ABD, Yemen’e Saldırırken ve ABD-İsrail’in Filistine Karşı Savaşı Genişlerken Sorulması Gereken Soru Şudur: Kimin Çıkarlarına Hizmet Ediliyor?

Editörün notu: Aşağıda çevirisi yer alan yazı 15 Ocak 2024 tarihinde revcom.us sitesinde yayınlanmıştır. İngilizceden çevirisi yapılan yazının orijinaline https://revcom.us/en/us-attacks-yemen-and-expands-us-israel-war-palestine-ask-yourselfwhose-interests-are-being-served linkinden ulaşabilirsiniz.


12 Ocak günü, ABD’nin uçak gemileri, denizaltıları ve savaş uçaklarından oluşan bir filo Kızıl Denizde sinsice gezinmeye (ABD’nin kıyılarından 11.000 km uzakta! ve Yemen’de Husilerin kontrolündeki bölgelere bir saldırı başlattı. Patlamalar, şehir ve kırsal bölgeyi sarsarken. 150 füze; 28 farklı bölgede 60 hedefi çarptı. En az 5 Yemenli bu saldırılarda öldürüldü. Daha sonra 13 Ocakta ABD bir radar istasyonu olduğunu söylediği bir hedefe tekrar saldırdı. Ve Biden hala daha fazla saldırıyla tehdit ediyor.

Bütün bunlar ABD’nin tehlikeli bir şekilde gerilimi tırmandırmasıdır ve bunun sadece iki amacı vardır:

  • Birincisi, habis ‘’bekçi’’ İsrail’i, Filistin halkına karşı yürüttüğü soykırımcı savaşta korumak
  • İkincisi, Ortadoğu’nun majör kesişme noktalarından Kızıl Deniz’in nakliye rotalarında ABD tahakkümünü sürdürmek

Dahası, ABD’nin bu saldırısı daha büyük bir savaş hatta dünya savaşı riskini yükseltiyor ki bu meseleye birazdan gireceğiz. Ancak okumaya devam ederken ve başkalarıyla bu mesele üzerine konuşmaya devam ederken Bob Avakian’ın şu sözünü aklınızda tutun:

Emperyalistlerin çıkarları, hedefleri ve büyük tasarıları bizlerin çıkarı değildir – bu çıkarlar ABD’de veya bir bütün olarak dünya halklarının ezici çoğunluğunun çıkarı değildir. Emperyalistlerin bu çıkarların peşinde koşarken kendilerini içinde buldukları zorluklara, emperyalistlerin bakış açısından ve çıkarlarından değil, insanlığın büyük çoğunluğunun bakış açısından, daha başka bir yol, daha farklı ve daha iyi bir dünya için insanlığın temel ve acil ihtiyaçlarından bakılmalı ve bu şekilde yanıtlanmalıdır. (Basics 3:8)

Neden ‘’Şanlı’’ ABD Ordusu Dünyanın En Yoksul Ülkelerinden Birine Saldırıyor?

Üç ay boyunca Husi güçleri Kızıl Denizden, dünyanın en yoğun nakliye rotalarından birinden geçen ticari gemilere roket ve dronelarla saldırdı. Bu saldırıların nedeni bir sır değildi, Husilerin defalarca açıkladıkları amaçları ABD ve İsrail’e Filistine karşı yürüttükleri soykırımcı savaşı durdurmak için baskı yapmaktı. Husiler, Yemen’in kayda değer bir kısmını kontrol eden İslamcı köktendinci bir gruptur. İran ile müttefiklerdir ve Suudi Arabistanla (ABD tarafından desteklenen) savaş halindedirler. Husiler özgürleştirici bir güç olmadıkları gibi eylemleri kendi ajandalarına hizmet eder ve bunları yapmak için kendi sebepleri vardır (aşağıda daha detaylı aktarılmıştır) ancak bütün bunlar İsrail’in suçlu savaşının bitmesi gerekliliğine gölge düşürmez.

ABD’nin Yemene saldırısının temel nedenlerinden birisi İsrail’in soykırımcı savaşını desteklemek ve Husilerin ‘’müdahale’’ etmemelerini sağlamaktır. Buna rağmen Biden açıklamasında hiçbir şekilde İsrailden, Gazzeden veya savaştan bahsetmez. Aksine, Biden bütün meselenin ‘’gemicilik serbestisi’’ olduğundan bahsediyor.

Peki o halde ABD’nin ‘’gemicilik serbestisi’’ endişeleri Suudi Arabistan, ABD’nin bütün desteğiyle 2014-2022 boyunca Yemen’i işgal ettiğinde ve bütün ana limanlarını ablukaya altığında neredeydi? Bu işgal ve abluka-savaşla beraber- kıtlığa ve hemen hemen 377.000 Yemenlinin ölümüne neden oldu.

Bu emperyalistler için ‘’gemicilik serbestisi’’ kendileri ve müttefikleri için dünyayı ‘’özgürce’’ turlayabilmeleri, milyarlarca çaresiz ve yoksul insanı ‘’özgürce’’ sömürebilmeleri; ucuz emek ve ucuz ürünlerle ‘’küresel tedarik zincirlerini’’ besleyerek maksimum kar elde etmek anlamına gelir. Daha sonra ise ordularını ve savaş gemilerini istedikleri her yere gönderir ve oranın halkını emperyalizmin onları zorladığı korkunç koşulları kabul etmeye zorlamak veya yine aynı halkları sömürmek isteyen rakiplerini yenmek için kullanırlar. Kısacası ‘’gemicilik serbestisi’’ demek ‘’gemiciliği tahakküm altına almanın serbestisi’’ demektir.

Husilerin eylemleri bu sürece ufak bir engel oluşturdu-Tesla ve başka bazı şirketler fabrikalarını kapatmak zorunda kaldı, petrol fiyatları yükseldi. Ancak ABD için bunun çevirisi onun bölgedeki ana uygulayıcısının iktidarının tehdit edilmesidir yani İsrail’in. Ayrıca nakliyelerin sekteye uğraması ABD’yi ‘’zayıf’’ göstermiş ve dünya çapına uzanan imparatorluğunun can damarlarını savunmaktan aciz gözükmüştür. Hatta belki de diper emperyalist gangsterlerin mücadelelerine karşı ‘’savunmasız’’ gözükmüştür.

İşte insanlar bu yüzden kıyıma uğratılmakta ve bütün dünya risk altına girmektedir.

Dolayısıyla kendinize şu soruyu sorun: Bu savaşla kimin çıkarlarına hizmet ediliyor? Ve bizler-insanlığı umursayanlar-buna nasıl cevap veriyorlar?

(Yazının türkçe çevirisi için linki tıklayınız)

Majör Bir Savaş Tehlikesini Yükseltmek

Soykırımcı Joe Biden’ın perspektifinden Husilerin bu eylemleri Yemene karşı bir savaşı ‘’meşru’’ kılıyor ve ‘’kırmızı bir çizgi’’ çekmek gerekiyor.

Ancak bu kırmızı çizgi aynı zamanda bir dolu riski de beraberinde getiriyor, özellikle de Husiler hiçbir geri adım atma emaresi göstermezken. Husiler eylemlerine devam ederse bu durum şayet ABD daha sert cevap vermezse ABD’yi daha da zayıf gösterecek.

Bu işlerin sarmal şeklinde kontrolden çıkması tehlikesini taşıyor. İran, Husi müttefiklerini savunma zorunluluğu hissedebilir ve ABD bunu önlemek için veya cevap vermek için İran’a saldırabilir. Tabi bu durumda İran, Rusya ve Çin’e daha da yakınlaşacak-ABD’nin dünyanın emperyalist tahakkümü için ana rakipleri. Ve bu emperyalist ülkeler ABD saldırısında İran’ı savunmak zorunda hissedebilirler.

Dolayısıyla, Yemen ile savaş İran ile ve hatta Rusya/Çin ile bir savaşa sebebiyet verebilir-her iki ülke de nükleer silahlara sahip. Bütün bunlar olmak zorunda değil ancak olabilir, durum bu denli patlamaya müsaittir.

Tabii ki ABD’nin yöneticileri bütün bunların halk kitlelerine getireceği dehşet acıları ve küresel bir nükleer savaşın olasılığını umursamıyor. Onların umursadıkları; imparatorlukları için potansiyel riskler-bölgenin kontrolünü kaybetmek, ekonomik negatif yansımalar, siyasi instabilite vb. Ve hiç kimse bir savaşın başlangıcında savaşın nereye gideceğini veya-şayet biri kazanacaksa- kimin ‘’kazanacağını’’ bilemez.

Buna rağmen sistemlerinin mantığı budur ve başka herhangi bir biçimde işleyemez. Ve bu sistemin bakış açısından ve mantığından baktıklarında büyük risklerin eşiğinde olmak pahasına Husileri yenme zorunluluğuyla karşı karşıyalar.

Yine söyleyelim, kendinize şunu sorun: Kimin çıkarlarına hizmet ediliyor?

Emperyalizm Gitmelidir! Ancak; İran, Husiler ve ‘’Direniş Ekseni’’ Buna Bir Cevap Değildir

İran İslam Cumhuriyeti (İİC) Lübnan’da Hizbullah, Filistin’de Hamas, Yemen’de Husiler ve diğer başka güçler ile birlikte ABD ve İsrail’e karşı bir ‘’direniş ekseni’’ olduklarını iddia ediyorlar. Ancak bu ne için bir direniş? Bütün bu hareketler birbirlerine ortaçağcı, mizojen ve köküne kadar baskıcı bir dini köktendincilik ile bağlıdırlar. Sadece geçen yıl İran’da olanlara bir bakın: Geçtiğimiz yıl kadınlar ve erkekler cesurca, altı ay boyunca kadınların kamusal alanlarda saçları açık bir şekilde varolması için mücadele yürüttüler! İİC tarafından yüzlercesi öldürüldü, binlercesi hapsedildi!

Bunların yanında birde ‘’direniş ekseninin’’ rakip emperyalist ülkelerle olan ve gittikçe bağlanan bağları bulunmaktadır ve bu bırakın uğruna savaşmayı hiçbir düzgün insanın desteklememesi gereken bir şeydir.

Son bir kez daha tekrar edelim: Halklar YALNIZCA kitleleri ve gezegeni parçalayan emperyalistler ve intikamı taçlandıran Karanlık Çağların dinci teokratları arasında seçim yapabilecekleri söylendiğinde kimin ve neyin çıkarlarına hizmet ediliyor?

Peki halkların ve insanlığın çıkarları gerçekten nerede yatıyor? İnsanlık görülemmiş bir korkunçluğa tanık olurken ve yok olmanın eşiğindeyken Bob Avakian’ın bu sözlerine kulak verin ve derin bir şekilde düşünün:

Bizler, dünya halkları, bu emperyalistlerin dünyayı tahakküm altında tutmalarına ve insanlığın geleceğine karar vermelerine daha fazla izin veremeyiz. Olabildiğince çabuk bir şekilde alaşağı edilmeliler. Ve bu şekilde yaşamak zorunda olmamamız bilimsel bir hakikattir.




Paris’te Bir Terör Saldırısı. Korkunç Bir Dünya ve Başka Bir Yola Olan İhtiyaç!

Editörün Notu: Tarih: 15 Kasım 2015 | Revcom.us. Orijinal metin için bakınız: http://revcom.us/a/413/a-terrorist-attack-in-paris-a-world-of-horrors-and-the-need-for-another-way-en.html


13 Kasım gününde tüm Paris’te eşzamanlı olarak gerçekleştirilen saldırılar en az 129 insanın canını aldı. Suriye ve Irak’ın bazı kısımlarına hükmeden silahlı gerici İslamcı örgüt IŞİD’in saldırıları üstlendiği anlaşılıyor. Kurbanları senin benim gibi insanlardı, kafede bir şeyler yiyen, bir futbol maçını izleyen veya sokakta dolaşan insanlar. Hayatın tüm kısımlarından, Fransa’dan ve tüm dünyadan insanlar. Bir Rock grubunun sahne aldığı konser mekanında mahpus kalan 89 kişinin de öldüğü saldırıların dehşet veren doğası ancak toplumda kaos ve korku havası estirmeyi amaçlamış olabilir. Saldırıyı düzenleyenler Fransa ve ABD’nin cevabı daha çok savaş ve baskı olacağını kesin biliyorlardı. Korkunç bir katliam olan Paris saldırıları kesinlikle kınanmalıdır.

Aynı zamanda, Fransa’nın cumhurbaşkanı olanları “savaş” olarak niteleyip “acımasız” biçimde cevap vereceğini duyurdu. Bu konuda net olmamız lazım. Fransa’nın bu tehdidi ve yaşanan saldırıların biçiminin, ABD’deki siyasal hayat ortamını etki altına alması oldukça kaygı vericidir. Şuna kesin gözüyle bakabiliriz: Orta Doğu’da Fransa, diğer Avrupalı güçler ve ABD’nin elinden daha çok savaş ve askerî saldırı meydana gelecek. Bunun sayesinde daha da çok insan hayatını kaybedecek, daha da çok insan zaten milyonları bulan mülteci yığınlarına katılıp belki de sığınacak bir yer ararken ölecek.

Ve bu durumda, günümüzde milyarların mahpus olduğu korkunç dinamik yoğunlaşıyor ve git gide kızışıyor. Dünya başka bir yol için haykırıyor. Bu yolu bulmamız için ilk olarak içinde bulunduğumuz bu gelişmelerin kökünde yatan sebepleri kavramamız gerek.

Korkunç Bir DÜNYA!

Yine net olmamız gerekir ki: Paris’teki saldırının amacı, terör estirerek gerici bir tepki yaratmaktı. Gaddar, adaletsiz ve dehşet vericiydi. Tıpkı Sınır Tanımayan Doktorlara ait Afganistan’daki bir hastanenin 3 Ekim’de ABD tarafından bombalanması gibi. Devlet terörünün bilinçli bir örneği olan bu saldırı acil ihtiyaç duyulan bir hastaneyi yok etmekle kalmadı, bir düzine yürekli doktor, tüm dünyadan gelen gönüllüler ve Afgan hastaları da öldürdü. 2001 senesinden bu yana, ABD’nin Afganistan’ı istilası ve işgali on binlerce sivilin ölümüne sebep oldu. Diğer yandan ABD’nin Irak’ı istilası ve işgali hem doğrudan on binlerin ve dolaylı olarak yüz binlerin ölümüne sebep oldu, hem de IŞİD’in ortaya çıkıp yükseldiği potayı da yarattı.

Tıpkı yine IŞİD’in üstlendiği Beyrut’un fakir bir Şii mahallesinde 12 Kasımda gerçekleşen terörist saldırı gibi. Bu saldırı, Suriye hükümeti, İran ve Rusya’nın destek bulduğu bir topluluğu hedef aldı, fakat hedef alınıp ölen insanlar yine sivillerdi. Suriye’de birbiriyle çekişen gerici güçler arasındaki çok taraflı savaş 250.000 insanın ölümüne ve 12 milyondan fazla insanın evlerini terk edip mülteci kamplarına sığınmasına veya Avrupa’daki zulüm ve toplama kamplarına giden zorlu göçüne yol açtı.

Tıpkı 8 Ekim’de Yemen’de bir düğünün ABD tarafından desteklenen ve silahlandırılan Suudi rejimi tarafından bombalanması gibi. Bu, bir ay içinde Suudi Arabistan savaş uçaklarının bir düğüne ölüm yağdırdığı ikinci vaka oldu. 30 insan öldü. Eylül sonunda Yemen’deki başka bir düğün Suudi füzelerince vurulmuştu, o zaman da 130 insan ölmüştü. Suudilerin terörü, Suudi karşıtı güçlerin hâkimiyet kurduğu bölgelerdeki sivil nüfusu hedef alıyor. Suudilerin bu savaşı yazın başlayıp, dünyanın çoğu ülkesinde yasaklanmış olan ABD yapımı parça tesirli bombalarla yürütülüyor. Bu bombalar sayesinde yüzlerce çocuk dâhil binlerce sivil katledildi.

İki Gerici Baskı Kutbu

ABD yöneticileri kendilerini bu olayda ‘iyi olanlar’ olarak gösterme çabasındalar. Onların bu sistemi ancak milyarlarca insanın amansızca ve öğütücü sömürüsüyle, doğanın talanıyla ve halkların ve kadınların –yani insanlığın yarısının- ezilmesiyle ortaya çıkan gerçekliği artık saklayamamaktadır. İnsanlara bu imparatorluğun temellerinin soykırım, kölelik ve dünya çapında savaşların unutturulmasında ısrarcılar.

IŞİD gibi İslamcı köktenciler ise kendilerini buna başkaldıran tek “muhalefet” olarak lanse ediyor. Onların başkaldırması, tüm zamanların büyük zalim olma hırsında olan küçük zaliminkidir. Zorla yaratmaya çalıştıkları, toplumda kadınları gaddarca ezip, cehalet ve batıl inançları şiddet ile dayatmaktır. İçinde azıcık vicdan taşıyan hiç kimse bunu hoş göremez, aksine, herkes karşı çıkmalıdır. İnsanlık daha çok iyisine muktedir: sömürünün ve baskının olmadığı yeni bir topluma.

İnternet sitemiz ve gazetemizde sürekli vurguladığımız gibi: ‘Bizi bu duruma düşüren ve ona hapseden, sistemin kendisidir. Çıkış yolumuz ise bu sistemi devrim ile yıkıp yerine çok daha iyi bir sistem koymaktan geçer. Bu devrimin nihai hedefi komünizmdir: İnsanların beraber, herkesin menfaati için çalışıp uğraştıkları bir dünya… Herkesin topluma verebildiği kadar verdiği ve insanca yaşamak için ihtiyacı olduğu kadar geri aldığı bir toplum… İnsanların arasındaki ayrımların olmadığı, hiç kimsenin başka bir kimseye hükmederek onu sadece onurlu bir hayatın gerekçelerinden değil, dünyayı kavrayıp değiştirmek için gerekli olan bilgilerden de yoksun bırakmadığı bir dünya.

“Bu Devrim Hem Zorunlu, Hem Mümkündür!”

Ve, yine her zaman söylediğimiz üzere, “Bob Avakian’ın onyıllar içinde gerçekleştirdiği çalışmalarından dolayı, günümüze dek komünist devrimin olumlu ve olumsuz tecrübeleri ile insanlığın geniş yelpazedeki tecrübesinden faydalanarak, artık komünizmin yeni bir sentezi var – hakikaten yeni ve daha iyi bir dünya ve toplum için capcanlı bir vizyon ve strateji ve aynı zamanda da bu hedef doğrultusundaki mücadeleyi ilerletebilmek için hayati önem taşıyan önderlik.”

Burada yazılanları okuyorsanız ve kendinizi Paris’te –veya ondan önce Kunduz’da veya geçen sene Gazze’de veya birçok başka yerde- olanlar hakkında acı çekerken buluyorsanız, o zaman buna kulak vermeniz lazım. Bu gerçekten de, yaşanmakta olan canilikten bir çıkış yoludur ve gelecek için herkes kendisini ve etrafındaki insanları bu mücadeleye seferber etmelidir.
Aynı zamanda, tamda şimdi, terör ve zulmün döngüsü kırılmalıdır. Paris’teki gibi bu saldırılar da akıldışıdır ve kınanmalıdır. Fakat biz, bizim yöneticilerimizin bu saldırıları daha da vahim olanlara bahane olarak kullanmalarına yardımcı olmaya değil, engel olmaya mecburuz. Bizim güvenliğimizi sağlayacaklarını iddia ettikleri fakat aslında problemi daha da büyüten, daha çok baskı ve kontrol getirdiklerinde başkaldırmalıyız. İstilalarını, İHA saldırılarını ve bombalamalarını artırmak istediklerinde başkaldırmalıyız. Vatanseverliği göğe çıkartıp göçmenleri hedef alan çirkin saldırılara sebep olduklarında başkaldırmalıyız. Tüm olup bitenlere sessiz kalmak sadece bu döngüye katkı sunuyor ve batı ile cihat arasındaki bu gerici çatışmada iki tarafı da güçlendiriyor.

Pozitif ve özgürleştirici bir alternatifin yokluğu ve ‘batı’da kararlı ve görünür bir muhalefetin olmaması karşısında, ABD’nin cinayetleri insanları gerici cihatçıların kollarına sürüyor. Gerekli ve ahlaken doğru olan, ABD, Fransa ve diğer emperyalist ülkelerde yaşayanların “bizim hükümetlerimizin” suçlarına kararlı ve görünür bir muhalefet oluşturmamızdır. Başka bir dünyaya doğru hareket etmek ve mevcut şiddet döngüsünden çıkmak için tüm dünyada insanların bu hükümdarların bizim adımıza konuşamayacaklarını ve insanlığın ortak menfaati uğruna hareket ettiğimizi görmeleri gerektirmektedir.