Daha önceden TKP (ler)’in evrimine ve niteliğine dair bir yazı yazmıştık. Yine güncel olarak TKP’nin neden karşı devrimin parçası olduğu, devrimci ve ilerici güçlerin böylesi bir partiyle ittifak yapması sonucunda objektif olarak -her ne kadar niyetleri bu olmasa da- devrime zarar vereceklerine dair dostça -devrimci sorumluluğumuz gereği- ikazda bulunduğumuz başka bir yazı kaleme aldık. Bu yazıların istenilen etkiyi yapmadığının da farkındayız. Ve hatta tersinden TKP’nin neden ‘’halk saflarında’’ olduğu gibi güzellemeler ardı ardına yapıldı. Derken, Kemal Okuyan’dan zehir zemberek bir açıklama geldi. Okuyan, Cumhuriyet gazetesine verdiği röportajda ittifak güçlerine -oradan da genel olarak ‘’sol’’a- bir ‘’ayar’’ verdi. Okuyan’ın eleştirdiği malum yazı, tabii ki beklenildiği gibi silindi ve böylece ‘’kriz’’ aşılmış oldu. Şimdi biz bu ‘’krizin’’ genel niteliği hakkında değil ama temel bir bileşeni olan şovenizm hakkında birkaç söz söylemek istiyoruz.
Okuyan, röportajı boyunca TKP’nin ‘’ciddi bir parti’’ olduğunu, ‘’küçük hesaplar’’ peşinde koşmayacağını ama daha da önemlisi, ‘’burjuva gerici’’ gibi açıklamalara, kendilerinin bulunduğu yerde kesinlikle izin vermeyeceklerini, Maçoğlu ve arkadaşlarından böyle bir açıklama duymadıklarını ve böyle düşündükleri taktirde, DEM’den aday olabileceklerine dair birbiri ardına ‘’sert’’ açıklamaları sıraladı. Lakin röportajın can alıcı yanı, ‘’kimin kime ayar verdiği’’ değil, TKP’nin sosyal şoven gerici çizgisinin ne denli güçlü/kalın olduğu ve ittifakı boyunca esnemediklerini, aksine kendi ‘’kırmızı çizgilerini’’ temel alarak ittifak yaptıklarını ve bundan dolayı da ‘’saldırı’’ altında olduklarını öğreniyoruz.
Okuyan’ın ‘’saldırı’’ olarak ifade ettiği şey Türk şovenist çizgilerinin devrimciler ve ilericiler tarafından açık şekilde eleştirisidir. Kemal Okuyan şöyle söylüyor; ‘’Türkiye’de HDP, DEM’den bağımsız hareket etmeye kalkan sola karşı muazzam kampanyalar düzenleniyor. Bunu yalnız DEM yapmıyor. Hatta temelde onlar yapmıyor. HDP solu yapıyor. “Efendim TKP ile nasıl yan yana gelirsiniz” diye… TKP bütün bunlara güler geçer.’’
Okuyan bu sözlerle aslında Türk hakim sınıflarının ezelden beri söylediği şeyleri tekrar etmiş oluyor; Türk şovenizmi yoktur Kürt milliyetçiliği vardır. Ve azgın gericiliğini sanki ezen ulus şovenizmiyle ezilen ulusun milliyetçiliği bir ve aynı şeymiş gibi ‘’enternasyonalist’’ bir paketle servis ediyor. Okuyan kırmızı çizgilerini tekrardan hatırlatırken Maçoğlu ile olan ittifakına dair kilit bir şey söylüyor; ‘’Aslında bizim on yıl boyunca bu ittifakı sürdürmemizin temel nedenlerinden biri, aramızdaki farklılıklara karşı bu saldırılara göğüs germeleri, dik durmalarıydı.’’
Okuyan röportajı boyunca kendi şovenist çizgisinde bir an dahi es vermiyor aksine bazı yerlerde ‘’yükselip’’ kapıyı gösteriyor ama temel bir noktaya işaret ediyor; TKP’nin ‘’ittifakın temel bir nedeni’’ olan ‘’bağımsız siyaset’’ olarak nitelendirdiği, ‘’HDP solu’’nu hedef aldığı siyaset ‘’proletaryanın bayrağını’’ temsil etmenin aksine bariz bir Kürt karşıtlığından kaynaklanıyor. Özcesi, Maçoğlunu’nun – ve dolayısıyla arkadaşlarının- bu ‘’temel nedenle’’ uyum içinden olduklarını düşündükleri için 10 yıl boyunca ittifak yürüttüklerini söylüyor. Dersim’de bu ittifak çizgisinde ‘’direnç azalması’’ olduğunu dile getirse bile, sürekli görüştüğü Maçoğlu ve arkadaşlarından esasta memnun olduklarını öğreniyoruz.
Açıkça belirtmek isteriz ki biz burada özel olarak bir şeyi ima etmiyoruz. Okuyan’ın şovenist gerici fikirlerini bileşenlerine ayırıyoruz. Onun -ve temsil ettiği çizginin- Kürt düşmanlığının ‘’şehitler’’ edebiyatıyla ayyuka çıktığı şu günlerde, hakim sınıfın ‘’solun soluna’’ nasıl oynadığını ve bu parametrelere bağlı kalarak nasıl da ‘’ittifak nedenleri’’ belirlediğini ve vicdanı olan her bir ilericinin, devrimcinin bu parametreleri reddetmesi gerektiğini bir kere daha söylüyoruz. Evet, seçimler ve onun doğası konusunda anlaşamayabiliriz ve evet bir araç olarak seçimlere dair farklı görüşleri de savunabiliriz. Fakat Kürt ulusal sorunu bu ülkenin bir turnusol kağıdıdır ve Yoldaş Kaypakkaya’nın 50 yıl önce her türden şovenizme ve inceltilmiş Kürt düşmanlığına karşı keskin bir kopuşu bilimsel bir temelde gerçekleştirebilmiştir. O dönem ‘’sosyalist’’ saflarda gerek Kemalizme gerekse hakim sınıfın ulusal sorundaki pozisyonlarına dair sorunlu olan birçok yaklaşım, Yoldaş Kaypakkaya’nın keskin eleştirileri karşısında bazı görüşlerini bırakmaya zorlanmıştır. Yine Kürt hareketinin son 40 yıllık -içerisinde önemli tecrübeleri ve aynı zamanda büyük hataları barındıran- mücadelesi de Türk şovenizminin geriletilmesinde önemli bir rol oynamıştır. Yine devrimci komünistlerin enternasyonalist mücadelesi, hakim ulus şovenizminin halk saflarında geriletilmesinde kilit bir rolü üstlenmiştir. Bu bizim tarihimiz ve mirasımızdır ve sahip çıkmanın ötesinde, halkların kurtuluş mücadelesinin muzaffer kılınabilmesi için daha da ilerletilmesi elzemdir! Hangi amaçla olursa olsun bu mücadeleyi bırakmak ya da ‘’taktiksel’’ olarak esnetmek objektif olarak devrime ağır zararlar verir.
Hakim sınıflar kendi aralarındaki dalaşta Kürtleri kriminalize ediyor ve birbirlerini ‘’terörle iltisaklı’’ olmakla suçluyor ve Kürt halkının en demokratik talebi bile bastırılıyor. Hem 14 Mayıs seçimlerinin hem de 31 Mart Seçimlerinin ana belirleyenlerinden biri de Kürtlerin bastırılması olmuştur ve bu daha ağır bir şekilde devam etmektedir. Sokak röportajlarından, Youtube şovlarına kadar bir çok ‘’sivil’’ ortam da bile, ‘’terörle arana mesafe koy’’ zehirli sarmalı, hakim sınıf parametrelerinden biridir. Kemal Okuyan, bu parametreye ‘’Kürt solu’’ eleştirileri ile sahip çıkmakta ve hakim sınıfların parametresi olan şovenizmi ‘’ittifakının temel nedenlerinden biri’’ olarak ilan etmektedir. Devrimci ve ilericilerin kesinlikle bu şovenist ‘’içerme’’ karşısında durması ve teyakkuzda olması gerekir!
23 Şubat 2024