Editörün Notu: Aşağıdaki yazı gündemdeki gelişmeye yönelik web sitemize iletilmiş bir okur mektubudur. Takipçilerimizin dikkatine sunarız.
İçişleri Bakan Süleyman Soylu, geçtiğimiz günlerde meclis kürsüsü üzerinden höykürmesi ve fütursuzca tehditler savurması ne bir anlık “öfke patlamasıdır” ne de bir anlık hezeyanla açıklanabilir. Türkiye’de ırkçılık, şoven milliyetçilik ve linç kültürünün hem teorik hem de pratik bir biçimde kurumsaldır. Soylu’nun saldırganlıkları bunu ifade etmektedir. Soylu bir yandan şovenizmi körüklemekte, diğer yandan ise hâkim sınıfların yaşadığı çelişkileri bu şovenizmle saklama çabası içerisine girmiş durumdadır.
Dünyanın içinde bulunduğu çelişkiler, pandemi, bölgesel savaşlar, pazar alanlarının paylaşılmasına yönelik dalaşlar, doğal felaketler ve tüm bunlardan kaynaklı kitlesel göçler, emperyalist kapitalist dünya sisteminin aynı zamanda da toplumsal fay hatlarını oluşturmakta ve bu sistem tarafından körüklenmektedir. Bu toplumsal fay hatları her bir özgülde farklılıklar göstermekle birlikte, onları etkileyen, zeminini hazırlayan dünyanın, emperyalist-kapitalist sistemin parçasıdırlar. Ve Soylunun ırkçı, şoven ve lümpen kabadayı biçimindeki “ohh” böğürtüleri bu çelişkilerden azade değildir. Kürt ulusal sorununu bastırmak için seferber olmuş AKP-MHP hükümeti, atadığı kayyumları ve tüm faşist uygulamaları “meşrulaştırabilmek” için, ırkçı şoven çıtayı yükseltmek ve kendi faşist rejimlerine daha fazla taban bulmak istemektedirler. AKP’nin yaşadığı bir dizi çelişkiler -siyasal İslamcı kanattaki bölünme ve kendi partilerinde uyandırdığı korku, MHP ile olan çelişkiler ve üzerinde baskı/sömürü uyguladıkları halk kitleleriyle yaşanan keskin çelişkiler- 2020 yılında daha da kızışmıştır. Daha fazla “taban” bulmak ve “meşruluk” yaratmak için toplumu İslamcı-Türkçü faşist bir temelde kutuplaştırmaktadırlar.
Keza kadınlar üzerinde nerdeyse gündelik bir rutine dönüşmüş taciz, tecavüz ve cinayetlerin kökleri bu sistemin çimentosunu oluşturan geleneksel erkek egemenliğine dayanan egemen ideoloji olan İslamcı Türkçü faşist ideolojinin gündelik yaşamdaki karşılığıdır. Tüm bu çelişkiler Soylu’yu “tribünlere” oynamaya zorlamaktadır. Bunu yaparken yüzyıllardır ezilen Kürt ulusu seçmesi tesadüf değildir. Kuruluşundan itibaren T.C devletinin tekçi, milliyetçi ırkçı ideolojisi sürekli güncellenerek sürdürülmüştür. Ve bu ideoloji, tarih boyunca nerdeyse tüm hükümetlerin temel ortak kalkış noktası olmuştur.
Bundan kaynaklıdır ki Soylu en agresif ve en lümpen biçimde Kürtlere saldırmaktadır. Soylu mecliste bunları yaparken dışarıda bu konuşmadan kuduranlar hedef alınanlara yönelik acımasızca saldırmaktadırlar. Mevsimlik çalışan Kürt kadınları, çocukları linç edilmekte sivil Kürt köylüleri canlı canlı helikopterden atılmakta, kolluk güçleri Kürt kadınlarına taciz ve kimi zaman tecavüz etmektedirler. T.C’nin tüm hapishaneleri Kürt ulusunun haklı mücadelesini yürütenlerle tıka basa doludur. Gündelik hayatta sürekli aşağılama ve dışlama üzerine kurulu egemen kültürü ve diliyle yaşamak zorunda bırakılan Kürtler bulduğu her zeminde mücadele etmiş ve etmektedir. Kürt ulusuna çektirilen acılara ve vahşete boyun eğmemek ve karşı çıkmak için Yeni Komünizmin mimarı ve önderi Bob Avakian’ın şu sözlerine kulak vermeliyiz;
“İki seçeneğimiz var. Ya bütün bunlarla yaşamaya devam edeceğiz ve gelecek kuşaklar da -eğer bir gelecekleri olacaksa- aynısını, hatta daha beterini yaşamaya devam edecek veya devrim yapacağız!”