Yeni Komünizm

Kadınlara Yönelik Saldırıya Alman Tepkisi: “Mülkümüze Dokunmayın!”

Yılbaşı gecesi Almanya’nın Köln şehrindeki merkez tren istasyonu, kadınlar için korkunç bir yerdi. Hatta bu, eksik bir ifade. Nitekim 600’den fazla kadın ortaya çıkarak, nasıl da onlarca erkeğin etraflarını sardığını ve oradan çıkmalarına izin vermediğini ayrıntılı olarak anlattı. Bu erkekler, kadınların kıyafetlerini yırttı, bacaklarının arasını ve gömleklerinin altını elle yokladı, göğüslerinde ve kalçalarında morluklar bıraktı. Bazı tecavüz vakaları ve çok sayıda hırsızlık vakası da oldu. Hamburg, Stuttgart ve Berlin’de de daha küçük çapta, benzeri olaylar meydana geldi.

Saldırıların ağırlıklı olarak Kuzey Afrika ve başka yabancı ülkelerden gelen genç erkekler tarafından gerçekleştirildiği aktarıldı. Birkaç gün sonra aşırı sağ tarafından çağrısı yapılan bir gösteride Şansölye Angela Merkel’den, Suriye, Afganistan ve başka ülkelerdeki savaşlardan kaçan bir milyondan fazla insana izin veren mülteci politikasına son vermesi istendi. Bir karşı gösteride ise yüzlerce kadın ve erkek tren istasyonuna, cinsiyetçiliğe ve ırkçılığa hayır diyen pankartlarla geldi.

Yılbaşı gecesi yaşanan bu korkunç olaylar, halihazırda tepeden tırnağa bütün Alman toplumu arasında yoğun bir şekilde yürütülen ve Avrupa çapına yayılan bir tartışmayı da ateşledi. Merkel, bazı mültecileri kabul etmenin Almanya’nın nüfusunu büyütmesi için, yurt içi ekonomisini genişletmesi için ve güçlü Avrupa Birliği içindeki lider güç konumunu daha da kuvvetlendirmesi için bir fırsat sunduğunu savunuyor. Polonya, Macaristan, Slovakya ve Çek Cumhuriyeti hükümetleri ise Köln’deki bu öfkeden zevk aldı ve kibirli bir şekilde, daha fazla göçmen kabul etmeleri için Almanya’dan gelen baskılara boyun eğmeyi bu nedenle reddettiklerini savundu. Bu hükümetler sık sık, İslam dinine inanan insanların gelişinin, Avrupa kültüründe ve medeniyetinde bir çöküşe yol açacağını ileri sürüyor.

Irkçı ve faşist aşırı sağ (İslam karşıtı Pegida ve sağcı popülist parti, Almanya İçin Alternatif-AfD), göçmen akışına bir son verilmesi ve Merkel’in gitmesi çağrısı yapıyor.“Politically Incorrect” bloğundaki bir yorum, bu tartışmanın nasıl da çirkin bir hal aldığının özeti gibi: “Çılgın şansölye, Ortadoğu’dan ve Afrika’dan cinsel açlık çeken, asosyal ve yasadışı milyonlarca erkeğin Almanya’ya gelmesine izin verdi. Sarışın Alman kadınları Kuran’a göre hevesler için istismar edilebilecek veya köleleştirilebilecek ‘av kadınlar’dır.” Bu akıl dışı laf kalabalığının gerçek anlamı, Alman kadınlarını hırpalama hakkının yalnızca Alman erkekleriyle sınırlı olması gerektiğidir. Bu bakış açısının kışkırttığı “yabancılara dönük cadı avı” şimdiden, 10 Ocak günü Köln tren istasyonu önünde altı Pakistanlı ve bir Suriyeli adamın küçük grupların saldırısına uğraması oldu.

Kadınlara yönelik bu saldırılar bir hengâmeye yol açarak, Alman emperyalizmi için büyük bir kargaşa meydana getirdi. Siyasi durumu kontrol edip edemeyecekleri, zamanla görülecek: Merkel Alman sağını yatıştırmaya çalışırken, AB üyelerinin Alman çıkarlarıyla aynı çizgide kalması gerektiğini savunuyor. Daha önce merhamet kartını oynayan Merkel, şimdi iltica başvurusunda bulunanların ve hapis cezası alıp almamalarından bağımsız olarak herhangi bir suçtan hüküm giymişlerse, halihazırda mülteci statüsüne sahip olanların sınır dışı edilmesi çağrısı yapıyor. Bu, aşırı sağın argümanlarının zımnen kabul edilmesi anlamına geliyor.

Gerek yeni gelen gerekse öteki göçmenler haklı bir şekilde, bu köhne eylemlerin kendilerini temsil etmediğini savunuyor. Bir avuç insanın yaptığı bu eylemlerin, zaten istikrarsız olan hayatlarına daha da fazla yıkım getireceği konusunda derin bir endişe taşıyorlar. ABD’nin ve onun Avrupalı ortaklarının yürüttüğü veya sebep olduğu savaşlar ve istilalar sebebiyle kendi ülkelerinden çıkmak zorunda kalan bu mültecilerin gidebilecekleri güvenli bir yer yok.

Köln’ün kadın belediye başkanının yaptığı, kadınların yabancı erkeklerden “bir kulaç” uzak durması gerektiği şeklindeki içler acısı açıklama, erkeklerin cinsel yönden saldırgan davranışlarında kadınların da suç ortağı olduğu anlamına geliyor. Bu olaylara öfkelenen bazı ilerici, cesur Alman kadınlar ve erkekler ise saldırılar karşısında tutum alma konusunda tereddüt içinde oldu, zira bugün Almanya’daki kana susamış ruh hali nedeniyle bunun yabancılara karşı bir tepkiye dönüştüğünü anlıyorlar. Bir yandan mültecilerle insanlar olarak iletişim kurmak isterken, diğer yandan da kadınların ezilmesine karşı mücadele etmek istiyorlar. Bunun için, Almanya’da mültecilerin gelişinden çok önce var olan cinsel şiddet miktarından söz ederek, şimdi suçun mültecilere yöneltilmesi suretiyle kadınlar için ikiyüzlü bir kaygı taşındığını söylüyorlar.

Yılbaşı gecesi gerçekleşen olaylar, polisin gözü önünde saatler boyunca devam etti. Ertesi gün açıklanan ilk polis raporu, akşamın olaysız geçtiğini söylüyordu. Öyle görünüyor ki otoriteler, kadınların tepkisi onları sıkıntılı bir duruma sokuncaya kadar, oğlanların gece boyunca “biraz eğlenmesinde” yanlış hiçbir şey görmemiş.

Cinsel saldırılar sadece yakın partnerler tarafından veya kimsesiz, tenha sokaklarda olmuyor; aynı zamanda kulüplerde, stadyum maçlarında, kadın etkinliklerinde, özellikle de Almanya’nın yıllık bira festivali Oktoberfest’te meydana gelebiliyor. Karoline Beisel ve Beate Wild, 2011 yılında Süddeutsche Zeitung’da, “Tek başına tuvalete gitmek, tehlikeyi göze almak demek: 50 feet’lik bir mesafe içinde üç sarhoş yabancının size sarılacağından, iki kere kalçanızın elleneceğinden, birilerinin gelip eteğinden yukarı bakacağından ve göğüs dekoltenizden aşağıya kasten bira döküleceğinden emin olabilirsiniz” diye yazmıştı. Her yıl Oktoberfest’te ortalama on tecavüz vakası bildirilirken, kayıtlara geçmeyen olay sayısının 200 civarında olduğu tahmin ediliyor.

Patriyarka: Kadınların Ezilmesi ve Tecavüz-Fuhuş Bağlantısı

Dünya çapındaki ataerkil toplumlar, özel mülkiyetin gelişi ve bunun sonucunda miras kurumunun tesis edilmesiyle ortaya çıktı. Erkeklerin kadınlar üzerindeki tahakkümü tesis edildi. Kapitalizmin yükselişiyle birlikte patriyarka ve erkek üstünlüğü ilişkileri, bugün bir avuç ülkenin dünya halkları üzerinden semirdiği küresel bir sistem olan bu sömürücü sistemin içinde derin bir şekilde kök saldı.

Bugün kadınların ezilmesi her yerde – gerek dünyanın gelişmiş kısmında, Avrupa’da, ABD’de ve Japonya’da, gerekse de Güney ülkelerinde, Afrika, Asya Latin Amerika ve Ortadoğu’da – olan bir durum. Ülkelerde ve bölgelerde farklı olan şey ise, ataerkil toplumun sonucu olarak ezilme biçimlerinin gözle görülür veya o kadar da gözle görülmez olmasıdır. Sözde modern dünyada kadınlar, tiksindirici bir kültürle ve kadınları her gün gerek evde gerekse sokaklarda kullanan, istismar eden ve alçaltan bir toplum tarafından kuşatılmış haldedir. Avrupa’dan ve Kuzey Amerika’dan dünyanın her yerine kadın trafiği yapılıyor. Erkek üstünlüğüne dayalı patriarkal toplum, kadınların ezilmesi konusundaki kendi çirkin yöntemleriyle Ortadoğu’da da mevcut. Dünyanın bütün büyük dinleri, erkek egemenliğini ve ona eşlik eden toplumsal ilişkileri destekler.

İngiltere’de yayınlanan Telegraph gazetesine göre: “İnsanlar Amsterdam’ın Avrupa’nın fuhuş başkenti olduğunu düşünüyor, fakat Almanya’da kişi başına düşen hayat kadını sayısı, kıtadaki bütün ülkelerden, hatta Tayland’dan bile daha fazla: Son sayıma göre 400,000 hayat kadını her gün 1.2 milyon erkeğe hizmet ediyor. Bu rakamlar on yıl önce, 2002 yılında Almanya’nın seks alımını, satımını, kadın satıcılığını ve genelevleri yasal hale getirmesinden kısa süre sonra yayınlanmıştı. İki yıl sonra Almanya’da fuhuş cirosunun 6 milyar dolar civarında olduğu düşünülüyordu – kabaca, Porsche veya Adidas’ın o yılki cirosu kadar. Şimdi 15 milyar olduğu tahmin ediliyor.”

(http://s.telegraph.co.uk/graphics/projects/welcome-to-paradise/)

Fuhuş ve aynı zamanda pornografi, tecavüzden yalnızca bir adım uzaktadır. Bütün bunlar, kadın bedeninin sex-shop’lardan kadın trafiğine; kadınların cinsellik temin edici ve çocuk büyütücü rollerine hapsedilmesinin ve erkek üstünlüğünün derin bir şekilde damgasını vurduğu evliliğe ve öteki “normal” ilişki tiplerine kadar, uygun görülen herhangi bir şekilde kullanılmak ve istismar edilmek, alınmak ve satılmak üzere bir adamın mülkü olduğu açgözlü bir kültürün sacayaklarıdır.

Frederick Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökenleri’nde, kapitalist toplumun nasıl da erkeklerin kadınlar üzerindeki iktidar ilişkilerini yansıttığından ve bunun yalnızca kapitalist toplumun ve onun ekonomik ve sosyal ilişkileri ile derin bir şekilde yerleşiklik kazanmış fikirlerinin ortadan kaldırılmasıyla değişebileceğinden söz eder: “Kapitalist üretimin yaklaşan yıkılışı sonrasında cinsel ilişkilerin talep edilme biçimi hakkında şu anda varsayabileceğimiz şey temel olarak negatif karakterlidir, büyük kısmı kaybolacak olan şeyle sınırlıdır. Peki yeni ne olacaktır? Bu, yeni bir nesil yetiştiği zaman cevaplanacaktır: bir kadının teslimiyetini parayla veya herhangi türden bir toplumsal güç aracıyla satın almanın ne olduğunu hayatında bilmemiş bir erkekler nesli [dahil].”

Hem mülteci krizi, hem de kadınların toplumda ezilmesi, kapitalist-emperyalist toplumun derinlerinde yerleşiklik kazanmış sinsi tahakkümden, baskıdan, sömürüden ve düşünme biçimlerinden doğmaktadır. Bu sistemi ve onun kâr egemenliğini sonlandırabilecek devrimci siyasi iktidarla birlikte kadınlar ve erkekler, günümüzün ekonomik ve toplumsal ilişkilerini söküp atma ve onların meydana getirip güçlendirdiği geleneksel – “modern” ve kadim – fikirleri eleştirme sürecinde artan ölçüde bilinçli, aktif bir rol oynayabilecektir. Gecelik tecavüz ve cinsel saldırı, göçmenlere yönelik saldırılar ve halka yönelik öteki şiddet eylemleri tolere edilmeyecek, yeni ve kurtuluşçu bir ahlak şekillendirilecektir: boyun eğme ve teslimiyeti vaaz etmek yerine, bütün insanlığın çıkarları için bütün toplumsal ilişkilerin daha da fazla devrimcileştirilmesinin motoru olarak, kadınların kurtuluşu mücadelesine değer veren bir ahlak olacaktır bu.

Şu haliyle bu dünyadan nefret eden herkes, bu yeni toplumu var etmek için bir adım öne çıkmalı ve ötekilere katılmalıdır.

Yeni Komünizm

Bizler, devrimin önderi Bob Avakian'ın mimarı olduğu Yeni Komünizm‘in takipçileriyiz. Bob Avakian'ın devrimci önderliğini takip eden ve Yeni Komünizm temelinde dünyayı gerçekte olduğu haliyle anlama ve onu değiştirme sorumluluğunu üstlenenleriz. Detaylı bilgi için bkz: Biz Kimiz?

Dünyada devamlı olarak yaşanan dehşetlerin ve son derece gereksiz acıların ortadan kaldırılması hem mümkün hem de son derece gereklidir. Bob Avakian'ın devrimci önderliğini ve geliştirmiş olduğu Yeni Komünizm'i öğrenerek kazanma şansı olacak gerçek bir devrim hareketini birlikte inşa ediyoruz. Yeni Komünizm'in teorik çerçevesine ilk kez giriş yapacaklar başlangıç noktası için web sitemizde bu bölümde yer alan makaleleri inceleyebilir, ayrıca Bob Avakian'ın Türkçeye çevrilmiş eserlerine buradan ulaşabilirler. Görüş, katkı ve desteklerinizi bekliyoruz.

#DevrimDahaAzıDeğil

Add comment

Follow us

Don't be shy, get in touch. We love meeting interesting people and making new friends.