Ukrayna Savaşı… Yenilenebilir Enerji Bayrağını Dalgalandırmak… Bill McKibben ABD Emperyalizminin Ardında Sıraya Girmenizi İstiyor
Editörün Notu: Raymond Lotta’nın aşağıdaki makalesi 14 Mart 2022 tarihinde yayınlanmıştır. Çevirisini takipçilerimizin dikkatine sunarız. Görüş ve yorumlarınızı bekliyoruz.
“ABD ve Rusya, Çin gibi ülkelerin aralarındaki çatışmanın özünü ‘’demokrasi’’ ve ‘’otoritaryanizm’’ arasındaki çatışma oluşturmaz, bunun özü emperyalistler arasındaki rekabettir. Ve bu emperyalistlerin hepsi halk kitleleri için canavarca baskıdan başka bir şeyi temsil etmezler, bunların hiçbiri insanlığın çıkarlarını temsil etmez veya onun için harekete geçmez. Bugün yapılması gereken ve hemen acilen yapılması gereken bütün emperyalist yağmacı ve kitle katliamcılarına karşı çıkarken bütün baskı ve sömürü sistemleri ve ilişkilerine de karşı çıkmak ve bunu yaparken özellikle de ‘’bizim adımıza’’ canavarca suçlar işleyen ve bizi Amerikan şovenizminin grotesk çatısı altında birleştirmek isteyen ‘’kendi’’ emperyalist baskıcımızı kararlı bir şekilde reddetmeli ve ona karşı amansız bir mücadele vermeliyiz.”
– Bob Avakian – Utanmaz Amerikan Şovenizmi: ABD Emperyalizmini “Otoriteryanizm Karşıtlığı” Maskesiyle Desteklemek
Yazarın Notu: Bill McKibben, yıllar boyunca küresel ısınma ve çevresel acil durum konusunda farkındalığı artırmada önemli bir rol oynadı. Ancak kapitalizm-emperyalizmin rekabetçi, kâr temelli sisteminin işleyişinde asla sorunun köklerine inmemesi ve bu sistemi dönüştürmek için gerçek bir devrimci çözümle ciddi şekilde ilgilenmemesi beni her zaman etkilemiştir. Şimdilerde ise kendisi istese de istemese de çirkin ve şovenist çözümlere yönelmiştir. Bill McKibben’e bu eleştiriyi okuması, bu eleştiriye yanıt vermesi ve bu sorunları benimle kamuoyu önünde tartışması için meydan okuyorum. Tehlikenin, insanlığın büyük bir kısmının potansiyel olarak yok olmasından başka bir şey olmadığı bir anda bu tartışmaya acilen ihtiyaç var.
****
Şubat sonunda Ukrayna’da savaşın başlamasından bu yana, çevreci yazar ve aktivist Bill McKibben, köşe yazılarında, blog yazılarında ve medyadaki görünümlerinde, Rus emperyalizmi karşısında ABD emperyalizmini destekleyen gerekçeler pompalıyor. Rusya, Ukrayna’ya yönelik vahşi işgalini tırmandırırken -ABD ve Batı Avrupalı müttefikleri Ukrayna hükümetine askeri yardımı ve Rusya’ya karşı ekonomik savaşı hızlandırırken- McKibben çıkıp ABD egemen sınıfının, bunun “demokrasi” ile (ABD ve Ukrayna hükümeti tarafından temsil edildiği iddia ediliyor) “otokrasi” (Putin ve Rusya tarafından temsil ediliyor) arasındaki bir savaş olduğu mantrasını tekrarlıyor. Ancak Bill McKibben daha da ileri gidiyor. ABD’nin Rusya’ya karşı yaptırımlarını ve Ukrayna’ya yönelik mermileri onaylamasını özel bir çevresel çerçeve ile sunuyor.
Bill McKibben, Rusya ile olan yoğun çatışmasında ABD emperyalizmine destek çemberini, Rusya ile karşı karşıya gelmenin aslında “kıtayı karbondan arındırmak için [Batı Avrupa’yı ve sonrasında kendimizi fosil yakıtlardan uzaklaştırmak için] topyekün bir çabayı ortaya çıkarabileceği şeklindeki hatalı senaryolarla birleştirmeye çalışıyor. Yeşil enerjinin potansiyel lideri olması da dahil olmak üzere, Amerika’nın iyilik için bir güç olması şovenist bir fantezidir. İnsanlığın ve gezegenin geleceğini gerçekten önemseyen herkesin reddetmesi gereken ideolojik bir zehirdir.
McKibben’in temel argümanlarını aşağıda gözden geçirip çürüteceğim ve şovenist kör noktalarına işaret edeceğim. Bunu yaparken ağırlıklı olarak Guardian of London‘daki 25 Şubat tarihli yazısından yararlanacağım.
I. ABD Emperyalizminin Fosil-Yakıt Hakimiyetine ve Askeri Makinesine Yol Vermek İçin Rus “Petrostatını” Kınamak
McKibben, Guardian makalesinin başlığını “Putin’i ve diğer petrostat otokratlarını işte böyle yeneriz.” şeklinde atıyor. Daha şimdiden mide bulandırıcı bir şekilde “biz” ifadesini kullanarak, “bizim” yani ABD egemen sınıflarının, ABD ordusunun, emperyalist güçlerin Batı ittifakının, ABD nüfusunun ve evet çevre hareketinin bu işte birlikte olduğumuzun sinyallerini veriyor.
McKibben, “petrostat” kelimesi ile petrol ve diğer fosil yakıtların üretiminin, o toplumun ekonomik yapısında özellikle de devlet yönetiminde gelir elde etme açısından önemli bir rol oynadığı belirli bir ekonomi ve hükümet anlamına geldiğini kastediyor. Rusya, Suudi Arabistan gibi bir ülke değildir. Rusya, üretim üssüne, yerel tedarik zincirlerine ve teknolojik yeteneğe sahip gelişmiş bir kapitalist-emperyalist ekonomidir. Dünyanın en büyük buğday ihracatçısıdır. Ancak Rusya’nın ekonomisi, doğal gaz, petrol ve diğer hammaddelerin ihracına ve askeri üretime eğilimlidir. McKibben, Rusya’nın petrol ve doğal gaz satışlarının “ülkenin askeri makinesine güçlendiren” para kaynağı olduğu gerçeğini kınıyor.
Peki ya ABD emperyalizmi? ABD ekonomisi, Rusya’nınki gibi merkezi olarak uluslararası petrol ve doğal gaz satışlarından elde edilen kazançlara odaklanmıyor. Ancak ABD’deki fosil yakıt üretiminin ve tüketiminin çok daha büyük küresel etkileri var:
*ABD, dünyanın en büyük petrol ve doğal gaz üreticisidir. (1) *ABD, dünyadaki kişi başına en yüksek petrol tüketicisidir. (2) *ABD, atmosferdeki küresel ısınmaya yol açan en büyük kümülatif karbon emisyonu miktarından sorumludur. (3)
McKibben, Rusya’nın “askeri makinesini” kınamakta acele ediyor. Ancak Guardian makalesinde, ABD’nin ölüm ve yıkım makinesi hakkında mantıksız bir şekilde sessiz kalıyor. Başka bir temel hakikat kontrolü:
*ABD, Rusya’nın ordusuna harcadığının on katından fazlasını harcıyor. Evet, Rusya’dan tam 10 kat daha fazla! Aslında ABD, 2022’de en büyük dokuz askeri gücün (Çin, Fransa, Hindistan, Rusya, Birleşik Krallık ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin) toplam harcamaları kadar harcama yapacak. (4)
*ABD dünyanın en büyük silah ihracatçısıdır. (5) Suudi savaş uçaklarından Yemen’deki kadınlara, çocuklara ve diğer masumlara ateş açan silahlar, sağlık tesislerini vuran silahlar ABD’nindir. Suudi Arabistan, ABD emperyalizminin “petrostat” bağımlı rejimidir.
*ABD, 20. yüzyıl boyunca ve 21. yüzyıla kadar herhangi bir devletten daha fazla ülkeyi işgal etti ve müdahale etti. Şu anda 70’den fazla ülkede 700 denizaşırı askeri üssü var. (6) Bu alanda başka hiçbir ülke ABD’ye yaklaşamaz. ABD ordusu, son yıllarda dünyadaki en büyük kurumsal petrol tüketicisi olmuştur. (7)
McKibben, ABD askeri makinesini neyin finanse ettiğini düşünmüyor. Kısa ve temel cevap şudur: “İmparatorluğun kazançları”. Amerika’nın dünya ekonomisindeki ayrıcalıklı ve hakim konumu ve sayısız yolu -yatırımlar, banka kredileri, doların dünya ticaretindeki özel rolü, yüz milyonlarca kişinin sömürülmesine dayanması- Amerika’nın dünyanın geniş bölgelerinden zenginlikleri çekmesi, ordusunu garanti altına almasını sağlıyor. İnsanlık tarihinin en büyüğü olan bu askeri makine, tam da bu egemenliği dayatıyor.
II. Eğer Rusya’nın “Acınası Bir Ekonomisi” Varsa Peki Amerika’nın Ekonomisini Nasıl Tanımlarsınız?
İşte üst düzey şovenizm ve imparatorluğa amigoluğun tam olarak görülmesi: McKibben, Amerika’yla gurur duyan sicili ile şöyle diyor; “Rusya’nın acınası bir ekonomisi var. Evinizde etrafa bakarak ve kullandığınız şeylerin kaçının [Rusya’nın] sınırları içinde yapıldığını görerek bunu kendiniz de doğrulayabilirsiniz.” Epey sağlam bir tavsiye Bill! Giysi dolabınıza daha yakından bakalım: ABD tarafından Bangladeş, Honduras, Endonezya ve küresel Güney’in diğer yerlerindeki acımasız ter atölyelerinden satın alınan ve giyilen giysilerin çoğunda bunları üreten kadınların çığlıklarını duyuyor musunuz?
Salgının en ölümcül dalgası sırasında, Bangladeş’teki bir giyim fabrikasındaki 15.000 işçiden işe başlamadan önce dezenfektan püskürtülen bir “dezenfektan tünelinden” geçmeleri istendi.
Masanıza, cep telefonunuza ve bilgisayarınıza bir bakın. Çin’de cep telefonunuzu bir araya getiren hapishane benzeri alanlarda çalışan fabrikalardaki işçilerin yüzlerini görüyor musunuz? Kongo madenlerinde çalışan 40.000 çocuğun dizüstü bilgisayarlara, telefonlara ve elektrikli araçlara güç sağlamak için gerekli olan kobalt, lityum ve diğer mineralleri yetiştirmesinin ıstırabını hissediyor musunuz? Evet, evinizin etrafına bir bakın.
ABD, küresel egemenliği ve yağmalaması temelinde, geniş, küresel olarak bütünleşmiş bir sömürü ve aşırı sömürü ağı geliştirdi. Ancak dünyaya, McKibben’in yaptığı gibi, Amerika’nın her ne yaparsa yapsın, dünyadaki iyilik için en üstün güç olduğu şeklindeki yavan ve şovenist bir mercekle baktığınız zaman -ki Bob Avakian buna “Büyük Totolojik Saçmalık” adını vermiştir- bu durumda Amerika’nın soykırım savaşları ve sömürü tedarik zincirlerinin gerçekleri etrafında manevra yapabilirsiniz (McKibben bu gerçekleri biliyor). Ve tam da ABD ve Batı emperyalizminin Rusya ile daha cepheden bir yüzleşmeye hazırlandığı bir sırada Putin’in “şeytanlığına” ateş edebilirsiniz.
III. McKibben Tarihi Siliyor… Emperyalist Rekabetin Gerçek Dinamikleri
İşte McKibben’in ortaya koyduğu argümanın özü:
[Rusya’nın] askeri makinesinin yanı sıra, petrol ve gaz kaynaklarının kontrolü Rusya’nın ana silahıdır. Batı Avrupa’ya hidrokarbon akışını durdurmakla defalarca tehdit ettiler… Güneş ve rüzgar enerjisiyle çalışan bir Avrupa hayal edin: Arabaları yerel olarak sağlanan elektrikle çalışan ve evleri elektrikli hava kaynaklı ısı pompaları ile ısıtılan bir Avrupa. Avrupa’nın Putin’in Rusya’sını [petrolünü ve doğalgazını onlardan satın alarak] finanse etmeyeceğini ve Rusya’dan çok daha az korkacağını bir hayal edin.
Ardından McKibben, ABD yöneticilerini, Batı Avrupa ekonomilerini hızla yenilenebilir enerjiye dönüştürmeye yardımcı olacak ısıtma pompaları ve diğer makineler üretmek için ekonomiyi 2. Dünya Savaşı gibi bir ölçekte seferber etmeye çağırıyor.
A) McKibben, Adeta Tarih Yokmuşçasına Havadan Konuşuyor
McKibben mevcut krizle ilgili anlatımına agresif şekilde Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi ve savaşın yayılma tehdidiyle başlıyor. Batı Avrupa ülkeleri doğalgaz ihtiyaçlarının yüzde 40’ını ve petrollerinin yüzde 30’unu Rusya’ya bağımlı hale getiriyor. Bu ithalatlar olmadan ekonomileri duracaktı. Dolayısıyla McKibben’e göre bu “demokratik” ülkeler askeri olarak tehdit ediliyor ve ekonomik olarak rehin tutuluyor.
Ancak biraz dikkat çekici bir tarihi ortaya koyalım. ABD, Batı Avrupa ülkelerinin askeri ittifakına başkanlık ediyor. Bu ittifak NATO’dur (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’dür). NATO, Sovyetler Birliği’nin çöktüğü 1990’ların başından beri genişlemektedir. ABD, 1999-2004 yılları arasında Rusya’ya yakın veya Rusya sınırındaki 10 ülkeyi NATO’ya dahil etmiştir. NATO, bu ülkelerin çoğuna asker ve gelişmiş silah sistemleri yerleştirdi. 2014’te ABD, Ukrayna’da ABD yanlısı bir rejimi iktidara getiren bir ayaklanmayı (“turuncu devrim” olarak adlandırılır) destekledi. Rusya ile yaklaşık 1.500 mil kara sınırına sahip bir ülke olan Ukrayna’da bir hükümet iktidara getirdi. Ukrayna, NATO’nun bir parçası olma kararlılığını haykırmaktadır.
NATO’nun genişleyen üyeliği, gerçekte Rusya’nın ABD ve müttefik birliklerine, uçaklarına ve füzelerine ev sahipliği yapan ülkeler tarafından sistematik olarak kuşatıldığını ortaya koyuyor. Koyu yeşil ülkeler 1949’da NATO’nun bir parçası oldular; daha açık yeşil ülkeler 1952 ve 1982 yılları arasında NATO’ya katıldı; açık turuncu renkli ülkeler 1990 ile 2020 arasında katıldı. Kaynak: NATO
Rusya kendi adına Avrasya’da (Avrupa ve Asya’nın geniş kara kütlesi) ekonomik ve askeri etki alanını genişletmeye çalışıyor. ABD bunu engellemeyi ve dünyadaki hakim konumunu korumayı ve genişletmeyi amaçlıyor. Ukrayna, emperyalist büyük güçler arasındaki rekabetin çatışma bölgesi haline geldi. McKibben bu tarihi yok sayıyor.
B) Emperyalizmin Fiili Gerçekliği ve McKibben’in Emperyo-Fantezileri
McKibben, Batı Avrupa’nın Rusya’dan gelen doğal gaz ve petrole nasıl bağımlı hale geldiğinden yakınıyor. Bu, kârlılık esasına göre yapılmıştır. Bu enerjiyi ithal etmek, kâra dayalı üretime “maliyet açısından verimli” bir girdi sağlar. Ayrıca Batı Avrupalılar Rusya ile önemli ticaret ortakları haline geldiler; bu da kârlı olmuştur. Ancak şimdilerde devasa bir kriz ve genişleyen savaş hayaleti, Rusya ile bu ilişkileri ve bağlantıları zayıflatma tehdidinde bulunuyor. Batı Avrupa emperyalistleri, emperyalist çıkarlarına hizmet edecek ve NATO ittifakı üzerindeki kontrolünü sıkılaştırmaya çalışan ABD emperyalizminin baskılarına yanıt verecek şekilde yanıt veriyorlar.
Peki Batı Avrupa emperyalistleri fosil yakıt tüketimini büyük ölçüde azaltmak ve ekonomilerini yenilenebilir enerjiye doğru radikal bir şekilde yeniden yapılandırmak için mi hareket ediyor?
Hayır. Bu kadar çok üretim ve transport fosil yakıtlarla olamaz. Ve NATO “askeri makinesi” -jetleri, tankları, savaş gemileri, uçak gemileri ve nakliye araçları- özellikle de büyük çaplı bir savaş açısından petrol gerektirir. NATO rüzgar ve güneş enerjisiyle çalışmaz (vicdanı olan hiç kimsenin bunu istememesi gerekir).
Dolayısıyla, Rusya ile artan gerilimler karşısında, Batı Avrupa emperyalistleri üç yolda ilerlemeyi savunuyor ve planlıyorlar:
a) Rus dışı kaynaklardan daha fazla fosil yakıt (özellikle doğal gaz) elde edilmesi ve buna özel terminaller gerektiren sıvılaştırılmış doğal gaz da dahildir;
b) Daha fazla doğal gaz depolamak ve
c) Fosil yakıtları yakmak ve gezegeni daha “verimli bir şekilde” kirletmek anlamına gelen daha fazla enerji verimliliğini hedeflemek.
Güneş ve rüzgar enerjisi kapasitesini artırmak için çağrılar ve hamleler var -ve yenilenebilir enerji büyüyor- ancak bu durum gerekirse Rus doğalgazını ve petrolünü değiştirmenin esas yönü değildir. (Bunlar, Uluslararası Enerji Ajansı ve Avrupa Birliği tarafından yeni yayınlanan çalışmalarda üst düzey önerilerdir.)
McKibben ayrıca, yukarıda alıntıladığım gibi eğer Rusya doğal gaz ve petrolde Batı Avrupalı müşterilerini kaybederse Putin’in “askeri makineyi” finanse edemeyeceğini savunuyor. Ancak McKibben’in anlamakta başarısız olduğu şey Rusya’nın da mevcut ticari ilişkilerini çeşitlendirmeye çalıştığıdır. Rusya, özellikle enerjisinin daha fazlasını satmaya ve dünyanın en hızlı büyüyen kapitalist-emperyalist ülkesi Çin’e yeni büyük endüstriyel ortaklıklara girmeye çalışıyor. Mevcut ekonomik düzenlemeler yıprandıkça ve savaş davulları daha yüksek sesle çalarken bu büyük güç kurnazlığıdır.
C) Çevre Hareketinin Krizleri ve Yanılsamaları
Çevre hareketindeki çeşitli kesimler, büyük krizlerin ABD’nin ve diğer büyük ekonomilerin elini yenilenebilir enerjiyle doğru olanı yapmaya zorlayacağını yıllar boyunca defalarca tartışmıştır. Bunu 2007-08 mali krizi ve bunun sonucunda ortaya çıkan ekonomik yavaşlama sırasında söylediler. Büyük kayıplara uğrayan bankalar, yenilenebilir enerji kaynaklarında yeni satış noktaları bulacaktı. Ardından Obama yönetiminde durum oldukça farklı hale geldi: “hidrolik kırılmada” büyük artış yaşandı; kaya petrolü çıkarmanın son derece kirletici yöntemi; açık deniz ve Arktik sondajının genişletilmesi; bu doğrultuda ABD dünyanın bir numaralı petrol ve doğal gaz üreticisi olarak “iklim dostu Obama” yönetiminde yerini almış oldu.
Küresel ısınmayı hızlandıran belgelenmiş rapordan sonra bilimsel rapor olarak -ve yıkıcı sonuçlarının günümüzdeki gerçekliği, buzulların erimesinde, yükselen deniz seviyelerinde, daha şiddetli hava olaylarında, orman yangınlarının yayılmasında her zamankinden daha belirgindir- “Yeşil Yeni Anlaşma” için çağrılar yapıldı. Bir eleştiri için “‘Yeşil Yeni Anlaşma’nın Yanıltıcı, Tehlikeli ve Sorunun Bir Parçası Olmasının 5 Nedeni — Amerikan İmparatorluğunun Hizmetindeki Bir Yanılgı ve Aldatma” bakabilirsiniz. Çevreciler ve Kongre’deki bazı Demokratlar tarafından Yeşil Yeni Anlaşma’nın bir “kazan-kazan” durumu olduğu iddia edildi. Yani artık gezegeni kurtarmak ve yeşil teknolojide potansiyel bir lider olarak ABD açısından yeni pazarlar ve işler yaratmak için harekete geçebilirdik. Ancak bu durum ABD egemen sınıflarında (ve hatta küresel ısınma gerçeğini bile reddeden) güçlü bir faşist kesime sahip Amerika’nın politik gerçekliğinde çöktü.
Pandemi vurduğunda benzer illüzyonlar satıldı. Birçok ana akım çevreci, üretimdeki yavaşlamaların ve kesintilerin, enerjiyi yeniden düşünmeye zorlayacaklarını savundu. Dünya ekonomisi toparlanmaya başladığından, küresel enerjiyle ilgili karbon emisyonları 2021’de şimdiye kadarki en yüksek seviyeye çıktı. (8) ABD’de kömür üretimi geçen yıl arttı. Ve Biden, McKibben’in de kabul ettiği gibi görevdeki ilk yılında, Trump’ın dört yıl boyunca verdiğinden daha fazla petrol sondajı kiralanması verdi! Ancak bu sefer McKibben’e göre işler farklı olabilir. McKibben’e göre ekonomiyi 2. Dünya Savaşı gibi barışçıl bir şekilde canlandırabilir, yenilenebilir enerji teknolojisini seri olarak üretebilir, bunu Batı Avrupa’ya satabilir ve burada da benimseyebiliriz.
IV. 2. Dünya Savaşı Efsanesi ve Yenilenebilir Enerji Ekonomisi Çapında Seferberlik Serabı
McKibben, Amerika’nın “demokrasinin cephaneliği” olduğu fikrini benimseyerek, Amerika’nın 2. Dünya Savaşı’ndaki ekonomik seferberliği hakkında iddialarda bulunuyor. Ve bunda çevrecilik açısından bir model görüyor: “Hitler’in Sudetenland’ı [Çekoslovakya’nın bir parçasıydı] işgal etmesinden sonraki yıllarda, Amerika endüstriyel hünerini tanklar, bombardıman uçakları ve muhripler inşa etmeye çevirdi… Bombardıman uçağı, bir milyondan fazla parçası olan karmaşık bir makinedir; aksine bir rüzgar türbini nispeten basittir…. Fosil yakıta olan bağımlılığımızı sona erdirmek için gereken güneş panellerini ve pilleri hızla üretmenin bizi aştığını mı düşünüyoruz?”
İlk olarak, McKibben gerçekte neyi kutluyor? 2. Dünya Savaşı, Amerika’nın dünya halkları için “demokrasi için savaşan” soylu bir girişimi değildi. Amerika daha büyük bir imparatorluk için kanlı bir savaş yürüttü ve dünyanın kontrolü için diğer emperyalist güçlerle rekabet etti. Amerika’nın Japonya’ya iki atom bombası attığı bir savaştı bu. 2. Dünya Savaşı’nın sonucu olarak ABD, egemen emperyalist güç haline geldi; dünyanın en büyük sömürücüsü ve emperyalistlerin egemenliğindeki dünyanın küresel polisi oldu. Amerika’nın Kore ve Vietnam’daki soykırım savaşları çok uzakta değildir (“Ne Dilediğine Dikkat Et… FDR’nin Yeni Anlaşması ve Amerikan İmparatorluğu”).
İkincisi, McKibben Amerika’nın bu şekilde yeniden harekete geçebileceğine ve ölçeğini büyütebileceğine inanmamızı istiyor; McKibben blogunda “barış ve özgürlük için ısı pompaları” dediği şeyin üretilebileceğini söylüyor. Bu şekilde, “nükleer savaş olasılığını yükseltmeden Putin’i barışçıl bir şekilde yumruklayabiliriz.” McKibben işlerin bu şekilde olmasını diliyor. Sorun şu ki, fosil yakıtlar halen ABD’nin enerji üretiminin yaklaşık yüzde 80’ini oluşturuyor. (9) Amerikan ordusu fosil yakıt olmadan çalışmaz. Biden, cılız çevre yasasını bile çıkaramıyor. Enerji arzındaki kesintiler ve yoğunlaşan ekonomik savaş karşısında, Biden ülkeleri petrol üretimini artırmaya çağırıyor. Ayrıca Biden, en son yaptığı Ulusa Sesleniş konuşmasında yenilenebilir enerji devrimi değil, “enerji bağımsızlığı” çağrısında bulundu.
Bunun nedeni, revcom makalelerinde ve analizlerinde gösterildiği gibi, fosil yakıtların, gelişmiş haliyle kapitalizm-emperyalizmin karlı işleyişinin temeli olmasıdır. Petrol stratejik-askeri bir gerekliliktir ve emperyalist rekabetin ve egemenliğin bir aracıdır. Temel gerçek şu ki, yalnızca bu sistemi devirmek için bir devrim yaparak ve sürdürülebilir bir sosyalist ekonomi ve toplum yaratarak iklim krizini gereken ölçekte ve aciliyetle ele alma şansımız olabilir. (“Dünya Günü’nden 50 Yıl Sonra: Kapitalizm-Emperyalizm Felaketi Üzerine Düşünceler”).
İşte McKibben’in paradoksu. McKibben, fosil yakıt gelirlerini azaltacak ve bir şekilde emperyalist bir gücün (yani Rusya’nın) “savaş makinesini” baltalayacak yeşil teknoloji için savaş ölçeğinde bir seferberlik istiyor. Bu gerçekleşmeyecek. Modern emperyalizmin tarihinde dünya savaşının hızlı teknolojik yeniliklerin motoru olduğu doğrudur. 75 milyon kadar insanın hayatını kaybettiği 2. Dünya Savaşı, penisilinin, bilgisayarların ve mikro elektroniklerin, sentetiklerin, roket teknolojisinin ve atom bombasının gelişimi için bir katalizördü. İşler aslında dünya savaşına ve enerji teknolojilerindeki atılımları da içerebilecek gerçek savaş seferberliğine doğru ilerliyor. Ancak nükleer silahların olası kullanımı da dahil olmak üzere böylesi bir savaşın kovuşturulması, insanlığın ve gezegenin ekosistemlerinin çoğunun yok olmasına yol açabilir. Bu mantıksızlıktır ve kabul edilemez.
ÇÖZÜM
Ben bunları yazarken, ABD Ukrayna’ya muazzam miktarda yeni silah gönderiyor. Rusya, Ukrayna şehirlerine yönelik bombardımanlarını artırıyor. Savaş bulutları Avrupa’ya yayılıyor. Biden şimdilerde kendisini “savaş dönemi başkanı” olarak gösteriyor. Bill McKibben, toplumu fosil yakıtlardan uzaklaştırmak için pratik sonuçlar elde etmek adına temeldeki gerçekliğe tekabül etmese de yani şeyleri neyin yönlendirdiğinin ve bir şeyleri kökten değiştirmek için gerçekten neyin gerekli olduğunun gerçek dinamikleriyle yani gerçek iyileştirme ve insanlığın en yüksek çıkarları için olmasa da aslında belirli bir gündemi savunuyor. Bill McKibben’in bakış açısı ve programı, yüreğinde onun götürmesini istediği yere yani “yeşil enerjiye” götürmez. Bill McKibben, Putin karşıtı çoğunluğa, çevre aktivistlerine ve daha geniş anlamda ilericilere ABD emperyalizminin emperyal rakiplerine karşı stratejik amaçlarını ve savaş hazırlıklarını kucaklamada çevresel bir kılıf bulmada öncü bir rol oynar. Bu özünde şovenistçedir ve ahlaki açıdan aşağılık bir şeydir.
Dipnotlar:
1. Statista, Oil Production, Top Countries Globally, 2020 Statista, Leading Natural Gas Producing Countries, 2020
2. Worldometer, Oil Consumption by Country
3. Carbon Brief, Which Countries are Historically Responsible for Climate Change, 5 Ekim 2021
4. World Population Review, Military Spending By Country
5. William Hartung, “We’re #1: The U.S. is the World’s Largest Arms Dealer,” Forbes, March 18, 2022, based on Stockholm International Peace Research Institute data for years 2017-21
6. See Mohammed Hussein and Mohammed Haddad, Infographic of U.S. Interventions in the Past 70 Years, Al Jazeera, 10 Eylül 2021
7. Oliver Belcher, Patrick Bigger, Ben Neimark, Cara Kennelly. Hidden carbon costs of the ‘everywhere war’: Logistics, geopolitical ecology, and the carbon boot-print of the US military. Transactions of the Institute of British Geographers, 2019; DOI:10.1111/tran.12319; and Jangira Lewis, “The US Military Pollution: The World’s Biggest Climate Change Enabler,” Earth.org, 12 Kasım 2021
8. International Energy Agency,“Global CO2 Emissions Rebounded to Their Highest Level in History in 2021,” 8 Mart 2022
9. U.S. Energy Information Administration, Fossil Fuels Account for the Largest Share of U.S. Energy Production and Consumption, 14 Eylül 2020
Tedarik Zinciri Kesintileri ve Kapitalizm-Emperyalizmin Deliliği
Editörün Notu: Aşağıdaki okur mektubu 10 Ocak 2022 tarihinde revcom.us web sitesinde yayınlanmıştır. Çevirisini okurlarımızın dikkatine sunarız.
Tatil süresi boyunca devam eden haberler, “küresel tedarik zincirinde” arıza yaşanması olarak adlandırılan şeyle ilgili pek çok hikayeyle doluydu. ABD’de bu durum, arabalardan temel ilaçlara ve COVID ile mücadele için sarf malzemelerine kadar her şeyin kullanılabilirliğini etkiledi. Dünya çapındaki etki, ABD gibi ülkelerdeki insanların yaşadıklarının çok ötesinde, küresel eşitsizliği ve acıyı büyük ölçüde yoğunlaştırdı. Ancak bunun ana akım (egemen sınıf) medyada yer alma şekli, neler olup bittiğinin özünü, bunun neden olduğunu ve insanların çıkarlarının nerede yattığının üstünü örtmektedir.
Konuyla ilgili örnek: New York Times‘ta geçen yılın sonunda “Tedarik Zinciri Krizi Nasıl Açığa Çıktı?” başlıklı bir makale yayınlandı. “Denizde mahsur kalan gemiler, taşan ambarlar, sürücüsüz kamyonlar: Son derece karmaşık ve birbirine bağlı küresel tedarik zinciri, görünürde kargaşa içinde” gibi bir tablo çizildi. Makalede bir örnek olarak, “Çin’den Batı Afrika’ya cerrahi maske gönderme ihtiyacının, Ford’un Ohio’daki fabrikalarındaki araçlarına yedek kameralar yerleştirmesinin ve Amazon Prime’ın Florida’daki siparişleri tatil döneminde yetiştirmesinin gecikmesi üzerinde nasıl kademeli bir etkisi olabileceği” belirtildi. Özetle buradan alınması gereken mesaj, tüm bunların “sıfır stoklu (tam zamanında)” üretimin bir sonucu olduğu şeklindeydi. (Yani eldeki stoğu en aza indirmeye ve montaj hatlarını ve dağıtım kanallarının gelecek haftalar, günler veya saatler için fabrikada çalışır durumda tutabilmeye yönelik yeterli parça sipariş etmeye dayanan bir yöntemdir.)
Times‘ın makalesi, bu haliyle dünyada şeylerin nasıl üretildiği ve dağıtıldığı konusundaki çılgınlığa bir nebze ışık tutmaktadır. Ancak, bu “tedarik zinciri krizinin” zaten var olan vahşi eşitsizlikler dünyasını nasıl etkilediğinin örtbas edilmektedir. Ve daha da temel olarak, COVID tarafından tetiklenen üretim ve dağıtımdaki tüm kaosun arkasındaki itici gücü örtmektedir.
Tedarik zincirinin ne olduğuyla başlayalım. Tedarik zincirleri, üretim birimlerini (fabrikalar, madenler ve çiftlikler vb.), nakliyeyi (gemiler, trenler ve kamyonlar vb.) ve depolar ve dağıtımı (mağazalar ve Amazon gibi online distribütörler) birbirine bağlar. Ancak, Times‘da çizilen tablonun aksine, tedarik zincirleri, ürünlerin üretilmesini ve pazarlanmasını mümkün kılan, yalnızca teknik olarak verimli iş yürütme araçları değildir. Tedarik zincirleri, temelde küresel Güney’in ezilen uluslarındaki halkların hayatta kalmalarına yetmeyen ücretler ve korkunç çalışma koşulları ile acımasız süper sömürüsüne dayanan sömürü ağlarıdır.
Örneğin, Amerikan girişimciliğinin ihtişamının sözde parlayan örneği olan Apple’ı ele alalım. Apple’ın hisseleri, özellikle ABD ve diğer zengin ülkelerdeki tüketicilerin COVID pandemisi sırasında çalışmak, iletişim kurmak ve kendilerini eğlendirmek için Apple cihazları satın almasının ardından şimdilerde 3 trilyon dolar değerindedir. Apple’ın COVID’in neden olduğu kaos ve bozulmadan bir şekilde kâr etme “başarısı” finans sayfalarında kutlanmaktadır. (1) Ancak COVID krizinden kâr etmenin yanı sıra, bu “başarı”, Asya ve Afrika’daki insanların bedenlerini ve ruhlarını ezen bir tedarik zinciri üzerine inşa edilmiştir.
Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde yaklaşık 40.000 çocuk, Apple ürünleri için gerekli bir minerali sağlamak için tünel kazıyor ve kobalt madenlerinden taş taşıyor. (2) Ve iPhone’ları monte eden fabrikalardaki koşulların tekrar tekrar ortaya çıkmasına ve Apple’ın 2021’in sonunda koşulları iyileştirme sözü vermesine rağmen, Güney Hindistan’daki 17.000 işçinin çalıştığı bir fabrikada Apple ürünlerini monte eden kadınlar, 30 kadar kadının yerlerde yatmak durumunda kaldığı yurt odalarına tıkılmış durumda. Üstelik sifonlu tuvaletler olmadan, bazen 250’den fazla kişiyi hasta eden ve 100’ünü hastaneye gönderen solucanlı yemekler yiyerek… Bu kadınlar, maaşlarından “oda ve yemek” kesilmeden önce ayda yaklaşık 140 dolar kazanıyor. (3)
Amazon’dan ABD’deki insanlara yeni arabaların ve paket teslimatlarının aksamasına odaklanarak, Times makalesi aslında küresel “tedarik zincirindeki” COVID tarafından tetiklenen çöküşün, Afrika’da zaten büyük ölçüde eşit olmayan COVID aşıları ve tıbbi malzeme dağılımı üzerindeki olumsuz etkisini zar zor da olsa kabul ediyor. (4) Koruyucu maskeler gibi bazı önemli tıbbi malzemelerin Malezya’daki taşeronlara verildiği ve ardından zengin ülkelere gönderildiği gerçeğinden bahsetmiyorum bile. (5) Times makalesi, COVID kaynaklı dağıtım kanallarının bozulmasının, dünyadaki gıda tedarik zinciri üzerindeki korkunç etkisine, yani 2020’de yeterli yiyeceğe erişimi olmayan 2,37 milyar kadar insan -gezegendeki her üç kişiden biri- hakkında hiçbir şey söylemiyor. (6)
Kapitalizm-Emperyalizmin Deliliğinin Arkasında Neler Var?
Ardından, Times makalesinin 2. konusuna geçiyoruz: Küresel üretim ve dağıtımdaki aksaklığı, dar görüşlü şirketler tarafından “tam zamanında” üretim yöntemlerinin benimsenmesine indirgemek. Sanki daha ileri görüşlü stok yönetimi, bu tedarik zinciri krizinin bazı keskin biçimlerde ortaya çıkardığı kaos ve anarşiyi ortadan kaldırabilecekmiş gibi…
Gerçek şu ki, rasyonel ve toplum çapında bir ekonomik planlama, kapitalizm altında imkansızdır. Bob Avakian’ın yeni komünizminin derin katkılarından biri, kapitalizmin işleyişindeki “anarşinin itici gücünü” belirlemektir. (7) Burada “anarşi” ile kastedilen, kendilerini kapitalizmin muhalifi olarak gören anarşistlerin hareketi değildir. Buradaki anarşi, kapitalizmin temel bir özelliğine, kapitalizm altında ve bir bütün olarak bilinçli üretim planlamasının olmadığı ve olamayacağı gerçeğine atıfta bulunur. Koordinasyon ve işbirliği yoktur. Bunun yerine, farklı sermaye blokları (şirketler ve bankalar, vb.) kendi özel çıkarlarının peşinden giderler ve başkalarıyla altta kalanın canı çıksın, büyü ya da öl şeklindeki rekabette kâr peşinde koşarlar.
Ve bu anarşi, ağlarını son derece organize bir üretim ve dağıtım dünyasına atar. Örneğin bir araba üretmek, Silikon Vadisi’ndeki teknisyenleri ve tasarımcılara, Hindistan’daki kodlayıcılara, Orta Doğu petrol sahalarındaki (8) göçmen işçilere, Kongo madenlerindeki çocuk işçilere, Çin’e ve Çin’den gemileri yükleyen ve boşaltan rıhtım işçilerine bağlıdır… böylece (NY Times örneğine geri dönersek), bir Ford otomobili Chicago’da yedek kamera takılmış bir biçimde montaj hattından çıkabilir.
Uyuşturucu tedariki ve dağıtımı konusunda çatışan rakip çeteler gibi, ancak katlanarak daha büyük ve yıkıcı bir kapsam ve ölçekte, her bir bireysel sermaye bloğu kısa vadede kendi kârını maksimize etmeye yönlendirilir veya rakipler tarafından ezilir ya da yutulur. Ve Times‘ın yazdığı tedarik zincirleri tarafsız ticaret kanalları değildir, emperyalist sermayenin pazar payı kazanmak için verdiği rekabetçi savaşın silahlarıdır.
İnsancıl çalışma koşulları ve gerçek çevre sorumluluğu talep eden ya da kârı maksimize etmek yerine, insan ihtiyacına dayalı ürünler üretecek politikaları uygulamaya çalışan herhangi bir kapitalist, derhal “yeniden hizaya getirilecektir”. Yalnızca bu duruma seyirci kalmayacak yatırımcılar ve rakipler tarafından değil, aynı zamanda “altta kalanın canı çıksın” şeklindeki rekabeti doğuran kapitalizmin kendi işleyişi tarafından da hizaya getirilecektir. (9)
Kapitalizm-emperyalizm, doğal afetleri ve acil durumları öngörmek ve bunlara hazırlanmak için “uzun vadeli” bir sistem değildir… halk sağlığı ve esenliği için uygun kaynakları tahsis edecek, dünyanın ve insanlığın çıkarlarını ilk sıraya koyacak, gezegenin ekosistemlerini koruyacak bir sistem değildir.
Oldukça organize olan üretimin zehirli ve patlayıcı bileşimi (Apple’ın binlerce tedarikçiye taşeronluk yapması, katı verimlilik standartları dayatması) ve özel sermaye blokları (bireysel şirketler, bankalar, vb.) tarafından her şeyi tüketen rekabetçi ve anarşik kâr mücadeleler, kapitalizmin neden asla reforme edilemeyeceğini, yönetilemeyeceğini, düzenlenemeyeceğini veya daha iyisi için anlamlı ve kalıcı bir değişiklik meydana getirilemeyeceğini gösterir.
Ancak şu dinamiği anlamak çözüme kapıyı açar: Dünyadaki muazzam teknolojinin ve insanların bilgi ve yaratıcılığının insanlığın iyileştirilmesi ve gezegenin kurtarılması için toplumsal olarak kullanılabileceği ve serbest bırakılabileceği bir toplum gerekmektedir. Bob Avakian tarafından kaleme alınan vizyoner bir çalışma olan Kuzey Amerika’daki Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa‘da böyle bir toplumun nasıl kurulabileceği ve işleyeceği belirtilmektedir. Buraya nasıl mı ulaşılacak? Devrimle…
Referanslar:
1. Örneğin, Apple hisselerinin değerlenmesini “Apple’ın son birkaç yıldaki başarısının yatırımcılar tarafından tanınmasını temsil ettiğini” bildiren bir CNBC raporuna bakılabilir.
2. Bkz. “Apple ve Google, Kongolu çocuk kobalt madenciliği ölümleriyle ilgili ABD davası”, Guardian, 16 Aralık 2019.
3. Reuters, 30 Aralık 2021, “Hindistan’daki iPhone fabrikasında kadın değişimi, kötü yemekten hastalıklar ve kalabalık yurtlar”: Yükselen emperyalist küreselleşme, küresel emek gücündeki kaymalar ve Üçüncü Dünya’da aşırı sömürü”, Raymond Lotta’nın “1970’lerden Günümüze ABD’de Emperyalist Asalaklık ve Sınıfsal-Sosyal Yeniden Düzenlenme: Eğilimler ve Değişikliklerin Keşfi”
4. The Times makalesi, Afrika’ya kişisel koruyucu ekipman tedarikinin küresel bir tedarik zinciri çöküşünün resminin bir parçası olduğunu kısaca belirtiyor, ancak Doğu Afrika ülkesi Sudan’daki küresel eşitsizlik nedeniyle -ve bunun bir göstergesi- gerçeğini dışarıda bırakıyor. , aşılama oranı %1.4; Haiti’de %0,6; ve Güney Afrika’da denize kıyısı olmayan bir ülke olan Burundi’de, insanların yüzde birinden daha azı tam olarak aşılanmıştır! (Bkz. “Emperyalizm Tarafından Sağlanan, Faşist Cehalet ve Yaygın Bireycilikle Ateşlenen – COVID Pandemisi Üçüncü Yılına Giriyor.”)
5. 2020’nin sonunda, Malezyalı Top Glove şirketi, küresel kauçuk eldiven pazarının yüzde 25’ini tedarik ediyordu. İşçileri, 20 ila tek kişilik yatakhanelerde yaşıyor, günde 220 milyona kadar tek kullanımlık eldiven üretiyor ve işçiler ayda 300 dolar kazanıyor. Yüz maskeleri “terden sırılsıklam” olarak, sosyal mesafe olmadan haftalarca fazla mesai yapıyorlar ve almaları gereken COVID testlerinin sonuçlarını asla alamıyorlar. 2020’de tek bir kompleksteki 11.215 çalışanın 5.700’ünün testi pozitif çıktı. Bkz. “Bir Şirket Yapımı P.P.E. Dünya için. Şimdi Çalışanlarında Virüs Var,” New York Times, 20 Aralık 2020.
6. “Küresel Gıda Fiyatlarındaki Son Yükselişin Arkasında Ne Var?” başlıklı yazıda bu tablonun bazı parçaları ortaya çıkıyor. Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi tarafından yayınlandı (Ağustos 2021). Makale, “çatışma, iklim değişikliği ve Covid-19’un zehirli karışımı” ve buna bağlı küresel tedarik zincirindeki bozulmanın “gelecek yılın küresel refah için tehlikeli bir devrilme noktası olabileceği anlamına geldiği” uyarısı perspektifinden yazılmıştır.” Parçanın eleştirel bir okuması, insanlığın büyük bölümlerinin yemek yiyebilmek için karmaşık (ve sömürücü) ilişkilere bağlı olduğunu ortaya koyuyor: “Kuzey Afrika ve Orta Doğu’daki ülkeler gıdalarının yüzde 90’ından fazlasını ithal ederken, Sahra-altı Afrika Yıllık yaklaşık 45 milyar dolarlık gıda ithalat faturası ile övünüyor. Salgının neden olduğu küresel durgunluk, ekonomilerini güçlendirmek için petrol ve gaz gibi çıkarıcı kaynaklara veya turizme dayanan gelişmekte olan ülkeleri orantısız bir şekilde etkiledi.” Makale, “kronik açlıkla karşı karşıya kalan insan sayısının geçen yıl 161 milyon kadar arttığını ve 2.37 milyar insanın -dünyadaki her üç kişiden biri- yeterli yiyeceğe erişimi olmadığını belirtiyor. 2020.” (vurgu eklenmiştir)
7. Raymond Lotta’nın “‘Anarşinin İtici Gücü’ ve Değişimin Dinamikleri Üzerine – Keskin Bir Tartışma ve Acil Polemik: Radikal Olarak Farklı Bir Dünya için Mücadele ve Gerçekliğe Bilimsel Bir Yaklaşım için Mücadele üzerine” bölümüne bakın. Ve anarşinin rolünü, genel olarak kapitalizmin temel çelişkisinin başlıca hareket biçimi olarak anlamanın kritik önemine ilişkin tartışma, Bob Avakian’dan ATILIMLAR: Marx’ın Tarihi Atılımı ve Yeni Komünizm ile Daha İleri Atılım — Temel Bir Özet‘in “Bilim” bölümünde.
8. Bkz. Uluslararası Af Örgütü’nün Suudi Arabistan’daki “Göçmenlerin Hakları” hakkında.
9. Bir İspanyol giyim şirketinin aydın bir sahibi, şirketin işçilerine Bangladeş’te nasıl davranıldığı konusunda mütevazı reformlar uygulamaya çalıştığında ne olduğunu öğrenmek için revcom.us adresindeki “Herkes Eşitsizlik Hakkında Konuşuyor—Sistemin Neden Olduğu Hakkında Konuşalım” bölümüne bakın.
Lensi Geriye Çekmek: Tedarik Zincirleri ve Emperyalist Kârlılık İçin Rekabetçi Mücadele
Tedarik zinciri (bazen “değer” veya “meta” zinciri olarak da anılır) bazı akademisyenlerin şimdilerde kullandığı tabiriyle dünya (emperyalist) ekonomisinin “yeni merkezi sinir sistemidirler”. 2010’lara gelindiğinde küresel ticaretin %80’i tedarik zincirleri aracılığıyla akıyordu ve Batılı ulusötesi şirketler tarafından kontrol ediliyordu. Dünyada var olan her 5 işten 1 tanesi bu zincirlerdedir.
Ezilen ülkelerdeki ucuz maliyetli üretim bu tedarik zincirlerinin karlılığının merkezidir.
Şimdi örneğin Çin’deki tek bir fabrika pek çok farklı Batılı şirket için imalat yapabilir. Ancak tedarik zincirleri bir “süper-emperyalist” sermayeye hizmet eden yekpare şeyler değillerdir. Zincirler özel olarak rekabet halindeki şirketler, bankalar ve yatırımcı grupları tarafından kontrol edilirler. Zincirler, emperyalist sermayenin pazardan pay kapmak için girdiği rekabetçi savaşta silahlardır. Bu tedarik zincirlerini kontrol eden emperyalist şirketler, devamlı olarak tedarikçilere maliyeti düşürmeleri için baskı yaparlar ve operasyon merkezini taşırlar: Örneğin Endonezya’dan, Vietnam’a. Bu emperyalist rekabet yoğunlaştıkça tedarik zincirleri, maliyetleri düşürmek, aksamayı minimalize etmek ve rekabetçi güç merkezlerini kuvvetlendirmek için coğrafi olarak yeniden konumlandırılırlar. Bu 2020-2021 yılının, Amerika ve Çin arasındaki ticaret tansiyonu yükselirken pandemiyle beraber yaşanan fenomenidir.
Emperyalist tedarik zincirleri, 21. yüzyılın üretim ve taşımada yüksek teknolojili küresel koordinasyonunun, 19. yüzyılda ezilen ülkelerdeki ter atölyeleriyle birleşmesidir. Örneğin Bangladeş’te giyim fabrikalarında istihdam edilen 3.6 milyon işçi, ki bunların çoğu balçıkla sıvanmış gecekondularda yaşarlar. Honduras, Çin, Vietnam ve daha başka yerlerdeki ucuz maliyetli taşeronlar, Target gibi bir şirketin belirlediği standartlardaki üretim hedefini yakalamak için birbirleriyle rekabet ederler. Bu durum topraklanmamış kablolar veya yangın çıkışı olmayan fabrikalar anlamına gelse de, çabucak değiştirilen ve çökme riski taşıyan derme çatma binalar anlamına gelse de böyledir. Sermayenin ve kâr maksimizasyonunun maliyet düşürme mantığı işte budur.
Cinsel Sömürünün “Endüstrileşmesi”, Emperyalist Küreselleşme ve Cehenneme İniş
Editörün Notu: Raymond Lotta’nın aşağıdaki makalesi 2 Ağustos 2021 tarihinde revcom.us web sitesinde yayınlanmıştır. Türkçe çevirisini takipçilerimizin dikkatine sunarız.
Bu araştırma makalesi, Bob Avakian’ın son 50 yılda sınıfsal yapıdaki değişimleri ve politik-ideolojik gelişmeleri, özellikle faşizmin yükselişini etkileyen büyük küresel sosyo-ekonomik değişimler ve toplumsal mücadelelerin analiziyle desteklenmektedir. Spesifik olarak benim hareket noktam, bu çok daha geniş analizin bir bölümünden temellenmektedir:
Üçüncü Dünya’daki geleneksel küçük ölçekli çiftçiliğin büyük bir kısmının mahvolması ve orada (aynı zamanda ABD ve diğer bazı emperyalist ülkelerde olduğu gibi) çok sayıda “kayıt içi ekonomide iş bulamayan kentsel nüfustaki çarpıcı artışı” – bu aynı zamanda yasadışı bir ekonominin ve bu yasadışı ekonomiye, özellikle uyuşturucu ticaretine dayalı çetelerin (ve özellikle Üçüncü Dünya ülkelerinde kartellerin) büyümesini teşvik etmiştir; fakat aynı zamanda insan ticareti, özellikle fuhuş, “seks endüstrisi” ve kelimenin tam anlamıyla cinsel kölelikte şiddetle kurban edilen kadınlar ve kızlar buna dahildir. [vurgu eklenmiştir] (1)
Bu makale, fuhuşun ve fahişelik için kadınların kaçırılmasının küresel büyümesinin boyutlarını incelemekte, bunun temel dinamiklerini ve tarihsel faktörlerini araştırmaktadır.
1) Giriş: Açıklama Notu
Kadınların (ve genç kız ve erkek çocukların) ticari olarak cinsel sömürüsü muazzam boyutlara ulaşmış durumdadır. Örtülü bir şekilde “küresel seks endüstrisi” veya “küresel seks ticareti” olarak adlandırılan şey, tekil ulusal ekonomilerin ve bir bütün olarak dünya emperyalist ekonomisinin son derece kârlı bir kesimine dönüşmüştür. “Seks endüstrisi” genelevleri, sokak ve eskort fahişeliğini, ayrıca striptiz kulüplerini, masaj salonlarını, pornografiyi, ordudaki fuhuşu ve küresel “seks turizmi” sitelerini kapsar.
Giderek daha entegre ve eşitsiz olan bu emperyalist dünya ekonomisinde, yoksul Üçüncü Dünya ülkelerinden gelen kadınlar, zengin emperyalist ülkeler tarafından ayartılıp kaçırılmakta; askerler ve çeteler tarafından satılmakta veya kaçırılarak cinsel istismara uğratılmakta; emperyalistlerin egemenliğindeki kalkınmanın baskıcı ve çarpık işleyişinin bir sonucu olarak, hayatta kalma stratejisi olarak fahişeliğe sürüklenmektedirler.
Bu cinsel sömürünün ölçeği ve dehşeti, biri maddi, diğeri kültürel-ideolojik olmak üzere iki ana faktör tarafından kapsanır.
İlk örnekte, küreselleşmiş cinsel sömürünün tedarik, pazarlama, parasallaştırılmasının karmaşık ve örtüşen yasal ve yasadışı araçları vardır: İnternet ödeme mekanizmaları, küresel Güney hükümetlerine denizaşırı “seks işçilerinden”, pornografi sağlayan telekomünikasyon şirketlerinden akan döviz. Genişleyen “seks turizmi” ile bağlantılı uluslararası bir “otel eğlence” endüstrisi ve bu turistleri taşıyan havayolu şirketleri, bu sektörlere sermaye ödünç veren bankalar, “kargoları” aynı anda küresel ucuz işgücü tedarik zincirlerine ve ticari cinsel sömürüye hizmet eden kaçakçılar yer alır.
Aynı zamanda ve bu sömürünün üstünü örten ikinci faktör, kadınların cinsel aşağılanması ve şiddetle boyun eğdirilmesi, çağdaş ekonomik yaşam ve kültürün bir verisi olarak giderek normalleştirilmesidir: Moda olarak, kazançlı pornografi olarak, “seks eğitimi” olarak ve istihdam olarak. Politik-entelektüel söylem alanında, cinsel boyun eğdirme, kadınların bireysel “tercih” ve “eyleminin” bir ifadesi olarak zehirli bir şekilde rasyonelleştirilmiştir. Tecavüz, cinsel zorlama ve cinsel aşağılamalar “seks işçiliği” mesleki kategorisi içine sıkıştırılır ve bu şekilde maskelenir.
Bu makale -ister “rızaya dayalı” isterse “rıza dışı” olarak tanımlanmış/kendi kendini tanımlamış olsun- özünde kadınların erkek egemenliğine pazarlanması, aşağılanması ve organize bir şekilde cinsel olarak boyun eğmesi olan “seks işçiliği” anlayışından hareket etmektedir. Makale bunun neden gerçek olduğunu göstermektedir ve analiz sırasında “seks işçiliği” tartışmasındaki bazı konulara kısaca değinmektedir.
2) Küresel Ticari Cinsel İstihdam Hakkında Önemli Gerçekler
*Mevcut tahminlere göre, dünya çapında yüzde 75’i 13 ila 25 yaşları arasında yaklaşık 40 milyon fahişe var. (2) Seks ticareti, kadınları ulusal ve uluslararası ticari cinsel sömürüye sağlamada esastır. Uluslararası seks ticareti, kişilerin kaçırma, güç, zorlama, dolandırıcılık veya aldatma yoluyla köleleştirilmesini ve bireylerin bir veya daha fazla ülkenin sınırlarının ötesine taşınmasını ifade eder.
Seks ticareti büyük ölçekli, organize, oldukça konsantre ve yaygın küresel dağılıma tabi bir hale gelmiştir.
“Fuhuşun endüstrileşmesi”, bu sömürünün büyük ölçekli, örgütlü ve yoğunlaşmış (hem yasal hem de suç teşebbüsü yoluyla) ve “yaygın küresel yayılmaya” tabi olması koşuluna atıfta bulunur. Yaygın şekilde -insanların, nesnelerin, doğanın ve fikirlerin- “her şeyin metalaştırılması” ile emperyalist küreselleşme, fiyatlandırılan, sevk edilen ve satılan insanoğlunun küresel ticareti için bir katalizör olmuştur.
Hem bilimsel ekonomi politiğin dilinde hem de korkutucu bir metaforla, cinsel sömürü ve köleleştirme için kadın ve çocukların bir “tedarik zincirinden” söz edilebilir.
*21. yüzyılın başlangıcında, ticari cinsel sömürü Filipinler, Malezya, Tayland ve Endonezya’nın milli gelirinin yüzde 2 ila 14’ünü oluşturuyordu. (4) 2000’lerin başında Tayland’da yaklaşık 800.000 “seks işçisi” 18 yaşın altındaydı. (5)
*2010’a gelindiğinde, Çin’de tahminen dört ila altı milyon fahişe vardı, bu rakam 1985’te 25.000’di. (6) 1976’da Çin’de sosyalizmin devrilmesi ve kapitalizmin restorasyonu ve ardından Çin kırsalının kapitalist yeniden yapılanması, ekonomik ve sosyal kutuplaşmaya yol açtı. Çin’in kırsal alanları, kadınlara ağır yüklerin yüklendiği alanlardır. Bu karışıklık durumu, aynı zamanda tarihteki kırsaldan şehre en büyük göçe de katkıda bulundu. Çin’deki fuhuş, hızla büyüyen kıyı bölgelerinde güçlü bir şekilde yoğunlaşmıştır; ve kırsal alanlardan gelen kadın göçmenler cinsel sömürü için önemli bir arz kaynağıdır.
*Dünya çapında seks ticareti mağdurlarının yaklaşık yüzde 70’i Asya’dadır. Önde gelen ülkeler Hindistan, Çin, Pakistan, Tayland ve Bangladeş’tir. (7)
*1990-91 yılları arasında eski Sovyet (sosyal-emperyalist) bloğunun ekonomilerinin çöküşü, iş arayan ve uluslararası tacirlerin avı haline gelen yeni ve büyük bir umutsuz kadın kaynağıyla sonuçlandı. 1991 ve 1998 yılları arasında, 500.000 Ukraynalı kadın cinsel sömürü için Batı ülkelerine kaçırılmıştı. (8)
*2000’lerin başında Fransa’da fahişelerin tahmini yüzde 60 ila 70’i göçmendi – birçoğu Afrika ve Doğu Avrupa’dan geliyordu. (9) Nijerya ve Gana, çok sayıda kurbanın cinsel sömürü amacıyla Avrupa’ya kaçırıldığı Afrika ülkelerinden ikisidir. Kadınlar defalarca satıldılar, müzayedelerde ihale edildiler, eğitim kamplarında “hazırlandılar”, fiziksel ve psikolojik olarak kırıldılar, köle düzeyine indirildiler: Üçüncü bir şahsın malı ve bir pezevenk tarafından kontrol edilmektedirler.
*2016 yılında tespit edilen modern kölelik/insan ticareti mağdurlarının toplam sayısının 40 milyonun üzerinde olduğu tahmin edilmektedir, bunun yüzde 70’i kadın ve kızlardan oluşuyor.
Yaklaşık 25 milyon insan zorla çalıştırılmakta ve 15 milyon insan zorla evlendirilmektedir. Zorla çalıştırma kategorisinde, yüzde 99’u kadın ve çocuk olmak üzere yaklaşık beş milyon insan, bir milyondan fazlası çocuk olmak üzere (zorla) cinsel sömürüye tabi tutuluyor. (10)
*Gelirle ölçülen insan ticareti, dünyanın en büyük ikinci suç eylemidir (yasadışı uyuşturuculardan sonra). (11)
*Seks ticareti son derece kârlıdır. Zorla cinsel sömürü, 2010’ların başında yılda 99 milyar dolar kazandırıyordu. (12) Modern kölelik konusunda BM danışmanı olan bir bilim insanı, British Observer’a 2019 yılında yaptığı bir röportajda, “seks ticareti için yatırım getirisinin” inşaat, tarım veya madenciliğe kaçırılan emek için “düşük sömürü getirisine” kıyasla %1.000 civarında olduğunu tahmin etmektedir. Böylesi bir kârlılık, “kurbanın günde 20 defaya kadar satılabilmesi ve kurban başına yüzbinlerce dolar olmasa da on binlerce dolar kâr sağlaması” ile bağlantılıdır. (13)
*2019’da ABD’de tahmini 9.000 yasadışı spa salonu faaliyet gösteriyordu. Milyarlarca dolarlık yasadışı masaj salonu “endüstrisi” ABD’de hızla büyüyor. (14)
Hem ABD’de hem de dünya çapında insan ticareti mağduru kadın ve kız çocukları için önemli bir “talep” kaynağıdır. ABD’ye kaçırılan insan ticareti mağdurlarının sayısı güvenilir bir şekilde bilinmiyor. Bazı tahminler, Asya, Latin Amerika ve Doğu Avrupa’dan 50.000 kadın ve çocuğun her yıl ABD’ye getirildiğini ve hizmetçi veya fahişe olarak çalışmaya zorlandığını gösteriyor. (15) Bildirilen insan ticareti mağdurlarının çoğunluğu Çin ve Güney Kore’den gelenler. (16) ABD’li genç kızlar, genellikle istismarcı ebeveynlerden ve akrabalardan kaçarak insan ticareti ağlarına hapsoluyorlar.
3) Üçüncü Dünyadaki Kadınların Marjinalizasyonuna ve Umutsuzluğuna Dair Sosyo-Ekonomik Faktörlere Bakış
Kadınların cinsel olarak boyun eğdirilmesi, sömürücü, sınıflara bölünmüş, ataerkil toplumun tarihsel ve yapısal bir özelliğidir. Kadınların bu tabi kılınmasının özel biçimleri ve toplumsal cinsiyete dayalı bir işbölümündeki somut tezahürleri, gelenek, kültür, hukuk ve ataerkil aile ile etkileşime giren egemen üretim tarzından kaynaklanmaktadır.
Uygun çalışma belgelerine sahip olmayan Ugandalı kadınlar Kenya’nın Nairobi havaalanında durduruldular. Doğu Afrika’da istihdam büroları kisvesi altında faaliyet gösteren bir insan kaçakçılığı çetesinin kurbanlarıydılar. Fotoğraf: Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü
Çağdaş “küresel seks endüstrisi”, basitçe veya esas olarak, modern ataerkil toplumdaki “asırlık fahişelik pratiğinin” devamı olarak kavranamaz. Daha spesifik olarak, kadınların bu cinsel boyun eğdirme ve aşağılanma biçimi, zengin ezen ülkeler ile ezilen yoksul ülkeler arasındaki ayrımın belirleyici olduğu bir dünya sömürü sisteminde geç emperyalizmin uygulamaları tarafından, emperyalist birikimin özelliği olarak derinden şekillendirilmiş, kitlesel olarak büyütülmüş ve küresel olarak bütünleştirilmiştir. Bu durum Üçüncü Dünya’daki kaynakların yağmalaması, pazarlara nüfuz etmesi ve emeğin aşırı sömürüsü ile, ve kapitalizm-emperyalizm dünya sistemine bağlı sosyal-kültürel faktörler tarafından gerçekleştirilmiştir.
A) Arazi Gaspı, Kırsal Yoksulluk ve Kadın
Üçüncü Dünya’da geleneksel geçimlik ekonomilerin baltalanması ve yok edilmesi -yeni insanların aile ve yerel hayatta kalma ihtiyaçlarını karşılamak için çiftçilik yaptığı ve çalıştığı yerlerin yok edilmesinin- kadınlar üzerinde muazzam bir etkisi oldu: Bakıcılar olarak, yerinden edilmiş yerli toprak sakinleri olarak, kırsaldan kasabaya, kasabadan şehre, şehirden şehre sınırlı istihdam olanaklarıyla hareket eden ve küresel göçmen akışlarına giren göçmenler olarak… umutsuz koşullar veya insan ticareti mağduru olarak… Köylü ve çiftçi topraklarının kaybı önemli bir faktör olmuştur.
2003-13 yıllarında, küresel Güney’de 81 milyon akreden fazla arazi -kabaca Portekiz’in büyüklüğüne eşittir- hem kurumsal hem de devlet kurumları olmak üzere yabancı yatırımcılara satıldı. (17)
Bu arazi gaspının çoğu (büyük ölçekli satın alma olarak tanımlanır) genellikle ihracat için, palmiye yağı, soya ve diğer karlı gıda ürünleri gibi ticari ürünler üreten endüstriyel ölçekli plantasyonlara dönüştürülmüştür. Bu “müdahalelerin” bazıları, biyo-yakıt (şeker kamışı gibi) yetiştirmek veya karlı karbon “dengeleri” olarak hizmet edecek ağaç dikmek amacıyladır (bu durum, emperyalist şirketlerin ve ülkelerin fosil yakıtları üretmeye ve yakmaya devam etmelerini sağlayan bir dolandırıcılık oyunudur, sözde küresel Güney’e karbonu emecek ağaçlar dikerek hasarı “dengeliyorlar”). Bu arazi gaspının bir kısmı, arazi fiyatlarındaki artış beklentisiyle satın almalar yapmak için yapılan spekülatif yatırımlardır.
Üçüncü Dünya’nın ezilen ülkelerindeki yoğun ucuz işgücü talebi ve arayışı, günümüz insan ticaretinin itici gücüdür. Kolombiyalı kadınlar ABD’ye gönderilmek üzere gül yetiştiriyorlar.
NOT: Bu tarım arazisi anlaşmalarının üçte ikisi, ciddi gıda güvensizliği yaşayan ülkelerde gerçekleşti. (18)
20. yüzyılın ikinci yarısının büyük bir bölümünde, Üçüncü Dünya’daki hükümetlerin barajlara ve yollara yaptığı yatırımlar, endüstrinin genişlemesi ve madencilik-minerallerin çıkarılması -emperyalistlerin egemen olduğu finans kuruluşları olan Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu’nun mali desteği ve teşvikiyle- köylüleri topraktan uzaklaştırmada öncü rol oynadı. Daha yakın tarihli arazi gaspı, küresel Güney’de “kalkınma” adına ikinci bir kitlesel yerinden etme dalgasını temsil ediyor.
Geçimlik çiftçiler (aile tüketimi için gıda yetiştiren veya haneleri geçindirmek için satılık ürünler yetiştiren) çiftçilik yaptıkları arazi üzerinde yasal olarak tanınan mülkiyete sahip olmadığı için topraksızlık durumu yayılmaktadır; diğer köylüler ve çiftçiler devlet desteğiyle zorla tahliye ediliyorlar. Kadınlar geleneksel balıkçılık ve toplayıcılık faaliyetlerinden uzaklaştırıldılar. Aynı zamanda, Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası, genellikle tarımın yerel geçimlik gıda gereksinimlerine yönelik tarımdan özel ihraç ürünlerine, kesme çiçeklere, vb. yeniden yönlendirilmesi gibi koşulları taşıyan ezilen ülkelere kredi verilmektedir.
Bütün bunlar, kırsal kesimdeki kadınları ekonomik olarak daha da marjinalleştirme etkisi yarattı. Ve önceden var olan kadına boyun eğdiren ilişkileri ve yeni cinsiyet ayrımcılığı biçimleriyle etkileşime giren bu yıkıcı ekonomik güçler, kadınlara yeni yükler ve baskılar getirdi. (19)
Kırsal yoksulluk; küçük ölçekli tarımın tarım işletmeleri tarafından yönlendirilen dönüşümü ve yıkımı (bu konu hakkında daha fazlası Bölüm III’te verilmiştir); toprak, su ve kaynaklar üzerindeki çevresel baskılar; ve askeri çatışmalar, geleneksel iş ve aile kalıplarını derinden değiştirdi ve insanlığın küresel Güney’in kırsalından kitlesel göçlerini körükledi.
B) Fuhuş ve Kayıt Dışı Kent Ekonomisi
Yasal ve yasadışı biçimleriyle, zorla veya “gönüllü” çalıştırma olarak fuhuş, küresel Güney’in ezilen ülkelerinde baskın istihdam ve hayatta kalma biçimi olan düzensiz emeğin küresel kayıt dışı ekonomisinin ayrılmaz bir unsurudur.
Fahişelik, gecekondularda ve gayri resmi yerleşim yerlerinde, fabrika yerleşkelerinde, tarımsal tarlalarda ve genişleyen turizm alanlarının çevresinde (turist rehberleri, uyuşturucu satıcıları, sokak satıcıları ve diğerleri ile birlikte) bulunur. Yabancı madencilik ve ağaç kesim şirketlerinin işçilere “hizmet” olarak fuhuş alanları kurdukları biliniyor. Yabancı sermayeye hizmet veren özel ekonomik (veya ihracat-işleme) bölgeler fahişeliğin başlıca merkezleri olmuştur. Şu an yaklaşık 4.000 lokasyon mevcuttur. (20)
Hindistan’ın ikinci büyük şehri Mumbai’de, kırsal kesimden gelen kadın göçmenler, genelevlerde ve sokakta cinsel hizmetler satıyor. Ancak en yaygın “değişim” biçimleri, inşaat ve ev işleri gibi diğer gelir getirici faaliyetler sunan kayıt dışı günlük ücretli işgücü piyasalarındadır. Fahişelerin şehirlerde kendilerini ve ailelerini beslemek, barınak ve suya erişmek için verdikleri mücadele, polis zulmü ve gecekondu yerleşimlerinin amansız yıkımı ortamında gerçekleşmektedir. (21)
C) Göç, Ticaret ve Fuhuş
Güneydoğu Çin’deki Xiamen’deki paramiliter subaylar, Tayvan’a yapılan bir kaçakçılık operasyonu durdurulduğunda yakalananlar arasında bulunan genç kadınları gözaltına aldı, 2003. Fotoğraf: AP/Chinatopix
Üçüncü Dünya’da geleneksel geçimlik ekonomilerin kökünden sökülmesi ve dünyanın belirli bölgelerinde, özellikle Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’da kazançlı istihdamın ve sabit gelirin “çekilmesi”, yoksullaştırılmış emeği göç akımlarına ve insan kaçakçılığına çekmiş durumda. İnsan kaçakçılığı ile örtüşse de, kaçakçılık, tuzağa düşürme ve köleleştirmeyi içeren insan ticareti ile aynı şey değildir.
Tarım işletmeciliği, iklim krizi, bölgesel ve yerel çatışmalar ve aşırı yoksulluk nedeniyle geleneksel ekonomilerden yerinden edilen kadınların hayatta kalma stratejileri için sınır ötesi göç önemli hale geldi. Ve bu göç akışları, düşük maliyetle sömürülecek “potansiyel seks köleleri” arzını “artırıyor”.
(2015-17’deki Avrupa “mülteci krizinin” zirvesinde, kaçakçılar Avrupa’ya “gayri resmi” göçün yüzde 95’ini ve güvenlik ve yaşam için umutsuzca sınırların geçişini kolaylaştırdı.) (22)
Üçüncü Dünya göçmen işçilerinin denizaşırı çalışmaları da “para transferleri” yaratıyor -kazançların bir kısmı- ailelere evlerine gönderiliyor. Bu havaleler, küresel Güney’in ekonomilerini canlandırmaya yardımcı oluyor. 1970’lerden Bugüne ABD’de Asalaklık ve Sınıfsal-Toplumsal Yeniden Düzenleme makalesi, göçmen ve göçmen işçi dövizlerinin günümüzün emperyalist dünya ekonomisinde oynadığı büyük rolü ayrıntılarıyla anlatmaktadır. Bunun ezilen ekonomilerde yıllık doğrudan yabancı yatırımı aşan bir yönü vardır. (23)
Üçüncü Dünya’nın ezilen ülkelerindeki ve bu ülkelerden gelen yoğun ucuz işgücü talebi ve arayışı, günümüz insan kaçakçılığının itici gücüdür. Bu ucuz işgücü talebi, bu kaçakçılığı yürüten ve “düzenleyen” suç örgütlerinin operasyonları için büyük bir itici güç olmuştur. Gerçekten de, inşaatta, imalatta, “konaklamada”, tarımda ve balıkçılıkta kaçakçılığı yapılan işgücü girişi olmayan bir küresel-emperyalist bir “tedarik zinciri” ekonomisi yoktur. Emperyalist dünya ekonomisinde “yasal” ve “yasadışı” ekonomik faaliyetler giderek daha fazla iç içe geçmektedir.
Cinsel sömürü alanında bir kısır döngü vardır: Tayland’da bir kadın yurt içi olarak denizaşırı işler için işe alınır; daha sonra başka ülkelere kaçırılır ve “seks işçiliğine” zorlanır…köle olur. Fuhuş “kazancının” çoğu bir pezevenk ya da insan tacirine dağıtılsa da, kırsal bir köydeki ailesinin evine bir miktar para gönderebilmektedir. Kısacası, para Tayland ekonomisine geri döndürülür ve bu ekonominin, evet, geniş “genel sektörü” ile desteklenmesine yardımcı olur (bununla ilgili daha fazla bilgi Bölüm IX’da verilmiştir).
4. Lensi Daha Geriye Çekmek: Müdahale, İhracat ve Üçüncü Dünyada “Fazla” Nüfus
“Seks endüstrisinin” büyümesi ve küreselleşmesi, çok önemli bir “arz yönüne” sahiptir. Özellikle Üçüncü Dünya’da (fakat sadece burada da değil) insanlığın yerinden edilmiş ve çaresiz rezervuarı, dünya emperyalist sisteminin resmi ekonomilerinin yapılarına emilmiyor. Resmiyet, belirlenmiş ücret ve saatler ile çalışma koşullarının bir dereceye kadar resmi düzenlemesini ifade eder. Aksine, ezilen insanlığın büyük bir kısmı, güvencesiz hayatta kalma biçimlerine mahkumdur. Daha derine inelim.
A) Köylü Üreticilerin Üretim Araçlarından Ayrılması
Son 50 yılda, emekçilerin üretim araçlarından (çoğunlukla şiddetli) ayrılmasının modern bir biçimi yaşanıyor… Üçüncü Dünya’da yüz milyonlarca kırsal sakinin hayatını mahvediyor.
Bu mülksüzleştirme süreci, Üçüncü Dünya’da tarihsel olarak eşi görülmemiş bir hızlı ve kaotik kentleşme süreciyle ve büyük gecekonduların ve kırsal kesimden gelen göçmenlerin yaşadığı gecekondu koridorlarının çevrelediği “mega şehirlerin” ortaya çıkmasıyla bağlantılıdır.
“Emekçilerin üretim araçlarından ayrılması” ile ne kastedilmektedir?
* Söz konusu işçiler, büyük ölçüde küçük topraklara sahip olan veya küçük arazilere sahip olan veya kiralayan ya da topluluk parsellerini veya “geleneksel” mülk olarak adlandırılanları kullanan küçük toprak sahibi köylüler veya çiftçilerdir.
* Köylü-çiftçilerin ayrıldığı (soyulduğu) başlıca üretim araçları, ilgili araçlarla birlikte toprak ve suya erişimdir.
Emekçiler üretim araçlarından nasıl ayrılır? Ayırma süreci, faktörlerin karmaşık bir kombinasyonunu içerir:
*1950’ler ve 1960’lardan başlayarak, büyük ulusal ve uluslararası pazarlama kanallarına bağlı, küçük üreticileri baltalayan, yeni hibrit tohum çeşitleri de dahil olmak üzere, büyük ölçekli, daha yüksek düzeyde mekanize, teknolojik olarak gelişmiş tarımın Üçüncü Dünya’ya girişi;
*küresel, emperyalist tarım işletmelerinin rekabeti; emperyalist ve devlet destekli altyapı geliştirme yoluyla köylü topraklarının büyük ölçüde ele geçirilmesi (barajların, yolların ve büyük ölçekli tarımsal üretim için depolama tesislerinin inşası vb.);
*uluslararası özel yatırımcı grupları, yabancı hükümetler ve yerel tarımı hurma yağı gibi endüstriyel plantasyon üretimine ve madencilik operasyonlarına dönüştüren yerel seçkinler tarafından “toprak gaspı”; su haklarının kaybı;
*Açık piyasaları emperyalist ülkelerden ihracata zorlayan, örneğin ABD mısırının yerel Meksika mısır üretimini alttan sattığı ve mahvettiği bir duruma yol açan Dünya Bankası gibi uluslararası “kalkınma” ve borç veren kurumların baskısı ve dayattığı politikalar…
*ve hükümetlerden küçük yetiştiricilere verilen mali destekte bir koşul olarak kesinti yapılmasını gerektiren krediler; çiftçileri emperyalist tarım ticaretine bağlayan “fikri mülkiyet hakları” yoluyla tohum ve gübrenin özelleştirilmesi.
Küçük toprak sahibi köylülerin ve çiftçilerin mülksüzleştirilmesi, “yasal” ve yasadışı toprak ele geçirme yöntemlerini içeriyor… ekonomik baskı ve kaba kuvvet. Üçüncü Dünya’daki büyük toprak sahipleri ve yerel, bölgesel ve ulusal hükümetler yerel orduları, çeteleri ve haydutları görevlendiriyor; yerel köylü nüfuslar tarafından ve nesiller boyu kabile ve yerli halklar tarafından sahip olunan ve yetiştirilen arazilerin satın alınması veya zorla ele geçirilmesi için yasal teminat sağlayan, ancak resmi özel mülkiyet olmaksızın resmi mülkiyet hakları yaratıyorlar..
Aynı zamanda, çiftçi-köylüler arasındaki rekabet, bazılarının üretkenlik, arazi büyüklüğü, işçi çalıştırma kabiliyetinde avantaj elde etmesine neden oluyor.
İşte açıklayıcı bir istatistik: 1983’e kadar, dünya işçilerinin çoğunluğu hala tarım sektöründeydi (ağırlıklı olarak küresel Güney’de). Ancak 2010’ların başında, dünyadaki işçilerin yalnızca yüzde 25’i tarım sektöründe çalışıyordu. (24)
İşte küresel Güney’in yerinden edilmiş kişiler için süregelen gerçek: topraktan ayrılanları absorbe etmek için, hiçbir yerde tarım dışında yeni işler yaratılmıyor.
B) 1700’ler ve 1800’lerin Sanayi Devrimi Sırasında Olanlarla Aynı Değil
Emekçilerin üretim araçlarından ayrılmasına yönelik bu süreç, birkaç yüzyıl boyunca Avrupa’da meydana gelen köylülerin topraktan sürülmesi deneyiminin ve 18. yüzyılın sonları ve 19. yüzyılda İngiltere’de merkezileşen Sanayi Devrimi’nin patlamaya hazır bir şekilde ortaya çıkışının basit bir şekilde tekrarlanması değildir. O zamanlar, emek yoğun bir kapitalist sanayileşme süreci yaşanıyordu. Kapitalist üretim, kırsaldan çekilen yeni bir tarım ve sanayi proletaryasının büyümesini teşvik ediyordu. Ve tüm korkunç koşullarla birlikte İngiltere’nin pamuk fabrikaları gibi kitlesel fabrika üretimi, çok sayıda yeni proleterleri içine çekiyordu.
Ancak günümüzün emperyalist egemenliği koşulları altında, küresel Güney’in ezilen ülkelerindeki ekonomik gelişme, emperyalizmin ihtiyaçlarına tabidir ve onun ihtiyaçları tarafından çarpıtılmıştır ve dünya emperyalist ekonomisinin iniş çıkışlarına karşı son derece savunmasızdır (buna bağlıdır). Bu ülkeler, sonuçları ezilen ülkelerde hâlâ hissedilen küresel köle ticareti ve sömürge fetihlerinden ayrılamaz olan önceki Sanayi Devrimi’nin “izini takip” etmiyorlar.
Günümüzün kapitalist dünya ekonomisinde, Üçüncü Dünya’nın mülksüzleştirilmiş ve köklerinden koparılmış köylüleri, büyük sayılarda endüstriyel kitlesel üretim sistemlerine dahil edilmemiştir. Tarımı bırakanlar arasında -ister zorlanmış ister baskıcı koşullar altında ayrılmayı “seçmiş” olsun- standartlaştırılmış endüstriyel ve hizmet işleri bulanların sayısı fazla değildir. Fazla nüfus haline geliyorlar. Yüksek doğum oranları veya mutlak kaynak kıtlığı nedeniyle “aşırı nüfus” anlamında değil, fakat kapitalizmin kâr temelli üretime hizmet edecek emek talebine göre “insanlık fazlası” anlamında bir “fazlalık” oluşturuyorlar.
Önemli bir şekilde, son 40 yılda Üçüncü Dünya’da imalat üretiminde büyük bir genişleme oldu. Bu durum, yabancı yatırım ve üretimin kapitalist-emperyalist ülkelerden dış kaynak kullanımı ile oldukça bağlantılıdır. Bu durum, çağdaş dünya emperyalist ekonomisinin tanımlayıcı bir özelliğidir ve emperyalist sermayenin kârlılığı için esastır.
Ancak Üçüncü Dünya’daki yeni üretim kapasitesi büyük ölçüde bir grup ülkede yoğunlaşmıştır. Yerel imalat-sanayi kapasitesinin genişlemesiyle birlikte emperyalist yatırım ve dış kaynak kullanımı, yeni kentleşen nüfusun ve Üçüncü Dünya’nın büyük çoğunluğu için istihdam yaratmadı. (25)
İşte tarihsel eğilim: Küresel Güney’in çoğunda, kırsal kesimde yaşayanların şehirlere yönelik büyük ölçekli hareketi, sanayiye ve belirli bir yasal çerçeve içinde belirli saatlere, ücretlere ve faaliyet gösteren kayıtlı ekonomideki hizmetlere doğru büyük ölçekli bir hareket olmamıştır. (*)
Dünyanın düşük ve orta gelirli bölgelerindeki istihdamın yaklaşık yüzde 70’i, çoğu serbest meslek veya günlük işçi kiralama olan düzensiz ve güvencesiz (çoğunlukla geçici) işlerin kayıt dışı ekonomisindedir. Yani belirli bir saat veya ücret yoktur, güvenlik ve sağlık korumaları veya diğer resmi düzenlemeler bulunmaz.
Meslekler arasında; sokak satıcıları, inşaat işçileri, sayısız hizmet işi (cep telefonu tamiri), ev işçileri, paçavra ve çöp toplayıcıları, sahte ürün ticareti gibi yasadışı faaliyetler yer alıyor. Hindistan’da tarım dışındaki istihdamın yüzde 80’i kayıt dışıdır ve Afrika’da tarım dışı istihdamın yüzde 85’i kayıt dışıdır. Dünyanın kayıt dışı işgücünün yüzde 90’ından fazlası küresel Güney’dedir. (27)
C) Yerinden Etme ve Sınır Dışı Bırakma
Sürgünler:Küresel Ekonomide Vahşilik ve Karmaşıklık‘ta Saskia Sassen, yoksul kitleleri ve kökünden koparılmış ekonomik faaliyete “birleştiren” kapitalist-emperyalist kalkınmadan, sonunda hızlanan teke doğru, dünya ölçeğinde bir geçiş analizi geliştiriyor. 20. yüzyılın ve 21. yüzyıla kadar devam eden, insanların topraktan, istihdamdan ve evden kitlesel olarak “kovulması” ile karakterize ediliyor.
Sassen burada küresel bir dinamik bağlantı görüyor:
[Üçüncü Dünya’da] hiçbir zaman eve geri dönemeyecek olan yerinden edilmiş kişiler mevcut, evleri artık bir savaş bölgesi, bir plantasyon, bir maden işletmesi ya da ölü bir arazi durumundadır… [ve] “yakın zamana kadar bir suçtan ötürü hapsedilmenin olduğu küresel Kuzey’de eşdeğer bir değişim yaşanıyor (suç fiilen işlense de işlenmese de) artık bir insan ambarı haline geliyor [kitlesel hapislerle]… Amerika Birleşik Devletleri bunda kendi başına bir öncüdür.
Kendisi gözlemlerine devam ediyor ve şu kısım tam da bu makalenin odak noktasıyla özellikle alakalıdır:
Evden, araziden ve işten atılmalar, suç şebekelerine ve insan kaçakçılığına genişleyen operasyonel alan sağlamanın yanı sıra, ister firmalar ister hükümetler olsun, yabancı alıcılara toprak ve yeraltı su kaynaklarına daha fazla erişim sağlama etkisine sahip oldu. (28) (Sassen’in Revolution Books on Expulsions‘daki konuşması şurada görüntülenebilir: https://vimeo.com/manage/videos/108811541
D) Gecekondular Gezegeni
Bu başlık, Mike Davis’in tartışılan fenomenleri anlamak için hayati bir analiz sağlayan bir kitabının adıdır. Kapanış bölümü, Patrick Chamoiseau’nun Texaco adlı romanından alınan anımsatıcı bir pasajla başlar: “Fabrikaları, atölyeleri, işi ve patronları olmayan, tuhaf işlerin kargaşası içinde, hayatta kalmak için boğulan ve bir yol gibi varoluşa öncülük eden bir proletarya.” “Garip işler kargaşası” “kayıt dışı ekonomi”dir. Texaco, Karayipler adası Martinik’in başkentindeki gecekondu yerleşiminin adıdır. (29)
Olanların vahşeti, hızı ve acısı göz ardı edilemez. Şehirlerde yaşayan dünya nüfusunun oranı 1960’ta yüzde 34’ten 2000’de yüzde 47’ye, 2020’de yüzde 57’ye yükseldi. Dünya kentsel nüfusunun yüzde 75’inden fazlası küresel Güney’deki şehirlerde yaşıyor. 2015 itibariyle, dünyadaki kentsel genişlemenin yüzde 40’ı gecekondularda gerçekleşmekteydi; Sahra altı Afrika’da nüfusun yüzde 60’ından fazlası gecekondularda yaşıyor. 2019’da 1 milyardan fazla insan veya gezegendeki neredeyse her 7 kişiden 1’i kentsel gecekondularda ve kentsel alanları çevreleyen sözde “gayri resmi yerleşimlerde” -kötü sanitasyon, kirli su, az sayıda sağlık hizmeti ile- ezici bir çoğunlukla küresel Güney’in mega kentlerinde ve çevresinde yaşıyordu. (30)
Yerinden edilenlerin kırdan kente göçü yaşanıyor… Bir Üçüncü Dünya ülkesinden diğerine ve emperyalist ülkelere sıklıkla devam eden bu göçlerin, bütün bunların “fuhuşun küreselleşmesi” ile alakası bulunmaktadır.
E) Ve Küresel Isınma
Ekonomi, toplum, siyaset ve kökten farklı ve çok daha iyi bir dünya için yapılacak devrim, gezegenin çevresel kriziyle ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır. Küresel ısınmanın Üçüncü Dünya’da tarım üzerinde kuraklık ve çölleşme gibi orantısız etkileri vardır. Küresel Güney’in şehirlerinde, gecekondularında ve gecekondu yerleşimlerinde çevresel stresleri yoğunlaştırıyor. Sürgün dinamiklerini, kitlesel göçleri ve “fazla insan nüfusunun” ortaya çıkışını birleştiriyor.
Hindistan’daki muson gibi şiddetli hava olayları, özellikle Üçüncü Dünya’da, dünya emperyalist sisteminin resmi ekonomileri tarafından soğurulmayan, yerinden edilmiş ve çaresiz büyük bir insanlık rezervine katkıda bulunmaktadır.
5) Aye ve Mary’nin Cehenneme İnişlerini Dinlemeye Devam Ediyoruz… Rohingyalı Mülteciler Kabusu
▸ Myanmar’da bir kadının gelip ailesi ile temasa geçtiğinde Aye henüz 14 yaşındaydı. Onlara Aye’nin Bangkok’ta çalışabileceğini söylemişti. Aşırı yoksulluk içinde yaşayan Aye’nin ailesi, iş fırsatından yararlanmak için ona ve kız kardeşine Tayland’a seyahat etme izni verdi. Geldiklerinde, onları bir genelev sahibine satan bir grup adama teslim edildiler.
Aye’nin ailesi, bir genelev baskınında bulunana kadar üç yıl boyunca ondan haber alamadı. 100 kadınla birlikte genelevin beşinci katında esir tutulmuştu: Sabah öğleden ikiye kadar çalışmak zorundaydı, günde 12 ila 20 erkeğe hizmet vermeye zorlandı. Her kıza üzerinde numara bulunan bir gömlek verilmişti; numaralarının aranmasını beklerken televizyon seyrediyorlardı. Cam bir duvar, kadınları ve kızları erkeklerden ayırıyordu, ta ki kendisi seçtiği kızla 30 dakika geçirmek için 6.00 dolarlık ücreti ödeyene kadar. Kadınlara ve kızlara “çalışmaları” için günde bir dolar veriliyordu. (31)
▸ Mary, Nijerya’nın Edo eyaletinden gelecek vaat eden bir lise öğrencisiydi. Üniversiteye gitmeyi hayal ediyordu. Bir kadın annesine yaklaştığında ve genç kızı iş bulması için İtalya’ya götürmeyi teklif ettiğinde henüz 16 yaşındaydı. Mary’nin ailesi, bunun onları yoksulluktan kurtaracağını umarak teklifi kabul etmesi için onu zorladı. Mary sonunda fuhuş için kaçırıldı: Vücudunu satmaya zorlandığı üç yıl, dayak ve tehditlere silah zoruyla katlandı ve direnirse ne olacağına dair bir ders olarak daha genç kızların vahşice aşağılanmasını (vajinalara şiddetle sokulan havuçları) izlemeye zorlandı.
Mary sonunda bir baskından sonra Nijerya’ya geri gönderildi. Ama Mary’nin ailesi onu dışladı. 20 yıl önceydi. Bugün durum çok daha kötü. Çeteler, göçmen krizinin kaosundan yararlanıyor – daha fazla kadını ve daha genç kızları cinsel köleliğe “satıyorlar”. Mary, bu genç kızların artık neye bulaştıklarına dair daha fazla bilgiye sahip olduklarını düşünüyor, ama kendisi gibi eğer bütün bunlardan kurtulacak olurlarsa bu durumda yaşayacakları travmadan habersizler. (32)
▸ Myanmar’dan kaçan genç bir Rohingya mültecisi komşu Malezya’ya geçiyor. Zulüm gören, şeytanlaştırılan ve ülkeden kovulan yüzbinlerce insan arasında yer alıyor. Malezya’nın hemen içindeki bir kampta, o ve diğer kızlar başlangıçta zorla evlendirilmek üzere satılıyorlar. Ancak belli bir süre sonra “kocaları” kızları başka erkeklere satıyor. Bazıları ev işçisi ya da borç karşılığı işçi oluyor. Onlara daha yüksek ücret vaat eden insan tacirleri, bu gençlerden ve genç kadınlardan bazılarını fuhuşa zorluyor. Diğer Rohingya kadınları, Tayland’ın deniz ürünleri endüstrisine yönelik çetelere giriyor. Endüstri, ucuz ve köle emeğine büyük ölçüde bağımlıdır ve kadınların yaşamı tehdit eden çalışma koşullarına ve cinsel tacize uğrayan muameleye maruz kaldığı bir sektördür. Endüstri, ABD perakende gıda sektörüne hizmet vermektedir.
Köleleştirilmiş genç kadınların bir kısmı o kadar umutsuz durumdalar ki, artık daha fazla devam edemiyorlar – kendilerini kesiyorlar. Ülkenin en büyük genelev köyünde (ayda bir) intihar vakası yaşanıyor. Kadınların ölüleri halka açık mezarlıklara gömmeleri yasaktır, bu yüzden fahişeler bunun gibi özel mezarlıklar inşa etmiş durumdalar. Fotoğraf: Allison Joyce
Diğer mülteciler, şimdi Rohingyaların ana varış noktası olan Bangladeş’teler. Önceki on yıllarda kaçan yüzbinlercesi de dahil olmak üzere yaklaşık 1 milyonu orada yaşıyor. Vatansız durumları ve yasal olarak iş bulamamaları, kadınları ve kızları seks ticaretine karşı özellikle savunmasız hale getiriyor. Bazıları Bangladeş’in “genelev köyleri” denen yerlerinden birinde olacak. Bazıları 13 yaşında…
Bangladeş’te fuhuş yasaldır. İnsan ticareti mağduru kadın ve çocukların fuhuş endüstrisine düzenli akışı, kızları onlardan para kazananlar için harcanabilir hale getiriyor. Bazı genç kadınlar o kadar umutsuz oluyorlar ki devam edemiyorlar. Kendilerini kesiyorlar, ülkenin en büyük genelev köyünde (ayda bir) intihar ediyorlar. Kadınların ölüleri halka açık mezarlıklara gömmeleri yasaktır, bu yüzden bu fahişeler durumla başa çıkmak için özel mezarlıklar inşa ettiler… ve derme çatma cenazeler düzenliyorlar. (33)
6) “Seks İşçiliği” Rasyonelleştirmesi ve Cehenneme İnişe Dair Bir Not
9 yaşındayken insan ticareti yapılan ve 13 yaşındayken bir geneleve satılan Bangladeşli genç kadın.
Açıkça anlaşılmalı ve ifade edilmelidir ki, belirli feminizm akımlarından ve kimlik siyasetinden kaynaklananlar da dahil olmak üzere, yapılan pek çok rasyonalizasyonuna karşın, “seks işçiliği” sadece özel bir “iş” demek değildir. Bu sadece daha iğrenç bir “ticaret” biçimi de değildir.
Fuhuş doğrultusunda insan ticareti, “emek göçünün” bir çeşidi de değildir. Pezevenkler ve insan tacirleri tarafından tecavüz ve toplu tecavüz yoluyla zorla ve fuhuşa teşvik edilmek de dahil olmak üzere kadınların bedenlerine fiilen yapılanlar ve buna bağlı tüm fiziksel ve psikolojik etkiler hesaba katıldığında bu şekilde değildir. Fuhuşa yönelik insan ticaretine maruz kalmak, “birçok erkek tarafından günlük olarak cinsel olarak kullanılm, herhangi bir uygulamayı veya herhangi bir erkeği reddedememe durumunu, gözetmenlerin kontrolü altındayken, insan tacirinin düzenlediği ve günlük varsayılan bir borca kadar hiçbir ödemenin alınmadığı bir deneyimdir.” (34)
Küresel fuhuşta “seks işçiliği” paradigmasının savunucuları arasında emperyo-şovenist kör bir nokta var: Üçüncü Dünyada bunun dehşetini hesaba katmayı reddetme durumu. “Seks işçiliğini” savununlar sıklıkla aşağılayıcı olmasını tartışırlar… kapitalizmde her türlü iş zaten böyledir denir. Bu durum, revcom.us’un konuya değinen bir makalesi ile yanıtlanmıştır:
Aslen Honduraslı olan Mexico City’deki fahişeler küçük bir öğünü paylaşırken. Kadınlardan biri fuhuşa 12 yaşında başladığını söyledi. Fotoğraf: AP/Rebecca Blackwell
Bu dünyada gerçekten aşağılayıcı ve son derece sömürücü olan birçok iş olduğu kesinlikle doğrudur. Bu durum, bir devrime neden ihtiyacımız olduğunun da büyük bir kısmıdır; Bu kadar çok insanın hayatının bu şekilde heba edilmesi tamamen deliliktir ve gereksizdir…. Öte yandan, bir erkek bir kadını ya da çok genç yaşta bir kızı fuhuş ya da pornografiyle satın aldığında… satın alınan şey esasında onun cinsel köleliği ve aşağılanmasıdır… Bir kadına saygısızlık etme, bir kadını taciz etme, dövme, hakaret etme ve aşağılama deneyiminin bedeli ödenmektedir. [vurgu eklenmiştir] (35)
“Seks işçiliği” savunucularının bir başka argümanı da, bir kadının bedeninin cinsel zevk amacıyla sokak fahişesi, “üst düzey” eskort, performans gösteren biri olarak bir tür “ajans” faaliyeti olarak erkeklerle takas ettikleri şeklindeki iddialardır. Küresel ticaretin ve kendini tanıtmanın olduğu bir dünyada bu bir “seçim” şekli olarak görülür. Bu görüşe göre, eylemsel gerçek bilinçli bir seçime dayanmaktadır. Bu da bir tür yanılsamadır ve kendini kandırma türüdür.
Bu analizin gösterdiği gibi, daha büyük ekonomik-sosyal güçler, kadınlara, özellikle de gezegendeki yoksul ve köklerinden koparılmış kadınlara tanınan “seçenekler” yelpazesini belirlemektedir ve sınırlandırmaktadır. Emperyalist birikimin işleyişi ve ataerkilliğin toplumsal dokusu bu seçimleri koşullandırır. Bob Avakian’ın “Seçimler…Ve Radikal Değişiklikler Üzerine” makalesinde güçlü bir şekilde açıkladığı gibi, insanlar seçimler yapar, ancak bu, “bu seçeneklere sahip olmayı seçtikleri anlamına gelmez”. (36)
“Seks işçiliği”nin “seçim temelli” rasyonalize edilmesini eleştiren makalede, fahişeliğin “bireysel istekle değil, bir ilişki tarafından yaratıldığına” dikkat çekmektedir. [Yani] erkek seks alıcısı ve fuhuş yapan kadın olmadan fuhuş olmaz.” (37)
Ancak fuhuşun doğası gereği baskıcı doğasının kabul edilmesi meselenin sonu değildir… Kadınların cinsel sömürüsü ve baskısı, bu sistemi devirmek ve her türlü sömürü ve baskıyı kökünden sökmek için komünist devrim yoluyla sona erdirilmelidir. Sömürü ve baskı ancak bu şekilde engellenebilir ve durdurulabilir. Başka bir deyişle, tüm geleneksel mülkiyet ilişkilerinden ve tüm geleneksel fikir ve değerlerden radikal bir şekilde kopmak için bu devrimin bilinçli ve kolektif olarak yapılması ve ileriye taşınması geniş anlamıyla “failliktir”, özgürleştirici faildir.
7) Son 20 Yılda Büyüyen Küresel Yasadışı Ekonominin Kritik Bir Bileşeni Olarak Seks Ticareti
Bu aşamada kritik bir analiz noktasına dönüyoruz: Emperyalist küreselleşme, yalnızca yasal ve yasadışı küresel emek arz ağlarını iç içe geçirmekle kalmayıp, aynı zamanda aralarındaki ayrımları bulanıklaştıran bir tür “küresel mimariyi” kolaylaştırdı. Herhangi bir sayıdaki yasal endüstride, yasadışı ekonomiler onların etrafında ve içinde dolaşır: Balıkçılık, kobalt, altın madenciliği ve kereste ticareti buna dahildir. Finans alanında, “meşru” bankacılık, “gölge” bankacılığın ve kara para aklamanın içine girer.
Emperyalist küreselleşme, yasal ve yasadışı küresel emek arz ağlarını iç içe geçirmekle kalmayıp, aralarındaki ayrımları da bulanıklaştıran bir tür “küresel mimariyi” kolaylaştırdı. Burada, Burkina Faso’ya kaçırılan ve altın madenciliği kasabası Secaco’da fuhuşa zorlanan Nijeryalı bir kadın, kadınların hem yaşadığı hem de “çalıştığı” bir çadır kampından geçiyor ve gece başına 30 kadar erkekle seks yapmaya zorlanıyor. (AP fotoğrafı/Sam Mednick)
Küresel yasadışı ekonomi 2,2 trilyon dolar değerindedir. (38)
The Global Illicit Economy: Trajectories of Transnational Organized Crime (2021) çalışmasının belirttiği gibi: “Yeni milenyumun başlangıcında gelişen şeffaf olmayan küresel bankacılık sistemi, dokunulmaz varlıklar, onları kullanan aktörlerin gücünü ve etkisini pekiştirirken, yasal ve yasadışı kârların bir araya gelerek milyar dolarlık rezervler yaratmasına izin vermektedir.” (39)
Dijital teknolojinin ve dijital ticaretin araçları, aynı anda yasa dışı mikro faaliyetleri ve yasa dışı -uyuşturucu, silah, insan ticareti- kapsamdaki ekonomileri desteklemeye ve kamufle etmeye hizmet etmiştir. Tacirlere yapılan ödemeler, herhangi bir işlem izi olmaksızın gerçekleştirilebilmektedir.
Tüm bunlar COVID-19 salgınıyla daha da kötüleşti:
“Onlarca yıllık küreselleşme ve ticaretin liberalleşmesi, servet ve güçte büyük eşitsizlikler yarattı. Koronavirüs pandemisinden önce, yasal ekonomide çalışma fırsatları zaten azalıyordu. Pandemi sonucunda özellikle kayıt dışı ekonomide çalışanlar için durum daha da kötüleşti… Bu koşullar, yasadışı ekonomilerin genişlemesi ve hizmet sunması ve (genellikle zorla) artan sayıda insanı istihdam etmesi için alan yaratmıştır.” (40)
Daha önce tartışıldığı gibi, emperyalist tahakküm altındaki Üçüncü Dünya ekonomik kalkınmasının kaotik kentleşme eğilimleri, kayıtlı ekonominin istihdam sağlamadaki yetersizliği ile etkileşime girer. Gecekondularda ve gayri resmi kentsel yerleşimlerde devlet yönetişim, hizmet ve güvenlik sağlayamaz. Evleri ısıtmak ve yemek pişirmek için yakıt olarak kullanmak için su ve odun kömürü talebi ve diğer temel gereksinimler, düzenlenmemiş ekonomik atmosferde karşılanamaz. Bu boşluğa, suç grupları ve yerel çeteler genellikle adım atar ve giderek daha fazla düzenlemeye tabi olmayan pazarları tercih ederler. COVID-19 salgını sırasında bazı durumlarda çeteler sağlık karantinalarını dayattılar.
Yeraltı yasadışı ekonomi büyümekte ve istihdam ve gelir üretimi için gerekli “alternatif alanı” sağlamaktadır. Fuhuş, bu gelişen “alternatif” ekonominin önemli bir bileşenidir. Çeteler ve suç grupları, insan tacirleri, göçmen kaçakçıları ve küresel “seks endüstrisi” ile iç içe geçerek gençliği aşırı derecede marjinalize eder ve diğer faaliyetlere yönlendirir.
8) Seks, Hizmetçiler ve İhracat İşlemleri… Seks Turizminin Yükselişi
Çin’in Makao kentinde, “Doğu’nun Las Vegas’ı” olarak tanıtılan büyük bir “seks turizmi” merkezi olan bir genelevdeki kadınlar.
A) Üçüncü Dünya’da Kadınların Kayıtlı Ekonomiye Giriş ve Çıkışları
Seks, Hizmetçiler ve İhracat İşlemleri: Toplumsal Cinsiyete Dayalı Küresel Üretim Ağları için Riskler ve Nedenler kitabı, son birkaç on yılda Üçüncü Dünya’daki çok sayıda kadının belirtilen üç sektöre nasıl çekildiğini ve aralarında hareket ettiğini araştırmaktadır. (41)
Üretimin emperyalist dış kaynak kullanımı, kârlılık ve rekabet gücü açısından süper sömürülebilir işçiler olarak -kadınlara bağımlı olan- ihracat işleme bölgelerinin büyümesini teşvik etti. Yine de, “dibe doğru yarış” -emperyalizmin daha ucuz emek için giderek yoğunlaşan arayışı- üretimin sürekli, rekabetçi bir şekilde kayması ve yer değiştirmesi ile sonuçlanmaktadır. Tayvan, Güney Kore, Singapur vb.’de dış kaynaklı hazır giyim ve diğer tüketim malları imalatının ilk dalgası, Bangladeş ve Çin gibi diğer alanlara odaklanan ikinci bir dalgaya yol açtı ve bu fabrikaların çoğunun kapanmasına yol açtı.
Amerika’nın soykırım savaşının on yılında (1965-75), Güney Vietnam’da yaklaşık 400.000-500.000 arasında Vietnamlı kadının fahişe olduğu “dev bir genelev ekonomisi” oluşturuldu.
Dış kaynaklı/taşeronlu fabrika istihdamı hem yorucu hem de belirsizdir. Bu durum, kadın işçilerin ve ailelerinin savunmasızlığını artırıyor. Aynı zamanda, emperyalist finans kurumlarının 1980’lerde başlayan ve çeşitli biçimlerde günümüze kadar devam eden kemer sıkma ve yapısal uyum dayatması -bunun sonucunda temel hizmetlerde kesintiler ve özelleştirmeler ile- haneleri geçindirmek için kadınlara daha fazla baskı uygulanıyor.
Lima-Peru, San Juan de Miraflores gecekondu mahallesinde başkalarıyla paylaştıkları bir kulübede trans “seks işçileri”, 2020. Fotoğraf: AP/Martin Mejia
Fabrikalardaki bu kadınlardan bazıları, ev hizmetleri ve fuhuş da dahil olmak üzere haneye veya kayıt dışı iş sektörlerine geri dönüyor ya da yurtdışında bu sektörlere katılmak için göç ediyorlar.
Ancak bir kez fahişelik yaptıklarında, birçok kadın kendilerini kapana kısılmış buluyor… damgalanma, “sponsorlara” (genellikle insan tacirlerine) biriken borçlar ve bu durumdan kurtulmalarını engelleyen suç örgütleri yüzünden bu işte kalmaya zorlanıyorlar.
B) Çin’deki Dongguan Örneği
Dongguan şehri, Çin’in güney kıyısında Hong Kong’un karşısındaki devasa ihracat-üretim bölgesi olan Pearl River Delta’nın kalbinde yer almaktadır. Bu yüzyılın ilk on yılında Dongguan, şehirde yaklaşık 300.000 fahişeyle “Doğu’nun Amsterdamı” olarak tanındı. Resmi olarak yasadışı olmasına rağmen, bazı tahminlere göre fuhuş, şehrin gelirlerinin ve istihdamının yüzde 10’unu oluşturuyordu.
Çin’in Dongguan kentinde, Microsoft için web kamerası ve diğer ekipmanlar üreten bir fabrikada, iş istasyonlarında yorgun düşen kadın işçiler. Fotoğraf: Ulusal Çalışma Komitesi
Bunda iç göçlerdeki emeğin rolü kritikti. Çin’in yoksul kırsal kesimlerinden yüz binlerce kadın, Dongguan gibi hızla büyüyen şehirlerdeki ucuz emek üretim atölyelerinde daha iyi ücretli işler için kıyılara akın etmişti. Dongguan’ın fahişelerinin yaklaşık yüzde 90’ı başlangıçta bu fabrikalarda iş aramıştı, ancak ya bu işleri alamadılar ya da bu işlerin bu kadınlara söylendiği gibi olmadığını gördüler. (42) Fuhuş bu şartlar altında fırsat ve zorlama işi haline geldi. Bu “seks işçileri”, kadınlardan çok daha fazla sayıda olsa da, iç bölgelerden gelen erkek göçmen işçilerden talep görüyordu; ve bu fahişeler, bu kıyı kentine ticaret yapmak için gelen işadamlarından talep görüyordu.
Çin’in ihracat patlaması 2007-09 küresel durgunluğu nedeniyle yavaşlarken ve Çin daha az emek yoğun olan daha gelişmiş üretime geçtikçe -ve sözleşmeli kadınlar için istihdam olanaklarıyla daha fazla kadın fahişe olarak iş aradı. Genelev sahipleri ve kaçakçıları, cezbetmek ve aldatmak için büyüyen bir çaresiz kadın deposuna sahipti. Hükümet baskı yaptı, ancak endüstri ortadan kalkmadı; sadece çalışma yöntemlerini değiştirdi… ve Dongguan, çevrimiçi “seks turisti” rehberlerinin coşkulu dilinde Çin’in “günah şehri” olmaya devam ediyor.
C) Küresel Seks Turizmi ve Soykırımcı ABD Ordusunun Biçimlendirici Rolü
Sheila Jeffreys’in uygun ve kışkırtıcı başlıklı Endüstriyel Vajina: Küresel Ticaretin Politik Ekonomisinden kitabındaki son derece değerli analizinden aktarmak gerekirse;
Askeri fuhuş, 20. yüzyılın sonlarında fuhuşun küreselleşmesinde ve sanayileşmesinde en önemli vektördü. 20. yüzyılın devasa sanayileşmiş orduları, askeri hazırlıkları için fahişeliğin gerekli olduğunu anladılar… Japonların [30’larda ve 1940’larda kadınların cinsel köleleştirilmesi] uyguladığına benzer bir ölçekte askeri fuhuş, Güney Doğu Asya’da 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ABD askeri dinlenme ve eğlence rejimlerinin bir parçasıydı. Kore, Tayland ve Filipinler’de gelişen devasa seks endüstrilerinin ve kadın ticaretinin temelini oluşturdular ve ekonomilerinin çok önemli sektörleri haline geldiler. Fahişelik, geniş ölçeğinde, fahişeliğin küreselleşmesinin önemli bir yönü olarak, zengin batılılaşmış ulusların üyeleri tarafından yoksul ülkelerden proletaryadan kadın ve çocukların cinsel sömürüsünün temel bir başlangıcı olarak görülebilir…. Askeri fuhuş, bir ülkede fahişeliğin endüstrileşmesine neden olduktan sonra yerel kadınlar küresel seks endüstrisinin birer hammaddeleri haline gelirler, sadece yurtiçinde yerel ve seks turizmi endüstrilerinde değil, aynı zamanda dünya çapında fuhuş ticareti de yapılmaktadır. (43)
Revcom.us web sitesindeki American Suçları serisinin, Güney Vietnam’da “dev bir genelev ekonomisinin” oluşturulmasını belgeleyen “Amerika’nın Vietnam’daki Savaşı ve Kadınların Cinsel Boyun Eğilmesi” adlı bir bölümü vardır. Amerika’nın soykırım savaşının on yılında (1965-75), yaklaşık 400.000-500.000 Vietnamlı kadın ve kız fahişe yapıldı. (44) ABD askerlerine hizmet etmek için yapılan cinsel sömürü, Tayland’a yayıldıkça daha organize ve “endüstrileşmiş” bir hale geldi. Bu durum, 1967’de Savunma Bakanı Robert McNamara tarafından tasarlanan ABD ve Tayland arasındaki bir anlaşmada yer aldı.
Fransa’nın başkenti Paris’in eteklerinde bulunan Bois de Vincennes parkında kaçırılan ve fuhuşa zorlanan Nijeryalı kadınlar. On binlerce Nijeryalı kadın ve çocuk Avrupa’da ve dünyanın diğer bölgelerinde insan ticaretine maruz kalıyor.
Ekonomik yardım karşılığında, Tayland hükümeti geçici izinli Amerikan askerleri için cinsel Ar-Ge (“dinlenme ve eğlence”) sağlamayı kabul etti. Böylece Tayland’da “seks turizmi” hem resmi yaptırım hem de dış destek sağladı. (45) Hepsi iki milyon Vietnamlıyı katlettikleri on yıllık süreçte yaşandı.
Savaş sırasında seks ticareti ABD ordusunun bir “geleneği” olarak kaldı: Örneğin, Bağdat’taki ABD “yeşil bölgesinde” Beyaz Rusya, Çin ve İran’dan kadınlar, fahişe olarak çalışmak üzere ABD’li taşeronlar tarafından kaçırılmıştır. (46)
Aynı zamanda, askeri fahişeliğin kitlesel ölçekte kendi “çarpan etkisi” de oldu. Vietnam Savaşı sırasında askeri fahişelikte yaşanan “patlama”, ABD’nin Doğu ve Güneydoğu Asya’daki askeri üsleri ile daha sonra o bölgede “seks turizmi”nin gelişmesi arasında çok kesin bir bağlantı vardır. Jeffreys’in yazdığı gibi:
Asya’da seks turizmi endüstrisinin 1970’lerden dışa doğru gelişmesine, ABD askeri fahişeliği tarafından oluşturulan zemin çalışmaları büyük ölçüde yardımcı oldu. Fuhuşun ABD ordusuna dinlenme ve eğlencede hizmet etmek için geliştirildiği Tayland, Filipinler ve Kore gibi aynı yerlerde başladı ve bu ülkelerde GSYİH’nın önemli bir bölümünü sağladığı noktaya kadar gelişti. Gerçekten de, yoksul ülkelerin hükümetleri, döviz kazanma aracı olarak seks turizmini kasten geliştirdiler…
Fuhuş turizmi sadece Asya’da askeri fuhuşun barındığı ülkelerde ve bölgelerde gelişmedi. Erkeklerin bireyler veya gruplar halinde eğlence, iş, spor etkinlikleri veya siyasi toplantılar için seyahat ettiği tüm alanlarda fuhuş endüstrisinin gelişmekte olan bir parçasıdır. Bunlar, özellikle kadınları fuhuş amacıyla ziyaret eden turistler veya fuhuş kullanımı bu faaliyetle ayrılmaz bir şekilde bağlantılı olduğu için kumarhaneleri kullanmak veya seyahat deneyiminin sıradan bir parçası olarak kadınları fahişelik yapan ziyaret eden işadamları veya erkek spor meraklıları olabilir. Amsterdam ve ABD’nin Nevada eyaleti gibi zengin dünyada fuhuş turizmi destinasyonları var. Fuhuş turizmini ekonomilerini geliştirmek ve yerel kadınları sömürülecek bir kaynak olarak pazara yerleştirmek için bir araç olarak kullanan, Jamaika gibi derin askeri fuhuş deneyimleri olmayan yoksul ülkeler de var. (47)
Gerçekten de 1970’lerin sonlarında Jamaika, Uluslararası Para Fonu’ndan “siyasi reformlar” karşılığında kredi aldı. Bu “reformlar” Jamaika ekonomisinin emperyalist dünya pazarının ihtiyaçlarına yönlendirilmesini gerektiriyordu. Bu durum, ihracata dayalı üretime yönelik bir baskı ile geldi. Bu kısa ömürlü girişim, daha ucuz üretim bölgelerinden gelen rekabet karşısında çöktü. Ardından turizmin tanıtımı, Karayipler ve Güneydoğu Asya’da “cennetin metalaştırılması” ve sunulan “egzotik” ve “itaatkâr” kadın bedeniyle yapıldı.
Phnom Penh’de kadın fahişeler. Kamboçya, 2002. Fotoğraf: AP/David Longstreath
Jamaika doğumlu yazar Nicole Dennis-Benn (Revolution Books‘ta konuşma yapmıştır), Here Comes the Sun adlı romanında insani sonuçların bazılarını gösterir. Roman ve karakterlerinin yaptığı seçimler üzerine yaptığı yorumlarda şunlara dikkat çeker:
“Jamaika’da yukarı doğru hareketlilik son derece zordur, bu yüzden birçok işçi sınıfı Jamaikalı ülkeden ayrılır. Ancak kalanlar, iki yakayı bir araya getirmenin yollarını bulmak zorundadır. Romanımda Margot, bir otel memuru olarak yetersiz maaşını fuhuşla desteklemek zorunda kalmaktadır. Jamaika gibi turizmin bir numaralı gelirimiz olduğu bir ülkede, haklarından mahrum bırakılmış nüfusumuz bundan faydalanıyor. Oteller karlarını bizim ve toplumumuz için işleri daha iyi hale getirmek için kullanmıyorlar.” (48)
Bunu daha yüksek bir soyutlama düzeyinde ele alalım. Uluslararası turizm, artan sayıda Üçüncü Dünya hükümeti tarafından, emperyalist yatırımcıların ve uluslararası finans kurumlarının teşvikiyle, bir ekonomik büyüme biçimi, bir “stratejik kalkınma faaliyeti” olarak görülmeye başlanmıştır.
Belirli beceriler gerektiren sektörlerden dışlanan pek çok genç kadın ve çaresiz koşullarla karşı karşıya kalan çocuklar, turizmin kayıt dışı sektöründe iş aramaktadır. Ve birçok ezilen ülkede, “kayıt dışı sektör turizmi, kadın ve çocukların seks ticareti endüstrisinden ayrılamaz.” Batı başkentleri -otel zincirleri, havayolları ve nakliye şirketleri, liste uzayıp gider- kadınların cinsel olarak boyun eğdirilmesi ve aşağılanmasıyla var olan ve büyüyen bu büyük “küresel endüstriden” muazzam faydalar elde etmektedir.
“Seks turizmi” emperyalist ülkelerin de bir özelliğidir. Bu ülkelerde yasallaştırılmış ve yarı yasal fuhuş için “tedarik zinciri” (küresel “hammadde”), merkezi olarak yabancı fahişeleri içerir. Başkent Amsterdam’da “seks endüstrisinin” önemli bir “turistik cazibe” olduğu Hollanda’da, 2000’lerin başında ülkedeki fahişelerin tahmini yüzde 60 ila 70’i göçmendi. (49)
D) Ticari Fuhuş
Fahişelik, Üçüncü Dünya’da, analiz edilen şekillerde, özellikle “seks turizmi”nde normalleştirilirse, emperyalist ülkelerde ticaret ve eğlence mekanlarında yeni, her zamankinden daha normalleştirilmiş boyutlar kazanır. Tokyo’dan Şanghay’a, Londra’dan ABD’deki Atlanta gibi şehirlere (ki bu büyük ölçüde ticari sözleşmelere dayanır), “iş fahişeliği” muazzam bir şekilde büyüdü ve uluslararası “iş ağları” için daha merkezi hale geldi.
“Seks endüstrisinin” bu bölümü, açık fuhuş, striptiz kulüpleri, masaj salonları ve küresel “seks turizmi” merkezlerini içerir. Ticaret arayışında erkek bağlarının özel, dışlayıcı bir biçimi olarak işlev görür. Kurumsal hiyerarşinin tüm seviyelerinde erkek ayrıcalığını somutlaştırır ve güçlendirir. The Economist‘teki 2010 tarihli bir makale, bu iğrenç ritüelleri, kariyerlerini ilerletmek için gerekli olan “gayri resmi sosyal ağlara” erişim sağlama yeteneklerine büyük bir engel olarak işaret eden kadın yöneticilerle ilgili bir ankete atıfta bulundu. (50)
9) Asalak Kültür, Erkek Hakkının Şiddetle Yeniden Tasarlanması ve Küreselleşmiş Fuhuş
Bu araştırma makalesindeki analiz, temel olarak küresel “seks endüstrisinin” “tedarik (zincir) tarafına” odaklanmıştır. Peki ya “talep” tarafı, kadınların cinsel boyun eğmesi ve aşağılanmasına yönelik (artan) talep ne olacak? Ayrıca onun sayısız biçimde yasalaşması ne olacak? Bunu etkileyen ve şekillendiren nedir? Bu, başlı başına daha kapsamlı araştırmayı ve daha derin sentezi hak eden bir sorudur. Aşağıda, daha fazla araştırma için bazı ön düşünceler ve belirteçler bulunmaktadır.
Küresel “seks endüstrisi” konusunda Avustralyalı bir akademisyen tarafından kışkırtıcı bir soru soruluyor. Yazar:
Yoksulluk, yerinden edilme ve kadınların çaresizliği, fahişeliğin ve ticareti organize eden insan ticaretinin açıklamasında rutin olarak zikredilmektedir… Ama bu küresel gelişmelere paralel olarak, küresel seks endüstrisinin bu dönemde filizlendiğini görürsek, son elli yılda artan sayıda erkeğin kadınları daha sık fuhuş yapmasına ne sebep oldu? Başka bir deyişle, erkekler arasında fuhuş talebini hızlandıran şey nedir… Erkekler arasında seks satın almanın makul, hatta arzu edilir bir şey olduğu modasının ortaya çıkmasına ne sebep oldu? [vurgu eklenmiştir] (51)
Bu akademisyenin doğru bir şekilde işaret ettiği gibi, bazı biyolojik “özcü” erkek cinsel dürtüleri veya erkeklerde uyku halinde olan bazı “gizli fuhuş talepleri” ile uğraşmıyoruz. Ve “tüketiciler olarak erkeklerin günlük yaşamları bağlamında kadın ve çocukların banal cinsel ticaretinin, cinsiyetçi kölelik karşıtı hareketlerin yirmi birinci yüzyılın bir gerçeği olduğu” gözlemlediğinde bir şeye varılmaktadır. (52) “Banal” terimini kullanması, elbette, kadınlara yönelik cinsel sömürü ve şiddetin rutinleştirilmesini, bu normalleşmesini vurgulamak içindir.
Bob Avakian, bu durumu keşfetmek ve anlamak için bizlere analitik araçlar sunmaktadır. Bob Avakian, yeni komünizm tarafından yönlendirilen ve bu sayede mevcut durumu kökten dönüştürebileceğimiz tek devrim türünün mimarıdır. Yeni komünizm, kadınların kurtuluşunu, insanlığı her türlü baskı ve sömürüden kurtaracak 21. yüzyıldaki devrimin temel ve mihenk taşı bir meselesi olarak kabul etmektedir.
“İki miadı dolmuşların” çatıştığı bir dünyada yaşıyoruz: Emperyalist sistemin miadı dolmuş ekonomisi, kültürü ve yönetici tabakaları; ve sömürgeleştirilmiş ve ezilen insanlığın tarihsel olarak miadı dolmuş tabakalarının bakış açısını yansıtan gerici köktencilik. (53) Pornografi peçeyle buluşuyor; Ortaçağ ve modern biçimlerde kadınlar insanlıktan çıkarılıyor. Emperyalist topraklarda aşırı asalaklığın ve gösterişli “seks eğlencesi” de dahil olmak üzere savurgan, zehirli ve uyuşturan tüketimcilik ayrıcalığının olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Üçüncü Dünya’da “büyüme endüstrisi” olarak “seks turizmi” dünyasının olduğu bir dünya…
Avakian’ın da vurguladığı gibi, birçok yönden, altında yatan ekonomik güçler ve derin sosyal-kültürel değişimler ve mücadeleler, ataerkil aileyi ve genel olarak ataerkil ilişkileri muazzam bir baskı altına sokmuştur. (54) Hem emperyalist hem de ezilen ülkelerde geleneksel toplumsal bağlar ve roller kırılmaktadır. Köylü kadınlar, Üçüncü Dünya ihracat işleme bölgelerindeki hazır giyim ve elektronik fabrikalarında aşırı sömürülen ücretli işçiler haline geldi. ABD’de, önceki nesillerde tam zamanlı eşler ve ev hanımları olacak olan kadınların sayısı artık erkeklerden daha fazla sayıda üniversiteden mezun oluyor. Hane gelirlerinde değişim yaşanıyor: İki maaşlı/ücretli, kadının başı çektiği, toplumsal cinsiyet geleneklerine kültürel açıdan meydan okumaların olduğu bir durum.
Ancak bu ekonomik ve sosyal değişimler, toplumun ataerkil örgütlenmesinin egemen ekonomik, sosyal ve ideolojik ilişkilerinin kabuğu (ve zırhı) içinde sıkıştırılmış ve sınırlandırılmış olarak kalmıştır. Bu durum, hem emperyalist hem de ezilen ülkelerde en azından emperyalist küreselleşme süreçleri ve kültürel ifadeleri nedeniyle farklı ama birbiriyle derinden ilişkili şekillerde geçerlidir.
Bu bağlamda, sonraki inceleme için birkaç ek nokta:
*Kadınlar üzerinde geleneksel ve eskiden istikrarlı olan ataerkil kontrol biçimlerinin zayıflatılmasına ve aşınmasına tepki olarak “erkek intikamcılığı” Evde, işte ve genel olarak toplumda hissedilen belirgin bir “erkek statüsü kaybı”. Tecavüz ve toplu tecavüzler de dahil olmak üzere, kadına yönelik her tür şiddet, erkek ayrıcalığının, haklarının ve konumunun yeniden tesis edilmesinde ve onu tehdit edenler için “ceza” olarak kullanılmasında ayrılmaz bir rol oynamaktadır.
*Küresel ölçekte pornografinin kitlesel üretimi, yayılması ve tüketimi…seks ticaretinin bu küresel endüstrideki büyük rolü…ve pornografinin genel olarak genç oğlanları ve erkekleri “eğitmek”, sosyalleştirme ve alışkanlık kazandırmak için kabul edilmesinin kadınların aşırı metalaştırılmasını ve nesneleştirilmesini güçlendirmesi.
Bob Avakian, pornografi ile 20. yüzyılın başlarında sadistçe cezalandırma ve sakatlamalarla “hediyelik eşya” olarak satılan Siyahi erkeklerin linçlerinin resimlerini içeren kartpostallar -“asılan kartpostallar”- arasında yakıcı bir paralellik kurmuştur. (55) Bu kartpostallar gibi, pornografi de gerçek insanlara karşı şiddet uygular, bunu rasyonalize eder ve bundan zevk alır. Artık Amerika’daki genç erkeklerin cinsel anlayışlarının büyük kısmını pornografiden aldıklarını gösteren bir yığın araştırma mevcut. Gerçekten de, son araştırmalar, erkek gençlerin yüzde 50’sinden fazlasının pornografiyi “gerçekçi” (56) bir seks tasviri olarak gördüğünü gösteriyor (ve genç kızların da büyük bir kısmı aynı sonuca varmak üzere kültürel açıdan baskı altındadır).
Bir başka göze çarpan gerçek: Amerika, pornografinin ve onun baskın mecazlarının (kadın düşmanlığı, cinsel şiddet, ırkçılık ve neokolonyal cinsel fetih) küresel çapta yayılmasında ve küresel “ana akımlaştırılmasında” lider olmuştur.Küresel pornografi endüstrisi yaklaşık 97 milyar dolar üretiyor ve ABD toplam gelirlerin yaklaşık yüzde 60’ını oluşturuyor. (57)
*İnternet’in kadın ve çocukların küresel ticaretini güçlendirmedeki rolü: ABD ve Batı Avrupa’daki “seks turizmi” ve seks merkezleri, “iş fahişeliği”, yerel eskort-fuhuş ajansları, “anlaşmalı flört” vb. Siber bağlantı, ticari seks mekanlarına olan talebi ve bunlara erişimi “teşvik etmektedir”. İnternet, aslında özellikle emperyalist ülkelerde pornografinin erkeklere iletildiği başlıca araçtır. Ve siber teknoloji fuhuş ve seks kaçakçılığını ve bunların kılık değiştirmesini kolaylaştırmaktadır.
Korku… Dehşet…
Kırın zincirleri. Devrim için kuvvetli bir güç olarak kadınların öfkesini açığa çıkarın!
Dipnotlar:
(*) Tayvan ve Güney Kore’den genellikle “kalkınma mucizeleri” ve diğer Üçüncü Dünya ülkelerinin öykünebileceği “yeni sanayileşen ülkelerin” ilk dalgası olarak bahsedilir. Ancak bunlar özel durumlardır. 1945’te 2. Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra Tayvan ve Güney Kore’nin ekonomik-endüstriyel gelişimi, Asya’daki ABD Soğuk Savaş çatışmasında “ön cephe” devletleri olarak, özellikle de Mao liderliğindeki devrimci Çin’e karşı stratejik rollerinden ayrılamaz. Tayvan ve Güney Kore, dış yardıma, kredilere, yatırımlara ve ABD pazarına özel erişime sahip ayrıcalıklı neo-kolonyal “müşteri devletler” olarak inşa edilmiştir. ABD ve Japon ulusötesi firmalar tarafından tercih edilen endüstriyel yatırım-yer değiştirme yerleri haline gelmişlerdir. Ve bu yüksek hızlı ekonomik-endüstriyel gelişme, bu bağımlı devletler tarafından özellikle Güney Kore’de nüfuslarına karşı yürütülen vahşi baskıya dayanır.
2. Bu 40-42 milyonluk tahmin, Paris merkezli Scelles Vakfı tarafından üretilen kapsamlı küresel fuhuş araştırmalarında ortaya çıkıyor.; Catherine Goldmann, Current Assessment of the State of Prostitution, 2013 (Paris: Scelles Foundation), p. 5.
3. Küresel fuhuşun “sanayileşme” güçlerine tabi olduğu erken bir kuramsallaştırma için bkz: Kathleen Barry, The Prostitution of Sexuality (New York: NYU Press, 1996).
4. International Labor Organization,“ Sex Industry Assuming Massive Proportions in Southeast Asia,” Press Release, August 19, 1998.
5. Patricia D. Levan, “Curtailing Thailand’s Child Prostitution Through an International Conscience,” American University International Law Review, Vol. 9, No. 3 (1994), pp. 869-70. In 2007, some 40 percent of Thailand’s prostitutes were estimated to be under 18—see Ecpat, Global Monitoring Status of Action against Commercial Sexual Exploitation of Children, Country report of Thailand, 2011, p, 13.
6. HIV and AIDS Data Hub for Asia-Pacific, China: Sex Work and HIV/AIDS 2010, Table 1, p. 2.
7. International Labor Organization, Global Estimates of Modern Slavery: Forced Labor and Forced Marriage (Geneva: 2017).
8. International Organization for Migration, Information Campaign Against Trafficking in Women from Ukraine-Research Report (Geneva: 1998).
9. PICUM, Safeguarding the Human Rights and Dignity of Undocumented Migrant Sex Workers (Brussels: 2019), p. 9.
10. Global Estimates of Modern Slavery, pp. 9-11; more data and analysis is found in UN Office on Drugs and Crime, “Executive Summary,” Global Report on Trafficking in Persons, 2020 (New York: 2020)
11. Channing May, Transnational Crime and the Developing World (Washington, D.C.: Global Financial Integrity, 2017), Table X1.
12. International Labor Organization, Profits and Poverty: The Economics of Forced Labor (Geneva: 2014), Table 2.1, p. 13.
13.Cited in Corinne Redfern, “The Living Hell of Young Girls Enslaved in Bangladesh’s Brothels,” Guardian, July 6, 2019; see also, Siddharth Kara, Modern Slavery: A Global Perspective (New York: Columbia University Press, 2017).
14. Polaris Project, “Hidden in Plain Sight: How Corporate Secrecy Facilitates Human Trafficking in Illegal Massage Parlors,” April 2018, p. 1.
15. Cesar Chelala, “Child Trafficking: A Global Scourge,” The Globalist, July 16, 2019.
16. Cara Kelly, “13 Sex traffficking statistics that explain the enormity of the global sex trade,” USA Today, July 30, 2019.
17. Kate Geary, Our Land Our Lives: Time Out on the Global Land Rush, (Oxford, UK: Oxfam International, 2013). The small-farmer advocacy organization GRAIN.org maintains a data base of global landgrabbing. See also, Saskia Sassen, Expulsions: Complexity and Brutality in the World Economy (Cambridge: Belnap Press, 2014), chapter 2, “The New Global Market for Land.” Analysis of land dispossession, resistance, and conflict is found in The Journal of Peasant Studies, including the special issue “The New Enclosures: Critical Perspectives on Corporate Land Deals” (Vol. 39, Issue 3-4, 2012) with articles on landgrabbing in Africa; and the special issue “Rural Land Dispossession in China and India” (Vol. 47, No. 6, 2020). On Thailand, Cambodia, and Mynanmar, see Local Act Thailand, “Land Grabbing and Impacts to Small-Scale Farmers in Southeast Asia Sub-Region,” (April 2015).
18. Geary, Our Land Our Lives.
19. See, for instance, Michael Levien, Gender and Land Dispossession: A Comparative Analysis, (New York: UN Women, 2017).
20. UNCTAD, Enhancing the Contribution of Export-Processing Zones to the Sustainable Development Goals (New York: United Nations Publications, 2015), Preface.
21. For a street-level, investigative study, see Svati P. Shah, Street Corner Secrets: Sex, Work and Migration in the City of Mumbai (Durham: Duke University Press, 2014).
22. United Nations Office on Drugs and Crime, “Migrant Smuggling FAQs,” 2018.
23. Raymond Lotta, “Imperialist Parasitism and Class-Social Recomposition in the U.S. From the 1970s to Today: An Exploration of Trends and Changes,” Revcom.us, March 22, 2021.
24. Aaron Benanav, “Automation and the Future of Work-2,” New Left Review 120, Nov.-Dec. 2019, p. 119.
25. Sanayi Devrimi’nden farklılıkların önemli bir analizi şurada bulunur: C. Scherrer, M. Kaltenborn, et al. (eds), Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ve İnsan Hakları, Cilt 5, (Springer: 2020); ve D. Rodrik, “Erken Sanayileşme,” Journal of Economic Growth, Cilt. 21, Sayı 1 (2016). İngiltere tarafından yönetilen erken kapitalist-sanayileştirici ülkeler de tarihsel olarak önemli bir “emniyet valfine” sahipti: artı işçileri emmek ve ekonomik ve sosyal gerilimleri ve çatışmaları yumuşatmak için Kuzey Amerika’ya ve başka yerlere kitlesel göç (1815’ten sonra).
26. See, George Aseniero, “South Korean and Taiwanese Development: The Transnational Context,” Review (Fernand Braudel Center), Vol. 17, No. 3 (Summer 1994); Martin Hart-Landsburg, Korea: Division, Reunification, and U.S. Foreign Policy (New York: Monthly Review Press, 1998).
27. International Labor Organization, “More than 60 percent of the world’s employed are in the informal economy,” Press Release, April 30, 2018.
28. Sassen, Expulsions, pp. 16, 89; see also “Conclusion.”
29. Mike Davis, Planet of Slums (New York: Verso, 2006).
30. Data on cities: United Nations Department of Economic and Social Affairs, 2018 Revision of World Urbanization Prospect (New York, 2018); United Nations Statistics Division, “Sustainable Cities and Communities,” (New York: United Nations Department of Economic and Social Affairs); UN Population Division, “World Urbanization Prospects,” 2018 Revision; David Satterthwaite, “An Urbanizing World,” International Institute for Environment and Development (London), April 9, 2020.
31. Aye’s story is told in Kathryn Farr, Sex Trafficking: The Global Market in Women and Children (New York: Worth Publishers, 2005).
32. Mary’s story from Adaobi Tricia Nwaubani, Kieran Guilbert, “Migrant Crisis Fuels Sex Trafficking of Nigerian Girls To Europe,” Thomson Reuters Foundation, May 31, 2016.
33. See Chris Buckley and Ellen Barry, “Rohingya Women Flee Violence Only To Be Sold Into Marriage,” The New York Times, August 2, 2015. The experiences of trafficked girls in Bangladesh’s “brothel villages” is movingly told in Redfern, “The Living Hell of Young Girls Enslaved in Bangladesh’s Brothels”; see also, Tania Rashid, “Inside the Bangladeshi Brothels Where Rohingya Girls Are Suffering,” PBS NewsHour Report, April 26, 2018.
34. Sheila Jeffreys, “Prostitution, Trafficking, and Feminism: An Update on the Debate,” Women’s Studies International Forum, 32 (2009), p. 319.
35. Sunsara Taylor, “Questions About ‘Feminist Porn,’ the Nature of Truth, ‘Sex Work,’ and Socialism Encountered on a Liberal Arts College Campus,” Revcom.us, February 21, 2014.
36. The original passage on “Choices..And Radical Changes,” is found in Bob Avakian, “More on Choices…And Radical Changes,” www.revcom.us, January 28, 2013.
37. “Discourse Surrounding Prostitutional Propaganda Online: An Analysis,” in Sexual Exploitation: New Challenges, New Answers, 5th Global Report (Paris: Scelles Foundation, 2019), p. 5. The term sexual exploitation applies to the spectrum of activities ranging from the “self-employed” and remunerated “sex worker” to a kidnapped child trafficked across borders to become a sex slave in a brothel
38. Pamela Coke-Hamilton, “Illicit Trade Endangers the Environment, the Law, and the Sustainable Development Goals,” (Geneva: UNCTAD, July 18. 2019).
39. Global Initiative Against Transnational Crime, The Global Illicit Economy: Trajectories of Transnational Organized Crime (Geneva: March 2021), p. 31.
40. Global Illicit Economy, p. 36
41. Jean Pyle, “Sex, Maids, and Export Processing: Risks and Reasons For Gendered Global Production Networks,” International Journal of Politics, Culture, and Society, Cilt. 15, No. 1 (2001).
42. Palash Ghosh, “Çin’de Gelişen Fuhuş: Ekonomik Refahın Karanlık Belası,” International Business Times, 7 Mayıs 2013.
43. Sheila Jeffreys, The Industrial Vagina: The Political Economy of the Global Sex Trade (London: Routledge, 2008), s. 107, 119. Jeffreys (s. 118-19), Amerika Birleşik Devletleri’nde Amerikan ordusu için kurulan fuhuş sistemini tartışıyor. Filipinler, 2. Dünya Savaşı ve ABD üslerinin dayatılmasından sonra. ABD ordusu, fahişeliği (ve üslerin etrafında gelişen “fuhuş kasabalarını”) kolaylaştırmak için büyük ABD deniz ve hava kuvvetleri üslerinin etrafındaki tıbbi kontrolleri kurumsallaştırdı.
44. “Amerikan Suçu, #8: Amerika’nın Vietnam’daki Savaşı ve Kadınların Cinsel Boyun Eğdirilmesi” www.revcom.us, 4 Mart 2021.
45. 1967 ABD-Tay anlaşması hakkında bkz. Emily Nyen Chang, “Engagement Abroad: Enlisted Men, U.S. Military Policy and the Sex Industry,” Notre Dame Journal of Law, Ethics & Public Policy, Cilt. 15, No. 2 (2001), s. 40-41. 1967 ve 1976 arasında, her yıl yaklaşık 700.000 uluslararası asker “dinlenmek ve dinlenmek” için Tayland’a gönderildi ve bir haftayı “partiye” ayırdı (Bangkok Post, “No Sex Please, We’re Thai,” 26 Şubat 2017).
46. Debra McNutt, “Kadınları Özelleştirmek”, Counterpunch, 11 Temmuz 2007.
47. Jeffreys, The Industrial Vagina, s. 130-32, vurgu eklendi.
48. Island Outpostings, “Röportaj: Nicole Dennis-Benn’in İlk Romanı Jamaika’ya Bir Aşk Mektubu.”
49. Anna Tokar, et al., “’Kimsenin bilmesini istemiyorum’: Amsterdam, Hollanda’daki Doğu Avrupa, Avrupa Birliği dışındaki seks işçilerinin HIV testine erişim elde etme deneyimleri,” PloS One, 15( 7), 7 Temmuz 2020.
50. Örneğin bkz. Sheila Jeffreys, “The Sex Industry and Business Practice: An Engel to Women’s Equality,” Women’s Studies International Forum, Cilt. 3, Sayı 3 (Mayıs 2010). Jeffreys, büyük ABD pazarlarındaki striptiz kulübü harcamalarının yüzde 40’ının iş amaçlı olduğunu gösteren araştırmalardan alıntı yapıyor.
51. Caroline Norma, “Küreselleşme ve Fuhuş”, Kamu Yönetimi, Kamu Politikası ve Yönetişim Küresel Ansiklopedisine Giriş (Springer International Publishing, 2018); vurgu eklenmiştir. [geri]
52. Norma, “Küreselleşme ve Fuhuş.”
53. Bakınız Bob Avakian, “From Bringing Forward Another Way: Bob Avakian on The Two “Historally Outmodeds,” revcom.us, 4 Aralık 2015.
54. Bakınız Bob Avakian, Yeni Yıl Açıklaması 2021; ve Raymond Lotta, Imperialist Parasistism and Class-Social Recomposition, Bölüm 6. www.revcom.us adresinde mevcuttur.
55. “Daha Fazla İdam Kartpostalı – Bu Sistemde Kadınlara Karşı İşlenen Dehşet” Sampler Edition’dan: TÜM Zincirleri Kırın! Bob Avakian, Kadınların Kurtuluşu ve Komünist Devrim, s. 7-9. www.revcom.us adresinde mevcuttur.
56. Maggie Jones, “Gençlerin Çevrimiçi Pornodan Öğrendikleri”, The New York Times, 7 Şubat 2018; Peggy Orenstein, “If You Ignore Porn, You Are’t Teaching Sex Education,” The New York Times, 24 Haziran 2021; Sandra Laville, “Çoğu erkek çocuk çevrimiçi pornografinin gerçekçi olduğunu düşünüyor, araştırma buluyor,” The Guardian, 14 Haziran, 2016.
57. NBC News, “Amerika’nın Porno Endüstrisinde İşler İyileşiyor”, 20 Ocak 2015; Felix Richter, “Porno Web Sitelerinin Yüzde 60’ı ABD’de Barındırılıyor,” Statista, 21 Ağustos 2013.
Devrimci Komünist Parti ABD Merkez Komitesi, 1995 yılında daimi organlarını nesnel durumla ilgili bir araştırma yapmak üzere görevlendirdi. “Ekonomi Politik Üzerine Notlar” bu araştırmanın bir ürünüdür. Birkaç taslaktan geçmiş ve Mayıs 1998’de sonuçlandırılmıştır. Belge, parti safları içinde incelenip tartışılmış ve yayınlanmak üzere üzerinde bazı düzenlemeler yapılmıştır.
“Ekonomi Politik Üzerine Notlar”ın amacı esasen üç yönlüdür: Partinin 1980’lerdeki küresel siyasi ve ekonomik eğilimlere ilişkin analizinin güçlü ve zayıf yanlarına bakmak ve bunları değerlendirmek; “soğuk savaşın” sona ermesinden bu yana emperyalist dünya ekonomisinde ve emperyalistler arası ilişkilerde meydana gelen değişim ve dönüşümlerin kapsamlı ve gelişmekte olan bir analizini sunmak; ve daha fazla araştırma ve müzakere için temel meseleleri geniş bir şekilde tanımlarken, bu konular hakkında bazı ön düşünceler sunmaktır.
Makalenin özü, mevcut dünya durumunun analizidir; ancak belirtilen bu diğer iki yön, partinin teorik çalışması ve anlayışı açısından oldukça önemlidir. Makalenin bu yayınlanmış versiyonu için, dünya ekonomisindeki son gelişmeleri tartışan kısa bir dipnot da eklenmiştir.
Burada, “Ekonomi Politik Üzerine Notlar”ın mevcut dünya durumu hakkında ulaştığı bazı temel sonuçların yanı sıra, makalenin boğuştuğu sürece dair bazı önemli yeni unsurlar ve eğilimler üzerinde durmak faydalı olabilir.
“Ekonomi Politik Üzerine Notlar”, sosyal-emperyalist Sovyetler Birliği’nin ve onun bloğunun 1989-91 dönemindeki çöküşünün, 1980’lerde zirveye çıkmakta olan dünyadaki çelişkilerin belirli bir çözüm biçimini temsil ettiğini analiz etmektedir. Makalede bahsedilen diğer faktörlerle bağlantılı olarak bu kararın sonucu, dünya kapitalizminin belirli bir yeniden yapılanması ve 1970’lerin ve 1980’lerin küresel birikim krizinin belirli bir şekilde aşılmasıdır.
Makale, 1990’lardaki emperyalist birikimin belirli bir dinamiğini tanımlamaktadır: Giderek artan bir şekilde küreselleşen dünya ekonomisinde yoğunlaşan ekonomik rekabetin damgasını vurduğu yavaş büyüme ve kalıcı istikrarsızlık. ABD’nin tek emperyalist süper güç olarak ortaya çıktığı, ancak dünya ekonomisinde 2.Dünya Savaşı sonrası dönemde oynadığı aynı türden “büyümenin lokomotifi” rolünü oynayamadığı bir durumdur.
Makale, dünya emperyalist ekonomisindeki “yoğun karmaşık” bir durumu inceliyor. Yüksek büyüme alanlarının yanı sıra bazı genişleme alanlarının da mevcut olduğu; yeni sermaye yatırım modellerinin gündemde olduğunu; daha büyük bir ekonomik entegrasyon süreci yaşandığını belirtiyor. Öte yandan dünyanın önemli yerlerinde krizler yaşanıyor. Dünyanın büyük bölümünde derinleşen bir şekilde ızdırap ve sefalet yaşanmaya devam ediyor.
Emperyalist ülkelerdeki ekonomik iyileşmeler ve genişlemeler, 2.Dünya Savaşı sonrası dönemde artan türden “imtiyazlı” sosyal harcamalara dönüşmedi; ve daha hızlı büyüyen ABD ekonomisinde “refah devleti” programlarının kapsamlı bir şekilde dağıtılması gündeme geldi. Sert ve yaşamı tehdit eden kemer sıkma politikaları, Üçüncü Dünya’yı adeta kasıp kavurdu.
“Ekonomi Politiği Üzerine Notlar”, dünya durumundaki önemli yeni unsurlar ve eğilimler olarak gördüğü şeyleri tanımlar. Ancak bu fenomenleri, Lenin tarafından Emperyalizm: Kapitalizmin En Yüksek Aşaması‘nda analiz edilen emperyalizmin temel çerçevesi içine yerleştirir ve onları aynı temel çelişkilerle belirlenmiş olarak görür. Bu belgede önemli bir referans ve tartışma noktası olan Amerika açısından Lenin’in emperyalizm kavramsallaştırması önemli şekillerde detaylandırılmıştır.
Son 15-20 yılda yaşanan ve 1990’larda hızlanan önemli bir gelişme, yüksek teknoloji birikiminin kutuplarıyla birlikte ve bunlarla bağlantılı olarak giderek daha entegre bir “küresel ucuz işgücü imalat ekonomisinin” gelişmesi durumudur. Milyarlarca insan, daha yoğun bir şekilde sömürülme ve/veya “kenarlara” itilme durumuyla karşı karşıya. Önemli bir şekilde, dünya ekonomisindeki büyümeye yüksek düzeyde işsizlik ve yetersiz istihdam eşlik etmektedir. “Ekonomi Politik Üzerine Notlar”ın öne sürdüğü bir fenomen aslında emperyalist gelişmenin bu aşamasında daha uzun vadeli bir birikim eğilimini ifade etmektedir.
Emperyalist dünya ekonomisinde teknoloji, küresel eşitsizliği ve toplumsal kutuplaşmayı artıracak şekilde gelişiyor ve uygulanıyor. Emperyalist küreselleşme, nüfusların büyük ölçüde yer değiştirmesine, geçimlik tarımın geniş çapta yıkımına ve doğal kaynakların yaygın şekilde yok edilmesine ve gezegen ekosistemlerinin zarar görmesine yol açmaktadır.
Kısacası, emperyalist dünya ekonomisinin mevcut durumu ve işleyişi, dünya çapında, özellikle de Üçüncü Dünya’da muazzam bir yer değiştirme, kargaşa ve ızdırap yaratıyor.
“Ekonomi Politik Üzerine Notlar”, “büyük bir altüst oluş potansiyeli içeren bir geçiş döneminde” yaşadığımıza dair önemli bir siyasi sonuca varmaktadır. Bu “geçiş ve kargaşanın” doğası ve daha büyük stratejik sonuçları, makalede giriş biçiminde ele alınmaktadır. Ancak burada şu kadarını vurgulamak gerekir: Mevcut dünya durumunda, ulusal ve sınıfsal çelişkiler yoğunlaşmaktadır. Belgenin vurguladığı gibi, “devrimci ilerlemeler için; uzatmalı halk savaşlarının daha da gelişmesi ve ezilen uluslarda yenilerinin başlatılması için; emperyalist ülkelerde yürütülecek devrimci mücadeleler ve devrimci hazırlıklar için; ve mücadele yoluyla dünya çapında daha uygun koşulların yaratılması için pek çok temel mevcuttur.”
DKP, “Ekonomi Politik Üzerine Notlar” belgesini dünyanın durumu ve köklü değişim beklentileri hakkındaki tartışmalara, değerlendirmelere ve teorik çalışmalara bir katkı olarak yayınlamaktadır. Yaklaşan yeni milenyumla birlikte, bu belgenin özel bir önem kazandığını düşünüyoruz. Pek çok insan “insanlığın geleceği” hakkında kafa yorarken, emperyalizmin ideologları serbest piyasaların, emperyalistlerin egemenliğindeki teknolojinin ve küreselleşmenin harikaları hakkında yutturmacaları öne sürmeye devam ediyor.
Hem bu çalışmayı ilerletmemize yardımcı olması açısından, hem de daha geniş bir diyaloğu teşvik etmesi ve bu meseleler hakkında başkalarının da daha fazla cebelleşmesi açısından gelecek yorumları, eleştirileri ve önerileri memnuniyetle bekliyoruz.
Not: Metinde atıfta bulunulan Revolutionary Worker yazılarının çoğuna gazetenin web sitesinden ulaşılabilir. Revolution ve A World To Win dergilerini temin etmek için: Liberation Distributors, P.K. 5341, Chicago, IL 60680.
1970’lerden Bugüne ABD’de Asalaklık ve Sınıfsal-Toplumsal Yeniden Düzenleme
Editörün Notu: Raymond Lotta’nın Mart ayında revcom.us’de yayınlanan, kapitalist-emperyalizmin son 50 yılında gerçekleşen yükselen küreselleşme ve sömürünün yoğunlaşması, bunun dünya üzerindeki derin etkileri, ABD toplumuna damgasını vuran emperyalist asalaklıkla ilgili analizini okuyucularımızla paylaşıyoruz.
Yazarın Notu: Aşağıdaki yazı Bob Avakian’ın emperyalist dünya ekonomisi ve Amerika’nın buradaki baskın pozisyonu ve bu pozisyonun Amerikan toplumundaki sınıfsal ve sosyal yapıda oynadığı kritik role ilişkin sormuş olduğu sorulardan ve çelişkilerden ilham almış ve onlardan yola çıkmıştır.
BREAKTHROUGHS [ATILIMLAR]: Marx’ın Tarihsel Atılımı ve Yeni Komünizm ile Daha İleri Bir Atılım. Temel Bir Özet içinde Bob Avakian giderek küreselleşen kapitalizm hakkında şunları belirtmiştir:
“…bu da modern kapitalizm-emperyalizmin asalaklığına; özellikle ABD’de küreselleşen kapitalizmin dayandığı büyük çaptaki üretimin artışına ve bilhassa Latin Amerika, Afrika, Orta Doğu ve Asya’nın Üçüncü Dünyasında yer alan ter atölyelerinden elde edilen büyük kâr oranının sürdürülmesine, öte yandan kapitalist-emperyalizmin “evi” konumundaki ülkelerdeki finans alemi ve finansal spekülasyonlardaki artan kapitalist aktiviteye ve “en üst” (temel materyallerin üretimine yönelik olmayan) yüksek teknoloji, hizmet sektörü ve ticaret (online pazarlamanın artan rolü de buna dahildir) çevresine dayanmaktadır. Lenin’in de ifade ettiği gibi, bu durum ABD gibi toplumların tümüne “asalaklık damgasını” vurur;”
Bu ‘’asalaklık mührüne’’ ilişkin Bob Avakian, araştırmak ve cebelleşmek adına birbiriyle iç içe geçen iki soru sorar: Yükselen küreselleşme ve emperyalizmin sömürüsünün yoğunlaşmasının, özellikle de Amerikan emperyalizminin bir taraftan Üçüncü Dünya’daki ezilen ülkelerde yoğunlaşan bu sömürünün diğer taraftan ise bunun ABD’de ki değişen sosyal ve sınıfsal yapı arasında ne kadar kesin ve faaldir? Bu değişiklikler emperyalist asalaklığın tanımlayıcı bir ifadesi olarak da anlaşılabilir mi?
Bu iki soruya da cevap, aralarında gerçekten çok güçlü bağlantılar bulunduğu ve evet Amerika’da son on yıllarda gerçekleşen bu sosyal-sınıfsal değişimlerin emperyalist asalaklığın tanımlayıcı bir ifadesi olduğudur.
Asalaklık kavramı, 1917 Rus Devrimi’nin büyük komünist teorisyeni ve önderi V.I. Lenin tarafından dünyaya egemen olan emperyalizm sistemi analizlerinde yoğun bir şekilde kullanılmıştır. Asalaklık, emperyalist ülkelerin Asya, Latin Amerika ve Afrika’nın yoksul ülkelerindeki emeğin aşırı sömürülmesinden -asgari geçim düzeyinin dahi altında maaşlı korkunç istihdam koşullarından- faydalanma yollarını ifade eder.
Ezilen ülkelerin emperyalizmin boyunduruğu altına alınması, yalnızca “Küresel Güneyin” ekonomisini ve toplumlarını yıkıma uğratmakla kalmaz, aynı zamanda emperyalist ülkelerin tüm toplumsal yapısına da “etkide bulunur”. İmparatorluğun kârları ya da “ganimetleri”, normal zamanlarda imparatorluğun merkezlerinde belirli ve göreceli bir sosyal istikrar sağlanmasına olanak tanır. Asalaklık, üretimin örgütlenmesinden çok daha kopuk hale gelen burjuva-mali tabakalar arasında zenginliğin daha da yoğunlaşmasıyla sonuçlanır.
Amerika’da istihdam ve tipik aile yapısı 1970 ve 1980’lere kıyasla bugün oldukça farklıdır:
Son 50 yılda meslek alanlarında(insanların edindikleri işler) derin bir değişiklik olmuştur. Amerikan ekonomisi bugün büyük ölçüde üretimin aksine servis sektöründeki işler tarafından domine edilmiştir-medikal, sağlık, enformasyon, finans, teknik, hükümet. Manifaktür işlerinde diklemesine bir iniş yaşanmıştır. Amerika’da ki bir numaralı meslek alanı, perakende satıştır.
Emek gücünde özellikle de kadınların ve göçmenlerin dahil olmasıyla ilgili büyük demografik değişiklikler yaşanmıştır. 2020’nin başlarında Amerikan ekonomisinde bir numaralı işgücü (%50’nin biraz üstü ile) kadınlarken; özellikle de Üçüncü Dünya’dan gelen göçmenler Amerikan ekonomisinin kritik segmentlerindeki karlılığın fonksiyonu için elzemdir.
Klasik ataerkil aile yapısının süregitmekte olan bir çözülmesi vardır.(Çocuklu evli çift ve eve ekmek getiren erkek) Bu durumun bağlantılı olduğu iki şey vardır, birincisi ekonomik değişikliklerdir; daha fazla maaş alanı olan manüfaktür işlerindeki düşüş aileler üzerinde ekonomik bir baskı oluşturmuştur ve ikinci olarak da diğer sosyal değişikliklerin yanı sıra kadınların eşitlik, iş hayatına ve kariyere giriş için yürüttükleri mücadeledir.
İkinci Dünya Savaşı sonrası ‘’Amerikan orta sınıfını’’ tanımlayan iyi maaşlı işçi ve küçük mülk sahiplerinin ‘’orta sınıf yaşam standartlarını sürdürebilen’’ tanımı günümüz Amerika’sındaki orta sınıfı eskisi gibi tanımlayamaz. Orta üst sınıf profesyonelleri (dört yıllık üniversite eğitimi ve lisansüstü eğitimiyle ‘’sertifikalı’’) ve finansal-idari-teknik katmanlardakiler bugün ekonomik ve sosyal olarak çok daha fazla ağırlık ve nüfuza sahiptir.
‘’Geç emperyalist’’ Amerika’da olagelen sınıfsal-sosyal değişikliklerin oluşmasını farklı faktörler sağlamıştır. Buna jeopolitik de dahildir, örneğin ‘’uzay yarışını’’ da içine alan Amerika ve Sovyetler Birliği arasındaki büyük güçler arası rekabet ve Sovyetler Birliği’nin ve onun emperyalist blokunun 1989-1991 yıllarının sonunda gelen çöküşünün Amerika’ya çok daha geniş bir uluslararası manevra alanı sağlamış olması gibi. Siyasi ve sosyal mücadelenin, özellikle de Siyahi halkın ve kadınların etkisi ve istihdamdaki modeli nasıl etkiledikleri de vardır. (Hükümet işlerinde kadınların ve Siyahilerin istihdamının genişlemesi gibi.)
Ancak en belirleyici unsur-sadece kendiliğinden değil ama diğer faktörlerle de etkileşimi ile birlikte- Üçüncü Dünya’ya çok daha derinlemesine bir emperyalist giriş ve ezilen ekonomilerin dünya kapitalist ekonomisine çok daha bütünlüklü bir entegrasyonudur. 1976 yılında Çin’de sosyalist devrimin yenilgisi ve kapitalizmin restorasyonu kritik bir gelişmedir: Çin’in yeni yöneticileri yabancı kapitalin yatırımlarının bent kapağını açmış ve Çin, küresel Güney’deki muazzam yeni emperyalist küreselleşme dalgasının merkez üssü haline gelmeye başlamıştır.
Emperyalist asalaklık-ezilen ülkelerin emek gücünün aşırı sömürüsü ve hammaddelerin yağması- ve emperyalist güçler arasındaki pazarlar için süren hiddetli rekabet büyüyen bir meslek alanları kutuplaşmasına neden olmuştur. Artık Amerikan ekonomisinin; mühendislere, ‘’para menajerlerine’’ ve enformasyon-teknoloji işçilerine ihtiyacı vardır. Ayrıca düşük ücretle çalışacak kasiyerler, hastane hademeleri, lojistik ve taşıma işçileri ve düşük ücretli gıda işleme işçilerine ihtiyaç vardır.
Son birkaç on yılın ekonomik dönüşümü… ekonomideki dönüm noktaları ve en göze çarpanı da 2007-2009 arası yaşanan ‘’büyük resesyon’’… ve 2020-2021 arası COVID-19 pandemisi nedeniyle dünya kapitalizminin yapısına ve sınırlarında yaşanan geniş acılar ve ekonomik aksamaların gözler önüne serilmesi… bütün bu majör gelişmeler Amerika içerisinde yeni bir ‘’büyük ayarlamaya’’ neden OLMAMIŞTIR.
Bu Amerikan toplumuyla ilgili önemli bir noktanın altını çizer:
Emperyalist küreselleşme gittikçe çatlayan, kutuplaşan ve ‘’kuşatılmış’’ bir topluma katkıda bulunmuştur-sadece ırksal olarak değil ama aynı zamanda sosyal gruplar olarak da. Amerikan toplumu aşağıda inanılmaz bir yoksunluk, profesyonel-teknik katman için gelir ve istihdam ve zenginliğin; tiksindirici, grotesk bir şekilde yeniden dağıtımı ve toplumun ufak bir fraksiyonuna doğru yoğunlaşmasıyla damgalanmıştır.
Radikal olarak farklı ve çok daha iyi bir dünya isteyen herkesin Amerika’da 1970’lerden beri devam eden sosyal-sınıfsal değişikliklerin doğasına ve kapsamına dair bilimsel bir anlayış kazanması önemlidir: bunun maddi kökenleri ve siyasi-ideolojik tecellisi, bu insanların hayatlarını derin bir şekilde etkilemektedir. Bu aynı zamanda Amerika’da faşizmin büyüdüğü ve tutunduğu zemindir. Bu trendler ve değişiklikler bu çağda sosyalist-komünist devrim için derin imalar da barındırmaktadır-işin aslını ve daha geniş güçleri tanımlayabilmek ve devrim yapmak yolundaki engelleri tanıyabilip bu potansiyel üzerinde çalışabilmek.
Dünya devrimini ilerletip bütün insanlığı kurtarmak için gerçekten radikal ve özgürleştirici bir devrimin dönüştürmesi gereken toplum bu bir hayli asalaklaşmış toplumdur. Bütün bunların ışığında Bob Avakian’ın Yeni Yıl Açıklaması: Yeni Bir Yıl, Tüm İnsanlığın Kurtuluşu İçin Kökten Yeni Bir Dünyaya Yönelik Acil İhtiyaç bildirisinin insanlığın bugün karşı karşıya kaldığı acı durumun dinamikleri ile yüzleşmek ve neden Bob Avakian’ın geliştirdiği yeni komünizm temelli bir devrimin bütün bu acıları bitirebilmek için tek gerçek alternatif olduğunun anlaşılması için okunması elzemdir.
Editörün Notu: Aşağıdaki yazı Bob Avakian’ın, 20. yüzyılda öne çıkan bilim felsefesi alanındaki düşünce insanlarından biri olan Karl Popper’e karşı yürüttüğü çok daha geniş bir polemiğin bir parçasıdır. Bu polemik Avakian’ın eseri olan Devrim Yapmak ve İnsanlığı Kurtarmak’ın da bir parçasını oluşturmaktadır. Kapitalizmin ne olduğuna dair revcom.us sitesinde yayınlanan ve Bob Avakian’ın ve DKP ABD’nin kapitalizmin dinamiklerine ve doğasına dair analizlerinin sunulduğu bu yazı dizisinin ilk kısmını okurlarımızın dikkatine sunarız.
Şimdi, Popper’ın Marx’ın sömürü teorisini (artı değerin kapitalistler tarafından, emekçilerin ücretli emeğinin sömürüsü yoluyla yaratılması), bu teorinin de nasıl “özcü ve metafiziksel” arz ve talep mekanizmasına bağımlı ve ondan daha önemsiz ve bu mekanizma olmadan yetersiz olduğunu göstermek için çürütme girişimlerine dönelim (bkz. Popper, s. 174). Bu konuyla dair Popper’ın argümanıyla ilgili yanlış olan her şeyi tartışmak pek mümkün değil. Burada ya da başka herhangi bir yerde, Popper’ın Marx’ın analizini anlamadığını ve/veya kasten yanlış yansıttığını söylemek yeterli olacaktır. Bu argümanın sadece bir yaklaşımını alıntılamak gerekirse, Marx, arz-talep mekanizmasının nasıl da, şeylerin fiyatlarındaki “iniş-çıkışları” açıklayabilirken, şeylerin değerini saptamadığını ve saptayamadığını yeterli düzeyde gösterir.
Bu yüzden örneğin, arz-talep bir yandan bir şekerin ve öte yandan bir uçağın fiyatını etkileyebilir, ancak arz-talepteki hiçbir çeşitlemenin bir şekerle bir uçağın fiyatını aynı yapması muhtemel değildir. Bu temel sebepten bunların her birinin gerçek değeri, Marx’ın belirttiği gibi, arz–talepten başka bir şey tarafından, yani bunların her biri için gereken toplam toplumsal emek zamanı tarafından belirlenir.
Dolayısıyla Popper, kafasında başka bir gerçeklik kurmuştur; arz-talep mekanizması, Marx tarafından geliştirilen ve bazı ürünlerin sahip oldukları değere nasıl sahip olduklarını ve kapitalistlerin nasıl emekçilerin ücretli işçiliğinin sömürüsü yoluyla kar -artı-değer- biriktirdiklerini (aslında işçiler, mesai saatleri boyunca kendi hayatlarının gereklilikleri tarafından somutlaştırılmış değerin ötesinde bir değeri, kapitaliste giden ekstra değeri üretirken, işçilere, hayatlarındaki ihtiyaçları üretmekle ilgili olan, toplumsal olarak gerekli olan emek zamanına eşit bir miktar ödeyerek) açıklayan değer ve artı-değer teorisine göre ikincil ve daha önemsizdir.
Marx’ın gösterdiği gibi, metalar ve metaların mübadelesi kapitalizmden önce ve ondan ayrı olarak da var olmuştur ve sadece şeylerin meta olarak üretimi ve değiş tokuşu değildir. Bu, kapitalizmin ayırıcı özelliğidir ve birikim sürecinin sırrıdır, ancak daha çok emek gücünün kendisinin (genel olarak çalışma yetisinin) bir ticari mala, kullanımıyla daha fazla değer üretmek gibi özel bir niteliği olan (kapitalizmin üretim sürecinde şu ya da bu şekilde kullanılması) bir metaya dönüştürülmesidir. Amerika Çöküşte kitabında da, Marksist politik ekonominin temel ilkelerinin bir tartışmasında anlatıldığı gibi:
“Sermaye, artı değer oluşturan bir değerdir. Sermaye, hem toplumsal bir ilişkidir hem de özü emek gücünün yabancı, karşıt çıkarlar tarafından tahakkümüdür, içsel dinamiği kendini sürekli yeniden üretmek ve genişletmek olan bir toplumsal ilişkidir.”
(Raymond Lotta Frank Shannon ile; Amerika Çöküşte, 1980’lerde Amerika ve Dünya’da Savaş ve Devrime Doğru Gelişmelerin bir Analizi, [Chicago: Banner Press, 1984], s. 44, vurgu orijinal metinden)
Donald Trump’ın Siyahilerin İşsizliğiyle İlgili İddialarının Ortaya Çıkardığı ve Gizlediği Şey… Sistemik Irkçılık Gerçeği ve ABD İşgücü Piyasası
Editörün Notu: Raymond Lotta’nın aşağıdaki makalesi 28 Eylül 2020 tarihinde revcom.us web sitesinde yer almıştır.
Kaynak için bkz: https://revcom.us/a/666/systemic-racism-and-us-labor-market-en.html
Soykırımcı-Irkçı Donald Trump’ın Siyahilere verdiği sözlerin ve yalanların ışığında, aşağıdaki bilgiler konuyla ilgili yalanları ortaya koyuyor ve bunları çürütüyor.
Irkçı-soykırımcı Trump, Siyahiler için “harika işleyecek” bir ekonomiyi lanse etti. Özellikle bu yıl Mart-Nisan aylarındaki pandemi ve ekonomik krizden önce Siyahiler için işsizliğin rekor seviyede düşük olduğuna dikkat çekti.
1) Asıl Gerçeklik Nedir?
Trumplı yıllarda işsizlik azaldı. Siyahi işçiler için işsizlik oranı 2019’da 50 yılın en düşük seviyesi olan yüzde 6,1’e düştü. Ancak bu durum resmin yalnızca bir yanıdır. Diğer yanı, yani Trump’ın tamamen ve bilinçli olarak görmezden geldiği yanı ise eşitsizliğin değişmemiş olmasıdır. Bu yüzde 6’lık işsizlik oranı beyaz işçilerin iki katıdır. Aslında Siyahilerin işsizliği, -son 50 yılda bu sistem altında Siyahiler için ekonomik gerçekliği tanımlayan genişlemeler ve ekonomik gerilemeler sayesinde- beyaz işçilerin seviyesinin ısrarla iki katı olmuştur.
Ayrıca Trump’ın övünürken, aslında COVID-19 krizine götürdüğünü ve burada saplanıp kaldığını da fark etmeniz gerekir. Pandemi etkisini gösterince ekonominin derin bir şekilde krize girmesiyle birlikte genel işsizlik oranı da hızla arttı. Trump bunu dikkate almıyor, zaten alamaz da!
Siyahi işçiler pandemi ve ekonomik kriz nedeniyle ciddi şekilde iki türlü acı çekiyor. Bir yandan Afro-Amerikan işçiler perakende ve üretimi durdurulan sektörlerde yoğunlaştığı için, bu süreçte hızla iş kaybı yaşadılar. Öte yandan Siyahi işçiler market, toplu taşıma, nakliye ve depo işleri gibi “gerekli” veya “ön saflarda” olarak belirlenmiş işlerde yoğun bir şekilde istihdam ediliyor. Sonuç olarak siyahi işçiler kendilerini orantısız bir şekilde COVID-19 virüsüne yakalanma ve bunu başkalarına yayma riskine maruz bırakmak zorunda kaldılar. Birçok “ön cephe” emekçisinde olduğu gibi, bu durum ailelerini doyurabilmenin bir bedeliydi.
2) Son 10 Yılın Ekonomik Toparlanması ve Kapitalizmin İşleyişi
Peki pandemiden önceki son birkaç yılda işsizlik niçin azaldı? Elbette bu durum beyaz olmayan insanlar için alınan özel önlemlerin veya Trump rejiminin gösterdiği endişelerin bir sonucu değildi. Daha büyük resim, 2010’da başlayıp 2019’a kadar devam eden bir süreçte ABD ekonomisinin 2008-09’daki derin küresel durgunluktan toparlanmaya başlamasıdır. Bu iyileşme, Mart-Nisan aylarında salgının başlangıcına ve benzeri görülmemiş bir ekonomik krize kadar Trump’ın ilk döneminde devam etti. (Bkz: “COVID-19 Salgını İçinde Dört Ay…“)
Kapitalist ekonomi genişlediğinde fabrikaların, telekomünikasyonun, depoların, perakende mağazalarının ve ekonominin diğer sektörlerinin başında bulunanlar, işçileri işe alır: Kapitalistler arasındaki rekabete hizmet etmek, pazar kazanmak ve kârı artırmak için, kâr doğrultusunda sömürülmek üzere işe alınırlar. Kârlı üretim koşulları kötüleştiğinde ise işçiler kovulurlar. İşte kapitalizm hakkında temel gerçek şudur:
Kapitalistler işçileri sömürme, işe alma ve işten çıkarma hakkına sahiptir. Bu durum milyonlarca insanın aç kalması anlamına gelse bile böyledir. Görüyorsunuz, bu sistemde yemek yeme hakkı yoktur.
3) İşsizlik Rakamlarının Altındaki Sert ve Kasvetli Eşitsizlik
2010-19 ekonomik toparlanma sürecinin büyük ölçüde eşitsiz etkileri oldu. Siyahi işçiler beyaz işçilere oranla iki kat daha fazla işsizlik yaşadı… aynı zamanda her yaş ve eğitim düzeyindeki beyaz işçilerden hatta kolejde veya ileri derecelerde olanların dahi işsiz kalmaları durumu yaşandı. Örneğin, 2019’da Siyahi üniversite mezunlarının işsizlik oranı beyaz üniversite mezunlarına göre yüzde 50 daha yüksekti. Ve Siyahi işçiler işsizlik yaşadıklarında çok daha uzun süre işsiz kalıyorlar.
ABD işgücü piyasasındaki Siyah-beyaz ırk eşitsizliğine ve sonuçlarına daha derinlemesine bakabiliriz:
* Siyahi ve beyaz işçiler arasında kalıcı bir “ücret uçurumu” vardır. Ortalama olarak siyah işçilere beyaz dolar üzerinden 73 sent ödenir. Bu ücret açığı aslında 2000’den beri genişledi.
* Siyah işçilerin sahip oldukları işler genellikle sağlık sigortasında ve hastalık günlerinde kendilerine çok daha az fayda sağlar. Bu durum siyahiler arasında beyaz insanlara göre daha yüksek kronik hastalık insidansına katkıda bulunan önemli bir faktördür. Bu bizi ABD ekonomisinin başka bir tanımlayıcı özelliğine götürür. Mesleki ayrımcılık denen şey budur. Mesleki ayrımcılık, siyahi işçilerin daha düşük ücretli, daha az güvenli işler ve mesleklerde yoğunlaştığını, gelirlerin en hızlı arttığı yüksek ücretli mesleklerde yetersiz temsil edildiklerini tanımlayan bir terimdir.
* Dolayısıyla, Siyah işçiler için istihdam fırsatlarında ve aldıkları ücretlerde keskin ve önemli eşitsizlikler mevcuttur. Bu durum hanehalkı gelirleri denen şeyde kalıcı bir ırksal uçuruma katkıda bulunur. 2018’de beyaz haneler için medyan hane geliri 71.000 dolar iken Siyahi haneler için 42.000 dolardı. Bu durum medyan beyaz hane gelirinin yüzde 70 daha yüksek olduğu anlamına gelir! Sürecin büyük bir etkisi de siyahi hanelerin birikim yapamamasıdır. Yani Siyahi işçiler işlerini kaybettiğinde -yine beyazlardan çok daha yüksek oranlarda- acil durum birikimlerinin azaldığı aileler veya haneler pandemi gibi ciddi ekonomik ve sağlık koşullarıyla başa çıkmakta daha fazla zorluk çeker.
* Siyahi halk arasındaki yüksek işsizlik oranları ve mesleki ayrımcılık nedeniyle, Siyahi işçilerin bir hanede birden fazla çalışana sahip olma olasılığı çok daha düşüktür. Dolayısıyla işsizlik vurduğunda etkiler Siyahi haneler için çok daha yıkıcı olur, çünkü kaybedilen geliri kazanabilmek için ikinci bir çalışanın olma şansı daha azdır. Siyahi kadınların yönettiği tek ebeveynli aileler beyaz kadınlara göre çok daha yaygındır. Bunların hepsi eşitsizliğin tezahür ettiği farklı yollardır.
4) Resmi İşsizlik Oranları, Siyahi İşsizliğinin ve “Eksik İstihdamın” Tüm Gerçekliğini ve Acısını Yansıtmıyor
Standart işsizlik oranı -medyada gördükleriniz ve politikacılardan duyduklarınız- yalnızca işi olmayanları ve aktif olarak iş arayanların sayısını yansıtır. Bu durum, gerçek işsizlik seviyelerinin ve insanların sahip olduğu gerçek iş kalitesinin kısıtlı ve eksik bir ölçüsüdür. Bu standart işsizlik istatistiği, Siyahilerin gerçekte karşı karşıya olduğu gerçek işsizlik durumunu ve ekonomik sıkıntı düzeylerini gizler.
Resmi işsizlik oranları özellikle de Siyahileri etkileyen çok önemli iki olguyu görmezden gelir.
* Birincisi, önceden de belirtildiği gibi resmi işsizlik oranı aktif olarak iş aramayan kişileri kapsamamaktadır. Ancak Siyahi halk arasında aslında daha yüksek bir oran muhtemel “cesareti kırılmış” işçilerdir. Uzun süredir iş aramaktan vazgeçenlerdir. Bu kesimlerin kayıt içi ekonomiden “bağlantısı kesilir” ve resmi istatistiklerde işsiz olarak sayılmazlar. Bu işçiler neden işgücünden kopmuştur? Farklı faktörler söz konusudur.
* Ekonomide Siyahi işçileri olumsuz etkileyen değişiklikler söz konusudur. ABD’de imalat işlerinden uzaklaşılıyor. Bu tür işlerin çoğu önceden Chicago ve Detroit gibi şehirlerdeki Siyahi işçi kesimleri için nispeten istikrarlı bir istihdam ve makul bir gelir kaynağıydı. Bu işlerde çalışan milyonlarca kişi Meksika, Çin ve diğer düşük ücretli ülkelere işin otomasyonunun kaydırılması ve dış kaynak kullanımı nedeniyle yok oldu. Bu gelişmeler Siyahi işçiler açısından çok daha istikrarsız bir çalışma durumu yarattı. Birçoğu düşük ücretli ve düzensiz işlere girip çıkmak durumunda kaldılar… ve bunun sonucunda önemli sayıda kişi iş gücünden uzaklaştı.
Siyahi halk açısından kitlesel tutuklama dehşeti ve suçu ve bunun istihdam açısından ciddi sonuçları var. Şu anda açık bir şekilde belgelendiği üzere, Afro-Amerikanların tutuklanma sonrasında beyazlara göre hapsedilme olasılığı daha yüksektir. Ve daha önce hapsedilmiş olanlar, genel nüfusa göre istihdam sağlamakta çok daha fazla zorlanmaktadır. Araştırmalar, bir “sabıka kaydına” sahip olmanın işverenlerin geri arama oranlarını yüzde 50 azalttığını gösteriyor. Ve geri aranma oranları, daha önce hapsedilmiş Siyahiler için çok daha düşük. Tekrar tekrar iş bulma çabalarından sonra, daha önce cezaevine girmiş kişilerin çoğu iş aramayı bırakıyor ve bu nedenle artık resmi işsizlik sayısının bir parçası dahi değiller. Önceden cezaevinde yatmış kişiler bir işe kapak attıklarında bunlar genelde en güvensiz ve en düşük maaşlı işler oluyor. Ve tam da bu işlerin istikrarsızlığından dolayı, bu işlere giren ve çıkan insanlar çoğu zaman işgücünü ya tamamen terk ediyor veya yarı-legal çalışmaya yeraltı ekonomisine geçiyorlar.
* Resmi işsizlik oranıyla ilgili ikinci büyük sorun, ABD ekonomisinde eksik istihdam denen sorunu içermemesidir.
Eksik istihdam, çalışan nüfusun önemli bir bölümünün gerçekten tam zamanlı işlerde çalışmak isterken yarı zamanlı veya geçici işlerde çalışmaya zorlanması anlamına gelir. Ayrıca pek çok kişi seçtikleri alanda iş bulamıyor ve edindiği beceri ve eğitim düzeyini yansıtmayan işlerde çalışıyor.
Ve bir kez daha bu kapitalist-emperyalist ekonominin sistemik ırkçılığı ortaya çıkıyor. 2019’da ekonomik genişleme döneminde, Siyahilerin işsizlik oranı yüzde 12 idi -Bu 8 kişiden 1’nin çalıştığı anlamına gelir ve beyazların işsizlik oranının iki katı demektir. Şu gerçeği bir düşünün: Kolej mezunu veya ileri dereceye sahip Siyahi işçilerin neredeyse yüzde 40’ı üniversite diploması gerektirmeyen bir işte çalışıyor. Başka bir deyişle becerilerini, yaratıcılıklarını ve isteklerini ifade etmeyen işlerde çalışıyorlar. Eğer teknik jargonu insani kavramlara çevirirsek ve işsizliğin gerçekliğini tüm gerçek dünyadaki tezahürleriyle kavrarsak; burada bir sistemi, yalnızca sömürü yoluyla işleyebilen, kâr elde edebilmek için işe alıp kovan ve insan potansiyelini boşa harcayan ve yok eden bir sistemi, kapitalizm-emperyalizmi görürüz.
5) Sonuç Noktası
Donald Trump beyaz üstünlükçü-faşist gündemini hızlandırırken -Konfederasyon anıtlarını ve tarihini yücelterek, silahlı beyaz haydutlara yol verirken ve George Floyd’un ölümüyle ateşlenen haklı ayaklanmayı ezmek için paramiliter birlikler gönderirken- utanmadan Siyahi halka büyük faydalar sağladığını iddia ettiği bir ekonomiyle övünüyor. Bu ancak soykırıma hizmet eden bir yalandır.
Seçme Referanslar:
*Elise Gould ve Valerie Wilson, Siyah işçiler, koronavirüs için önceden var olan en ölümcül iki koşulla karşı karşıya: ırkçılık ve ekonomik eşitsizlik (Economic Policy Institute, Temmuz 2020)
*Christian E.Weller, Afrikalı Amerikalılar İyi İşler Bulmanın Önündeki Sistematik Engellerle Yüzleşiyor (Center for American Progress, 5 Aralık 2019)
*Ryan Nunn, Jana Parsons, Jay Shambaugh, ABD İşgücü Piyasasında Irk ve Eksik İstihdam (Brookings Enstitüsü, 1 Ağustos 2019)
*Tomaz Cajner, Tyler Radler, David Ratner ve Ivan Vidangos, Son Dört Yılda ve İş Döngüsünde İşgücü Piyasası Sonuçlarındaki Irksal Boşluklar (Federal Rezerv Sistemi Yönetim Kurulu, 2017)
*Lucius Couloute ve Daniel Kopf, Hapishane Dışında ve İş Dışında: Daha önce hapsedilmiş kişiler arasında işsizlik (Hapishane Politikası Girişimi, Temmuz 2018)
*Ekonomi ve Politika Araştırmaları Merkezi, Ön Cephe Endüstrilerinde Çalışanların Temel Demografik Profili (Nisan 2020)
*Siyah işçiler, Jhacova Williams ve Valerie Wilson, istihdam gelirlerinde süregelen ırksal eşitsizliklere katlanıyorlar (Brookings Enstitüsü, 27 Ağustos 2019)
1970’lerden Bugüne ABD’de Asalaklık ve Sınıfsal-Toplumsal Yeniden Düzenleme: Giriş-Özet
Editörün Notu: Raymond Lotta’nın çevirisini aktardığımız aşağıdaki makalesi 24 Ağustos 2020 tarihinde revcom.us web sitesinde yayınlanmıştır.
Kaynak için bkz: https://revcom.us/a/662/parasitism-and-class-social-recomposition-in-the-us-en.html
BREAKTHROUGHS [ATILIMLAR]: Marx’ın Tarihsel Atılımı ve Yeni Komünizm ile Daha İleri Bir Atılım. Temel Bir Özet içinde Bob Avakian giderek küreselleşen kapitalizm hakkında şunları belirtmiştir:
“…bu da modern kapitalizm-emperyalizmin asalaklığına; özellikle ABD’de globalleşen kapitalizmin dayandığı büyük çaptaki üretimin artışına ve bilhassa Latin Amerika, Afrika, Orta Doğu ve Asya’nın Üçüncü Dünyasında yer alan ter atölyelerinden elde edilen büyük kâr oranının sürdürülmesine, öte yandan kapitalist-emperyalizmin “evi” konumundaki ülkelerdeki finans alemi ve finansal spekülasyonlardaki artan kapitalist aktiviteye ve “en üst” (temel materyallerin üretimine yönelik olmayan) yüksek teknoloji, hizmet sektörü ve ticaret (online pazarlamanın artan rolü de buna dahildir) çevresine dayanmaktadır. Lenin’in de ifade ettiği gibi, bu durum ABD gibi toplumların tümüne “asalaklık damgasını” vurur;”
Aşağıdaki soruyu cevaplamak için bir araştırma makalesi üzerinde çalışıyorum. Yükselen küreselleşme ile emperyalizm tarafından sömürünün yoğunlaşması, özellikle de Üçüncü Dünya’daki ABD emperyalizmi ile (veya genellikle “küresel güney” olarak adlandırılır) ABD’nin değişen toplumsal ve sınıfsal bileşimi arasında kesin ve etkin bir bağlantı var mı ve bu durum emperyalist asalaklığın bir ifadesi mi? Cevabımız “Evet” şeklindedir.
Bu araştırma makalesi önümüzdeki birkaç hafta içinde yayınlanacaktır. Aşağıda bazı temel bulguları ve sonuçları paylaşıyorum.
ABD’de mesleki yapı ve gelir dağılımında son 45 yılda köklü bir dönüşüm yaşandı. Bu durum işgücündeki artan kadın oranı ve orantılı olarak Üçüncü Dünya’dan daha fazla göçmen gelmesi gibi önemli demografik değişiklikler ve dönüşümlerle bağlantılıdır. Amerikan toplumu 1970’dekinden çok farklı durumdadır. İnsanların ekonomiye nasıl girdiği, iş beklentileri, yaşam standartları, insanların tükettiği mallar, azalan toplumsal hareketlilik, eşitsizlik kalıpları – tüm bunlar ve daha fazlası resmin bir parçasıdır.
Farklı dinamikler iş başındaydı. Bununla birlikte emperyalistlerin Üçüncü Dünya’ya daha derin bir şekilde nüfuz etmesi ve ezilen ekonomilerin dünya kapitalist ekonomisine çok daha eksiksiz bir şekilde entegrasyonu bu noktada belirleyici oldu.
Asalaklık kavramı, 1917 Rus Devrimi’nin büyük komünist teorisyeni ve önderi V.I. Lenin tarafından dünyaya egemen olan emperyalizm sistemi analizlerinde yoğun bir şekilde kullanılmıştır. Asalaklık, emperyalist ülkelerin Asya, Latin Amerika ve Afrika’nın yoksul ülkelerindeki emeğin aşırı sömürülmesinden -asgari geçim düzeyinin dahi altında maaşlı korkunç istihdam koşullarından- faydalanma yollarını ifade eder. Ezilen ülkelerin emperyalizmin boyunduruğu altına alınması, yalnızca “küresel güneyin” ekonomisini ve toplumlarını yıkıma uğratmakla kalmaz, aynı zamanda emperyalist ülkelerin tüm toplumsal yapısına da “etkide bulunur”. İmparatorluğun kârları ya da “ganimetleri”, normal zamanlarda imparatorluğun merkezlerinde belirli ve göreceli bir sosyal istikrar sağlamasına olanak tanır. Asalaklık, üretimin örgütlenmesinden çok daha kopuk hale gelen burjuva-mali tabakalar arasında zenginliğin daha da yoğunlaşmasıyla sonuçlanır.
Bob Avakian, bu “asalaklık” kavramını yalnızca bugünkü dünya emperyalist ekonomisinin ekonomik özelliklerini değil, aynı zamanda ideolojik ve kültürel fenomenlerine yönelik çok daha derin, çok daha bilimsel bir anlayış geliştirerek genişletmiş ve uygulamıştır. Örneğin “Selfie” ve “Benim markam” fenomenleri, Amerika’da yaygınlaşan bireycilik ve Amerika’yı dünyadaki “zenginlik ve iyinin kaynağı” olarak gören agresif şovenizm gibi…
2010’lara gelindiğinde küresel ticaretin yüzde 80’i Batılı ulusötesi şirketlerin hakim olduğu ve kontrol ettiği küresel tedarik zincirlerinden geçiyordu. Bu tedarik zincirleri, malların üretimi ve taşınmasında dünya çapında farklı üretim birimlerini birbirine bağlıyor.
İnsanların ABD toplumunda meydana gelen değişikliklerin maddi kökenlerini anlaması gerekiyor. Bu değişikliklerin devrim açısından, onun sağlam tabanı ve daha geniş güçlerinin devrim yapma potansiyeli ve devrimin karşısına dikilen engeller açısından etkileri bulunuyor. Ayrıca sosyalist-komünist bir devrimin dönüştürmesi gereken oldukça asalak bir toplumu anlamak için de bu gerekli.
Son birkaç on yılda, küreselleşme, sanayisizleşme ve küçülme ABD’de “büyük bir düzlenmeye” yol açmadı. Bunun yerine, yalnızca ırksal olarak değil, aynı zamanda farklı sosyal gruplar açısından da giderek daha fazla parçalanmış, kutuplaşmış ve “sıkışmış” bir toplum yapısına katkıda bulundu. Amerika, en altta bulunan aşırı yoksulluğun, “sertifikalı” profesyonel-teknik tabakalar için gelir ve istihdam kazançlarının, ezilen ülkelerdeki aşırı şekilde sömürülen emeğin ürettiği değerin emperyalist ülkelere aktarılmasının, yukarıya doğru yeniden dağıtımın ve zenginliğin toplumun daha küçük bir kesimi arasında yoğunlaşmasının aşırı ve grotesk biçimde damgasını vurduğu bir toplumdur.
Çalışmanın daha spesifik bulguları aşağıda yer alıyor:
*2010’lara gelindiğinde küresel ticaretin yüzde 80’i Batılı ulusötesi şirketlerin hakim olduğu ve kontrol ettiği küresel tedarik zincirlerinden geçiyordu. Bu tedarik zincirleri, malların üretimi ve taşınmasında dünya çapında farklı üretim birimlerini birbirine bağlıyor. Yüksek teknoloji, 21. yüzyıl koordinasyonunu 19. yüzyıldan kalma ter atölyeleri koşullarıyla birleştirdi. Sri Lanka’nın hazır giyim fabrikalarında olduğu gibi, kadın işçiler tedarik zinciri iş gücünün önemli bir bölümünü oluşturuyor. Şunu bir düşünün. Sözde “Amerikan yaratıcılığının” ikonik sembolü olan Apple, 2010’ların başında intiharların bir tür çalışma protestosu olduğu Çin’de zalimce “verimli” görülen montaj hatları ve bu hatlarda gelişen küresel mal zincirleri olmadan var olamazdı. Bir düşünün; Apple, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin kobalt madenlerinde tünel kazan ve kaya taşıyan 40.000 çocuk olmasaydı ABD’nin ilk 2 trilyon dolarlık şirketi olamazdı.
*1970’den 2012’ye kadarki süreçte dünyadaki imalat ürünleri ihracatında -otomobil, uçak parçaları, giyim ve elektronik cihazlar gibi- gelişmekte olan ülkelerin payı yüzde 20’den yüzde 60’a yükseldi. Bu ihracatların çoğu emperyalist ülkelerdeki yerli üretimin bir parçası haline gelmiş durumda.
*1950’de dünyadaki sanayi işçilerinin yüzde 34’ü “az gelişmiş bölgelerde” yaşıyordu; 1980’de bu pay yüzde 54’e yükseldi; 2010’da yüzde 79’a yükseldi. Bu endüstriyel işgücü değişimi, emperyalist sermayenin karlılığını artırdı ve dünya çapında ücretler üzerinde aşağıya doğru baskı oluşturdu.
*ABD’de son 40 yılda, imalat istihdamı (geleneksel olarak daha iyi ücret ödenen ve daha istikrarlıdır) toplam ABD istihdamının bir payı olarak düşmüştür: 1960’ta yüzde 28’den 2017’de yüzde 8’e düşme yaşanmıştır. Bu dönemde milyonlarca imalat işinin kaybı, Meksika’daki sınır fabrikalarında olduğu gibi küresel dış kaynak kullanımı, taşeronluk ve doğrudan yatırımla (Çin’de otomobil fabrikaları açan ABD şirketleriyle) çok fazla bağlantılıdır. Üretim istihdamındaki bu düşüş, daha az işçi tarafından üretilen daha fazla çıktıyla birlikte, robotik, bilgi teknolojisi, ulaşım yenilikleri vb. gibi teknolojik dönüşümün bir sonucudur. 2010 yılında Çin, dünyanın en büyük üreticisi olarak ABD’nin yerini almış bulunuyor (üretimle ölçülmüştür).
ABD ekonomisi mühendislere, finans yöneticilerine ve bilgi teknolojisi çalışanlarına ihtiyaç duymaktadır… fakat aynı zamanda kasiyerlere, hastane görevlilerine ve düşük ücretli lojistik ve teslimat işçilerine de ihtiyacı vardır.
* Uygun fiyatlı bir imalat işinin gelirini değiştirmek için genellikle iki veya üç hizmet işi gerekir.
* Sanayisizleşmenin yıkıcı ve iş daraltan etkileri özellikle de Siyahi ve Latino işçileri sert vurdu. Birçok Afro-Amerikan işçi -işsiz kalarak veya sınırlı istihdam ile- “artık” bir işgücünün parçası haline geldi. Hapsedilenlerin çoğu işgücü piyasasının dışında kalmakta veya yoksulluk maaşı almaya ve düzensiz işlere kanalize edilmektedir.
* Düşük maliyetli ithal tüketim mallarındaki aşırı sömürüye dayalı büyük artış -yüksek verimlilik/düşük ücretli emek (genellikle geçim seviyesinin altındadır)- ezilen ülkelerde fiyatların düşmesini (“Wal-Mart fiyatı”) sağladı ve ABD’de işgücü maliyetini azalttı. Bu ithalatlar; artan sanayileşme, ücretler ve istihdam üzerindeki aşağıya doğru baskı olsa da emperyalist ülkelerde kitlesel olarak tüketicilerin satın alma gücünün sürdürülmesine yardımcı oldu.
* ABD’deki en büyük istihdam kategorisi perakendedir.
* Artan küreselleşme, ABD ekonomisinin artan finansallaşmasıyla el ele gitti. 1990’ların başında finans, sigorta ve gayrimenkul sektörü ABD ekonomisinin (GSYİH) bir payı olarak üretimi geride bıraktı.
* Emperyalist asalaklık -ezilen ülkelerin emek güçlerinin aşırı sömürülmesi ve hammaddelerin yağmalanması durumu- ayrıca piyasalara yönelik şiddetli emperyalist rekabet ABD’de artan mesleki kutuplaşmalara da katkıda bulundu. ABD ekonomisi mühendislere, finans yöneticilerine ve bilgi teknolojisi çalışanlarına ihtiyaç duymaktadır… fakat aynı zamanda kasiyerlere, hastane görevlilerine ve düşük ücretli lojistik ve teslimat işçilerine de ihtiyacı vardır.
* Küresel açıdan önemli bir eğilim, standart dışı veya “gayri resmi” – düzensiz çalışma denen işlerin yaygınlaşmasıdır. Bunlar düşük maaşları ve düzensiz (yasal ve yasadışı) istihdamı içerir. 1 milyardan fazla kişinin hayatta kalmak için çaresizce mücadele ettiği Üçüncü Dünya’nın kentlerinde gelişen gecekondu mahallelerinde hüküm süren budur.
* ABD’de her 10 çalışandan 1’i birincil gelir kaynağı olarak “esnek işe” (serbest, sözleşmeli veya Uber gibi işlere) güveniyor.
* Yükselen emperyalist küreselleşme, ezilen ülkelerden ABD’ye ve diğer emperyalist ülkelere göç açısından (hem resmi göçler hem de kayıtsız olanlar) önemli bir artışa neden oldu. ABD ekonomisinin kilit sektörleri -mesela inşaat, et paketleme ve mahsul çiftlikleri gibi- karlılık için göçmenlerin işgücüne güveniyor. COVID-19 salgını ve sistemin işleyiş biçimi ile ölüm fermanları hazırlanan acımasız istihdam koşullarına maruz kalan işçilere güveniyorlar… insanlar aç ve evsiz kalmamak için bu durumu kabul etmek durumunda kalıyor.
* Ezilen ülkelerden emperyalist ülkelere “beyin göçü” yoksul ülkeleri ciddi şekilde etkiledi. Aynı şekilde ABD emperyalizmi için de bir rekabet avantajı kaynağı oldu. 2010’ların ortalarında Silikon Vadisi’ndeki teknoloji çalışanlarının %71’i yurtdışı doğumluydu. Silikon Vadisi neden Amerika’da sona erdi? Cevap çok boyutludur, ancak özellikle Güney Asya’dan gelen “beyin göçü” temel bir faktördür.
* ABD’deki her 4 doktordan 1’inden biraz fazlası yurtdışı doğumludur. Dünyadaki “en büyük” hastalık “yüküne” sahip olan Afrika, 2015 yılında bir günde ortalama 1 Afrikalı eğitimli hekimi ABD’ye kaptırıyordu. 2014 Ebola salgınının Batı Afrika’da en yüksek olduğu dönemde, Nijerya’da 100.000’de ortalama 45 doktor -ABD’de her 10 hemşire, psikiyatrist ve evde bakım yardımcısından biri yalnızca Karayipler ve Orta Amerika’dan gelmektedir- ki bu ülkelerde temel sağlık ihtiyaçları karşılanamamaktadır.
* ABD işgücünün temel bir özelliği, gelir eşitsizliğini yaygınlaştırmaya ve genişletmeye yönelik eğilimdir: Yüksek vasıflı ve daha az vasıflı vb şeklinde. Mesleklerde üniversiteliler ve üniversite eğitimi olmayanlar arasında ciddi gelir eşitsizliği vardır. ABD’de yukarı doğru hareketlilik neredeyse tamamen üniversite mezunu olanlar içindir, ancak üniversite eğitimi olmayanlar için neredeyse tamamen aşağı doğrudur (halen işgücünün çoğunluğu böyledir).
* Geleneksel “mavi yakalı” orta sınıf daralmış, fakat orta sınıf ortadan kaybolmamıştır; daha ziyade, yüksek ücretli iş ve profesyonel hizmetler etrafında yoğunlaşmışlardır.
* Sözde “bilgi ekonomisinin” (profesyoneller-finansçılar-üniversiteliler/eğitimliler-bilgi teknolojisi alanındakilerin) işgücü, özellikle şehirler olmak üzere belirli coğrafi alanlarda kümelenmiştir. Dolayısıyla, gelirde de çok büyük bölgesel farklılıklar vardır. Bu durum New York ve Los Angeles gibi şehirlerin emperyalist sermaye ve imparatorluğun asalak mali-idari-komuta merkezleri rolüyle bağlantılıdır. Ve bununla birlikte, “varlıklı işçilere” hizmet veren yeni bir “şehirli hizmetçiler” alt sınıfı ortaya çıkmıştır.
Başlangıçta da belirtildiği gibi, ABD 1970’dekinden çok daha kutuplaşmış, katmanlaşmış ve segmente olmuş bir toplumdur. Küreselleşme ve sanayisizleşme “büyük bir düzlemeye” yol açmamıştır.
Bob Avakian, mevcut kapitalist-emperyalist sistemin altında yatan gerçekliği şu şekilde ortaya koyuyor:
“Mevcut sistem dünyanın her yerinde milyarlarca insanın ruhunu ezip deforme ediyor, insanların hayatını öğütüyor – veya açıkça bu hayatları çalıyor.
İnsanların potansiyelinin bütün bunlardan kaynaklanan büyük israfını ve doğrudan heba edilmesini bir düşünün. Bütün bunlar, dünyanın ve halk kitlelerinin mevcut kapitalizm-emperyalizm sisteminin egemenliği altında yaşamak zorunda kalmasının bir sonucudur.
Ve bütün bunlar; bu ülkedeki halkın nispeten küçük bir bölümünün ve bir bütün olarak da insanlığın çok küçük bir bölümünün kendi inisiyatiflerini ve yaratıcılıklarını geliştirme ve uygulama koşullarına, bunun “özgürlüğüne” sahip olduğu temeldir – bütün bunlar, bu sistem altında, bir bütün olarak dünyadaki halk kitleleri için “dengesiz”, son derece eşitsiz ve son derece baskıcı koşulları güçlendirmektedir.
Ve yine bütün bunlar tam olarak ve son derece gereksizdir.”