Yeni Komünizm

Polonya: Faşizm Gerici Ajandasını Kürtaj Yasağı İle Uygulamaya Devam Ediyor

“Kadınların toplumdaki konumu ve rolüyle ilgili bütün mesele, günümüzün aşırı koşullarında kendisini daha da yakıcı bir şekilde ortaya koyuyor… En radikal uygulamalar haricinde tüm bunlara herhangi bir çözüm bulunamaz. Belirleyici olan mesele şudur: çözüm radikal bir gericilik mi, yoksa radikal bir devrimcilik mi olacak?; kölelik zincirleri güçlendirilecek mi, yoksa bu zincirlerdeki en belirleyici halkalar parçalanacak ve tüm bu kölecilik biçimlerinin tamamen ortadan kalkma olasılığı açığa mı çıkacak?” 

– Bob Avakian

28 Ekim günü Polonya yargısının en yüksek organı olan Anayasa Mahkemesi kürtajı resmi olarak yasakladı, kabul edilen yeni yasa ile birlikte artık doğuracak kadının hayati bir tehlikesi yoksa, ensest veya tecavüz suçu işlenmemişse çocuğu doğurması gerekiyor. Bu gerici yasaya göre fetüste herhangi bir anomali tespit edilse bile kadın doğum yapmak zorunda!

Bu gerici yasa karşısında Leh halkı sokaklara indi, on binler gittikçe büyüyen boyutlarda sokaklara taşmaya başladı, faşist çetelerin kilise önlerinde toplanmalarına, polisin salgın var evinize gidin söylemlerine rağmen kürtaj hakkından ne olursa olsun feragat etmemekte kararlı olan kadınlar ve göstericiler sokakları terk etmedikleri gibi Polonyalı kadınlar grev kararı aldılar. Ülke çapında büyüyen protestolara rağmen faşist iktidarın “perde arkasındaki adamı”, başbakan yardımcısı Jaroslaw Kaczynski bu protestoların ulusun ve Katolik Kilisesinin varlığına bir tehdit teşkil ettiğini söyleyerek, gerici taraftarlarını ‘’ulusal değerleri savunmaya’’ çağırdı.

Burada hem Polonya özelinde özellikle de bariz bir gerici olarak ikinci kez Cumhurbaşkanlığına seçilen Duda ile ve mecliste çoğunluğu elinde bulunduran Hristiyan faşist, Hukuk ve Adalet Partisi ile gücünü tahkim eden bir faşist rejim görmekle beraber bu radikal sağa kayışlar Trump’ın ilk kez göreve gelmesinden beri bütün Avrupa’yı sarmaktadır. O halde öncelikle tikel bir çelişki olarak Polonya’daki bu gerici yasaya kadar olan sürece bakalım ve akabinde de bu çelişkinin bütün bir dünya arenasıyla olan ilişkine bakalım.

Polonya’da Faşizmin İktidar Serüveni ve İnsanlık Suçları

Meclisteki koltukların yüzde ellisinden fazlasına sahip olan iktidar partisi olan PiS kendisini ‘’ulusal kiliseci’’ ve ‘’Polonya milliyetçisi’’ olarak tanımlıyor.  Sezarın hakkını Sezar’a verelim, o halde açık olalım bu aşağılıklar Hristiyan faşistidirler. Katolik Kilisesi ile siyasi ve ideolojik bir ittifak halindeki Pis 2015 yılında iktidar oldu ve Duda ile cumhurbaşkanlığını kazandı. Bu tarihten başlayarak faşist ajandasını dur durak bilmeden ilerletti. Büyük abi Trump/Pence rejiminden öğrendikleri gibi yargıdaki yüksek kurumlara Hristiyan faşistleri atadılar, toplumu kendi gerici ajandalarına uyumlu bir şekilde polarize ettiler ve azgınca göçmen karşıtlığı yaptılar, Avrupa Birliğinin göçmenlerle ve LGBTQ bireylerle ilgili uygulamalarını ve yasalarını reddettiler, aleni bir şekilde yabancı düşmanlığı yaptılar. Bütün bu sürecin üstüne Duda ve temsil ettiği rejimi bir basın toplantısında ‘’büyük abi’’ Trump’tan ‘’Harika bir iş yapıyor!’’ övgüleriyle beraber 1000 Amerikan askeri ve Almanya’daki ABD birliklerinin Polonya’ya geçirilmesi ile ödüllendirildiler.

Duda birkaç ay önce tekrar seçildi. Ve tabii ki her faşist rejimin yaptığı gibi bu faşist rejimde gücünü tahkim etmeye başladı, önceden yapılmış atamalardan yararlanarak suçlarını işlemeye devam ettiler. Duda, yargılanması tamamlanmış ve ‘’gücü kötüye kullanmaktan’’ hüküm giymiş, azılı bir anti-komünist ve Polonya gizli servisi başkanlığı da yapmış olan Mariusz Kaminski’nin hükmünü kaldırdı, okullarda LGBTQ ile ilgili herhangi bir şeyin öğretilmesini yasaklayacağını, evlilik haklarının verilmeyeceğini ve ülkesini ‘’LGBT ideolojisinden’’ koruyacağını söyledi. Ve Duda seçimlerden sonra bütün faşistlerin yaptığı gibi yasaları ters düz etti, Polonya’da yürütmenin en büyük ikinci ayağı olan Sejm’de yeminli ifade vermeyi reddederek ülkede anayasal kriz çıkarttı. Ve şimdi de kadınların üzerlerine Katolik kilisesinin işbirliği ile en iğrenç prangaları sıkılaştıracak bu aşağılık yasayı yürürlüğe koydular, nitekim yasa Polonya’nın en üst mahkemesi tarafından daha önceden atanmış ve faşist rejim ile işbirliği halindeki hakimler tarafından onandı.

Keskinleşen Çelişkiler ve Avrupa’da Sağa Kaymalar

Peki Avrupa’nın bütün başkentlerinde faşizmin hayaletleri neden ve nasıl saklandıkları yerlerden ortaya çıkıyorlar? Bu fenomenin ‘’kaz adımlarıyla’’ ilerlemesinden iktidarlara yürümesi hikayesi büyük ölçüde Trump’ın zaferiyle paralel ilerlemektedir, nitekim Trump’ın 2016 yılındaki zaferiyle beraber gerek Fransa’da Le Pen gerek Macaristan’da Orban gerekse de Nazi ruhuyla Almanya’da “Almanya için Alternatif” (AfD) yürüyüş temposunu hızlandırmış ve siyasi sahayı kendi istediği şekilde polarize etmeye başlamıştır. Örneğin bugün Almanya’daki Yeşiller Partisinin eski eş başkanı olan Cem Özdemir’in parlamentoda “Almanya’nın değerlerini” savunması ve kendisinin ‘’gerçek bir Alman’’ olduğunu ima etmesi pek de sürpriz değildir; nitekim Avrupa’daki geleneksel sağ ve ‘’sol’’ gerici partilerde her ne kadar aralarında, faşistler ile kimi zaman gözle görülür farklılıklar olsa dahi faşizmin kutuplaştırdığı siyasi atmosferde mevcut gidişata ayak uydurmaktan kendilerini alamamaktadırlar.

Hepsinin kendi içerisinde özgüllükleri olsa dahi son tahlilde bu aşağılık faşistler içi boş “ulusal” söylemleri ile aynı şarkıyı farklı tonda söylemekten öteye geçemezler. Lakin temsil ettikleri şey burjuvazinin en aleni diktatörlük uygulaması olan faşist diktatörlüktür. Batı emperyalizminin mevcut krizi ve çelişkileri (Ortadoğu’da tırmanan savaşlar, kıtaya vuran göçmen dalgaları, LGBTQ ve kadın özgürleşmesi mücadelelerinin aldığı boyut, vb.) burjuvazinin tutkalı işlevi gören burjuva demokratik normların acizliğini ve lime lime olmuşluğunu göstermektedir. Bütün bu konjonktür düşünüldüğünde keskinleşen çelişkiler karşısında burjuvazinin faşist diktatörlüğe doğru yönelmesinden daha olası bir alternatifi de yoktur…

İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa’nın emperyalist güçleri kendi çıkarlarını ve çelişkilerini Avrupa Birliği (AB) çatısı altında gemlemeyi başarmışlardır ancak özellikle Britanya’nın AB’den ayrılması ve daha önce bahsettiğimiz burjuva demokratik normların mevcut krizlere ve keskinleşen çelişkilere cevap veremez hale gelmesi ile birlikte ‘’Avrupa-şüpheci’’ partilerin kamuoyunda güç kazanmaya başlamaları sonucu bu yapıda büyük bir krizin içerisine sürüklenmiş durumdadır. Faşist Trump/Pence rejiminin iktidarı ile birlikte kızışan uluslararası rekabet ve Almanya-Fransa eksenli tutkal olan AB hayallerinin bir amok koşucusu misali heyula içerisindeki azgın faşistler tarafından kemirilmeleri sonucu iyice sağa kayan Avrupa siyasi sahasının sivri ucunu ise faşistler temsil etmektedirler.

Peki İhtiyacımız Olan Nedir?

İhtiyacımız olan şey kesinlikle sosyal demokratların veya diğer liberal partilerin faşistleri dizginleyeceği gibi kastrasyona uğramış bir fanteziye kapılmak değildir. Her türlü iğrenç insanlık suçunu işlemiş olan burjuvazinin liberal kanadı ne mevcut krize bir çözüm olabilir, ne de insanlığın geniş çıkarları için iyi herhangi bir şeyi temsil edebilir. Nitekim aralarındaki kimi zaman keskinleşen pek çok çelişkiye rağmen devlet aygıtı üzerinde eskrim oynayan burjuvazinin iki kanadı da bir sınıfın diktatörlüğü için çalışırlar o da burjuvazinin diktatörlüğüdür!

Polonya’da da, bunun çok daha büyük bir örneği olan Amerika’da görüldüğü gibi faşistler açık bir şekilde kadın düşmanıdırlar ve gerici ajandalarında kadınları köleleştirmek kendileri açısından hayati bir önem taşır. O halde öncelikle şunu belirtelim; kürtaj tartışması kadınların ve bütün insanlığın ileride nasıl bir dünyada yaşayacaklarının da tartışmasıdır, bizler devrimci komünistler olarak şunu çok açık bir şekilde ifade ediyoruz:

Fetüs bebek değildir!

Kürtaj cinayet değildir!

Kadınlar kuluçka makinesi değildir!

Mazeretsiz şekilde kürtaj talep ediyoruz!

Köktendinci gericilerin arkasına saklandıkları her insana yaşamın Tanrı’nın bir hediyesi olduğu ve kürtajın cinayet olduğu safsatalarının da bu sistemin tam en dibine işlemiş olan ataerkillikte çöplüğün dibini boylamayı hak eden köleleştirme unsurlarıdırlar. Bugün ne yükselen faşist dalga ne de kadınların kurtuluşu mevcut kapitalizm-emperyalizm sistemi içerisinde çözüme ulaştırılabilecek sorunlardır.

Bu sorunların bütünü radikal bir şekilde ancak gerçek bir devrim yoluyla çözülebilir nitekim o devrim de bütün insanlığın kurtuluşunun bir parçası olarak bütün kadınların da kurtuluşu ile mümkündür! Bütün bunların ötesine geçebilmek ve gerçek bir devrim yapabilmek için bugün yakıcı bir şekilde ihtiyaç duyduğumuz şey Bob Avakian’ın mimarı olduğu yeni komünizmdir. Yeni komünizmin bayrağı altında, faşizme ve kadınları kuluçka makinesi olarak gören aşağılık zihniyete karşı, gerçek bir devrim için kadınların öfkesi açığa çıkmalıdır!

İbrahim Sâlik

"Teori ideolojinin en dinamik faktörüdür" - Zhang Chunqiao

Add comment

Follow us

Don't be shy, get in touch. We love meeting interesting people and making new friends.