Faşizm, Baskıcı Egemen Bir Sınıfın Çıkarına Olabilir Ama Asla Ezilenlerin Çıkarına Olamaz

Faşizm, Baskıcı Egemen Bir Sınıfın Çıkarına Olabilir Ama Asla Ezilenlerin Çıkarına Olamaz

Geçtiğimiz günlerde Erin Burnett, CNN’deki “Out Front” adlı programında, 2019’dan beri El Salvador’da hükümet başkanı olan Nayib Bukele’nin demir yumruklu, aslında faşist yönetimini olumlu bir şekilde takdir eden iki bölümlük bir haber yayınladı.

Bukele ile El Salvador, “dünyanın cinayet başkenti” olmaktan çıkıp, dünyadaki en yüksek kitlesel tutuklama oranına sahip ülke haline geldi; hatta kitlesel tutuklama konusunda ABD’yi bile geride bıraktı. Bukele, ülkenin anayasasını ihlal ederek görevde kalmaya devam etti ve olağanüstü baskıcı yetkiler kullandı. Eğer bunu yapan Nayib Bukele değil de Vladimir Putin olsaydı Burnett gibi kişiler bunu şiddetle kınardı. Ancak Bukele kınanmak yerine çılgınca övülüyor ve özünde faşist olan yönetimi yalnızca El Salvador’da değil, aynı zamanda bu ülkenin yönetici sınıfı da dahil olmak üzere birçok kişi tarafından bir “model” olarak tanıtılıyor.

Megan K. Stack’in bu yılın (2024) 1 Eylül Pazar günü New York Times‘ta çıkan bir makalesi (“El Salvador’da, Korkuyla Birlikte Barış’ta”) Bukele’nin popülaritesinden bahsediyor, ancak Stack’in bu makalesi Bukele’nin “çete karşıtı” savaşında kullandığı bazı yöntemleri eleştiriyor.

Stack, Bukele’nin “suça karşı kampanyasının” temel hakları savunma veya hukukun gerektirdiği usullere uyma iddiasında bile bulunmadığını belirtiyor. Bukele’nin “81.000’e yakın tutukluyu incommunicado (kimseyle görüştürülmeyen tutuklu) olarak topladığını” ve “gözaltına alınanlar arasında 12 yaşında binlerce çocuk olduğunu ve bazılarının işkence gördüğünü” belirtiyor. Haber, El Salvador’daki bir insan hakları örgütünün direktörüne atıfta bulunuyor; bu örgütün araştırmalarına göre, bu şekilde gözaltına alınan insanların yaklaşık üçte biri aslında masum!

Fakat yine de Stack’in makalesi Bukele’nin, en azından şimdilik, ne kadar yaygın ve çılgınca popüler olduğunu ayrıntılı olarak anlatıyor; çünkü çetelerin bastırılması insanların sokağa çıkmalarına ve genel olarak çetelerin yarattığı terörün korkusu olmadan hayatlarını sürdürmelerine olanak sağladı. (Aynı zamanda Stack, Bukele’nin çete liderleriyle anlaşmalar yaptığına, ancak temel üyelere acımasızca baskı yaptığına dair haberlere de atıfta bulunuyor.)

Burada öğrenilecek çok önemli, çok negatif bir tarih var. 1. Dünya Savaşı’ndan sonraki dönemde (1918 sonrası) İtalyan faşist Benito Mussolini, o ülkedeki insanların önemli kesimleri arasında popülerdi çünkü onun demir yumruk yönetimi, o Dünya Savaşı’ndan kaynaklanan kaostan bir miktar “düzen” çıkardı. Benzer şekilde, Adolf Hitler önderliğindeki Alman Nazi faşistlerinin yönetimi, o ülkedeki halkın önemli kesimleri arasında bir süre popülerdi. Çünkü bu Nazilerin yönetimi altında, Alman ekonomisi, Almanya’nın 1. Dünya Savaşı’ndaki yenilgisini izleyen yıkıcı krizden kurtulmuştu; Hitler ve Naziler, Almanya’yı 2. Dünya Savaşı’nın (1939) başlarında büyük zaferler elde eden, korkulan bir askeri güç haline getirmişlerdi. Fakat Mussolini’nin iktidarı -ve daha da büyük ve korkunç bir ölçekte Hitler’in iktidarı- korkunç bir vahşeti içeriyordu (ve en sonunda o ülkelerdeki insanlar için felakete yol açtı).

Bugün El Salvador’daki, özünde faşist Nayib Bukele iktidarı altındaki duruma geri dönersek ve daha büyük ve daha temel resme bakarsak: Nesiller boyunca El Salvador’a egemen olan ve onu harap eden kapitalist-emperyalist sisteme ve hepsinden önemlisi ABD’ye karşı ne büyük bir itham! El Salvador’da çetelerin büyümesine ve yaygın teröre yol açan koşulları yaratan, oradaki halk kitleleri arasında süregelen yoksulluk ortamında, bu sistem ve ABD egemenliğidir. El Salvador’un eziyet çeken halkına, amansız çete terörü ile Bukele’nin aşırı baskıcı faşist yönetimi arasında korkunç bir “seçim” dayatmış olan bu sistem ve her şeyden önce ABD’nin uyguladığı egemenlik ve yıkımdır.

Bu ülkede, güzelim ABD’de (!), El Salvador halkına dayatılan korkunç koşullar ve korkunç “seçimler” konusundaki sorumluluğun yanı sıra, Donald Trump ve Cumhuriyetçi Parti tarafından temsil edilen yönetici sınıfın bir kesimi, Bukele’ye açıkça hayranlık duyuyor ve onun faşist baskısını kutluyor. Stack’in bildirdiğine göre, Cumhuriyetçi Kongre Üyesi Matt Gaetz, Bukele’nin hakları çiğneyen faşist baskısından ders çıkarmak için El Salvador’a gitti ve Gaetz, bunun ABD’deki Chicago gibi şehirlerle başa çıkmak için bir model olması gerektiğini savundu.

Benzer şekilde, Donald Trump yakın zamanda yaptığı bir seçim konuşmasında polisin daha da acımasız olması gerektiği konusundaki ısrarını sürdürdü; özellikle, polisin bu ülkedeki suçlara çözüm olarak “serbestçe bir saat” geçirmek üzere serbest bırakılması gerektiğini söyledi (ve tabii ki, o “bir saat” gerçekte sadece bir saat olmayacak, aynı zamanda devam eden bir terör dönemi olacaktır).

ABD’de ve El Salvador’da, hatta her yerde, seçim, rastgele çete şiddeti ve suçuna ya da bu baskıcı sistemin kurallarını şiddetle uygulayan polis ve diğer kurumların “düzenli terörüne” indirgenmemelidir. Çok sayıda korkunç deneyimin gösterdiği gibi, bu ülkedeki yönetici sınıfın suç ve suçluları hedef almak adına yürüttüğü “savaşlar”, ezilen halk kitlelerine, özellikle de gençlere karşı bir terör rejimi anlamına gelecektir. Ve sonuçta, özellikle ezilen halk kitleleri arasında, bu sistemin işleyişi ve yaptırımı nedeniyle seçimleri ciddi şekilde kısıtlanan kesim, gençliktir ve bu gençlerin büyük çoğunluğunun suça sürüklenmesinden temel olarak sorumludur.

94 numaralı mesajımda vurguladığım gibi, Siyahi halk için -ve bu genel olarak halk kitleleri için de geçerlidir- Chicago gibi şehirlerde ve ezilen insanların yoğunlaştığı diğer büyük şehirlerde, onların temel çıkarları ve tüm bu çılgınlıktan çıkış yolu faşizmde değildir ya da uzun süredir siyahi insanları ve diğerlerini en tarifsiz biçimlerde ezen ve terörize eden bu sistemin herhangi bir biçiminde değildir.

Cevap, bu sistemin ezilen kitleler, umutsuzluğa ve çaresiz eylemlere sürüklenen kitleler için kurduğu korkunç tuzağı aşmak ve ondan kurtulmaktır. 93 numaralı mesajımda açıkça belirttiğim gibi, cevap devrimci kurtarıcılar olmaktır—İnsanlığın Kurtulması için Devrimci Birliklere (Revcom Corps) katılmak, tüm bu çılgınlığa kurtarıcı devrimci bir çözüm getirmek için çalışmaktır.

Bu, içinde yaşadığımız şu zamanda, ülke içindeki ve özellikle de iktidardakiler arasındaki bölünmelerin, uzun zamandır becerebildikleri şekilde, bir hâkim sınıf olarak halkı birleşik bir şekilde yönetemedikleri anlamına geldiği bir zamanda, çok daha derin bir şekilde doğru ve acil bir öneme sahiptir ve bu yoğun durumdan gerçek bir devrim çıkarma, tüm bu sistemi devirip ortadan kaldırma ve yerine çok daha iyi bir şey getirme olasılığı gerçektir ve etkin bir şekilde ele alınmalıdır.

Bu “çok daha iyi bir şey”, benim yazdığım Kuzey Amerika’daki Yeni Sosyalist Cumhuriyet Anayasası‘nda tam olarak ifade edilmiştir. Bu anayasa, insanların güvenliğini ve emniyetini sağlayacak, aynı zamanda “güvenlik ve emniyet” adına bu haklardan mahrum bırakmak yerine, temel haklarını koruyacak ve güvence altına alacak bir sistem için temeli; temel ilkeleri ve pratik yönergeleri sağlar.

İhtiyacımız Var ve Talep Ediyoruz: Yepyeni Bir Yaşam Biçimi, Temel Olarak Farklı Bir Sistem, bu yeni anayasaya dayanan bu radikal yeni sistemin ekonomide, siyasi sistemde ve kitlelerin yaşamının diğer temel boyutlarında getireceği temel değişikliklerden bahsediyor. Bunlar arasında şunlar da var:

Halkın Özgürlüğü ve Haklarının Tamamen Yeni Bir Boyutu

Kuzey Amerika’daki Yeni Sosyalist Cumhuriyet için bu anayasada belirtildiği gibi, bu yeni toplumdaki insanlara yalnızca düşüncelerini siyasi olarak tam olarak ifade etmeleri, sanatsal ve diğer yollarla kendilerini özgürce ifade etmeleri, muhalefet etmeleri ve protesto etmeleri için izin verilmekle kalmayacak bunlara anayasal ve kurumsal koruma sağlanacaktır. Bunu başarabilmeleri için onlara gerekli araçlar sağlanacaktır çünkü bu, insanların “nefes alabilecekleri” ve rahat hissedebilecekleri, ayrıca toplumun ve dünyanın bir bütün olarak özgürleştirici dönüşümüne neyin katkıda bulunup neyin katkıda bulunmayacağı konusunda başkalarıyla birlikte mücadele etmeye ilham verecekleri bir atmosfer yaratmanın önemli bir parçasıdır.

(“İhtiyacımız Var/Talep Ediyoruz” ve Kuzey Amerika’daki Yeni Sosyalist Cumhuriyet için Anayasa revcom.us adresinde mevcuttur.)

İşte bu özgürleştirici sistem, faşizmin terör rejimine ve kapitalizm-emperyalizmin insanlara dayattığı her türlü egemenlik biçiminin tüm dehşetlerine karşı mücadele etmek hayatınızı adamaya değer bir mücadeledir.


Yazının orjinali için tıklayınız.




Komünizm ve Jeffersoncu Demokrasi

Bob Avakian, bu eserinde Jeffersonculuğun ideallerini analiz eder ve onun “en yüksek özlemlerini”, bu ideallerin içinden büyüdüğü, hizmet ettikleri ve hizmet etmeye devam ettikleri sömürücü ve baskıcı toplumsal ilişkilere ikna edici bir şekilde yerleştirir. Bunu yaparken, çok çeşitli bilimsel araştırmalardan yararlanır ve Jeffersoncu demokrasinin başlıca çağdaş savunucuları ile polemik yürütür.

“Genel ve temel anlamda, komünizme ilerlemek burjuva hakkının dar ufkunun ötesine, fikirler alanı da dahil olmak üzere meta üretimi ve değişimi alanı ve bununla bağlantılı olan her şeyin ötesine geçmek anlamına gelir; bireyselliğe, bireysel vicdana, bireysel fikirlere ve bireysel yaratıcılığa ilişkin burjuva hakkın ötesine geçmek anlamına gelir ve bu anlama da gelmek zorundadır.”

“Bu durum insanları bunaltmak ve keyfi olarak sınırlandırmak anlamına gelmez, aksine bu sürece daha geniş bir ifade verirken aynı zamanda bütün bunlara radikal olarak yeni ve niteliksel olarak farklı bir temelde yaklaşmak, özgürleşmek ve tarihsel sınırların ve şu an mümkün gözüken “fikirlerin serbest pazarı” ilkelerinin -ve Madison ve Jefferson’un savunusunu yaptığı- fikirlerin ve vicdanın şahsi mülkiyetin kutsal formları olduğu şeklindeki konseptin ötesine geçebilmek demektir.”


Sipariş İçin:

Komünizm ve Jeffersoncu Demokrasi – Bob Avakian – elyayinlari.com

Komünizm ve Jeffersoncu Demokrasi & Bob Avakian – kidega.com

Komünizm ve Jeffersoncu Demokrasi – Bob Avakian – istanbulkitapcisi.com

Komünizm ve Jeffersoncu Demokrasi – Bob Avakian – 9786057454393 – Kitap | imge.com.tr

Komünizm ve Jeffersoncu Demokrasi (orionkitabevi.com.tr)

Komünizm ve Jeffersoncu Demokrasi – Bkmkitap

Komünizm ve Jeffersoncu Demokrasi Kitabı ve Fiyatı – Hepsiburada

Komünizm ve Jeffersoncu Demokrasi – Bob Avakian | Nadir Kitap

Komünizm ve Jeffersoncu Demokrasi Bob Avakian (kitapmatik.com.tr)

Komünizm ve Jeffersoncu Demokrasi, Bob Avakian – kirmizikedi.com




Atılımlar [Breakthroughs]: Marx’ın Tarihsel Atılımı ve Yeni Komünizm ile Daha İleri Bir Atılım


Copyright © 2019 RCP Publications | Kaynak: http://www.demarcations-journal.org/


Açıklayıcı Bir Önsöz

Biraz sonra giriş yapılacak kavramların pek çoğu, şeyleri yüksek düzeyde bir teorik soyutlamayla ele almayı gerektirmektedir. Bu konulara henüz temel bir aşinalığı bulunmayan kişiler için, konuları anlaşılır hale getirmek, insanların başlıkta esas olarak kastedilen şeyi “anlayabilmelerini” sağlamak, ayrıca bu konulara zaten aşina ve taraftar olanlar için de, bunların daha derin şekilde kavranması, üzerinde çalışılması ve insanlığın kurtuluşunda derin bir sıçrama gerçekleştirecek, nihai amacı komünizm olan bir devrime katkı sağlayacak bu teorinin mümkün, gerekli ve acilen ihtiyaç duyulan bir şey olduğunu göstermek için elimden gelenin en iyisini yaptım.

Bu çalışma, önemli bir açıdan Komünizmin Yeni Sentezi: Temel Yönelim, Yöntem ve Yaklaşım ve Esas Unsurlar – Taslak çalışmasının detaylandırılmasıdır. Aynı zamanda, başlıkta da belirtildiği gibi bu “temel bir özettir” çünkü burada ele alınan konuların çoğunun kapsamlı bir açıklaması YENİ KOMÜNİZM kitabında yer almaktadır -ve bunun önemli unsurları da, yine önemli yönlerden devrimin el kitabı olarak hizmet edebilecek BAsics‘teki seçmelerde bulunmaktadır- ayrıca Marx zamanından itibaren geliştirilen ve yeni komünizm ile daha ileri şekilde geliştirilerek sentezlenen komünist hareketin teorisi, stratejik yönelimi ve hedefleri hakkında derinlemesine bir tartışmaya ihtiyaç bulunmaktadır. Bu aynı zamanda tamamlanmış ve nihai bir özet girişimi değil, “temel bir özettir”, çünkü, önemli bir kısmı Marx’ın tarihsel atılımından başlayarak daha önceki ilk büyük komünist devrim dalgasından elde edilenlerin öğrenilmesi ve daha fazla sentezlenmesiyle yeni komünizmin geliştirilmesi halen devam etmektedir.

“Marx’ın da belirttiği gibi -reformist “sosyalistler” de dahil olmak üzere- reformistlerin ayırt edici özelliklerinden biri, ekonomiyi eşitsizlik ve diğer toplumsal rahatsızlıkların kaynağı olarak belirledikleri ölçüde meseleyi bölüşüm alanına yerleştirmeleridir, oysa ki kapitalizm gibi sömürücü bir toplumun karakterini oluşturan baskı ve eşitsizliğin kaynağı üretim alanında bulunmaktadır ve daha spesifik olarak da üretim ilişkilerindedir.”Bob Avakian

“Burada Marksist bilimsel anlayışın önemli bir bileşenine, toplumun ekonomik temeli ile siyasal ve ideolojik üst yapı (siyasi yapılar, kurumlar, egemen kültür ve fikirler) arasındaki ilişkiye geliriz. Sonuçta -her şeyin kolaylıkla mekanik olarak indirgenebileceği anlamında değil, ancak en nihayetinde ve temelde- toplumun üstyapısının altyapıdaki üretim ilişkilerine tekabül etmesi gerekir.”Bob Avakian

“Maoizme Bilimsel Bir Yaklaşım, Bilime Bilimsel Bir Yaklaşım” (Sanat, Kültür, Bilim ve Felsefeye İlişkin Gözlemler’de yer almaktadır) bölümünde, komünist topluma ulaşıldıktan sonra, insanların muhtemelen artık daha fazla komünizmden bahsetmeyecekleri yorumunda bulundum. Bu nokta demokrasinin kaybolup gitmesiyle ilgilidir. Şöyle bir benzetme yaptım; hasta olduğunuzda ve en sonunda iyileştiğinizde, genellikle iyileştiğiniz anı pek hatırlamazsınız. Bir süre sonra farkına varırsınız: “Hey, artık hasta gibi hissetmiyorum.” Buradaki benzetme, bir kez komünizme ulaştığınız zaman olacak olan şey gibidir, “4 Bütünlere” ulaştığınızda mevcut çelişkilerle uğraşmak durumunda kalırsınız, komünizm düşüncesi de insanların çok fazla konuştuğu bir şey olmaktan çıkar. Bu durum, demokrasinin kaybolup gitmesi noktasına ulaşmanın bir başka yoludur. Sonuç olarak, bu düşünceye yönelik daha fazla kaynak mevcuttur.” Bob Avakian

İçindekiler

  • Açıklayıcı Bir Önsöz
  • Karl Marx: Tarihte İlk Kez İnsanın Toplumsal Gelişimine Temel Bir Bilimsel Yaklaşım, Analiz ve İnsanlığın Kurtuluşu İçin Öngörüler
  • Marksizm ile Atılım
  • Bir Bilim Olarak Marksizm – Ütopyacı Metafizik Değil, Diyalektik Materyalizm
  • Yeni Komünizm: Yeni Sentez ile Daha İleri Bir Atılım
  • Bilim
  • Gerçek Bir Devrim İçin Strateji
  • Önderlik
  • Gerçek Kurtuluşa Giden Yolda Kökten Yeni Bir Toplum

Sipariş İçin:

Atılımlar – Bob Avakian – elyayinlari.com

Atılımlar & Bob Avakian – Aralık 2021 (kidega.com)

Atılımlar – Bob Avakian (babil.com)

Atılımlar – Bob Avakian – Nobel Kitap

Atılımlar, Bob Avakian, El Yayınları – Kitap Sepeti’nde.

Bob Avakian – Atılımlar | Sözcü Kitabevi (sozcukitabevi.com)

Atılımlar – Bob Avakian – (ilknokta.com)

Atılımlar – Bob Avakian – Fiyatı ve Konusu | Kitap365.com

Atılımlar – Bob Avakian – Bkmkitap




Yaklaşan İç Savaş Ve Günümüzde Devrim İçin Yeniden Kutuplaştırma

Yaklaşan İç Savaş ve Günümüzde Devrim İçin Yeniden Kutuplaştırma kitabı, Bob Avakian’ın 2004-2005 yılları arasındaki çeşitli konuşma ve makalelerinden oluşmaktadır. Bu eser, ABD hakim sınıfları içindeki çatışmalara ve özel olarak da Hristiyan faşistlerin Cumhuriyetçiler içerisinde majör bir güç oluşuna, ABD siyaset sahnesini nasıl belirlediklerine ve faşist güçlerin bariz bir şekilde yeni bir rejim oluşturmaya yönelik dünya görüşlerine ve programlarına yoğunlaşmaktadır.

Bu eser yazıldıktan 12 yıl sonra Trump ve Pence iktidara gelerek bu faşist programı konsolide etmeye giriştiler. Trump/Pence rejimi, iktidarı boyunca bu faşist programa sadık kaldı ve toplumu bu temelde kutuplaştırdı. Trump/Pence rejimi, her ne kadar iktidarını tam olarak konsolide edememiş olsa da, bugün ABD toplumunda belirleyici kutbu oluşturmaktadır.

Eserin Türkçe baskısına, 2016-2021 yılları arasındaki, Bob Avakian’ın çeşitli konuşma, açıklama ve yazılarından oluşan bir “ek bölüm” derleyerek, faşizmin konsolidasyonuna yönelik kutuplaştırmanın ve halihazırdaki bariz faşizm tehlikesinin daha iyi anlaşılmasına ışık tutmak istedik. Böylece okur Bob Avakian’ın son 20 yıllık derin analizlerine ve öngörülerine yakından tanıklık edebilecek, ayrıca yaklaşan iç savaş ihtimalini ve devrim için gerekli olan yeniden kutuplaştırmanın stratejisini bütünlüklü bir şekilde inceleyebilecektir.


Bu bakımdan siyasi ve ideolojik olarak muazzam bir sorumluluğumuz var. Birleşmek ve mücadele etmek zorundayız -kuyruğa takılmamalıyız- kapitalist sistem ve burjuva demokrasisi çerçevesinde kendilerini hâlâ umutsuzca tüm bunlara bir çözüm bulmaya çalışırken bulan birçok ilerici insan ve güç mevcut. ABD’deki mevcut rejim tarafından temsil edilen şeye karşı, bunların ABD toplumunu ve dünyayı götürmek istedikleri yöne karşı insanların açığa çıkan öfkeleriyle birleşmeliyiz; fakat aynı zamanda onlarla mücadele de etmeli, mevcut muhalefeti ve direnişi başka bir şeye, tamamen farklı bir şeye dönüştürmeliyiz. Temel halk kitleleri arasında güçlü ve devrimci bir hareketi öne sürmeliyiz. Bu nokta, tüm bunların içindeki belirleyici bir unsurdur.

Etrafta oturup bu “inanç temelli” şeylere izin veremeyiz; insanları kendi temel çıkarlarına aykırı hareket etmeye iten tüm bu dini saçmalıklara yol veremeyiz. Bunun hakkında daha fazlasını -çok daha fazlasını- söyleyebilirim, ancak buradaki esas noktam şu an şekillenmekte olan kutuplaşmanın esas olarak çok olumsuz olduğu, ancak bütününün tek taraflı ve statik olmadığıdır: Tüm bunların içinde kesinlikle olumlu ve potansiyel olarak çok olumlu unsurlar ve faktörler mevcut. Şu anki polarizasyon çok dinamik ve geçici bir karışımın parçasıdır ve bir yönde veya başka bir yönde kökten değişebilir. Ancak bu Hristiyan Faşist unsur, belirli bir zamanda veya belirli bir süre boyunca tüm bunların içindeki en önemli özellik olmaktan çıksa bile asla tamamen yok olmayacak veya sahanın ve egemen sınıf siyaseti içindeki “konfigürasyonun” -bir bütün olarak toplumun devrimci bir dönüşümüne dek- önemli bir özelliği olmayı asla bırakmayacaktır.

Temel soru şudur: Tüm bunların dinamikleri ne olacak ve nereye götürecek? Korkunç sonuçlara ve giderek daha fazla olumsuz kutuplaşmaya mı, yoksa halk kitlelerinin tüm bunlardan farklı bir yeniden kutuplaşmayı körükleyeceği, bunu farklı bir dinamik haline getirerek tüm bunları tamamen farklı bir çözüme götüreceği bir duruma mı?

Bob Avakian


Sipariş İçin:

Yaklaşan İç Savaş ve Günümüzde Devrim İçin Yeniden Kutuplaştırma | EL YAYINLARI

Yaklaşan İç Savaş ve Günümüzde Devrim İçin Yeniden Kutuplaştırma | Babil

Yaklaşan İç Savaş Ve Günümüzde Devrim İçin Yeniden Kutuplaştırma – Bob Avakian | kitapyurdu.com

Yaklaşan İç Savaş Ve Günümüzde Devrim İçin Yeniden Kutuplaştırma – Bob Avakian – 9786057454317 – Kitap | imge.com.tr

Yaklaşan İç Savaş ve Günümüzde Devrim İçin Yeniden Kutuplaştırma Bob Avakian El Yayınları | 9786057454317 (kitapsec.com)

*Diğer satış kanalları kısa sürede güncellenecektir.




Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa (Tasarı Önerisi)


Copyright © 2010 RCP Publications | Kaynak: https://revcom.us/socialistconstitution/


BA, Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa (Tasarı Önerisi) çalışmasının yazarıdır. Temel amacı, sınıfların ve sınıfsal ayrımların, sömürü ve baskının, insanlar arasında yıkıcı bölünmeler ve düşmanlıkların olmadığı komünist bir dünya yaratmak olan yeni bir sosyalist toplum için kapsamlı bir vizyon ve somut bir plan olan bu çalışma, yeni komünizmin etkileyici bir şekilde uygulanmasıdır.


Giriş Açıklaması: Bu Anayasa (Tasarı Önerisi)’nin Doğası, Rolü ve Amacı

Bu Anayasa (Tasarı Önerisi) gelecek bakış açısıyla kaleme alınmıştır. Bu Anayasanın, yapı ve işlevleri bugünden çok farklı olan toplum ve yönetim biçimleri için bir model oluşturması, onların temel prensip ve ilkelerini belirlemesi amaçlanmıştır: Kuzey Amerika’nın Yeni Sosyalist Cumhuriyeti; insanlar arasında çok farklı değer ve ilişkileri ete kemiğe büründürecek, kurumsallaştıracak ve geliştirecek bir sosyalist devlet olacaktır. Yeni Sosyalist Cumhuriyeti’nin en temel ve nihai amacı, dünya genelinde süren diğer devrimci mücadelelerle birlikte, tüm sömürü ve tahakküm ilişkilerini ve bu ilişkilerin yol açtığı tüm uzlaşmaz yıkıcı çelişkileri ortadan kaldıracak şekilde insanlığın bir bütün olarak kurtuluşu ve tarihinde yeni bir çağın -komünizmin- başlangıcını sağlamaktır.

Bu yeni sosyalist devlet ancak kapitalist-emperyalist ABD’nin dize getirilip tamamen yıkılması ve dağıtılmasıyla mümkündür. Bu da, toplumda ani ve kalıcı bir krizi; devrimci komünist bir öncüyü; onun önderliğinde hareket edecek devrimci dönüşüm ihtiyacının bilincine sahip ve bunun için savaşmakta kararlı bir devrimci halk hareketini ve bu hareketin milyonlara yayılmasını şart koşmaktadır. Bu amaçla çalışırken, yani bu gerekli koşulların ortaya çıkması için beklerken devrim için hiç şüphesiz kafada nihai hedef komünizm için acele etmek, Devrimci Komünist Parti, ABD’nin stratejik yönelimidir. Bu “Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyeti için Anayasa (Tasarı Önerisi)’ni” bu stratejik yönelime hayata vermek ve onu uygulamaya geçirmek için yayınlıyoruz. Bu anayasa tasarısının amacı; artan sayıda insanın günümüz kapitalist-emperyalist sistemine, onun dünya nüfusunun büyük çoğuna, bir bütün insanlığa, aynı zamanda çevreye ve üzerinde yaşayan canlı türlerine dayattığı ifade edilmesi zor acılara ve tahribatlara gerçek alternatifler üretilip üretilemeyeceği, bunun nasıl ve hangi formlarda olabileceği sorularıyla boğuştuğu, ciddi ciddi bunu tartıştığı koşullarda sürece bir katkı sunmaktır. Bu amaçla onlara sosyalist toplumun doğası, yapısı ve fonksiyonu hakkında daha somut bir bilgi vermektir. Yani, onlara, ona yön veren temel ilke ve amaçlarını, burada canlandırıldığı şekliyle hükümet yapısını anlatabilmektir. Bu sayede insanlara, şu anda ülkemizi yönetip dünyaya bir bütün hükmederken yukarıda sözünü ettiğimiz berbat sonuçları doğuran kapitalist-emperyalist sistemle burada canlandırılan hükümet ve toplum yapısı arasındaki radikal farkı gösterebilmektir.

“Kuzey Amerika’nın Yeni Sosyalist Cumhuriyeti” ifadesi, dünyanın bu bölümünde devrimle inşa edilecek sosyalist toplumun adının illa bu olacağı anlamında kullanılmamıştır (resmi ismi elbette bu sosyalist devlet pratik anlamda kurulurken belirlenecektir); aksine bu ifadeyle bu Anayasa önerisinin yeni doğan bir sosyalist devlete ve onun varlığının birinci aşamasına ait olduğu vurgulanmak istenmiştir. Bu sosyalist devlet, emperyalist ABD’nin sonunu getirecek ve onu sosyalizm yolunda yeni bir devrimci toplumla değiştirecek muzaffer birdevrimin sonucunda doğacaktır. Biz burada mümkün olduğunca yeni sosyalist toplumu karakterize edecek temel ilke, kurum ve süreçlere işaret etmeye çalışıp özellikle onun hükümet işleyişini anlatmaya çalışırken bu spesifik özellikler elbette bu yeni sosyalist devletin inşa edileceği zamanın verili koşulları tarafından belirlenecektir. Mesela, emperyalistlerden (ve diğer gericilerden) kurtarılan ve yeni sosyalist devletin sınırları olarak konsolide edilen bölgenin büyüklüğü gibi faktörler. Ya da, baskın çıkan bazı genel koşullar… Özellikle de, yeni sosyalist devletin kuruluş aşamasında dünyanın bu bölgesinde, aynı zamanda dünya genelinde, devrimci ve gerici güçler arasında mücadelenin seyri. Bu olası durumlardan bazılarına aşağıdaki Anayasa (Tasarı Önerisi)’nde yer verilmiştir, ama gelecek öyle bir şey ki, bazı şeyler bugünden ya hiç öngörülemez ya da en genel hatlarıyla öngörülebilir. Bizim amacımız yine de elimizden gelenin en iyisi yapmaya, Kuzey Amerika’nın yeni sosyalist devletinin Anayasası’nda vücut bulacak temel ilkeleri ve bunların çoğunun nasıl uygulanacağını en açık şekliğiyle ortaya koymaya çalıştık. Amacımız; burada temel vizyonu ortaya konan yeni sosyalist devletle onun temsil ettiği radikal biçimde farklı toplum ve devlet potansiyeli konusunda insanları cesaretlendirmek ve onunla yakından ilgilenmeye başlamalarını sağlamaktır. Bu Tasarı Önerisini yayınlama amacımızı yinelersek: Böylesine ciddi ve anlamlı bir uğraşı mümkün olduğunca yaygınlaştırmak ve özendirmek, ayrıca, burada ortaya konan dünya ve toplum biçiminin sadece hayal olarak kalmaması aktif mücadele konusu haline getirilmesi için fikir alışverişi ve tartışmasını teşvik etmek.

Son nokta: Bu doküman yeni sosyalist devlet için bir Anayasa Tasarı Önerisi olarak öncelikle bu yeni toplumda hükümetin amaçları, doğası ve fonksiyonuna odaklanmaktadır. Böylesi bir devletin gerekliliği ve zemini, onu meydana getirecek araçlar gibi derin felsefi-ideolojik ve politik-stratejik düşünüş ve tartışmalarla ilgili değildir. Bu konuda daha fazla arka plan için size Partimizin Başkanı Bob Avakian’ın yazı ve konuşmalarıyla birlikte partimizin diğer yayınlarını hararetle tavsiye ederiz.

Bunlardan bazıları şöyle: “Kuşlar Timsah Doğuramaz, Ama İnsanlık Ufkunu Aşabilir” (Birds Cannot Give Birth to Crocodiles, But Humanity Can Soar Beyond the Horizon), “Devrim ve Komünizm: Kuruluş ve Stratejik Yönelim” (Revolution and Communism: A Foundation and Strategic Orientation), “Devrimci Komünist Parti, ABD Programı” (Constitution of the Revolutionary Communist Party, USA), “Komünizm: Yeni Bir Aşamanın Başlangıcı. Devrimci Komünist Parti, ABD’den Bir Manifesto” (Communism: The Beginning of a New Stage: A Manifesto from the Revolutionary Communist Party, USA).

Devrimci Komünist Parti, ABD
Ekim 2010




BAsics: Bob Avakian’ın Konuşma ve Yazılarından

Editörün Notu: BAsics: Bob Avakian’ın Konuşma ve Yazılarından çalışması 2020 Ağustos döneminde El Yayınları tarafından basıldı.

*BAsics’e ilişkin daha detaylı bilgi için bkz: https://revcom.us/avakian/About-Basics-en.html


“BAsics’i Bilmiyorsanız Dünyayı Değiştiremezsiniz!”

Bob Avakian’ın konuşma ve yazılarından oluşan BAsics, devrim ve insanın özgürleşmesi sorunlarına güçlü bir şekilde hitap eden alıntılardan ve kısa denemelerden oluşan bir kitaptır.

BAsics, 30 yılı aşkın süredir Avakian’ın çalışmalarına odaklanmaktadır. BAsics, komünizmi hayati ve uygulanabilir bir güç olarak yeniden gündeme getiren yazarın düşüncesini çok daha geniş kesimlere tanıtmakla kalmaz, yeni bir devrim dalgasının ortaya çıkmasında ve oluşturulmasında önemli bir rol oynayabilir.

Yazar Hakkında

Bob Avakian 1960’lardan beri hayatını devrim ve komünizm davasına adamıştır. Devrimci Komünist Parti’nin Başkanı olarak devrimci harekete pratik olarak önderlik sağlarken, komünist devrimin dünya tarihsel deneyimini ve onun meydana getirdiği sosyalist toplumları -büyük başarıları ve ciddi sorunları, hataları ile birlikte- derinlemesine incelemiş ve özetlemiştir. İnsan deneyimi ve bilgisinin diğer birçok alanını incelemiştir. Komünizm bilimini ilerletmiş ve tüm dünyada devrim teorisi, yöntemi, stratejisi ve komünizm nihai hedefine ilişkin belirleyici atılımlar yapmıştır.


BAsics‘i Şimdi Satın Almak İçin:

Kidega: https://kidega.com/kitap/basics-bob-avakian-in-konusma-ve-yazilarindan-371180/detay

KitapYurdu: https://www.kitapyurdu.com/kitap/basics-amp-bob-avakianin-yazi-ve-konusmalarindan/553320.html

Nobel Kitap: https://www.nobelkitap.com/basics-bob-avakianin-konusma-ve-yazilarindan-482815.html

Babil: https://www.babil.com/basics-bob-avakianin-konusma-ve-yazilarindan-kitabi-bob-avakian

Eganba: https://www.eganba.com/basics-bob-avakianin-konusma-ve-yazilarindan-kitabi-bob-avakian

KitapStore.com: https://www.kitapstore.com/urun/546602/kitap/el-yayinlari/bob-avakian/basics/

Kitap Sihirbazı: https://www.kitapsihirbazi.com/basics-bob-avakianin-konusma-ve-yazilarindan?ref=kitabinabak

İstanbul Kitapçısı: https://www.istanbulkitapcisi.com/kitap/basics-bob-avakianin-konusma-ve-yazilarindan-kitabi-bob-avakian

BKM Kitap: https://www.bkmkitap.com/basics-bob-avakianin-konusma-ve-yazilarindan

 




İnsanlık İçin Bilimsel Temelde Umut: Bireysellikten, Asalaklıktan ve Amerikan Şovenizminden Kopmak

“Bireysellik, BSS ve Acısız Gelişim İllüzyonu” başlıklı konuşmasını da içermektedir. Bob Avakian’ın bu çalışması ilk kez 11 Kasım 2019 tarihinde revcom.us web sitesinde yayınlanmıştır. İçindekiler bölümünün ve kaynakçanın da yer aldığı bu çalışmanın çevirisini takipçilerimiz için aktarıyoruz

Kaynak için bkz: https://revcom.us/avakian/hope-for-humanity-on-a-scientific-basis/


İnsanlık İçin Bilimsel Temelde Umut

Bireysellikten, Asalaklıktan ve Amerikan Şovenizminden Kopmak

İçindekiler

-Bireysellik Problemi
*Ölümcül Bireysellik ve Kayıtsız Bireysellik
*Asalaklık, Amerikan Şovenizmi ve Bireysellik
*Kimlik Politikaları ve Bireysellik

-Komünist ve Kapitalist Bakış Açısının Karşılaştırılması ve Bireysellik ve Kendine Özgünlüğe Yaklaşım
-Yaşam ve Ölümün Anlamı Üzerine Farklı Görüşler: Yaşamaya ve Ölmeye Değer Şey Nedir?
*Asalak Bireysellikten Kurtulmak
-Notlar


Bu dünyada daha iyi bir yaşam için gerçek bir umudun eksikliği, ülkenin gettoları ve barriolarında yoğunlaşan, işkence odası şeklindeki cezaevlerinden taşan gençler de dahil olmak üzere, insanlık kitleleri açısından ezici, boğucu ve derinden yaralayan ağır bir zincirdir. Ve bu toplumda teşvik edilen aşırı bireycilik ve “ben” kavramına saplantı derecesinde odaklanma durumu, insanların sistemin dar ve kısıtlayıcı sınırlarının ve oldukça gerçek dehşetlerinin ötesine geçmelerini ve kökten farklı ve daha iyi bir dünyanın mümkünlüğünü fark etmelerini engelliyor, insanların görüşünü kısıtlayan perdeleri güçlendiriyor. Burada bahsedeceğim önemli meseleler bunlardır.

Korkuyorlardı çünkü belki de dünya böyle olmayabilirdi, belki de bundan kurtulmanın bir yolu vardı. Umut etmekten korkuyorlardı çünkü umutları daha önce çok kez hayal kırıklığına uğramıştı.4

Bir kez iç bağlantı kavrandığında, mevcut koşulların daimi ve kalıcı gerekliliğine olan tüm teorik inanç, onun pratikte çökmesinden önce yıkılır.5

Devrimin ve bilimsel bir temelde kökten farklı ve daha iyi bir dünyanın mümkünlüğünü görme meselesi son derece önemlidir, ve daha sonra yeniden bu meseleye döneceğim.

Bireysellik Problemi

Ölümcül Bireysellik ve Kayıtsız Bireysellik

nsanın oldukça endişelenmesi gereken bir şeydir, ayrıca güçlü bir şekilde karşı çıkıp mücadele etmeleri de gerekir.

[Yazar tarafından eklenen notun sonu, Sonbahar 2019]

çünkü bu durum, siyasi angajman açısından nispeten güvenli olan şeyin tümden yıpranmış halidir. Trump/Pence rejimi altında faşistlerin kendi iktidarlarını konsolide etme çabaları ve işlerin gidişatı düşünüldüğünde, bu durum gelecekte kendileri açısından pek de güvenli bir şey olmayabilir. Fakat şu an için nispeten acısız gözükmektedir. Aynı zamanda tamamen etkisizdir ve ihtiyaç duyulan herhangi bir değişikliği beraberinde getirmez, bunun yerine herhangi bir fedakarlıktan ve hatta gerçek bir rahatsızlıktan kaçınırken bir şeyler yaptığını sanmanın bir yoludur bu.

faşisttir, anlaştık mı? Ve bu edebikelamlarla ya da “temel” gibi nötr terimleri kullanarak, insanları Trump’ın ve onu destekleyenlerin gerçekte neyin temsil ettiğinden ve bunun neden olduğu gerçek tehlikenin derinliğini görmekten alıkoyuyorsunuz ve onları engelliyorsunuz. Ron Reagan’ın yorumu bu noktaya çok uygundur. Detaylı bir şekilde devam eder: LGBT bireylerden nefret ediyorlar, kadınlardan (bağımsız kadınlardan ve gerçekte tüm kadınlardan) nefret ediyorlar, Siyahilerden nefret ediyorlar, göçmenlerden nefret ediyorlar, Müslümanlardan nefret ediyorlar vb. Ve Trump da aynı insanlardan nefret ediyor.

Aynı zamanda, şu da açıkça söylenmelidir: Trump’ın savunduğu ve yaptığı her şeyden nefret ettiklerini söyleyen milyonlarca, on milyonlarca insan, bu kadar zaman sonra sokaklara çıkıp Trump/Pence rejiminin gitmesini talep eden sürekli bir seferberlik hareketinde yer almıyorlarsa, bu durum kendilerini açıkça bu faşist rejimin işbirlikçisi yapmaktadır, kitlesel hareketle bu rejimi göndermek yerine bu rejimi tolere etme suçuna kendilerini ortak etmektedir!

Ve burada Trump’ın savunduğu her şeyden nefret eden, şiddet kullanmadan fakat sürekli eylemlerle Trump/Pence rejiminin gitmesi talebi etrafında Refuse Fascism9 ile harekete geçmeyi reddeden milyonlar, on milyonlar için bazı çok önemli sorular bulunuyor. Eğer şimdi Trump/Pence rejiminin gitmesi talebiyle sokaklara çıkmazsanız, peki Trump yeniden seçilince (halk oyunu kaybedip, muhtemelen yine seçim kurulu sayesinde seçilirse) o zaman ne yapacaksınız? Ve eğer Trump seçimleri kaybederse (seçim kuruluyla bile olsa), ancak bu kez de sonuçları kabul etmeyi reddederse ve halen bu ülkenin başkanı olduğu konusunda ısrarcı olursa, peki o zaman ne yapacaksınız?

Slavoj Žižek Büyük Zararı Dokunan Şişirilmiş Bir Gerzektir!

10

Belki bu olumsuz bir değişime yol açacak, belki de olumlu bir değişime yol açacak, ama en azından değişime yol açacak veya değişim olasılığını açık tutacaktır.

Peki ne tür bir değişime yol açacak? Ne tür bir değişime yol açacağı meselesinde agnostisizme veya cahilliğe yer yoktur. Evet, herhangi bir biçimde burjuva diktatörlüğü halk kitleleri için çok kötüdür, kitleler için çok baskıcı ve ezicidir ve devirilmesi gerekir. Ancak, insanların her tür hakkını çiğneyen açık bir faşist diktatörlük, “belki olumlu bir değişim olur, belki de olumsuz bir değişim olur” kategorisinde yer alacak türden bir şey değildir.

Birkaç kez vurguladığım “Cumhuriyetçi Parti Faşisttir, Bununla Birlikte Demokrat Parti de Büyük Savaş Suçları ve İnsanlığa Karşı Suçların Makinesidir” sloganında yoğunlaşan şeyi öne sürüyoruz. Bu şeylerin her iki yönünün öneminin vurgulanmasıdır: özellikle Trump/Pence rejimi ve Cumhuriyetçi Parti faşizminde bir bütün olarak temsil edilenlerin tanınması ve Demokrat Parti dahil tüm sistemin doğası ve büyük suçları ile bu sistemin işlemesinde rol alan ve uygulayıcısı olan herkesi belirtmektedir.

14

Fark edilmesi gereken tüm nüanslar ve çelişkilerin özellikleriyle birlikte, bu önemli gerçek şu temel ve yoğunlaşmış ifade ile ortaya konabilir:

Demokrat Parti Çözümün Değil Sorunun Bir Parçasıdır.

Burada “Demokratların gerçekçi tek alternatif olduğu” konusunda ısrar eden herkese meydan okunması gerekiyor: revcom.us web sitesinde, tarihsel sırasıyla ve özetler şeklinde yer alan “Amerikan Suçları” yazı dizisi yer alıyor. ABD egemen sınıfının korkunç suçları, bu ülkenin başlangıcından itibaren ve şu ana dek Cumhuriyetçi ve Demokrat yönetimler altında gerçekleştirildi. İşte yapılması gereken: Gidin ve “Amerikan Suçları” yazı dizisini okuyun ve geri dönüp niçin Demokratlara destek olmanın iyi bir şey olduğunu açıklamaya çalışın.

Fakat gerçekte üç neden bulunuyor, ya da bunlara Piglosi ve diğerlerinin sahip olduğu “üç korku” diyebiliriz. Öncelikle Trump ve Cumhuriyetçilerden korkuyorlar, bu yüzden Trump ve Cumhuriyetçilerin yapabileceklerinin şartlarını belirlemelerine izin veriyorlar. Bunların “mantıkları” şöyle işliyor: “Trump, onu suçlamaya çalıştığımızda geri teper, bu yüzden onu etkilemeye çalışmamalıyız.” Bunu doğrudan söylemeseler bile, söylediklerinin asıl mantığıdır budur ve açıkça bunu ifade ederler. Bu yüzden Cumhuriyetçilerin gündemlerini takip ediyorlar, bu sistemin “normlarına” karşı koymalarını ve daha da agresif şekilde ezilmelerine neden olan koşulları belirlemelerine izin veriyorlar. Kendi burjuva “ilkelerince” bile, Demokratların, Cumhuriyetçilerin izin verdiklerine göre değil, Anayasalarında bulunanlara dayanarak hareket etmeleri gerekmektedir.

Ve ardından Cumhuriyetçi Parti’nin saldırgan faşist görevlilerinden birine, Iowa Kongre Üyesi Steve King’e gelelim. Son zamanlarda, bütün diğer çirkin açıklamalarının yanı sıra, Müslümanlar ve göçmenler hakkında açıkça ırkçı, kötümser ve kabaca aşağılayıcı ifadeler kullanan King, resmi kampanya sayfasında şu mesajı yayınladı:

Millet yeni bir iç savaş hakkında konuşmaya devam ediyor. Bir tarafta yaklaşık 8 trilyon mermi bulunurken, diğer taraf hangi tuvaleti kullanacağını dahi bilmiyor.

Tüm bunlar, King’in ifadesinde bir tarafının 8 trilyon mermiye sahip olduğunu, diğer tarafın hangi tuvaleti kullanacağını bilmediği şeklinde ifade ediliyor. Bu durumda bir kez daha meselenin tuvalet kullanımı olmadığını belirtmek gerekir. Bu önemlidir. Fakat bu gelişme eğilimi şu an çok kötü bir şekilde tek taraflı bir iç savaşa doğru hareketin büyük bir resmini vermektedir ve eğer bu yörüngede işler devam ederse sonuç gerçekten feci olabilir.

Asalaklık, Amerikan Şovenizmi ve Bireysellik

Bütün bunlar artan şekilde küreselleşen kapitalizm olgusuna dayalı Amerikan toplumunun asalaklığı ile oldukça bağlantılıdır (Bob Avakian’ın Atılımlar – Marx’ın Tarihsel Atılımı ve Yeni Komünizm ile Daha İleri Bir Atılım, Temel Biz Özet çalışmasında bu konu açıklanmaktadır)

Bunun hem maddi hem de ideolojik bir boyutu bulunur. Maddi olarak, bütün topluma asalaklık damgasını vurur, çünkü tüm toplumun ve ekonominin işleyişinin bu düzeyde sürdürülmesi böylesi geniş bir ter atölyeleri ağı olmadan kesinlikle mümkün olmazdı. Bu asalaklık ve özellikle Üçüncü Dünya’daki geniş ter atölyeleri ağı ile milyonlarca, yüz milyonlarca ve nihai olarak milyarlarca insanın aşırı sömürüsü olmadan yaşam standardı ve ekonominin işleyişi şu an olduğu şekliyle var olamazdı.

Ve ideolojik boyuttan bakacak olursak, bütün topluma vurulan asalaklık damgası hem bireyselliği teşvik eder, hem de bireyselliğin ve hepsi çok yaygın olan narsizm, para kazanma hırsı ve hedonizm fenomenlerinin yayılması tarafından güçlenir. Bir kez daha “hepsini istiyorum, hepsini şimdi istiyorum!” durumu gündemdedir. Bunu duyurmaktan utanç dahi duymazlar, çoğu kez böylesi bir düşünce ile uğraşmak durumunda kalırsınız. Biyografimde (Ike’den Mao’ya ve Ötesine)18 bir pasajda belirttiğim gibi bu durum, burnunu yalağa sokmak ve nereden geldiğini dahi düşünmeden olabildiğince çok şey almaya çalışmaktır. Ve bir kez daha, bunun hem “umrumda değil, bana ne başkalarından, hepsini istiyorum ve şimdi istiyorum!” şeklinde daha ölümcül biçimi – hem de “bütün bunlar nereden geliyor gerçekten bilmiyorum, ben kendi yaşamımı ve hayallerimi yaşamaya çalışıyorum” şeklinde daha kayıtsız biçimi bulunur.

Dolayısıyla, toplumdaki asalaklık damgası hem maddi açıdan hem de ideolojik açıdan oldukça gerçek bir şeydir. Ve bunun genel olarak Amerikan şovenizmi ve bireysellik ile bağlantısı bulunur: ABD’nin egemen konumu -dünyanın ve insanlığın yağmalanması- sayesinde bireysel çıkar, beklenti ve statü belirlemek. Ve bunun grotesk ifadelerinden biri -ölümcül veya kayıtsız olması fark etmeksizin- şu şekildedir: İşgaller, süregiden savaşlar, darbeler, yüz binlerce sivile yönelik katliamlar, ülkelerin yıkımı ve ABD emperyalistlerinin, onların “müttefiklerinin” ve alçak kuklalarının elinde milyonların çaresizlik ve açlık çekmesi durumu yaşanırken, kendilerine “ilerici” veya “aydın” diyen kişiler de dahil olmak üzere, bu canavarca suçları devamlı olarak işleyen ABD’ye karşı kitlesel, aktif ve kararlı bir muhalefet nerede?!

Buradaki şeyin bir diğer boyutu da “hayattan bezmiş bir kinizm” ve bunun asalak bireysellikle ilişkisidir. Şöyle bir şeyi kim duymamıştır? – “Ah, dünyada yanlış çok şey olduğunu biliyorum, ama ne yapalım olan biten bu şekilde. Evet, elbette ABD dünya çapında suç işliyor, ama diğer ülkeler de zaten böyle. Evet, Trump iyi değil, ama diğer tüm siyasetçiler de çürümüş durumda. Buna ayıracak zamanım yok. Buna katılmak için ve bütün bunlara duygusal tepkiler vermek açısından fazlasıyla sofistike biriyim ben. Gerçekten beni ilgilendiren şeylere ve arka bahçemdeki tavuklara dikkatimi vermeliyim” (ya da neyse ona).

Bu hayattan bezmiş sahte kinizm (veya gerçek kinizm ama dünyanın gerçekten bilincinde olmayan) asalak bireyselliğin bir başka tezahürüdür – adınıza işlenen suçlar ve dünyada süregiden bütün dehşet verici şeyler konusunda bir şeyler yapmayı reddetmenin veya bir şeyler yapma konusundaki yetersizliğin bahanesi olarak şu temelde kendini gösterir: “Evet, biliyorum, ama bu böyle. Ve nihayetinde gerçekten de yapılabilecek bir şey yok. Öne çıkan ve bunun hakkında bir şeyler yapacaklarını iddia eden herkes, zaten bütün bu şeyleri yapan insanlar kadar yozlaşmış durumda, bu yüzden gerçekten yapılabilecek hiçbir şey yok.” Bu aslında şu şekilde çevrilebilecek bir ifadedir: “Dünyadaki bütün bu vahşet ve dehşete karşı hiçbir şey yapılmaması en doğru şeydir.”

TRUMP/PENCE REJİMİ GİTMELİ! İnsanlık adına Faşist Bir Amerika’yı Kabul Etmeyi REDDEDİYORUZ, Daha İyi Bir Dünya Mümkün içinde, Trump/Pence rejimi tarafından izlenen faşist düzenin konsolide edilmesine karşı (ve daha genel olarak da kökten farklı ve daha iyi bir dünya için) mücadelede şu noktayı belirttim:

Önümüzde duran ve insanları aşağıya çeken en büyük engellerden biri de Amerikan şovenizmidir – bu Amerika’nın ve Amerikalıların herkesten daha iyi ve daha önemli olduğu şeklindeki iğrenç bir nosyondur.19

Bu ülkedeki orta sınıfa ilişkin, her ne kadar bu sınıfın belirgin kesimleri geçmişteki kadar iyi durumda olmasa -ve bazıları gerçekten mücadele ediyor olsa da- ekonomik açıdan toplum bölündükçe ve gelir eşitsizlikleri muazzam miktarlarda genişledikçe, bu sınıf içinde kalıcı ve yaygın şekilde Amerikalılar olarak “haklı olma” duygusu ve kendi çıkarlarının aslında sistemin kitlesel savaş suçları ve insanlığa karşı suçları sayesinde tanımlama durumu kendini gösteriyor: Amerikan kapitalist emperyalizmi. Ve TRUMP/PENCE REJİMİ GİTMELİ!’de belirttiğim gibi, her ne kadar bu sistem altında bu ülkede maruz kaldıkları sistematik baskı ile keskin bir tezat oluştursa da, Amerikan şovenizminin zehiri en çok ezilen kesimler arasında da etkisini gösteriyor.

İnsanların bu Amerikan şovenizminden geniş çaplı olarak kurtulmasına büyük ihtiyaç var. Önceden de belirttiğim gibi “Daha iyisi için gerçek ve kalıcı bir değişim için olması gereken 3 Şey var.”

  1. İnsanlar bu ülkenin gerçek tarihi ve dünyada şu ana kadar oynadığı rolü ve bunun felaket sonuçları ile tam olarak yüzleşmeliler.
  2. İnsanlar bu kapitalizm-emperyalizm sisteminin gerçekten nasıl işlediğini ciddi ve bilimsel şekilde incelemeliler.
  3. İnsanlar bütün bunlara çözüm olacak şeye derin bir şekilde bakmalılar.20

Ve “Problem, Çözüm ve Önümüzdeki Zorluklar”’da keskin bir şekilde belirttiğim gibi:

Her ne kadar bu ülkeyi yönetenlerin yaptıkları adaletsizliklere ve zulümlere karşı insanlarla geniş çaplı olarak birleşmek doğru ve gerekli olsa da, ve her ne kadar bu durum Trump/Pence faşist rejiminin iktidara gelmesi ile yüksek önemde olsa da, Amerikan şovenizminden kopmadan – bu ülkenin burada ve tüm dünyada kuruluşundan bugüne dek izlediği çok gerçek dehşetlerle yüzleşmeden – ve bundan derin bir şekilde nefret etmeden, son tahlilde insanlığı korumak ve bütün insanlığın en yüksek çıkarlarından hareket edebilmek mümkün değildir.”21 [vurgular eklenmiştir]

Amerikan şovenizminin zehirli bakış açısına doğrudan karşı olarak, kararlı bir şekilde savunulması  ve şiddetli bir şekilde mücadele edilmesi gereken temel ilke, yalın ancak derin bir hakikat olan ve BAsics 5:7 ve 5:8’de22 yer alan “Amerikalıların Yaşamı Diğer İnsanların Yaşamından Daha Değerli Değildir” ve “Enternasyonalizm — Önce Tüm Dünya Gelir” anlayışıdır.

Ve BAsics’te daha eksiksiz şekilde belirtildiği üzere:

Emperyalistlerin çıkarları, hedefleri ve büyük tasarımları bizlerin çıkarı değildir – bunlar ABD’de veya bütün olarak dünyada halklarının ezici çoğunluğunun çıkarı değildir. Ve emperyalistlerin bu çıkarların peşinde koşarken kendilerini içinde buldukları zorluklara emperyalistlerin bakış açısından ve çıkarlarından değil, insanlığın büyük çoğunluğunun bakış açısından, daha başka bir yol, daha farklı ve daha iyi bir dünya için insanlığın temel ve acil ihtiyaçları doğrultusunda görülmeli ve yanıtlanmalıdır. (BAsics 3:8)23

Sürekli olarak daha fazla sayıda insanı bu temel yönelime kazanmak, herhangi bir olumlu değişikliğe ulaşmak açısından kritik öneme sahiptir ve en sonunda bu korkunç kapitalizm-emperyalizm sistemine son vermek için devrim yapma konusunda da belirleyici olacaktır.

Kimlik Politikaları ve Bireysellik

“Kimlik politikaları” gerçekte baskının korkunç biçimlerine karşı mücadele ihtiyacını ve bunun ortaya konmasını bozar, çürütür, yanlış yönlendirir ve bu süreci baltalar. Bu bağlamda, 1960’ların tecrübesinin karşısında bugünün “tetikleme” ve travma fenomenini karşılaştıralım.

1960’lara geri dönersek, kendi tecrübelerimden biri olarak 1964’te Berkeley’deki Özgür Konuşma Hareketi’ni anımsarım, bu mücadelenin zirvesi ve en üst aşamasında Berkeley kampüsündeki idari binada kitlesel bir oturma eylemi yapılmıştı. Yüzlerce insan oturuyordu ve talepleri karşılanana kadar da gitmeyi reddediyorlardı. Nihayetinde 800 kişi zorla binadan dışarı çıkartıldı ve tutuklandı, bu esnada eyalet valisi (Demokrat Parti valisi) yalnızca yerel polisi çağırmadı, gelip idari binadan bizi dışarı atsınlar diye ayrıca eyalet şeriflerini ve devlet polisini de çağırdı. İdari binayı tahliye etmek için insanları acımasızca tutuklayan, özellikle kadınları saçlarından tutup sürükleyerek onları merdivenlerden aşağıya atan polislerle karşı karşıya kaldık. Evet dönüp buna bakınca şimdi idrak ediyorum, bununla karşılaşınca yapmayı unuttuğumuz tek şey şöyle dememekti: “Durun, bizi tetikliyorsunuz. Bunu yapamazsınız. Sizin yüzünüzden travma yaşıyoruz.” Böyle yapmak eminim ki polisin vahşice davranışlarını önlerdi.

Veya Vietnam savaşına karşı mücadelenin yükseldiği bir evrede Oakland askere alım merkezinde binlerce insanın katıldığı ve bu merkezi (insanların -zorla- ABD ordusuna alındığı askerlik şubesini) kapatmaya çalıştığı “Askere Alım Haftasını Durdurun!” gösterisini düşünebiliriz. İnsanlar orada oturma eylemi yaptılar, kapıları engellediler. Ve sonrasında ırkçılığı ve vahşeti ile bilinen Oakland polisi geldi ve acımasızca saldırmaya başladı, en zalim şekillerde insanları dışarı sürüklediler. Şimdi anlıyorum ki, oradaki gerçek hata, oturma eylemi yapan insanların polise gidip “Durun! Bizi tetikliyorsunuz.” dememeleriymiş. Eminim bu olsaydı, polis insanları kapıların önünden acımasız şekilde uzaklaştırmazdı.

Ve daha başka pek çok örnek var. Berkeley’deki Halk Parkı’nı bir düşünün, süreç zirve noktasındayken on binlerce kişinin desteklediği devasa bir gösteri yapılmıştı, üniversitenin otopark yapmak istediği bir alana park yapmak gibi mütevazı bir talebi var şeklinde görünüyordu. Bu mücadele sürecinde polis insanlara ateş açtı ve göstericilerden biri olan James Rector polis saldırısı sonucunda öldürüldü. İnsanlara ateş açılmasına ilaveten Ulusal Muhafızlar çağrıldı ve yüzlercemiz üniversitenin ve otoritelerin Halk Parkı çevresine koyduğu parmaklıklara gittik. Ulusal Muhafızlar parmaklıkların içine konumlandı ve pek çoğumuz bu parmaklıkları sallıyorduk. Ulusal Muhafızlar silahlı oldukları ve ateş emri aldıkları için -bu çok açıktı- bizler için sorulacak soru şuydu: Bu parmaklıkları devirip bize açılacak yaylım ateşiyle mi yüzleşeceğiz? Ve insanlar o koşullarda bunun yapılacak doğru bir şey olmadığına karar verdiler. Ancak açık bir şekilde o koşullarda tamamen yanlış yönlendirildik. Ulusal Muhafızların komutanına şunu dememiz gerekiyordu: “Bu silahları bize doğrultumayın, bu silahları bize yakın tutmanız bizleri tetikliyor. Bunu yapamazsınız. Buna derhal bir son verin!”

Şimdi, belli ki burada ironi yapıyorum. Fakat gelinen nokta -bütün bu kasten gülünç örneklerin verilmesindeki esas nokta- gerçek bir baskıyla ve bu baskının güçlü destekçileri ile yüzleşen her gerçek mücadelenin, fiziksel açıdan saldırıya uğramak da dahil olmak üzere, fedakarlık yapmakla karşılaşmak durumunda kalacağıdır. Ve eğer küçük güvenli alanlar oluşturacağınızı ve bunun bir şekilde toplumda belirli bir değişime yönlendireceğini düşünüyorsanız, bu durumda siz tamamen illüzyona ve hayale kapılmışsınız demektir.

Dolayısıyla bunu anlayabilmek önemlidir. Doğrudan baskı ve aşağılamanın korkunç biçimlerinden kaynaklanan travmalar oldukça gerçektir, bunu kimse inkar edemez veya hor göremez – ancak, bireysel açıdan “içe dönme” yerine temel kaynağı ve nedeni kapitalizm-emperyalizm olan her yerdeki bütün vahşetlere bir son vermek için bunun kolektif mücadelenin parçası olacak bir öfke ve kararlılığa dönüştürülmesi gerekiyor. Ve evet, bu süreç mücadeleyi ve fedakarlığı gerektiriyor. Fakat buna değer ve olması gereken şey de budur.

Bireysellik ve “Umursamazlık”

Burada Marx’ın önemli çalışmalarından biri olan Grundrisse’de yaptığı ve Uzun Düşünceler ve Çekişmeler içinde de alıntılanan çok önemli bir açıklamasını aktaracağım:

Para ilişkisinde, gelişmiş değiş tokuş sistemiyle birlikte (ve bu görünüş demokratları baştan çıkarır), kişisel bağlar, soya dayalı ayrımlar, eğitim, vb. gerçekte dağılmış ve sökülmüştür (en azından, kişisel bağlar tamamen bireysel ilişkiler şeklinde görünür); ve bireyler de bağımsız görünürler (bu bağımsızlık yalnızca alttaki bir illüzyondur ve daha doğru olarak umursamazlık olarak da adlandırılabilir) bireyler bu özgürlük içinde birbirleriyle çarpışırlar ve değiş tokuş yaparlar…25

Marx, kapitalist toplumdaki insanlar arasındaki ilişkide çok keskin ve öngörülü bir noktaya varıyor – para tarafından temsil edilen (veya bugün kredilerle ve kredi soyutlamalarıyla temsil edilen) kapitalizmi karakterize eden meta ilişkilerine varıyor. Burada “umursamazlık” kelimesine dikkat çekmek gerekiyor. Bu bizi bireysellik konusuna götürür. Ve belirgin şekilde de kayıtsız bireyselliğe uygulanabilir. Bu toplumu ve onun altta yatan sömürücü ilişkilerini karakterize eden para ilişkileri de dahil olmak üzere, tamamen bir ilişkiler ağı ile birbirinize bağlı durumdasınızdır, ancak yine de diğer insanlara karşı umursamaz olursunuz ve bunun sizin bağımsızlığınız olduğunu düşünürsünüz. Hepiniz bu ağ içinde yakalanmış durumdasınızdır, nasıl etkileşime geçtiğiniz kapitalist sistemin dinamikleri ve onun altta yatan ekonomik (üretim) ilişkileri ve bu ekonomik ilişkilerle birlikte aynı zamanda onun toplumsal ilişkileri tarafından (örneğin erkek ve kadın arasındaki baskıcı ilişkiler gibi) belirlenir, fakat buna rağmen ağın içinde sanki bağımsız bir şekilde hareket ediyormuşsunuz illüzyonunu yaşarsınız. Bağımsız şekilde hareket ettiğinizi düşünürsünüz ancak gerçekten ağa yakalanmışsınızdır ve bu da sizin nasıl hareket ettiğinizi (ve nasıl düşündüğünüzü) koşullandırır –ve buradaki şey yeniden kayıtsız bireysellik fenomenidir – başka insanlara karşı umursamazlık. Bu durum, “Başkalarıyla bilinçli bir şekilde uğraşmıyorum ki, ben sadece kendi çıkarlarımın ve kendi ‘hayallerimin’ peşindeyim (yalnızca ‘kendi işime bakıyorum’)” bakış açısıyla ifade edilebilir – ancak gerçekte rekabete ve başkalarıyla çatışmaya zorlanırsınız, ve bu sistemin işleyişinin “kendiliğindenliği” tarafından bütün bunların başkaları üzerindeki etkisini umursamamaya yönlendirilirsiniz.

Bu durum, Yeni Komünizm’de alıntılanan ve Lenin’in kapitalizm sisteminin ve onun meta ilişkilerinin insanları paragöz birinin pintiliği ile hesap yapmaya zorladığı şeklindeki gözlemine ilişkin noktayla bağlantılıdır. Dolayısıyla bir kez daha, insanlar kimin işe gireceği, kimin yükseleceği, kimin ikramiye alacağı, kimin üniversite için burs alacağı, kimin maaşlı staj yapacağı vb. gibi her tür şeye yönelik kendilerini başkalarıyla rekabet ve çatışma içine iten dinamiklerle başkalarına karşı umarsız olmaya zorlanırlar. İnsanlarla sürekli çatışmaya girmeye zorlanırsınız ve paragöz birinin pintiliği ile hesap yapmaya zorlanırsınız hatta işler şu noktaya kadar varır; “Şey, bunun olumsuz bir etkisi olmasından veya başka birine ciddi zarar vermesinden ötürü üzgünüm, ancak kendim için ve ailem için bunu yapmam gerekiyor.” Ve bunun gibi sürer gider. Bu durum, insanların değişmeyen bir “insan doğası” konsepti doğrultusunda doğuştan bencil oldukları anlamına gelmez. Lenin’in kullandığı bir kelime özellikle çok önemlidir – bu sistem altında insanlar paragöz birinin pintiliği ile hesap yapmaya zorlanırlar. Diğer insanlara ve şeylerin onları nasıl etkilediğine karşı umursamaz olmaya zorlanırlar.

Lenin ayrıca şunu belirtir -ve bu durum kapitalist sistemin temel doğası ve işleyişiyle ilgilidir- kapitalizm bütün toplum tarafından üretileni (ve nihai olarak da tüm dünya tarafından, özellikle de günümüzde böyledir) bireylerin avucuna koyar. Bu iki şekilde tecelli eder: İlki, üretimin kolektif organizasyonlarında halk kitleleri tarafından toplumsal olarak üretilen zenginliğin kapitalistler, rekabet halindeki kapitalistler tarafından özel olarak biriktirilmesi şeklinde tecelli eder. Dolayısıyla, Lenin’in kapitalizm bütün toplum tarafından üretileni bireylerin avucuna koyar derken bahsettiği ilk tecelli şekli budur.

Bu sürecin bir diğer tecelli şekli ise bireysel tüketimdir. Kapitalizm bütün toplum tarafından üretilen bireysel tüketim maddelerini bireylerin avucuna koyar -diğer bir deyişle, bu sistem altında metaların mübadelesi ile (insanlar bunlar için ödeme yapmak durumundadır) çok büyük bir ölçekte bu ihtiyaçların karşılanması gerekir- bu durumun tersi, komünist toplumda olacağı gibi bu ihtiyaçların toplumsal olarak karşılanması ve ücretsiz olarak sağlanması durumudur. Şimdi sıklıkla bahsedilen karalamalara ve saçma sapan çarpıtmalara karşı açık olmak gerekiyor: Hayır, komünizm altında herkes aynı diş fırçasını kullanmak zorunda kalmayacak! Buradaki mesele bu değildir. Elbette komünist toplumda kişisel tüketim maddeleri olacak. İnsanlar hep beraber aynı yemeği yemeyecekler, ya da mecazi anlamda her zaman tamı tamına aynı yemeğe sahip olmayacaklar (veya açık bir şekilde ve kelimenin tam anlamıyla önce biri ısıracak, sonra diğeri ısıracak, sonra diğeri ve böyle gidecek şeklinde bir durum da olmayacaktır)! Bahsedilen şey açık bir şekilde bu değildir. Bahsedilen şey, komünist toplumda, üretilen şeylerin edinilmesi ve dağıtımının üretici güçlerin karakterine ve üretimin toplumsallaşmış doğasına tekabül edeceğidir, pek çok ihtiyaç -barınma, sağlık hizmetleri ve bu özellikteki şeyler- bireysel tüketime dahil edilip bununla bağlantılı olmak yerine toplumsal olarak karşılanabilir ve karşılanacaktır da (ve bir kez daha, bu durum kişisel diş fırçasından veya diğer bireysel tüketim maddelerinden çok farklı bir şeydir).

Dolayısıyla bu durum, Lenin’in bahsettiği şeyin bir diğer önemli görünümü veya boyutudur. Ve ayrıca, bu konu Marx’ın bağımsızlık hakkında, daha doğru bir ifadeyle “umursamazlık” hakkındaki vurgusuyla ilişkilidir. Bireyler arasındaki rekabet içinde bu kapsanmaktadır; toplumun (ve nihai olarak da tüm dünyanın) dönüşümü için temel gereklilik, başkalarına karşı umursamazlığın ötesine geçmeyi, yalnızca bireyler arasında değil fakat tüm toplumsal sınıf ve gruplar arasındaki ekonomik, toplumsal, siyasi ilişkileri ve buna tekabül eden rekabet, çatışma ve uzlaşmazlığı dayatan ve bunları güçlendiren fikirlerin ötesine geçmeyi, bunları aşmayı gerektirir.

Özel Çıkarlar ve Genel Çıkarlar – Farklı Sınıfsal Çıkarlar ve İnsanlığın En Yüksek Çıkarları

Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i26 çalışmasında Marx, her sınıfsal bakış açısının toplumun genel çıkarları olarak sunularak sınıfın belirli ihtiyaçlarını tanımladığını belirtir. Atılımlar26’da (ve başka yerlerde) “4 Bütünler” hakkında denilen şeye -burada belirtilen şey bütün sınıfsal ayrımların ortadan kalkması, bu sınıfsal ayrımların dayandığı bütün üretim ilişkilerinin ortadan kalkması, bu üretim ilişkilerine tekabül eden bütün toplumsal ilişkilerin ortadan kalkması ve bu toplumsal ilişkilere tekabül eden bütün fikirlerin devrimcileştirilmesidir- ve özellikle de üretimin ve toplumsal ilişkilerin ilişkisi ve iç bağıntısına referansla, kendiliğinden dahi olsa, farklı sınıfların (bunlar üretim ilişkileri doğrultusunda farklı toplumsal gruplara ait olan insanlardır) baskıcı toplumsal ilişkilere yönelik farklı tecrübeleri ve yanıtları bulunduğu belirtilmelidir.

Örneğin Siyahiler arasında durum böyledir  -mesela bu fenomen, Black-ish televizyon programında görebileceğiniz bir şeydir- Siyahi halk pek çok biçimde ızdırap veren korkunç şekilde baskıya maruz kalmıştır, bu sürecin en berbat ifadelerinden biri olan polis cinayetleri ve bununla birlikte toplumda azgın bir ayrımcılık ve ırkçılık da buna dahildir; ancak Siyahi nüfusun farklı sınıfları, tabakaları ve bölümleri bu durumu farklı şekilde yaşamakta ve tüm bunlara farklı şekilde yanıt vermektedir. Beyoncé gibi, Jay-Z gibi kişileri görürsünüz. Bu kişilerin temel bakış açısı ve yaydıkları şey özünde şudur: Bütün bunlarla baş etmek için büyük paranız olmalı – parayı bulun, bu her şeyi çözecektir. Doğrusu, bu denilen şey açıkça burjuva tabakanın, Siyahi halk içindeki burjuvalaşan tabakanın bakış açısı ve arzusudur. Aynı bakış açısı daha burjuva olan tabakalar ve Siyahi halkın küçük burjuva tabakalarında başka şekillerde de tecelli eder, bu kişiler sistem içinde çalışmakta, bu sistemde daha iyi bir yere sahip olmakta çözümü görürler. Onların kendiliğinden eğilimleri bu şekildedir, probleme ve çözüme yönelik kendiliğinden bakış açıları böyledir. Ve diğer şeylerin yanında, bu durum Obama’nın ilk Siyahi başkan olarak seçildiğinde niçin bu kadar büyük coşku yaşandığını da açıklar.

Şimdi, önceden belirtilmişti fakat yeniden tekrar etmeye değer, toplumdaki bütün katmanlardaki bakış açısı üzerinde küçük burjuvazinin ve nihai olarak da burjuvazinin belirgin etkisi bulunur. Dolayısıyla, bu durum daha çok proleter veya yarı-proleter olan ezilen kitlelerden insanların küçük burjuva ve burjuva düşüncesine karşı bağışıklığının bir şekilde daha yüksek olacağı şeklinde bir durum değildir, bu kadar basit değil. Bununla alakası yok. Burada gösterilen şey, toplumsal konumun ve bakış açısının esas olarak küçük burjuva ve burjuva tabakalara tekabül ettiğidir.

Aynı şey kadınlara yönelik baskı için de geçerlidir. Herhangi bir ezilen grupta olduğu gibi (bu durumda insanlığın yarısında) kadınların herhangi bir bölümüne karşı izlenen adaletsizlik veya baskı, bütün olarak kadınlara büyük zarar vermektedir. Ancak bir kez daha, kadınlar arasındaki farklı tabakalar -ve bu durumda dünyanın farklı bölümlerindeki kadınlar- bunu farklı şekilde tecrübe ediyor ve probleme ve çözümüne yönelik kendiliğinden farklı nosyonlara sahipler. Daha çok burjuva etki altında olanlar ve küçük burjuva uzman kadınların belirgin bir kendiliğinden eğilimi bulunur: Daha çok kadını yönetici pozisyonlara ve iktidara getirelim, daha çok kadın CEO olsun, daha çok kadın iş dünyasında ve hükümet içinde yer alsın, vb. Bu eğilim, probleme yönelik çözüm olarak veya çözümün büyük parçası olarak görülmektedir. Şimdi (gramerde çifte olumsuz kullanarak), bu durum kadına yönelik iş ve meslek çevrelerindeki ayrımcılığa karşı çıkılmaması meselesi değildir. Tam aksine, bu durum temel olarak bütün kadınlara zarar vermektedir. Ancak bu durum problemin ve çözümün özünü ele almaz. Ve işin aslı, belirli yönlerden bu yaklaşım sistemi ve onun baskıcı ilişkilerini kuvvetlendirir. Açık olmak gerekirse, bu alanlarda ayrımcılığa karşı mücadelenin kendisi zararlı bir şey değildir (belirttiğim gibi durum tam tersidir); ancak zararlı olan nosyon daha çok kadının (veya örneğin daha çok ezilen insanın) etkide bulunacak pozisyonlarda, bu toplumdaki otoritede ve iktidarda, sistemin işleyişi içinde bulunması şeklindeki yaklaşım, ve tüm bunların eşitsizliğe ve baskıya karşı çözüm olarak görülmesidir. Bu durum insanları yalnızca yanlış yönlendirecek ve gerçekte baskının ve sömürünün kaynağı olan sistemin güçlenmesine hizmet edecek zararlı bir illüzyondur. Dolayısıyla, burada gerekli bir senteze varmak için bilimsel yöntemin uygulanması gereken bir başka karmaşık çelişki bulunmaktadır: her katmandan kadına (veya diğer ezilen gruplara) karşı ayrımcılığa ve baskıya karşı mücadeleyi yürütürken, öte yandan çözüm olarak küçük burjuvazi ve burjuva tabakaların arzularını yerine getirme şeklindeki nosyona karşı savaşmak gerekir, bu sayede halk kitlelerinin maruz kaldığı baskı ve sömürüye son vermek ve nihai olarak da bütün insanlığın kurtuluşunun sağlanması mümkün olacaktır.

Bu durum, Marx’ın Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i içinde belirttiği noktaya bizi geri götürür, her sınıf -veya farklı sınıflara tekabül eden bakış açısı- kendi sınıflarının belirli çıkarlarını toplumun, insanların genel çıkarları olarak sunar. Gerçek şu ki, bu noktada ancak tek bir sınıfın çıkarları -dar veya şeyleştirmeci bir anlamda değil, fakat en temel anlamda- doğrudur, ve bu da toplumun, kitlelerin ve nihai olarak da bir bütün olarak insanlığın genel çıkarlarına tekabül eder. Bu sınıf proletaryadır, kapitalist-emperyalist sistem altında ezilen sınıftır, temel ve nihai anlamda bütün baskı ve sömürüye -bu “4 Bütünler” hedefine bütün dünyada ulaşarak- son verecektir, böylece proletaryanın bir sınıf olarak ezilip sömürülmesi nihayetinde son bulacaktır.

Bu ülkedeki ve genel olarak kapitalist-emperyalist dünyadaki egemen kapitalist sınıfa gelirsek, bunların çıkarları, insan toplumları açısından bütün felaket acıları ve gerçekten korkunç sonuçları kapsayan kapitalizm-emperyalizm sisteminin korunması ve güçlendirilmesinden, bu sistemin egemen olduğu dünyada “ilk sırayı” almak için didinmekten geçmektedir. Küçük burjuvazi (veya orta sınıf) bu korkunç sisteme bir alternatif sunma konusunda yetersizdir.

Küçük burjuvazinin ve aynı zamanda egemen burjuvazinin konumuna ve özlemlerine tekabül eden bakış açısı, kuvvetli bir şekilde bu ülkede ve dünyada egemen olan kapitalist-emperyalist sistemin temel doğası ve işleyişi tarafından güçlendirilmektedir, ve bu durum bir kez daha en acımasız ve zalimce ezilen ve baskıya maruz kalan kesimler de dahil olmak üzere toplumdaki bütün kesimler üzerinde belirgin bir etki yapmaktadır. (Atılımlar’da bahsedildiği gibi, bu bakış açısı, özellikle bu ülkedeki temel kitleler, ezilen kitleler arasındaki yaygın bir “küçük-burjuvalaştırma” ile pekiştirilmektedir.) Bu bakış açısı, bu sistem altındaki günlük yaşamın “kendiliğindenliği” ile, bununla birlikte kapitalizm-emperyalizmin altta yatan ekonomik ilişki ve dinamiklerine hizmet eden ve bunları güçlendiren bir siyasi sistemin işleyişi ile, ve bu toplumun bütün büyük kurumları tarafından durmaksızın bu bakış açısının yayılması ile teşvik edilmekte ve pekiştirilmektedir.

Ve bu noktada bir kez daha Atılımlar’da bahsedilen bir meseleye, proleter devrimi “mevcut olmayan bir proletarya ile yapma” meselesine geliyoruz. Bu kısmı tırnak içine almamın nedeni, kelimenin tam anlamıyla ABD’de proletaryanın olmaması meselesi değildir (ve şüphesiz dünya çapında da mesele bu değildir). Fakat buradaki nokta (ve bu durum benim Atılımlar’da ve diğer başka çalışmalarda bahsettiğim – komünist hareketin emek hareketinden ayrılması fenomenidir), her ne kadar proletaryanın bu ülkede dahil olmak üzere bu sistem altında sömürülmesi durumu gerçek bir fenomen olsa da ve insanların bu sistemi nihai olarak devirecek devrimci mücadelede harekete geçirilmesinin temellerinden biri olsa da, inşa edilmesi gereken devrimci hareket, ezilen proletarya ve onları ezenler arasındaki basit bir mücadeleye, veya en geniş ve en temel çıkarları dünya çapında bütün sömürü ve baskıyı ortadan kaldırmada bulunan proletaryanın (veya proletaryanın bir kesiminin) verili bir zamandaki ivedi ve sınırlı çıkarlarına indirgenemez ve indirgenmemek zorundadır. Gerekli olan devrim, proletaryanın mücadelesinin doğrudan bir uzantısı şeklinde olmayacaktır, proleter devrimi bir çeşit genel grev veya proletaryanın kendi başına, kendisi çeşitli biçimleri yapmayacaktır. Çok farklı güçlerin dahil edilmesi gerekmektedir ve nihai karar anı geldiğinde savaşçı güçler öne çıkmalı ve bunların bazıları işçi sınıfının daha çok burjuvalaşmış katmanlarına karşı olarak özellikle de en acımasız şekilde ezilen proleterlerden oluşacaktır, ve doğrudan bir sınıf olarak proletaryanın parçası olmasalar da korkunç şekilde baskı gören diğer tabakalardan da geleceklerdir.

Dolayısıyla burada keskin bir çelişki bulunur: Proletaryanın temel çıkarları, her yerdeki bütün sömürü ve baskının devrimci mücadele doğrultusunda ortadan kaldırılması ve komünist bir dünyanın yaşama geçirilmesinde ve bu temel çıkarları temsil eden bilimsel dünya görüşü, yöntemi ve yaklaşımındadır – bunlar toplumun genel çıkarlarına tekabül eder, veya bir bütün olarak insanlığın çıkarlarına tekabül eder de diyebiliriz, ancak bu fikirlerin halk kitleleri tarafından benimsenmesi ve devrim için kuvvetli bir maddi bir güce dönüştürülmesi için “kendiliğindenliğe” ve mevcut egemen düşünce biçiminin bütün etkilerine karşı muazzam bir mücadele yürütülmesi gerekir.

İnsanlığın derin bir şekilde karşı karşıya olduğu bu probleme yönelik bilimsel anlayışa sahip olmaya başlayan herkes için, bu probleme devrim çözümünü getirmek açısından kritik şekilde gerekli olan şey ve sorumluluk; insanların dünya görüşüne, yöntemlerine, ahlakına ve özlemlerine karşı ideolojik mücadele yürütmektir, bu sistem altında çözülemez durumdaki sistemin çelişkilerine ve insanlığın bu sistem altında devamlı olarak maruz kaldığı baskı ve sömürünün büyük uygulamalarına karşı mücadele yürütmede halk kitleleriyle birleşirken, artan sayıda insanı bilinçli bir şekilde nihai amacı komünist bir dünya olan devrimin gerekliliğini ve mümkünlüğünü kavraması için kazanmak gerekiyor. Devrim İçin İktidara Karşı Savaş ve Halkı Dönüştür’ün anlamı ve gayesi budur.

Komünist ve Kapitalist Bakış Açısının Karşılaştırılması ve Bireysellik ve Kendine Özgünlüğe Yaklaşım

Öncelikle kapitalizm-emperyalizm ile burjuva iki yüzlülüğü arasındaki çelişkiyi veya bireyselliğin “yüceltilmesi” ve milyarlarca bireyin bu sistem altında ezilmesi konusunu inceleyelim. Uzun Düşünceler ve Çekişmeler’de belirtildiği üzere:

Bu konu Devrim Yapmak ve İnsanlığı Kurtarmak’ta* (Birinci bölümün sonuna doğru) vurgulanan bir noktadır, kapitalist sistem taraftarları ve bahanecilerinin bireyin haklarına yönelik bütün büyük ve beylik sözlerine, bu sistemin işleyişine, bu işleyişin ancak -kelimenin tam anlamıyla, abartısız ve şişirmeden- içlerinde milyonlarca çocuk da dahil olmak üzere milyonlarca yaşamı ve hatta milyarlarca bireyi, bu bireylerin özlemlerini hiçe sayarak bu sistemin mevcut işleyişi ile pisliğin içinde ezdiğine değinilmektedir.27

Bu aşamada geriye gidip, özellikle birey açısından ve özellikle de feodal topluma karşı olarak burjuva devrimin ve kapitalist toplumun getirdiği değişikliklere bakmamız gerekiyor. Feodal toplumda insanlar, çok nadiren kaçabildikleri belirlenmiş konumlar içindeydi ve bütün bu süreç, kilisenin doktrini ve monarkın ilahı hak nosyonu ve bunun gibi şeylerle pekiştiriliyordu. Burjuva devrim ve kapitalist toplumun işleyiş biçimi nüfusun farklı kesimleri üzerindeki belirgin olan bu baskıyı kırdı ve bunu parçaladı (bu aynı zamanda Marx’ın Grundrisse’de belirttiği ve benim de alıntı aptığım kapitalizmin değişim karakterinin gelişmiş ilişkileridir). Kapitalizm; insanlar her ne kadar temel olarak farklı sınıfların ve farklı toplumsal grupların (erkekler ve kadınlar, farklı milliyetler veya “ırklar”, vb.) parçası olsalar da, insanların bireyler şeklindeki rolüne çok daha büyük bir ifade verdi.

Burjuva devrimi ile kapitalizmin egemen sistem olarak meydana çıkması sayesinde, birey yüzyıllardır dayatılan halkın farklı kesimlerinin “ilahi şekilde düzenlenmiş” statüsünden ve oldukça gerçek bazı kısıtlılıklardan gerçekten de kurtuldu. Bu durum burjuva devrimin kabul edilmesi gereken gerçek bir başarısıdır. Aynı zamanda, kapitalizm-emperyalizm düzeni ve bu sistemin ilişkileri ve dinamiklerinin altında olan halk kitleleri gerçeği bulunuyordu, süreç bireylerin ezilmesi ve un ufak edilmesini önlemedi, aksine bu durum temel bir şeydi ve bunu içeriyordu.

Atılımlar’da belirtildiği gibi:

Tüm bunlarla ilgili olarak, kapitalist toplumun en büyük özelliklerinden biri olarak sıkça gündeme getirilen toplumsal hareketlilik hakkında konuşan Marx, bir başka büyük çalışması olan Grundrisse’de, bireylerin toplum içindeki toplumsal ve sınıfsal konumlarını değiştirebileceklerini, fakat bunun için halk kitlelerinin [ve bir kez daha, bu durum her şeyden önce dünya çapındaki halk kitlelerince uygulanır] baskıcı üretim ve toplumsal ilişkileri devrimci araçlar ile değiştirmesi gerektiğini – bu ilişkilerin bulunduğu ve cisimleştiği sistemin devrileceği böylesi bir toplumda değiştirebileceklerini belirtir.28

Çeşitli çalışmalarda vurguladığım üzere (Komünizm ve Jeffersoncı Demokrasi29’de, bunun yanında Atılımlar’da) bireyler her zaman belirli bir toplumsal bağlam içinde varolurlar – temeli ekonomik ilişkiler (veya üretim ilişkileri) olan bir toplum (bu insanların toplumsal bir örgütlenmesidir) içinde ve toplumun nasıl işleyeceği ve egemen siyasi süreçlerin, yapıların ve kurumların ve egemen fikirlerin ve kültürün ne olacağını temel olarak belirleyen toplumsal ilişkiler içinde bulunurlar. Bütün bunlar, insanların -insan gruplarının ve aynı zamanda bireylerin- birbirleriyle nasıl etkileşime geçeceğini ve şeyler üzerine nasıl “kendiliğinden” bir şekilde düşüneceklerini biçimlendirir. “İnsan doğası” üzerine oldukça yaygın hale getirilen nosyonların aksine -ve özellikle de “değişmeyen ve değişmez insan doğası” iddiasının aksine- değişmez insan doğası diye bir şey yoktur. Marx (Felsefenin Sefaleti30 çalışmasında) bütün bir insan tarihinde toplum değiştikçe, özellikle de devrimler sayesinde ekonomik ilişkiler sistemi ve buna tekabül eden toplumsal ilişkiler ve siyasi ve ideolojik üst yapılar (siyasi süreçler, yapılar, kurumlar ve tekabül eden fikirler ve kültür) değiştikçe “insan doğasının” devamlı olarak dönüşüm içinde olduğunu belirtir. Bu devrimler mevcut sistemin temel ve esas çelişkileri temelinde meydana gelir, bu çelişkiler verili bir sisteme “işlenmiş” durumdadır ve sistemin sınırları içinde çözülemezler veya temelden dönüştürülemezler. Bu devrimlere, kökten farklı bir sistem doğrultusunda; bu çelişkilerin ve toplumun büyük, niteliksel şekilde dönüştürülmesi gerekliliği ve mümkünlüğünün farkında olan insan grupları tarafından önderlik edilir. Örneğin burjuva devrimi ile, devrimin temeli feodal toplumun gittikçe akut hale gelen ve açığa çıkan çelişkileri olmuştur, feodal toplum içinde bu çelişkilerin (bir aşamaya kadar bilinçli olarak) farkına varan güçler ortaya çıkmış, bunları dönüştürmek ve bunun için gerekli olan devrim doğrultusunda çalışmışlardır. Bu dinamikler, gerçek dünyada fiilen bu şekilde işlemektedir.

Ve proleter-komünist devrimin temeli açısından da durum bu şekildedir -kapitalist sisteme işlenmiş olan temel ve esas çelişkilerin çözülmesi, insan toplumunun kökten yeni, eşi benzeri görülmemiş yeni bir dünyaya doğru dönüşümünü sağlayabilir; bu durum yalnızca kitleleri ezen ve baskı altında tutan belirli bir grubun (veya sınıfın) egemenliğine değil, aynı zamanda sömürü ve baskıda cisimleşmiş bütün sistemlerden ve ilişkilerden insanlığın kurtuluşunu sağlayarak tüm sömürü ve baskıya bir son verebilir.

Tarihsel açıdan komünizmin bu yeni temeli -ve toplumun devamlı olarak kökten yeni koşullara dönüştürülmesi- göz önüne alındığında, belirgin bir toplumsal fenomen olan bireyselliğin temeli ortadan kalkmış olacak ve aşılacaktır, bununla birlikte, temel olarak insanın toplumsal ilişkilerinin işbirliğine dayanan doğası sayesinde kendine özgünlük durumu, ifadesini bulmak için pozitif bir “sinerji” ile (karşılıklı olarak destekleyici pozitif ilişki ile) devamlı olarak genişleyecektir.

Marx’ın son derece yoğun bir başka kavrayışını hatırlatmak gerekirse: Haklar, toplumun ekonomik yapısından ve dolayısıyla kültüründen asla daha yüksek olamaz. Bunun olumlu doğal sonuçları şöyle belirtilebilir: Özgürlük, her zaman altta yatan maddi temel – üretim tarzı (üretici güçlerin karakterine tekabül eden üretim ilişkileri) tarafından koşullanır ve temel olarak buna tabidir. Ve bunun da ötesinde, komünist toplumda insanların zamanlarının büyük bir kısmını yaşamlarını idame ettirmeleri için maddi gereksinimlerinin yeniden üretimiyle harcamaları durumundan kurtulmaları için bu maddi zemin devamlı olarak dönüştürülecektir. Bunlar gerçekleştikçe ve Marx’ın (Gotha Programı’nın Eleştirisi31 çalışmasında) belirttiği gibi insanlar bireyin iş bölümüne olan kölece bağlığı ile karakterize olan şeyden kurtuldukça, ki bu iki şey birlikte hareket eder, bir kez daha bütün bir kooperatif ilişkiler ve toplum ethosu içindeki bireysel inisiyatif ve özgürlüğün kapsamı daha da genişleyecektir.

Yaşam ve Ölümün Anlamı Üzerine Farklı Görüşler: Yaşamaya ve Ölmeye Değer Şey Nedir?

Burada Uzun Düşünceler ve Çekişmeler’den -tam ismi Uzun Düşünceler ve Çekişmeler: Marksist Materyalizmin, Bir Bilim Olarak Komünizmin, Anlamlı Devrimci Çalışmanın ve Anlamlı Bir Yaşamın Önemi Üzerine– çalışmasından aktarmaya değer uzun bir alıntı yapacağım. Burada aktaracağım kısım “Bir Gayesi Olan Yaşam: Farklı Deneyimler, Farklı Spontan Bakış Açıları ve Kökten Farklı Bir Dünya Bakış Açısı” bölümünden, ve bunun “İnsan yaşamı sonludur, devrim ise sonsuzdur” başlıklı alt bölümündendir:

Biraz daha ilerlersek, [bu bölüm burada başlıyor] tüm bunlarla ilişkili iki şey bulunuyor, bunlar çok belirgin şekilde insan yaşamında, insan ilişkilerinde ve insan düşüncesinde kabul edilmesi gereken şeylerdir: ilki, bütün insanlar ölür; ve ikincisi insan bu durumun yalnızca bilincinde değil fakat pek çok yönden akut bir şekilde farkındadır. Şimdi, mesele “varoluşu cilalamak” veya felsefi bir bakış açısıyla varoluşçuluğa kaymak değildir, ancak bir nebze bile olsa bunu keşfetmek istemenin bir değeri vardır. Niçin bunu gündeme getiriyorum? Örneğin genellikle varoluşçu edebiyatta, bununla birlikte daha genel olarak pek çok edebi eserde “yaşamın çok derin ironileri ve trajedileri” ele alınır; bu çelişki -yani yaşayan canlılar olarak bütün insanların ölmesi ve insanların bunun bilincinde olmaları durumu- belirgin bir temayı, insanların boğuştuğu önemli bir fenomeni oluşturur. Bu durum felsefede, fakat aynı zamanda sanatlar için de geçerlidir. Özellikle de “bireye” çok fazla vurgu yapan bir toplumda durum böyledir, ideolojik açıdan, her ne kadar maddi gerçeklikte bireyi yerin dibine soksa da -bu durum özellikle ABD toplumu ve ABD emperyalizmi için geçerlidir- bu fenomenin, insanların ölmesi ve bunun bilincinde olmaları fenomeninin kültür içinde belirgin bir yerinin olması şaşırtıcı değildir.

Bu durum aynı zamanda, dine de etki eden, insanların din fenomenini anlamasını -ve pek çok kişinin dini bir ihtiyaç olarak görmesini de- açıklayan önemli unsurlardan biridir. Hatta bazı kişiler her zaman dinin olacağını çünkü insanların ölümle -yalnızca kendi ölümleriyle değil, muhtemelen daha çok sevdiklerinin ölümleriyle- baş edebilmeleri için bunun bir yol olduğunu iddia eder….

Bu durum -materyalist bir bakış açısıyla ve bizlerin komünist bakış açısı ve komünist hedefleri doğrultusunda- incelenmeye değer bir meseledir. Öncelikle ölümün tüm insanlar için evrensel olduğunun farkında olmak gerek -er ya da geç bütün insanlar ölür- ölüme dair tek bir ortak bakış açısı da yoktur: farklı toplumsal koşullardaki insanların ölüm de dahil olmak üzere her tür fenomene ilişkin farklı deneyimleri ve farklı bakış açıları vardır.

Bu bağlamda, yaşamının son dönemine doğru Mao’ya atfedilen bir açıklamayı düşünüyordum… Açıklaması şu sonuca varıyordu “insan yaşamı sonlu, devrim ise sonsuzdur”… Mao’nun insan ve insan toplumu hakkındaki sözleri bireylerin belirli bir rol oynadıkları -ve özellikle de eğer devrimin gerekliliği konusunda bilinçli olurlarsa, komünizm bakış açısı ve yöntemini daha fazla benimserlerse, insan toplumunun kökten dönüştürülmesi sürecine büyük katkı sunabilecekleri- fakat her durumda, yalnızca belirli becerileri (ve hatalarından) ve kendi koşullarından değil, fakat aynı zamanda insan yaşamının sonlu olmasından, insanın yalnızca birkaç on yıl yaşayabilmesinden ötürü rollerinin ve katkılarının sınırlı olacağı şeklindeki çelişkiye değiniyordu. Fakat devrim -bu yalnızca sömürücü sınıfların devrilmesi demek değildir, gelecekteki komünist toplumda da toplumun dönüşümü ihtiyacının, zorunlulukların özgürlüğe dönüştürülmesinin tanınması ihtiyacının devamlı olarak kendini göstereceği ve insanların devamlı olarak ve değişken bilinç düzeyleriyle bununla ilişkiye geçeceği demektir. Dolayısıyla, insan toplumuyla ilgili olarak, (Mao’ya atfedilen) insan yaşamı sonlu, devrim ise sonsuzdur açıklamanın esas anlamı budur.

Bu durum, bir kişinin temel yönelimi açısından ahlaki ve psikolojik olarak önemli bir zorluk ortaya çıkarır. Kozmosun yaşamı ile karşılaştırıldığı zaman herkesin görece kısa bir yaşamı olacağı doğrudur. Her ne kadar bin yıllık bir süreçte insan yaşamını birkaç on yıl uzatmış olsak da, bu halen görece kısa bir zaman dilimidir. Gerçek şu ki, yaşamınız kısa veya uzun (bu genel sonlu çerçeve içinde) bir tür hedefe bağlı olacaktır. Bu sizin iradenizden bağımsız bir şekilde büyük güçler tarafından biçimlendirilecektir, ancak bu noktada bir mesele bulunur, her bir birey için -aynı zamanda farklı ve geniş boyutlardaki toplumsal sınıflar için- şeyleri biçimlendiren çelişkilere nasıl yanıt verilecek, bunların karşısına nasıl çıkılacak ve onlara nasıl etkide bulunulacak? İnsanların yaşamlarında ne yapacaklarına ilişkin gerekli, mümkün ve arzu edilebilir olarak gördükleriyle ilişkili olarak bilinçli bir istem ve bilinçli bir karar bulunmaktadır. Ne de olsa devrim insan deneyiminin ve kesin olarak maddi yaşamında dışında bir şey değildir; diğer bir deyişle, devrim insanlar tarafından yapılmayacak gibi bir durum söz konusu değildir. Bu durum; eğer “devrim sonsuz” ise o halde buna D harfini büyük yazarak Devrim denilmesi gerek, demek ki bu bilinçli bir doğa veya bilinçli bir tarih gibi bir tür metafiziksel güç ve teolojik bir nosyon doğrultusunda [diğer bir deyişle, nereye gitmesi gerektiği önceden belirlenmiş bir nosyon doğrultusunda] uygun adım hareket ediyor demek değildir.

Hayır, devrimi insanlar yapar. Bunu belirli bir temelde yaparlar. Bu Marx’ın belirttiği noktadır ve ben de her seferinde gerekli bir sebepten ötürü bunu aktarırım: İnsanlar tarihi yaparlar, fakat bunu istedikleri şekilde yapmazlar – bunu bireylerin niyetlerin bağımsız olan önceki kuşaklar tarafından devralınan belirli maddi koşullar temelinde yaparlar. Fakat bu çerçeve içinde insanların büyük bir inisiyatifi de vardır, hayatta ne yapacaklarına dair bilinçli kararlar almaları için çok geniş bir alan vardır; ve dünyanın gidişatı ve dünyanın gerçek çelişkilerinin ne olduğu, bunların nasıl hareket edip değiştiği hakkında daha bilinçli oldukça, hayatta ne yapacaklarına ilişkin seçimleri de daha bilinçli olacaktır.

Chicago’daki P-Stone Nation sokak çetesi üzerine bir film seyrederken bütün bu meseleyi düşünmüştüm. Filmin içinde bazı “O.G”lerle röportajlar vardı -bunlar şimdilerde 50 ve 60’larında olan çetenin kıdemli üyeleri veya eski üyeleriydi- bu insanların zamanında P-Stone Nation’a dahil olduğunu ve onlarca sene bu çete içinde kaldıklarını fakat şimdilerde ayrıldıklarını söyleyebiliriz. Bu kişilerden biri çetelerin durumu ve şimdilerde çetelere katılan gençlikle ilgili röportaj veriyordu, ve burada komik bir durum vardı, genellikle biraz daha yaşlı olan üst kuşaktan kişilerden bu çetelerin “askerleri” olan 20’li yaşlarının başındaki gençler üzerine şu yorumlar yapılıyordu: “Ben bu işleri yaparken olan biten şeyler deliceydi, fakat şimdilerde bu gençler gerçekten deli, bizden çok daha deliler.” Bu kişinin dedikleri arasında benim dikkatimi çeken şey, gençlerin 21’ine kadar yaşayacaklarına inanmamaları – ve bu durumun umurlarında olmaması oldu. Şunu söylüyordu: Buna katıldığım zamanlar bu şekildeydi – 21 yaşına geleceğimi sanmıyordum, ve bunu umursamıyordum.

Bu durum, devrim meselesine ilişkin konuşan George Jackson tarafından saptanan ve odaklanılan aşamalı bir reform yaklaşımının bu gençlik için asla cazip olamayacağı şeklinde belirttiği bir çelişkidir – o bu durumu, devrim düşüncesinin çok uzak bir gelecekte bir şey olduğu ve yarından sonrasını yaşamayacağını düşünen bir köle için bunun hiçbir anlamı olmadığı şeklinde ortaya koymuştu. Bu durum sürekli olarak kavramamız gereken çok zor ve çok önemli bir çelişkidir. Ancak burada belirtmek istediğim şey bu bakış açısının (21’inden çok yaşamayı beklememek  ve bunu umursamamak) belirli bir toplumsal tecrübeden kaynaklandığıdır – bu durum toplumsal tecrübeye az çok kendiliğinden bir yanıttır. Gizemli ve sihirli bir şekilde varoluşçu bir filozofun ve bir çete üyesinin yaşam ve ölüm üzerine çok farklı görüşlere sahip olması meselesi değildir. Bu durum farklı toplumsal tecrübelerden kaynaklanır (ve bir kez daha şeyleştirme yapmamak gerekir – genel olarak konuşursak, aynı toplumsal grup içinde aynı toplumsal tecrübelere sahip farklı bireyler arasında bütün gerçek farklılıkları görmezden gelip bunları aynılaştırmamak gerekir)…

Veya gençliği, kavgalarda ve savaşlarda canını veren diğerlerini düşünebiliriz – özellikle de günümüzde bunu nihai olarak çıkmaz olan veya sonu kötü olan durumlar için seve seve yapanlar vardır. Fakat öte yandan tarihsel bir tecrübe de bulunmaktadır – ve evet, bugün bile bunun gerçekten özgürleştirici bir sona, özgürleştirici amaç ve hedeflere yönelik bir tecrübesi mevcuttur…

Bu konunun “Geleceğin Öncüsü Olarak Dünyaya Çıkmak”* içinde yer alan, Mao’nun Çin’de Halk Savaşı’nı başlatırken cesur unsurlar dediği kesimlerden sürece insan kabul etmesiyle oldukça ilgisi bulunur. Dediği gibi, bu kişiler ölmekten daha az korku duyanlardır, içinde ölümün de bulunduğu bir süreçte risk almaya daha çok istekli olanlardır. Bu durum Bob Dylan şarkısındaki şu sözlere benzer: “Eğer hiç bir şeyin yoksa, kaybedecek de hiç bir şeyin yoktur.” Şimdi burada üzerine basa basa vurgulamak istediğim bir durum var; bu demek değildir ki komünistler insan yaşamını veya halk kitlelerinin yaşamını ucuz görüyor veya hiçe sayıyor. Tam tersi. Mao’nun güçlü bir şekilde belirttiği gibi: Dünyadaki bütün şeyler arasında insanlar en değerli olanlardır. Fakat gerçek olan a) kimse ölümden kaçamayacaktır ve b) insanların yaşamının ve ölümünün anlamı vardır ve bir şey ifade eder. Eğer bu şekilde bakılırsa, nihai olarak insanların yaşamının ölümle sonlanması veya daha da kötüsü, kötü bir şekilde sonlanması trajedidir. Ve bir kişi yaşamını gerçekten özgürleştirici bir hedef doğrultusunda kaybetmişse bu asla hafif bir şey değildir. Mao’dan bir başka şairane açıklamayı aktarırsak: Emperyalistlerin ve gericilerin hizmetinde ölmek tüyden daha hafiftir, fakat halk için ölmek dağ kadar ağırdır. (Bu temel yönelim Damián García’nın** cinayeti üzerine yaptığım açıklamada da vurgulanmıştır.) Geç de ölseler erken de ölseler, insanların yaşamının bir ağırlığının bulunması -yani yaşamların niteliği, neye adandığı, neye bağlı olduğu ve son tahlilde ne için yaşandığı- en önemli şeydir ve hareket halindeki maddenin sonsuz varlığına bağlı olarak insanların yaşamına bir şekilde bir anlam katar.

Bu durum, insanların (en azından bazı insanların) gerçekliğin çarpıtılmış biçimlerinden bir tür teselliye ihtiyaç duyduğu düşüncesinin ve özellikle de tanrıların ve/veya diğer doğa üstü varlık ve güçlerin üretilmesinin tersi olarak, gerçekte olduğu şekliyle gerçeklikle yüzleşme meselesine ilişkin yönelimin temel bir noktasıdır. Bu durum, ideolojik yönelimin -ideolojik mücadelenin- temel bir noktasıdır. Gerçeklikle olduğu şekliyle yüzleşebilir miyiz ve yüzleşmemiz mi gerekir? İnsanların gerçekten anlamlı ve gayeli bir yaşamı olabilir mi ve bu tam olarak nasıl olabilir? Yapılacak en iyi şey gerçeklikle gerçekten olduğu temelde ve bundaki değişim potansiyeli ile yüzleşmek ve evet, onu dönüştürmek için çabalamak mı; yoksa gerçekliğe yönelik uydurmalara, gizemleştirmelere ve çarpıtmalara kapılarak nihai olarak avuntu sağlama girişiminde başarısız olup alçalmak mı? Ve bu kelimeyi oldukça bilinçli bir şekilde kullanıyorum, çünkü bu öyle bir avuntu ki, yalnızca insanların öldüğü olgusu için avuntuyu içermiyor bu, fakat aynı zamanda dünyada emperyalist sistemin ve onun sömürücü ve baskıcı ilişkilerinin altında zengin şekilde yaşamamış (bunu parasal anlamda söylemiyorum, zenginliği yaşamlarını dolu bir şekilde yaşamak anlamında kullanıyorum) pek çok insanın yaşamı için de avuntuyu içeriyor.32

Uzun Düşünceler ve Çekişmeler’in bu bölümü ve ayrıca aşağıda yer alan Ardea Skybreak’in Evrim Bilimi ve Yaratılış Efsanesi – Neyin Gerçek ve Neden Önemli Olduğunu Bilmek çalışmasından ilgili kısım bu meseleye yoğun ve güçlü bir şekilde değinir:

Şeylerin büyük tasarısı içinde –bizim anlam yüklediklerimiz dışında– varlığımızın belirli özel bir gayesi yoktur. Kendimiz dışında, bu gezegen üzerindeki hiçbir şey için (en azından bilinçli şekilde) burada olup olmamamızın bir önemi bulunmaz; ve kesin olarak (en azından bu noktada) varlığımızın ya da yokluğumuzun devasa kozmos içinde en ufak bir etkisi yoktur; objektif olarak kumsaldaki tek bir kum tanesinden daha fazla bir öneme sahip değiliz. Peki bu ne anlama gelir? Bir önemimiz yok anlamına mı gelir? Sırf yaptıklarımızı umursamayan bir tanrı yok diye, birbirimizi öldürebileceğimiz anlamına mı gelir bu? Yaşamımızın mutlak bir şekilde gayesi bulunmadığı mı anlamı çıkar? Elbette hayır! Yaşamlarımız değerlidir ve birbirimiz için büyük bir önemimiz vardır! “Doğru şeyi yapmaya” karar vermeliyiz ve “ahlaki ve etik açıdan” -eğer yapmazsak tanrı gibi bir bekçi tarafından günah yazılacağından ötürü değil, doğrudan insan yaşamının niteliğini etkileyebileceğimizden ötürü- birbirimize dürüst şekilde davranmalıyız. Ve elbette, yaşamımızın gayesi olabilir ve vardır (farklı insanlar bunu kendi dünya görüşleri doğrultusunda farklı şekillerde tanımlayacaktır), çünkü biz insanlar yaşamlarımızı gayelerle belirlemeyi seçebiliriz.33

Ve Uzun Düşünceler ve Çekişmeler bu derin meseleye odaklanır:

Pek çok kişinin yaşamının dipte olduğu ve yaşamlarının sefalet içinde bulunduğu düşünülürse, diğer yanda dünya bir bütün halinde nasıl kökten farklı ve daha iyi olabilir, bu açık çelişkiyi nasıl ele alacağız? Bu çelişkiye dair yönelimimiz nasıl olmalı? Bununla ilgili ne yapmamız gerek? Yaşamlarımız kısa diye ve bütün insanlar ölecek diye insan yaşamını kökten farklı ve daha iyi yapmak üzere gerekli fedakarlıklardan vaz mı geçeceğiz – yoksa genel olarak, çok daha bilinçli ve istekli bir şekilde yaşamlarımızı komünist devrimin özgürleştirici hedeflerine adayıp, bunlara bağlı mı olacağız?34

Şimdi bununla ilgili olarak, “İnsanları öldüreceksiniz!” suçlamaları üzerine konuşmak istiyorum. Bu durum özellikle yalnızca devrimin gerekliliğini ortaya koyduğumuzda değil, ki koymamız gerek, ayrıca bunun ne anlama geldiğini -ki gerekli koşullar geldiği zaman onun silahlı uygulayacılarının mağlup edilmesi ile mevcut sistemin devrilmesi anlamına gelir bu: milyonlarca ama milyonlarca devrimci insanın olması ve toplum çapında akut bir devrimci krizin bulunması durumunu- belirttiğimiz zaman sıklıkla yaşanır. Bu suçlamaya yanıtımız nedir?

Bütün dünyadaki halk kitleleri bu sistem yüzünden zaten halihazırda öldürülüyor ve hayattayken de korkunç acılar çekiyorlar – ve bu durumun en acı verici ifadelerinden biri de, bu sistem altında çok fazla insanın, özellikle de gençlerin halihazırda ezilmesi ve gerek çeteler arası anlaşmazlıklarda gerekse emperyalistlere ve diğer gerici ezenlere hizmet ederek savaşlarda birbirlerini öldürmeye yönlendiriliyor olmalarıdır! Hedefimiz açıktır:

Burada veya herhangi bir yerde, yaşamı sonlanmış, kaderi damgalanmış, genç yaşta ölüme sürüklenmiş, veya sefil bir yaşama, vahşete maruz bırakılmış, henüz doğmadan sistem tarafından alın yazıları belirlenmiş ve yok sayılmış genç kuşaklarımız. Bütün bunlara artık yeter diyorum. [BAsics 1:13]35

Amacımız bütün bunlara bir son vermektir!

“NASIL KAZANABİLİRİZ, Nasıl Gerçekten Devrim Yapabiliriz36 içinde belirtildiği gibi bu devrimi inşa ederken ciddi ve bilimsel olmamız gerekiyor – stratejimiz ve devrim için planımız kesin olarak ciddi ve bilimsel bir yöntem ve yaklaşım temelindedir. Diğer şeylerin yanında işte bu yüzden Devrim İçin Dikkat Noktaları’nın altıncısı açıkça şunu belirtir:

Bizler, bu sistemi gerçekten devirmek ve bugün insanlar arasındaki yıkıcı, kısır çekişmelerin ötesinde tamamen daha iyi bir yol için ilerliyoruz. Ciddi olduğumuz için, bu aşamada şiddete başvurmuyoruz ve halka karşı ve halkın içindeki her tür şiddete karşı çıkıyoruz.37

Belirgin ve bilimsel temelde bir sonuca varmamızı sağlayan şey de bu aynı yöntem ve yaklaşımdır.

Temel anlamda iki seçeneğimiz bulunuyor: ya bütün bunlarla birlikte yaşayacağız – ve gelecek kuşakları, ki eğer bir gelecekleri olacaksa, aynısını hatta çok daha kötüsünü yaşamaya mahkum edeceğiz – veya, devrim yapacağız!38

Bu sistemin gerçekten iyi bir gelecek sunmadığı halk kitleleri ve özellikle de gençlik arasında -eğer bir gelecekleri olacaksa- öne sürülmesi gereken ve güçlü bir şekilde uğruna savaşılması gereken anlayış ve yönelim budur. Devrimler her zaman gençliğin cüreti, yaratıcılığı ve inisiyatifine dayanır. Niçin Gerçek Bir Devrime İhtiyacımız Var ve Nasıl Gerçek Bir Devrim Yapabiliriz’de belirttiğim gibi:

Hem en çok ezilen sınıflar, hem de orta sınıflar arasında gençliğin ve öğrencilerin özel bir önemi bulunur – çünkü, her ne kadar bu sistem gençliği bütün bu saçma sapan şeylerle ele geçirmeye çalışsa da, işlerin yalnız bu şekilde olabileceği düşüncesine yönelik daha az “donanımlı” ve daha az yıpranmış durumdadırlar.39

Bu durum, hem genç kuşaklar arasında hem de toplumun bütününde çok güçlü bir çekim gücü bulunan bireysellik meselesi de dahil bahsettiğim bütün şeylerle ilişkilidir ve yönelimin çok önemli bir noktasıdır. Gençliğin, kendi geleceklerinin bu sistem altında gittikçe daha umutsuz olacağı şeklindeki olguya karşı çıktıkları fenomeni bulunmaktadır; bazı kişiler ne kadar uğraşsalar da bunun farkında olmamak gittikçe daha zor hale gelmektedir. Ve genel bir fenomen olarak şu bir gerçek ki, gençler, “işlerin bu şekilde olmasına” ve sıklıkla yayılmaya çalışılan “gerçekçi olanı yapmak” şeklindeki dayatmaya (ki bu aslında bu sistemin devamlı olarak ürettiği dehşetlere karşı anlamlı olarak hiçbir şey yapmamaktır) meydan okuyarak inisiyatif alanlardır.

Burada bir kez daha 1960’lardaki gençliğe, o dönemlerdeki gençliğin cüreti ve kararlılığına, bu sistemde cisimleşen hiçbir şeyi tanımamaları ve reddetmeleri üzerine dediklerime, onların daha farklı ve daha iyi bir dünyanın mümkünlüğü ve gerekliliğine ve bunu gerçekleştirmek için gereken devrime dair inanç ve kararlılığına geri dönelim. Bu bağlamda, özellikle Fransa’da 1968 Mayısındaki başkaldırıda öne çıkan sloganı yeniden yükseltmemiz gerekiyor: “Soyons réalistes, demandons l’impossible!” – “Gerçekçi ol, imkansızı iste!” Bu durum gençliğin meydan okuyuşunun ve cüretinin bir başka ifadesidir. “Gerçekçi” ve “mümkün” olanın kabulünün reddi, mevcut sistem tarafından dayatılan sınırların dışına çıkmanın kritik bir yönelimidir. Ve bu durum, genel olarak kökten farklı ve daha iyi bir dünyanın gerekli ve mümkün olduğu görüşüne dayanmış ve bununla birleşmiştir. Bu konu Niçin Gerçek Bir Devrime İhtiyacımız Var ve Nasıl Gerçek Bir Devrim Yapabiliriz’de bu ülkenin mevcut durumuyla karakterize edilmiştir:

1968 ve sonraki yıllarda bu ülkede yoksul kitleler ve ezilen halklarla birlikte orta sınıftan milyonlarca genç de dahil olmak üzere çok sayıda insan bu sisteme karşı meşru bir öfke ile, kökten farklı ve daha iyi bir dünya özlemiyle motive olmuşlardı -ve bu durum sistemin kendi silahlı güçlerine dahi derin bir şekilde sirayet etmişti- çoğunun anlayışı devrimci hissiyatla belirlenmiş olsa da, ve samimi olsalar da, derin ve tutarlı bir bilimsel temelden noksanlardı.40

Asalak Bireysellikten Kurtulmak

Bununla birlikte, günümüz gençliği göz önüne alındığında ve belirgin olarak da meseleye geri dönüp problemlerle doğrudan yüzleşirsek, bu ülkede dünyanın geri kalanıyla ilişki içinde kendini gösteren toplumdaki hat safhadaki asalaklıkla ilişkili olan bireysellik problemini görürüz. TRUMP/PENCE REJİMİ GİTMELİ!’de belirttiğim gibi ABD “derin eşitsizlikler ve çevrenin yağmalanması ile dengesiz bir dünyanın tepesinde oturmaktadır (dünyanın geri kalanın ABD’de var olan tarzda bir “tüketici topluma” sahip olabilmesi için yaklaşık olarak 5 dünyalık kaynak gerekmektedir.)”41

Son zamanlarda haberlerde gördüğüm bir şeyi aktarmaya değer – kadının biri milyonlarca türün yok olma ihtimali ve bunun artan çevresel krizle ilişkisini içeren bilimsel bir rapor üzerine yorum yapıyordu. Netice olarak bütün bir toplumda ve insanların düşüncesinde değişiklik yapılması, insanların şeyleri tüketmesinin tamamen farklı bir biçimi gerektiğini, eğer gerçek bir kıyametten kaçınmak istiyorsak (burada belirli şekilde aktarıyorum fakat dediklerinin özü bu şekildeydi), şu anki şekliyle tüketmeye devam edemeyeceğimizi ve şu anki gibi bir topluma sahip olamayacağımızı söylüyordu. Ardından “Jared Diamond modu” denen şeye değindi, iş dünyasının ve hükümetin başındakilere nasıl hitap etmemiz gerektiği, onların bu değişiklikleri gelecek ve insanlığın yararı için yapmaları gerektiğinden bahsetti – ki bu, elbette tamamen gerçek dışı bir şeydir. Bilimsel bir şekilde analiz edersek, bu kişiler zorunlu olan değişiklikleri isteseler dahi yapamazlar.

Fakat “5 Dünya” meselesi ortada durur. Şunun belirtilmesi gerek; eğer devrimi yapar ve bu ülkede dünya devriminin parçası olarak sosyalizmi kurarsak, insanların, özellikle de orta sınıftan insanların Starbucks gibi yerlere gittiklerinde aldıkları bütün bu özel tasarım kahveler olmayacaktır. İnsanların ilişkilenme biçimleri ve değerlerindeki gerekli olan değişim – bütün bunlar yalnızca altta yatan koşulların, ekonomik sistemin (üretim biçiminin) ve siyasi sistemle birlikte toplumsal ilişkilerin, kurumların, yapıların ve süreçlerin değişimi ile mümkündür. “4 Bütünlerin” her birini ve onların birbirleriyle ilişkilerini ele alacak tam bir devrim olmalıdır.

Günümüz gençliği arasında görülen had safhadaki bireysellik probleminin (her ne kadar bunun büyük kısmı kayıtsız bireysellik kategorisine girse de) etrafından dolanılamaz veya bu problemden uzak durulamaz, bu mesele ile doğrudan yüzleşmek gerekir. Bireysellik, bu ülkedeki gençliğe, özellikle de orta sınıftan (veya orta sınıf kesimlerinden) gençliğe çocuk muamelesi yapılmasıyla pekiştirilir. Bir yandan pek çoğu had safhada şımartılır veya nazlanır: “Hey, Janie, akşam yemeği için ne yemek istersin? -yapılanı istemezsin- senin için başka bir şey yapmamı ister misin? …Johnnie, pijamalarını giyip yatağa mı gitmek istersin yoksa, durabileceğin ana kadar uyanık mı kalmak istersin? Görüşlerimi sana dayatmam gerçekten yanlış olur. Ne de olsa burada hepimiz insanız ve gençliğe karşı küçük çaplı saldırganlıklarımız olmamalı.” Şimdi açık bir şekilde biraz karikatürize edip abartıyorum, ama tamamen de değil.

Dolayısıyla bir yanda nazlanırlar, fakat aynı zamanda metalaştırılırlar. Burada nazlanma ve metalaştırılma ile bir çeşit kötücül bir bileşim bulunur – bu gençler zenginlikler ve ayrıcalıklar için hararetli bir rekabete yönlendirilirken beraberinde şımartılırlar. Elit bir üniversiteye girebilmek ve varlıklı tabakanın parçası olmak için yalnızca en iyi liseye, en iyi orta okula, en iyi ilkokula, en iyi anaokuluna, en iyi kreşe gitmek durumunda kalmazsanız, aynı zamanda en iyi kreş öncesi okula da gitmeniz gerekir. (Bu konu, aşıların doğru şekilde uygulandığı zaman çocukluk hastalıklarına karşı koruyucu olduğuna ilişkin ezici şekilde bilimsel kanıtın bulunmasına rağmen, ayrıcalıklı tabakadan bazı ailelerin, çocukları ve genel olarak toplum açısından çok olumsuz sonuçlar getirecek olsa da çocuklarına aşı yaptırmayı reddetmesi fenomeniyle de ilişkilidir.)

Yeni Komünizm’de George Carlin fenomeni olarak adlandırdığım şeyi anımsatmıştım, programında ebevenylerin çocuklarını şımartması fenomeninden bahsediyordu. Çocukların çamurda yuvarlanmasına ve bu tip şeyler yapmalarına izin verilmiyordu – her zaman gerekli ve makul olan doğrultusunda “korunmaları” gerekiyordu. Carlin, makul sınırlar içinde olmak kaydıyla çocukların dışarı çıkıp çamur içinde yuvarlanmalarının, hatta bu çamuru yemelerinin gerçekte onlar için iyi olacağını, çünkü bu durumun onların bağışıklık sistemini güçlendireceğini söylemişti. Bu doğrultuda daha sonra provokatif bir soru ortaya attı: “Ufak çocuklar hakkında kötü bir şey demeyecek, öyle mi?” – ardından ivedi bir şekilde ve empati yaparak yanıtladı: “Evet diyecek!” Carlin’in bu programını anımsatarak Yeni Komünizm’de keskin bir şekilde şunu demiştim: “Gençliğin ebeveynlerine isyan etmesini söylemeyecek değil mi?” “Evet, söyleyecek!” Burada ebeveynleri “düşman” olarak değerlendirmiyorum veya onlara düşman muamalesi yapılmalı demiyorum, ancak buradaki mesele gençlerin, özellikle de orta sınıftan gençlerin bütün bu nazlanmaları ve metalaştırılmalarına, belirli bir asalak çevre içinde yetiştirilmelerine karşı mücadele yürütülmesi gerektiğidir. Bu toplumun işleyiş biçimine ve ortaya koyduğu bütün bu kokuşmuş ethos ve kültüre karşı gençliğin genel bir isyanın bir parçası baş kaldırması gerekiyor.

Ayrıca bu problem, bu ülkedeki eleştirel düşünmeye yeterince önem vermeyen -ve işin aslı bunu baltalayan- eğitim sistemi sayesinde de artmaktadır. Her şey “doğru yolda olmak”, sınav için çalışmak, okulda yalnızca “doğru” bir kariyere ve iyi bir gelire yönlendirecek dersleri almak üzerinedir. Gençler, farklı ve daha iyi bir şey yapmak istediklerinde dahi -“Tarih çalışmak istiyorum, antropoloji öğrenmek istiyorum” – bundan uzaklaşıyorlar, çünkü üniversiteye gittiklerinde muazzam bir borç yüküyle karşı karşıya bulunurlar ayrıca devamlı olarak toplumda belirli bir pozisyon elde etmenin peşinde olmaları gerektiği yoksa yaşamlarının mahvolacağı ısrarla söylenir. Ve bir kez daha Lenin’in önemli gözleminden aktarırsak, insanlar bu sistem altında bir paragözün pintiliği ile hesap yapmaya, hayatın pek çok alanında birbirleriyle rekabete zorlanırlar. Eğer dikiş tutturmazsanız bu sistemin sizi etkileyeceği, yaşamınızın kolay olmayacağı –“dünyanın perişanlığının” yanından dahi geçmese de- yaşamınızın zor olacağı gerçeği bulunur. Fakat mesele şudur: Bu sistem iktidarda kalmamalıdır ve insanlar çok küçük yaşlardan itibaren dünyada yollarını nasıl bulacakları, bunun tek mümkün şey olduğu, dolayısıyla bu dünyada kendileri için bir şeyler yapmaları gerektiği şeklinde yetiştirilirler, insanların yönelimi bu şekilde olmamalıdır. Bu yıkılması gereken, insanların kurtarılması ve isyan edimesi gereken bir yönelimdir.

Eğitim sistemi eleştirel düşünmeyi teşvik de etse veya fiilen bunu baltalasa da, konuyla ilgili sınıfsal ve toplumsal farklılıklar meselesi bulunur. Jonathan Kozol kitaplarının birinde (Vahşi Eşitsizlikler olduğunu sanıyorum)42 eğitim sisteminin yöneliminin toplumsal bölünmeleri ve eşitsizlikleri güçlendirip genişlettiğini belirtir. Örneğin öğrencilerin varlıklı ailelerden geldiği banliyölerdeki okul sisteminde, öğrenciler konumlarının yeniden sağlanacağı konusunda oldukça emindirler (bunu onlarca yıl önce yazmıştı, belki şu an daha az geçerli olabilir, ancak yine de durumu önemli ölçüde tanımlamaktadır), buralardaki öğretmenler, öğrencilerinin katı eğitim müfredatlarından bir nebze sapmalarına izin verme konusunda istekliler, çünkü bu çocukların her koşulda doğrusunu yapacaklarını biliyorlar; fakat, eğer iç mahallelerdeki okullara giderseniz, öğrencilerini toplumun ve doğanın ayrıca sanat ve kültürün çok farklı boyutlarını keşfetmeye yönelten iyi niyetli öğretmenler olsa da, yine de bunu yapmada isteksiz oldukları, çünkü öğrencilerin yaşamlarındaki bütün koşullar düşünüldüğünde, hazırlanmaktan çekinmeseler bile yine de acı çekecekleri, başlangıç için halihazırda büyük bir dezavantaja sahip olduklarına değinmektedir. Dolayısıyla, mevcut toplumsal eşitsizlikler bu temelde daha da kötüleşiyor ve şiddetleniyor.

Bütün bunlarla birlikte genel olarak ve hatta daha varlıklı arkaplanları olan öğrenciler düşünüldüğünde, eğitim sisteminde –ve onun BTMM (Bilim, “uygulamalı bilim” anlamına gelir, Teknoloji, Mühendislik ve Matematikle ilişkilidir) üzerine vurgusu ve çok daha elit öğrencilerin iş ve finans dünyası (ve hükümet) için yetiştirilmeleri, eğitimin yükselen rakip Çin de dahil olmak üzere diğer kapitalist ülkelerle rekabeti körüklemesi gibi durumlar, tüm bu sürecin kritik bir parçası olarak “zihinsel yaşamın” ve eleştirel düşünmenin çok yönlü gelişiminin baltalanmasına yönelik eylemlerle birlikte kendini gösterir. (Ve bütün bunlar Trump/Pence rejiminde ve onun Eğitim Sekreterliği ile, Betsy DeVos ile çok daha kötüleşmiştir. Betsy DeVos bu pozisyona gelmeden önce kamusal eğitimin baltalanması ve Hristiyan köktencilerin gündem ve yaklaşımlarını içeren eğitim kurumu adı verilen gönüllülük programlarının yaygınlaştırılması için kayda değer bir efor ve milyonlarca dolar harcamış biridir – DeVos şimdilerde bunu çok daha kötü sonuçlarla birlikte geniş bir düzeye taşımıştır.)

Bütün bunların karşısında, Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa’da43 eğitimle ilgili öne sürülen şey, kökten yeni bir toplumda eğitim sisteminin amacının “yalnızca temel okur yazarlığı ve diğer temel teknik ve becerileri değil, bununla birlikte doğa ve sosyal bilimler için, aynı zamanda sanat, kültür ve diğer alanlar için, genel olarak fikirlerle birlikte çalışma yeteneği için temel sağlanması” olduğu belirtilir; ve “Kuzey Amerika’nın Yeni Sosyalist Cumhuriyeti’nin eğitim sistemi insanlara hakikat her nereye götürüyorsa bilimsel merak ve eleştirel düşünce ruhu içinde doğrunun peşinde gidebilme, dünyayı devamlı daha iyi öğrenip onu insanlığın temel çıkarları doğrultusunda dönüştürmeye katkı sunma imkanı vermelidir” der. [vurgular eklenmiştir]

Şimdi, böylesi bir eğitim sistemini uygulamak devrimi gerektirir. Fakat eğitime bu yaklaşımda cisimleşen temel yönelim bu baskıcı sisteme hizmet eden mevcut eğitim sisteminin altında yok sayılmakta ve çarpıtılmaktadır, bu açıdan temel yönelim için bu sisteme karşı şimdiden ve keskin bir şekilde her yönden mücadele edilmesi gerekmektedir.

Ve bu noktada, günümüzde bu ülkedeki gençlikle ilgili meselenin açık bir örneğine, geniş çaplı olarak gençliğin durumu meselesine döneriz: Pek çok ülkede, gençler çevre kriziyle birlikte büyümektedir – bundan sorumlu olan statükoya karşı isyan etme gerekliliği de artmaktadır (bu gençlik direnişinin bir kısmı kendilerine açıkça “Yokoluş İsyanı” demektedir), bu ülke, yalnızca az sayıda kişinin çevresel krizin aciliyetine karşı bu gençlik isyanına katılması sonucunda şu ana dek olumsuz bir örnektir teşkil etmiştir. Daha yakın zamanlarda, bu ülkede çevresel kriz ve insanlığın geleceğine yönelik varoluşsal tehdit nedeniyle gençliğin (ve diğerlerinin) belirgin bir kitlesel toplanması olmuştu. Bu durum, bu acil meseleye ilişkin (ve daha genel olarak) olumlu bir geri dönüşü düşündürebilir, devam eden çalışmalar ve olması gereken mücadelelerle mesele bu şekilde gündemde kalmaya devam eder: Bunlar birkaç protesto ile mi sınırlı kalacak yoksa bu çevresel krizin temel nedeni ve itici gücü olan sistemin işleyişine ve BSS’ye müdahale edecek mi – veya şu an, özellikle de bu krizle ilgili derin endişe ve öfkelerini kitlesel olarak ortaya koyan gençler, gittikçe büyüyen akut krize yönelik anlamlı hiçbir şey yapmayan iktidarlar yüzünden geleceklerinin çalınması durumunu reddederek, deklarasyonlarının mantıki sonucu takip edecekler mi, bu kriz doğrultusunda harekete geçecek kim olursa olsun bilimi ve gerçekte nereye gidildiğine ışık tutan hakikati izleyecek bir yönelimde olmalıdır, bu da, çevre krizinin hızla yoğunlaşmasının nedeninin bu sistem olduğu gerçeği ile, ve bu sisteme karşı, geleceği düşünerek bu krizi yönetme şansı olacak, insanlık için yaşamaya değer bir gelecek olasılığını ortaya koyacak kökten farklı bir alternatif getirme gerekliliği ile yüzleşmek demektir.

1950 ve 1960’ların gençliği, arka planda devamlı olarak başgösteren nükleer imha olasılığıyla karşı karşıyaydı –1960’ların başında Küba Füze Krizi gibi bir durumla birlikte, bazen az bazen daha yoğun akut varoluşsal bir tehlike gündeme gelmişti. Bu üzerine devamlı olarak düşünseniz de düşünmeseniz de her zaman arka planda duruyordu ve farklı bilinç düzeyleriyle gençlik arasında huzursuzluk ve her şeyin bağlantılı olduğu böylesi bir durumdan çıkabilmek için arayış nedeniydi. Ve bu durum, ABD içindeki sivil haklar hareketi, ezilen milletlerin kurtuluş hareketleri, dünya çapındaki sömürgecilik karşıtı ulusal kurtuluş savaşları, Küba gibi sahte-sosyalist ülkeler ve Çin gibi gerçek sosyalist ülkelerde kitlesel devrimci mücadeleler, 1960’ların ortasından itibaren Kültür Devrimi ile özellikle gençlerin meydan okuyuşu gibi gelişmelerle birlikte o dönem yükselen gençlik isyanının temelinde yer alan önemli unsurlardan biriydi.

Bugün, çevresel kriz oldukça gerçek bir varoluşsal tehdit içerirken, özellikle de gençlik için (bununla birlikte nükleer felaket ihtimali de oldukça gerçektir), pek çok ülkede gençlik içindeki tepkinin daha da genişlemesi gerekir; aynı zamanda tek bir çevresel kriz meselesi etrafında kalmayarak (bunun kadar önemli) işlerin mevcut durumuna yönelik hiçbir şey yapmayan, gidişatın bu şekilde olmasının temeli olan, gittikleri doğrultudan ötürü insanlığın bir bütün olarak oldukça gerçek varoluşsal tehdit yaşamasına neden olan, kitlelere günlük temelde korkunç bir baskı dayatan,  kendileri mevcut sistemin görevlileri ve destekçileri oldukları için temel bir değişime yönelik hiçbir şey yapamayacak olan kesimlere karşı da çok daha genel bir isyan ile derinleştirilmesi gerekir.

Genel anlamda, bu ülkedeki gençliği BSS ile bu sistemin sınırları içinde tutan şeylerin deşilmesine ve cesaretli bir şekilde tüm bunlara karşı mücadele edilmesine acil bir gereksinim bulunmaktadır – bu sistem temel olarak yalnızca çevresel krizi yoğunlaştırmaz, bununla birlikte insanlığın maruz kaldığı ve bütün olarak karşıya karşıya bulunduğu diğer tüm dehşetlere de neden olmaktadır. Şunu açıkça akılda tutmak gerek, gereken keskin mücadele de dahil olmak üzere, gerekli çalışmayı devam ettirmek, bunu en eksiksiz şekilde yaşama geçirmek ve buna ifadesini vermek açısından, Niçin Gerçek Bir Devrime İhtiyacımız Var ve Nasıl Gerçek Bir Devrim Yapabiliriz’de belirttiğim gibi, temel bir değişim için, nihai amacı kökten yeni komünist bir dünya olan ve bütün sömürücü ve baskıcı sistemlere ve ilişkilere, bunların ortaya çıkardığı uzlaşmaz çatışmalara son verecek olan devrim için gençliğin pozitif nitelikleri önemlidir.

(Burada, özellikle de ABD’deki gençler üzerinde onların düşüncesini ve eylemlerini sınırlayan, onlara belirgin sınırlar koyan, korkunç acılar çeken ve akut krizlere maruz kalan ve bunlarla karşı karşıya bulunan kitleler ve nihai olarak da bütün olarak insanlık için gerekli olan şeyden uzak tutarak onları kısıtladığına inandığım, üzerlerinde etkili olan çeşitli güç ve etkilerden bahsettim. Bununla birlikte, geniş gençlik kitlelerinin daha ileri ve devamlı olarak aktif bir şekilde incelenmesi; farklı tabakalardan gençlik kitlelerinin acil duruma ve insanlığın acil çıkar ve talepleriyle ilişkisine dair bilimsel bir kavrayışla analiz ve sentezin yapılması, bu konuda çok daha eksiksiz ve derin bir şekilde öğrenilmesi gerekmektedir; gençlik kitlelerine -ezilen temel gençlik kitlelerine ve orta sınıftan eğitimli gençlere- yönelik, mevcut sınırların dışına çıkabilmeleri için, acil bir şekilde gereksinim duyulan kararlı bir devrimci mücadelenin yaratıcı ve cüretli kuvvetleri şeklinde davranmalarında onları geri çeken tüm kısıtlılıklardan kurtulmaları için, çok daha güçlü ve efektif bir mücadele yürütülmelidir.)

Değişmez Bir Zorunluluk Yok – ve Bilimsel Bir Temelde Umut: Kökten Farklı ve Çok Daha İyi Bir Dünya Gerçekten Mümkün, Ancak Bunun İçin Mücadele Edilmeli!

Şimdi bir kez daha devrimin temelinin ne olduğundan (ve ne olmadığından) bahsetmek önemli duruyor. Devrimin temeli verili bir zamanda insanların ne düşündüğü veya yaptığına değil, muazzam derecede acılara neden olan ve bu sistem altında çözümlenemez durumda olan sistemin temel ilişkileri ve çelişkilerine dayanır. Niçin Gerçek Bir Devrime İhtiyacımız Var ve Nasıl Gerçek Bir Devrim Yapabiliriz’in başında “bu sistemin devamlı ürettiği dayanılmaz vahşet ve bunun insanlık kitleleri için neden olduğu çok fazla gereksiz acıdan” bahsedilir, ve ardından bu vahşetin niçin devamlı olarak bu sistem tarafından üretildiği kritik meselesine – bütün bu vahşeti gerçekten durdurmanın neyi gerektirdiğine değinilir. Şu çelişkilere odaklanılır:

Niçin Siyahi halk, Latinolar ve Yerli Amerikalılar soykırımsal bir zulme, kitlesel tutuklamalara, polis vahşetine ve cinayetlere maruz kalıyor?

Niçin patriarkal aşağılama, insandışılaştırma, her yerdeki bütün kadınlara boyun eğdirme ve cinsiyet veya cinsel yönelim temelli baskı var?

Niçin imparatorluk savaşları, işgal orduları ve insanlığa karşı suçlar var?

Niçin göçmenlerin şeytan gibi gösterilmesi, suçlu olarak kabul edilmesi ve sınırdışı edilmeleri durumu yaşanıyor ve sınırlar niçin askerileştiriliyor?

Niçin gezegen çapında çevre tahrip ediliyor?

Şöyle devam eder:

Bunlar bizim “5 DURDUR” dediğimiz -neden olduğu bütün acılar ve yıkımlarla birlikte bunları durdurmak için gerçek bir kararlılıkla güçlü bir şekilde protesto edilmesi ve direniş gösterilmesi gereken bu sistemin derin ve tanımlayıcı çelişkileridir ve bunlara ancak sistemin kendisine nihai olarak bir son vererek son verilebilir.

Ve şu şekilde devam eder:

Bütün bunlarla birlikte, niçin insanlığın büyük bir bölümünün sefalet çektiği, 2.3 milyar insanın temel bir tuvaletten veya heladan mahrum olduğu, çok sayıda insanın önlenebilir hastalıklardan kaynaklı acı çektiği, milyonlarca çocuğun her yıl bu hastalıklardan ve açlıktan öldüğü, 150 milyon çocuğun çocuk işçi olarak acımasızca sömürüldüğü, bütün dünya ekonomisinin muazzam bir ter atölyeleri ağına dayandığı, çok fazla sayıda kadının düzenli olarak cinsel istismara ve tacize maruz kaldığı, 65 milyon mültecinin savaş sonucunda yerlerinden olduğu, sefalet, eziyet yaşadığı ve küresel ısınmanın etkilerinin yaşandığı bir dünyada yaşıyoruz?

İnsanlığın durumu niçin bu şekilde?44

Her yerdeki bütün insanları bu koşullardan kurtaracak üretici güçler açısından bir temel bulunurken, niçin insanlığın durumu bu şekilde? Niçin Gerçek Bir Devrime İhtiyacımız Var ve Nasıl Gerçek Bir Devrim Yapabiliriz’de yoğunlaştırılmış bir şekilde açıklandığı üzere:

Tek bir temel sebebi var: İçinde yaşadığımız kapitalizm-emperyalizm sisteminin temel doğası ve işleyiş şekli bunun nedenidir, sistem bu temel doğasından ötürü devamlı olarak dehşet üzerine dehşet üretmektedir.45

Bu durum aynı zamanda yoğunlaştırılmış bir şekilde “NASIL KAZANIRIZ” içinde yer alır:

Kapitalizm-emperyalizm sistemi reforme edilemez. Bu sistem altında, burada ve dünyanın her yanında polis vahşeti ve cinayetlerine, savaşlara, insanların ve çevrenin yıkımına, sömürüye, insanlığın yarısı olan kadınlar da dahil olmak üzere baskıya ve milyonlarca ve milyarlarca insanın değersizleştirilmesine bir son vermenin mümkünatı yoktur – bütün bunlar kökleri bu sistemin temel işleyişi, ilişkileri ve yapılarına işlenmiş şekilde bulunan sistemin derin çelişkilerdir. Yalnızca gerçek bir devrim gerekli olan temel değişimi sağlayabilir.47

Ve Niçin Gerçek Bir Devrime İhtiyacımız Var ve Nasıl Gerçek Bir Devrim Yapabiliriz 2. Bölüm içinde, doğrudan kritik çelişkiden bahsedilir:

Halk kitleleri bu sistem tarafından biçimlendirildiği için, toplumun herhangi bir bölümünde işlerin gerçekte nasıl olduğunu, niçin bu şekilde olduğunu, ne yapılabileceği ve ne yapılması gerektiğini kavramaya gelince insanların bir bok bilmemesi, akıllarının kıçlarına kaçmış olması durumu doğrudur. Fakat bu durum bir başka önemli hakikat ile keskin bir çelişki içindedir – milyonlarca insan bu “5 DURDUR”un birini veya birkaçını ve pek çok çoğu da tamamını gerçekten önemsemektedir. Bütün bu “5 DURDUR”a nihai olarak son vermek için halk kitlelerini devrime yöneltmek ile, insanlığın devamlı olarak maruz bırakıldığı korkunç koşullar, üzerine çalışmamız gereken bir çelişkidir.47

Dolayısıyla insanların görüşünü yükseltmek, ilerletmek ve daha iyi bir dünya için özlemlerine anlamlı bir ifade verebilmek için bilimsel bir temelde kararlı bir mücadele yürütmek açısından bir gereksinim – ivedi bir gereksinim bulunur, fakat aynı zamanda bu mümkündür ve araçları da vardır. Ve burada yalnızca Niçin Gerçek Bir Devrime İhtiyacımız Var ve Nasıl Gerçek Bir Devrim Yapabiliriz’de söylenen şey değil, aynı zamanda Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa’nın önemi ve bununla birlikte Devrim İçin Dikkat Noktaları’nın önemi bulunur, bunlar günümüz dehşet dünyasına radikal bir pozitif alternatifin canlı, gerçek ve açık ifadelerini sunarlar.

Burada bir kez daha tarihsel deneyimden öğrenmek önemlidir. 1960’lar üzerine önceden dediklerime ve Niçin Gerçek Bir Devrime İhtiyacımız Var ve Nasıl Gerçek Bir Devrim Yapabiliriz’e dönersek, -esas ve ikincil fenomen olan şeylerin ikiye bölünmesi ile- 1968 yılı gerçekten de bir dönüm noktası olarak görülebilir. Bu keskin bir şekilde belirtmek gerekirse, özellikle de ABD için şöyle denebilir, daha farklı ve iyi bir dünya için içtenlikle ve kararlı bir şekilde mücadele eden insanlar da dahil olmak üzere 1968 yılı büyük bir illüzyonun sonunu temsil eder. 1968’de yalnızca Martin Luther King ve Bobby Kennedy suikastleri yaşanmaz, ki bu gelişmeler belirgin yanılgıları paramparça etmiştir, bununla birlikte daha iyi bir dünyayı yaşama geçirmenin birilerinin düşündüğü gibi “Amerika’yı olması gerektiği gibi yapmak” ile mümkün olmadığı açıkça ortaya çıkmıştır. Bu durum bazı radikal düşünceli insanlarda halen bulunan bir yanılgıdır. Deyim yerindeyse “stoklarında iki çeşit mal bulundururlar.” Önceki bir makalede belirttiğim gibi (bu makale 30 yıl önce yazılan Yansımalar, Taslaklar & Provokasyonlar48 içinde bulunur). Phil Ochs bu çok yoğun çelişkinin bir çeşit canlı örneğidir. Bir yanda çok güzel şarkıları bulunur, “Love Me, Love Me, I’m a Liberal” gibi liberalizmin iki yüzlülüğünü ve baskıya karşı gelmedeki isteksizliğini içeren çok yerinde şarkıları vardır, ki günümüze de gayet uyarlanabilir (bu şarkıda bir yerde lezbiyenlik karşıtı talihsiz bir söz vardır -veya aslen parçaya ait olmayan, fakat Ochs’un kayda alınan bir canlı performansı esnasında doğaçlama bir şekilde eklediği bir şeydir bu- genel anlamda bu parça halen günümüze de uygundur). Ayrıca “Cops of the World” gibi bir şarkısı vardır, ki bu da günümüze çok uygundur, içinde ısıran ironik sözler vardır: “Demokrasi kârlarımızın adıdır / beğensen de beğenmesen de özgür olman gerek / çünkü bizler dünyanın polisleriyiz.” Ayrıca “The Ringing of Revolution” parçası da vardır. Fakat öte yanda, John Kennedy’e yas tutan bir parçası da bulunur -yalnızca yas da tutmaz, fakat Kennedy ile temsil edilen şey hakkında naiftir ve bunu romantize eder. Ochs bu çelişki üzerine bir seferinde yorum da yapmıştı. Şöyle demişti; “Kennedy ile ilgili bu histen bir türlü uzak duramıyorum ve bu yüzden pek çok Marksist arkadaşım aptal olduğumu düşünüyor.” veya dediği bu doğrultuda bir şeydi. Buradaki noktam trajik şekilde intihar eden Phil Ochs’ta kusur bulmak değildir. Mesele, kendisinin “bu ülkeyi bir şekilde dünyanın iyiliği için bir güç yapılabileceği ve ülkenin kuruluşunda cisimleşen daha iyi özlemlere kavuşabileceği” şeklindeki bir illüzyonunun sonunun canlı bir örneği olmasıdır. (Elbette görece ve geçici anlamda bu illüzyonun “sona” ermesi doğruydu. O dönemki radikal yükselişin ortadan kalkmasıyla ve bu ortadan kalkışla ilişikili olarak dünyadaki ve ABD içindeki büyük değişikliklerle, böylesi ve benzeri illüzyon ve hayallerin etkisi büyük bir fenomen olarak yeniden ileri sürüldü. Bundan kısaca bahsetmek istiyorum).

Dolayısıyla burada bir ayrışma durumu vardı – ve esas ve ikincil bir yön veya fenomen bulunuyordu. Esas boyutu -gelişmemiş ve ham şekilde de olsa temel anlamda- çok sayıda insanın radikalleşmesi ve sistemin reforme edilemeyeceğinin daha fazla farkına varmasıydı. Ve ikincil fenomen ise o dönemler bazı kişilerin şaşkınlığa düşmesi, morallerinin bozulması ve mücadeleyi bırakmasıydı (veya Fransızların dediği gibi “récupéré” olmasıydı), bu kesimler çeşitli ilerici eğilim ve özlemler taşısalar da sistem için (en azından sistemin içinde) çalışmaya geri döndüler. Dolayısıyla bu gerçek bir ayrışma durumuydu ve bir kez daha bunun esas boyutu çok sayıda insanın ileri şekilde radikalleşmesi, tam anlamıyla bilimsel olmasa da Amerika’nın dünyada iyi bir güç olmasının mümkün olmadığını fark etmesiydi. Buna, Vietnam savaşına ilk başta karşı çıkan ve bunun bir “hata” olduğunu veya egemen sınıfın (veya “iktidar yapısının”) sadece bir kısmının bundan sorumlu olduğunu düşünen insanlar da dahildi, ayrıca çok sayıda insan bu savaşın emperyalizmin, özel olarak da ABD emperyalizminin temel doğası ve temel zorunluluklarından kaynaklandığını görmeye başlamıştı.

Fakat biliyoruz ki, 1960’ların sonu ve özellikle 1970’lerin başındaki yükselişten bu yana dünyada büyük değişimler yaşandı, buna pek çok olumsuz değişim de dahildir, ki bunlardan da gerekli olan dersleri almamız gerekir.  Objektif durumda önemli değişiklikler oldu. Örneğin yalnızca Çin’de kapitalizmin restorasyonu ile devrimin ve sosyalizmin yenilmesi değil, Çin’in bizzat kendisinin ABD ve diğer emperyalist devletlerle rekabet halinde emperyalist bir güç olarak ortaya çıkması durumu yaşandı, bununla birlikte Üçüncü Dünya’da geniş çaplı değişiklikler yaşandı. İkinci Dünya Savaşı sonundan (1945’ten) başlayarak 1970’lerin başlarına ve ortalarına kadarki bir evrede Üçündü Dünya’da ulusal kurtuluş mücadelesi veren güçler (ve bu mücadelelerden bazıları bir biçimde 1990’lara dek devam etti), bu devrimler veya kurtuluş mücadeleleri kendi seyrini sürdürdü: ya yenildiler veya devrimci olmayan başka bir şeye dönüştüler ve bütün bir emperyalist sistem tarafından soğuruldular. Ve o dönemler bu kurturuş mücadelelerine önderlik eden pek çok kişi (veya kelimenin tam anlamıyla ve siyasi olarak onların takipçileri) düpedüz burjuva egemenlerine ve sistemin uzantılarına dönüştüler veya önemli bir rol oynamaktan vazgeçtiler. (Yeni Komünizm’de ele aldığım bir fenomendir bu.)

Dolayısıyla bu bir başka önemli değişiklikti. ABD güçleri çekildikten ve ABD’nin desteklediği güçler devrildikten sonra Vietnamlılar gittikçe Sovyetler Birliği’ne döndüler, ki Sovyetler Birliği o dönem emperyalist bir güçtü (“sosyal-emperyalist” de diyebiliriz – ismen halen sosyalist, fakat gerçekte emperyalist). Vietnam önderliği ekonomik ve diğer destekler için yönünü Sovyetler Birliği’ne çevirdi, ve bu durum onları yokuş aşağı sürükledi, özellikle de Sovyetler Birliği dağılınca, Vietnam temel olarak emperyalistlerin talan ettiği bir başka Üçüncü Dünya ülkesi haline geldi -ki Vietnamlılar bu emperyalistlere özellikle de ABD’ya karşı kahramanca savaşmışlardı- ve bugün Vietnam, acı bir şekilde emperyalist sermayenin uluslararası ter atölyeleri ağının bir parçası konumundadır.

Diğer yanda Kamboçya fenomeni bulunur, pek çok insanın unuttuğu veya bilmediği bir şekilde ABD’nin korkunç yıkımıyla -ABD’nin kitlesel bombardımanı ve ülkenin yıkımı ile- yüzleşerek ulusal kurtuluş mücadelesi başlatmışlardı. Ardından 1970’lerin ortasında emperyalizme karşı ülkedeki direnişin önderi olan Kızıl Khmerler iktidara geldi, ve sonrasında Marksizm veya komünizm adı altında tamamen hatalı bir bakış açısıyla her tür felaket şeyi izlediler.

Bütün bunlar insanların fazlasıyla kafasını karıştırdı. Açıkçası şu an burada bunların tamamına girecek zamanım bulunmuyor – Bunun önemli boyutlarını (Yeni Komünizm de dahil olmak üzere) çeşitli çalışmalarda işledim, bu tecrübelere yönelik esas dersleri kavramak önemlidir, çünkü hem emperyalistler ve onların entelektüel kampının takipçileri bunu gerçek komünizme iftira atmak için kullanırlar, hem de ve daha da temel olarak emperyalizmi mağlup etme mücadelesinde ve bununla ilgili bütün karmaşık ve derin çelişkilere yönelik bilimsel yaklaşımı derinleştirmek ve yeni özgürleştirici bir toplumu hayata geçirmek için bu mesele önemlidir. Buradaki nokta, 1960’larda ve 1970’lerin ortalarındaki yaygın devrimci yükselişten bu yana meydana gelen değişimler açısından, insanların kafasını karıştıran ve onları demoralize eden çok fazla şeyin yaşanmış olmasıdır – insanlar Vietnam’daki savaşa karşı güçlü bir şekilde savaştılar, insanlar sokaklarda dünyadaki ulusal kurtuluş mücadelelerini desteklediler ve ABD içindeki baskıya karşı mücadeleye aktif şekilde katıldılar.

Ayrıca, bu ülkedeki egemen sınıfın, -her ne kadar ezilen halk kitlelerini acımasızca bastırsalar da- baskıcı koşullara ve halk kitleleri arasında kitlesel ayaklanma potansiyeline karşı bir tampon olarak kullanmak için örneğin Siyahi halk arasında geniş çaplı bir orta sınıf ve burjuva güçler yaratılması için çalışılması fenomeni bulunur.

Bütün bunlar bir kez daha halk kitleleri üzerinde olumsuz etki yaratmıştır, özellikle de kararlı bir mücadele ile toplumun ve halkın temel bir dönüşümü konusunda insanların duyduğu arzuyu ve mümkünlüğü bu süreç etkilemiştir. 1960’ların yükselişinden onlarca yıl sonra, farklı tabakalar arasında uyum veya en azından “düzeltme” şeklinde geniş bir “yeni gerçeklik” fenomeni kendini göstermektedir. Uyum diyorum, “veya en azından düzeltme” (farklı şeylerin) diyorum, çünkü o dönemler orta sınıftan radikalleşen ve gerçekten devrimci bilinçteki milyonlarca ama milyonlarca eğitimli genç -oyun oynamıyorlardı ve samimiydiler- bunların pek çoğu bu değişen koşullarla birlikte “gerçekçi” olma durumuna gerilediler ve hatta radikal ve devrimci görüşleri kendi sulandırılmış versiyonlarıyla sürdürerek sistem içinde çalışmaya başladılar.

Siyahi halk da dahil olmak üzere temel kitleler arasında (bilinçli bir egemen sınıf siyaseti ile geliştirilen daha orta sınıflar değil, fakat ezilen halk kitleleri arasında) muazzam oranda moral bozukluğu, yenilgi duygusu ve (egemen sınıfın kasıtlı siyasetleri ve eylemleri doğrultusunda) temel kitlelerin umutsuz koşulları ve moral bozukluğunda pekişerek yoğunlaşan, geniş oranlarda uyuşturucu kullanımı bulunmaktadır. Pek çok kişi umutsuzluktan uzaklaşmak için uyuşturucuya bağımlı olup yaşamını yitirmekte ya da tükenmiş sefil durumlara sürüklenmektedir – 1960’lardaki yükseliş boyunca gerçek bir temelde pek çok insana ilham veren umudun noksanlığı durumudur bu, bu umut şimdilerde tükenip gitmiş ve umutsuzluğa ve ölüme dönüştürülmüştür. Ve durum, bu ülkenin (ve aynı zamanda uluslararası olarak) gettolarında ve barriolarındaki çetelerin genişlemesi ile çok daha umutsuz ve moral bozucu hale gelmiştir, gençlik yoksunluk ve çaresizlik koşullarıyla çetelere çekilmektedir, ve zengin olma illüzyonu ve “zengin ol ya da çalışarak öl” yönelimi uyuşturucu satıcıları tarafından pompalanmakta ve kokuşmuş kültür toplum çapında bunu yaymaktadır, bu durum başkalarının daha fazla sömürülmesi ve yıkılmasının aracı olarak gerek Wall Street’te ve dünya çapında, gerekse iç mahallerdeki sokaklarda teşvik edilmektedir.

Bütün bunlarla birlikte, insafsız bir egemen sınıf siyaseti ve ideolojik karşı saldırısı bulunur – komünizme ve kitlesel yükselişe dair her pozitif radikal unsura (az çok 1960’ların ortasından 1970’lere dek) karşı insafsız bir saldırı vardır – aynı zamanda pozitif yükselişleri başka bir şeye, genellikle tam karşıtına dönüştürerek “doğasını bozma” (sulandırma ve çarpıtma) durumu yaşanmıştır. “Kimlikler” ve hakikate tekabül eden nosyonlar ve “kimlik” meselesi ve “kimlik duruşu” olarak konuşma durumu söz konusudur. (Büyüyen faşist güçlerin gerçek baskı ve adaletsizliğe karşı mücadeleye saldırması açısından uygun hedef ve araç sağlayan bir fenomendir bu, bununla birlikte bu “kimlik” politikaları ve ideolojisi baskıya ve adaletsizliğe karşı hiçbir gerçek çözüm sunmaz ve faşizmi besleyen sisteme gerçek bir alternatif sağlamaz.)

Devrimci güçler arasında -ve özellikle de devrimin gerçek bir öncüsü olma sorumluluğunu almış kendi Partimizde- bu “felaket yılları” ve on yıllardır süren bu acımasız ideolojik ve siyasi saldırı, büyük ölçüde hedefin veya devrime ve komünizme yönelik ciddi bir yönelimin terk edilmesine yol açacak şekilde korkunç bir yola girdi ve hatta, günümüz dünyasında pozitif radikal bir alternatifin olması durumuna şüpheyle bakan bir durum oluştu, bu durum Parti içinde bir Kültür Devrimi’ni gerektirdi ve bu süreç yeni biçimler ve yeni önceliklerle yaklaşık 15 yıldan fazla bir süredir devam etmektedir; halihazırda devam eden Devrim Turu (“GERÇEK Bir Devrim Turu İçin Ülke Çapında Örgütlenin Turu”)49 bu doğrultuda yoğunlamış bir ifade biçimidir, devrimin geniş çaplı olarak halk kitlelerine, öğrencilere, diğer kesimlere yayılması, ülkede bir bütün olarak etki etmesi, siyasi manzara ve kültürden ötürü toplumda çarpıcı bir şekilde noksan olan devrim ve komünizm meselesine dair büyük bir heyecan yaratılması, ve somut olarak binlerce insanın şimdiden örgütlenmesi, yeni insanların bu devrime katılması, milyonları etkilerken diğer yandan bu korkunç sistemi ve onun baskıcı kurumlarını yenmek ve dağıtmak için gerekli devrimci mücadeleye yönelik hızlandırma ve gerekli koşulları hazırlamanın kilit bir parçası olarak, ve Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa’da temellenen kökten yeni ve özgürleştirici bir toplum için bu süreç izlenmektedir.

Burada, Revolution’da yayınlanmış “YENİ KOMÜNİZM HER ŞEYİ DEĞİŞTİREBİLİR – EĞER..” makalesinde açıklanmış, hem kendi Partimizde hem de uluslararası hareketlerde ağır basan anti-bilimsel revizyonizm durumu ile karakterize olan, ve farklı katmanlardan kitlelerin sinir bozucu bir derece toplumun ve tüm insanlığın karşı karşıya olduğu “problemin” kaynağını doğru bir şekilde tanımlayamamalarıyla veya bu tür bir “çözüme” ciddi bir şekilde bakmamalarıyla birleşen “zehirli bileşenden” bahsetmek gerekiyor.50

Bu “zehirli bileşen” formülasyonu akut bir şekilde kendini gösteren bir problemdir ve Devrim Turu’nun kendisi bu akut probleme yöneliktir, çünkü buradaki mesele bu “zehirli bileşene” ve genel zorluklara teslim olmak yerine, bunun kökten dönüştürülmesi ile zorluklara meydan okunmasıdır. Bu makale acil bir şekilde vurgulanması gereken şu şekilde devam eder: “Bu gerçeklikle yüzleşmeliyiz, ve onun bizi mağlup etmesinin önüne geçecek yolu bulmalıyız.”

Bu “zehirli bileşenin” üstesinden gelmenin önemli bir parçası, Niçin Gerçek Bir Devrime İhtiyacımız Var ve Nasıl Gerçek Bir Devrim Yapabiliriz 1.Bölümün sonuna doğru belirtilen çelişkiyi, yapmamız gerekenler, yapmamamız gereken ve kitlelerin ve nihai olarak da bir bütün olarak insanlığın karşılaştığı problemlere temel bir çözüm olacak devrime yönelik acil olarak gerekenler doğrultusunda ele almaktır. Niçin Gerçek Bir Devrime İhtiyacımız Var ve Nasıl Gerçek Bir Devrim Yapabiliriz içinde bu çelişkiyi şöyle ortaya koydum:

Özellikle, yaptığım çalışmalar ve 1960’lardan beri onlarca yıldır sağladığım önderlikten dolayı yeni komünizm ile birlikte bilimsel yöntem ve yaklaşımın ileri şekilde geliştirilmesine sahibiz; bu devrimi yapmak için stratejik yaklaşımımız ve planımız mevcut; Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa’ya sahibiz, bu çalışma insanlığın bir bütün olarak özgürleşmesini amaçlayan kökten yeni ve özgürleştirici bir toplum için kapsamlı bir vizyon ve somut bir “plandır”. Fakat dürüst olalım: henüz sahip olmadıklarımız, devrime kazanılması gereken ve onu sürdürecek olan halk kitleleridir, özellikle de her devrimin itici gücü olan gençliktir; ve her ne kadar inşa edilmesi gereken bir devrimci örgütün temeline ve iskeletine sahip olsak da, henüz her seviyede ve ülkenin her yerinde yalnızca kararlı bir şekilde değil, fakat bilimsel bir temelde de kitlelere önderlik edecek ve devrim yapmada öne çıkacak yeterince önder kadromuz bulunmuyor.51

Bu durum, artan sayıda insana yönelik -bir süredir devrim için çalışmaya dahil olanlar ve bu devrime henüz yeni olanlarla ilgili- bizlerin aktif olarak tespit ederek çözmesi gereken bir çelişkidir. Ve bu sürecin önemli bir parçası devrimin sorunlarını halk kitlelerin önüne koyabilmektir, buna gerçek bir devrim hareketiyle daha yeni tanışmış olan ve hareketin parçası olmaya henüz başlamış insanlar da dahildir, bu süreç, problemlerin çözümü noktasında onların yardımını da içermelidir.

Atılımlar’da bahsedildiği üzere:

Devrimin, temel ve nihai anlamda kitleler tarafından yapıldığının doğru anlaşılması ve uygulanması çok önemli bir ilkedir. Bu ilke, kitlelere ve onların kendiliğindenliğine kuyrukçuluk yapma reçetesi değildir ve bu şekilde de ele alınmamalıdır. Onlar, bu devrimi yapması gerekenlerdir, devrimin her aşamasında önemli atılımlar yapmak ve ilerlemek için karşılaşılan çelişkileri mücadele doğrultusunda ele alarak dönüştürecek ve sürece katkı sunacak olanlardır. Bu çok önemli bir ilkedir ve bu ilke, kitle kuyrukçuluğu şeklinde düşünülüp tanımlanmamalıdır. Bu ilke, tüm hikmetin halka dayandığı ve tek yapmanız gereken şeyin problemin ne olduğunu kendilerine söylemeniz gerektiği ve karşılığında da size çok hızlı bir şekilde çözüm getirecekleri türden bir şeyleştirme değildir. Bu durum, onları kapsama, artan sayıda ve bilimsel bir temelde, savaşılması gereken çelişkilerle yüzleşme ve devrim yapma yolunda bu çelişkileri dönüştürme meselesidir.52

Ve son olarak vurgulandığı gibi:

Görünüşe göre, bu yönü (eksikliklerimizi ve ivedi gereksinimlerimizi) karşılaştığımız insanların önüne doğrudan ve açıkça koymak konusunda halen bir miktar isteksizlik durumu olacaktır. Böylesi bir isteksizlik durumuna karşı, devrimin sorunlarını ve ihtiyaçlarını ilk kez karşılaştığımız insanlar da dahil olmak üzere en baştan onları da dahil ederek ele almanın, onların çözüme yardımcı olmaları gerektiğini (ve bu durumun belirli açılardan sorunları daha fazla tanımlayıp çözmek açısından gerekli olduğunu) belirtmek önemlidir; çünkü bu devrimin sorunları ve ihtiyaçları, gerçek bir devrime yönelik gerçek bir hareket inşa etmek için acilen ihtiyaç duyduğumuz atılımları gerçekleştirmemizin önemli bir parçasıdır ve aslında insanları devrime örgütlemenin de kilit bir parçasıdır.

Bunun şişirme değil, fakat insanların başkalarıyla birlikte bütünlük oluşturacakları, devrimin -ki bütün zorlukları ve güçlüklere karşı, kapitalizm-emperyalizm sisteminin egemenliği altında kitlelerin günlük yaşamdaki dehşetten ve bir bütün olarak insanlığın yıkıma uğratılmasından kurtulmalarının yegane yolunu bu temsil etmektedir- hem acil hem de stratejik meselelerini çözmede insanların “bilimsel sürece kendi yaratıcı düşüncelerini getirecekleri” ve aktif bir rol oynayabileceklerini kavrayarak gerçek bir “şevk ve coşku” ile yapılması gerektiği de ayrıca belirtilmelidir.

Bir sistemin bu canavarlığına, insanlığa karşı artan suçlarına ve sürekli olarak yayılan kokuşmuş düşünce ve kültür biçimlerine karşı çıkarken, pozitif alternatifi cesaretle ortaya koymanın büyük bir önemi bulunuyor: bilim, liderlik, devrim stratejisi ve radikal biçimde yeni, özgürleştirici bir toplum ve dünya için kapsamlı ve somut bir vizyon ve plan.

Sonuç olarak, Ike’den Mao’ya ve Ötesine’de belirttiğim gibi:

Eğer dünyayı gerçekten olduğu haliyle görme şansınız olsaydı, hayatınızda izleyecek kökten farklı yollarınız olurdu. Bu kıyasıya rekabet içine girer ve ilerlemeye çalışırken büyük oranda yutulurdunuz. Başınızı yemliğe sokar, diğerlerinden daha fazlasını alabilmek için umutsuzca ve olabildiğince yemeye çalışırdınız. Veya toplumun ve dünyanın yönünü tamamen değiştirecek birşeyler yapmaya çalışırdınız. Bunları yanyana koyduğunuzda hangisinin bir anlamı var, hangisi gerçekten değerli bir şeye katkı sunuyor? Yaşamınız ya bir şeye dair olacak – veya hiçbir şeyle ilgili olmayacaktır. Ve yaşamınızda, baskı ve sömürü ilişkilerine, bunların bütün sistemlerine ve onlarla birlikte gelen tüm gereksiz acı ve yıkımlara son vermek için toplumun ve dünyanın devrimci dönüşümüne elinizden geldiğince katkı sunmaktan daha büyük bir şey yoktur. Tarihsel açıdan halen çok erken evrelerinde bulunan komünist devrimin şu ana kadarki bütün ayrıntılarından ve hatta büyük başarısızlıklarından, bununla birlikte büyük kazanımlarından da gittikçe daha derin bir şekilde öğrenmiş bulunuyorum.

Bütün bunlara baktığımda, bir kez daha yaşamını kanseri sonlandırmaya adayan arkadaşımı – ve bu kapitalizm-emperyalizm sistemine ve bu sistemde cisimleşen bütün acı ve baskıya dünya çapında son vermenin büyük gerekliliğini düşünüyorum. Yaşamınızın nasıl olacağından daha önemli bir şey olmadığını görüyorsunuz, ve yaşamınız boyunca neye katkıda bulunursanız bulunun bu şey yapacağınız en önemli ve en mutluluk verici şey olmalı. Ve evet, büyük hayal kırıklıkları yaşanan anlar olur, fakat bununla birlikte çok neşeli anlar da vardır. İnsanların kısıtlamalardan kurtulmanın yollarını görebilmesi, ayağa kalkması ve dünyayı gerçekte olduğu gibi görmeye başlaması ve onu değiştirme mücadelesini çok daha bilinçli olarak ele almasından kaynaklanan neşe vardır. Bütün bu sürecin parçası olduğunuzu bilmekten ve yapabileceğiniz katkıyı sunmaktan kaynaklanan neşe vardır. Bu mücadelede diğerleriyle birlikte yoldaşlık içinde olmaktan ve bunun değerli bir şey olduğunu, bunun bir tür ufak ve sınırlı bir şey olmadığını, fakat mutluluk verici bir şeyi kapsadığını bilmekten kaynaklanan neşe vardır. Geleceğe bakmanın, mücadele ettiğiniz şeyi gözünüzde canlandırmanın ve insanların yalnızca kendileri için değil, toplum için, bütün olarak insanlık için bunun ne anlama geldiğini kavramaya başlamalarını görmenin neşesi vardır.53

Notlar

1.Bob Avakian, Niçin Gerçek Bir Devrime İhtiyacımız Var ve Nasıl Gerçek Bir Devrim Yapabiliriz. 2018’de yapılan konuşmalardan oluşan film. Ayrıca revcom.us ve thebobavakianinstitute.org web sitesinde mevcut.

2.BİLİM VE DEVRİM: Bilimin ve Bilimin Topluma Uygulanmasının Önemi Üzerine, Komünizmin Yeni Sentezi ve Bob Avakian’ın Önderliği, Ardea Skybreak ile Röportaj (Insight Press, 2015). Ayrıca revcom.us ve thebobavakianinstitute.org web sitesinde mevcut.

3.Bob Avakian, Aklı Özgürleştirmek ve Dünyayı Kökten Değiştirmek İçin Tüm Tanrılardan Kurtulun! (El Yayınları, 2014)

4.Bob Avakian, YENİ KOMÜNİZM: Gerçek Bir Devrim ve Kökten Yeni Bir Toplum İçin Gerçek Kurtuluşa Giden Yolda Bilim, Strateji ve Önderlik (El Yayınları, 2018). Ayrıca eBook olarak mevcuttur. Ayrıca revcom.us ve thebobavakianinstitute.org web sitesinde mevcut.

5.Marx’tan Kugelmann’a, 1868, Komünizm Yeni Bir Aşamanın Başlangıcı, Devrimci Komünist Parti ABD’den Bir Manifesto, Eylül 2008 (RCP Publications, 2009). Ayrıca bakınız: http://yenikomunizm.com/devrimci-komunist-parti-abdnin-manifestosu adresinde mevcut.

6.Bob Avakian, “’Bir İnanç Sıçraması’ ve Rasyonel Bilgiye Sıçrama: Çok Farklı İki Tür Sıçrama, Farklı İki Köklü Dünya Görüşü ve Yöntemi”, Revolution  #10, 31 Temmuz 2005. Ayrıca revcom.us web sitesinde mevcut.

7.Bob Avakian, Uzun Düşünceler ve Çekişmeler: Marksist Materyalizmin Önemi Üzerine, Bir Bilim Olarak Komünizm, Anlamlı Devrimci Çalışma ve Anlamlı Bir Yaşam. 2009’da yapılan bir konuşmadan. Revolution. Mayıs-Eylül 2009. Ayrıca revcom.us web sitesinde mevcut.

8.DEVRİM VE DİN: Kurtuluş İçin Kavga ve Dinin Rolü: CORNEL WEST & BOB AVAKIAN Arasında Diyalog (2015). Kasım 2014. Diyalog 2-DVD olarak revcom.us’ta mevcuttur. Ayrıca revcom.us ve thebobavakianinstitute.org web sitesinde online olarak mevcut.

9.RefuseFascism.org web sitesinde açıklandığı üzere:

Trump/Pence rejimi insanlık ve gezegen için feci bir tehlike yaratıyor. Sınırlarda toplama kampları var… çevresel yıkım hızlandı… savaş tehlikesi, hatta nükleer tehdit bulunuyor… beyaz üstünlenmeciliği egemen durumunda… faşist çeteler var ve ırkçı kitlesel cinayetler yaşanır… hakikat ve bilim silindi… kürtaj hakkı neredeyse yok oldu… hukukun üstünlüğü ve demokratik ve medeni haklar elimizden alınıyor… BU DÜPEDÜZ FAŞİZMDİR.

Patlak veren krizini şimdi ele geçirmeli, tarihi kendi elimize almalı ve gelecek için dehşeti gelecek için bir umut haline dönüştürmeliyiz – birleştirici tek talebin arkasında durun: Trump/Pence Rejimi Gitmeli – ŞİMDİ!

RefuseFascism.org; faşist bir Amerika’yı kabul etmeyi reddetme konusundaki kararlılığımızı paylaşan, bu büyük sebepten bize katılmak ve/veya bizimle ortak olmak için pek çok farklı bakış açısından bireyi ve organizasyonu memnuniyetle karşılamaktadır.

10.Raymond Lotta, “Slavoj Žižek Büyük Zararı Dokunan Şişirilmiş Bir Gerzektir!”, Revolution, 15 Kasım 2016’da güncellenmiştir. Ayrıca revcom.us web sitesinde mevcut.

11.Edward Wasserman, “Julian Assange and the War on Whistle-Blowers,” New York Times, 27 Nisan 2019.

12.Bob Avakian, “Faşistler ve ‘Weimar Cumhuriyeti’nin’ Yıkımı… Onun Yerini Ne Alacak,” Revolution, 16 Temmuz 2018, ilk olarak 24 Temmuz 2005’te yayınlanmıştır. Ayrıca revcom.us ve thebobavakianinstitute.org web sitesinde mevcut.

13.Bob Avakian, “Jerry Rubin ve Hatta Dimitrov Olmamak, Fakat Gerçekten Devrimci Komünist Olmak: Diğerlerinden Değil, Komünist Perspektiften Temel Hakların Savunulması”, Revolution, 27 Haziran 2005. Ayrıca revcom.us ve thebobavakianinstitute.org web sitesinde mevcut.

14.Paul Krugman. “Irkçılık Dolaptan Çıktı” New York Times, 15 Haziran 2019.

15.Bob Avakian, Niçin Gerçek Bir Devrime İhtiyacımız Var ve Nasıl Gerçek Bir Devrim Yapabiliriz. 2018’de yapılan konuşmalardan oluşan film. Ayrıca revcom.us ve thebobavakianinstitute.org web sitesinde mevcut.

16.Woodrow Hartzog and Evan Selinger, “Yalnızca Kalabalıkta Bir Yüz mü? Artık Değil”, New York Times, 18 Nisan 2019.

17.Bob Avakian, ATILIMLAR: Marx’ın Tarihsel Atılımı ve Yeni Komünizm ile Daha İleri Bir Atılım. Temel Bir Özet. Güncellenmiş önbaskı kopyası, 10 Nisan 2019. Ayrıca revcom.us ve thebobavakianinstitute.org web sitesinde mevcut.

18.Bob Avakian, Ike’den Mao’ya ve Ötesine: Ana Akım Amerika’dan Devrimci Komüniste Yolculuğum, Bob Avakian’dan Bir Biyografi, (Insight Press, 2005). Alıntılar Revolution’da ve ayrıca revcom.us web sitesinde yayınlandı. Bob Avakian’ın biyografinin belirli bölümlerini okuduğu ses kaydı bobavakian.net sitesinde mevcuttur.

19.Bob Avakian, TRUMP/PENCE REJİMİ GİTMELİ! İnsanlık Adına Faşist Bir Amerika’yı Kabul Etmeti REDDEDİYORUZ! Daha İyi Bir Dünya Mümkün, Bob Avakian’ın Konuşması. 2017’de yapılan konuşma. Ayrıca revcom.us ve thebobavakianinstitute.org web sitesinde mevcut.

20.Bob Avakian, “Daha iyisi için gerçek ve kalıcı bir değişim için olması gereken 3 Şey var”, 1 Mayıs 2016. revcom.us web sitesinde mevcut.

21.Bob Avakian, “Problem, Çözüm ve Önümüzdeki Zorluklar” 2017’de yapılan bir konuşma. Revolution, 31 Ağustos 2017. Ayrıca revcom.us ve thebobavakianinstitute.org web sitesinde mevcut.

22.Bob Avakian, BAsics Bob Avakian’ın konuşma ve yazılarından (RCP Publications, 2011). Ayrıca ücretsiz eBook olarak revcom.us sitesinde mevcut.

23.A.g.e,

24.“All Played Out” (Bob Avakian’ın konuşmalarındaki sözlerinden oluşan ve müziğini William Parker’ın yaptığı parça), Centeringmusic BMI, 2001. revcom.us web sitesinde ve soundcloud.com/allplayedout adresinde mevcut.

25.Karl Marx, Grundrisse, Martin Nicolaus tarafından çevrilmiştir. Penguin Books/New Left Review

26.Karl Marx, Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i (Foreign Language Press Peking, İlk baskı, 1978)

27.Avakian, Uzun Düşünceler ve Çekişmeler.

*Bob Avakian, Devrim Yapmak ve İnsanlığı Kurtarmak. (El Yayınları, 2019) Ayrıca revcom.us ve thebobavakianinstitute.org web sitesinde mevcut.

28.Avakian, ATILIMLAR.

29.Bob Avakian, Komünizm ve Jeffersoncu Demokrasi (RCP Publications, 2008). Ayrıca revcom.us web sitesinde mevcut.

30.Karl Marx, Felsefenin Sefaleti (Foreign Languahes Press Peking, Üçüncü Baskı, 1977)

31.Karl Marx, Gotha Programı’nın Eleştirisi (Foreing Languages Press Peking, Birinci Baskı, 1972)

32.Bob Avakian, Uzun Düşünceler ve Çekişmeler: Marksist Materyalizmin Önemi Üzerine, Bir Bilim Olarak Komünizm, Anlamlı Devrimci Çalışma ve Anlamlı Bir Yaşam. 2009’da yapılan bir konuşmadan. Revolution. Mayıs-Eylül 2009. Ayrıca revcom.us web sitesinde mevcut.

*Geleceğin Öncüsü Olarak Dünyaya Çıkmak. 2008’deki konuşmadan alınmıştır. Revolution – Nisan 2009. Ayrıca revcom.us web sitesinde mevcut.

**Damián García Yoldaş DKP’nin çok sevilen bir üyesiydi, polis ajanları tarafından 22 Nisan 1980’de Los Angeles’ta öldürüldü. 2 hafta önce Alamo’da 1980 1 Mayısına yönelik hazırlık sürecinde Texas bayrağı yerine kızıl bayrağı göğe çekmişti. Bob Avakian’ın “Damián García’nın Ölümü Üzerine Açıklaması” Revolutionary Worker (şu an Revolution gazetesi) sayı 51’de yayınlandı. Ayrıca Ike’den Mao’ya ve Ötesine: Ana Akım Amerika’dan Devrimci Komüniste Yolculuğum, Bob Avakian’dan Bir Biyografi, (Insight Press, 2005) içinde sayfa 408-409’da ilgili bir bölüm yer almaktadır.

33.Ardea Skybreak, Evrim Bilimi ve Yaratılış Efsanesi: Neyin Gerçek ve Neden Önemli Olduğunu Bilmek. (Yordam Kitap, 2013)

34.Avakian, Uzun Düşünceler ve Çekişmeler.

35.Avakian, BAsics.

36.Devrimci Komünist Parti Merkez Komitesi, “NASIL KAZANABİLİRİZ, Nasıl Gerçekten Devrim Yapabiliriz.” Revolution #457. 19 Eylül 2016. Ayrıca revcom.us web sitesinde mevcut.

37.Devrim İçin 6 Dikkat Noktası

Devrim Kulübü aşağıdaki ilkeleri savunmakta ve bunlar doğrultusunda yaşayıp mücadele etmektedir:

1.Bizler, insanlığın en yüksek çıkarlarını, devrimi ve komünizmi temsil etmek için mücadele yürütüyoruz. Devrimin kişisel amaçlar için kullanılmasına müsamaha gösteremeyiz.

2.Bizler, BÜTÜN zincirlerin kırılacağı bir dünya için mücadele yürütüyoruz. Kadınlar, erkekler ve farklı cinsiyetteki insanlar eşittir ve yoldaştır. Kadınlara yönelik fiziksel veya sözle tacize, kendilerine seks objeleri şeklinde davranılmasına veya insanların cinsiyetinden veya cinsel yönelimlerinden ötürü aşağılanmasına veya kendileriyle “dalga geçilmesine” müsamaha gösteremeyiz.

3.Bizler, sınırların olmayacağı, farklı halklar, kültürler ve diller arasında eşitlik olacağı bir dünya için mücadele yürütüyoruz. İnsanların ırkından, milletinden veya dilinden ötürü aşağılanmasına veya kendileriyle “dalga geçilmesine” müsamaha gösteremeyiz.

4.Bizler en fazla ezilenlerin yanındayız ve onların insanlığı kurtarma potansiyellerini – ve bizim de onlara önderlik etme sorumluluğumuz bulunduğunu asla görmezden gelemeyiz. Farklı kesimlerden insanı devrime kazanmak için çalışıyoruz ve insanlar arasında intikamcılığa müsamaha gösteremeyiz.

5.Bizler, başkalarının gözlemleri, içgörüleri ve eleştirilerini dinleyip bunlardan öğrenmeyi sürdürsek de, ne kadar rağbet görüp görmediğine bakmaksızın her zaman hakikati ararız ve hakikat için savaşırız.

6.Bizler, bu sistemi gerçekten devirmek ve bugün insanlar arasındaki yıkıcı, kısır çekişmelerin ötesinde tamamen daha iyi bir yol için ilerliyoruz. Ciddi olduğumuz için, bu aşamada şiddete başvurmuyoruz ve halka karşı ve halkın içindeki her tür şiddete karşı çıkıyoruz.

38.Avakian, Niçin Gerçek Bir Devrime İhtiyacımız Var ve Nasıl Gerçek Bir Devrim Yapabiliriz.

39.A.g.e.

40.A.g.e.

41.Avakian, TRUM PENCE REJİMİ GİTMELİ!

42.Jonathan Kozol, Vahşi Eşitsizlikler (Crown Publisher, 1991)

43.Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa (Tasarı Önerisi) (RCP Publications, 2010). Ayrıca revcom.us web sitesinde mevcut.

44.Niçin Gerçek Bir Devrime İhtiyacımız Var ve Nasıl Gerçek Bir Devrim Yapabiliriz.

45.A.g.e.

46.Devrimci Komünist Parti Merkez Komitesi, “NASIL KAZANABİLİRİZ, Nasıl Gerçekten Devrim Yapabiliriz.”

47.Avakian, Niçin Gerçek Bir Devrime İhtiyacımız Var ve Nasıl Gerçek Bir Devrim Yapabiliriz.

48.Bob Avakian, Yansımalar, Taslaklar & Provokasyonlar: Yazılar ve Açıklamalar, 1981-1987 (RCP Publications, 1990).

49.”GERÇEK Bir Devrim Turu İçin Örgütlenin” hakkında daha fazla bilgi için revcom.us sitesine bakabilirsiniz.

50.”YENİ KOMÜNİZM HER ŞEYİ DEĞİŞTİREBİLİR – EĞER…” Revolution, 15 Mart 2018. Bu makalenin Türkçe çevirisi için: http://yenikomunizm.com/yeni-komunizm-her-seyi-degistirebilir-eger

51.Avakian, Niçin Gerçek Bir Devrime İhtiyacımız Var ve Nasıl Gerçek Bir Devrim Yapabiliriz.

52.Avakian, ATILIMLAR.

53.Avakian, Ike’den Mao’ya ve Ötesine.




Devrim Yapmak ve İnsanlığı Kurtarmak

Devrimci Komünist Parti ABD Başkanı Bob Avakian’ın “Devrim Yapmak ve İnsanlığı Kurtarmak” isimli önemli çalışması El Yayınları’ndan çıktı!


“Revizyonist “determinist realizmin” duruş ve yaklaşımından daha önce söz etmiştim. Bu çizgi, başka şeylerin yanı sıra, nesnel gerçekliğe (veya zorunluluğa) karşı pasif bir yaklaşımı içerir, nesnel faktörü saf anlamda nesnel – ve saf anlamda “dışsal” – görür ve nesnel ve öznel faktörler arasındaki canlı diyalektik ilişki ile öznel faktörün (halkın bilinçli eyleminin) nesnel faktöre tepki verme ve dönüştürme becerisini kavramaz. Bir başka deyişle bu “determinist realizm”, zorunluluğu özgürlüğe dönüştürme yönündeki temel yönelimi ve bu olasılığı anlamaz. Kişinin herhangi bir verili zamanda karşı karşıya olduğu zorunluluk da dâhil olmak üzere, gerçekliğin tümünün çelişkili yapısını gerçek anlamda, yahut tam anlamda kavramaz. Bu yüzden “determinist realizmin” temel özelliklerinden biri, nesnel ve öznel faktörler arasındaki ilişkinin diyalektik olarak kavranmasını hatalı bir şekilde “volontarizm” olarak görmesi ve meselelere canlı, dinamik, hareketli ve değişen bir tarzda bakmak yerine, çok doğrusal, belirgin özellikleri olmayan biçimlerde, temel olarak tek tip ve çelişkisiz olarak bakmasıdır…”

“İşte bu yüzden, devrimci bir durumun ortaya çıkmasını beklerken onu hızlandırmak, materyalizmin ve diyalektiğin uygulanması açısından temel bir yönelim noktasıdır. Bu sadece soyut ahlaki anlamda, hızlandırmanın sadece beklemekten daha iyi olduğu demek değildir – ki elbette bir yanıyla böyledir – ve bu esasen, maddi gerçekliğin hareket ve gelişiminin ve farklı çelişkilerin iç içe geçmesinin dinamik şekilde anlaşılmasıyla ve Lenin’in vurguladığı gibi, doğadaki ve toplumdaki bütün sınırların, gerçek olmakla birlikte mutlak olmadığı, koşullara tabi ve göreceli olduğu gerçeğiyle ilintilidir.”

Bob Avakian


★ Kitapyurdu üzerinden satın almak için: https://www.kitapyurdu.com/kitap/devrim-yapmak-ve-insanligi-kurtarmak/522324.html

★ Kitapseç üzerinden satın almak için: https://www.kitapsec.com/Products/Devrim-Yapmak-ve-Insanligi-Kurtarmak-Bob-Avakian-El-Yayinlari-395604.html

★ El Yayınları üzerinden satın almak için: http://elyayinlari.com/kitap-magazasi/devrim-yapmak-ve-insanligi-kurtarmak/




Yeni Komünizm

Yeni Komünizm – Gerçek Bir Devrim ve Kökten Yeni Bir Toplum İçin Gerçek Kurtuluşa Giden Yolda Bilim, Strateji ve Önderlik

Devrimci Komünist Parti ABD başkanı, teorisyen ve aktivist Bob Avakian’ın, yaklaşık 40 yıldan fazla bir süredir devam ettirdiği Marksizm-Leninizm-Maoizm bilimi araştırmaları sonucunda sistemleştirdiği ve halen yeni bilgi ve tecrübelerle yapılanmasını sürdüren komünizmin yeni sentezi olan Yeni Komünizm çalışması, İngilizce, İspanyolca ve Farsça’nın ardından Kasım 2018’de El Yayınları tarafından Türkçe olarak ilk baskısını gerçekleştirdi. 328 sayfalık bu çalışmanın çeviri sürecinde S. Sezer, N. Koçyiğit, A. Arslan yer aldı.

Çığır açan bu çalışma, dünyanın durumu, insanlığın hali ve temelden bir değişim ihtimaliyle ilgilenen herkese, köklü ve detaylı bir yönlendirme, dayanak ve devrimlerin en köklüsünü: insanlığın kurtuluşuna yönelik komünist bir devrim gerçekleştirmeye –dünya ölçeğinde baskı ve sömürünün tüm biçimlerini aşmaya yönelik bir rehber sağlamaktadır.

Bob Avakian, Komünizmin yeni sentezinin mimarıdır. Bu yeni sentez, önceden geliştirilmiş komünist teorinin bir devamıdır, fakat aynı zamanda onun ötesine bir nitel sıçramayı ve bazı önemli hususlarda da ondan bir kopuşu temsil eder. Avakian, geniş kitlelerin karmaşık teoriye erişebilmesi için bu kitabı yazmıştır. Kendisi bu kitapta, uzun yıllara dayalı komünizm bilimini geliştiren çalışmalarından ve 1975’teki kuruluşundan itibaren Devrimci Komünist Partisi (ABD) başkanlığını içeren devrimci komünist önderlik tecrübesinden aktarım yapmaktadır.

Çığır açan bu çalışma, kapitalizm-emperyalizm sistemini ve onun yeni öğeler biriktirerek çözümlenemeyen çelişkilerini bilimsel şekilde analiz eder; devrime yönelik bir hareketin karşı karşıya olduğu zorluklarla yüzleşir ve enternasyonal komünist devrime katkı sağlamanın bir parçası olarak bu ülkede gerçek bir devrim yapmanın yolunu açar.

4 temel bölüm ayrıca oryantasyon ve eğitime yönelik 2 ek bölümden oluşan bu önemli çalışmayı aşağıdaki kitabevlerinden temin edebilirsiniz:


Satış Noktaları:

http://yenikomunizm.com/yeni-komunizm-online-satis-noktalari/




Demokrasi: Neden Daha İyisini Yapamayalım ki?

Bob Avakian’ın kritik önemdeki çalışması “Demokrasi: Neden Daha İyisini Yapamayalım ki?” kitabı, Selim Sezer’in çevirisiyle, El Yayınları’ndan çıktı!


Kitabın Önsözünden: “…İnsanlık, aşırı boyutlara varan ve pek çok açıdan eşi-benzeri görülmemiş sorunlarla karşı karşıya. Engin yoksulluk denizleri ve eşitsizlik uçurumları… Geleneksel cinsiyet ilişkilerinin zalimce ve sıklıkla kan dökücü bir şekilde uygulanması ve insanlığın yarısını teşkil eden kadınların her yerde boyun eğdirmeye, alçaltılmaya ve şiddete maruz bırakılması… Vahşi ve “sonu gelmez” yeni-sömürgeci savaşlar ve işgaller… Ve sonuç alıcı şekilde eyleme geçilmemesi halinde gezegenin ekolojik sistemini ve yaşam destek sistemlerini yıkma potansiyelini taşıyan çevre krizi. Dünya, temelden devrimci değişime büyük bir ihtiyaç duyuyor.

Ancak neredeyse bütün muhalif güçler (gerici İslami güçler ve öteki köktenciler hariç) bizim demokrasiden daha iyisini yapamayacağımız şeklindeki mevcut baskıcı çerçeveyi kabul ediyor. Geri kalan her şeyin korkunç sonuçlara yol açacağını, daha iyi bir dünyaya giden yolun bizzat demokratik teorinin öğretilerinde ve reçetelerinde yattığını savunuyor.

Kendini komünizmle tanımlayan pek çok kişi arasında bile, komünizmin gerekli bir bileşeni olarak burjuva çağının demokrasisinin öğretilerine inatçı bir bağlılık bulunuyor. Nitekim pek çok kişi Marksizm’in tümünü değilse de çoğunu elinin tersiyle itti ve toplumsal değişimin çervevesi olarak 18. Yüzyıl demokrasisinin ideallerine, teorisyenlerine ve ufuklarına geri döndü.

Bu bağlamda, “Demokrasi: Neden Daha İyisini Yapamayalım ki?” çalışmasınınyeniden yayınlanması son derece önemli ve yerinde. Bob Avakian, demokrasi hakkındaki yanlış anlayışı ters yüz ederek bunun neden ve nasıl aşırı derecede sınırlayıcı olduğunu gösteriyor ve demokrasinin iddialarının aşıldığı bir kurtuluş vizyonu sunuyor.

Bunu sonuçları büyüktür. Zira dünyanın korkunçlukları, kapitalizm-emperyalizme, onun sömürü ve baskıya dayanan küresel ekonomisine, onun tüm bunları hayata geçiren ve pekiştiren devlet iktidarına ve politikasına ve onun dünyadaki tüm bu gereksiz sefalet ve acılardan sorumlu olan sistemi meşrulaştırıp rasyonalize eden ideolojisine ayrılmaz bir şekilde bağlıdır. Bir başka şekilde ifade etmek gerekirse, bu kitapta ele alınan meseleler, dünyanın var olan haliyle mi kalacağı, yoksa insanlığın yepyeni özgürlük ufukları açan komünist devrim yoluyla onu dönüştüreceği mi sorusuyla ilintilidir.

“Demokrasi: Neden Daha İyisini Yapamayalım ki?”, güçlü bir şekilde bu momente aittir.

“Demokrasi: Neden Daha İyisini Yapamayalım ki?” ilk olarak 1986 yılında yayınlandı. Avakian bu metni, ABD liderliğindeki emperyalist blok ile Sovyetler BAsmileliderliğindeki sosyal-emperyalist blok arasındaki yoğunlaşan rekabetin yarattığı uluslararası zemin karşısında yazmıştı. Reagan liderliğindeki ABD yönetici sınıfı, o dönemde Sovyet “totalitarizmine” karşı bir siper olarak “Batı demokrasisi” etrafında ideolojik saldırılarını arttırmıştı. Bu aynı zamanda, Marksizm’i bir “radikal demokratik söylem” olarak “yeniden yorumlamaya” çalışan ve sosyalist projeyi demokrasinin doğrusal bir şekilde genişletilmesine dönüştüren çeşitli “sosyalist” teorisyenlerin, “Marksizm’in krizi” bayrağı altında çekicilik kazandığı bir dönemdi.

Avakian, 2005 tarihli, From Ike to Mao and Beyond [“Ike’tan Mao’ya ve ötesine”] isimli anı kitabında, bu kitabın amacından ve öneminden söz ediyordu. Bazı düşünceleri, faydalı bir çıkış noktası niteliğindedir:

Hem ABD’de hem de daha geniş olarak dünyada son derece büyük bir mesele olduğu için, demokrasi sorununa odaklandım. Kasten provokatif bir başlık olan Demokrasi: Bundan Daha İyisini Yapamaz Mıyız? başlığıyla, demokrasiyi tarihsel bağlamına oturtan ve tarih boyunca farklı demokrasi türlerinin taşıdığı gerçek içeriği tahlil eden bir kitap yazdım. Toplumun küçük bir dilimi için demokrasi olan, ancak halkın çoğunluğunun köleleştirilmesine ve sömürülmesine dayanan antik Yunan ve Roma toplumlarına geri gittim ve bunu günümüze getirerek, ABD’nin “büyük demokrasi”sinin sınıfsız, saf bir demokrasi değil, hem ABD’de hem de dünya çapında halk kitlelerinin sömürülmesine ve ezilmesine dayanan bir yönetim ve demokrasi sistemi olduğunu gösterdim. Bir başka deyişle bunun kapitalist ve emperyalist sisteme ve bu sisteme liderlik edip ondan kazanç sağlayan yönetici sınıfa dayanan ve tüm bunlara hizmet eden bir demokrasi olduğunu gösterdim.

Demokrasi hakkındaki pek çok yaygın yanlış düşünceyle ve yanılsamayla uğraştım ve çok övülen “Amerikan demokrasisi”nin gerçekte nasıl da net bir sosyal ve sınıfsal içeriğie sahip olduğunu – burjuva demokrasisi olduğunu ve gerçekte burjuva diktatörlüğünün bir biçimi, burjuva yönetici sınıfın ve kapitalst sömürü sisteminin çıkarlarına hizmet eden baskıcı bir yönetim sistemi olduğunu – gösterdim. Demokrasi: Bundan Daha İyisini Yapamaz Mıyız?, her türlü baskı ve sömürü sistemine ve ilişkisine son vermek için bütün devletleri – bir başka deyişle, bütün diktatörlükleri – aşmak ve nihayet, her türden demokrasinin kurumlarına ve formel yapılarına artık ihtiyaç duymayacak ve bu kurum ve yapıları aşmış olduğumuz, toplumun bir kesimi kendi saflarında demokrasi uygularken toplumun geri kalanını üzerinde diktatörlük uygulamasına gerek kalmaksızın, insanların kendi işlerini kolektif olarak kendilerinin yürütebileceği sınıfsız bir topluma ulaşmak gerektiğini gösterdi.[1]

Şimdi, geleneksel yaygın inanışlar demokrasi ve diktatörlüğün birbirinin tam zıttı olduğunu, demokrasinin olduğu yerde diktatörlüğün olmadığını, diktatörlüğün olduğu yerde de demokrasinin olmadığını savunuyor. Avakian ise çeşitli açılardan yaklaşarak, demokrasinin bir diktatörlük biçimi olduğunu ortaya çıkarıyor.

Kitapta, adalet, demokrasi ve eşitlik hakkındaki evrensel beyanların aslında, üretici kitlelerin üretim araçlarından ayrılması – ve ABD örneğinde açık kölelik – temelinde, kapitalist üretim ilişkileri sistemindeki derin eşitsizlikleri gizlediği ve rasyonalize ettiği gösterilmektedir. Avakian aynı zamanda, burjuva toplumunun devamlı olarak, bireysel egemenliği devlet tarafından korunan, kendi kendine karar veren birimler olarak birbirleriyle etkileşim kuran atomize bireylerden oluşan bir toplum olarak idealize edilmesinin gerçek bir ekonomik-sosyal temeli olduğunu gösterir. Bu, mülkiyet hakkının, yani burjuva mülkiyet hakkının temel ve çekirdek hak olduğu, proleterlerin ise bizzat, sermaye tarafından satılan ve sömürülen metalara indirgendiği meta üretimi ve değişim dünyasına denk düşen bir toplum temsilidir

Demokrasi: Bundan Daha İyisini Yapamaz Mıyız?, kendi ayakları üzerinde duran bir çalışma. Fakat günümüzün bakış açısından bu çalışma, demokrasi ve sosyalist ve komünist toplum hakkında yaptığı tahlillerle birlikte, aynı zamanda otuz yıldan daha eski olan, daha büyük ve tarihsel bir projenin parçası olarak görülmelidir: Bob Avakian’ın komünizmin yeni sentezini oluşturması.

Burada, geriye dönmek gerekiyor. 1950’lerde Sovyetler Birliği’nde kapitalizmin restore edilmesinden yirmi yıl sonra, 1976’da Çin’de sosyalizm tersine dönmüştü. Sosyalist devrimlerin ilk dalgası sona ermişti. Artık dünyada sosyalist bir devlet yoktu. Bu devasa tarihsel geri düşüşün karşısında, bu ilk aşamanın sonunun ortaya koyduğu büyük sorular karşısında ve (eleştirel olmayan bir şekilde kabul edilen) bu deneyime yönelik saldırı ve iftiraların orta yerinde, komünist devrim yönünde yeni bir ilerleme için gerçek anlamda bilimsel bir değerlendirme temel önemdeydi. Ve bu muazzam devrimler yenilgiyle karşılaştığı gibi, dünyada çok büyük değişimler de meydana gelmiş, bu değişimler yeni korkunçluklar yaratmış ve çağdaş dünyada devrim yapmanın önüne yeni zorluklar getirmişti.

Komünizme duyulan büyük ihtiyaç bir kez daha kendini ortaya koymuştu. Ancak eğer yeni meydan okumalarla karşı karşıya gelinecekse, komünizm teorisi ve pratiği ilerlemelidir.

Bob Avakian bu sorumluluğu üstlendi ve bu büyük ihtiyaca yanıt veren bir komünist eserler toplamı ve bir yöntem ve yaklaşım geliştirdi.

Ele alınması gereken büyük bir sorun, demokrasi sorunuydu. Avakian, uluslararası komünist hareketin tarihinin çoğunda, komünist projeyi demokratik projeyle birleştirme eğiliminin varlığını tanımladı. Bugün de artan bir düzeyde, geçmişin komünist hareketinin (başka belirleyici sorunlarla birlikte) özellikle bu demokrasi sorunu hakkında bir ayrışma yaşadığına tanık oluyoruz. Nitekim, demokrasi konusunda yaşanan kafa karışıklığı – kasıtlı bir cehalet değilse – günümüzün dünyasında devrimin ilerlemisinin önünde büyük bir prangadır.

Avakian komünizmin yeni sentezini şekillendirirken, komünist devrimin ilk dalgasının hem büyük atılımlarını, hem de kusurlarını ve sorunlarını değerlendirdi. İnsan davranışının ve anlayışının çeşitli alanlarından yararlandı. Dünyadaki büyük değişimleri dikkate aldı.

Demokrasi: Bundan Daha İyisini Yapamaz Mıyız?, bu yeni sentezin geliştirilmesinde önemli bir adımdı. Bu sentezin kritik bir bileşeni ve belirgin bir özelliği, enternasyonalizmdir. Avakian bir yandan, eserinde enternasyonalizmin maddi temeli hakkında ve nihai ve genel bir anlamda, tekil bir ülkede devrim açısından bile neden dünya sahnesinin en belirleyici alan olduğu konusunda daha ileri bir tahlil yapmış; diğer yandan da herhangi bir tekil sosyalist ülkenin temel sorumluluğunun dünya devriminin ilerlemesi için bir üs olma olduğu şeklinde yeni bir anlayış geliştirmiştir.

Yeni sentezin bir diğer hayati boyutu, sosyalist toplumda muhalif ve entelektüel mayanın çok daha büyük düzeyde değerlendirilmesidir: bu, sadece izin verilecek bir şey olarak değil, aynı zamanda proletarya diktatörlüğü, toplumun süregiden sosyalist dönüşümü ve nihai hedef olan komünizm hedefine doğru dünya çapında yürütülen mücadele bağlamında ve bunları temelden güçlendirmenin ve ilerletmenin anahtar bir parçası olarak aktif biçimde teşvik edilmesi gereken bir şey olarak değerlendirilir. Avakian’ın komünizme giden sosyalist geçişi yeniden düşünmesi, bu kitap içinde görülmektedir.

Avakian’ın ortaya koyduğu komünizmin yeni sentezi, Communism: The Beginning of a New Stage – A Manifesto From the Revolutionary Communist Party, USA, [“Yeni bir aşamanın başlangıcı: ABD Devrimci Komünist Partisi’nden bir manifesto] metninde özetlenen haliyle, “Marx’ın komünist hareketin başlangıcında yaptığı şeyin” benzeridir: “komünist devrimin birinci aşamaının bitişinin ardından, var olan yeni koşullar içinde, bu devrimin yenilenmiş ilerlemesi için teorik bir çerçevenin oluşturulması”.[2] Bu, günümüzün dünyasında komünist devrimin ilerlemesini ve daha iyisini başarmasını sağlayan bir çerçevedir. Komünizme daha bilimsel ve daha kurtuluşçu bir temel getirmektedir.

O halde, “demokrasi: bundan daha iyisini yapamaz mıyız?” sorusuna geri dönelim. Yanıt şudur: evet, yapmalıyız. Ve komünizmin yeni sentezi temelinde, yapabiliriz…”

Kitap Hakkında Yazılanlar

Demokrasi ya da “gerçek” demokrasi, insanlığın toplumsal örgütlenmesinin zirvesi midir? Sosyalist devrimin temel amacı, demokratik kurumların genişletilmesi ve derinleştirilmesi midir? Bob Avakian, bu meselede statükoyu çok daha kökten altüst edecek, demokrasiden çok daha özgürleştirici bir şeyin mevcut olduğunu savunuyor.

Avakian, antik Yunanistan ve Roma’da geliştirildiği şekilde demokrasi kavramını inceliyor, ve Hobbes, Locke, Rousseau, Paine ve Mill’in demokrasi teorilerini derinlemesine tahlil ediyor ve devamla modern totalitarizm teorisinin ideolojik dayanaklarını tetkik ediyor, demokrasi ile devrim arasındaki ilişki hakkında bugünkü Batılı Marksist ve Sovyetler Birliği’ndeki anlayışları eleştiriyor. Araştırmasını sonuçlandırırken, Avakian, sosyalist devrimin dönüştürücü potansiyellerini inceliyor ve aynı zamanda böyle bir devrimi gerçekleştirmenin doğasına mahsus meseleleri ve çelişkileri de dikkatle gözden geçiriyor.

Demokrasi: Neden Daha İyisini Yapamayalım ki?, toplumsal örgütlenmenin yapıları ve barındırdığı imkânları hakkında kişiyi yeniden düşünme zorunda bırakıyor; bu kitabın pratik ve programatik önemi çok büyüktür. Avakian’ın vardığı sonuçlarla her okuyucu hemfikir olmayacaktır. Ancak bu kitabı okuyan hiç kimse demokrasiye bir daha aynı mercekten bakamayacaktır.

“Siyasi tartışmada, ‘demokrasi’ genel olarak basit, sorgulanmaz, ebedi doğru telakki edilir ve siyasi hayatın her biçimi ve meselesinin de ona karşı tutulup objektif olarak kıyaslanabileceği varsayılır. Avakian, kaynaklarını ve tarihini detaylı bir şekilde inceleyerek, demokrasi teorisi ve pratiğinin köküne inmeye kolları sıvıyor; ve sonuç olarak, herkesin çıkarlarına hizmet ediyormuş gibi görünen demokratik kurumların aslında kimin sınıf çıkarlarına hizmet ettiğini ortaya koyuyor. De Tocqueville’in Amerika’da Demokrasi, Arendt’in Totalitarizmin Kökenleri gibi klasiklerde görülen standart demokrasi savunmalarını keskin ve berrak bir şekilde eleştiriyor. Yazar ayrıca hâlâ mevcut yaygın burjuva teorilere bağlı oluşlarını gösterdiği, demokrasinin radikal ve sosyalist yeniden yorumlamalarını da hedef alıyor. Avakian demokrasinin niteliğine özgü sınırları konusundaki tavrını öyle bir şekilde tartışıp temellendiriyor ki, kitabı dikkatle okuyanlar kendi görüşlerini berraklaştırmak ve yeni baştan düşünmek zorunda kalıyor. Avakian, siyasi felsefe ve siyasi pratik hakkında ciddi ve dikkat talep eden bir eser ortaya çıkartmış bulunuyor.”

Norman K. Gottwald
İncil ve Özgürlük: Siyasi ve Sosyal Yorumlama’nın editörü

[mks_pullquote align=”left” width=”300″ size=”18″ bg_color=”#000000″ txt_color=”#ffffff”]“Avakian, Marksist bir tahlille, liberal demokratik teorinin ermiş bilinen azizlerinin ipliğini pazara çıkarıyor: Stuart Mill’in içini dışına çeviriyor, John Locke’u lime lime ediyor. Bu tahlilleri uygun bir tutam Maoist baharatla da terbiye ediyor; sonuç, acısı yerinde, lezzetli bir yemek!” – Ross Gandy, Marx ve Tarih’in yazarı[/mks_pullquote]

“Avakian, demokrasi teorisinin temel varsayımlarını yerle bir eden ve gediksiz muhakeme yürüten son derece orijinal bir eser yazmış bulunuyor. Malzemeye hakim oluşunu, sağlam ve kışkırtıcı bir radikalizmle birleştiriyor. Bu eser, siyasi sonuç çıkartmaktan çekinmeyen güçlü bir felsefe ve tarihsel düşünce çalışmasıdır. Demokrasi: Neden Daha İyisini Yapamayalım ki?, bu konudaki belli başlı Marksist tahlillerin arasında yerini almalıdır.”

Raymond Lotta – “Amerika İnişte” kitabının yazarı


[1] Bob Avakian, From Ike to Mao and Beyond: My Journey from Mainstream America to Revolutionary Communist, A Memoir, Chicago: Insight Press, 2005, s. 426-27.

[2] Communism: The Beginning of a New Stage—A Manifesto From the Revolutionary Communist Party, USA, Chicago: RCP Publications, 2009, s. 24; revcom.us sitesinde mevcuttur. Bu belgenin 4. Bölümü, Avakian’ın komünizmin yeni sentezinin temel unsurlarına dair özlü bir karakterizasyonu içerir.




Kuşlar Timsah Doğuramaz Ama İnsanlık Ufkunu Aşabilir – Devrim ve Materyalizm


Not: Bu kitabı e-book olarak ücretsiz okuyabilirsiniz.

[mks_icon icon=”fa-book” color=”#a01dc1″ type=”fa”] [mks_icon icon=”fa-download” color=”#a01dc1″ type=”fa”] İndirmek için: http://yenikomunizm.com/wp-content/uploads/kuslartimsahlar.epub


Ekonomik temelde (veya altyapıda) radikal, nitel değişimler gerçekleştirmenin yolu ancak mevcut egemen sistemin yönetici sınıflarının ifa ettiği siyasi ve son kertede askeri iktidarın kesin surette yenilgiye uğratılmasından ve arkasından ezilip dağıtılmasından, yerine de yeni, devrimci bir devlet iktidarı yerleştirmekten geçer ve ancak bu şekilde mümkün olabilir. Bunun ne kadar altı çizilse azdır.

Toplumda ve dünyada değişim istediğimize dair her türlü fikirle ortaya çıkabiliriz, başkaları da özellikle de gerçekliğe dair doğru bir çerçeveye, doğru bir anlayışa sahiplerse yaratıcı fikirlerle ortaya çıkabilirler ancak eğer bu, koşullar bunu mümkün hale getireceği zaman egemen sistemin bütün iktidar kurumlarını, araçlarını ve baskıcı organlarını yenilgiye uğratacak ve dağıtacak bir harekete dönüşmezse, hiçbir radikal değişim meydana gelmez. Bu kadar basit.

İnsanlar, “iktidara el koymadan değişim yapalım” diyebilir. Evet, marjlarda ve aralıklarda geçici olarak bazı küçük değişiklikler yapabilirsiniz, ancak iktidara el koymadan toplumun ve dünyanın temel karakterinde bir kırıntı bile değiştiremezsiniz. Bir kitle mücadelesi üzerinden, koşullar olduğu veya oluştuğu zaman uygun biçimde, eski yönetici sınıfın iktidar organlarını yenilgiye uğratıp dağıtmadan ve yerine buna uygun, toplumun ekonomik temelini ve üstyapıyı dönüştürmeye devam edecek yeni bir sistem geçirmeden bunu yapamazsınız. Bu kadar basit.

Bir düşünün. İnsanların sokaklarda sık sık polis tarafından öldürülmesini, katillerin de her defasında şu veya bu şekilde “meşru caniler” olarak aklanmasını istemiyorsunuz. Bunu durdurmak mı istiyorsunuz? Farklı bir devlet iktidarınızın olması gerekir. Neden devlet iktidarını istiyoruz? Neden bundan bahsetmeye devam ediyoruz? Çünkü biz insanların başında bu rezilce –berbat ve rezilce olduğu kadar sebepsiz- şeyleri istemiyoruz.

Tecavüze son vermek, halkın yoksullaştırılmasına, toplumdaki ve dünyadaki öteki korkunç şeylere son vermek mi istiyorsunuz? Farklı bir sosyal ve ekonomik ilişkiler dizisine ve buna denk düşen, bunu destekleyip ileriye götürecek bir iktidar ilişkileri dizisine sahip olmanız gerekir. Farklı bir kültüre ve ideolojiye sahip olmanız gerekir. Ve yeni bir devlet iktidarı –evet, radikal derecede farklı bir devlet iktidarı, ama bir devlet iktidarı– olmadan bunlara sahip olamazsınız. Bu kadar basit.




Tüm Tanrılardan Kurtulun!

Editörün Notu: Devrimci Komünist Parti ABD Başkanı Bob Avakian’ın “Aklı Özgürleştirmek ve Dünyayı Kökten Değiştirmek İçin: Tüm Tanrılardan Kurtulun!” adlı eseri Türkçeye El Yayınları tarafından çevrilmiştir. Kitabevlerinden ulaşabilirsiniz.


Tanıtım Broşüründen:

Şimdiye kadar Hıristiyanlık ve İncil üzerinde durdum. İslâmiyet ile Hıristiyanlık (ve Musevilik) arasında teolojik anlamda ve dinî pratikler açısından tabii ki önemli farklılıklar vardır. Ancak, her birinin dünya görüşü ve sosyal içeriği, yani toplumsal anlamda insanların ne olduğu ve nasıl olması gerektiğine ilişkin söyledikleri, yalnızca birçok açıdan benzerlikler taşımakla kalmamakta, esas olarak aynı türden sömürü ve esaret sistemlerine de hizmet etmektedir.

Köktendinciliğin şu veya bu türü de dahil, insanların dine derinden bağlı olduğunu ciddiye almamak onları hor görmek demektir; bu tür inançların peşine takılmış insanlarla birlikte, onları bundan vazgeçirmek için mücadele etmeyi reddetmek aslında yığınları hor görmenin dışa vurumudur. Dinin en çok ezilenler de dahil olmak üzere halk yığınları üzerindeki etkisi onların özgürlükleri için savaşmalarını ve bütün insanlığın kurtarıcısı olmalarını engelleyen büyük pranga, büyük bir maniadır. Buna böyle yaklaşılmalı ve karşısında mücadele edilmelidir. Verili herhangi bir zamanda haksızlığa ve baskıya karşı mücadelede dini inançlarına bağlı olan insanlarla birlikte olmak mümkün ve önemlidir.

Gerçeği, insan toplumu ve doğayla ilgili gerçeği bilinçli ve tutarlı bir bilimsel bakış açısı ve yöntemle ele almalı ve dönüştürmeliyiz. Önemli olan şudur: İnsanlık tarihinde ilk kez bunu yapma imkânı vardır. Bununla karşılaştırıldığında dinî öğreti ve gelenekle gerçeğin dinsel yoldan algılanışı çok gerilerde kalır -ve aslında insanlık için ilk kez mümkün olan şeyden uzaklaştırır.”

Kitap Hakkında Yorumlar:

[mks_pullquote align=”left” width=”300″ size=”20″ bg_color=”#000000″ txt_color=”#ffffff”]“Okuyucular bu kitapta yürütülen tartışmayı ister şevkle kucaklasınlar, ister hırsla reddetsinler, “Tüm Tanrılardan Kurtulun!” görmezlikten gelinebilecek cinsten bir kitap değildir.” – Peter McLaren, Profesör, Kaliforniya Üniversitesi, Eğitim ve Enformasyon Yüksek Lisans Okulu[/mks_pullquote]

Tanrıların varlığına inanmak gerçekten zararlı mıdır? Hırıstiyanlık asırlardır nasıl fetihlerin ve tahakküm altına almanın ideolojisi olarak hizmet edegeldi? Neden ABD’deki “İncil Kuşağı” aynı zamanda “linç kuşağı mı”? Neden dünyanın dört bir yanında köktendincilik giderek yükselmektedir? ABD emperyalizmi ile İslami köktendincilik arasında şiddetlenmekte olan çatışma ortamında tek seçenek, ya biri ya da öteki yanında mı yer almaktır? Ne sebepten pederşahilik ve kadınların ezilmesi bu kadar çok dinde temel unsur durumundadır? Bunlar, Bob Avakian’ın düşünceyi kışkırtan bu eserinde ele alınıp irdelenen meselelerin bazılarıdır. Tanrı, ateism ve ahlak üzerine mevcut söyleme, kendine has bir devrimci komünist ses getiren Avakian dinsel inancı gizem ve esrarından soyup arındırmakta, ve,
en ilerici, iyimser yorumda dahi, dinin insanlığın kurtuluşu önünde nasıl engel oluşturduğunu incelemektedir. “Tüm Tanrılardan Kurtulun” boyunca yürütülen tartışma dokusuna derinlemesine işlenmiş fikir, batıl itikatın her cinsinden tam bir kopuşa, ve bunun yerine, realiteyi anlama ve değiştirme meselesine hakikaten bilimsel bir yaklaşımı benimsemeye olan ihtiyacı sergileme fikridir.

İster tanrıya inanıyor olun, ister agnostik ya da ateist, alışılagelmiş ve geleneksele getirdiği güçlü eleştiri ve kökten farklı bir başka dünya vizyonu ile Bob Avakian’ın sizi fikri cebelleşme içine çekeceği muhakkaktır. “Güçlü, haklı olarak alaycı ve tam da zamanında. Bob Avakian’ın bu kitapta söylediği herşeyle şahsen hemfikir olmadığım halde, yürüttüğü tartışmayı güçlü ve ikna edici ve düşünmeye teşvik edici buluyorum. Öfkeli, nüktedan, fikri harekete tahrik eden ve aynı ölçüde de umut dolu, bu zevkli ve ilgimi çeken bir okuma oldu benim için.”

Phil Zuckerman, Sosyoloji Profesörü, Pitzer Yüksekokulu

“… pek çok kişi İncil’in gerçekten ne anlattığını incelememiş durumda. Bob Avakian ise oturup ciddi şekilde İncil’i incelemiş. Avakian, ikiyüzlü hurafeleri amansızca teşhir ediyor. Bu kitapta okunması gereken oldukça ciddi bir malzeme var.”

Eric G., Kara Panter Partisi eski üyelerinden

“Bu kitaptan çok şey öğrenebilmek için insanın Marksist olması şart değil. Dinin perdeleyen, bilinmezlik karanlığına boğan epistomolojisine ve dinin kadınlar açısından taşıdığı dehşet verici sonuçlara getirdiği güçlü ve sözünü sakınmıyan eleştirileri özellikle beğendim”

Laura Purdy, Felsefe ve Hümanite Profesörü, Wells Yüksek Okulu

“…gerekli, eleştirisel, gayet zamanında bu kitap…”

John Hutnyk, Profesör, Akademik Direktör, Kültürel Araştırmalar Merkezi, Goldsmiths, Londra Üniversitesi

“…Akıl Çağı’na yeniden dönüşün başını çekebilir bile bu kitap.”

Harry Lennix, aktör, eğitmen