Editörün Notu: Bir yenikomunizm.com okuru yazısını öneminden dolayı paylaşmayı uygun görüyoruz. Bu makalede hedeflenen amaç insanın diğer tüm canlılarla lineer bir şekilde eşitlenmesinden öte, verili baskıcı ve sömürücü kapitalist-emperyalist dünya sistemi içerisinde, özgürlük mücadelesi verirken, insan-doğa ve insan-hayvan ilişkilerinin bilimsel bir temelde alınmasına ilişkin eleştirel bir nottur.
İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın, 7 Ekim Saldırısı sonrasında Filistinlilerin ‘’insan’’ olmadıklarını, onların ‘’insansı hayvanlar’’ olduklarını, ‘’hayvandan’’ sayıldıklarını o yüzden de ‘’insanca’’ muameleyi hak etmediklerini ve İsrail’in de böyle davranacağını dile getiren açıklaması, birçok kesim tarafından eleştirildi ya da eleştirilir gibi oldu (İroniye bakın ki Naziler, Siyonistlerin argümanlarının bundan 80 yıl önce kullanmışlardı. Yahudilerin ‘’sıçan’’ olduğunu söylemişler ve dolayısıyla da toplumdan ‘’temizlenmesinin’’ Alman ulusu için ‘’zorunlu’’ olduğunu ileri sürmüşlerdi) . Gallant’ın bakış açısındaki insan merkezli/türcü düşüncesine dair eleştiriler ne yazık ki benzer bakış açısıyla ele alınmış, ‘’reddedilmiş’’ ve ‘’eleştirilmiştir’’. Bu benzerliğe dair küçük bir not düşmeyi önemli görüyoruz.
Hayvanlara -yani başka bir türe- kötü davranmak, onlara istediği/dilediği gibi müdahale etmeyi ‘’hak’’ görmek bakış açısı, insan merkezli -merkezinden insanın olduğu, insanın diğer her şeyin üstünde olduğu geri kalan canlı yaşam formlarının insanın ‘’yaradılışı/doğası’’ gereği değersiz olduğu ya da sadece insanla değer kazanabileceği, diğer türlerin ve doğanın insanın merkeze alarak örgütlenmesi gerektiği anlayışı- bir bakış açısıdır.
1948’den bu yana, soykırımcı, işgalci İsrail’in ve onun aparteid rejiminin altında gadre uğratılan Filistin halkı, Nakba’dan beri en büyük katliam ile karşı karşıyadır ve Gallant bu katliamı Filistinlilerin ‘’insan’’ olmadıkları için dolaysıyla ‘’değerli’’ de olmadıkları o yüzden böylesi bir soykırımın yapılmasının bir mahsuru olmadığı görüşünü öne sürmektedir. Bir şeyin değerli olabilmesi için insan olması gerektiği anlayışı, yaşadığımız kapitalist-emperyalist çağın ve onun burjuva hümanizminin özelliklerinden biridir. Fakat paradoks şu ki, kapitalist toplumla birlikte birey/insan her ne kadar bir yeni ‘’İlah’’ olarak ilan edilse, yüceleştirilse dahi, yine aynı toplumun işleyişi tarafından atomize edilir, üretim ilişkileri tarafından nesneleştirilir ve kapitalist kar ‘’matrisinin’’ rakamsal/matematiksel hesaplarının parçası haline gelir. O, kapitalist planlamada ‘’değer’’den ziyade, artı-değer üreten bir ‘’istihdama’’ dönüşür. Yine kapitalist-emperyalizmin dünya çapında işleyişi sonucu ortaya çıkan derin bölünmeler -örneğin ezen uluslar ve ezilen uluslar-, bazı insanlarının hayatlarını diğerlerinden daha ‘’değerli’’ kılar. Hamas ‘’sivillere saldırınca’’ terörist olur ama 7 Ekimden bu yana elde edilen bilgilere göre 5 binden fazla Filistinli İsrail’in saldırıları sonucunda katledilmişlerdir. Aslında burjuva hümanizmi, onun ‘’evrensel temel insan hakları’’, yine temel olarak egemen olan ülkelerin birbirleri üzerinde ‘’etki’’ oluşturabilmeleri için kullanıla gelir. Ukrayna, Rus emperyalizmi tarafından işgal edilip, ablukaya alınınca ‘’tiranlık’’ olur ama İsrail, Filistinlilerin yaşamaları için en temel zorunluluğu olan yeme ve içme hakkını bile dünyanın gözleri önünde engellediğinde, ‘’İsrail’in savunma hakkı’’ olur. Aslında insan merkezli bakış açısı, söz konusu insan olduğunda da çok ‘’insan merkezli’’ değildir, ama söz konusu doğa ve üzerindeki diğer canlılar olduğunda birden ‘’değerli’’ olanın esasta insanın yaşamı olduğunu, gezegenin ve üzerinden yaşayan canlıların da bu ‘’değere’’ göre konumlanması gerektiğini sonu gelmez anti-bilimsel argümanlarla ileri sürer.
Dolaysıyla insan anlayışı, verili iktidar ilişkileri tarafından da sürekli işlenir ve yeniden ideolojize edilir. Kimin ‘’gerçek insan’’ olduğu kimin olmadığı tartışılmaya başlar. Bazen buna ‘’teröristler’’ kavramı da eşlik eder. Yani bunlar ‘’cani insandır’’, o halde ‘’bizler gibi davranılmayı’’ hak etmiyorlar anlayışı devreye girer. Fakat Siyonistler, Filistin kurtuluş mücadelesini 78 senedir terörist ilan ediyor ve bu ‘’kavram’’ siyonist soykırımın devamı için bugün çokta ‘’ihtiyacı karşılamıyor’’. O zaman yeni bir kategori olarak ‘’insan olmayanları’’ devreye sokulabilir.
Hiç bir halk -ki burada söz konusu olan yıllardır soykırıma uğratılan ezilen Filistin halkıdır- ne daha az insan ne de daha çok insandır! Bu kavramların ‘’serbest ifadesi’’ ezen ulusun, kan emici Siyonizmin, başta ABD emperyalizmi olmak üzere, batılı emperyalistlerden aldığı güçle söylediği aşikardır ve ezen ulusun daha fazla ezbilmesi için ‘’meşruluk’’ olarak kullanılır. Yoksa esas dert, bu tartışmada da görüleceği üzere insan da değildir, Siyonist sömürgeci İsrail’in devamlılığının sürdürülmesidir.
Şayet insan merkezli/türcü faşizmin çıkış noktasına gelecek olursak, ‘’diğer türlerin değersiz oluşu, onlara istediğimizi/dilediğimizi’’ yapabileceğimiz bakış açısı, son derecede zehirlidir, canicedir ve kesinlikle karşı durulması gerekir. Çelişkinin diğer bir yanı ise, bir halkın ‘’insan olduğu’’ için böyle bir muameleyi hakketmediği anlayışı, diğer canlı türlerine ‘’istediğimizi/dilediğimizi’’ yapabileceğimiz anlayışını sürdürmektedir. Tartışma götürmez hakikat şu ki, İsrail’in Filistin halkına karşı girişmiş olduğu bu soykırımın hemen durdurulması elzemdir ve birazcık vicdan sahibi her insanın bunun için harekete geçmesi gerekir. Bu temel hakikat, insan dışı türlerin daha az ‘’değerli’’ olduğu ve onlara istediğimizi/dilediğimizi yapabileceğimiz anlayışını güçlendirmemelidir! Bir haklı mücadele, başka türlü baskı formlarını onaylar ya da kerhen onaylar pozisyonda olmamalıdır!
Dünyanın bu halinden rahatsız olan, baskının ve sömürünün ortadan kalkmasını isteyen, göçmenlerin şeytanileştirilmesine karşı çıkan, kadınların ve LGBTQ bireylerin ‘’düşman unsur’’ olarak gösterilmesini reddeden, bir ulusun diğer bir ulus tarafından gadre uğratılmasının karşısında olan, iklim krizinin varoluşsal bir tehdide dönüştüğü bu koşullardan kurtulmak isteyen herkesin, insanın diğer canlılarla birlikte doğanın bir parçası olduğu ve onların üstünde olmadığı, İnsanların çok değerli olduklarını ama ‘’değerin merkezi’’ olmadığını anlamaları son derecede önemlidir. Kapitalist toplumun sahte insan ‘’yüceltisi’’ ve insanın metalaştırılmasında olduğu gibi, doğanın ve diğer canlı türlerinin metalaştırılması ‘’alt kategori’’ olarak ele alınması, tasavvur etiğimiz özgür bir dünyanın önünde bir engel olarak durmaktadır, bu engellin kaldırılması gerekir!
Add comment