İsrail ve ABD Yemen’e Saldırıları Arttırıyor — İsrail’in Kana Susamış “Kefaret Savaşında” Bir Cephe

Editörün Notu: Okumakta olduğunuz yazı 6 ocakta revcom.us sitesinde yayınlanmıştır. Yazının İngilizce orijinali için tıklayınız.


Son 14 ay boyunca İsrail ve ABD küçük ve acı biçimde fakirleştirilmiş Yemen’e ve onun İran tarafından desteklenen İslami köktenci Husi hareketine karşı birden çok kez saldırı düzenlemiştir. Husiler, İsrail’in Gazze’deki soykırımına karşı misilleme olarak İsrail’e ve Kızıl Deniz’de İsrail ile alakalı nakliye gemilerine saldırı düzenlemekteydi.

Şimdi İsrail ABD desteği ile Yemen ve ülkenin kuzeyini kontrol eden Husileri Gazze ve Lübnan’a yağdırdıkları kana susamış, her şeyi hedef alan ve suç teşkil eden katliamlarla tehdit etmektedir. İsrail’in BM elçisi geçen hafta Husilerin yakın zamanda Gazze’de Hamas ve Lübnan’da Hizbullah ile “aynı acı kaderi paylaşabileceği” uyarısını yapmıştı.

Bunun üzerine bir düşünün. İsrail’in tam ABD desteği ile Gazze’deki Filistin halkına yaptığı şey tarihin en korkunç suçlarından biri, bir soykırım suçu olarak tarihe geçecektir! Lübnan’da İsrail, yine tam ABD desteği ile kitlesel suikast, kontrolsüz katliam ve yaygın bir yıkım kampanyası yürütmüştür ve bunu sadece İran’ın müttefiği Hizbullah’a karşı değil, milyonlarca Lübnanlı sivile karşı gerçekleştirmiştir.

Şimdi suçları ile hava atmakta ve bu suçları tekrar işlemekle tehdit etmektedirler! İsrail veya ABD, Gazze ve Lübnan’da olduğu kadar ölüm ve yıkıma sebep olabilsin veya olamasın, şu anda Yemen’de zaten acı çekmekte olan milyonların yaşamını tehdit etmektedirler ve Ortadoğu’nun bütününe taşabilecek daha geniş çaplı bölgesel savaşın tehlikesini arttırmaktadırlar!

Bunun Son Bulması Gerekiyor!

Yemen’e Karşı Yıllardır Süren ABD – Suudi Saldırganlığı

Yemen’e karşı bu yeni ABD ve İsrail tehditleri, ABD’nin silah ve destek sağladığı Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) tarafından yıllar boyu Yemen’deki Husi güçlere karşı yapılan saldırıların hemen arkasından gelmektedir.

2015’ten 2022’ye kadar Suudi Arabistan ve BAE Yemen’e karşı 25.000 hava saldırısını içeren durmak bilmez bir askeri sefer düzenlediler. Ancak durum sadece bununla da sınırlı kalmadı. Suudiler ABD Donanmasının desteği ile Yemen’i abluka altına alarak yiyecek, yakıt ve diğer ihtiyaç ürünlerinin akışını ciddi derecede sınırladı. Ayrıca Yemen’in yiyeceğinin, ilaçlarının ve diğer yardımların %70 ila %80’inin geçtiği ana liman Hüdeydah’ı da bombaladılar. Bunların sonucu savaş sebebiyle %60’ı yiyecek ve sağlık hizmetlerine erişimin yokluğu gibi indirekt sebeplerden gerçekleşen 377.000 ölüm ve bir milyondan fazla insanı etkileyen bir kolera salgınıydı. 21 milyondan fazla Yemenli -ülkenin üçte ikisi- bir önceki senenin ABD ve İsrail saldırıları ve daha fazlası olmadan önce dahi acilen insani yardıma ihtiyaç duymaktaydı.

Son 14 Ay Boyunca Durmak Bilmeyen Saldırılar

İsrail, Ekim 2023’te Gazze’deki ABD destekli soykırımını başlattıktan sonra Husiler Kızıl Deniz ve Aden Körfezinde İsrail’e giden gemilere saldırmaya başladı ve “Gazze’deki saldırıların bitmesini ve kuşatmanın kaldırılmasını” talep ettiler.

Husilerin düzenlediği 130 saldırı Süveyş Kanalı’nı da içeren dünyanın en işlek ve önemli ticaret koridorlarından birindeki nakliyatı ciddi biçimde aksatmıştır. Husiler ayrıca direkt İsrail’e karşı dron ve füze saldırıları da başlatmıştır.

İsrail ve ABD hem Yemen’e hem de Husilere bu saldırılara son vermek ve aynı zamanda Husileri yok etmek veya en azından güçsüzleştirmek için tekrar tekrar saldırmışlardır. Bu saldırılar Yemen’in temel sivil altyapısını -Hüdeydah da dahil- vurmayı da içermiştir, tıpkı Suudilerin de ABD desteğiyle önceden yaptıkları gibi. Bu Yemen’deki milyonları ve özellikle “akut yardım ihtiyacı olan” yaklaşık 14 milyon insanı daha da tehlikeye sokmaktadır. (İngilizce olarak bknz. https://revcom.us/en/we-challenge-you-learn-about-yemen [Size Yemen’le İlgili Daha Çok Şey Öğrenmeniz İçin Meydan Okuyoruz])

Saldırılar Tırmanıyor

Yakın haftalarda iki taraf da saldırılarını genişletmiştir. 29 Aralık haftasında İsrail tekrardan Hüdeydah’ı ve ayrıca enerji istasyonlarını ve Sanaa’daki ana havalimanın bombalayarak en az 6 kişiyi öldürmüştür. Dünya Sağlık Örgütü’nün başkanı da bu sırada havalimanında bir uçağa binmekteydi. Kendisi saldırıyı yaralanmadan atlatsa da sivil bir tesise yapılan bu kontrolsüz saldırıyı kınamıştır. ABD sonrasında Yemen’in başkenti Sanaa ve diğer bölgelerde Houthi önderliğini ve silah üretim tesislerini hedefleyen bir hava saldırısı dalgası başlatmıştır.

Bu sırada Husiler İsrail’e karşı en az 5 füze saldırısında bulunmuştur ve hedefler arasında Tel Aviv uluslararası havalimanı ve Kudüs yakınlarındaki bir güç istasyonu da söz konusudur. Husiler ayrıca yakın zamanda uçak gemisi vuruş kuvvetleri ile yakın zamanda Kızıl Deniz’e konuşlandırılan uçak gemisi USS Harry S. Truman’a da bir drone saldırısı yaptıklarını iddia etmektedirler (ABD ordusu bu konu hakkında bir yorum yapmamıştır).

İsrail Daha Çok Kan Dökme ve Daha Geniş Çaplı Bir Savaş Tehdidinde Bulunmaktadır

Yemen, İsrail’in bir senedir süren, İsrail’in düşmanlarını yok etmeyi ve Ortadoğu’nun tümünde ABD-İsrail kontrolünü derinleştirmeyi amaçlayan ABD destekli ve katliamcı “Kefaret Savaşlarında” sadece bir cephedir.

Alan Goodman’ın yazdığı gibi, “Netan-Nazi’nin yedi cepheli ‘Kefaret Savaşı’ dediği şey Gazze’de soykırımı, Batı Şeria’da soykırımı, Suriye’nin büyük yıkımını ve Irak’taki güçlere saldırıları içermektedir. Bunun yanında Lübnan’da sivillerin kitlesel katliamını, Yemen’de gıda yardımına acil ihtiyaç imkanını yok etmeyi ve İran’ı nükleer şantaja tabi tutmayı da içermektedir. (bknz.  Israel’s “War of Redemption”—A Terrorist Rampage “Changing the Face of the Middle East,” Threatening Even Worse [İsrail’in “Kefaret Savaşı” – “Ortadoğu’nun Yüzünü Değiştirmekte” Olan ve Daha da Kötüsünü Yapmakla Tehdit Eden Terörist Bir Saldırı] (revcom.us, Aralık 16, 2024))

Şimdi İsrail ve ABD Yemen halkına karşı saldırılarını -ve suçlarını- ciddi derecede tırmandırma tehdidinde bulunmaktadır. İsrail Başbakanı Netanyahu geçen hafta “Diğer cephelerde yaptığımız gibi burada da bu tehlikeyi ortadan kaldırmaya kararlıyız” şeklinde bir beyanda bulunmuştur. İran’dan bahsederken de “Ahtapotun kolları teker teker kopartılmaktadır” diye eklemiştir.

İsrail’in savunma bakanı “bütün Husi liderleri avlamak, tıpkı başka yerlerde yaptığımız gibi onları vurmak” tehdidinde bulunmuştur, yani başka bir deyişle İsrail’in Lübnan’da Hizbullah’ın önderliğini öldürdüğü gibi Husi liderleri de öldürmekle tehdit etmektedir.

Yaklaşmakta Olan Katliam ve Yıkımın Sorumluluğu Kimdedir?

Bob Avakian sosyal medya mesajı “99’da: Bu ülkenin liderleri ‘teröristleri’ kınarken aynı zamanda terörizmi açıkça desteklemektedirler]” demekte ve bölgenin üzerinde asılı duran bu şiddet ve yıkım kabusunun asıl suçlusunun kim olduğunu ve bu gerçeklikten çıkarmamız gereken temel sonucu özetlemektedir:

Bu konuda hiçbir şüphe veya kafa karışıklığına izin vermeyin: Ortadoğu’da askeri çatışmaların ciddi biçimde tırmanmasının ve bunun sonucunda olacakların sorumluluğu İsrail ve İsrail’i sonuna kadar desteklemeye devam eden ABD’dir.

Bütün bu lanet sistemin ortadan kaldırılması gerektiğini söylemek için daha başka neyi bilmeye ihtiyacınız var?!




Yemen’den Kore Yarımadasına: Dünya Bir Altüst Oluşun Eşiğinde, Acil Olarak Gerçek Bir Devrime İhtiyacımız Var

Editörün notu: Aşağıda çevirisini bir okurumuzun yaptığı bu yazı 22 Ocak 2024 tarihinde yayınlanmıştır. Yazının ingilizce orijinali için bkz: https://revcom.us/en/yemen-korean-peninsula-world-upheaval-and-urgent-need-real-revolution#footno te2


İnsanlık inanılmaz derecede tehlikeli bir durumla karşı karşıya. Geçtiğimiz yıllar içerisinde nükleer silahlı emperyalist güçler-ABD, Rusya ve Çin- arasındaki rekabet ciddi seviyede şiddetlendi. ABD ve Rusya, Ukrayna’da tehlikeli ve korkunç şiddetli bir ‘’vekalet savaşı’’ veriyor. ABD ve Çin, Doğu Asya’nın kontrolü için çekişiyorlar ve bunların yanında Rusya ve Çin, ABD’ye karşı bir blok olarak gerici İslamcı İran rejimiyle gittikçe daha da yan yana geliyor. Bütün bunların ortasında ise ABD, İsrail’in Filistin’e karşı bir soykırım savaşı yürütmesi için zincirlerini serbest bırakıp silahlandırıyor.

Bunlar yetmezmiş gibi bölgesel gerici güçler ve yerel güçler kendi hamlelerini yapıyor. ABD boğazına kadar bu vaziyetin içerisinde. Sürekli olarak ‘’barış’’ ve ‘’düzenden’’ söz ediyorlar ancak aslında bütün dünyayı kendi imparatorluklarının stratejik çıkarlarını savunmak için tehlikeye atıyorlar.

ABD Sekiz Günde Yemen’e Sekizinci Saldırısını Düzenledi

Geçtiğimiz Cuma günü ABD Yemen’e füzelerle yoğun yaylım ateşine başladı-sekiz günde altıncı. Bu füzeler; İran tarafından desteklenen, gerici İslamcı bir örgüt olan ve Yemen’in çoğunluğunu kontrol eden Husilerin Kızıl Denizdeki nakliye gemilerine saldırılarına bir yanıttı. Husiler bu saldırılarla ABD ve İsrail üzerinde baskı oluşturarak Filistin halkına karşı yürütülen soykırımcı savaşı durdurmayı amaçlıyor. Ancak ABD, İsrail’in taaruzunu korumakta kararlı ve sonuç olarak Husilere karşı saldırıya geçtiler.

Şimdiye kadar Husiler ABD’nin her bombardımanına gemilere daha fazla saldırıyla yanıt verdi.

Husilerin sürdürdüğü bu meydan okuma ABD’yi zayıf gösterdi ki bu emperyalist bir gangster için tehlikeli bir durumdur. Dolayısıyla ABD bir şekilde ‘’zafer’’ arıyor. Bunun ne anlama geldiği muğlak olmakla beraber bu İran’a bir saldırı şeklini alabilir-böylece İran’a müttefikini ‘’hizaya sok’’ mesajı verilebilir ve bu durum şu an değerlendirme altındadır. Bu durum istenen sonucu verebilir ancak aynı zamanda Rusya ve Çinle yakın bağlarını koruyan İranla açık savaşa da yol açabilir.

İran Güçleri ve Müttefiklerine Karşı Gerçekleşen İsrail Saldırıları Bölgesel Savaş Riskini Arttırıyor

İran İslam Cumhuriyeti (İİC) köküne kadar gerici, kadın düşmanı ve baskıcı teokratik bir rejimdir. 2022 yılında milyonlarca İranlı bu rejime bir son vermek için sokaklara döküldü.

İİC aynı zamanda ABD’nin domine ettiği Ortadoğuda daha da fazla güç isteyen majör bir bölgesel güçtür. İranlılar bu arzularını gerçekleştirmek için zaman içerisinde Hamas ve Lübnan Hizbullahı ve Husiler ile müttefiklik geliştirdi. Aynı zamanda ABD’nin emperyalist rakipleri Rusya ve Çin ile de daha sıkı bağlar geliştiriyorlar.

Bütün bunlar İran’ı ABD’nin tahakkümü için majör bir problem ve bir engele dönüştürüyor. Şimdiye kadar İran savaşa direkt girmekten çekindi ancak müttefiklerini İsrail’e karşı saldırıda farklı şekillerde destekledi. Aynı zamanda geçtiğimiz son birkaç haftada İran’a ve İran’ın Suriye ve Iraktaki askeri liderlerine karşı saldırılar da yaşandı. Bu saldırıların hepsi ABD/İsrail tarafından gerçekleştirilmese de çoğunluğu bu güçler tarafından gerçekleştirildi. Bu saldırılar-belki de kasıtlı olarak- İran’ın savaşa direkt dahil olma şansını arttırıyor.

Geçtiğimiz hafta gerçekleşen İranın füze saldırılarının temel konteksti budur. İran, Irak Kürdistanında vurduğu hedeflerin İsrail ajanları olduğunu iddia ediyor. İran aynı zamanda Pakistan’ın Beluç bölgesindeki Daeş bağlantılı bir milis grubunu hedef aldı (Pakistan’da Güney Asya’da nükleer silahlı bir güç olarak İran’ın Beluç bölgesine missileme saldırısı gerçekleştirdi).

Bir anlamıyla İran kendisine saldıranlara cevap vermiş oldu. Ancak pek çok analist İran’ın İsrail ve ABD’ye ‘’mesaj gönderdiğini’’ düşünüyor. ‘’Eğer bize saldırırsanız pişman olacaksınız.’’ Meseleyi anayurda da taşıyan İİC başkenti Tahran’da Farsça ve İbranice posterler astı: ‘’Tabutlarınızı hazırlayın.’’ Bunun yanı sıra İran Savunma Bakanı dünyanın sayılı füze güçlerinden biri olduklarını hatırlattı.

Bunların üstüne 20 Ocak günü İsrail Suriye’nin başkenti Şama bir füze saldırısı düzenledi ve Suriye’ye danışmanlık yapan beş İranlı askeri danışmanı öldürdü ki bunların üç tanesi generaldi. İsrail’in bir diğer füze saldırısı ise Hizbullah liderlerinden birini öldürdü. Bu saldırılara karşılık olarak İran yanlısı güçler Irak’taki ABD Komuta Merkezine saldırarak pek çok ABD askerini yaraladı.

20 Ocak günü bu gelişmeleri değerlendiren Reuters şöyle yazdı: ‘’Suriye, Lübnan, Irak ve Yemene düzenlenen füze saldırıları Gazzedeki savaşın İran ve müttefiklerini İsrail ve ABD ile karşı karşıya getirecek daha geniş bir bölgesel çatışmaya evrilmesi riskini arttırıyor.’’

Bu emperyalistlerin daha fazla dünyayı hükmetmelerine ve insanlığın kaderini belirlemelerine izin veremeyiz. En hızlı bir şekilde alaşağı edilmeleri gerekir! Ve bu şekilde yaşamamız gerektiği bilimsel bir olgudur!

Kore Yarımadası: ABD’nin Provakatif Hareketleri Nükleer Savaş Tehlikesi Yaratıyor

Kore tarihsel olarak tek bir ülkedir ve tek bir halktır. Kuzeyin Sovyetler tarafından işgal edilmesi (SSCB o zaman hala sosyalistti) ve Güney’in ABD emperyalizmi tarafından işgal edilmesi sonucu İkinci Dünya Savaşı sonrası ikiye bölündü. 1950-1952 arasında ABD ve Güney’deki kukla faşist diktatörlüğü Kuzeye karşı milyonlarca insanın öldüğü ve kuzeyin neredeyse tamamen yok edildiği bir savaş yürüttü. O günden bu yana Kore ikiye bölündüğü gibi imzalanan herhangi bir barış antlaşması olmadığı için teknik olarak hala savaştalar.

75 yıldır Kuzey (bir dereceye kadar Rusya ve Çin tarafından desteklenen) ve Güney (ABD tarafından desteklenen) arasındaki ilişkiye damgasını vuran şey tehditler ve yaygaralardı. ABD, Kuzey Kore’ye 1950’den beri çok sert yaptırımlar uyguluyor. Bu yaptırımlar zaman zaman petrol ve Kuzeyin temel ekonomik kaynağı olan kömürün ihracını engellemek ve hatta şırınga ve tekerlekli sandalye gibi insani yardımları engellemek şeklini alıyor! Uzman raporlarına göre 2018’den beri bu engellemeler 4000’nin üzerinde ölüme neden oldu. Kısmen buna yanıt olarak Kuzey Kore nükleer silahlar ve bu silahları Güney Kore, Japonya ve bir olasılık ABD’nin belirli bölümlerine atabilme kapasitesini geliştirdi.

Yine de Kuzeyin resmi politikası on yıllardır ‘’kardeşleriyle’’ barışçıl birleşme ve ABD ile ilişkileri ‘’normalleştirme’’ şeklindedir ki zaman zaman Güneyle daha yakın ilişkiler geliştirilmiştir.

‘’Özgür Basının’’ Bahsetmediği ABD ve Güney Kore’nin Kuzey Koreye Karşı Gerçekleştirdikleri Savaş Provakasyonları

23 Mart 2023 tarihinde ABD ve Güney Kore ortak bir tatbikat düzenledi (12.000 denizci, 30 savaş gemisi, 70 uçak ve 50 amfibi tipi saldırı aracı). ABD bunun Güneyin ‘’kendini savunabilmesi’’ için rutin bir tatbikat olduğunu iddia etse de amfibi indirmeler tipik olarak başka bir ülkenin işgalinde kullanılırlar. Bu tatbikatı protesto etmek için Kuzey Kore dört adet güdümlü füze fırlattı. 24 Martta ise yeraltında nükleer bir drone test ettiklerini ve ‘’radioaktif tsunami’’ yaratabileceğini iddia ettiler.

2023 Nisanında ABD ve Güney Kore nükleer silahların kullanılmasında koordinasyon antlaşması yaptılar ve ABD, Güney Koreyi Kuzeye karşı bütün askeri gücüyle destekleyeceğini beyan etti.

2023 Mayısında ABD ve Güney Kore, Kuzeyden gelen kapılarında ‘’işgal provasını’’ tolere etmeyecekleri uyarılarına rağmen silahlı güçleriyle Kuzey sınırında atış tatbikatları düzenledi.

2023 Ağustosunda ABD, Japonya ve Güney Kore ile bir anti-Çin/Kuzey Kore ittifakı oluşturdu (Japonya ve Güney Kore tarihsel olarak düşmanlardır nitekim Kore, emperyalist Japonya tarafından 35 yıl işgal edilmiş ve işgal orduları korkunç suçlar işlemişlerdir).

2023 Kasımında Güney Kore’nin yeni sağcı hükümeti Kuzeyin ilk gözlem uydusunu fırlatmasına missileme olarak 2018 yılında yaptıkları askeri antlaşmanın bir kısmını iptal etti (Bahsetmeye gerek yok ki Güney ABD’nin geniş istihbarat teknolojilerine erişime sahip). Kuzey ise missileme olarak bütün antlaşmayı iptal etti ve 2018 antlaşmasında yasaklanan ağır silahlarını iki ülkeyi ayıran askersiz bölgeye getirdi.

29 Aralık 2023 ve 3 Ocak 2024 arasında ABD ve Güney Kore Kuzey sınırında ağır silahlarla beş kez canlı tatbikat gerçekleştirdi. Bundan beri de ABD Kore yarımadasına daha fazla yığınak yapıyor. Bu yığınağın içerisinde nükleer denizaltı, uçak gemisi ve daha büyük bombalar da yer alıyor. Kuzey Kore bu hareketlerin bölgeyi ‘’nükleer bir cehenneme’’ taşıyacağı yönünde uyarıda bulundu.

14 Ocak 2024’te ise Kuzey Japonya’ya doğru bin kilometreye yakın bir füze atış denemesi yaptı.

16 Ocakta ABD, Japonya ve Güney Kore gövde gösterisi olarak belki de görülmüş en büyük bahriye tatbikatınlarını gerçekleştirdiler.

Şimdi bu gergin statüko hızlı bir şekilde dezentegre oluyor. Aylardır ABD ve Güney Kore, Kuzeyi acımasız savaş hazırlıklarıyla provoke ediyor-yeni ortak savunma antlaşmaları, işgali andıran birleşik savaş tatbikatları vb. Buna yanıt olarak Kuzey aleni bir şekilde ‘’barışçıl birleşme’’ ve ABD’yle ‘’normalleşme’’ hedeflerini bıraktı. Artık Güney Koreyi ‘’yabancı’’ ve ‘’saldırgan’’ bir ülke olarak gördüğünü ve büyük bir savaşın olası olduğunu söylüyor (Kuzey Kore’nin resmi açıklamaları genellikle böylesi bir savaşın Güney tarafından başlatılacağını söylüyor ancak ABD basını genelde açıklamaların bu kısmını kasti olarak es geçiyor ve sanki Kuzey sürekli bir savaş başlatmayı planlıyormuş gibi konuşuyor). Basın burada ABD ve Güney Kore’nin provakasyonlarını aklıyor ve sanki olup bitenler Kuzeyin ani ve delice manevraları gibi gösteriliyor.

Güney, ABD’nin devasa nükleer cephaneliği tarafından destekleniyor. Kuzeyin ise hemen hemen 50 nükleer başlığı ve Japonya, ABD’nin Guamdaki askeri üssü ve belki ABD’yi vurabilecek kıtalararası füzeleri var. İki ülkenin de çok güçlü orduları var ve nükleer kullanılmasa bile potansiyel bir savaş iki taraf için de çok yıkıcı olacağı gibi ABD, Rusya ve/veya Çin’i de içerisine alma potansiyeline sahip olacaktır.

Emperyalistler Acımasızca Dünyanın Geleceğiyle Kumar Oynuyorlar: Alternatif İçin Savaşacak Mısın?

Bütün bu çatışmalar çok büyük korkunçluklara açılabilir hatta insanlığın yıkımına yol açabilirler! Bütün bu dinamikler tolere edilemez olduğu gibi gereksizdir de. Devrimci komünistler (Dev-Kom) olarak bizler milyonlara önderlik ederek gerçek bir devrim yapıp kazanmak için her gün çalışıyoruz. Bu kapitalist-emperyalist sistemi alaşağı etmek ve Bob Avakian’ın yazmış olduğu Anayasa temelinde temelden farklı yeni bir sistem, yeni bir yaşama biçimini inşa etmek istiyoruz. Kurulacak olan bu yeni sosyalist devlet ‘’nükleer silah geliştirmeyecek ve nükleer silahların dünyanın her yerinden silinmesi için ve nihai olarak insanlar arasındaki savaşların temeli olan baskı ve sömürü ilişkilerini, kapitalizm-emperyalizmi lağvederek tüm savaşların bitirilmesi için kararlı adımlar atacak, kararlı bir mücadele yürütecektir.’’

Devrimci önder Bob Avakian’ın sözlerine kulak verin:

Özellikle böylesi zamanlarda-dünyada insanlığın geleceğini etkileyecek büyük şeylerin gündemde olduğu zamanlarda, bu ülkede bizi yöneten büyük sömürücülerin ‘’birleşik’’ bir hakim sınıf olarak şeyleri eskisi gibi tutmada zorlandığı ve keskin bir şekilde bölündükleri bu zamanlarda, onları toptan devirmek için sadece acil bir gerekliliğin değil aynı zamanda gerçek bir mümkünlüğün de olduğu bu zamanlarda-eğer bu devrimi hayata geçirmek için her gün çalışan devrimci komünistlerle iletişimde değilseniz, eğer bu devrimi yapmak için çalışmıyorsanız o halde ne halt ediyorsunuz?!




ABD, Yemen’e Saldırırken ve ABD-İsrail’in Filistine Karşı Savaşı Genişlerken Sorulması Gereken Soru Şudur: Kimin Çıkarlarına Hizmet Ediliyor?

Editörün notu: Aşağıda çevirisi yer alan yazı 15 Ocak 2024 tarihinde revcom.us sitesinde yayınlanmıştır. İngilizceden çevirisi yapılan yazının orijinaline https://revcom.us/en/us-attacks-yemen-and-expands-us-israel-war-palestine-ask-yourselfwhose-interests-are-being-served linkinden ulaşabilirsiniz.


12 Ocak günü, ABD’nin uçak gemileri, denizaltıları ve savaş uçaklarından oluşan bir filo Kızıl Denizde sinsice gezinmeye (ABD’nin kıyılarından 11.000 km uzakta! ve Yemen’de Husilerin kontrolündeki bölgelere bir saldırı başlattı. Patlamalar, şehir ve kırsal bölgeyi sarsarken. 150 füze; 28 farklı bölgede 60 hedefi çarptı. En az 5 Yemenli bu saldırılarda öldürüldü. Daha sonra 13 Ocakta ABD bir radar istasyonu olduğunu söylediği bir hedefe tekrar saldırdı. Ve Biden hala daha fazla saldırıyla tehdit ediyor.

Bütün bunlar ABD’nin tehlikeli bir şekilde gerilimi tırmandırmasıdır ve bunun sadece iki amacı vardır:

  • Birincisi, habis ‘’bekçi’’ İsrail’i, Filistin halkına karşı yürüttüğü soykırımcı savaşta korumak
  • İkincisi, Ortadoğu’nun majör kesişme noktalarından Kızıl Deniz’in nakliye rotalarında ABD tahakkümünü sürdürmek

Dahası, ABD’nin bu saldırısı daha büyük bir savaş hatta dünya savaşı riskini yükseltiyor ki bu meseleye birazdan gireceğiz. Ancak okumaya devam ederken ve başkalarıyla bu mesele üzerine konuşmaya devam ederken Bob Avakian’ın şu sözünü aklınızda tutun:

Emperyalistlerin çıkarları, hedefleri ve büyük tasarıları bizlerin çıkarı değildir – bu çıkarlar ABD’de veya bir bütün olarak dünya halklarının ezici çoğunluğunun çıkarı değildir. Emperyalistlerin bu çıkarların peşinde koşarken kendilerini içinde buldukları zorluklara, emperyalistlerin bakış açısından ve çıkarlarından değil, insanlığın büyük çoğunluğunun bakış açısından, daha başka bir yol, daha farklı ve daha iyi bir dünya için insanlığın temel ve acil ihtiyaçlarından bakılmalı ve bu şekilde yanıtlanmalıdır. (Basics 3:8)

Neden ‘’Şanlı’’ ABD Ordusu Dünyanın En Yoksul Ülkelerinden Birine Saldırıyor?

Üç ay boyunca Husi güçleri Kızıl Denizden, dünyanın en yoğun nakliye rotalarından birinden geçen ticari gemilere roket ve dronelarla saldırdı. Bu saldırıların nedeni bir sır değildi, Husilerin defalarca açıkladıkları amaçları ABD ve İsrail’e Filistine karşı yürüttükleri soykırımcı savaşı durdurmak için baskı yapmaktı. Husiler, Yemen’in kayda değer bir kısmını kontrol eden İslamcı köktendinci bir gruptur. İran ile müttefiklerdir ve Suudi Arabistanla (ABD tarafından desteklenen) savaş halindedirler. Husiler özgürleştirici bir güç olmadıkları gibi eylemleri kendi ajandalarına hizmet eder ve bunları yapmak için kendi sebepleri vardır (aşağıda daha detaylı aktarılmıştır) ancak bütün bunlar İsrail’in suçlu savaşının bitmesi gerekliliğine gölge düşürmez.

ABD’nin Yemene saldırısının temel nedenlerinden birisi İsrail’in soykırımcı savaşını desteklemek ve Husilerin ‘’müdahale’’ etmemelerini sağlamaktır. Buna rağmen Biden açıklamasında hiçbir şekilde İsrailden, Gazzeden veya savaştan bahsetmez. Aksine, Biden bütün meselenin ‘’gemicilik serbestisi’’ olduğundan bahsediyor.

Peki o halde ABD’nin ‘’gemicilik serbestisi’’ endişeleri Suudi Arabistan, ABD’nin bütün desteğiyle 2014-2022 boyunca Yemen’i işgal ettiğinde ve bütün ana limanlarını ablukaya altığında neredeydi? Bu işgal ve abluka-savaşla beraber- kıtlığa ve hemen hemen 377.000 Yemenlinin ölümüne neden oldu.

Bu emperyalistler için ‘’gemicilik serbestisi’’ kendileri ve müttefikleri için dünyayı ‘’özgürce’’ turlayabilmeleri, milyarlarca çaresiz ve yoksul insanı ‘’özgürce’’ sömürebilmeleri; ucuz emek ve ucuz ürünlerle ‘’küresel tedarik zincirlerini’’ besleyerek maksimum kar elde etmek anlamına gelir. Daha sonra ise ordularını ve savaş gemilerini istedikleri her yere gönderir ve oranın halkını emperyalizmin onları zorladığı korkunç koşulları kabul etmeye zorlamak veya yine aynı halkları sömürmek isteyen rakiplerini yenmek için kullanırlar. Kısacası ‘’gemicilik serbestisi’’ demek ‘’gemiciliği tahakküm altına almanın serbestisi’’ demektir.

Husilerin eylemleri bu sürece ufak bir engel oluşturdu-Tesla ve başka bazı şirketler fabrikalarını kapatmak zorunda kaldı, petrol fiyatları yükseldi. Ancak ABD için bunun çevirisi onun bölgedeki ana uygulayıcısının iktidarının tehdit edilmesidir yani İsrail’in. Ayrıca nakliyelerin sekteye uğraması ABD’yi ‘’zayıf’’ göstermiş ve dünya çapına uzanan imparatorluğunun can damarlarını savunmaktan aciz gözükmüştür. Hatta belki de diper emperyalist gangsterlerin mücadelelerine karşı ‘’savunmasız’’ gözükmüştür.

İşte insanlar bu yüzden kıyıma uğratılmakta ve bütün dünya risk altına girmektedir.

Dolayısıyla kendinize şu soruyu sorun: Bu savaşla kimin çıkarlarına hizmet ediliyor? Ve bizler-insanlığı umursayanlar-buna nasıl cevap veriyorlar?

(Yazının türkçe çevirisi için linki tıklayınız)

Majör Bir Savaş Tehlikesini Yükseltmek

Soykırımcı Joe Biden’ın perspektifinden Husilerin bu eylemleri Yemene karşı bir savaşı ‘’meşru’’ kılıyor ve ‘’kırmızı bir çizgi’’ çekmek gerekiyor.

Ancak bu kırmızı çizgi aynı zamanda bir dolu riski de beraberinde getiriyor, özellikle de Husiler hiçbir geri adım atma emaresi göstermezken. Husiler eylemlerine devam ederse bu durum şayet ABD daha sert cevap vermezse ABD’yi daha da zayıf gösterecek.

Bu işlerin sarmal şeklinde kontrolden çıkması tehlikesini taşıyor. İran, Husi müttefiklerini savunma zorunluluğu hissedebilir ve ABD bunu önlemek için veya cevap vermek için İran’a saldırabilir. Tabi bu durumda İran, Rusya ve Çin’e daha da yakınlaşacak-ABD’nin dünyanın emperyalist tahakkümü için ana rakipleri. Ve bu emperyalist ülkeler ABD saldırısında İran’ı savunmak zorunda hissedebilirler.

Dolayısıyla, Yemen ile savaş İran ile ve hatta Rusya/Çin ile bir savaşa sebebiyet verebilir-her iki ülke de nükleer silahlara sahip. Bütün bunlar olmak zorunda değil ancak olabilir, durum bu denli patlamaya müsaittir.

Tabii ki ABD’nin yöneticileri bütün bunların halk kitlelerine getireceği dehşet acıları ve küresel bir nükleer savaşın olasılığını umursamıyor. Onların umursadıkları; imparatorlukları için potansiyel riskler-bölgenin kontrolünü kaybetmek, ekonomik negatif yansımalar, siyasi instabilite vb. Ve hiç kimse bir savaşın başlangıcında savaşın nereye gideceğini veya-şayet biri kazanacaksa- kimin ‘’kazanacağını’’ bilemez.

Buna rağmen sistemlerinin mantığı budur ve başka herhangi bir biçimde işleyemez. Ve bu sistemin bakış açısından ve mantığından baktıklarında büyük risklerin eşiğinde olmak pahasına Husileri yenme zorunluluğuyla karşı karşıyalar.

Yine söyleyelim, kendinize şunu sorun: Kimin çıkarlarına hizmet ediliyor?

Emperyalizm Gitmelidir! Ancak; İran, Husiler ve ‘’Direniş Ekseni’’ Buna Bir Cevap Değildir

İran İslam Cumhuriyeti (İİC) Lübnan’da Hizbullah, Filistin’de Hamas, Yemen’de Husiler ve diğer başka güçler ile birlikte ABD ve İsrail’e karşı bir ‘’direniş ekseni’’ olduklarını iddia ediyorlar. Ancak bu ne için bir direniş? Bütün bu hareketler birbirlerine ortaçağcı, mizojen ve köküne kadar baskıcı bir dini köktendincilik ile bağlıdırlar. Sadece geçen yıl İran’da olanlara bir bakın: Geçtiğimiz yıl kadınlar ve erkekler cesurca, altı ay boyunca kadınların kamusal alanlarda saçları açık bir şekilde varolması için mücadele yürüttüler! İİC tarafından yüzlercesi öldürüldü, binlercesi hapsedildi!

Bunların yanında birde ‘’direniş ekseninin’’ rakip emperyalist ülkelerle olan ve gittikçe bağlanan bağları bulunmaktadır ve bu bırakın uğruna savaşmayı hiçbir düzgün insanın desteklememesi gereken bir şeydir.

Son bir kez daha tekrar edelim: Halklar YALNIZCA kitleleri ve gezegeni parçalayan emperyalistler ve intikamı taçlandıran Karanlık Çağların dinci teokratları arasında seçim yapabilecekleri söylendiğinde kimin ve neyin çıkarlarına hizmet ediliyor?

Peki halkların ve insanlığın çıkarları gerçekten nerede yatıyor? İnsanlık görülemmiş bir korkunçluğa tanık olurken ve yok olmanın eşiğindeyken Bob Avakian’ın bu sözlerine kulak verin ve derin bir şekilde düşünün:

Bizler, dünya halkları, bu emperyalistlerin dünyayı tahakküm altında tutmalarına ve insanlığın geleceğine karar vermelerine daha fazla izin veremeyiz. Olabildiğince çabuk bir şekilde alaşağı edilmeliler. Ve bu şekilde yaşamak zorunda olmamamız bilimsel bir hakikattir.




Yemen: Kitlesel Açlık ve Hastalıklar Her Geçen Gün Ağırlaşıyor

Yemen 30 milyonluk nüfusuyla Arap Yarımadası’nın güneyinde yer alan küçük bir ülkedir. 2015 yılında pek çok uzmanın dünyanın en ağır insani krizi olarak tanımladıkları Yemen’de, ABD’nin desteğindeki Suudi Arabistan önderliğinde, İran destekli Huthi Hareketi ‘ne karşı bir bombardıman ve abluka başladı.

Sadece savaşın kendisi Yemen’de 130.000 can aldı ve geçtiğimiz haftalarda insani krizi çok daha ölümcül bir hal almaya başladı. Dünya Gıda Programı (WFP), Yemen’in ‘’modern tarihin en büyük kıtlığının’’ sınırında olduğu uyarısını yapıyor. Ülkenin büyük bir bölümü açlık ve yıkımla beraber “yeryüzündeki cehennemin” kıyısında. WFP’ye göre 5 yaşının altındaki 400.000 Yemenli çocuk bu senenin sonunda akut kötü beslenmeden ölecek.

Birleşmiş Milletlerin yardım kuruluşlarından birisi 2021 yılında 16 milyon Yemenlinin açlıkla karşı karşıya gelebilme ihtimalinin çok yüksek olduğunu, ülkede 500.000 kişinin şimdiden kıtlık koşullarında yaşadığını ve büyük ölçekli bir kıtlığın hiç bu kadar akut olmadığını söylüyor.

Huthilere ait olan bir cezaevinin harabelerinde yatan cesetler. Suudilerin önderlik ettiği hava saldırılarında Ekim ayında 60 kişi öldürüldü. Fotoğraf: AP

2018 yılında BM Güvenlik Konseyi aç bırakmanın bir savaş silahı olarak kullanımını kınadı ve suya, gıdaya, yakıta ve tıbbi yardıma erişimin sekteye uğratılmaması gerektiğini söyledi. Ancak Suudi Arabistan hala jeneratörlerin, hastanelerin ve hayati operasyonların devam etmesini sağlayacak yakıtları taşıyan gemileri bloke etmeyi sürdürüyor. Ablukanın devam etmesinin bir sonucu olarak Dünya Sağlık Örgütünün açıkladığına göre hayati tıbbi yardıma erişimin duraklaması 9 milyonun üzerinde insanı etkileyecek. Obama ve Trump yönetimleri altında Amerika, Suudi Arabistan’ın Yemen hava sahasında, topraklarında ve limanlarında ablukayı sürdürmesini sağladı ve bu durum Biden yönetiminde de devam ediyor.


Makale görseli: Dünya Gıda Programı 5 yaşın altındaki 400.000 Yemenli çocuğun bu sene içerisinde akut kötü beslenmeden ölebileceğini söylüyor. Fotoğraftaki 7 aylık bebek bir gıda kliniğinde kötü beslenme tedavisi görüyor.

Makale kaynağı için: Yemen Plunged Even Deeper Into Hell of Mass Starvation and Disease (revcom.us)


Kaynaklar: