kaynak tahsis etme kapasiteleriyle çalışan planlı bir ekonomi gerektiriyordu. Böylece 1970’lerin başında, Şanghay gibi Çin’in büyük şehirlerindeki sağlık personelinin üçte biri, herhangi bir zamanda özellikle kırsal kesimler başta olmak üzere, mobil tıbbi hizmetler sağlamak için yolda olabiliyordu. Şanghay ayrıca ülkenin iç bölgelerine ve daha yoksul bölgelerine uzmanlığı paylaşmak ve toplumun diğer kesimlerinden ve sektörlerinden öğrenmek için yarım milyondan fazla kalifiye işçi göndermişti. Ayrıca Kültür Devrimi yıllarında Şanghay, yerel olarak üretilen gelirinin yalnızca yüzde 10’unu elinde tuttu, geri kalanı ulusal bütçeye gitti ve Sincan ve Tibet gibi daha yoksul bölgelerin harcama ihtiyaçlarının sübvanse edilmesine yardımcı oldu.
Peki ya bu merkezi olarak belirlenmiş politikalar ve öncelikler, kendi kaderini tayin eden eşitlikçi bir siyaset adına, yerel karar alma sürecine, yerel konsensüse veya bir Şanghay Komünü tarafından vetoya tabi olsaydı? Şanghay işçileri “son sözü söylemeli” miydi? Çin kırsalındaki kitlelere göre “özel” (ayrıcalıklı) konumlarını korumak ve fiilen artırmak için savaşmaları mı gerekiyordu? Yoksa rollerini tüm ülkeyi dönüştürmeye ve kent ile kır arasındaki farkı kademeli olarak daraltmaya yardımcı olan ileri bir güç olarak mı görmeleri gerekiyordu?
Hâlâ önemli ve birçok yönden derin, sınıfsal ve toplumsal bölünmeler ve bunlara karşılık gelen ideolojik etkilerle damgalanmış bir toplum gündemdeydi. Eski toplumdan çıkılan ve uzun bir süre sosyalist geçiş sürecindeki sosyalist toplumun gerçekliği budur. Burada bahsedilen çelişki türlerinin doğru bir şekilde ele alınması ve gerekli karar verme, kitlelerin kendiliğindenliğine güvenmekten kaynaklanmayacaktır ve olamaz. (Kitleler bir kez daha farklı sınıflar şeklinde ve herhangi bir zamanda ileri, orta ve geri olarak ayrılırlar). Bu durumun, öncü bir partinin süregelen ihtiyacı ve rolüyle ve kitleler arasındaki karar alma ve tartışmayı etkileyen önder konumda hangi çizginin bulunduğu ile ilgisi vardır. (Bu bağlamda, 1976 karşı-devrimci darbesinden sonra Deng Xiaoping tarafından çıkarılan “reform” politikalarının bütçe politikasının tersine çevrilmesini içerdiğini belirtmekte fayda var. Şanghay ve diğer kıyı bölgelerine, kapitalist gelişmenin “vitrinleri” olarak inşa edilebilmeleri için yerel olarak yaratılan gelirlerinin büyük bir bölümünü elinde tutmalarına izin verildi ve bu alanlar teşvik edildi. Bu durum, merkezi planlamacılar tarafından yukarıdan aşağıya ve bürokratik müdahaleye yönelik bir düzeltici olarak öne sürüldü!)
Bunlar, doğası gereği dar bir yerel temelde çözülemeyecek bazı önemli meselelerin örnekleridir. Demokratik karar alma biçimi de dahil olmak üzere oluruna bırakılan kendiliğindenlik, eşitsizliğin yeniden ortaya çıkmasına ve meta ilişkilerinin artan etkisine yol açacak ve nihayetinde kapitalizme geri dönecektir. Aynı ilkeler, sosyalist toplumun ve ekonominin dünya devrimini ilerletmek için her türlü çabayı gösterme konusundaki uluslararası sorumluluğu için de geçerlidir. Uzak görüşlü öncü liderliğin gerekli olmasının bir başka nedeni de budur. Örneğin, devrimci Çin, dünyanın çeşitli yerlerindeki devrimci mücadelelere yiyecek ve diğer maddi yardım biçimlerini gönderiyordu. Sosyalist devlet her şeyden önce dünya devriminin üs alanı olmalıdır. Bu durum, sosyalist toplumun dokusuna, ekonomik yapılarına, planlama sistemine ve önceliklerine, sosyalist devletin insanları çeşitli enternasyonalist görev ve sorumlulukları yerine getirmek üzere dünyanın farklı bölgelerine gönderme kabiliyetine yerleştirilmelidir. Bütün bunlar toplum çapında koordinasyon ve tahsis mekanizmaları gerektirir. Toplumda desteklenen bakış açısı bu olmalıdır. Ve ideolojik mücadelenin merkezi bir cephesi olmalıdır.
Açık olmak gerekirse, Mao’nun politikaları genel olarak yerel inisiyatife Sovyetler Birliği’nin sosyalist olduğu dönemdekinden çok daha fazla vurgu yapmıştır ve bölgelere, yerleşim birimlerine ve kırsal komünlere önemli sorumluluklar aktarılmıştır. Bununla birlikte, personelin düzenlenmesi de dahil olmak üzere merkezi idare, bakanlık ve planlama yapılarını basitleştirme girişimleri gündeme gelmiştir. Yine bununla birlikte, sorumlulukların bu şekilde “devredilmesi” ancak devrimci bir çizginin merkezi liderliği temelinde mümkün olmuştur. Öte yandan Alain Badiou şu sonuca varmaktadır: “Nihayetinde devletin ademi merkeziyetçiliğine ilişkin en radikal deneylere (1967 başlarındaki ‘Şanghay Komünü’ne) destek olunmadığı için, eski düzen en kötü koşullarda yeniden kurulmak durumundaydı.”
Pek çok farklı boyutta gösterdiğimiz gibi, Badiou’nun bu iddiası -ki güçlü bir şekilde çürütülmüştür- aslında Kültür Devrimi’nin bir bütün olarak Şanghay’daki ve Çin’deki gerçek deneyimi ve bunun -bilimsel, materyalist- açıdan özetlenmesine doğrudan karşıdır.
Çin’deki bu devrimci deneyimden -ve bundan çıkarılan dersleri komünizmin yeni komünizm ile daha da geliştirilmesine dahil edilerek- ekonomiyi geliştirme ilkeleri ve komünist bir dünya nihai amacını hedefleyen toplumun sosyalist dönüşümüne dair genel yaklaşım derin bir şekilde öğrenilmiştir.
Dipnotlar:
1) Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa içinden:
Ekonominin planlamasına “sağlam çekirdek ve bir hayli esneklik” ilkesi yön verir. Planlama sistemi merkezileştirme ve yerelleştirme mekanizmaları aracılığıyla çalışır. Merkezileşme planların oluşturulması ve ekonominin koordine edilmesinde genel önderliği; kritik çevresel, ekonomik ve toplumsal konularda önceliklerinin belirlenmesini; temel girdi ve çıktı ihtiyaçlarına ve teknolojik, sektörel, bölgesel ve ekolojik dengelere dikkati; fiyatların ve finansal politikaların merkezi olarak belirlenmesini; ekonomik inşanın ve dünya devriminin uyumu ve genel doğrultusuna dikkat sarf edilmesini kapsar. Yerelleşme ise yerel yönetim ve inisiyatifi, temel toplumsal düzeylerde kolektif katılımı ve karar alma mekanizmalarının mümkün olduğunca geliştirilip arttırılmasını ve genel planın çerçevesinde deneye ve adaptasyona geniş bir alan tanınmasını içerir.
Sosyalist ekonominin bireysel teşebbüs ve birimleri genel plana entegredirler ve daha geniş toplumsal ve küresel bağlamlarda işlev görmek zorundadırlar.
Kaynak için: Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa (Tasarı Önerisi) | Yeni Komünizm (yenikomunizm.com)
2) Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa, 4.Madde, 3.Kısımdan.
3) Bob Avakian’ın makalesi Metalar, Kapitalizm ve Bu Sistemin Korkunç Sonuçları: Basit Bir Açıklama içinden:
Kapitalizm, meta üretimi ve değişiminin genelleştiği bir sistemdir. Meta, değiştirilmek (satılmak) için üretilen her şeydir. Bu birisinin kendi şahsi kullanımı için ürettiği (ve başkasıyla değiştirmediği) şeylerden farklıdır. Bu şekilde anlaşılırsa meta, bir mal da olabilir (örneğin kıyafet) veya bir hizmet de olabilir (örneğin sağlık). Kapitalizm altında mallar ve hizmetler metadırlar.
Metaların üzerine inşa olduğu temel bir çelişkisi vardır: kullanım değeri ve mübadele değeri arasındaki çelişki. Kullanım değeri, bir metanın başka bir şeyle değiştirilmesi (satılması) için bu metayı kullanılabilir (ihtiyaç hissettikleri veya arzuladıkları) gören birilerinin (veya belirli bir sayıda insanın) olması gerekliliğine dayanır. Mübadele değeri ise her şeyin değerinin, değiş-tokuşu yapılan bir metanın bu metanın üretimi için gerekli olan toplumsal emek-zamanın miktarına dayanır. Bunları anlatabilmek için daha önce şekerleme ve uçak örneğini kullanmıştım. Bir uçağın, şekerlemeden daha değerli olmasının sebebi -daha fazla mübadele değerine sahip olmasının- temelde bir uçak üretmek için ihtiyacınız olan toplumsal emek-zamanın bir şekerleme üretmekten olduğundan çok daha fazlaya mal olmasıdır.
Değer yasası, (“Metalar ve Kapitalizm” bölümünde tartışıldığı gibi) metaların değerinin, bu metaların üretimi için harcanan toplumsal olarak gerekli emek-zaman miktarı tarafından belirlendiği gerçeğine atıfta bulunur. Bu değer yasası, meta mübadelesini ve nihayetinde bir bütün olarak kapitalist ekonomik sistemin işleyişini temel olarak düzenleyen şeydir. Daha detaylı açıklama için bkz: Breakthroughs [Atılımlar]: Marx’ın Tarihsel Atılımı ve Yeni Komünizm ile Daha İleri Bir Atılım – Bob Avakian
Kaynak için: Metalar, Kapitalizm ve Bu Sistemin Korkunç Sonuçları: Basit Bir Açıklama | Yeni Komünizm (yenikomunizm.com)
4) Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa, Giriş Bölümünden.
5) Alain Badiou Eleştirisi – Burjuva Dünyasına Hapsolmuş Bir Komünizm, Raymond Lotta, Nayi Duniya ve K.J.A., Bölüm IV, “Kültür Devrimini Gömmek İçin Kültür Devrimini Yeniden Okumak,” Bölüm II. “1967 Şanghay Komünü”, Demarcations, Sayı 1, Yaz-Sonbahar 2009. Kaynak için: Burjuva Dünyasına Hapsolmuş Bir Komünizm – Alain Badiou Eleştirisi | Yeni Komünizm (yenikomunizm.com)
Add comment