Bob Avakian’ın önderliğinden, onun çalışma yapısından ve ortaya çıkardığı komünizmin yeni sentezinden ilham alan genç kuşaktan bir devrimci olan Brooks, 2005’te Revolution‘da yayınlanan ve revcom.us adresinde bulunan bir dizi makale olan “God The Original Facist”in yazarıdır. Bu makalelerden alıntılar, Bob Avakian tarafından yazılan Tüm Tanrılardan Kurtulun! (Away With All Gods!—Unchaining the Mind and Radically Changing the World, Insight Press, 2008) adlı kitabının başında alıntılanmıştır. Bu röportajın mevcut durumla oldukça alakalı bölümlerini burada yeniden yayınlıyoruz. Özellikle de kendilerini “anarşist” olarak adlandıran kişiler de dahil olmak üzere, bugünlerde popüler kültürün bir parçası olan “sol”… “ilerici” … “woke” kesimler tarafından üretilen çok yaygın yalan, iftira ve ilkesiz dedikodu pratiğinin bir eleştirisi olarak…
BA, 10 yıl önce gerçekleştirilen bu röportajda farklılıklar üzerinde ilkeli mücadeleden kaçınmanın bu son derece yıkıcı yolunu ve buna karşıt olarak, farklılıklar üzerinde ilkeli ve anlamlı bir mücadele verebilmek için uygulanması gereken standart ve yöntemlerin çeşitlerini, ve farklı ideolojilerin ve programların gerçekte neyi temsil ettiğine ve gerçekte nereye varacaklarına dair bilimsel bir anlayışa varma konusunu dile getirmektedir. Bu röportajda “İhtiyacımız Olan Kültür, İlkeler, Standartlar” bölümüne özellikle dikkat çekmek istiyoruz, çünkü bu bölüm bugün olanlarla özel olarak ve doğrudan ilgilidir.
Brooks: Pekala, bahsettiğiniz şeylerden bazılarıyla devam ederek, teori ve çizginin önemi hakkında bu noktaya biraz daha girmek isterim, çünkü bunun bazen genç neslin yeterince ağırlık vermediği bir şey olduğunu düşünüyorum. Yani, açıkçası, sadece genç nesil de değil, anılarınızı yeniden okuduğumda 60’ların zirvesinde her türden farklı çizgi ve programlar vardı, sorun ve çözüm hakkında öne sürülen her türden farklı anlayışlar vardı. (2) Anılarınızda teori ve çizginin öneminden, tüm bunlardan çokça bahsettiğinizi biliyorum ve hatalı çizgileri ele almada polemiğin öneminin olduğu da açık. İşler keskinleştiğinde ve birçok insan politik açıdan uyandığında ve sorunun ve çözümün ne olduğunu anlamaya çalışırken bu daha da önemli hale geliyor gibi görünüyor.
Şu an dünyada olup biten tüm bu şeyler yaşanırken ve insanlar başlarını kaldırırken -RCP’nin “Devrim Stratejisi Üzerine” açıklamasında belirttiği gibi insanlar genellikle kabul ettikleri şeyi sorgularken ve direniş gösterirken- bu bağlamda döneme ilişkin çizginin, teorinin ve polemiklerin önemini nasıl görüyorsunuz?
BA: Teori genel ve kapsayıcı anlamda önemlidir, ayrıca süregiden bir şekilde önemlidir. Teori, şu veya bu şekilde gerçekliğin veya gerçekliğin kısımlarının anlaşılmasına yol açan şeydir. Ve her zaman soru şudur: Teori, en geniş anlamda ve en derin anlamda, gerçekliğin doğru bir yansıması mıdır, yoksa değil midir? Bilirsiniz ki, aslında herkesin teorileri vardır. “Sokaktan geçen erkeklerin ve kadınların” bile her türden şey hakkında teorileri vardır. Ayrıca daha tam zamanlı entelektüeller denilebilecek diğer insanlar vardır. Bunlar, fikirlerle sürekli bir şekilde çalışan insanlardır. Birçok farklı şey hakkında daha gelişmiş teorilere, belirli şeylere uygulanan teorilere veya dünyaya, doğaya, genel olarak varoluşa uygulanan teorilere sahiptirler. Yani mesele şu değildir: Teori olacak mı yoksa teori olmayacak mı? Mesele şudur: Ne tür bir teori ve bu teori ana hatlarıyla -her ayrıntısıyla değil fakat ana hatlarıyla ve temel yollarıyla- gerçekten de gerçekliğe tekabül ediyor mu? Bunu söylemenin başka bir yolu da şudur: Bu teori bilimsel mi?
Bilimi gizemli hale getirmemek gerekiyor. Bilim, deneyler yaparak, verileri toplayarak vb. yoluyla gerçekliği soruşturmanız ve araştırmanız anlamına gelir; ve sonrasında o gerçeklikten yola çıkarak ve rasyonel düşüncenin yöntem ve mantığını uygulayarak, gerçeklik hakkında topladığınız verilerdeki vb. örüntüleri tanımlamaya çalışırsınız. Eğer ona doğru bir şekilde yaklaşıyorsanız, araştırdığınız gerçekliğin doğru bir sentezine ulaşmaya çalışıyorsunuz demektir. Ve sonrasında vardığınız sonuçları nesnel gerçeklik karşında ölçersiniz, bu sonuçlarla örtüşüp örtüşmediklerini, gerçeklik hakkında özetledikleri ve tahmin ettikleri şeylerin gerçekte doğrulanıp doğrulanmadığını belirlersiniz. Bilimde atılımlar bu şekilde yapılmıştır. Bu ister evrim anlayışı gibi biyoloji alanında olsun, isterse Big Bang teorisi gibi evrenin (veya bilinen evrenin) kökenleriyle ilgili şeyler olsun bu şekilde yapılmıştır. Devam eden süreç böyledir ve soru şudur: Bu bilimsel mi? Yani esas ve temel hatlarıyla gerçekliğe karşılık geliyor mu?
Özellikle de dünyayı değiştirmeye çalışan insanlar için -ki aslında tüm bilim insanları öyle ya da böyle bu şekildedir, fakat özellikle politik alanda bir şeyleri değiştirmeye çalıştığınızda ve toplumu büyük ölçüde değiştirmeye çalıştığınızda- o zaman mesele şudur; bu temel olmasına rağmen gerçekliğe karşılık geliyor mu, dünyayı değiştirmeye gerçekten de yol açabilir mi ve dünyayı değiştirmeye gerçekten uygulanabilir mi? Ardından bu süreçte, belirli şeyler hakkında ve genel olarak daha fazla şey öğrenmek ve bilimsel anlayışınızı daha da geliştirmek için tabiri caizse toplanacak daha fazla malzeme mevcut mu?
Yani bu, genel olarak teorinin ve çizginin rolüyle ilgilidir. Soru bir kez daha şudur: Bilimsel mi? Sadece “bilim insanları” olarak adlandırılan küçük tuhaf insan grubunun muhtemelen anlayabileceği bir şey olarak ve bilim hakkındaki bazı mistik fikirlerle değil, konuyu ele aldığım şekilde bu sorulmalıdır. Şimdi bir dipnot olarak belirtmek gerekir ki, tüm bilim insanları tuhaf değildir. Bazıları tuhaftır ama birçoğu iyi yönlerden, yaratıcı yönlerden tuhaftır. Fakat onlar sadece gerçekliğin farklı yönleriyle boğuşan insanlardır. Şimdi bir anlamda, bilimin herhangi bir özel alanı veya herhangi bir özel alanı için “nadir bir niteliği” vardır. Onları gerçekten öğrenmek için bu alanlara dalmanız gerekir. Fakat gizemli değillerdir, büyülü değillerdir, insanların öğrenemeyeceği şeyler de değillerdir. Bazı insanlar, çeşitli nedenlerden ötürü gerçekliğin farklı boyutları açısından daha geniş yeteneklere sahip olabilirler veya bunlarla daha kolay başa çıkabilir ve gerçekliğin belirli bir bölümünü diğerlerinden bilimsel bir şekilde daha iyi anlayabilirler. Ancak bunda mistik ya da büyülü bir şey yoktur.
Teori, gerçekliği açıklama girişimidir ve bir kez daha soru şudur: Bu bilimsel mi? Ana hatlarıyla ve temel yönleriyle gerçeği doğru bir şekilde yansıtıyor mu? Şimdi şunu belirtmek gerekiyor, teori değişmez şekilde kalamaz, çünkü gerçeklik sürekli değişiyor. Gerçekliğin ana özelliklerinden biri budur. Dolayısıyla teori, temelde doğru olsa bile sürekli olarak gelişmek zorundadır. Örneğin, tüm bu köktendincilerin inkar yoluyla söylemeye çalıştıklarına rağmen, evrim teorisi yalnızca sağlam temellere dayanmaz fakat aynı zamanda tüm bilimlerdeki en sağlam ve köklü gerçeklik anlayışlarından da biridir. Darwin, evrim teorisini sentezlemede ilk atılımı yaptı. Başkaları evrimin bazı yönlerini anlamaya başlamışlardı, ancak Darwin, insanoğlunun evriminin neyle ilgili olduğunu, insanın evrimi de dahil yaşamın evrimi hakkındaki anlayışı sistemleştiren ve ileriye doğru bir sıçrama yapan kişiydi. Yine de Darwin’in anlamadığı pek çok şey vardı. Şimdilerde köktendinciler her zaman bunun üzerine atlayıp şöyle diyorlar: “Bakın işte, Darwin’in yanıldığını söylüyorlar!” Hayır. Herhangi bir bilim böyle gelişir. Darwin’in keşfettiği veya sistematize ettiği şey temelde doğru kalır. Ancak her zaman yeni gelişmeler vardır. Örneğin genetik alanı ve Darwin’in yaşadığı ve sistematize ettiği dönemde var olmayan diğer şeyler, evrim teorisini sentezlemiştir. (3)
Teori budur, gerçeği açıklama girişimidir. Buradaki mesele ve önemli bir anlamda temel ayrım çizgisi şudur: Gerçekliği ana özellikleri içinde ve temel hatlarıyla doğru bir şekilde açıklıyor mu, yoksa açıklamıyor mu? Ardından, gerçekliği dönüştürmek için nasıl uygulanabilir ve devam eden teori sürecinden pratiğe ve teoriye dönüş sürecinde öğrenilenler nelerdir? Sadece dar bir alanda, yalnızca herhangi bir özel etkinlikten öğrenilebilecekler anlamında değil; geniş anlamda, insan etkinliğinin tüm farklı alanlarından öğrenme anlamında. Yani teorinin bir özelliğidir bu.
Topluma ve Değişen Topluma Bilimsel Yaklaşım
BA devam ediyor: Bazı insanlar -hatta hatalı bir şekilde bazı doğa bilimciler de dahil- topluma bilimsel bir yaklaşım olamayacağını düşünüyor. Şimdi, bu niçin böyle bilmiyorum. Toplum, hareket halindeki maddenin belirli biçimlerinden başka bir şey değildir. Bu durumda insanlar birbirleriyle etkileşime girerler ve doğanın geri kalanıyla da etkileşime girerler. Niçin bu toplum alanı hareket halindeki herhangi bir madde kapsamından daha fazla bilime kapalı olsun ki? İster gezegenler, ister mikroplar, ister bakteriler, her ne olursa olsun… Bırakın gerçekliğin tamamını, gerçekliğin herhangi bir özel yönü dahi insanlar tarafından asla bilinmeyecektir, çünkü orada çok fazla gerçeklik vardır ve bu her zaman değişmektedir. Öte yandan insan kapasitesi bazı yönlerden sınırlıdır, hatta sürekli gelişen teknoloji olsa da sınırlıdır. Fakat tüm bunlar bilimsel analize tabi tutulabilir ve tüm bu farklı alanlarda atılımlar yapılabilir. Pek çok şey öğrenilebilir ve birçok alanda gerçeklikle ilgili temel dinamikler ve temel şeyler öğrenilebilir, bunlar sistematik hale getirilebilir ve sentezlenebilir.
Aynı zamanda, örneğin bilimsel bir yaklaşıma sahip olmadan ve teoriye ihtiyaç duymadan çıkıp siyasete girilebileceğini düşünenler de var. Fakat bu tamamen yanlıştır. Siyasi alanda bir şeyi değiştirmeye çalıştığınız anda -ya da en azından toplumun önemli bir bölümünü gerçekten değiştirmeye çalıştığınız anda- bunun ne kadar karmaşık olduğuyla ve bu düzeni korumak ve ona karşı her türlü direnişi ezmek için hareket edecek olan eski düzenin güçlerinin direnciyle karşılaşırsınız. Yani bir yandan bununla karşı karşıyasınız ve sonrasında insanlar arasında var olan ve zaman zaman oldukça karmaşık hale gelen bütün bu farklı çelişkilere karşı karşıyasınız. Bütün bunlar insanları farklı yönlere çeker ve toplumun farklı kesimlerindeki insanların kendiliğinden belirli şeylere yönelme eğilimi vardır. Bütün bunları anlamak için de bilim gerekir.
İktidara karşı savaşarak ve devrim için halkı dönüştürerek bir devrim hareketini inşa etme sürecinde insanlar arasındaki bölünmelerin üstesinden nasıl geleceksiniz? Eski düzenin yerleşik ve çok kuvvetli güçleriyle nasıl gerçekten başa çıkacaksınız ve onları nasıl mağlup edeceksiniz? Bu sorular sürekli çalışmayı ve bilimi gerektirir. Bilimsel yöntemin uygulanmasını gerektirir. Öznelliğe -yani gerçek olmasını istediğin şeyin içine düşmemeyi- ya da salt geleneksel bilgeliği, bazen doğru olan ama çoğu zaman yanlış olan “herkesin bildiğini” kabul etmemeyi gerektirir. “Dünyadaki herkes tanrının var olduğunu bilir” denir. Peki, belki herkes değil, fakat insanların büyük çoğunluğu bunu “biliyor”. Ama bu yanlıştır. “Bunu herkes biliyor” demek onu daha iyi yapmaz -hatta durumu daha da kötüleştirir- çünkü bu yanlıştır. Daha birçok örnek verebiliriz.
Eğer bilimselseniz, “herkesin bildiği” yola girmezsiniz. Evet değişim halindeki gerçekliği soruşturarak ve araştırarak ilerlersiniz, ardından öğrenilebilecekleri sistematize edersiniz: Örüntüler nelerdir; öğrendiklerinizin özü nedir; şeyleri birbirine bağlayan ve bazı şeyleri diğerlerinden ayıran şeyler nelerdir? Örneğin, bu bitkinin şu bitkiden farkı nedir; bu bitkiler nasıl etkileşir; bu bitki o böcekle nasıl etkileşir? Bütün bu tür şeyler “doğa bilimlerinde” doğrudur. Aynı zamanda “sosyal bilimlerde” yani toplumu -ve evet insanların bakış açıları ve değerleri de dahil- toplumu oluşturan insanı anlama ve değiştirme biliminde de geçerlidir. Bu değiştirilebilir, ve işin aslı sürekli değişmektedir. Örneğin atların birçok Yerli Amerikalı’nın kültürüne dahil edilmesi gibi temel bir gelişmeyi ele alalım. Bunun diğer insanlar tarafından tartışmalarda ortaya konulan bir şey olduğunu görüyorum. Bu durum onların yaşam tarzlarını ve düşünme tarzlarını tamamen değiştirmiştir. Ve bu durum günümüzün modern dünyası da dahil olmak üzere verilebilecek düzinelerce, yüzlerce veya binlerce örnekten sadece biridir.
Çizginin Önemi… ve Polemik
BA devam ediyor: Şimdi, çizgi ve polemik meselesine gelelim. Çizgi, bir dünya görüşünün ve yönteminin gerçeğe uygulanmasıdır. Bu durum, gerçekliğin araştırılması ve gerçekliğin araştırılmasından öğrenilen derslerin birlikte çizilmesi ve sentezlenmesidir. Çizgi doğru veya yanlış olabilir. Çizgi, başka bir deyişle, her şeyden önce dünya görüşünüzün ve yönteminizin, gerçeğe nasıl yaklaştığınızın bir ifadesidir ve herkes bunu şu ya da bu bakış açısıyla yapar. Din bir dünya görüşüdür. “Herkesin kendi başına olduğu” ve “geri kalan herkesin egale edilmesi” fikri bir dünya görüşüdür.
Bir de yöntem var. Yönteminiz bilimsel mi, yoksa başka bir şey mi? Subjektif mi? Örneğin, “Bu senin için doğru olabilir, ama benim için doğru değil” mi? Tekrar tanrıya dönelim: “Tanrı senin için olmayabilir, ama tanrı benim için var.” Hayır. Ya tanrı herkes için vardır ya da tanrı yoktur. Ya da tanrınız çok kişiseldir, yani kişisel duygularınızla ilgilidir, bu yüzden bir tür doğaüstü güç veya güç olması açısından onu hepimiz görmezden gelebiliriz. İnsanların normalde Tanrı ile kastettikleri şey yalnızca birisine özel ve aşkın bir şey değildir, “gerçekliğin geri kalanından daha büyük” bir varoluşa sahip olan, varoluşu ve varoluşun nasıl gittiğini ve insanlara ne olduğunu temelde ve nihai olarak belirleyen bir şey değildir. Yani bu -“senin gerçeğin var ve benim de gerçeğim var”- türünde rölativist bir şey değildir. Senin tercihlerin olabilir, benim de tercihlerim olabilir ama bunlar gerçeklikle aynı şey değildir. Hakikat, en azından ana hatlarıyla ve temel özellikleriyle, objektif gerçekliğin doğru bir şekilde yansıması demektir.
Ve böylece çizgi aslında dünya görüşünün ve yönteminin bir yansımasıdır, ardından tabiri caizse programlı bir şekilde uygulanmasıdır. Başka bir deyişle, dünya görüşünüze ve metodolojinize dayanarak veya ondan yola çıkarak yapmaya başladığınız şeydir. Burada birkaç kez kullandığım formülasyona geri dönersek: Dünyadaki sorun nedir ve bunun çözümü nedir? İnsanlık neyle karşı karşıya -Richard Pryor’a atfen belirtmek gerekirse, neden bugün içinde bulunduğumuz durumdayız- ve bunu değiştirmek için yapılabilecek herhangi bir şey var mı ve eğer varsa ne kadar temelde değiştirilebilir? Bu, dünya görüşünüzün ve yönteminizin toplumun sorunlarına, eğer isterseniz, insan varoluşunun sorunlarına uygulanmasıdır. Yani çizgi budur.
İnsanlar çizgiye sahip olarak -özellikle doğru bir çizgiyle, yani bilimsel ve temelden doğru bir gerçeklik anlayışıyla- bu çizgiyi üstlenerek, bununla meşgul olarak ve bununla birlikte mücadele ederek öğrenirler. Belki özünde doğru olsa bile, hatalı olan bazı şeylere işaret eder ve onu derinden etkiler. İnsanlar ayrıca muazzam miktarda öğrenirler. Ve işte burada polemiklerin rolü devreye girer. Karşı karşıya gelen farklı çizgiler olur. Bireyler veya gruplar, sorunun ve çözümün ne olduğu konusunda temelden karşıt anlayışlara sahiplerse o zaman insanlar buna katılarak, özellikle de işler yüksek düzeydeyse, gerçekten şeylerin özüne ulaştığınız durumda karşıt çizgileri karşılaştırarak ve değerlendirerek öğrenebilirler. Küçük ayrıntılara odaklanmamak ve özellikle küçük kişisel şeylere odaklanmamak (bugünkü kültürde tüm bu magazincilik ve söylenti tacirliği tüm bunlarla birlikte çok sık kendini gösterir), bunun yerine bakışınızı büyük sorulara yükseltmeye odaklanmak gerekir: Bu çizgi, ana hatlarıyla gerçeği doğru bir şekilde yansıtıyor mu, yoksa yansıtmıyor mu? Özellikle de bu işlem ilkeli bir şekilde yapılırsa, birbiriyle çatışan iki karşıt görüş veya çizgi gördüğünüz durumda -insanlar, diğer kişi veya grubun söylediklerinin özünün peşine düşerek onu çürütünce ya da çürütmeye çalışınca- bu tür bir yüzleşmeyi görmek, insanların başka türlü öğrenemeyecekleri şekillerde öğrenmelerini sağlar. Bu durum, insanların öğrenmesinde kritik bir unsurdur. Bu olmadan, insanlar belirli fikirlerle tanıştırılabilir; onları gerçekle karşılaştırabilirler -ve evet, çok şey öğrenebilirler- ancak buna ilaveten, karşıt görüşler karşı karşıya geldiğinde ve bu karşıt görüşlerin temel yönlerine odaklanan polemikler olduğunda daha da fazlasını öğrenebilirler.
Bu çizginin bir dünya görüşünün uygulaması olduğunu anlarsanız ve bunun aslında ne yapılması gerektiğini söyleme yöntemi olduğunu anlarsanız -sorun nedir ve bunu nasıl değiştirebiliriz?- bu durumda çizginin muazzam oranda önemli olduğunu da anlarsınız. Sorun insanların bencil olmasıysa, o zaman çözüm ya bunu değiştirmek için bir şeyler yapmakta yatar ya da hiçbir çözüm yoktur, çünkü değiştiremezsiniz. Bunun büyük sonuçları olur. Ancak, eğer sorun sistemin doğasıysa -bu sistemin temel sömürü ve baskı ilişkileri ve buna eşlik eden ve bunu pekiştiren fikirler ise- ve bunu değiştirmenin yolu da bu sistemi kökünden söküp ortadan kaldırmak ve bu ilişkileri dönüştürmek, insanların düşünce ve bakış açısını dönüştürmek ise, o zaman bu da yapılması gerekene dair çok farklı bir anlayışa yol açar. Yani muazzam bir fark yaratır.
Çizgiler ve karşıt çizgiler arasındaki çekişme sadece bir tür hizip kavgası değildir. Bunlar kişisel kan davaları ya da kişisel şikayetlere, hizipçi münakaşalara indirgenmemelidir. Dünyayı nasıl anlıyorsunuz, dünyadan ne anlıyorsunuz ve ne yapılması gerektiğine inanıyorsunuz meselesine odaklanmak gerekir. Eğer işler bu seviyede birleştirilirse, insanlar bu durumda farklılıkların ne olduğunu, bir çizginin veya diğer çizginin nereye götürdüğünü görme olanağına da sahip olurlar. Bu durumda, dünyayı anlamaya ve daha da fazla değiştirmeye gerçekten mecbur hisseden ciddi olan insanların şeyleri gözden geçirebilmeleri ve daha iyi bir anlayışa varabilmeleri için bu süreç çok daha zengin bir temel sağlar. Bunun tamamı kendi başlarına olmaz, bunu kendileriyle ilişkilendiren ve bunu çözme ve eleme sürecinde onlarla etkileşime geçen insanlar aracılığıyla olur.
İnsanlar Saçmalıklara Düştüğünde Şöyle Anlatılmalı: Keskin ve İlkeli Bir Mücadeleye İhtiyaç Var
Brooks: Devrimci bir komünist olarak kendi gelişiminiz ve bu süreçte diğer insanlarla olan ilişkiniz açısından biliyorum ki, mücadelenin rolü gerçekten önemli, gelişmeniz sırasında sizinle mücadele eden insanlarla ve sonrasında farklı noktalarda diğer insanlarla çok keskin bir şekilde mücadele yürütüyorsunuz.
BA: [Gülüyor] Bu doğru. Kendi gelişim sürecimde benimle mücadele eden insanlar vardı. Bazıları doğru, bazıları yanlıştı. Bazıları esas olarak doğru ve bazıları da esasen yanlıştı. Ama bunların hepsi benim öğrenme sürecimin bir parçasıydı. Bu şeylerle gerçekten derinden boğuşma sürecinden geçmek gerekti, çünkü bunun önemli olduğunu anlıyorsunuz, bunun sadece kendinize değil, kitlelere ne olacağı konusunda oldukça gerçek sonuçları var. Gülmemin nedeni ise insanların benimle bazen çok sert bir şekilde mücadele etmeleriydi. Eğer işler keskinleştiğinde gücenecekseniz ve sizinle mücadele eden insanlara “Baskıcı oluyorsunuz, çünkü görüşlerime şiddetle meydan okuyorsunuz ve bana düşünme alanı da vermiyorsunuz” şeklinde yanıt verecekseniz, bu durumda öğrenebileceklerinizi de öğrenemeyeceksiniz. Şimdi, insanlara karşı iyi yöntemlerimiz olmalı. İdeolojik olarak insanları fırlatıp atmamalıyız. Ancak zaman zaman çok keskin bir mücadeleye ve bunun oynayacağı role de ihtiyacımız vardır.
İnsanlar pisliğe bulaştıkları zaman bu durum onlara söylenmelidir. Ancak söylemeniz gereken tek şey bu değildir. Onlara bunun nedenini göstermelisiniz. Onlara kanıt vermelisiniz. Onlara neyin yanlış olduğunu açıklamalısınız. Fakat her şeyin çok süper ve kibarca olması gerektiği fikri, herkesin fikirlerinin eşit derecede geçerli sayılması gerektiği şeklindeki rölativist görüşle uyumludur. Hayır. Bu bir kişi meselesi değildir, bu bir fikir meselesidir. Mesele bir kişinin diğerinden daha az önemli olması değildir, fikirlerin doğru mu yanlış mı olduğu meselesidir. Eğer yanlışsa ve zarar veriyorsa, sert bir şekilde belirtilmek gerekir. Fakat insanları aşağılayacak şekilde değil. Temsil ettikleri şey, halk kitlelerinin çıkarlarına gerçekten temelden karşıt değilse ve onlar bunun peşinden koşuyorlarsa bu durumda onlara karşı düşmanca bir şekilde bunu yapmamak gerekir. Fakat insanlar arasında, tabiri caizse, hatalı fikirler üzerinde mücadele edilmelidir. İnsanların gerçekten yanlış olan farklı kavramlar ortaya attıkları yerlerde bunlarla sert bir şekilde mücadele edilmelidir. İnsanların söylemek için temelleri olmayan şeyleri söylediğinde, gerçekten araştırmadıkları yerde onlara şunu söylemek gerekir: Sen neden bahsettiğini bilmiyorsun.
Hele bugün bu kültürde, daha önce de bahsettiğim gibi bütün bu “tabloidizm” mevcut. İnternete giriyorsunuz ve tüm bu iğrenç, düşük seviyeli saçmalıklar karşınıza çıkıyor. İnsanlar, başkalarına ilkeli olmayan, işlerin seviyesini olması gereken düzeye getirmeyen, alçakça ve gaddar biçimlerde saldırmak için internetteki sahte anonimliğinin arkasına saklanıyorlar. Ve bu arada, “sözde anonimlik” diyorum çünkü devlet istediği zaman bunların kim olduğunu da öğrenebilir. Şimdi, eğer devlete karşı çıkmıyorsanız, bu durumda belki endişelenmenize de gerek yok. Ancak internette gerçekten anonim olduklarını düşünenler, bunu tekrar düşünsünler. Bir süre diğer insanlardan saklanabilirsiniz, ancak devlet kesinlikle kim olduğunuzu ve eğer isterse internette nerede bulunduğunuzu öğrenebilecektir. Her halükarda, bu konuda fazla uzaklaşmamak gerekirse, mesele şudur: Alıntı yapmaktan hoşlandığım Mark Twain olayına geri dönüyorum, çünkü konuya oldukça uygun [Gülüyor]. Kendisi şöyle der; Amerika’da geçinmek için ihtiyacınız olan şey cehalet ve kibirin mükemmel bir bileşimidir. Ve bundan fazlasıyla var.
Cehalet belli bir şeydir. Bu kelimenin gizemini ortadan kaldıralım. Bu yalnızca bilmediğiniz anlamına gelir. Bu kelime başlı başına bir hakaret değildir. “Aptal” ise farklıdır: “Aptal”, size bilgi verilse bile düşünemeyeceğinizi ima eder. Ama cahil sadece bilmediğiniz anlamına gelir. Kendi başına cehalet ile ilgili yanlış bir şey yoktur. Ama cehalete dayalı yargılarda bulunursanız ve cehalete dayalı şeylerde ısrar ederseniz, Mark Twain noktasının geldiği yer işte burasıdır: Cehalet ve kibir kombinasyonu. Cehalete dayanan kibir. “Neyi temsil ettiğini öğrenmek için gerçekten uğraşmadım, ama bunun iyi olmadığını da biliyorum.” Bu tür şeyler bugünlerde kültürde çok yaygındır. Ve bunun ne olduğunun söylenmesi gerekiyor. Biraz çalışın. Bu meseleler önemlidir.
Eğer insanlar -bizim Partimizden ya da başka birileri- insanlığın karşı karşıya olduğu temel sorun ve bunun çözümü hakkında bir anlayışa sahip olduklarına inandıklarını; sorunun kapitalist-emperyalist sistem olduğunu ve yanıtın sömürü ve baskının olmadığı, insanlık veya insanlık ile doğanın geri kalanı arasında düşmanca çatışmaların olmadığı tamamen farklı bir dünyayı meydana getirmek için komünist devrim olduğunu söylüyorsa, eğer insanlar bunu söylüyorlarsa, açıkçası bu çok büyük bir şeydir. Bu çok ciddidir. İnsanlık kitleleri için muazzam bir önemi vardır. Eğer insanlar bunun doğru olduğunu söylüyorsa bu çok büyük bir olaydır; ve eğer yanılıyorlarsa, bu da çok önemli bir şeydir. Ancak bununla yeni karşılaşıyorsanız ve eğer bu konuda bilgisizseniz -yani yeni karşılaştığınız için bunları bilmiyorsanız- bu durumda “herkesin” mesele hakkında söylediklerine takılmamanız gerekir. Eğer ciddiyseniz -ki bu ciddi bir meseledir- bu durumda araştırın ve öğrenin. Bu sizin sorumluluğunuzdur.
1960’larda dünyada olup biten gerçekten büyük şeylerle yüzleştiğimiz evrede aldığımız sorumluluk buydu. Sadece komünist olan insanlar değil, genel olarak daha birçok insan böylesi ciddi bir yönelime sahipti. 60’ların hareketinde bugün hakim olandan farklı bir kültür, daha iyi bir kültür vardı. O dönem oportünistler -yani ilkesiz insanlar ve kişisel çıkarları için diğer insanlara ilkesizce ve harekete zarar verecek şekilde saldıran insanlar- olmadığından değil. Bunların bir kısmı elbette vardı. Sınıf ayrımları olduğu sürece, insanlar arasında baskıcı ayrımlar olduğu müddetçe ve buna karşılık gelen ideolojiler olduğu müddetçe karışımın içinde pislikler de olacaktır. Ama şöyle ifade edeyim: 60’larda, insanların dünya halkları için çok önemli olduğunu kavradığı ve karşı çıktıkları çok güçlü bir şey vardı. Vietnam Savaşı sürüyordu. Eğer bir Amerikalıysanız, hükümetiniz insanları katleden, köyleri yakan, küçük çocukların üzerine napalm atan, barajları bombalayan, bütün alanları sular altında bırakan ve bu savaşın on yılı boyunca kelimenin tam anlamıyla milyonlarca insanı katleden bu korkunç savaşı yürütüyordu. Buna karşı direnme ve buna karşı kitlesel siyasi direnişte başkalarıyla bir araya gelerek onu durdurmak için elinizden geleni yapma konusunda bir sorumluluk duygusu hissediyordunuz. Dolayısıyla yalnızca belirli türden politikalara değil, belirli ve daha sınırlı şikayetler şeklinde değil, ama tüm sisteme ya da sıklıkla adlandırıldığı gibi tüm “iktidar yapısına” ve bununla birlikte giden tüm “ethosa”, tüm geçerli felsefe ve kültüre karşı durmaya kararlı ve derinden yabancılaşmış çok sayıda insan arasında farklı türde bir kültür vardı.
Ve bu karışımda komünizme dair olumlu bir şeyler vardı. Bu da insanların bakış açılarını yükseltiyordu. Bu sistemi insanların çıkarları doğrultusunda nasıl işler hale getireceğimizi bulmaya çalışmak yerine -ki bu imkansızdır ve açıkçası insanları birbirine düşman etmekle sonuçlanır- birçok insan bu bakış açısına yükseliyordu. Eğer bu sistemin sınırları içinde kısıtlı kalırsanız, diğer bireylerle ve halkın diğer kesimleriyle çatışma ve rekabet içinde olursunuz. Kendi “payınızı” almak veya o kimlik grubunun aksine belirli bir kimlik grubunuzun şikayetlerini ele almak vb. için rekabet içinde olursunuz. 1960’ların çok geniş ve radikal yükselişiyle, insanların bakışları yukarıya kaldırılıyordu. Şu an için savaşmamız gereken şey budur, ve bu bir mücadeledir.
Kültür nasıl olacak? Ahlak ne olacak? İnsanlar, farklı bireylerin ve grupların neyi temsil ettiği ve bir şeyleri nereye götüreceği sorusuna nasıl yaklaşacaklar? Bunu, insanların sürüklenebileceği en aşağılık rezil şeylere dayanarak mı yapacaklar? Yoksa bunu, insanların gerçekte neyi temsil ettiğine, gerçekte sorun dediklerine ve çözüme dayanarak mı yapacaklar? Problemin ve çözümün ne olduğu hakkında diğer fikirlere bakalım. Hadi bunu inceleyelim ve neyin gerçekten doğru neyin yanlış olduğunu bulmak için mücadele edelim.
Kültür, İlkeler, İhtiyacımız Olan Standartlar
Brooks: Sizce sorumluluk nedir? Özellikle devrimci güçlerin ama daha da geniş anlamda dünyanın farklı olup olamayacağı konusunda ciddi olan, hatta bunu sorgulayan herhangi biri için sorumluluk nedir? Yepyeni standartlar koymanın ve bu kısır dedikodu ve iftira kültürünü benimsemek yerine bahsettiğiniz standartları belirlemenin sorumluluğu yok mudur? İnsanlar dünyayı değiştirmek için gerçekten nelerin gerekli olduğu konusunda nereye gidiyorlar? Bu konuda insanların sorumluluğunu nasıl görüyorsunuz?
BA: Evet, bir kez daha insanlar odaklanmak için savaşmak zorundalar: Dünyayı gerçekten anlamanın ve dünyayı değiştirmenin yolu nedir? Yapmaya başladığımız şey buysa, eğer gerçekten yapmak istediğimiz buysa, o zaman farklı insanların ve grupların ne olduğunu bunun gerçekte nereye varacağını gerçekten anlama ihtiyacından yola çıkacağız. Çizgileri nedir ve eğer bu çizgi uygulanırsa ve insanlar başka bir çizginin aksine bu çizgi etrafında seferber edilirse etkileri ve sonuçları ne olur? Ve bu meseleyi odak noktası yapmak bir mücadeledir.
Ayrıca standardın ne olması gerektiğine yönelik bir mücadele vardır: Bu diğer şeyleri -“tabloidizm”, aşağılık dedikodular, iftiralar, söylenti tellallığı, şahsi kötülemeler ve diğerlerini- istemiyoruz, bunların yeri yok. Burada ciddi bir şey için varız, yeni bir dünya kurmaya çalışıyoruz ve bütün bu diğer şeyler, kurtulmamız gereken eski dünyanın bir parçasıdır. Eğer birine eleştiriniz varsa, onu gerçekten önemli olacak bir düzeye çıkaralım.
Bununla birlikte, bunu çatışan tarafların ötesinde insanların çözebileceği bir düzeye çıkaralım. Eğer “bana yumruk attın ve sen zaten bir alçaksın” diyorsam, orada olmayan, meseleye doğrudan dahil olmayan insanlar bunu nasıl çözecekler? Ve gerçekten de dikkatlerinin odaklanması gereken yer burası mı? Etrafında dolaşıp durursun ve her şeyden önce bunu asla çözemeyebilirsin. İkincisi ve daha da temel olarak, insanların dikkatinin odaklanması gereken şey bu değildir. Eğer siyasi farklılıklarımız varsa bunları bu seviyeye inerek çözemeyiz, çünkü bu durumda insanlar neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilemeyeceklerdir.
Ayrıca, bu durum işleri olması gereken seviyeye getirmeyecektir. İşin aslı, onları odaklanması gereken şeylerden aşağı ve uzağa sürükleyecektir. Bir kişi veya grup, görüş ve amaçlarını açıkça ortaya koyduğunda, bunun özüne dair cevap vermek yerine, bunu ortaya koydukları için kibirle suçlamak veya bir “kült” olarak reddederek “Sen kim oluyorsun da sorunun ne olduğunu ve ne yapılması gerektiğini bildiğini söylüyorsun?” şeklinde bir soruyla karşılaşılıyorsa, bu durumda şu konulara odaklanılmalıdır: Bu kişi veya grup neyi temsil ediyor ve diğer kişi veya grup neyi temsil ediyor? Bunlardan herhangi biri gerçekten de gerçeklikle ve insanlığın çıkarlarıyla örtüşüyor mu? Veya hangileri yarı yolda bırakıp ardından geriye dönüyor ve hangileri gerçekten de gitmemiz gereken yere gidebiliyor?
İnsanların, odaklanması gereken soruların bunlar olduğu konusunda ısrar etmesi gerekiyor. Ve ilgili ve önemli bir yöntem noktası var. Zıt görüşlerde, polemiklerde yaklaşım ne olmalıdır? Örneğin, Alain Badiou’nun siyaset felsefesine, onun sözde özgürleşme siyasetine karşı uzun bir polemik yazdık, ki onun siyaseti gerçekte olduğu gibi bu dünyanın içinde yani burjuva dünyasına hapsolmuş olarak kalma politikasıdır. “Yazdık” derken, Partimiz Devrimci Komünist Parti’nin perspektiflerini ortaya koyan online bir teorik dergi olan Demarcations’da yazılan polemiğe atıfta bulunuyorum. (4) Bu polemiği yazanlar mesele üzerinde çok çalıştılar. Badiou’nun söylediklerinin çoğunu okudular ve ucuz alıntılar yapmak yerine, Badiou’nun bizzat şeylerin özü olarak gördüğü meseleler hakkında ortaya koyduğu en iyi argümanları alma yöntemini uyguladılar. Bu polemiği okursanız, polemiğin onun felsefesinin tamamını değil, onun siyaset felsefesini ve politik yönelimini ele aldığını göreceksiniz. Bu konuda söyleyeceklerinin derinlerine iniliyor ve ucuz aktarımlar yapmak, insanların söylediklerini eğip bükmek, bunları yaparken onları yanlış tanıtmak vb. yerine -ciddi insanların gerçekten içine girip anlayabileceği bir şekilde- bunun neden yanlış olduğu gösteriliyor. Birisinin ne söylediğini, savundukları şey hakkında kendilerinin yapabilecekleri en iyi temsili gerçekten inceleyelim ve ardından bunun doğru mu yanlış mı olduğunu ve gerçekte bunun kimin çıkarlarına hizmet ettiğini inceleyelim. İnsanların uğrunda çabalaması ve ısrar etmesi gereken standartlar bunlardır.
Ayrıca insanlar şunu anlamalı ki, sadece dedikodu ve çekiştirme değil, şahsi saldırılar, “şahsi kindarca anlatılar” ve tüm bunların geri kalanı, insanların dikkatini bataklığa çekmek ve dünyanın olduğu gibi kalıp kalmayacağı ya da kökten değişip değişmeyeceği ve nasıl olacağı konusunda gerçekten fark yaratan büyük sorulara odaklanmaktan insanları alıkoymak açısından çok fazla zarar vermektedir. Bunlar aynı zamanda mevcut sistemin baskıcı güçlerine de büyük ölçüde yardımcı olur. Onlar için çok fazla yakıt sağlar ve gerçekten ajan gönderebilecekleri bir atmosfer yaratır. Tüm bu atmosferi halk içinde bir sürü pislik karıştırmak için kullanır.
Bu konuda çok acı deneyimler yaşandı. Örneğin Kara Panter Partisi içinde belirli bir noktada, özellikle 1960’ların sonunda ve 70’lerin başında gelişen siyasi farklılıklar vardı. İnsanların bir yanda Huey Newton, diğer yanda Eldridge Cleaver etrafında toplandığı bir bölünme vardı. Aralarında büyük farklılıklar vardı. Ancak çoğu zaman, bu farklılıkların yüksek düzeyde mücadele edilmesi yerine, bu, devrimin karşı karşıya olduğu sorun hakkında ne diyor, diğeri ne diyordu? Hangisi doğru, yoksa ikisi de kısmen doğru ve kısmen yanlış mı, yoksa ikisi birden mi yanlış? İnsanların odaklandığı şey bu olmak yerine, oyuna birçok şahsi pislik dahil edildi ve kişisel saldırılar yapıldı. Bu durum siyasi polisin -FBI ve devletin baskıcı güçlerinin- gelişebileceği bir atmosfer yarattı. İnsanları birbirlerine boğazlatabiliyorlardı ve hatta bazen insanların birbirlerine fiziksel olarak saldırtabiliyorlardı, halbuki devlet şöyle diyebiliyordu: “Bakın, biz bir şey yapmıyoruz, bunlar sadece birbirleriyle savaşıyorlar. Bu durum size bu devrimcilerin aslında iyi olmadıklarını ve birbirleriyle savaştıklarını gösteriyor.”
Dolayısıyla, böylesi bir atmosfer şeylerin doğru anlaşılmasından uzaklaştırır ve şeylerin özüne ulaşma yeteneğine de müdahale eder, fakat aynı zamanda daha iyisi için radikal bir değişimin olabileceğine dair umutları yükselen halk kitlelerini demoralize eder. Sadece baskıcı değil, kelimenin tam anlamıyla öldürücü olan mevcut düzenin güçlerinin faaliyet göstermek için çok daha elverişli koşullara sahip olabileceği bir atmosfer yaratır. Burada herhangi bir abartma ya da şişirme yapmıyorum, evet bunlar büyük ölçekte katledicidirler. Eğer öyle düşünmüyorsanız, bu durumda oturup araştırın ve ABD’de olduğu kadar dünya çapında da neler yaptıklarına bir bakın. Şu an ABD’de ve dünyanın her yerinde öldürdükleri, köleleştirdikleri ya da topraklarından sürüp toplama kamplarına sürdükleri milyonlarca insan var.
İşte buna karşıyız. İşlerin düşük, önemsiz ve kötü düzeyde olduğu bir atmosferi beslemek -büyük sorulara odaklanmak yerine yalnızca kişisel şikayetler veya kişisel anlatıların peşinde olmak- insanlar niyet etseler de etmeseler de yalnızca baskıcı devletin gerçekten cani olan güçlerine yardım eder. Bazı insanlar bilinçli olarak bunu yapıyor ve bilinçli olarak devlete yardım etmeye çalışıyor olabilir. Ya kendileri devletin ajanlarıdırlar ya da kendi dar bakış açıları tarafından o kadar yozlaşmışlardır ki, aslında devlete yardımcı olacağını bildikleri şeyleri fiilen yapmaya isteklidirler. Ya da bilmeden bunları yaparlar, fakat etkisi aynıdır.
Yani bir mücadele yürütülmelidir. İnsanların şunu söylemesi gerekiyor: Hayır, haydi ufkumuzu yükseltelim. Bu seviye, üzerinde savaşılması gereken bir seviye değildir. Eleştiri ve mücadelenin yapılması gereken seviye bu değildir. Ayrıca neyin doğru neyin yanlış olduğunu bu şekilde çözemeyeceğiz. İşler bu kişisel anlatılar ve dedikodular boyutuna inerse, doğrudan müdahil olmayanların da ne olup bittiğine dair doğru bir anlayışa ulaşmaları pek olası değildir. Ancak farklı insanların neyi temsil ettiğini, sorunun ne olduğunu ve çözümün ne olduğunu söyleyerek çözebilirsiniz. İnsanların dikkatleri bu noktada yoğunlaştırılmalıdır. Ve şu şekilde ısrarcı olunmalıdır:
Hayır, bizler o batağa batmayacağız ve kelimenin tam anlamıyla -ve yine abartmadan söylüyorum- dünya çapında bir grup cani gangster olan bu yönetici sınıf düşmanının eline düşmeyeceğiz. Her şeyi bu seviyede tutarak onların oyununa gelmeyeceğiz. Kültürde genel olarak insanlara şunu söylemek için mücadele edeceğiz: Hadi o lağım çukurundan çıkalım ve buradan insanlığın geleceği alanına çıkalım; insanlığın karşı karşıya olduğu şeyin özüne dair ve bu konuda yapmamız gereken şeyin özüne dair evet oldukça keskin ama ilkeli bir mücadele yürütelim.
Dipnotlar:
2. Bob Avakian, Ike’tan Mao’ya ve Ötesine: Ana Akım Amerika’dan Devrimci Komünistliğe Yolculuğum: Bob Avakian’ın Anıları (Insight Press, Chicago, 2005)
3. BA’nın notu: Evrim teorisinin kapsamlı, canlı ve erişilebilir bir anlatımı, evrim teorisine ve bilimsel olarak kanıtlanmış “yaratılışçı” saldırıların teşhiri ve çürütülmesi, belirleyici bakış açısı ve yöntem sorularının tartışılması için tüm bunlar, ezilenlerin ve nihayetinde bir bütün olarak insanlığın kurtuluşu için verilen mücadeleyle ilgilidir, bkz. Ardea Skybreak, The Science of Evolution and the Myth of Creationism—Knowing What’s Real and Why It Matters (Insight Press, Chicago, 2006).
4. Raymond Lotta, Nayi Duniya ve K.J.A., “Alain Badiou’s ‘Politics of Emancipation’: A Communism Locked in the Confines of the Bourgeois World” Demarcations: Komünist Teori ve Polemik Dergisi, Sayı 1, Yaz-Sonbahar 2009, demarcations-journal.org.
Dünya Bugün Dehşet İçindedir – Fakat Daha İyi Bir Dünya Mümkün!
Editörün Notu: Aşağıdaki yazı Kazanılacak Dünya Haber Servisi’nde 7 Mayıs 2020 tarihinde yayınlanmıştır. Yazıda ABD’de düzenlenen Gerçek Bir Devrim Turu İçin Örgütlenin kampanyası altında faaliyet yürüten Bob Avakian’ın mimarı olduğu yeni komünizmin taraftarlarının 1 Mayıs’a yönelik açıklamalarına yer verilmektedir.
Kaynak için: https://aworldtowinns.co.uk/blog/2020/05/07/may-day-2020-the-world-today-is-a-horror-but-a-better-world-is-possible/
Çevresel yıkımdan ötürü yangınlar içinde bir dünya…Savaş ve iklim felaketinden kaçan 70 milyon mülteciden oluşan bir dünya…Ve hiçbir iktidarın buna gerçek bir cevabı yok.
Faşist rejimler soykırımcı yabancı düşmanlığını ve dinci köktenciliği kamçılıyor, kadınları ve LGBTQ bireyleri karanlık çağlara hapsediyor, bilime saldırıyor ve cehaleti destekliyorlar… bunların hepsi kaba kuvvetle destekleniyor.
Şu an dünya salgın hastalıklar tarafından tahrip oluyor, durum mevcut sistemin “önceden var olan” eşitsizlikleriyle milyonlarca kat daha da kötüleşmiştir.Siyahi halk, Latinler ve Amerikan Yerlileri çok daha yüksek oranlarda ölüyorlar. AmeriKKKa’da hapishaneler dolup taşıyor ve göçmenler ölüm kampları tehlikesiyle karşı karşıya – bütün bunlar bu çılgınlığı sona erdirmenin ve her türlü eşitsizlik ve baskının üstesinden gelme yolunda ilerlemenin temelidir.
Kaynakların, teknolojinin ve küresel bağlantıların insanların ihtiyaçlarını karşılayacağı, sorunları çözmek için birlikte çalışabileceğimiz bir dünya gerekiyor. Günümüzde insanlar cehalet içinde tutuluyorlar, oysa ki dünyayı anlamak ve değiştirmek için bilimsel bir yöntemle eğitilebilirler, böylece harika pek çok keşif yapabilir ve ortaya çıkan zorluklarla başedebilirler.
Fakat bunun yerine dünya kapitalist-emperyalist bir sistem tarafından prangalar altında tutuluyor.
Kapitalistler ve ulus devletler arasındaki acımasız rekabetin yaşandığı bu sistem işbirliğine değil, özel mülkiyete ve kâra dayalı bir sistemdir.
Günümüzde milyonlarca insan hastalık nedeniyle ölüm riski yaşıyor veya bir açlık durumuyla karşı karşıya, bu sistem bunu “sağlıyor”
Bu sistem insanlığa engel olmaktan başka bir şey yapmıyor.
Bugün Donald Trump gibi faşistler ve MAGA-moron çeteleri tarafından güçlendirilen bu sistem, koronavirüs halen etkisini gösterirken yeniden açılmaya çalışıyor.
1 Mayıs’ta, devrimin koşulları oluştuğunda bu sistemi gerçek bir devrimle devirmek; baskı, sömürü ve insanlar arasındaki tüm yıkıcı bölünmelerin olmayacağı bir dünya topluluğunu, komünist bir dünyayı inşa etme kararlılığımızı beyan ediyoruz.
Bu dünya mümkündür ve bu olasılığın kilidini açmak için anahtarımız var – bugün dünyanın en önemli siyasi düşünürü ve lideri olan Bob Avakian (BA) tarafından geliştirilen yeni komünizm mevcuttur.
Bob Avakian şunları yapmıştır:
*Devrim bilimini geliştirmiştir,
*Gerçekten kazanabileceğimiz bir devrim stratejisi geliştirmiştir,
*Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa‘yı, insan özgürlüğüne giden yolda gelecekteki toplumun vizyonunu ve planını yazmıştır.
Bu devrim ve hedeflediği dünya hakkında daha fazla bilgi edinmek istiyorsanız, bunu hayata geçirmek için çalışmak ve daha fazla bilgi edinmek istiyorsanız yapmanız gereken dört şey vardır:
1)Bize katılın ve bu bildirimin yayınlanmasına yardımcı olun.
2)Revcom.us adresini ziyaret edin ve Bob Avakian’ı (BA) öğrenmeye başlayın.
3)RNL Show’u izleyin — Devrim, Daha Azı Değil!youtube.com/therevcoms adresinde yer alıyor.
4)Devrim ve Yeni Komünizm için mücadele eden devrimci komünistlerle bağlantı kurun.@TheRevcoms hesabından sosyal medyada bizi takip edin.
“Ya bütün bunlarla yaşamaya devam edeceğiz ve gelecek kuşaklar da -eğer bir gelecekleri olacaksa- aynısını, hatta daha beterini yaşamaya devam edecek – veya devrim yapacağız!“
Bob Avakian
Değişen Dünyayı Değiştirmek İçin Bob Avakian’ın Yöntem ve Yaklaşımını Öğrenmek ve Uygulamak
Editörün Notu: Aşağıdaki yazı 26 Ağustos 2019 tarihinde “Devrim Okulu Kapanış Notları” başlığı ile revcom.us web sitesinde yayınlanmıştır. İçerik Revolution Books’tan Andy Zee tarafından 11 Ağustos 2019 Pazar günü gerçekleştirilen açıklamaların düzenlenmiş halidir. Etkinlik, Ağustos ayının ilk haftasında Gerçek Bir Devrim İçin Örgütlenin Ulusal Turu kapsamında “devrim okulu” ismiyle (veya “yaz dönemi bilim kampı” şeklinde de adlandırılır) gerçekleştirilir. ABD’de ülke çapından ve Chicago’dan gelen 15 civarında devrimcinin katıldığı bu etkinliğin bilgisi için bkz: https://revcom.us/a/610/andy-zee-closing-remarks-at-the-revolution-school-en.html
Öncelikle, buraya devrim bilimi okulu için gelen ve Ulusal Tur‘da bizimle birlikte çalışan herkes – neden ayağa kalkmıyorsunuz? [alkış] Peki ya Chicago’daki Devrim Kulübü’nden gelen kişiler, onlar da ayaktalar mı? [alkış]
Bakın, kendimizi alkışlamalıyız – bunu yapmalıyız çünkü geçen hafta ne yaptığımızı kavrıyoruz ve sizler de bunu daha derinlemesine kavramak için buraya geldiniz. Bugün ilk kez burada olanlar veya hareket içinde henüz üç günlük veteran olan kişiler… Geçen hafta neye adım attığınızı ve en son ne yaptığımızı anlamak için buradan size de sesleniyorum. İçinde yaşadığımız zamanlar üzerine bir şeyler anlatmak istiyorum. Şu geçtiğimiz dönem, tarihteki ender dönemlerden biridir, insanlığın geleceği korkunç dehşetlere doğru yönelmektedir – Soykırımsal savaşlardan, fetihçi savaşlardan, iklim değişikliğinden, sisteme karşı savaşmak yerine birbirine karşı savaşan toplumlardan etkilenen 65 milyon mülteci… Bu sistemin yaptığı şey yüzünden Bangladeş’te, tüm delta su altına gömüldüğünde, insanlığın üçte birini içerecek şekilde katlanabilir. Bu, dünyanın en güçlü emperyalist ülkesinin sınırlarda toplama kampları ve kafeslerde çocukları hapsettiği bir zamandır. Bu, insanlık tarihinde oldukça ciddi bir zamandır.
Bu yüzden ne yaptığımıza bakmak zorundayız. İnsanlık tarihindeki bir başka kavşakta -emperyalizmin şafağında ve ilk konsolidasyonunda ve nihayet birinci dünya savaşına yönelen emperyalistler arasındaki çatışmaların başlangıcında- büyük devrimci lider Lenin, kapitalizmden bir devrimle kurtulmak için “zamanımızın özel niteliklerini anlamamız gerek ve devrim biliminin kurucusu Karl Marx’ın aktivistlerini (gerçekte Marksist kelimesini kullanır) taklit etmemeliyiz” demiştir. “Ejderin dişlerini ektim ve pirelerinin hasadını biçeceğim” (Bu metafor çıkacak anlaşmazlıkları göze almak anlamındadır).
Gerçek bir devrim için bu hareketin bir parçası olan bizler, son 15 yılda tişörtümüzün üstündeki kişi -devrimin önderi Bob Avakian- tarafından öne sürülen şeylerle cebelleştik ve cebelleşmeye de devam ediyoruz, ki kendisi herbirimize ve kolektif olarak da hepimize şunu demiştir: “Buraya yapmak için geldiğimiz şeye geri dönmeliyiz, şu aşağılık insanı devirmeliyiz!” [alkış] Peki, insanları gerçek bir devrim yapmaya yönlendirmezsek ne olacak? O zaman dünya olduğu haliyle kalacaktır. Bu hafta bu okulun parçası olan şey neydi, Ulusal Tur’a dahil olan neydi, Chicago Devrim Kulübü’nün bir parçası olarak neyiz, ilk olarak ne yaptınız? Zamanla bütün bunları öğrenmeye başlıyoruz ve geçen hafta yaptığımız şey ejderhanın dişlerini ekme potansiyeliydi. Fakat mesele devam ediyor – peki ne hasat biçeceğiz? Bu yolda devam edecek miyiz? Halk kitlelerinin bu dünyanın çılgınlığından bir çıkış yolu bulması ve gerçek özgürleşmeye giden yolda radikal olarak yeni bir topluma dönüşmesi için gerçek bir devrim yaratabilmesi doğrultusunda yapabileceğimiz her şeyi ortaya koyacak mıyız? Onlara devrim bilimini götürecek miyiz, peki ya bu okulun konusu nedir? Onlara bu sistemi devirme stratejisini götürecek miyiz? Onlara niçin bu sistemin 5 DURDUR!‘da belirtildiği gibi reforme edilemeyeceğini gösterecek miyiz? Ve bazı insanlar bize, “bunları duymak istemiyorum” diyerek geri döndüğünde şunu diyecek miyiz: Peki, bu toplumun içindesiniz ve sadece ağzınızı yalağa sokacağınızı söylüyorsunuz ve sizler büyük suçlarla devam ediyorsunuz, sizin için üzüldüğümüzü söylüyoruz ama burada insanlığı özgürleştirmek isteyen kişiler var ve biz şimdi bu insanlara gidiyoruz. Öyleyse, BA’nın dediği gibi: Çenemizi kapayalım ve sistemin devam etmesini mi sağlayalım? Peki bizler 2 Seçimi gösteriyor muyuz ve 6 Dikkat Noktasında onlara yaşayacakları ve savaşacakları şeyleri veriyor muyuz?
Bu yüzden yaptığınız şeyin, hepbirlikte yaptığımızın, tarihte nadiren rastlanan bir şans olduğunu belirtmek istiyorum. İnsanlığın geleceğe doğru büyük bir adım atmasını sağlamak için tüm bu yüzyıllar boyunca geleneğin zincirlerini kırmak için, tüm bu ataerkillik, beyaz üstünlenmeciliği, ötekileştirme, kadın düşmanlığı, fetih savaşları, çevre tahribatı ve iklimin bozulması… bizler bütün bunlara karşı mücadele ediyoruz ve bunu kendimiz için de yapmıyoruz, insanlara mücadelede önderlik ederek bütün bunları insanlıktan uzaklaştırma şansımız var. Yaptığımız şey budur. Bu hafta başladığınız şey de işte budur. Bunun nasıl gerçekleştirilebileceğini ve Bob Avakian tarafından devrim biliminde, strateji ve radikal olarak yeni bir toplumun vizyon ve planında ortaya konan şeyleri öğrenmeye başladınız.
Bu beraberinde bir sorumluluk da getirmektedir ve burada Bob Avakian’ın geliştirdiği Yeni Komünizm kitabından bir şey okumak istiyorum. Bir kaç yıl önceydi, sanırım birçoğunuz bunu biliyorsunuz, Baltimore’nın zorlu sokaklarından gelen Freddie Gray isimli genç bir adam vahşice polis tarafından hırpalandı ve polis minibüsünün arkasına oturtulup götürüldü, peki onu ne için götürdüler? Baltimore’da buna “zorlu bir yolculuk” diyorlar. Minibüsten indiği zaman felç olmuştu, onu hastaneye sürüklediler ve öldü. Bundan sonra Baltimore’daki kitleler birkaç gece ayağa kalktı ve Noche Diaz ve bu hareketten diğer birkaç kişi o insanlara öncülük etmek için gittiler. Bob Avakian yeni komünizm üzerine olan bu kitabında şöyle diyor:
“Ve hatta Baltimore’daki bir çalışmayı, oradaki halk yığınlarından bir kadının yorumunu okurken çok daha ağır bir şey düşünüyordum. İnsanlar ona devrimi götürdüklerinde kadın şöyle diyordu “Endişeleniyorum, gittikçe endişeleniyorum.” Şimdi siz kadın neden endişeleniyormuş diye düşünebilirsiniz. Şöyle diyordu: “Endişeleniyorum çünkü umut etmeye başlıyorum.” Şimdi bunun çok sayıda insan için ne demek olduğunu düşünün, bir düşünün umut etmekten korkuyorlardı. Korkuyorlardı, çünkü belki de dünya böyle olmayabilirdi de, belki de bundan kurtulmanın bir yolu vardı. Umut etmekten korkuyorlardı çünkü umutları daha önce çok kez hayal kırıklığına uğramışlardı. Artık biliyoruz ki orada bir yönetici sınıf var. İnsanlar ne zaman ayaklanmaya kalksa bu yönetici sınıfın ellerinde tuttukları bu korkunç baskıyla nasıl bir dolap çevirip hile yapacaklarını biliyoruz. Bunu Baltimore’da da gördük. Birden bir suç dalgasının ortaya çıktığını söylüyorlar ve polis kuvvetlerinin çok daha fazlalaşması gerektiği konusunda ısrar ediyorlar, federal yetkililerin gelip polise yardım etmesi gerektiğini çünkü kitlelerin gittikçe vahşileştiğini ve polisin şu anda dışarı çıkıp onları sonuçlarını umursamadan öldürmesinin mümkün olmadığını söylüyorlar.”
“İşte insanların “Gittikçe endişeleniyorum” demelerinin sebebi budur. Umut etmekten korkuyorlar. Ve eğer ki biz sahip olduğumuz sorumlulukları yerine getirmeye niyetli değilsek; ve eğer ki insanlara gidip bundan kurtulmanın bir yolu var demeye niyetim yoksa şu anda kalkıp gitmeliyiz. Çünkü bu insan yığının bir kişinin daha sorumsuzca gelip onları maruz kalacakları bu sefil koşullarda bırakıp daha da kötüsü sistemin korkunçluğunun üzerlerine üzerlerine geleceği bir durumda terk edip gitmelerine ihtiyaçları yoktur. Devrim konusunda ciddiyiz dediğimizde bu konuda gerçekten ciddi olmalıyız.”
Dolayısıyla bu hafta başladığımız şey – BA’nın bu yeni komünizmin ne olduğunu bilimsel olarak açıklamasıdır. Bu hafta bir yolculuğa çıktık, bir süreç başlattık. Bazılarınız daha önce üzerinde çalışıyordu, ancak bir sürece başladık, burada bir yolculuk yaptık. Ve şöyle bir soru ortaya çıkıyor: Bu mesafeleri ölçmeye hazır mısınız? Bu yolda devam ederken, sizi yönlendirecek ve caydırmak isteyecek kişiler tarafından şunlar söyleyecektir: “Biraz da kendini düşünsen iyi olmaz mı?” Belki de aileniz size şunu diyecektir; “Dediklerinle aynı fikirdeyim ama başkası da bunu yapabilir, sen değil… Çünkü sonuçta sen benim çocuğumsun.” Veya bizi acısız ilerleme yollarına götürecek olanlar -ki bu hiçbir şekilde bir ilerleme falan değildir- bizleri ve tüm insanlığı tam da bulunduğumuz şekliyle böylece bırakırlar. Popüler olmayan bir şey için mücadele etmeye, arkadaşlarımızla, iş yerindeki insanlarla, ailelerimizle baş etme ve engellemelerine karşı gelme riskini almaya ve bilimsel olarak doğru olduğunu bildiğimiz, yani gerçekten doğru olan şey için mücadele etmeye hazır mıyız? Buna başlamış durumdayız ve herkes bu konuda kendi ruhunu keşfetmek zorunda. Ancak, bu ruh arayışını sürdürürken, bilimsel olmanız ve gerçeklikten ilerlemeniz gerekir ve bu durum da, bu hafta öğrendiğimiz en önemli şeylerden biridir.
Öyleyse, yaptığımız şeye bir giriş yapalım. Bir hafta kadar önce bir araya geldik – geçen Pazar gecesi insanlar uçakla gelmişlerdi. Ve Pazartesi günü BA’nın, Neden Gerçek Bir Devrime İhtiyacımız Var ve Nasıl Gerçek Bir Devrim Yapabiliriz isimli iki buçuk saatlik konuşma filmini izledik, üzerine konuştuk, tartıştık ve bununla ilgili mücadele ettik. Ayrıca, Bob Avakian’dan bir soru-cevap klibini de izledik, burada neden Devrimci Komünist Parti’de bir Kültür Devrimine ihtiyaç duyduğumuzu -ki bu halen yeni biçimlerde devam etmektedir- ayrıca geçen yaz bu konuşma turunu neden yaptığımızı tartıştık, süreç bir şekilde bu turu doğuracaktı. Sizlerden birinin de ortaya koyduğu gibi, filmi tanıtan orijinal tanıtım yazılarının birinde de belirtildiği üzere, şu ana dek bu konuda asla böyle bir konuşma yapılmadığı da doğrudur. Bu davayı bilimsel olarak ve gerçeğe bu derece uygun olarak, devrimden başka bir şeyin niçin dünyayı bu şekilde olduğu gibi bırakacağı meselesi üzerine şu ana dek hiç kimse yoktu. Ve bu aşamaya kadar, devrimi gerçekten başarabilecek bir strateji olmamıştı, sonuçta başarmazsanız o zaman dünya olduğu haliyle kalır. Denemeniz yanlış değildir, belki de başaramazsınız, fakat kazanmaya çalışmak zorundasınız ve şimdi NASIL KAZANIRIZ broşüründe ve bu filmde bunun nasıl yapılacağına dair belirli bir strateji sunulmaktadır.
Ve bu devrimin bir amacı var, sadece kendimiz için değil, sadece ailemiz için değil, sadece halkımız için değil, sadece ülkemiz için değil -ki kesinlikle bunun için değildir- İnsanlık içindir!!! Bu yüzden bütün bunları yapıyoruz. Ve Kuzey Amerika’daki Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa‘da yer alan, sömürü ve zorbalığın ötesinde bir dünyaya nasıl ulaşabileceğimize dair bir vizyon var ve bu da başlı başına bir başka yeni aşamanın başlangıcıdır, bir yolun devamıdır, insanlığın kurtuluşu için yeni koşullar altında bir devrim yaparak başaracağımız bir yolculuktur.
Sonuçta Pazartesi günü bunları yaptık ve bu tartışmayı gerçekleştirdik. Ancak hatırlarsanız, Cumartesi günü bu ırkçı beyaz üstünlenmecilerden biri Dallas’tan seyahat edip El Paso’ya gitmişti, Melez insanları vurmak için, göçmenleri vurmak için, Trump’ın bahsettiği “istilacı ordunun” bir parçası olan Walmart’a gitmişti. Aynı gün, o günün ilerleyen saatlerinde, bu hatalı fikirlere sahip kadın düşmanı ırkçı -bence bu tanımlama kendisi için oldukça yerindedir- Dayton’da bir gece kulübüne girdi ve bir başka toplu cinayet işledi. Tüm bunlar, Kaliforniya’daki Gilroy’da bir sarımsak festivalinde, Latin kökenli göçmenleri hedef alan ve aynı zamanda renkli insanlardan oluşan toplu bir cinayetin ardından geldi. Bununla birlikte Trump şöyle dedi: “Ait olduğunuz yere “geri dönün”, “ülkelerinize geri dönün ”, ülkeleriniz “bok çukuru”. Ve bu dehşet, halk içinde bir şeylerin başlangıcı oldu.
Bu yüzden Salı sabahı, BAsics 3:30‘un özet bir tartışması olacak şeye başladık ve ardından Revcom web sitesinde bu cinayetler hakkında açıklama yayınlandı. Bir gün öncesinde, filmdeki noktayı ve faşizmin uygulanmasına karşı mücadele eden toplumda mücadelenin temelini oluşturan genel şartların nasıl belirlendiğini izleyen tartışmayı hatırladık, bu gerçek bir devrim için savaştığımız zemindi.
Şunu sorduk: Ne yapacağız? Planlarımız vardı, Cumartesi günü Bud Billiken geçit töreni için bir plan yaptık. Haftanın geri kalanında hazırlıklara devam ettik. Toplu taşıma duraklarına gidecektik, broşürlerimiz vardı. Ancak burada bir gerçeklik vardı. Bununla etkileşime geçmeliydik.
Okulda bulunanlarınız ve ancak bir süredir bu hareket içinde olanlarınız için belirtmek gerekir ki, o gün yaptığınız şey, değişen gerçeklikle ne yapılacağını bulmak için adeta bir bilim adamları takımı gibi davranmaktı. Planlarımızı değiştirmek zorunda kaldık. Aman boşver diyerek planlarımızı değiştirmedik; şunu söyleyerek planlarımızı değiştirdik: devrimin gerekliliğini ve bu konuda öğrendiklerimizi nasıl uygularız ve bu anlayışı şimdi farklı bir şekilde gelişen duruma uygulayabilme üzerinde çalışmalıyız. Ve bu konuda yoğunlaşmalıydık: Oraya gidip bunun hakkında konuşabilir miyiz? Tamam, o halde dışarı çıkıp biraz daha konuşacağız. Broşürde birkaç satırı düzelteceğiz. Toplantıya önderlik edenlerden bazı sorular ortaya çıktı. Fakat sonra biriniz ayağa kalktı ve ateşli bir konuşma yaptı: Devrim hareketi ile orantılı bir şekilde hareket etmeliydik. Ve burada bir noktada yoğunlaşan önemli bir mücadele yaşadık: Lake Shore Drive’ı kullanmalı mıyız? Buraya mı gidelim? Oraya gitmeli miyiz? Lake Shore Drive’a gidersek, halk kitleleri bizi orada mı takip edecek? Bu sorulacak ciddi ve önemli bir soruydu. Sorulması yanlış bir soru değildi. Hayır, sorulması gereken önemli bir soru oldu. Peki ya Drive’a gidersek ancak kimse bizi takip etmezse ve hepimiz tutuklanırsak ne olacak? Bu da önemli bir soruydu – yapmamız gereken çok şey vardı. Ancak bununla da mücadele ettik. Bu açıklamalarda size aktarmaya çalıştığım şey de budur. “El Paso’da olanlar gerçekten çok kötü, ne yapılması gerekiyor?” mu diyecektik, yoksa bunun yerine oraya gidip şunu mu diyecektik: “Bakın, bu beyaz üstünlenmeciliğinin ortaya çıkması bu rejimin, bu sistemin bir ürünüdür ve onu devirmek zorundayız, bu sistemden kurtulmak için bir devrime ihtiyacımız var ve bunun bir parçası olarak sokaklarda herkesi dışarı çıkarmamız gerekiyor, değişimin içinde olabileceğine inananlar bu sistem ve bu Trump/Pence rejimini öne süren sistemin devrilmesi gerektiğini kavrayan kişilerdir. Bugün burada yaptığımız şey, gerçek bir devrim için bir hareket düzenlemenin parçasıdır ve sizin de bunun bir parçası olmanız gerekiyor. Bir önder var, bir önderlik var, bir çıkış yolu var ve birlikte sokaklara giderken onunla birlikte gitmeniz gerekiyor.”
Ve bunun ortaya çıkması, mümkün olanın kesin bir bilimsel özetidir. Bazı insanlar geldiler, bir şekilde biryerlerden bizi duymuşlardı; ben buna bir bakacağım ve esasen ne olduğunu göreceğim diyorlardı. Ve dikkatlice bizi dinlediler. Dikkatle dinleyen insanları izledim: Bunlar gerçek mi? Bu insanlar neden bahsettiklerini biliyor mu? Bu ciddi bir şey mi? Bunlar benim yanlarında olmak istediğim, birlikte olmak istediğim insanlar mı? Ve sokakları geçen gençleri, farklı milletleri, farklı cinsiyet ilişkilerini, farklı yaşları görüyordunuz. İhtiyacımız olan binlerce kişi değildi, belki de 70 veya 80 kişi vardı. Ama etrafta kalabalıklar toplanmaya başlayacaktı. Şöyle demediler: Neden böyle konuşuyorsunuz ki? İnsanlar tezahürat yaptılar, alkışladılar. Ve meydan okundu. Etrafımızda dolanmaya başlayan aptallardan bahsetmiyorum, ama bu mesaja bir çok olumlu rezonans oldu. Ve sonra bunu televizyonda görenler de oldu, çünkü ses bariyeri kırıldı ve haber yapıldı.
Öyleyse, o gün yaptığımız şey, yalnızca çok daha büyük ölçekte ihtiyaç duyulan bir mücadelenin başlangıcını temsil etmiyor, aynı zamanda her birinizin, hepinizin şehirdeki değişen gerçeği analiz etmesini ve Devrim Kulüpleri’ndeki diğer insanlarla, hangi şehirde veya Turda olursanız olun başkaları ile bir sürecin bir parçası olmaya yardımcı olan bir bilim insanları ekibine dönüşümünü temsil ediyordu: Bu aşamada nasıl hareket edeceğiz ve fazlasıyla ihtiyaç duyulan şey için halk kitlelerini nasıl öne çıkartacağız.
Bunları atlatmaya çalışıyorum, çünkü burada ne yaptığımızı ve başardıklarımızı hepimizin anladığından emin olmak istiyorum. İyi hissettiğimizi biliyorum. Perşembe gecesi burada çok iyi hissettim, gerçekten de iyi hissettim. Ve elbette birisi de bize harika bir akşam yemeği yaptı, bu da her şeyi daha iyi yaptı. Ancak bu akşam yemeği bizim yaptığımız şeyden daha iyi olamazdı. Neyin mümkün olduğuna, insanların kitlelerinin neleri yapabileceğine dair bir fikirleri olursa, bundan daha tatlı bir şey olamaz.
Öyleyse, gördüklerimiz, başardıklarımız, Perşembe gecesi nerede olduğumuzla ilgili olan şey şudur: sıradışı bir lider olan Bob Avakian tarafından geliştirilen teoriyi bir araya getirip gerçekten nasıl devrim yapacağımızı, bu ülkedeki göreceli olarak memnun olduğunu düşünen ancak esas olarak öyle olmayan bu halk kitlesini nasıl uyandırabileceğimizi; bugün gerçekten nasıl hazırlanabileceğimizi, insanların zihinlerini nasıl hazırlayabileceğimizi, onları nasıl organize edebileceğimizi, zemini nasıl hazırlamamız gerektiğini ve kitleyi ve öncüyü devrime nasıl hazırlayabileceğimizi, insanların sokağa çıkmaları gerektiğini ve gerçekten kazanmalarını sağlamak için bunu nasıl yapabileceğimizi biliyoruz. Bu teoriyi gerçekleştirdik, gerçeğe uyguladık ve bununla tutarlı bir plan geliştirdik, bununla orantılı olduk, ortaya çıktık ve dünyayı değiştirdik ve koşullar hakkında pek çok şey öğrendik. Farklı türden insanlar ve nasıl cevap verdikleri hakkında çok şey öğrendiğimi biliyorum – bu genç liseli öğrencileri görmekten çok memnunum, ancak yaşlıları da unutmamak gerek, Michigan’da arabalarını Lake Shore Drive’da bırakan ve yumruklarını kaldıran bir ailenin de bize katıldığını belirtmem gerekiyor. Tamam, bu yalnızca bir aile, fakat ben şu anda, devrim hareketini desteklemede rol alabilecek binlerce ailenin bulunduğunu ve aslında büyük bir değişim için bu açlığı hissettiklerini, bu riski almak isteyen insanların olduğuna inanıyorum. Bu çizgiyi aşmak, bu hareketi öğrenmek, onu desteklemek, kapsamak… bu sayede onlar da devrimci olabilirler. Ve elbette, Faşizmi Reddet (Refuse Fascism) inisiyatifine katılarak bu rejimi ortadan kaldırabilirler. Bu duruma kayıtsız değiliz.
Öyleyse birinci nokta: teori / pratik / teori – gördükleriniz, sizin yaptıklarınız, bizim yaptıklarımız. Ve bugün yaptığım, öğrendiğimiz temel teorik derslerden bazılarını toplamaya çalışmaktır. Çünkü bu bir okuldur, akademik olmayan bir devrim okuludur, skolastik bir egzersiz; aslında dünyayı radikal bir şekilde değiştirmenin gerçek bir parçası olan egzersizdir.
Ve öğrendiğimiz diğer bir şey de, insanların toplanmasıdır. Topladığımız kişiyi aldık, dışarı çıktık, kitlelere gittik ve kararlı bir tavır aldık. Bir planımız vardı, Drive’a kadar ilerleyecektik, ve görünüşe göre bazı insanlar yola çıkacaktı ancak birdenbire herkes koşarak karayoluna gitti [kahkahalar] Talimatları takip etmekle ilgili başka bir zaman konuşacağız… Bugün bu meseleye girmek istemiyorum, ama bunun da bir anlamı var. Özgün planımızın bir parçası olmayan bir gereklilik yarattınız ve bununla başa çıkabildik. Bunun burada insanların dikkatinden kaçmasını istemiyorum. Kilit nokta, bir sinire dokunduğumuz ve bu sinirin dokunulması gereken bir sinir olduğudur. Uyarılmalı, ancak sonrasında inşa edilmelidir.
Şimdi burada önemli olan şey şudur, bizler herhangi bir zaman için “Ah, El Paso’ya yönelik bir şeyler yapmalıyız ve Cumartesi günü de bu geçit törenini yapmalıyız, ve sonrasında buraya gelip tüm bu çalışma ve tartışmayı planlanlamalıyız” demedik. Hayır. BA’nın faşizm ve iç savaş konusundaki ve Demokratlar üzerine konuşmasındaki soru cevaplardan temel aldık ve ne yapacağımızı belirledik. Ve sonrasında, Cuma günü hepimiz, bu konuda çok açık ve çok derin bir şeye odaklanan “Yeni Komünizmin ve BA’nın Önderliğinin Kritik Önemi” makalesini tekrar okumak için zaman harcadık.
Ve Lake Shore Drive’a yönelik “Vay, işte bu mükemmeldi, daha iyisi olamazdı” demedik. Aslında, “Ne var biliyor musunuz, ajitasyonumuz çözümümüzü ve BA’yı sunmaya pek de yeterli değildi” dedik. Bununla doğrudan cebelleştik ayrıca dolaylı olarak da “Kritik Önemi” makalesinin çalışma oturumunda bu durumla cebelleştik ve ertesi gün Billiken’de kamyonetten yönlendirilen ajitasyon gündeme geldi, hatta sloganlar bile bu konuda tamamen farklı bir seviyedeydi.
Böylece birkaç kişiyi daha dahil ettik, toplumu etkiledik. Ve bundan daha fazla insanın toplanmasını sağladık. Şu an için halen embriyonik bir düzey bulunuyor. Bu ne anlama geliyor? Yalnızca başlangıç olduğunu… Geçit töreninde, dün gerçekleşen Bud Billiken geçit töreninde bize bir düzine insan, 15 kişi katıldı. Bunun önümüzdeki aylarda 2, 3, 4 kat büyütülmesi gerekiyor. Bu hafta öğrendiğimiz bu dersi almak zorundayız ve gerçekten onunla bir yere gitmek zorundayız. Küçük zaferlerimizi kutlamak doğrudur, ancak şu durumu anlamak zorundayız – kutlamaktan daha önemli olan şey aslında ne yaptığımızı anlamaktır.
Bunun önemli bir şey olduğunu görmelisiniz. Yaptığımız şey şudur, değişmiş nesnel bir duruma göre hareket ettik, belirledik, bilimi uyguladık, devrim stratejisinin yoğunlaşması olan taktik bir plan geliştirdik, dışarı çıktık ve kararlılıkla meydan okuyarak ve hareketli bir şekilde devam ettik. Planımız daha fazla insan getirdi. Ve durumu değiştirdik. Chicago kentinin önüne, buna tahammül edemeyeceğimizi ve ne yapmamamız gerektiğini koyduk. Ve bu da önemlidir.
Fakat, eğer bu Turun, bu Devrim Kulübünün, Bob Avakian’ın yapmaya çaba gösterdiği örgütlenmenin, bazı günlük konuşmalar veya günlük mücadeleler değil fakat gerçek bir devrime önderlik etmeye hazırlanan bir partinin amacı doğrultusunda hareket etmezsek hiçbir şey olmayacak, bütün bunlar çok fazla bir anlam ifade etmeyecektir.
Dolayısıyla amacımız budur. Şu an için hedefimiz, gelecek yıl boyunca binlerce insanı bu devrimle örgütlü ilişkilere sokmaktır. Ve bu okulun bir parçası olan her biriniz, Tur’a katılan her birinizin, bu gece derin düşünmesi, biraz okuma yapması gerekiyor ve buradan uçağa binecekseniz, uçakta bunu düşünün. Hayatım ne için olacak? Ya da en azından önümüzdeki üç ay veya bir yıl boyunca ne yapacağım? Ve bu durum, hayatınızın geri kalanıyla ilgili soruyu çözmenize yardımcı olacaktır. Bu konuda ciddiyim, asıl soru şudur: Buna devam edip, şehrimde bulunan Devrim Kulübü ile birlikte çalışacak mıyım, gerçekten sadece bir eylemci olmak için değil, gerçekten devrimci bir bilim insanı ve bazı teorileri inceleyen ve uygulamaya çalışan biri olmaya çalışacak mıyım? Daha önce olanlara geri dönülmemeli, çünkü bu geri dönüş sadece sizinle ilgili bir şey değildir, tüm bir devrim hareketiyle ilgilidir, insanlıkla ilgilidir, şu anda dengede olan şeyle ilgilidir. Birkaç düzine insandan pek çok kişiye, sonra da binlerce kişiye mi gideceğiz? Yoksa her zaman dön dolaş bu kadrolar mı olacak? ÖYLE DEĞİL Mİ? Biliyorum, bazılarımız belirli olan kişileriz! Ve daha fazla kişiye ihtiyacımız var, tamam mı? Ve bunun yanlış bir tarafı da yok, bu sürece daha fazla insan sokmanız gerekiyor.
Ve bu durum, her birinizle başlar ve şu anda yaşadığınız şeyin şu olduğuna eminim: Vay, bu çok ağır bir şey. Fakat bununla başa çıkmanın yolu şudur… evet, uykusuz bir geceniz olacak, fakat yalnızca kendi kafanızın içinde bu olacak. Devrim Kulübü’nde bunun bir parçası olan insanlarla bir konuşun. Gidin ve devrimin parçası olan insanlarla konuşun. Ne düşündüğünüzü ortaya koyun, bunun için mücadele edin ve sonra ne yapacağınıza karar verin. Burada herkes için bir yer var. Bilinçli devrimcilere ve Bob Avakian tarafından geliştirilen ve dünyada oraya çıkacak yeni komünizmi uygulamaya istekli olan insanlara ihtiyacımız var, bir önder var, bir çıkış yolu var – bunu yapabiliriz. Bob Avakian gibi birinin böyle bir zamanda hayatta olması nadir görülen bir şeydir. Bunu uygulamaya çalışıyoruz. Ama, bu meseleyi sadece inanma olarak görmenizi istemiyorum …bunu bilimsel olarak ele almalısınız… Bu sorumluluğu omuzlamak isteyen bugün böyle bir önderin bulunmasının bizim için büyük bir fark yarattığını iddia edebilirim. Kendisi yaptığımız her şeye dahil olur [alkış] İnsanlar şöyle derler: “Peki ama Bob Avakian nerede? O burada değildi.” Oysa ki gerçek anlamda buradaydı. Hayatlarını değiştiren her birimize önderlik ediyor. O hepimizin içinde kolektif şekilde bulunuyor. O buradadır, çünkü kendisi devrim yapacağımız çerçeveyi geliştirmiştir. Bu çok önemlidir, sadece şu an sahip olduğumuz çerçeveye değil aynı zamanda BA’nın devam eden önderliğine de sahibiz. İhtiyacımız olan şey bu ve bu da bizde mevcut. Tarihte böyle bir zamanda bunu israf etmeyelim.
Değerlendirmeniz gereken şey işte budur ve bunu yapmanıza bizler yardım edeceğiz. Size yardımcı olacağız. İnsanların farklı problemlerle yardıma ihtiyacı olduğunu elbette anlıyorum, insanların aileleri var, ailelerinde hastalıklar var, insanlar destek için onlara güveniyor, insanların ödeyecekleri öğrenci kredileri var, insanlar içinde bulundukları kuşakların beklentilerini taşıyorlar, seni okula göndermek için buraya kadar gelip sınırları aştık derler, peki şimdi ne yapacaksınız? Size denen her şeyi fırlatıp atacak mısınız? …ya da cevabınız, dünyada gerçekten bir fark yaratmak ve insanlığı kurtarmak için bunu uygulamayı sürdüreceğiniz şeklinde mi olacak? Ve sizleri geri çekmek ve fazla ileri gitme diyen insanlarla da mücadele etmeniz gerekecek. Hayır demelisiniz, bu gerekli, mümkün ve kesinlikle arzu edilir bir şeydir – ve buna anne, baba, erkek kardeş, kız kardeş, komşu, arkadaş ya da kim olursa olsun dahil olmalıdır.
Bu yüzden, bu bize kalmış bir durumdur ve bunu iyi yapmak zorundayız. Ancak, şu anda tam olarak bunu yapamıyorsanız, bu ortadan kaybolmanız gerektiği anlamına gelmez. Kabul etmeyeceğiniz şeyler varsa, bu hareketi mümkün kılma yollarını, onunla ne yapacağınızı bulmalı ve mücadele etmeye devam etmeliyiz. Ama aslında bugün olmak istediğim yer burası değil. Çünkü kendim için konuşuyorum ve bu harekete öncülük eden başkaları için, hem her gün daha fazla yerdekilerin yanı sıra, hem de bizlerin diğerleri için – çoğunuzdaki değişimi gördüm. Potansiyeli gördüm. İnsanların sadece dört aylık bir süre içinde nasıl olgunlaştığını toplu olarak gördük. Ve gerçekten de bu durumu takdir etmelisiniz – yalnızca bu sürecin bir parçası olduğunuz için memnuniyet duygusuyla değil, neyin yönlendirildiğini, ne yapıldığını ve nerede olduğunuz anlamında takdir etmelisiniz, bunun insanlığın geleceği için ne anlama geldiğini düşünerek takdir etmelisiniz.
Sonuçta Baltimore’daki kadının bize sorduğu şeye geri dönüyoruz: “Orada olacak mısınız?” Her birinize, hepinize söylüyor ve topluca hepimize söylüyor. Dışarı çıktık ve temsil ettik. Tişörtleri giydik. Eğer, BA Speaks: Revolution, Nothing Less! (BA Konuşuyor: Devrim, Daha Azı Değil!) tişörtünü giymişseniz, bunun ne anlama geldiğini de bilmelisiniz. Buna ihanet edemezsiniz. Diğer insanlar için de mücadele etmelisiniz. Eğer BA’nın tişörtünü giymişseniz, bu önderin ve kendisinin önderliğinin ne anlama geldiğinin hakkını vermelisiniz. Dolayısıyla “Orada olacak mısınız?” sorusunun cevabı şudur: “Daha azını yapamayız!”
Okulun parçası olan herkesi, ilk kez gelenleri, bu gece burada olamayanları gerçekten takdir ediyoruz ve bizler yaptığınız şeyi takdir ediyoruz – yalnızca yaptınız şeyin kendisinden ötürü değil, yaptığınız şeyin insanlığın geleceği açısından bu zamanda ne anlama gelebileceğinden ötürü takdir ediyorum. Söylemek istediklerim bunlardır. Çok teşekkür ederim.
Bireysellik, BSS ve “Acısız Gelişim” İllüzyonu
Editörün Notu: Aşağıdaki yazı, komünizmin yeni sentezinin mimarı ve DKP ABD Başkanı Bob Avakian’ın en son konuşmalarından birini içermektedir. İlk kez 29 Temmuz 2019 tarihinde revcom.us web sitesinde yayınlanmıştır. Bob Avakian’ın toplumda özellikle muhalif kitleler arasında bozucu etki yaratmaya devam eden “bireysellik” konusunu, “burjuva seçim düzeneğini” ve her tür reformist – liberal şemaların işleyiş mantığını somutlaştırdığı ayrıca ABD’de derinleşen faşizm tehdidine karşı gerçek kurtuluşun yolunu imlediği bu önemli konuşmanın Türkçe çevirisini takipçilerimize aktarıyoruz. Makalenin asıl kaynağı için bkz: https://revcom.us/a/606/bob-avakian-individualism-beb-and-the-illusion-of-painless-progress-en.html
Görünen o ki -bütün bu “iyi huylu” veya kayıtsız bireyselliğin- acısız gelişim illüzyonunu ısrarla takip etmekle bağlantısı var. Eğer bazı şeyler insanları rahatsız ediyorsa -ve daha da ötesinde, kendi açılarından fedakarlık ihtimalini, gerekli olan fedakarlığı içeriyorsa- pek çok kişi o şeyden uzaklaşıyor. Önceden de belirttiğim üzere, gerçekliğe tıpkı bir “büfe” gibi veya tüketici gibi yaklaşma tutumu diye bir şey var ve bu durum şu şekilde kendini gösteriyor: “Açıkçası bu durum beni rahatsız ediyor. O yüzden bunları bir kenara bırakıyorum. Hayır buna bakmak istemiyorum, çünkü rahatsız oluyorum.”
Bunun çok daha iğrenç ve zorbaca biçimlerinden daha sonra bahsedeceğim. Ancak kısa bir giriş olması açısıdan Yeni Komünizm kitabında bahsettiğim bir olaya değineyim; birkaç yıl önce bazı kişiler Çalınmış Yaşamlar afişleriyle üniversite kampüslerine gitmişti, bunlar polis tarafından öldürülen kişilerin afişleriydi (hepsi değil ama onlarcası öldürülmüştü), daha sonra birisi gelip yakınmaya başladı: “Ben bu afişleri sevmedim, beni güvensiz hissettiriyor.” O dönem: Vah canım, çok üzüldüm! şeklinde yorum yapmıştım. Bu vah canım saçmalığını şimdilik bir kenara bırakalım ve afişte de belirgin bir parçasının temsil edildiği halk kitleleri üzerine ciddi şekilde bir konuşalım ve onların durumuna bir bakalım.
“Acısız gelişim” illüzyonunu ısrarla ve inatla takip etmenin en yaygın ve sorunlu biçimi, özellikle de kendilerini aydın olarak (veya ilerici veya “farkında” veya ne demek isterlerse o olsun) tanımlayan kişilerin, bizim çok doğru bir terimle ifade ettiğimiz gibi “BSS – Burjuva Seçim Saçmalığı“(İngilizcesi: BEB – Bourgeois Electoral Bullshit) – ve insanların kendilerini devamlı hakim sınıfların bir bölümünü temsil eden Demokrat Parti ile sınırlandırması fenomenidir. Bunlar, benim değişim olasılığını sınırlandıran unsurlar olarak değerlendirdiğim şeydir – çünkü bu durum, siyasi angajman açısından nispeten güvenli olan şeyin tümden yıpranmış halidir. Trump/Pence rejimi altında faşistlerin kendi iktidarlarını konsolide etme çabaları ve işlerin gidişatı düşünüldüğünde, bu durum gelecekte kendileri açısından pek de güvenli bir şey olmayabilir. Fakat şu an için nispeten acısız gözükmektedir. Aynı zamanda tamamen etkisizdir ve ihtiyaç duyulan herhangi bir değişikliği beraberinde getirmez, bunun yerine herhangi bir fedakarlıktan ve hatta gerçek bir rahatsızlıktan kaçınırken bir şeyler yaptığını sanmanın bir yoludur bu.
BSS’nin yanında bu durum, kitlelerin Trump/Pence faşizmi gerçeğiyle yüzleşmemeleri ve bu nedenle, bu faşizmin temsil ettiği gerçek tehlike ve potansiyel büyük dehşetlerle orantılı bir şekilde hareket etmemeleri şeklinde kendini göstermektedir.
Şimdi geriye dönüp, bunun çok önemli bir unsuru olarak önceden değindiğim bir şeye, Trump’ın seçilmesine -halk oyu ile değil, seçim kurulu ile seçilmesine- yani gerçek anlamda kölelik kapsamına bir bakalım: Trump’a oy verenler köleliği destekleyen türden insanlardır ve bu kişiler ABD’de kölelik zamanlarından bu yana aslında ortada bulunurlar. Bunlar Beyaz Saray’da beyaz üstünlenmeci kişilerin bulunmasına razı olan, köleliği açıkça kabul eden, bunu meşrulaştıran veya rasyonalize eden türden insanlardır. Ve bu noktada, Ron Reagan’ın (evet, Ronald Reagan’ın başıboş oğlu, aynı zamanda, büyük ödülü olan arsız bir ateisttir) çok bilgilendirici olduğunu düşündüğüm bir yorumunu düşünüyordum, kendisi şöyle diyordu: Trump’ın çok analiz eden, fazlasıyla analiz eden “tabanı” kendisi her ne yaparsa yapsın onu desteklemeye devam edecektir, çünkü Trump’ın nefret ettiği insanlardan onlar da nefret ediyor.
İnsanların yaşadığı ekonomik zorluklarla ilgili bütün şaşkınlıkların aksine, bu durum onların oy kullanmalarını rasyonelleştiriyor ve Trump’ı desteklemeye devam etmek için sık sık kullanılıyor, Ron Reagan’ın keskin bir şekilde belirttiği gibi Trump’ın “tabanının” da temelini bu durum oluşturuyor. Bu arada, tüm ana akım medyanın, CNN ve benzerlerinin Trump’ın “tabanı” terimini sürekli olarak nasıl kullandıklarına lütfen bir dikkat edin. “Taban” diyerek adeta nötr bir terimden bahsediyorlar. Oysa ki, bunlar bir avuç faşisttir, anlaştık mı? Ve bu edebikelamlarla ya da “temel” gibi nötr terimleri kullanarak, insanları Trump’ın ve onu destekleyenlerin gerçekte neyin temsil ettiğinden ve bunun neden olduğu gerçek tehlikenin derinliğini görmekten alıkoyuyorsunuz ve onları engelliyorsunuz. Ron Reagan’ın yorumu bu noktaya çok uygundur. Detaylı bir şekilde devam eder: LGBT bireylerden nefret ediyorlar, kadınlardan (bağımsız kadınlardan ve gerçekte tüm kadınlardan) nefret ediyorlar, Siyahilerden nefret ediyorlar, göçmenlerden nefret ediyorlar, Müslümanlardan nefret ediyorlar vb. Ve Trump da aynı insanlardan nefret ediyor.
Bu yüzden ne yaparsa yapsın, onu asla terk etmeyeceklerdir. Bu yüzden doğru bir şekilde biri kalkıp şu yorumu yapabilir: “New York’ta Beşinci Cadde’de birisini çekip vurabilirim ve nasılsa bu insanlar bana karşı gelmez”.
Aynı zamanda, şu da açıkça söylenmelidir: Trump’ın savunduğu ve yaptığı her şeyden nefret ettiklerini söyleyen milyonlarca, on milyonlarca insan, bu kadar zaman sonra sokaklara çıkıp Trump/Pence rejiminin gitmesini talep eden sürekli bir seferberlik hareketinde yer almıyorlarsa, bu durum kendilerini açıkça bu faşist rejimin işbirlikçisi yapmaktadır, kitlesel hareketle bu rejimi göndermek yerine bu rejimi tolere etme suçuna kendilerini ortak etmektedir!
Paul Simon’dan aktarırsak: Daha da kötüsü, bu insanlar Demokrat Parti’den gelecek bir avuç mırıltı için direnişi heba ediyorlar.
Uzunca bir zaman geçti – ve halen zaman var, ancak bunun değişebilmesi için, kitlelerin nihayetinde sokaklara çıkması, sokaklarda kalması ve sağlam bir şekilde faşist rejimi göndermeye karar vermesi için pek fazla zaman da kalmadı!
Ve burada Trump’ın savunduğu her şeyden nefret eden, şiddet kullanmadan fakat sürekli eylemlerle Trump/Pence rejiminin gitmesi talebi etrafında Refuse Fascism ile harekete geçmeyi reddeden milyonlar, on milyonlar için bazı çok önemli sorular bulunuyor. Eğer şimdi Trump/Pence rejiminin gitmesi talebiyle sokaklara çıkmazsanız, peki Trump yeniden seçilince (halk oyunu kaybedip, muhtemelen yine seçim kurulu sayesinde seçilirse) o zaman ne yapacaksınız? Ve eğer Trump seçimleri kaybederse (seçim kuruluyla bile olsa), ancak bu kez de sonuçları kabul etmeyi reddederse ve halen bu ülkenin başkanı olduğu konusunda ısrarcı olursa, peki o zaman ne yapacaksınız?
Bununla birlikte, kendini “sol” gösteren bazı “ilerici” entelektüellerin tehlikeli naifliği meselesine de dikkat çekmek gerekiyor. Örneğin, bu sistemdeki insan haklarının -insan hakları, sivil haklar ve sivil özgürlükler- ihlal edilmesini ifşa etmede bazı iyi şeyler yapan Glenn Greenwald gibi biri, ne zaman Trump/Pence rejimi tarafından temsil edilen korkunç suçlar ve dehşetler ortaya çıksa, hızla şu tip şeyler söylüyor: “Evet ama, peki ya Hillary Clinton, peki ya Demokratlar ve onların yaptıkları korkunç şeyler ne olacak?” Bunlar doğrudur. Belirttiğimiz gibi: Demokrat Parti, insanlığa karşı işlenen büyük bir kitlesel savaş suçları makinesidir. Ve bunun ortaya konulması gerekiyor. Aynı zamanda, Cumhuriyetçi Parti’nin de faşist olduğunun belirtilmesi gerekiyor ve eğer bunun gerçek bir anlamı ve gerçek bir önemi olduğunu anlamıyorsanız – ve birileri bu faşistlerin zorbalıklarından ve dehşetlerinden bahsettiğinde hemen çıkıp “Evet ama, peki ya Demokratlar ne olacak?” diyorsanız, insanları burada işleyen gerçek dinamikleri ve gerçek tehlikeleri anlamamaları doğrultusunda bizzat yönlendiriyorsunuz demektir!
Slavoj Žižek Büyük Zararı Dokunan Şişirilmiş Bir Gerzektir!
Mesela Slavoj Žižek gibi biri var. Raymond Lotta’nın makalesinde çok açık ve çok doğru belirtildiği gibi “Slavoj Žižek Büyük Zararı Dokunan Şişirilmiş Bir Gerzektir!”
Slavoj Žižek, sıklıkla “komünist” pozları takınan, nüfuzu olan aptal bir felsefecidir ve kendisi İngiliz televizyonunda Donald Trump’a desteğini açıklamıştır. Žižek’e göre Trump’ın zaferi Cumhuriyetçilere ve Demokratlara “ne oldukları üzerine yeniden düşünmelerine” yardımcı olacak – ve bu durum “büyük bir uyanışa” vesile olacaktır. Yine Žižek’e göre Trump aslında faşizmi getirmeyecektir, endişelenmeye lüzum yoktur.
Lotta’nın özetle söylediği gibi: “Bu düşünce hatalı ve zehirlidir.” Ve Glenn Greenwald gibi insanların hatalı ve tehlikeli düşüncelerine benzemektedir. Glenn Greenwald’a benzer şekilde, bir kez daha faşizmin temsil ettiği şeyin gerçekliğini ve tehlikesini görmezden gelir, ve bir kez daha belirtmek gerekiyor ki, Demokrat Parti burjuva diktatörlüğünün bir aracıdır ve insanlığa karşı işlenen büyük suçların ve kitlesel savaş suçlarının bir makinesidir.
Bu tür yanlış düşünceler, görünüşe göre Rusların Trump kampanyası boyunca devam eden işlemlerine katkıda bulunan Julian Assange gibi biri tarafından da örneklenmektedir. Assange’ın (kendi sözleriyle) şöyle dediğini duyduk:
Belki bu olumsuz bir değişime yol açacak, belki de olumlu bir değişime yol açacak, ama en azından değişime yol açacak veya değişim olasılığını açık tutacaktır.
Peki ne tür bir değişime yol açacak? Ne tür bir değişime yol açacağı meselesinde agnostisizme veya cahilliğe yer yoktur. Evet, herhangi bir biçimde burjuva diktatörlüğü halk kitleleri için çok kötüdür, kitleler için çok baskıcı ve ezicidir ve devirilmesi gerekir. Ancak, insanların her tür hakkını çiğneyen açık bir faşist diktatörlük, “belki olumlu bir değişim olur, belki de olumsuz bir değişim olur” kategorisinde yer alacak türden bir şey değildir.
Şimdi, özellikle Julian Assange’i keskin şekilde eleştirirken, ABD emperyalistlerinin zulmüne ve kendisinden intikam almaya yönelik girişimlerine karşı çıkılması gerekliliğini vurgulamak çok önemlidir, bunun Ruslarla bir ilgisi yoktur, fakat ezici bir biçimde bu sistemin canavarca suçlarını açığa vurmaktadır. Bu bağlamda, Berkeley Kaliforniya Üniversitesi Gazetecilik Yüksekokulu Dekanı ve gazetecilik profesörü Edward Wasserman’ın “Julian Assange ve Zavallı İspiyoncular Devleti” adlı ilginç bir makalesi vardı. (Bu makale, bu yıl 27 Nisan 2019 Cumartesi günü, New York Times’ta yayınlanmıştır.) Wasserman; siyasi ve kişisel açıdan ne kadar hatalı olsa da Julian Assange’nin WikiLeaks aracılığıyla “resmi sırların açıklanmasına olağanüstü olanak tanıdığını” belirtmektedir. Wasserman’ın dediği gibi,“Irak’ta ve Afganistan’da ABD’nin dahil olduğu sivillere yönelik savaş suçları, işkenceler ve zulüm” açığa çıkmıştır, bu nedenle ABD’nin hukuki arenada ve siyasi olarak kendisine saldırmasının nedeni budur. Bu boyut, bütün sınırlılıkları ve hatalarına rağmen insanların Assange’ın savunmasına katılmak zorunda olduğu noktadır. Ve Assange’yi savunmanın gerekliliği ve önemi, özellikle ABD hükümetinin politik/yasal zulmünden sonra, bu hükümetin (Trump/Pence faşist rejiminin önderliğinde) şu anda çok ciddi casusluk suçlamalarına dayandığı gerçeğiyle büyük ölçüde artmaktadır. Bu zulüm sürecinin yalnızca Assange için değil, aynı zamanda ABD emperyalizmi ve baskıcı kurumları tarafından sürekli olarak yürütülen savaş suçlarını ve insanlığa karşı diğer suçları ortaya çıkarmaya ve ifşa etmeye cesaret eden herkes için de korkunç etkileri olacaktır.
ABD hükümeti tarafından izlenen bu baskıcı hamlelere karşı çıkılması ve bu konuya önem verilmesi çok önemli olmakla birlikte; Assange, Glenn Greenwald ve Žižek gibi kişilerin düşüncesinde somutlaşan bu görüş ve yaklaşımı eleştirmeye de büyük önem vermek gerekir. Burjuva (ya da “önde gelen”) politikacıların aralarındaki nüansları, farkları, hatta bunun kitlelere, insanlık kitlelerine olan sonuçlarına dair herhangi bir analiz yapmadan bunların hepsini “hepsi aynı” şeklinde gören düşünce – işte bu çok zararlıdır.
Bu aşamada, 1930’larda Hitler’in ve Nazilerin iktidara gelmesi sürecinde Alman komünistlerinin öne çıkardığı eleştirilere bakmaya değer. Slogan, Alman komünistlerine atfedilmişti: “Nach Hitler, Uns,” (yani: “Hitler’den sonra, Biz”). Başka bir deyişle, aynı düşünce biçimi gündemdeydi – Hitler’in hükümeti yönetmesi aslında bir şeyleri sarsacak ve toplumda bir krize yol açacak, o zaman komünistlerin iktidara gelme şansı olacaktı. Bu, Hitler ve Naziler tarafından temsil edilenin ve bunun insanlık için korkunç sonuçlarının çok ciddi bir şekilde küçümsendiğini gösteriyordu. Evet, oradaki komünistlerin devrimci bir temelde bütün sisteme sürekli ve sıkı bir şekilde karşı çıkmaları gerekiyordu, ancak Hitler’in ve Nazilerin bu sistemin tüm dehşetlerinin özellikle sapkın ve aşırı bir temsili olduğunu, bunu aşırı biçimlerle gerçekleştirdiklerini kabul etmek çok önemli ve gerekliydi.
Bu nedenle, bunlarla ilgili olarak, bugün ABD’de Trump/Pence rejiminde vücut bulan faşizme muhalefetin inşa edilmesinde, “Faşistler ve ‘Weimar Cumhuriyeti’nin Yıkımı… Ve Onu Neyin Değiştireceği” ve “Jerry Rubin Olmamak, Hatta Dimitrov Olmamak, Fakat Gerçek Bir Devrimci Komünist Olmak: KOMÜNİST PERSPEKTİFTEN TEMEL HAKLARIN SAVUNULMASI MÜCADELESİ” gibi eserlerde ele alınan anlayışa dayanan ve bu süreçten çıkan bir bilimsel yaklaşıma ihtiyaç var (Bu makaleler revcom.us adresinde mevcuttur. Bob Avakian’ın Toplu Eserlerinin bir parçasıdır.)
Birkaç kez vurguladığım “Cumhuriyetçi Parti Faşisttir, Bununla Birlikte Demokrat Parti de Büyük Savaş Suçları ve İnsanlığa Karşı Suçların Makinesidir” sloganında yoğunlaşan şeyi öne sürüyoruz. Bu şeylerin her iki yönünün öneminin vurgulanmasıdır: özellikle Trump/Pence rejimi ve Cumhuriyetçi Parti faşizminde bir bütün olarak temsil edilenlerin tanınması ve Demokrat Parti dahil tüm sistemin doğası ve büyük suçları ile bu sistemin işlemesinde rol alan ve uygulayıcısı olan herkesi belirtmektedir.
New York Times’ta (16 Temmuz 2019 Salı günü) yayınlanan “Irkçılık Dolaptan Çıkıyor” başlıklı makalesinde, Paul Krugman, yalnızca Donald Trump’ın değil, bir bütün olarak Cumhuriyetçi Parti’nin “uluduğuna” ve ırkçılığı açıkça ve kabaca ifade ettiklerine işaret ediyor. Krugman, Cumhuriyetçi Parti’nin her türlü karşı ırkçılık iddiasını düşürdüğüne değinerek bu makaleyi şöyle sonuçlandırıyor:
Cumhuriyetçilerin ırksal eşitliği desteklediğini iddia etmenin her zaman ikiyüzlü olduğunu söylemek caziptir; ulumalardan açık bir ırkçılığa geçişi memnuniyetle karşılamayı cazip hale getiriyorlar. Ancak ikiyüzlülük erdeme prim vermiyor, şu anda gördüğümüz şey, bu prime artık ihtiyaç duymayan bir partidir. Ve bu çok korkutucudur.
Krugman önemli bir noktaya parmak basıyor. Mesele yeterince ileri gitmemeleri ve özellikle de egemen sınıf partileri (Cumhuriyetçiler ve Demokratlar) arasındaki dar çelişki ve çatışma koşullarından kopmadıklarıdır. Bu baskıyı içine alan ve bu baskı olmadan var olamayan bir sistemin temsilcileri ve uygulayıcıları olarak hareket ederken, ırkçı baskı gibi öfkelere karşı ikiyüzlü olarak muhalif davranma tutumu bulunur; bu sadece Cumhuriyetçi Parti için geçerli değildir, aynı zamanda Demokrat Parti için de geçerlidir. Bu durumda yoğunlaşan, çok gerçek ve akut bir çelişkiyi tanıma ve doğru bir şekilde ele alma ihtiyacı bulunur: Bir yandan Cumhuriyetçi Parti kadar Demokrat Parti’nin de bir sistem partisi olduğu gerçeğini, kitlelere yönelik büyük suçları sürekli olarak işlediğini ve insanlığın geleceği için varoluşsal bir tehdit içerdiğini belirtmek gerekiyor; ve öte yandan, (yukarıda Krugman’ın makalesinden alıntı yapılanların ifadesine göre), bu egemen sınıf partilerinden birinin (Cumhuriyetçilerin) açıkça doğrudan bir tehlike olduğu gerçeğini ve evet ırkçı, insanı ve çevreyi yağmalayan şeylerden başka bir şey olmadıkları iddiasını taşımak gerekiyor. Bu durum, her iki tarafın da aracısı olduğu bütün bu sisteme karşı çıkılması ve sürekli olarak bu sistemin kaldırılması stratejik hedefine doğru aktif bir şekilde çalışmanın, aynı zamanda, faşist Trump/Pence rejiminin ortaya koyduğu acil tehlikenin farkında olarak bu rejimin gitmesi talebi etrafında şiddet içermeyen, ancak sürekli bir seferberlik içinde kitleleri ileriye götürmek için acilen yapılacak çalışmalardaki temel stratejik bakış açısıdır!
Bu anlayışı, farklı açılardan ve bütün boyutlarıyla gerçekten tanımamak ve ona göre hareket etmemek; bireycilikle, özellikle de elverişsiz ve rahatsız edici gerçeklerle yüzleşmeye istekli olmamakla veya gerekli olabilecek fedakarlıklara göre davranmak yerine “acısız ilerleme” illüzyonu arayışıyla oldukça ilgilidir.
Fark edilmesi gereken tüm nüanslar ve çelişkilerin özellikleriyle birlikte, bu önemli gerçek şu temel ve yoğunlaşmış ifade ile ortaya konabilir:
Demokrat Parti Çözümün Değil Sorunun Bir Parçasıdır.
Burada “Demokratların gerçekçi tek alternatif olduğu” konusunda ısrar eden herkese meydan okunması gerekiyor: revcom.us web sitesinde, tarihsel sırasıyla ve özetler şeklinde yer alan “Amerikan Suçları” yazı dizisi yer alıyor. ABD egemen sınıfının korkunç suçları, bu ülkenin başlangıcından itibaren ve şu ana dek Cumhuriyetçi ve Demokrat yönetimler altında gerçekleştirildi. İşte yapılması gereken: Gidin ve “Amerikan Suçları” yazı dizisini okuyun ve geri dönüp niçin Demokratlara destek olmanın iyi bir şey olduğunu açıklamaya çalışın.
Mevcut şartlar altında Demokrat Parti, diğer tüm suçlarının ve bu sistemin sürdürülmesinde ve uygulanmasındaki özel rolünün yanı sıra, Trump/Pence rejiminin faşizmine karşı çıkmak için anlamlı bir şey yapmayı reddettiği için faşizmin aktif bir kolaylaştırıcısıdır. Bu, Demokrat Parti lideri Nancy Pelosi’nin (veya kendisine denildiği gibi Piglosi’nin) ısrarının etkisinde, görevden alınma işlemi bir kez daha gündemden düştü. Bazı insanlar hatırlamayabilir (veya unutmayı seçmiş olabilir) ve diğerleri bilmeyebilir, ancak 2005-2006 yıllarında, George W. Bush’u ülkeyi götürdüğü yoldan geri çekmek için büyük bir duyarlılık vardı. Irak’a saldıran ve istila eden, o ülkede büyük bir yıkıma ve ölümlere neden olan Colin Powell, Cheney ve Rumsfeld, Condoleezza Rice ve istihbarat ve tüm rejim tarafından kasıtlı ve sistematik olarak bilinçli bir şekilde üretilen sistematik yalanlar temelinde, Irak’ın kitle imha silahlarına sahip olduğu ve ABD’yi (ve ABD’nin “müttefiklerini” bu silahlarla tehdit ettiği konusunda yalan söylediler. Bu yalanlar, aslında, uluslararası savaş suçlusu olan ABD’nin Irak’a karşı saldırganlık savaşını sürdürmesinin rasyonelleşmesi içindi. George W. Bush’un görevden alınmasına yönelik büyük bir kitlesel düşünce vardı. Demokratlar, 2006 seçimlerinde her iki kongre evini de kontrol altına aldıklarında, Nancy Piglosi hemen görevden almanın masadan kalktığını söyledi. Ve şimdi yine aynı şeyi yapıyor – ve bunu sadece bir birey olarak değil, Demokrat Parti’nin önderliğinin temsilcisi olarak da yapıyor. Sokak çetelerinden bir terim ödünç almak gerekirse, Demokrat Parti’nin “kaçakçıları” şöyle diyor: “Trump’tan bahsetmemeliyiz, çünkü bu durum yalnızca ona hizmet eder; bizi etkilemek için böyle yönlendirme yapıyorlar.” Sanki Trump’ın etkilenmesi iyi bir şey değilmiş gibi… Piglosi ısrar ediyor: “Buna düşmeyeceğiz, Trump’ı sorumlu tutacağız.” Yapma ya! Peki nasıl? Elinizdeki en güçlü araçlardan birini görevden almayı kullanmayı reddedip, bunlara karşı gerçekten anlamlı ne yapacağınızı sanıyorsunuz?
Geçen gün internette haber portallarının birinde bir yorumcu gördüm, kendisi (bir yandan saçma sapan şeyler derken) aslında biraz bilgi veren ve önemli bir gözlem yapıyordu. Şöyle diyordu: “Yasalar kendilerini zorlamaz. Bir şey yapar ve onunla baş ederseniz, yasa anlamsızdır.” Evet, Piglosi senin “hesap verebilirliğin” (Trump’ı hesap verebilir göstermen) anlamsızdır, çünkü uygulamanız gereken ve bundan sorumlu olduğunuz en etkili araçları kullanmayı zaten reddediyorsunuz.
Şimdi, bazı insanlar bunun sadece Piglosi ve diğerleri tarafından yapıldığını söylüyorlar çünkü 2020 seçimleri akla geliyor ve Cumhuriyetçi Parti mühimmatını Trump’a karşı “bu bir cadı avı” olduğu konusunda ısrar etmiyorlar. Bu Demokratlar’ın ikinci bir değerlendirmesi olabilir, ancak Piglosi’yi dinlerseniz, bize anlaşmanın gerçekte ne olduğunu söylüyor. “Ülke” zaten çok derin ve yoğun bir şekilde bölünmemiş gibi, bu noktada Trump’ı ele geçirmenin ülkeyi daha da böleceğini söylüyor, tam da bu yüzden Trump gibi biri doğrudan seçiliyor.
Fakat gerçekte üç neden bulunuyor, ya da bunlara Piglosi ve diğerlerinin sahip olduğu “üç korku” diyebiliriz. Öncelikle Trump ve Cumhuriyetçilerden korkuyorlar, bu yüzden Trump ve Cumhuriyetçilerin yapabileceklerinin şartlarını belirlemelerine izin veriyorlar. Bunların “mantıkları” şöyle işliyor: “Trump, onu suçlamaya çalıştığımızda geri teper, bu yüzden onu etkilemeye çalışmamalıyız.” Bunu doğrudan söylemeseler bile, söylediklerinin asıl mantığıdır budur ve açıkça bunu ifade ederler. Bu yüzden Cumhuriyetçilerin gündemlerini takip ediyorlar, bu sistemin “normlarına” karşı koymalarını ve daha da agresif şekilde ezilmelerine neden olan koşulları belirlemelerine izin veriyorlar. Kendi burjuva “ilkelerince” bile, Demokratların, Cumhuriyetçilerin izin verdiklerine göre değil, Anayasalarında bulunanlara dayanarak hareket etmeleri gerekmektedir.
İkincisi, Trump ve Cumhuriyetçi Parti’den korkmakla birlikte, yasaların gerçekten zorlamayacağı gerçeğinden korkuyorlar. Trump’ı bir şekilde ele geçirirlerse, yalnızca onu etkilemekte başarılı olmayacaklarından, aslında Senato’da mahkum edilmekten de korkuyorlar – Trump’ın kendilerine rest çekmesinden korkuyorlar: “Siktirin gidin! Ben Başkanım. Sizin bu uygulamanızı tanımıyorum” diyecektir çünkü. O zaman, neye ve kime başvurabilirler? Bu, bu ikinci noktanın diğer boyutunu gündeme getiriyor: Trump’ın “tabanından” korkuyorlar. Bu faşist güçlerden, Trump tarafından gittikçe daha şiddetli bir şekilde hareket etmek için cesaretlendirilen ve yönlendirilen bu “tabandan” korkuyorlar. Yani Piglosi ve diğerleri bundan korkuyor.
Fakat en azından buradaki “üçüncü korku”; ülkedeki bölünmenin diğer tarafındaki insanlardan, Demokratlara oy verme eğiliminde olan insanlardan, özellikle de ezilen temel halk kitlelerinden korkuyorlar. Temel kitlelerden ve diğerlerinden korkuyorlar. Trump ve Pence tarafından temsil edilenlere öfke duyan halktan korkuyorlar. Demokrat Parti’nin ve hizmet ettiği sistemin izin verebileceğinin dar sınırları içinde olmadığı sürece, bu insanların sokakta bulunmasını istemiyorlar. Ve bu insanların Trump’ın ardından giden faşistlere meydan okumasını istemiyorlar. Demek ki Piglosi ile gerçekte olan şey işte budur ve suçlamaya yönelik bir hamleye inatla karşı çıkarlar.
Ve sonrasında Cumhuriyetçi Parti’nin saldırgan faşist görevlilerinden birine, Iowa Kongre Üyesi Steve King’e gelelim. Son zamanlarda, bütün diğer çirkin açıklamalarının yanı sıra, Müslümanlar ve göçmenler hakkında açıkça ırkçı, kötümser ve kabaca aşağılayıcı ifadeler kullanan King, resmi kampanya sayfasında şu mesajı yayınladı:
Millet yeni bir iç savaş hakkında konuşmaya devam ediyor. Bir tarafta yaklaşık 8 trilyon mermi bulunurken, diğer taraf hangi tuvaleti kullanacağını dahi bilmiyor.
Şimdi, bu yorumda “çılgınca bir içgörü” olduğu söylenmelidir. Açıkçası, bu, trans bireylere olduğu kadar trans haklarını destekleyenlere yönelik alçakça bir saldırıdır. Yani bir yandan, bu çok çirkin bir ifadedir, tamamen gerici ve alçakça bir ifadedir. Ancak bir yandan da gerçekliğe yönelik bir temsili ifade eder, çünkü insanlar trans bireylerin, eşcinsellerin, kadınların ve diğerlerinin haklarını haklı bir şekilde desteklerken, bunlar arasında hüküm süren kendiliğinden görünümle ilgili gerçek sınırlamalar ve sorunlar bulunmaktadır. “Kimlik” temelli çizgilerde belirli bir darlık vardır ve toplumda (ve dünyada) bir bütün olarak şekillenen daha büyük dinamikleri göz ardı etmek ya da yeterince dikkat etmemek gibi durumlar söz konusudur. Bir kez daha, insanlar etrafta kavga ederken ya da bu baskıya, ya da bu özel baskı, ayrımcılık ve önyargı örneğine karşı bir miktar direnç yükseltirken, Trump/Pence’de somutlaşan tüm saldırıya katlanmak için toplanmadıklarını görüyoruz. Bir bütün olarak, kendilerini “ilerici” veya “farkında” olarak kabul eden kişilerde, Amerikan şovenizmine yönelik gerçek bir kopuş yaşayamama sorunu bulunur ve bu ciddi bir sorundur. Bu ülkedeki burjuva düzeninin “normlarını” (ve bazılarında bu “medeniyeti restore etme” çağrısı içerirken) faşistler bu “normları” çiğnemeye ve yırtıp atmaya kararlılar.
Tüm bunlar, King’in ifadesinde bir tarafının 8 trilyon mermiye sahip olduğunu, diğer tarafın hangi tuvaleti kullanacağını bilmediği şeklinde ifade ediliyor. Bu durumda bir kez daha meselenin tuvalet kullanımı olmadığını belirtmek gerekir. Bu önemlidir. Fakat bu gelişme eğilimi şu an çok kötü bir şekilde tek taraflı bir iç savaşa doğru hareketin büyük bir resmini vermektedir ve eğer bu yörüngede işler devam ederse sonuç gerçekten feci olabilir.
Bu yüzden bu durum üzerine düşünmek için uyarıcıdır – ve sadece bu da değil, aynı zamanda insanların saldırıya uğradığı çeşitli yollarla ilgilenen ve büyük bir zulme karşı baskı altında yoğunlaşan, bu faşist güçlerin saldırısına karşı savaşmak için bir araya getirilmesi gereken insanlar açısından da eyleme yönelik ciddi bir teşviktir. Sadece burada değil, tüm dünyada ezenlerin süpürülmesi gerekiyor.
Şimdi, göz ardı edemeyeceğimiz bir başka unsur, King’in tarif ettiği şeylerin çoğunun belirli bir şekilde, özellikle ilerici ya da sözde “uyanık” orta sınıf insanlara uygulanmasına rağmen, başka bir sorun var. Ve bu gerçek bir devrim için bir hareket inşa etmede radikal biçimde dönüştürülmesi gereken bir şeydir.
Bu faşist rejime karşı mücadele ile devrimi inşa etme arasındaki ilişki “düz yol” ya da “tek yönlü sokak” şeklinde değildir: “İlk önce bu rejimi devirmek için kitlesel bir hareket inşa ediyoruz ve sonra dikkatimizi doğrudan devrim için çalışmaya yönlendiriyoruz” gibi bir durum yoktur. Hayır. İnsanları farklı bakış açılarından, genel olarak bu rejimin gitmesi talebi etrafında birleştirmek ve harekete geçirmek çok önemlidir. Ancak, bunu geniş ölçekte ve bu amacı yerine getirmek için daha fazla ve daha fazla sayıda insan ortaya çıkmazsa, bu hedefi yerine getirmek için gerekli olan kararlılığı göstermek daha zor olacaktır. Sadece bu rejime değil, bu rejimin doğası gereği derin ve belirleyici çelişkilerinin ortaya çıktığı bir sisteme, doğası gereği dayattığı dehşete sahip bir sisteme son vermek gereklidir. Bu sistemin kendisi ortadan kalkmazsa kitleler gereksiz yere acı çekmeye devam edecek. Daha fazla insan bilinçli olarak öne çıktığında ve devrim için aktif bir şekilde çalıştığında, gücü büyüttüğünde, bu devrimci gücün “moral üstünlüğü” artan sayıda insanı şu an iktidardaki faşist rejimi devirme noktasında güçlendirecektir, her ne kadar insanların pek çoğu devrime kazanılmayacak olsa da (ve belki de bazıları hiç kazanılmayacaktır) durum bu şekildedir.
Yeni Komünizm’in ve BA’nın Önderliğinin Kritik Önemi
Editörün Notu: Aşağıdaki makale yeni komünizm ve Bob Avakian (BA) önderliği üzerine yapılmış bir grup çalışması ve tartışmanın sonucunda hazırlanmış, 17.06.2019 tarihinde revcom.us web sitesinde yayınlanmıştır. Makale komünizmin yeni sentezinin öne çıkan 3 kritik unsurundan bahsetmekte ve ayrıca gerçek bir devrim ve Bob Avakian’ın önderliğinin gerekliliği üzerine önemli tespitler içermektedir. Çevirisini takipçilerimiz için sunuyoruz.
Kaynak için bknz: https://revcom.us/a/600/crucial-importance-of-the-new-communism-and-ba-en.html
Öncelikle BA’nın çalışmasını ve kendisinin önderlik ve yöntemini birarada irdelemenin gerçekten harika, anlamlı, kritik önemde ve oldukça keyifli olduğunu söylemem gerekiyor. Çalışma ve tartışmamızın anahtar önemdeki bazı temalarını, derslerini ve bunların amacını ve önemini düşünüyordum. Açıkçası bu tartışmalar sonucunda vardığımız anahtar noktalara yönelik altını çizebileceğim çok fazla şey bulunuyor ve bunların hepsini kapsamaya çalışmak burada yazdıklarımın çok ötesinde olacaktır (başladığım zaman düşündüğümden daha uzun sürdü). Bununla birlikte, çalışmamızı iki genel tema ile çerçevelemek istiyorum.
Bu temalardan ilkini BA’nın bir sözünden çekiyorum: “İşin temeline inelim: Bir devrime ihtiyacımız var. Bunun dışındaki her şey son tahlilde saçmalıktır” (BAsics 3:1)
İkinci tema ise devrimci teorinin kritik rolüdür.
Şimdi bu iki genel temayı BA’nın rolünün ve dünyadaki önderliğinin önemiyle ilişkili şekilde, ayrıca kendi çalışma ve tartışmamız temelinde özetleyeceğim.
Bu her iki tema üzerine de söylenecek çok fazla şey bulunuyor, dolayısıyla ben yalnızca ana hatları ile bunları açıklayacağım. Önce ilkiyle başlayalım:
“İşin temeline inelim: Bir devrime ihtiyacımız var. Bunun dışındaki her şey son tahlilde saçmalıktır”
Bu alıntı yalnızca dünyanın ve insanlığın durumunu -ve bunun ışığında niçin devrimin ivedi olduğunu- anlatmıyor, aynı zamanda NİÇİN bu çalışma ve tartışmaya dahil olduğumuzu ve bunun NİÇİN önemli olduğunu aydınlatıyor. Çoğunlukla -ve açıkçası çok da doğru bir şekilde- sıklıkla şu “havalı” tartışmalardan birini yapmaktan bahsederiz. Ancak bunun temelde “havalı”, “eğlenceli”, “mental açıdan uyarıcı” bir tartışma OLMADIĞINI anlamak önemlidir, ki aslında tüm bu şeyleri de içerir.
Birlikte yaptığımız çalışmanın spesifik bir amacı var: Akademik anlamda bir bilgi peşinde olmamak, fakat dünyayı kökten DEĞİŞTİREBİLMEK için dünyayı kavrayışımızı derinleştirmek. Ve daha spesifik olarak da devrim ve komünizm bilimini uygulamada kavrayışımızı derinleştirebilmektir, ki bu bilim BA tarafından öne sürülen yeni komünizm ile nitel ve çığır açıcı bir gelişim göstererek, bilimi kavrayışımızı ve bunu uygulamamızı derinleştirerek yeni komünizm temelinde devrim yapma sürecine önemli bir katkı sunmuştur.
Dünyaya bir bakın! Kapitalist-emperyalist sistemin çelişkilerini tanımlayan beş anahtardan, “5 DURDUR”dan bahsetmiştik. Bu 5 DURDUR şunlardı:
“Soykırımsal Zulmü, Kitlesel Tutuklamaları, Polis Vahşetini ve Siyahi ve Melez Halka Yönelik Cinayetleri DURDURUN!”… “Her Yerde Bütün Kadınlara Karşı İzlenen Patriyarkal Değersizleştirmeleri, İnsandışılaştırmaları, Boyun Eğdirmeleri ve Cinsiyet veya Cinsel Yönelimler Temelindeki Bütün Baskıları DURDURUN!”… “İmparatorluk Savaşlarını, İşgal Ordularını ve İnsanlığa Karşı Suçları DURDURUN!”… “Mültecilerin Şeytan Gibi Gösterilmesini, Suçlanmasını, Sürülmelerini ve Sınırların Askerileştirilmesini DURDURUN!”… “Kapitalizm-Emperyalizmin Gezegenimizi Yok Etmesini DURDURUN!”
Yalnızca geçtiğimiz birkaç haftadaki haberlere gözatılması bile bu 5 DURDURUN’da bahsedilen çelişkileri ortaya çıkaracaktır – ve bu çelişkilerin neden olduğu sarsıcı derecedeki acı ve sefalet yoğunlaşmaya devam etmektedir. Bu durum, kapitalist-emperyalist sistemin devam ettiği her gün, kelimenin tam anlamıyla milyarlarca insanın ve insanlığın üzerine yığılmış muazzam miktarda sefalet, mahrumiyet, yoksulluk, sömürü, baskı ve acı biçimleri olarak yaşanmaktadır.
BA’nın çalışmasının çok keskin ve güçlü bir şekilde aydınlattığı gibi, burada anlaşılması gereken anahtar nokta bütün bu zorbalıkların HİÇBİRİNİN tesadüfi veya birbirinden yalıtık ve bağlantısız olmadığıdır. Bunların ortak bir kaynağı bulunur bu da kapitalizm-emperyalizm SİSTEMİDİR. İnsanlığa karşı bütün bu vahşetler ve dehşet verici durumlar, bu sistemin yasalarına, onun işleyişine, DNA’sına, köklerine, tarihsel ve süregiden işlevine işlenmiş durumdadır. Bu sebepten ötürü, bu sistem reforme EDİLEMEZ – bir devrimle yıkılması gerekmektedir.
Gerçek bir devrime duyulan İHTİYAÇ noktası -“tamir edilemeyecek” “iyileştirilemeyecek” veya “reforme” EDİLEMEYECEK bir sistem için “tamir etme” “iyileştirme” veya “reforme etme” girişimlerine karşı olarak insanlığın sayısız şekilde gereksiz yere acılar çekmesine bir son vermektir, ki ben bu durumun BA’nın çalışması üzerine bizlerin gerçekleştirdiği çalışmalar ve tartışmalardan çıkan çok hayati bir nokta olduğunu düşünüyorum. Bu nokta kolektif anlayışımızın önemli ölçüde derinleşmesi gereken kritik bir noktadır.
Çalışma ve tartışmalarımızın temalarından biri olan hayati noktalardan bir diğeri ise -özellikle de yakın zaman önce BA’nın en son filmini (Niçin Gerçek Bir Devrime İhtiyacımız Var ve Nasıl Gerçekten Devrim Yapabiliriz) izlememiz ve bu filmdeki Soru & Cevapları dinlememizle birlikte- gerçekte bir devrimin ne olduğu, bunun neyi içerdiği ve neyi gerektirdiğidir.
Gerçek bir devrim -bir biçimde- pek çok kişinin düşündüğü veya tanımlamaya çalıştığı gibi yalnızca “büyük bir değişim” demek DEĞİLDİR. Gerçek bir devrim kapitalist-emperyalist sistemi devirmek, onun baskıcı güçlerini yenmek, onun kurumlarını komünizm yolunda yeni bir sosyalist sistem, yeni bir toplum, yeni bir devlet gücü -ve bunun yeni kurumlarını- kurabilmek doğrultusunda parçalamaktır. Şu an gerçek bir devrim zamanı DEĞİLDİR, çünkü bu devrim için gerekli koşullar henüz oluşmamıştır. Ancak şu an gerçek bir devrim için çalışma yürütme, süreci hızlandırma (bunun ortaya çıkmasını hızlandırmak için çalışma) ve gerçek bir devrim için hazırlanma zamanıdır.
Bu nokta bizleri HALİHAZIRDA sahip olduklarımız, henüz sahip OLMADIKLARIMIZ ve devrim için gerekli faktör ve koşulların yaşama geçirilmesi doğrultusunda ivedi çalışma ihtiyacına götürüyor.
Sahip olduklarımız açısından şunları belirtmemiz gerekir: Bir kere en büyük ve olumlu faktör BA’nın bulunmasıdır. BA, onlarca yıllık çalışması ile insanlığın devrim yapmasının ve devrimi komünizme doğru devam ettirmesinin gerekliliğinin çerçevesini ve bu doğrultuda -en temel bilimsel kavrayışı ve yöntemi- sağlayan yeni komünizmi geliştirmiştir. Şunu düşünün: Marx tarafından önceden gerçekleştirilen bilimsel atılımlar ve çerçeve bulunmasaydı, komünist devrimlerin ilk evresi asla gerçekleşmeyecekti, dolayısıyla milyonlarca insan BA tarafından geliştirilen bilimsel atılımları ve teorik çerçeveyi benimsemezse komünist devrimlerin bir sonraki evresi de gerçekleşmeyecektir.
Yeni komünizmin çerçevesi şunları içerir: problemin doğasına, kapitalizm-emperyalizmin doğasına, bunun spesifik olarak tarihsel açıdan ve bugünün dünyasında nasıl işlediğine, insanlığın yüzleşmek zorunda kaldığı pek çok eziyet verici biçimden bunun neden ve nasıl sorumlu olduğuna ve bu sistemin niçin reforme edilemeyeceği, ancak devrim yoluyla sökülüp atılmak zorunda olduğuna yönelik kapsamlı ve gelişmiş bir bilimsel anlayış; devrim için uygulanabilir bir strateji -devrimci durumu beklerken aynı zamanda bu durumu hızlandırmak için çalışma yürütmek ve gelecekteki durumu kazanmak; ve BA tarafından yazılan Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa‘da öne sürüldüğü gibi komünizm yolunda ilerleyecek kökten farklı sosyalist bir toplum için somut, hayat dolu, gelişmiş bir vizyonun ve “kılavuzun” sağlanmasıdır.
En temel ve önemli olan da -bu konu; anlayış, strateji ve vizyonda işlemekte ve bunların altında yatmaktadır- yeni komünizmin bilimsel YÖNTEMİDİR.
BA’nın geliştirmiş olduğu yeni komünizm, komünist hareketin geçmiş deneyiminin teori ve pratiği üzerine kurulmuştur, ancak bazı çok önemli yönlerden bunun ötesine geçmiş ve bundan kopuşlar gerçekleştirmiştir. Yeni komünizmin bütünlüğü ve spesifik boyutları hakkında derinlemesine konuşmak burada yazdıklarımın kapsamının ötesine geçer, ancak bunun bazı önemli noktalarını hızla vurgulamak istiyorum. Yeni komünizmde temsil edilen şeyin toplamına yönelik, önceden üzerine tartıştığımız Devrimci Komünist Parti ABD Merkez Komitesi’nin 6 Kararı‘ndan* alıntı yapmak istiyorum. İlk karar, yeni komünizmin;
komünizmin şu ana kadarki gelişimi içinde kendi bünyesinde mevcut olan, onun temelden bilimsel yöntem ve yaklaşımı ile komünizmin buna karşı gelişen yönleri arasındaki kritik bir çelişkinin niteliksel bir çözümünü temsil ettiğini ve bunu somutlaştırdığını belirtir.
Şu nokta oldukça önemlidir ve süregiden daha ileri bir yansıma doğrultusunda yeniden tekrar edilmesi gerektiğini düşünüyorum: Yeni komünizm “komünizmin şu ana kadarki gelişimi içinde kendi bünyesinde mevcut olan, onun temelden bilimsel yöntem ve yaklaşımı ile komünizmin buna karşı gelişen yönleri arasındaki kritik bir çelişkinin niteliksel bir çözümünü temsil eder ve bunu somutlaştırır.”
İlk karardan yapılan bu alıntı, komünizmin yöntem ve yaklaşımının TEMEL OLARAK bilimsel olsa da, geçmişteki ve bugünkü komünist harekette ve geçmiş sosyalist toplumlarda önemli yönlerden bilimsel olmayan ve hatta bilimsellik karşıtı oldukça zararlı düşünme biçimleri, yöntemler, yaklaşımlar, gerçekliğin dönüştürülmesinin bulunduğunu belirtir. BA tarafından öne sürülen yeni komünizm bu çelişkiyi niteliksel olarak çözümler, komünizmi çok daha sağlam bilimsel bir temele yerleştirir, devrim yapma ve devrimi komünizme doğru devam ettirme sürecinde bulunan pek çok çelişkiyle yüzleşilmesini ve bunların dönüştürülmesini -kaçınılmaz değil- fakat mümkün hale getiren yöntemi ve yaklaşımı oluşturur.
Söylemeye gerek yok ki, bu durumun yeni komünizmin insanlığa açtığı olanaklar açısından büyük önemi vardır! Bir kez daha, yeni komünizmin çeşitli spesifik boyutlarını derinlemesine incelemek mümkün olmamakla birlikte, burada bunun üç örneğini vurgulamak istiyorum.
*Öncelikle yeni komünizm -komünist hareket içinde yer alan bilimsel olmayan yaklaşımlardan koparak- çığır açmıştır, HAKİKATE yönelik yaklaşımı onun izini sürmek, kavramak ve ona ulaşmaya çalışmak yalnızca genel anlamda hakikatin peşinde olmak açısından değil, fakat özellikle de komünizme ulaşma hedefi doğrultusunda önemlidir.
Yeni komünizmin bilimsel olmayan ve zararlı düşüncelerden -ki bunlar sıklıkla, büyük oranda ve farklı noktalarda komünist hareketin geçmişini ve şu anki durumunu etkilemektedir- kopuşa yönelik yaklaşımı bulunur. Bu bilimsel olmayan ve zararlı düşünceler şunlardır; toplumun komünistler veya en çok sömürülen ve baskıya maruz kalan kesimleri gibi, toplumda belirli kesimlerinin hakikat üzerinde tekeli bulunduğunu iddia etmek, bir ifadenin doğru yapıcısının onu söyleyen sınıfa ve toplumsal konuma göre değerlendirilmesi gerektiği düşüncesi; proleterlerin kendi hakikatleri olacağı, burjuvazinin de kendi hakikatleri olacağı gibi farklı sınıfların farklı hakikatleri olacağı düşüncesi; bir şeyin doğru yapıcısının verili bir zamanda ona inanan insan sayısıyla anlaşılabileceği şeklindeki “popülist epistemoloji” nosyonu, bir şeyin doğru olup olmadığını verili bir zamanda elverişli olup olmadığına göre belirlenmesi şeklindeki “siyasi hakikat” nosyonu.
Bir kez daha belirtmek gerekiyor ki, bütün bu yanlış düşünme biçimleri yalnızca toplumda yaygın olarak görülmüyor, aynı zamanda komünist hareketin geçmişinde ve günümüzde de önemli sorunlara neden oluyor. Bütün bunların karşısında olarak, BA’nın yeni komünizminde hakikat HAKİKAT olarak yer almaktadır. Hakikatin sınıfsal bir karakteri yoktur veya kısa vadeli siyasi bir elverişlilik durumu üzerinden belirlenmez, hakikat verili bir zamanda kitlelerin onu ne kadar tanıyıp tanımadığıyla da belirlenemez. Hakikat bir şeyin objektif gerçekliğe tekabül edip etmemesi ile belirlenir ve gerçekte komünizme ulaşmanın temel bir parçası olarak -kısa vadede talihsiz ve elverişsiz olanlar da dahil olmak üzere- hakikatin tüm boyutlarıyla yüzleşilmesini gerektirir.
Yeni komünizmin kavrayışında yoğunlaşan bu kritik noktalar, BA’nın çok önemli bir alıntısında yer alır:
Aslında hakikat olan her şey proletarya için iyidir, ve bütün hakikatler komünizme ulaşmamıza yardımcı olabilir (BAsics 4:5)
Bir kez daha BA’nın da belirttiği gibi, yeni komünizmin hakikatle ilgili atılımları, sadece hakikatin peşinden gitmenin genel olarak gerekli olduğunu kabul etmekle ilgili bir mesele değildir – evet bu anlayışı da kapsamaktadır- fakat hakikatin peşinde gitmek KOMÜNİZME ULAŞMA açısından da temeldir.
* Yeni komünizmin belirgin kilit boyutunun ikinci bir örneği de enternasyonalizm meselesinde kendini gösteren “önce tüm dünya gelir” anlayışıdır. Bu durum -her ne kadar öyle olsa bile- yalnızca ahlaki bir duruş değildir, bundan daha fazlasını, enternasyonalizmin tamamen bilimsel şekilde kavranmasını, devrimi devam ettirme sürecindeki önemini ve komünist harekette geçmişte ve günümüzde hakim olan bilimsel olmayan enternasyonalizm anlayışından kopmayı ve bundan ayrılmayı temsil eder. BA’nın yeni komünizmi ile geliştirilen bu atılım, herhangi bir ülkede devrim yapma süreci açısından dünyadaki durumun temel olduğunu – bir başka deyişle şartları belirleyen en önemli faktör olduğunu; belirli bir sosyalist devletin ihtiyaçları ile dünya devrimini ilerletme ihtiyacı arasında keskin bir çelişki olabileceğini ve bu durumda dünya devrimini ilerletmenin önce gelmesi gerektiğini; ve geçmiş devrimlerde bunu tanıma konusunda ve belirli sosyalist ülkelerin kendi ihtiyaçlarını dünya devriminin üstüne koyarak önemli hatalar yapıldığı bilgisini içerir. Bir kez daha belirtmek gerekiyor ki, bu sadece soyut bir enternasyonalizm düşüncesi meselesi değildir. BA’nın çalışmasını dayandırdığı ilkeler, enternasyonalizmi, tüm karmaşıklığı ve zorluğu içinde tutarlı bir şekilde uygulamakla ilgili gerçek çelişkilerin doğru bir şekilde anlaşılması ve sentezlenmesi doğrultusunda inşa edilmiştir. (BA’nın YENİ KOMÜNİZM kitabındaki enternasyonalizm meselesinin dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi bu açıdan çok önemlidir.)
* Yeni komünizmin kırılma yarattığı spesifik boyutlara ilişkin üçüncü bir örnek de “sağlam çekirdek ve sağlam çekirdek temelinde hayli esneklik” yöntemidir, ki bu yöntem, devrim yapma ve gelecekteki sosyalist topluma doğru şekilde önderlik etme sürecine uygulanması açısından komünist hareketin geçmişteki anlayış ve yaklaşımından önemli şekilde ayrılan bilimsel bir anlayışı içerir.
Epistemoloji (bilgi teorisi) ve yöntem açısından “sağlam çekirdek ve sağlam çekirdek temelinde hayli esneklik” hakikate ilişkin daha önce belirtilen kilit noktalarla iç içe geçmekte ve komünist yöntem ve yaklaşımın gerçeğe ulaşmak için en sistematik, kapsamlı ve etkili yolunu oluşturmaktadır; bu durum komünistlerin hakikat üzerinde tekelleri bulunduğu ve her zaman doğru oldukları veya komünist yöntemi ve yaklaşımı uygulamayanların daima yanlış olacakları anlamına gelmez; aksine, diğer bakış açılarından, yöntemlerden ve yaklaşımlardan gelenler önemli gerçekleri keşfedebilir ve gerçekliğin unsurlarına yönelik önemli ışık tutabilir. Bu nedenle, sağlam çekirdek ve sağlam çekirdek temelinde hayli esneklik YÖNTEMİ, belirli bir amaç için komünist bakış açısını, yöntemi ve yaklaşımı uygulamayı, devrim yapma ve komünizme ulaşma ihtiyacını anlamayı içerir. BU YÖNTEMİ UYGULAMANIN TEMELİ — komünist olmayan ve hatta bazı durumlarda komünizme karşı da olan çok çeşitli ve geniş perspektifteki insan faaliyetlerininin ortaya koyduğu şeyden öğrenmek, bunları gözden geçirmek ve farkına varmaktır.
Sağlam çekirdek ve sağlam çekirdek temelinde hayli esneklik anlayışını devrim yapma sürecinde ve ardından geleceğin sosyalist toplumunu komünizm yolunda devrimi devam ettirme sürecinde uygulamada, BA’nın yeni komünizmi karmaşık ve farklı insan eylem ve düşüncesinin -çok farklı düzeylerde ve bazı durumlarda karşıt şekilde de olsa- devrim yapma ve sosyalist topluma komünizm yolunda önderlik ederken süreçte yer alması gerekliliği kabul edilir ve yeni komünizmde bu öncelikli bir noktadır. Bu durum, sosyalist toplumda muhalifeti, tartışmayı, deneyimlemeyi, mayalanmayı ve kendine özgü olmayı -bireyciliği değil kendine özgü olmayı- tanımayı, bunların öneminin yepyeni bir şekilde ve tamamen başka bir düzeyde tanımayı içerir.
Bu durumu sosyalist toplumların ilk dalgasından bir örnekle karşılaştıralım: Sosyalist Çin’de genel olarak ve pek çok farklı alanda insanlık için muazzam bir sıçramayı temsil eden Marksizm, esas olarak “resmi bir ideoloji” olarak görülüyordu. Sosyalist toplumda, yeni komünizm ve özellikle “sağlam çekirdek ve sağlam çekirdek temelinde hayli esneklik” yaklaşımı, sosyalist toplumdaki öncü unsurun komünizm olması gerektiği anlayışını somutlaştırdı ve bunun “resmi bir ideoloji” olarak nitelendirilmemesi ve kurumsallaştırılmaması aksine insanların kazanılması gereken ve bilinçli ve gönüllü olarak yer almaları gereken, öne sürülecek ve mücadele edilecek bir şey olduğunu somutlaştırdı, aynı zamanda komünizme henüz kazanılmamış, başkalarının içgörülerinden de öğrenilebileceğini ve öğrenilmesi gerektiğini kabul etti.
Çin’deki sosyalizmin genel tecrübesi kadar olumlu olan BA’nın yeni komünizmi, geçmişin en iyisinden bile radikal bir sıçramayı içeren çok farklı bir sosyalist toplum vizyonunu temsil etmektedir.
Dolayısıyla, bu üç örnek -hakikate, enternasyonalizme ve sağlam çekirdek temelinde hayli esnekliğe yaklaşım- BA’nın yeni komünizminin son derece yeni olduğunu yansıtan pek çok örnek ve noktadan yalnızca üçüdür (altı kararın ilkine yönelik alıntıya geri dönelim)
komünizmin şu ana kadarki gelişimi içinde kendi bünyesinde mevcut olan, onun temelden bilimsel yöntem ve yaklaşımı ile komünizmin buna karşı gelişen yönleri arasındaki kritik bir çelişkinin niteliksel bir çözümünü temsil eder ve bunu somutlaştırır
BA’dan okuduğumuz, izlediğimiz ve dinlediğimiz eserler bizler için yeni komünizmin bir uygulaması ve gösterimi oldu – ve bu bizi ilk karardan da anlaşıldığı gibi, genel anlamda bu yeni komünizmin içine soktu.
Bu doğrultuda, yaptığımız çalışma ve tartışmamızın yeni komünizmi ve onun bilimsel yöntemini anlamamızı ve uygulamamızı derinleştirmesi gerekiyordu. Aslında tartışmalarımızın çoğu, BA’nın bilimsel yöntemini incelemeyi ve bu yöntemi kendimiz benimseyerek BA’nın yaptığı seviyeye yaklaşamasak da, elimizden gelenin en iyisini yaparak bir araştırmayı içermiştir. Yönteme odaklanma bizler için son derece önemli ve öğreticiydi, örneğin, BA’nın devrimle ilgili temel çelişkileri ve meseleleri açıkça ortaya koyması, bunları sistematik olarak çözmeye çalışması ve başkalarını da bu yolculuğa katılmaya davet etmesi bizlerin de çalışmasında etkili oldu.
Bu yüzden, bir kez daha devrim yapmak için gereken faktörler ve koşullar ile ilgili nelere sahip olduğumuz meselesine geri dönersek, şu ana kadar sahip olduğumuz en büyük pozitif faktörün BA ve kendisinin bilimsel çerçevesi ve atılımları ile oluşturduğu yeni komünizm ile önderliği olduğunu anlamamız gerekiyor. Bu önderlik, bu altı kararın ikincisinde vurgulandığı gibi, son derece nadir bir birleşimi içerir: “Bir önder olarak ender vasıfların bileşimini şahsında barındırmaktadır: Bilimsel teoriyi dünya standartları kalitesinde bir seviyede geliştirebilmiş bir kişi olmasının yanısıra, en ezilen kesimlerin durumuna derinden vakıf olan, onlarla viseral bağlarını muhafaza edebilen bir kişidir ve karmaşık teoriyi esas “bileşenlerine ayrıştırıp’’ izah ederek bu teoriyi halk kitleleri seviyesinden erişilebilir hale getirmekte de yüksek yetenek sahibidir.”
Henüz sahip olmadıklarımız ve gerçek bir devrim için acilen İHTİYACIMIZ OLAN şeyler şunlardır: Öncelikle bu devrime ve önderliğine kazanılması gereken, örgütlü bir güç haline getirilecek binlerce ve ardından milyonlarca insan kitlesine sahip değiliz; partinin devrimi büyütmesi, genişletmesi ve güçlendirmesi için topluma devrim yolunda önderlik edeceği ve gerekli bağlarla etkileyeceği bir konumda henüz değiliz; ve sistemin olağan şekilde işlemediği devrimci bir kriz durumu henüz bulunmuyor.
Bu yüzden önümüzdeki acil görev kesinlikle sahip olduğumuz kritik şeyleri almak, ve henüz sahip olmadıklarımızı ortaya çıkarmak için çalışmaya devam etmektir. Bu tema -sahip olduklarımızın, sahip olmadıklarımızın ve dolayısıyla neyle meşgul olmamız gerektiği- içine aldığımız ve BA’nın yaptıkları işler tarafından doğrudan konuştuğumuz ve nesnel olarak ortaya koyduğu başka bir tema oldu.
Henüz sahip olmadığımız koşulları elde etmemiz için acilen gerekli, kesinlikle mümkün ve gerçeğe ve gerçeğin nasıl değiştirilebileceğine ve son zamanlarda tartıştığımız gibi bu konuda çalışmak için bir strateji mevcut bulunuyor. Ancak bu kolay olmayacak – sürekli ve temelde toplumsal düzeyde çok sayıda MÜCADELEYİ gerektirecek. Bu anlayış da bizim çalışmamıza ve tartışmamıza yansıyarak ortaya çıkan başka bir temadır.
“Boş bir oyun alanı” üzerinde çalışmadığımızı anlamalıyız. Özellikle genç ve siyasi açıdan halen nispeten deneyimsiz kişiler, iyi kalpli olan herkesin bir şekilde gerçeği anlayacağına inanma eğiliminde olabilir. Kuşkusuz, MİLYONLARCA insanı bu devrime ve önderliğine kazanmak için muazzam bir temel mevcut bulunuyor, çünkü bu temel aslında gerçeğe ve insanlığın ihtiyaç duyduğu şeylere karşılık geliyor ve başka hiçbir program ve çizgi bunu yapamaz.
Bununla birlikte, BA ve yeni komünizm anlayışı, basitçe söylemek gerekirse kendiliğinden ileri sürülen ve bu sistem tarafından aktif olarak ve tekrar tekrar teşvik edilen her türlü sorunun, her türlü yanlış düşünme biçiminin ve insanların bu sistem içinde sıkışıp kalmasını sağlayan her tür yanlış ÇİZGİNİN (yani gerçekliğe uygulanan hatalı bakış açıları ve yöntemlerin) karşısında yer almaktadır. Bu toplumda kendilerini “sosyalistler” veya “komünistler” olarak adlandıran, ancak gerçekte sosyalizm ve komünizm ile ilgisi olmayan ve kapitalizmi yeniden düzenlemek ve belki de kapitalist sömürü sistemi tarafından üretilen zenginlikleri yeniden dağıtmak isteyenler bulunur. Bu reformistlerin gerçek bir devrimle ve kökten farklı bir dünyayı kazanmakla ilgisi yoktur – ve bazı durumlarda bunu itiraf ederler. Her durumda, bu sahte sosyalistler ve komünistler sıklıkla BA’ya ve BA tarafından temsil edilen GERÇEK komünizme, yeni komünizme en azgın şekilde saldırırlar, çünkü BA ve yeni komünizim GERÇEKTE onların savunduğu şeyin karşısındadır ve bunun yerine gerçek devrimi ve komünizmi temsil etmektedir.
Topluma geniş çaplı olarak dönülmelidir: keskin ideolojik mücadele yükseltilmelidir -bu bireysel temelde veya ufak sayılarda kişilerle değil fakat geniş halk kitleleri ile, toplumsal ölçekte yapılmalıdır- insanların tamamıyla yanlış düşünce biçimlerinden ve hatalı çizgilerden kopartılarak BA’nın yeni komünizm çerçevesine kazanılması gerekmektedir.
Yeniden belirtmek gerekiyor ki, bunu yapmanın temeli ve ivedeliği çok fazladır çünkü BA ve yeni komünizm gerçeğe tekabül etmektedir ve onun nasıl değiştirilebileceğini göstermektedir, diğer çizgiler ve düşünce biçimlerinin böyle bir durumu yoktur. Ancak bu keskin bir mücadeleyi gerektirmektedir.
Bu konu beni özetle ele almak istediğim, belirttiğim ikinci bir temaya getiriyor.
Devrimci Teorinin Önemi
Gençlerin ve siyasi olarak nispeten deneyimsiz oldukları zaman insanların sahip oldukları bir başka eğilim de “bir şeyler yapmayı” en önemli siyasi görev olarak görmeleri eğilimidir. “Bir şeyler yapmak” eğilimi, programlara katılmak, etkinliklere katılmak veya protestolar yapmak veya “zeminde çalışmak” gibi bir çok farklı yolla tanımlanabilir.
Öncelikle “NE YAPACAKSINIZ?” sorusu derhal gündeme getirilmelidir. Başka bir deyişle, insanlar ne tür siyasal çalışmalar yapıyorlar ve hangi tür programlar çerçevesinde protesto gösterileri düzenliyorlar? Bu açıkça anahtar bir sorudur. Bu durum, insanların sık sık düşündüğü ve bazen de dediği gibi, “bunların hepsi iyidir” -yani “liberal”/“ilerici”/“sosyalist”/“komünist” farketmeksizin “elbette hepimiz temelde aynı şeyleri istiyoruz”- türünden bir durum değildir.
HAYIR. Gerçek komünistlerin geniş ilerici saflarla birleşebilecekleri bazı önemli alanlar olmasına rağmen, ortada farklı çizgiler vardır ve bu farklı çizgiler çekişmelidir ve dünyadaki meselelere yönelik temelde farklı çözüm ve yaklaşımları içerir.
Öyleyse, ilk soru şu olmalı: “NEYİ” “NE” hedefiyle yapıyorsunuz?
Bu doğru anlamda “bir şeyler yapmak” anlamına gelir; yani, bu devrimi ve liderliğini teşvik etmeli, insanları devrim için örgütlemeli, ve bu doğrultuda hazırlanmak için zeminde ve toplumda daha geniş çaplı olarak “pratik çalışma” yapmalı, Devrim İçin İktidarla Savaş, İnsanları Dönüştürmeli, farklı siyasi biçimler, programlar ve tartışmalar, gösteriler ve protestolar yapılmalıdır, bunlar son derece kritik ve önemlidir ve acilen gereklidir.
Ancak, iyi bir takımda olduğu gibi, devrim hareketinde herkesin farklı rolleri olduğunu anlamak önemlidir ve insanların takıma bu konuda mümkün olan en fazla katkıyı sağlamak için rollerini anlamaları ve benimsemeleri önemlidir. Bununla birlikte, her bireyin bireysel rolleri haricinde devrimci teorinin belirleyici rolü bulunur.
Bir kez daha yenilemek gerekiyor ki, doğru anlamda “iş yapmak”, yani pratik devrimci iş yapmak – kritik derecede önemlidir. Milyonlarca insan teorik olarak doğru bir anlayışa sahip olsaydı, ancak pratikte bu anlayışı gerçekleştirmediyse yine hiçbir şey değişmeyecekti. Bu açıdan bakıldığında, insanların bizim yaptıklarımızı yapabilmeleri için gerekli yolları bulmaları çok önemlidir: BA’nın yeni komünizmini, genel devrim sürecinin bir parçası olarak dünyadaki en ileri devrimci teoriyi alıp uygulamaları gerekiyor.
Son bir nokta: Yeni komünizmin ÇALIŞILMASI VE UYGULANMASININ ne anlama geldiğine yakından bakmak önemlidir. Bu sadece bir kez daha çok önemli olan doğrudan politik çalışma anlamına gelmez. Bu çalışmayı -GENİŞ ÇAPLI OLARAK- ele almak ve uygulamak, BA ve yeni komünizm tarafından temsil edilen anlayışı gerçeği anlamak ve değiştirmek için kullanmak anlamına gelir. Ve çok önemli olarak, öğrendiğiniz ve okuduğunuz materyalle ilgili gözlem/fikir/soru ve düşüncelerin paylaşılmasına; toplumdaki (ve genel olarak dünyadaki) gelişmeler, değişimler ve eğilimlere; bu devrimi ve önderliğini teşvik etmenin yollarına; insanların (tanıdıklarınız ve insanların daha geniş bir biçimde) toplumda/dünyada meydana gelen farklı şeyleri nasıl gördükleri ve tartıştıklarına, bunun toplumdaki devrime açılmaya ve sarsıntılara dair ortaya koyduğu şeylere, aynı zamanda insanların düşüncelerini dönüştürme ihtiyacına yönelik; müzik ve sanattaki büyük olaylar ve gelişmelere yönelik de ele almak ve uygulamak gerekir, bunlar sadece bazı örneklerdir.
Bunların hepsi devrimci sürece ÇOK ÖNEMLİ katkılar sunacaktır ve aksini düşünmek de hatalıdır.
Öyleyse başladığım yerde bunu bitirmeme izin verin: Başladığımız bu süreç, bizler için çok anlamlı, gerçekten heyecan verici ve çok keyifli oldu ve olmaya da devam edecek. Ve bu süreç, acilen ihtiyaç duyulan devrimi inşa etmeye gerçekten katılmanın ve buna katkıda bulunmanın önemli bir parçasıdır.
Komünizm İçin Yeni Bir Başlangıç Noktası: Yeni Komünizm
Editörün Notu: Aşağıdaki yazı, DKP ABD Başkanı ve komünizmin yeni sentezinin mimarı Bob Avakian’ın Yeni Komünizm kitabının tanıtımı için yapılan sunumdan oluşturulmuştur. Yazıyı yayına hazırlama aşamasında, tartışmaları derinleştirebilmek açısından, yeni komünizmin yapısını oluşturan diğer temel yazılardan da yararlanılmıştır. Bob Avakian’ın yeni komünizm ile gerçekten yeni olarak ne yaptığı halen tartışmaların merkezinde yer alan bir meseledir ve gerçek bir devrim yapmak, bu devrim için gerekli bilimsel oryantasyona ve stratejiye sahip olmak ve bugünden kökten derecede farklı yeni bir topluma yönelmek açısından, bu yeni çerçevenin titizlikle irdelenmesi, üzerine detaylı şekilde düşünülmesi ve etraflı şekilde kavranması acil önemdedir. Yazı bu haliyle Bob Avakian’ın komünizmin yeni sentezinde hangi noktalarda komünizm bilimini daha da geliştirdiğini, bu bağlamda hangi yönlerden geçmiş teorinin bilimsellikle çelişen noktalarından koptuğunu somut şekilde göstermesi açısından önem kazanmaktadır. Tüm dünyada çığır açan Yeni Komünizm kitabı Türkçe baskısını Kasım 2018 döneminde El Yayınları’ndan yapmıştır. Aşağıdaki yazıyı okuduktan sonra 4 bölümden ve oryantasyona yönelik 2 ek bölümden oluşan bu temel eserin okunmasını okurlarımıza öneririz.
Giriş ve Yönelim
Bugün burada yapacağım sunum, bir tartışmaya yardımcı olmayı hedeflemektedir. Bu sunum BA’nın Yeni Komünizm kitabının neden önemli olduğuna, ve bu kitabın nasıl ele alınması gerektiğine ilişkin metot ve yaklaşım üzerinedir. Yapmak istediğimiz şey, BA’yı yorumlamaktan ziyade, onun bu çığır açıcı eserde ele aldığı metot ve yaklaşımın ne olduğunu yine kitabı baz alarak örneklerle göstermek olacaktır.
BA’nın da söylediği gibi, yeni sentezin temel ve en asli unsuru -ki bu bilimsel yöntem ve yaklaşımdır- bir bilim olarak komünizmin daha fazla geliştirilmesidir. Bildiğiniz üzere, komünizm dünyanın anlaşılmasının ve dönüştürülmesinin en tutarlı ve sistematik yoludur. Bir bilim olarak komünizm çeşitli evrelerden geçmiştir. Bu Marx’tan Mao’ya uzanan meşaketli bir süreç şeklinde gerçekleşmiştir. BA’nın Yeni Komünizmi, bir bilim olarak komünizmin metot ve yaklaşımında ona karşıt gelen tali hatalardan kopmayı, komünizm biliminin canlı bir şekilde ilerletmeyi ve tüm bunları yaparken, insanlığın diğer tecrübelerini de kucaklamayı içerir. Tekrar vurgulamak gerekirse, burada komünizme karşıt gelen tali hatalardan kopuş vardır, fakat bu aynı zamanda komünizm biliminde bir devamlılıktır da. Ve Yeni Komünizm, komünist devrimin yeni bir aşaması için bir başlangıç noktasını oluşturmaktadır.
Anarşinin İtici Gücü – Toplumun Değişim Dinamiklerini Olduğu Gibi Kavramak
Hepimizin bildiği üzere, kapitalist toplumun getirdiği en köklü değişiklik, üretimin bireysel operasyonlardan çıkarak aşırı derecede toplumsallaşmasıdır. Marx, bu durumun bilimsel bir temelde anlaşılması için hayatının neredeyse yarısından fazlasını adamıştır. Bu köklü değişiklik toplumun temel çelişkisinin değişmesine neden olacaktır; toplumsallaşmış üretim ile bunu şahsi temelde mülk edinilmesi. Bu temel çelişkinin iki hareket biçimi vardır. Engels, bundan özel olarak Anti-Dühring’de bahsetmiştir. Bunlar emek-sermaye (sınıfsal çelişki) çelişkisi ve tek tek müteşebbislerle bu müteşebbislerin genel olarak toplumdaki üretim anarşisi arasındaki çelişkisidir.
Buraya kadarına “ortalama” bir Marksistin itiraz etmeyeceği açıktır. Peki o halde sorun nedir? Sorun şu ki, kapitalist toplumun temel çelişkisinin başlıca hareket biçimi olarak, anarşinin itici gücü yerine sınıf mücadelesinin ikame edilmesidir. Bunu anlamak için Raymond Lotta’nın ‘Anarşinin İtici Gücü’ makalesindeki şu pasaja bir göz atalım;
“Her ne kadar burjuvazi ve proletarya arasındaki çelişki, toplumsallaşmış üretim ile özel mülkiyet arasındaki çelişkinin bütünleyici bir parçası olsa da, aslında bu sürecin [kapitalist üretimin] itici veya hareket ettirici gücü kapitalist üretim anarşisidir. Emek gücü sömürüsü, artı değerin yaratılması ve el konulması tarafından biçimlenir, ancak bu durum mülksüz proleterlerin varlığı veya sınıfsal çelişkilerden değil, kapitalist üreticiler arasındaki anarşik ilişkilerden kaynaklıdır, bu durum kapitalist üreticilerin işçi sınıfını tarihsel açıdan daha yoğun ve geniş çaplı bir şekilde sömürmeye iter. Anarşinin bu itici gücü, kapitalist üretim tarzının, meta üretiminin ve değer yasasının tam gelişimini temsil ettiği gerçeğinin bir ifadesidir.”1
Peki bu ne demektir? Komünist harekette, şimdiye kadar emek-sermaye çelişkisinin temel olduğu söylenmiştir. Bizim içinden geldiğimiz gelenek de buna benzer şeyler söyler; “Sınıfa karşı sınıf”. Bu katiyen sınıf mücadelesinin önemli olmadığı anlamına gelmez, bilakis sınıf mücadelesi toplumun değişmesinde önemli bir itici güçtür. Fakat sınıf mücadelesi de olmak üzere tüm toplumsal sorunların zeminini hazırlayan ve bunları dünya ölçeğinde gerçekleştiren çelişki nedir?
Birçok insan bunu “burjuvazinin kar etme hırsı” olarak açıklayacaktır. Eğer sorun sadece basit bir “art niyet” olsaydı, belki emek-sermaye çelişkisi bir nebze de olsa dindirilebilirindi. Amerika’da çöpe atılan yiyecekler, açlık yüzünden ölümle yüz yüze kalmış insanların temel gıda ihtiyacının çok çok üstündedir. Peki bu neden böyledir; “burjuvazi insanları bencilleştiriyor!”. Evet, insanların bencilleştikleri doğru ve Marx’ın “kapitalizm insan ilişkilerini, peşin (cash) ilişkiye dönüştürmüştür” sözünde bunu dile getirir, fakat bunun temelinin ne olduğunun iyi anlaşılması gerekir. Eğer hatırlayacak olursak, Dühring, Cuma’nın Robinson’un kölesi olmasının onun elindeki kılıca, “ilk günaha” yani zora dayandırmaktaydı. Dühring’e göre mülkiyet “zor” üzerine kuruluydu. Yani bir nevi “art niyetli” insanların bu niyetlerine bağlı olarak diğer insanları zor altına almasıydı. Engels ise, üretim ilişkilerinin nasıl ortaya çıktığını, bunun belirli aşamasında nasıl egemenlik ilişkilerine dönüştüğünü, ekonomik gücü ellerinde tutanların nasıl “zorun” elinde bulunan maddi araçlara sahip olduğunu anlatır. Şimdi kanımca bu analojinin yani Dühring’in “art niyet” açıklamalarıyla toplumsal ilişkileri “bilimsel” kavrayışının “burjuvazinin kar etme hırsı” ile parelelliği bulunur. Çünkü her iki açıklama da metafizik olarak “belirlenmiş” insan topluluklarının zaten böyle yapmaya dair “ilk günahları” olduğunu söylemektedir. İnsanları yaptıkları şeyleri yapmaya iten dinamiğin, neden ve hangi ilişkilerin sonucunda oluştuğu halen belirsizdir.
Engels şöyle söyler;
“Kapitalist üretim tarzı, aralarındaki toplumsal bağın ürünlerinin değişimiyle kurulduğu bir meta üreticileri, bireysel üreticiler toplumuna doğru yol almıştır. Fakat meta üretimi temelindeki bütün toplumlar şu özelliğe sahiptir: üreticiler, kendi toplumsal ilişkileri üzerindeki kontrollerini yitirmişlerdir… Hiç kimse, bireysel ürününün gerçek bir talebi karşılayıp karşılamadığını, üretimin maliyetini karşılayıp karşılayamayacağını, hatta metasını satıp satamayacağını bilmez. Toplumsallaşmış üretime anarşi hakimdir.”2
Tek bir kapitalist işletme, kendi düzenlemesi, malları ne kadara alacağını, işçileri nasıl istihdam edeceğini, metaların maksimum üretimini rasyonalize edebilir fakat pazara girdiğinde kendinden bağımsız diğer sermayelerle karşı karşıya kalır. Onlarla mücadele edebilmesi için, sermayesinin devamlı olarak büyümesi gerekmektedir. Bu kapitalizmin “büyü ya da öl” yasasıdır. Bir yandan diğer sermayelerle mücadele yürütürken, içte ise üretimi yeniden rasyonalize etme yükümlülüğü ile bulunur:
“Onları proletaryanın sömürüsünü yoğunlaştırmaya iten şey de budur. Bu yüzden onlar için 25 yıl çalışabilir ve ertesi gün bir anda kapının önüne konulabilirsiniz. Bu yüzden, örneğin sağlık yardımını size bugün için vaadederler ancak gelecek için bunu vermeyebilirler. Bu yüzden işçilere gelip “Maaşlardaki kesintiyi kabul etmezseniz hepinizi işten çıkarmak zorunda kalacağız veya bu sağlık yardımından vazgeçmezseniz, o zaman yarınızı işten atmak zorunda kalacağız” derler. Bu durum, sürekli olarak yeni değişken sermaye kaynakları ve özellikle de daha yoğun ve daha ucuz bir şekilde sömürülebilecek insanları aralamalarına neden olan şeydir. Bütün bunlar, anarşinin itici güç olmasından kaynaklanmaktadır. Eğer sermaye birikiminin özel yapıları bulunurken aynı zamanda değer yasası ile birbirlerine bağlanmasalardı, işçileri bu kadar çok sömürmek durumunda kalmayacaklardı ifadesiyle kastedilen şey budur.”3
Genel olarak UKH’deki itiraz ise, sömürüyü kurucu unsurmuş gibi gösterip, anarşiyi ise ücretli emeğin sömürüsü temelinde izah etmeye yöneliktir. Peki o zaman soru şu, bugün insanlığın içerisine itildiği iklim krizi ve çevre felaketi neyin üründür? Buna emek-sermaye çelişkisi denilebilinir mi? Bunu “proletaryanın direnişini kırabilmek için, suni gündem” olarak mı nitelendireceğiz? Gezegen geri dönülemez bir sona doğru gitmekte ve bugün bu işi tersine çevirmezsek, insanlık ve gezegenimizde yaşayan diğer tüm canlılar için tamiri zor bir tahribat söz konusudur. Dünya, iki derece daha ısınırsa türlerin %40’ı son bulacaktır ve bu gezegenimizdeki bir çok canlının sonunu getirebilir. Her yıl 300-400 bin insan iklim değişikliğine bağlı nedenlerden dolayı ölmektedir ve önümüzdeki 10 sene boyunca küresel ısınma durdurulmazsa, bu rakam milyonları bulabilir.
İklim krizine ve çevrenin talan edilmesine neden olan şey “kar hırsı” değil, kapitalizmin rekabet yasaların altında yatan şey yani anarşinin itici gücüdür. Kapitalistler birbirleriyle olan rekabetinde ayakta kalabilmek için ucuz enerji için -ki bunlar fosil yakıtlardır-, dev tarımsal üretim için ormanları ortadan kaldırıyor, toprakları kurutuyor ve dünyayı toksik atıklardan oluşan devasa bir bataklığına çeviriyorlar.
Emeğin aşırı derecede toplumsallaşması ve bunun merkezileşmesi sonrasında yüz milyonlarca köylü yerlerinden yurtlarından olarak büyük şehirlere doğru akın etmektedir. Peki bunlar neden olmaktadır? Bu çelişkiyi tetikleyen nedir? Emek-sermaye çatışması mı? Köylü isyanlarının bastırılması için, burjuvazinin izlediği bir ayak oyunu mu? Durum hiçte böyle değil! Uluslararası Para Fonu (IMF), tarımın sanayileşmesi, gıda üretiminin ve taşımacılığının uluslararası entegrasyonu için 1980-1990’lar boyunca bir çok üçüncü dünya ülkesine sübvansiyonlarda bulundu. Tarımın endüstrileşmesi, yüzbinlece küçük üretici köylüyü topraklarından etti -çünkü tarımın merkezileşmesi ve endüstrileşmesi karşısında rekabet edemiyorlardı. Bu insanlar kendilerine iş bulabilmek için büyük şehirlerdeki merkezlere geldiler ve bugün gecekondu mahallelerinde ciddi olanaksızlıklar içerisinde yaşamaktadırlar. İnsanlığın dünya ölçeğinde yaşadığı bu çelişki -Amerika Meksika sınırına örülen duvarı düşünelim- kapitalist toplumun temel çelişkisinin başlıca hareket biçimi olan anarşi-organizasyonundan kaynaklanmaktadır.
Esas anlaşılması gereken husus, anarşinin itici gücünün sınıf mücadelesini likide ettiği değildir! Durum hiç de böyle değildir! Asıl anlaşılması gereken şey, toplumun dönüştürülmesinde sınıf mücadelesinin, kitlelerin bundaki belirleyici rolünün -tarihi kitleler yapar-, hangi koşullar altında olduğu ve zeminin hangi dinamikler tarafından hazırlandığıdır. Eğer bir bütün olarak toplumun dinamiklerini, itkilerini ve değişim ihtimallerini nasıl cereyan ettiğini ve bunan nasıl müdahale edilmesi gerektiğini anlayamazsak, hakim sınıf ilişkilerini köklerinden söküp atamayız.
Proleteryanın Şeyleştirilmesi
Şeyleştirme (reifikasyon) nedir? Soyut bir kavramı somut olarak bir vücuda büründürmek anlamına gelir. “Proletaryanın şeyleştirilmesi” sözü, komünizme geçmek için dünya proleter devriminin belirli bir ülkede ve belirli bir zamanda proletaryayı oluşturan belirli bireylerde vücut bulması, onlarda nesneleşmesine yönelik görüşü benimseme eğilimini ifade eder. Bu yaklaşım, proleterleri, mesela beyazların egemen olduğu Birleşik Devletler’de “siyahi halkı” somut bireyler olarak, yani komünizmin ideal bedenleri haline getirmek anlamına gelir. Bu örneği çoğaltabiliriz, mesele Kürdistan’dan bahsedecek olursak, Kürtlerin komünist bir devrim için “vücut” olduğunu söyleyenler sanıldığı kadar da az değildir.
Böylesi bir anlayış, Lenin’in ölümsüz katkısı “bilinç sınıfa dışarıdan gider” görüşüne hep ters gelmiştir. Sınıf bilinci, yani komünist bilinç, işçi sınıfı tarafından ontolojik olarak “varoluşsal doğası gereği” edinildiğini düşünülmektedir. Mesela Marx; “Fransız proletaryasının sınıf bilinçli olduğu tartışılmazdır” demektedir.
Burada Sovyetler Birliği’nde yaşanan Lysenko vakasının anlatılması gerekiyor. Lysenko proleter bir aileden gelmekteydi ve devrim sonrası yetişen ilk kuşaktan bir biyolojist ve tarım uzmanıydı. Sovyetler Birliği’ndeki tarımsal problemler için kafa yoruyordu. Fakat Darwin’i, mekanik bir şekilde tarım bilimine uygulamak istiyordu. Bir organizmanın gelişiminin çeşitli evrelerden geçtiğini ve bir evrenin çevre tarafından belirli bir şekilde etkilenmesiyle diğer tüm evrelerin de bunu uygun bir şekilde uyum göstermesiye canlının bir uyum sağlayacağını düşünüyordu. Böylece organizmadaki kalıtsal özellikler etkilenip değiştirilebilecekti. Ve böylece her mevsim yetiştirilebilecek tohumlar da üretilebilecekti.
Diğer taraftan ise burjuva bir aileden gelen ve komünist olmayan bir genetik bilimci olan Nikolay Vavilov bu tezlerin yanlış olduğunu söylüyordu. Bu tezleri Neo-Lamarckçı olduğunu dile getirip, genotip-fenotip ayırımının önemsenmediği, “genin” yok sayıldığı ve kromozomların kalıtımda rolünün olamayacağını söylemenin yanlış olacağının altını çiziyordu. Şimdi tüm bu tartışmalar, Sovyetlerin ileri atılım yapıp tarımı sanayileştirmek istediği ve halk kitlelerinin refah düzeyini yükseltmek istedikleri döneme denk gelmektedir. Halk kitlelerinin temel ihtiyaçları kesinlikle karşılanmalıydı. Sovyetler halen yer yer kıtlıkla mücadele ediyordu. Tüm bu koşullar altında, bilim alanında yürüyen bu tartışmalara SBKP müdahil oldu. Lysenko proleter kökenli ve komünist olduğundan dolayı, onun proleterler için yanlış yapamayacağı düşünülüyordu. Lysenko’nun tüm projeleri desteklendi. Kendisi SSCB’nin bilim kurulu başkanı oldu. Vavilov’un ise tüm sübvansiyonları kesildi. Hatta laboratuvarı elinden alındı, bilim yapması engellendi. Şimdi, görüleceği gibi bu tartışmanın esas odak noktası, “bir kişinin bilim yapma haklarının elinden alınması” değildir. Bu elbette olmamalıdır, fakat burada esas odak noktası bu mesele değildir. Esas odak noktası “proleter olanların hakikate erişmede averajlı olduğu” görüşünün, bizlere nelere mal olduğudur. Bu proletaryanın şeyleştirilmesinin, komünist devrimin birinci dalgasında, komünizme doğru yol alma mücadelesi içerisinde ona karşıt gelen yöntem ve yaklaşımlarının, komünizm bilimini nasıl geriye çektiğinin billurlaşmış bir örneğidir.
Şimdi ise tüm Maoistleri ilgilendiren yakın dönemimizden bir örnek verelim. DEH’in (Devrimci Enternasyonalist Hareket) kurulmasında ve Hindistan’da revizyonistlere karşı mücadelede önemli katkıları olan Ajith’i hepimiz biliyoruz. Ajith, Mao’nun ölümünden sonra Mao’ya karşı saldırılarda önemli oranda pozitifti. İyi şeyler de yaptı, fakat komünizmi bir bilim olarak ele almayışı ve ideolojiyi bir nevi felsefeye indirgemesi, komünizme karşıt gelen tali unsurlardan da kopmasını engelledi.
Mesela, kendisi proleterya hakkında şu sözleri söylemiştir:
“Mao, partinin tüm üyelerinin sınıfsal kökenlerinden bağımsız olarak proleter dünya görüşü ile donanması gerekir der. Ancak bu noktada işçi sınıfından gelenler ile diğerleri arasında niteliksel bir fark vardır. Özellikle de hakim sınıftan ve orta sınıftan gelenlerin sınıfsal intiharı gerçekleştirmeleri önemlidir.”4
Şimdi burada açıkça görülen şey, komünist olmak için proletaryadan gelmenin avantajlı bir durum sağladığını söylemektir. Bir konferansta5, Filipin Komünist Partisi temsilcisi, parti üyeliği başvurusunda bulunanların sınıflara göre denetlenme süresi olduğunu söylemişti, yani her başvuru, başvuru yapanın sınıfına göre ayrı muameleye tabi tutuluyor: işçiler 6 ay, köylüler 1 yıl, şehir küçük burjuvazisinden gelenler ise 2 yıl… Şüphesiz ki, partiye alımlar sıkı olmalıdır ve insanlar belirli bir denetime tabi tutulmalıdır, fakat bu görüşe göre MİT mensubu ve sıkı yönetim komutanlarından bir karşı devrimcinin oğlu olan Cemil Oka, yaklaşık 30 sene parti üyesi olmayı beklemelidir. Bir fabrikatör çocuğu olan Friedrich Engels ise, şu an gökten bir anda iniverse ve Filipinler Komünist Partisi’ne gitse, sanırım onu kapıda bir hayli bekletirler…
Proleter devrimi başka bir ifadeyle komünist devrimi tek tek proleterlerin bir devrimi olarak görme, onu yalın sınıf hislerini indirgemenin diğer bir hatalı sonucudur. Sınıfın kendinden yalın hisleri, onun ezilmiş olması, onun bu dünyanın haline duymuş olduğu öfke, onda a priori bir “komünist” ya da “devrimci” bilinç oluşturmaz. Şüphesiz ki, dünyanın bu haline duyulan öfke, ona meydan okuma son derece önemlidir, fakat tüm bu öfkeli olma hali Lenin’in de söylediği üzere bir komünist bilinci oluşturmaz, bu bilinç ona dışarıdan götürülmelidir.
Komünist bilinci “sınıf hislerine” “sınıfsal sezgilere” indirgemenin -en azından sınıf bilinci için bunun avantajlı bir şey olduğunu düşünmenin- diğer bir problemi ise, gelecek toplum projesine yönelik perspektifi “rövanşizme” parelel şekilde görmesidir. Bir ülkede kurulacak sosyalist devleti, sınıf ayrılıklarını tüm dünya arenasında ortadan kaldırmak üzere bir üs alanı olarak görmek yerine, salt ayakların baş veya birincilerin ikinci, ikincilerin ise “nihayet hak ettikleri yere geldikleri” bir devlet biçimi olarak görülmesi durumudur. Ve evet, tekrar edecek olursak bu rövanşizmden başka bir şey değildir. Ve BA’nın YENİ KOMÜNİZM’de anlattığı ve ısrarla üzerinde durduğu, “4 bütünden kopuş”6 ile en ufak bir ilişkisinin olmadığı açıktır.
Epistemoloji
Az önce ifade ettiklerimizin büyük bir kısmı epistemoloji alanına aittir: Yani bilgi bilimine. Yani bildiğimiz bilgilerin doğruluğunu ve yanlışlığını ortaya koyan bilime… Bu konu, ideoloji demenin ötesinde bir şeydir. “Biz bu şekilde düşünüyoruz” demekten ziyade, neden böyle düşünüldüğü, bu düşüncenin hangi sürecin, hangi dinamiklerin ürünü olduğu ve neden bunun doğrulanabilir olduğu üzerinedir epistemoloji konusu. Ve metodolojinin, yani yöntem bilimin de önemli bir ayağını oluşturur.
Özellikle akademi alanı, “nesnel gerçekliğin” olmadığı konusunda son yarım yüzyıldır canhıraş bir şekilde kafa patlatmaktadır. Onlara göre “nesnel gerçeklik” asla bilinemez. Nesnel gerçekliğin olmadığını savunanlar, “nesnel gerçekliği savunanlar için ise “totaliter” derler. Bu görüşe “göre gerçekleri bilemeyiz, ve gerçeğe tekabül eden hakikatlar diye bir şey de yoktur. Buna bağlı olarak “bu toplumun gerçekte ne olduğu ve ne yöne gitmesi gerektiği fikrini savunmak ise tamamen totaliterliktir” anlayışını savunurlar. Bunu kabaca formüle ediyorum, fakat esas itibariyle çerçevesi budur. BA, Yeni Komünizm çalışmasında göreceğiniz üzere bu fikirlerle “takıntı” derecesinde ilgilenir. BA, bu fikirlerle gerçek anlamıyla alay ederek şu örneği verir:
“Aslında biraz üzerine düşünürseniz şunu fark edersiniz, rölativist olan herkes, ancak bir şey kendilerine dokunana kadar rölativisttir. Bir kimsenin objektif realitenin ne olduğunu gerçekten anlatabileceğine inanmıyorum. Ancak bilirsiniz, son birkaç haftadır kendimi iyi hissetmiyordum. Doktora gittim. Ve doktor bana bazı testler yapacağını söyledi. Daha sonra beni aradılar ve şöyle dediler: “Biz bazı testler yaptık ve bu testler sonucunda sizin böbreklerinizde bir sorun olduğu ortaya çıktı.’ Siz kimsiniz de benim böbreklerimde bir sorun olduğunu söylüyorsunuz?” En kararlı rölativistlerin bile ucu kendilerine dokunduğunda cevap verme şekilleri bu değildir.”7
Bu insanlar kelimenin tek anlamıyla, realitenin keşfedilemiyeceğini, yeni bir hakikatin daima eskisini yadsıyacağını o yüzden realiteye denk düşen bir hakikatin de bulunmadığını savunurlar. Bunun yerine herkesin kendi hakikati olduğunu söylerler. Bu naratif bir yaklaşımdır. Yani hakikat diye bir şey yoktur fakat anlatı vardır Herkesin anlatısı ise kendinedir. O halde herkes kendi anlatısı peşinde gitmelidir. Nesnel gerçekliği anlama, onu değiştirme yani nesnel gerçeklikler elde edinme katiyen önerilmemelidir çünkü bu “başkasının hakikatini” benimsemek olur…
Şimdi birileri çıkıp da şöyle söyleyebilir; “Komünizm bir bilimdir ve o kendisine diyalektik materyalizmi baz alır. O halde rölativizm eleştirisinin, narativizmin bizimle ilişkisi nedir?”. Bu doğru, komünizm bir bilimdir ve kendisine diyalektik ve materyalist yöntemi esas alır. Ve bir bütün komünizm tarihi boyunca esas olarak bunu yaparken bile tali olarak, onun bilimsel yöntem ve yaklaşımına karşıt gelen epistemolojik ve metodolojik hataları da barındırır. Olguları anlatırken “gerçekten oldukları gibi ve gerçekten cereyan ettikleri gibi” anlama yerine bir tür sınıf hakikati, sınıf anlatısı ile anlatma eğilimi vardı. Proleter bilim, proleter hakikat gibi kavramlar kullanıldı ve bu gerçeklikle olan ilişkimizde bilimsel uygunluk yerine “bizim sınıfımıza yarıyor mu” reel politiğine indirgendi. Mao Zedong, bir çok yanıyla bunlardan kopuşu ifade etmektedir. Doğru fikirler nereden gelir sorusunu sorar; “üretim ilişkileri, sınıf mücadeleleri ve bilimsel deneyler” diye cevaplar. Marksizm’in diğer bilimleri ve insan faaliyetlerini kucaklaması gerektiğini ama yerini almaması gerektiğini söyler8. Ve tüm bunlar UKH tarihimizde devrim niteliğindedir. Lakin Mao Zedong bile, kopuş gerçekleştirdiği noktaların önemini tam olarak anlayamamıştır. Bundan dolayı, BPKD (Büyük Proleter Kültür Devrimi) esnasında, proleter hakikat türünden kavramlar boy göstermeye başlar. Klasik müzik dinleyenlerin burjuva olduğu, tüm gözlük takanların entelektüel yani burjuva olduğu görüşü yer yer savunulmuştur. Kısacası Mao Zedong, bizlere üzerinde yükseleceğimiz yeni bir zemin sunmakla birlikte, bu tali hataların bir kısmından tam da köklü şekilde kopamamıştır.
BA’nın “aslında tüm hakikatler komünizm için iyidir ve tüm hakikatler komünizme gitmemize yardımcı olabilir.” epistemolojik yönelimiyle, “proleter hakikat” demenin arasında uçurumsal bir fark vardır. Proleter hakikat, nesnel gerçekliği anlama onu değiştirmede hakikatin uygunluğu yerine kendi “sınıf hakikatini” ileri sürmektir. Bu bir nevi, röletavistlerle “anlatı” yarışıdır.
Epistemolojiye ilişkin başka yakıcı bir örnek ise Mao’nun kitle çizgisi siyasetidir. Mao Zedong, komünüst partisinin faaliyeti ile kitleler arasında bir çelişki olduğunu biliyordu. Kitlelerin komünist faaliyete geçebilmesi için UKH içinde yeni bir konsepti öne sürdü: Kitle Faaliyeti. Kitle faaliyeti, kitleler içerisine gidip, onlarda var olan ama dağınık olan bilgileri alıp, onları merkezileştirir ve kitlelere geri götürür. Bunu kitlelerden kitlelere diye formüle ederiz. Şimdi açıkça söylemek gerekir ki, Mao hiç bir zaman “kitlelerin bütün fikirlerini alalım” demedi. Doğru fikirlerini alalım dedi. Bu büyük bir ayrım çizgisidir. Mao Zedong, kitle kuyrukçuluğu yapmadı ve aksine her zaman kitlelerden gelen akıma karşı direndi9. Bunun büyük puntolarla vurgulanması gerekir. Ancak öte yandan formülasyonunun şöyle bir hatalı yanı vardı; Mao, tüm hakikatlerden yola çıkarak kitlelere gitmek yerine, kitlelerin kendi edindiği doğrulardan yola çıkarak mücadele yürütüyordu. Ve bu hakikati “makul olan hakikat” seviyesinde ele almanın bir formülasyonuydu.
Bu durumu şöyle bir örnekle açıklamaya çalışalım; eğer Kürdistan’da yaşıyorsanız ve ulusal baskıya maruz kalmış bir Kürtseniz, sahip olduğunuz bilinç düzene duyduğunuz bu sosyal çelişkiyle sınırlıdır; toplumun bu çelişkisi büyük realitenin bir parçasıdır, realiteden bağımsız bir realite değildir. Ancak yine de büyük realitenin bir parçasıdır, ki bu kendini dönem dönem başat çelişki olarak gösterse bile bu şekildedir. Burada eğer siz, yalnızca bu ulusal baskıya maruz kalan Kürt bireyin verili şekilde anlayabileceği hakikatinden -makul hakikat- yola çıkarak, onu örgütlemeye çalışırsanız, onu sadece bu sınırlılıkta tutar, diğer toplumsal fay hatlarını ve bunları ortaya çıkaran temel çelişkiyi, bunun neden dünya ölçeğinde işlemekte olduğunu ve bunun çeşitli biçimlere dönüştüğünü anlatmadan, komünizm için devrimci bir transformasyona tabi tutmadan, sadece popülist bir epistemolojiyi uygulamış olursunuz. Ve bu popülist epistemoloji çoğu zaman kendisini, ezilenlerin ihtiyaç duyduğu devrimin temellerini ve olası yollarını anlatmak yerine bir nevi ezilenlerin kesiştiği -Kürt/Alevi/Emekçi/Kadın/Eşcinsel bu halka daha da uzayıp gidebilir- toplumsal hak alma mücadelesi olarak kendisini gösterir. Israrla tekrar etmek istiyorum ki, Mao Zedong bazı tali hatalarının, mesela ‘köylü kitleleri beyaz bir sayfa gibidirler’ veya ‘kitlelerin çoğunluğu çoğu zaman doğrudurlar’ türünden yaklaşımları haricinde, kitlelerin geri yanlarıyla uzlaşmamıştır! Kendisi, kitlelerin, devrime yakıcı derecede ihtiyacı olan halk kitlelerinin dönüştürülmesi gerektiğini biliyordu. Fakat son tahlilde kitle çizgisi siyasetinde, tüm hakikatler yerine kitlelerin anlayabileceği bazı “makul hakikatler” ile fikirlerin radikal temelde devrimcileştirilmesi mümkün değildir.
Enternasyonalizm
Enternasyonalizm, Marx ve Engels’in çıkış noktası olmasına rağmen, UKH içerisinde enternasyonalizme bakış açısı belirli düzeylerde kendisini şu şekilde göstermiştir; “bir ülkenin proletaryasının diğer bir ülkenin proletaryasına yardım eli uzatması.” Proletarya enternasyonalizmi, proleter devrimlerin bir başlangıç noktası olmasından ziyade, ezilenlerin kendi aralarındaki bir dayanışma ruhu derekesine indirgenmiştir.
Buna paralel olarak, bir ülke devrimi ile dünya devrimi arasındaki ilişkide bir çelişki olduğu düşünülemedi. Örneğin, SSCB, proletarya enternasyonalizmini kendi modellerinin bir genişlemesi olarak görüyordu. Bundan dolayı, “sosyalist anavatanın savunulmasının” diğer ülkelerin devrimleriyle çelişki oluşturabileceği düşünülmüyordu.
Mao Zedong, Komintern’i takip etmedi. Onların bu bakış açısını eleştirdi. Proletaryanın olmadığı bir ülkede proleter bir devrim yaptı. Komünist Hareket buna ikircikli şekilde baktı ve Mao’yu hep şüpheyle değerlendirdiler. Japon emperyalizmine karşı mücadelesinde de Komintern’i takip etmedi. Japon emperyalistlerini baş düşman ilan ettiklerinde bile, esas hedef Japonların defedilmesi değildi, bir dünya devriminin parçası olarak Çin’de halk devrimini gerçekleştirmekti. Japonlara karşı mücadele, başlıca mücadele biçimini almıştı fakat esas amaca, komünist devrim yapma ihtiyacına bağlı kalarak! Komintern bu çelişkileri anlayamadı, zira onlar “sosyalist anavatanı savunmayı” dünya proleter devrimini savunmak olarak görüyorlardı, ve dünya proleter devrimini savunmak için -yani Sovyet anavatanı için- gerektiğinde diğer devrimler feda edilebilirdi.
Mao, tüm bunlardan önemli bir kopuşu temsil ediyordu, ancak o da önemli oranda koptuğu yerlerde sendeledi. Sovyet revizyonistlerinin özellikle 70’li yılların başında Çin’i işgal tehditlerine karşı, yeni “baş düşman” ilan etti ve bu yeni baş düşmana karşı yeni ittifaklar aradılar; mesela Nixon Amerikası, Şah’ın İranı, Marcos’un Filipinleri, Pinochet’nin Şili’si…
Şimdi burada düşülen çizgi hatasının felsefi arka planına ilişkin kitaptan bir alıntı yaparak devam etmek istiyorum.
“Mao, önemli felsefi çalışmalarından biri olan Çelişki Üzerine’de, bir şeyin değişmesine temel oluşturan şeyin, onun kendi içindeki çelişkiler olduğu konusuna değinmiştir. Yumurta ve taş örneğini vermiştir: doğru sıcaklık sağlanırsa, yumurta, bir canlı üretebilir, ama taş üretemez. Neden? Her birinin kendi içerisindeki aykırılıklar ve dinamikler sebebiyle. İçsel doğası gereği, taşın, bir canlı meydana getirmek için gerekli dayanağı yoktur; ne kadar ısıtırsanız ısıtın, bunu meydana getirmeyecektir. Mao, bir şeyin değişimi için o şeyin kendi içindeki çelişkilerin, değişimin temelini oluşturduğunu anlatmak için bu örneği kullanmıştır. Ve aynı örneği kullanarak, yumurtaya uygulanan sıcaklığın değişimin doğrudan sebebi olduğunun da altını çizmiştir. Bu durum, değişimin gerçekleşmesi için dış bir koşuldur, ama değişimin temel dayanağı değildir. Suyu ısıtmak gibi. Suyun buhara dönüşmesinin sebebi, onun içsel doğası, kendi içindeki çelişkilerdir. Isıtma, değişimin doğrudan sebebidir, ama suyun içsel doğası değişimin temelini oluşturmaktadır. İşte bu, Mao’nun değindiği önemli noktalardan biriydi. Fakat maalesef, bunu, geçerli olduğu noktaların ötesinde, tek boyutlu olarak uyguladı. Şöyle anlatayım: Mao esasında enternasyonalistken bile, her ülkenin kendi içsel çelişkilerinin olduğunu ve bu ülkedeki devrimin gerçekleşmesi için bu çelişkilerin devrim için temel dayanak olduğunu söyleme eğilimi vardı. İçsel çelişkilerin değişimin temeli olduğu prensibini uyguluyordu ki, bu oldukça geçerli ve çok önemli bir prensiptir. Ve o ana kadar komünist hareketinde net bir şekilde anlaşılmamış ve buna dayanarak harekete geçilmemiştir (hiç anlaşılmamış değildir ama hâlâ netlik kazanmamıştır.) Ancak problem, kapitalist-emperyalizm çağında, içsel çelişkilerin farklı şekilde uygulanmasıydı.”
“Bu kompleksitenin bir diğeri de budur -maddenin farklı örgütlenme seviyeleri bulunur. Basitçe söylemek gerekirse, bir ülke, maddenin örgütlenmesinin bir seviyesidir. Ülkeler ve halklar (buralardaki her şey) pek çok farklı biçimde bulunurlar ve hareket halindeki maddeden oluşurlar. Dünya arenası, bir bütün olarak dünya ise maddenin örgütlenmesinin bir başka seviyesidir. Yani, bir anlamda ya da bir düzeyde, bir ülke içindeki iç çelişkiler ondaki değişimin de temelidir, ancak bu ülke daha büyük bir bütünün, daha büyük bir dünyanın ve son tahlilde belirli bir ülkede olan bitenleri daha çok belirleyen bu büyük dünyanın iç çelişkilerinin bir parçasıdır.”10
Yaşadığımız emperyalist kapitalizm çağında, bir bütün olarak dünyayı birbirine bağlayan çelişkilerin kompleks yapısını, nasıl bir vücudun parçası olduklarını, bir parçanın nasıl bütünü etkilediğini ve bunların neden dünya arenasıdan görülmesi gerektiğine dair bu berrak analizler, geçmişin enternasyonalizmden bir kopuşu içerir. Bu “benim ülkemin devrimi” demenin yerine, bulunduğun ülkeye dünyadan bakmak ve yine dünyanın çelişkilerini çözmek için bakmak demektir. Örnekten de görüleceği üzere BA’nın Yeni Komünizmi, UKH’in enternasyonal anlayışına yeni bir zemin kazandırır. UKH’nın yokmuş gibi gördüğü, sosyalist bir ülkede devrimi sürdürmek ile dünya devrimi arasındaki çelişkiyi, dünya sahnesinden bakarak bir ülke devriminin ilerletilmesi gerektiğini söylemektedir.
Sonuç olarak;
Bu sunumun amacı, kitabı yorumlamaktan ziyade, kitaba giriş niteliğinde bazı örnekler vermektir. Az önce vermiş olduğumuz örnekler, bizim tarihimizin bir kesitine dairdir ve adını açıkça söylemek gerekirse kritik olan çelişkinin çözümlenmesinin bir ifadesidir. Ve tüm bu tartışmalar, “dünyada bu denli acı ve zulmün temel kaynağı olan bu sisteme nasıl son verileceği ve tamamıyla farklı ve çok daha iyi bir şeyi nasıl oluşturacağımız sorunudur.” Bu kitap, dünyanın anlaşılması ve değiştirilmesi işine koyulmuş olanlar için yeni bir başlangıç noktasının ana unsurlarını sunmaktadır. Bir yoldaşın tabiriyle bu Yeni Komünizm’de bayağı bir yeni komünizm var.
Dipnotlar:
1)Raymond Lotta, Anarşinin İtici Gücü, http://yenikomunizm.com/anarsinin-itici-gucu-uzerine/ 2)Engels’den aktaran Raymond Lotta, Anarşinin İtici Gücü, http://yenikomunizm.com/anarsinin-itici-gucu-uzerine/ 3)Bob Avakian, Atılımlar, El Yayınları tarafından yayına hazırlanmaktadır. 4)İshak Baran ve KJA, Ajith, Geçmişin Tortusunun Bir Portresi, El Yayınları 2019, sy39-40 5)Marksizmin Güncelliği Sempozyumu, Almanya Frankfurt, 9-10 Haziran 2012 6)“Sosyalizm genel olarak, bütün sınıf haklılıklarını ortadan kaldırması, sınıf farklılıklarının dayandıkları bütün üretim ilişkilerinin ortadan kaldırılması, bu üretim ilişkilerine, tekabül eden bütün toplumsal ilişkilerin ortadan kaldırılması, bu toplumsal ilişkilerden doğan bütün düşüncelerin altüst edilmesine varmak üzere devrimin sürekliliğinin ilanıdır, zorunlu bir geçiş noktası olarak proletaryanın sınıf diktatörlüğüdür.” 7)Bob Avakian, Yeni Komünizm, Gerçek bir devrim ve kökten yeni bir toplum için gerçek kurtuluşa giden yolda, bilim, stateji ve önderlik, El Yayınları, Sf 86 8)Daha fazla bilgi için bakınız;Bob Avakian, Kültür, Sanat, Bilim ve Felsefe Üzerine, Yordam Kitap, « Epistemoloji: Dünyayı Tanıma ve Değiştirme Üstüne » Konulu Bir Tartışmada, Bob Avakian, Yoldaşlarla 9)Mao,Vietnam savaşında, Amerkan emperyalizmine karşı büyük direnişte ÇHC’nin olanaklarını seferber ediyordu. Belirli bir süre sonra bazı köylüler « aç kalıyoruz » diye ürünlerini Vietnam halkına göndermek istemediler. Mao ise, « açlık doğrudur ama orada insanlar ölüyorlar » diyerek karşı çıkıyordu. 10)Bob Avakian, Yeni Komünizm, Gerçek bir devrim ve kökten yeni bir toplum için gerçek kurtuluşa giden yolda, bilim, stateji ve önderlik, El Yayınları, Sf 126,127
Ajith – Geçmişin Tortusunun Bir Portresi
Bu polemiğin odağı felsefe ya da özellikle felsefenin bilgiye, hakikate ve bilgiyi nasıl elde edip değerlendirdiğimize dair sorularla ilgilenen dalı olan epistemolojidir.
Konu ilk bakışta soyut, alakasız ve bitmek bilmeyen emperyal savaşların, Ebola’nın, küresel iklim değişikliğinin ve kadınlara dair yaygın acımasızlığın ve değersizleştirmenin hüküm sürdüğü dünyamızdan kopuk görünebilir. Ancak bu polemikte ele alınan felsefi sorular ve daha büyük ölçekte sürdürülen ideolojik mücadeleler büyük önem arz etmektedir. Bu sorular ve mücadeleler, zamanımızdaki çılgınlığa ve dehşete bir son vermeye muktedirdir. Özellikle de ezilenlerin ve anlamamıza değecek ve bu sayede değiştirebileceğimiz bir dünyayı arzulayan insanların yeteneği ile… Bu, devrimin sorusudur aynı zamanda.
Devrimler 20. yüzyılda vuku buldu. Komünist devrimin ilk dalgası vizyon sahibi ve öncü liderlik altında dünya üzerindeki yüz milyonların yükselişi ve eski düzeni alt edişi ile gerçekleşti – ilk olarak 1917’de Rusya’da ve sonra da 1949’da Çin’de. İnsanlığın üçte biri gerçek anlamda özgürleştirici toplumların inşa edilmesi sürecinin bir parçasıydı. Bu, sınıflı toplumunun baskıcı karanlığından ilk çıkıştı.
Ancak devrimin bu ilk evresi 1976’da Mao Zedung’un ölümünü takiben gerçekleşen gerici darbe ile son buldu. Bu yenilgi Sovyetler Birliği’nde yeni kapitalist güçlerin iktidara gelmesinden sadece 20 yıl sonrasında gerçekleşti.
“Aslında hakikat olan her şey proletarya için iyidir ve tüm hakikatler komünizme ulaşmamıza yardımcı olabilir” – Bob Avakian
Dünya üzerinde bugün sosyalizm mevcut değil. Kapitalist dünya ekonomisinde büyük değişimler meydana geldi, insanların topraklarından sürülmesiyle küresel güneyin şehirleri mantar gibi çoğaldı ve çevre krizi bir felakete dönüştü. Milyarlar gereksiz bir şekilde acı çekiyor. Ezilenlerin çoğu kapitalist-emperyalist sistemin ürünleri olan gerici dinsel fundamentalizmden ya da Amerikan tarzı demokrasiden başka bir seçeneğin olmadığı ölümcül bir dinamiğe sıkıştı. Bu sırada komünizm itibarsızlaştırıldı, mevcut iktidarlar tarafından bir “başarısızlık” olarak resmen ilan edildi ve insanlar başka bir alternatifin olmadığını vaaz eden mesajların bombardımanına tabi tutuldu.
Nesnel olarak ortaya konulacak soru şudur: Bu delilikten bir çıkış var mıdır?
Bob Avakian’ın son otuz yıldır bu zemine karşı üzerinde çalıştığı büyük sorun budur: komünist devrimin ilk dalgasından alacağımız dersleri, onun baş döndürücü nitelikteki kazanımları ile birlikte sorunlarını ve açmazlarını da ortaya koyarak bir çıkış yolu inşa etmek. Avakian bu çalışması ile, ve ayrıca geniş entelektüel, bilimsel ve sanatsal düşünce ve girişimlerden sonuçlar da çıkararak, komünizmin yeni bir sentezini geliştirmiştir. Bu sentez, felsefeyi, enternasyonalizmi, sosyalist toplumda proletarya diktatörlüğü ve iktidarın kullanımını ve stratejiyi kapsar.
Radikal olarak farklı ve daha iyi bir dünya için uygulanabilir bir vizyon ve strateji sunan ve yeni genç aktivistler nesline, entelektüellere, sanatçılara ulaşabilen ve ulaşmak zorunda olan yeni bir komünist devrimin önünü açacak olan özgürleştirici alternatifimiz, bu Yeni Sentezdir.
(…..)
Ajith (Murali Kannampilly) Kimdir?
Uluslararası Komünist Hareket’in yol ayrımına girdiği 60’ların ortasında Mao Zedung’un bayrağı altında toplanan genç komünistlerden biriydi. Çin’deki karşı devrimci darbenin ardından Maoistlerin dünya çapında toparlanmasında (Devrimci Enternasyonalist Hareket’in kurulmasında) taktire şayan bir çaba harcadı. 90’ların başında dünya çapında olduğu gibi Hindistan’da da komünizmin ve komünist öncünün tasfiyesine karşı kararlıca durdu. K. Venu revizyonizminin açıktan proletarya diktatörlüğüne veda ve komünist fikirleri “totalitarizmdir” önerisini elinin tersiyle itti. Fakat gerçek şu ki Ajith, Venu ve onun uluslararası komünist hareketteki izdüşümlerinden köklü bir şekilde kopamadı. Mao’nun söylediği üzere, “Marksizm ikiye bölünür ve geriye döner”. Ajith, süreç içerisinde, bir bilim olarak komünizmin ilerlemesine karşı, komünist teori ve pratiğin geçmişteki hatalı yanlarını bütünlüklü, sistemli bir şekilde savumaya ve temsil etmeye başladı. Bob Avakian’ın mimarı olduğu Yeni Komünizm’in açtığı yeni safhaya açıktan karşı geldi. Ne yazıkki Ajith, Hindistan gericiliği tarafından yapılan bir operasyonla, 2015’den beri tutsak edilmiştir.
Kitabın İçindekiler Bölümü:
I. MESELEYİ ORTAYA KOYMAK: GELECEĞİN ÖNCÜSÜ YA DA GEÇMİŞİN KALINTISI
II. KOMÜNİST DEVRİM, BİR BİLİM OLARAK KOMÜNİZM, PROLETARYANIN GÖREVİ YA DA HAKİKAT NEDEN HAKİKATTİR
Ajith’in Komünizmin Bir Bilim Olduğunu Reddedişi
Tarihsel Materyalizm: Marksizm’in Dayanak Noktası
Doğa Bilimleri ve Sosyal Bilimlerinde Bilimsel Yöntem
Ajith Sosyal Bilimlerde Bilimsel Yöntemi Reddetmektedir
Ajith ve Karl Popper
III. SINIFSAL KONUM VE KOMÜNİST BİLİNÇ
“Yalın Sınıf Hisleri” ve Komünist Bilinç
Ajith’in Proletaryanın Şeyleştirilmesi Savunusu
Lenin’in Komünist Bilince Hayati Önemdeki Katkısı
Proletarya ve Tarihin Yürüyüşü
Ulusalcılık mı, Enternasyonalizm mi?
Şeyleştirmenin Önceki Sosyalist Devrimler Üzerine Olan Olumsuz Etkisi
IV. HAKİKATİN SINIFSAL BİR KARAKTERİ VAR MI?
Kültür Devrimi’nde Tali bir Mesele Olarak “Sınıf Hakikati”
Ajith ve Sınıf Partizanlığı
V. AJITH’İN TEORİYİ KARALAMASI
Eyleme ve Toplumsal Gerçekliğe Sığ bir Bakış
Marksizm’in Gelişiminin Kaynağı Marks ve Engels’in “Doğrudan Eylemi” Değildi
Partizanlık Bilimde Temellendirilmelidir
Pahalıya Patlayan “Siyasi hakikat”
VI. FELSEFE VE BİLİM ÜZERİNE BAZI NOKTALAR
Marksizm’de Felsefenin Yeri
Ajith Felsefeyi Bilimden Ayırmaktadır
Ajith’in Marksizm’in Temel İlkelerine Yarı-Dinsel Yaklaşımı
Mutlak ve Göreli Hakikat ve Bilginin İlerlemesi
Bildiklerimizden Ne Kadar Emin Olabiliriz?
VII. KOMÜNİST DEVRİM ZORUNLU VE OLANAKLIDIR AMA KAÇINILMAZ DEĞİLDİR… BİLİNÇLİ BİR ŞEKİLDE İNŞA EDİLMELİDİR
İnsanlık Tarihinin “Ahengi” Üzerine Marks ve Avakian
Tarihin Gerçek Dinamikleri ve Komünist Hareketteki Hatalı Görüşler
Özgürlük, Zorunluluk ve Zorunluluğun Dönüşümü
Ajith’in Özgürlük ve Zorunluluğu Yanlış Kavrayışı
Mutlak Özgürlüğe Yapılmayan bir Sıçrayış
Devrimin Yazgısı Yoktur
Tarihsel Kanunlar Derken Ne Anlıyoruz?
VIII. AJITH POSTMODERNİZM VE DİNLE AYNI SAFA DÜŞÜYOR
“İki Miadı Dolmuş” ve Dine Karşı İdeolojik Mücadele Üzerine Avakian
“İki Miadı Dolmuş” Arasında Seçim Yapmak ya da Başka bir Yol Bulmak
X. SONUÇ
Nasıl Kazanabiliriz? Devrimi Gerçekten Nasıl Yaparız?
Editörün Notu: Aşağıdaki belge Devrimci Komünist Parti, ABD Merkez Komitesi tarafından hazırlanmıştır. Kaynak için bkz: https://revcom.us/a/457/how-we-can-win-en.html
Bunu başarmamız için şunları bilmemiz gerek:
Niçin gerçek bir devrime ihtiyacımız var? Tam şu anda ne yapmalıyız? Onları nasıl yeneceğiz?
Niçin Gerçek Bir Devrime İhtiyacımız Var?
Gerçek bir devrimin anlamı sistemin içinde bir şeyleri değiştirmeye çabalamak değil, sistemin kendisini alaşağı edip tamamen farklı ve çok daha iyi bir sistemi hayata geçirmektir. Mevcut kapitalist-emperyalist sistem reform edilemez. Bu sistemden çıkmadan ne polis şiddetini ve katliamlarını durdurmak mümkündür, ne de savaşlarla insanların ve çevrenin yok edilişini, sömürüyü, başta insanlığın yarısı oluşturan kadınlar olmak üzere milyonların hatta milyarların üzerinde, ne buradaki ne de dünya çapındaki baskı ve aşağılanmayı durdurmak mümkündür. Çünkü tüm bunlar sistemin çalışma şeklinin, ilişkilerinin ve yapılarının çelişkilerinde yazılıdır. Yalnızca ve yalnızca gerçek bir devrim ihtiyaç duyulan temel değişikliği yaratabilir.
Şu Anda Ne Yapmalıyız?
Bu devrimi gerçekleştirmemiz için ciddi ve bilimsel olmalıyız. Sistemin güçlerinin farkında olmamız gerektiği gibi bundan daha da önemlisi derin ve belirleyici olan stratejik zaaflarının farkında olmalıyız. Bu devrimi, köklü bir değişime en çok muhtaç olanların arasında inşa etmeliyiz, fakat aynı zamanda da bu sistemin sonsuz dehşet yaymaya devam edip bunun her seferinde haklı gösterildiği, hatta büyüklük olarak lanse edildiği bir dünyada yaşamayı reddedenleri de kapsamalıyız.
Gerçek ve özgürleştirici bir devrim için gereken önderliğe, bilime, stratejiye, programa ve temellere sahip olduğumuzun haberini duymayan kalmayana dek yaymayı kendimize görev biçmeliyiz. Başımızda Bob Avakian (BA) var, kendisi bu devrimin lideri ve devrimin yeni bir çerçevesi olan komünizmin yeni sentezi’nin mimarıdır. Önderliğini BA’nın yaptığı ve bu yeni sentezi bilimsel altyapısı olarak kullanan partimiz var, Devrimci Komünist Parti. İnsanların bir araya gelip devrimi organize bir biçimde temsil ettikleri ve devrim hakkında daha fazla bilgi edinip partiye katılmaya hazırlandıkları Devrim Kulüplerimiz var.
Keskin bir şekilde sistemin suçlarını açığa çıkartan, bilimsel biçimde sistemin reforme edilemeyeceğininin sebeplerini analiz eden ve birlik içinde devrime yönelik çalışmak isteyen insanlara öncülük eden partinin web sitesi revcom.us ve gazetesi Revolution var. Elimizde, BA’nın yazdığı ve partinin genel komitesince onaylanan, coşkulu ve somut vizyonuyla yepyeni ve özgürleştirici bir toplumun ana hatlarını çizen Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet için Anayasa‘sı var. Şehir merkezlerindeki ve hapishanelerdeki insanlardan öğrenci ve araştırmacılara, sanatçı, avukat ve diğer meslek sahibi kişilerden, banliyö ve taşradaki gençlere kadar –toplumun her kesiminden insan- bunu fark etmeli ve ciddi biçimde ele almalıdır.
Sistemin yarattığı cehennemi bizzat yaşayanlar ile sistemin ürettiği sonsuz zorbalıklarından bıkmış olanlar bu devrime katılarak beraber hareket etmeli. Tam da şimdi, milyonların devrim lehine etkilenirken, binlerce insan devrim saflarına katılmalı. Polis şiddetine karşı alevlenen protestolar da tıpkı başka olaylarda büyük kitlelerin yerleşmiş otoritelerin ve ‘siyasi oyunun kuralları’na karşı sokağa çıkmaları gibi bize potansiyelin boyutunu gösteriyor. Fakat bu potansiyel, çabayla devrimci bir anlayış, irade ve örgütlülüğe dönüştürülmeli. Bu devrimin örgütlü kuvvetleri ve önderliği gitgide çoğalan insan kitlerlerin saygı duyup takip ettiği ‘otorite’ haline gelmeli – yalancı siyasiler ve baskıcı sistemin satılık medyası değil – ezenlerin tarafını tutup bu sistemle ‘uzlaşmak’tan bahsedenler değil – tam da insanların devrim için birleşmeleri gerekirken onları birbirine düşürenler değil. Pek çok kişi sistemin suçlarına karşı olumlu şeyler yaparken, bizler her açıdan çaba göstermeliyiz – toplumdaki her siyasi programı ve her örgütlü kuvveti, her tür kültürü, değer sistemini ve insanlara davranış şeklini ihtiyaç duyduğumuz devrimle ilişkisine göre, her tür zulmü durdurmak adına değerlendirmeliyiz. Devrimi ilerletmek için mümkün olduğu her an halkla birleşip, gerekli olduğu her an halka ulaşmalıyız.
Devrim için var gücümüzle savaşmanın koşullarının oluşmasını beklerken, süreci hızlandırmak için ‘3 hazırlığı’ gerçekleştirmeliyiz: Zemini hazırla, halkı hazırla, devrimin öncülerini hazırla – milyonların tüm gücüyle ve gerçek bir zafer ihtimaliyle savaşmaya sürülmesinin zamanı için hazır olmalıyız.
İktidarla savaşıp insanları devrim için değiştirmeliyiz – sistemin adaletsizlikleri ve gaddarlıklarını protesto edip karşı çıkmalıyız, aynı zamanda bu iğrenç sistemi ve düşünce şeklini reddedip karşı çıkmaları için insanları kazanmalıyız. İnsanlar, devrimin bakış açısını, değerlerini, stratejisini ve programını benimsemeli, devrim için gerekli kuvvetleri inşa edip iktidar güçlerinin devrimi ve önderliğini ezme girişimlerini durdurmalıdır.
Toplumdaki her küçük sarsıntıda – yani her kriz, insanların normalde kabul ettikleri durumları sorgulayıp karşı çıktıkları her yeni ayaklanmada – fırsatı değerlendirerek devrimin güçlerini büyütmeliyiz. İktidar güçleri, sistemde en sert hayatı süren insanları, yani bu devrime en muhtaç olanları izole ediyor, brutalize ediyor, kitleler halinde hapse atıyor ve onları merhametsizce baskı altında tutuyor. Bu hareketleri karşı durarak durdurmalıyız. Mevcut sisteme karşı kararlı olarak muhalefet eden insanları dalgalar halinde örgütleyerek, onlara hayatı dar etmemiz gerekiyor!
Tüm bunlar tamamen belli bir şeyi hedeflemektedir – devrimci bir durumu: Sistem ve onu yöneten güçler ciddi bir kriz içinde bulunurken, sistemi ayakta tutmak için kullandıkları şiddet, toplumun geniş kesimlerince katilce ve haksızca bir güç olarak açıkça görüldüğünde… Yöneten güçler arasındaki çelişkiler derin ve keskin olduğunda, halk kitlelerini bu egemenlerden birinin veya diğerinin arkasına geçirerek değil, fırsatı değerlendirip devrim güçlerini inşa ederek… Milyonlarca ve milyonlarca insan eski tür yönetim şeklini reddettiğinde ve bu sistemi alaşağı edip Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa üzerine oturtulan yeni bir hükümeti ve toplumu var etmek için var güçleriyle çabalamaya istekli ve kararlı olduklarında… İşte o zaman tamamen harekete geçmenin vakti gelir. Şimdiden aktif şekilde çalışıp hazırlanmamız gereken de tam olarak budur.
Onları Nasıl Yenebiliriz?
‘Devrimin Mümkünlüğü’, partinin önemli bir beyannamesidir. Revcom.us’ta yayınlanmıştır. Milyonlarca devrimcinin ve devrim için gerekli şartlar ortaya çıktığında gerçek bir zafer ihtimaliyle savaşmanın temellerini sağlar – yani gerekli olan stratejik anlayışı ve doktrini verir. Şu an böylesi bir kavgaya kalkışmanın henüz vakti gelmemiş bulunuyor ve bunu denemek sadece yıkıcı bir yenilgi ile sonuçlanacaktır. Fakat stratejik anlayış ve doktrini daha da geliştirmek için, gelecek göz önünde bulundurularak devamlı olarak çalışma yürütülmelidir. Aşağıda, devrimci kavgayı tam olarak sürdürmenin şartları oluştuğunda devrimci güçlerin üstüne düşen ana görevlerin bazıları açıklanmaktadır:
★ Devrimci şartlar açıkça ortaya çıktıklarında, devrimin bel kemiği güçleri, hızla ana stratejik alanlarda örgütlü savaşçı kuvvetler haline getirilip, burada tam savaşı başlatmak için gerekli eğitim gerçekleştirmeli, gerekli ekipman elde edilmeli ve gerekli lojistik sürdürülmelidir. Aynı zamanda, bu kuvvetler, düşmanın bu kritik aşamada devrimci güçleri ezmesini önlemelidir. Nihayetinde, bu çekirdek savaşçı güçler, devrimin ‘yedek kuvvetleri’ şeklinde örgütlenen milyonlarca devrimci ile desteklenmelidir.
★ Ülkenin tümünde faaliyetler başlatılmalıdır. Aynı zamanda, dünyaya eski düzeni yıkarak yeni ve devrimci sistemi hayata geçirmeye kararlı olan bir gücün var olduğunu anlatan cesur bir duyuru yapılmalıdır. Bu iki görev tamamlandığında kuvvetler, devrim ivmesini kaybetmeden hızla yeni faaliyetlere geçmek için yeniden örgütlenmelidir.
★ Düşmanın üstün savaş kuvvetine yalnızca avantajlı anlarda karşı çıkılmalı, kavganın tümünü etkileyecek belirleyici çatışmalardan ‘güç dengesi’ tamamen devrim lehine değişene kadar uzak durulmalıdır. Düşmandan ele geçirilen ekipman, devrimci savaş stratejisine uygun şekilde kullanılmalıdır. Ana stratejik alanlarda siyasi ve lojistik destek merkezleri inşa edilmeli, fakat gerekli ‘istenen güç dengesi’ oluşana kadar, alan ve bölgeler açıkça kontrol altına alınmamalıdır.
★ Beklenmedik gelişmeler sonucunda öncü rol elden kaçırılmamalı, bir süreliğine elde kaçırılmış ise, öncü rol yeniden kazanılmalıdır. Düşmanın beklemediği şekilde savaşılmalıdır. Düşmanın dengelerini bozmak, kuvvetlerini toplayıp harekete geçirmesinin önünü kesmek ve onları dağıtmak için faaliyetler gerçekleştirilmedir. Tüm faaliyetler ve davranışlar, devrimin özgürleştirici perspektifi ve hedefleriyle uyumlu bir şekilde gerçekleştirilmelidir. Düşmanın gaddarca hareketleri kendi aleyhlerine döndürülmeli, böylece düşman saflardan devrime katılanlar da dahil olmak üzere, çok sayıda kişinin devrim saflarına geçmesi sağlanmalıdır.
★ Kavganın bütünsel koordinasyonu ile stratejik talimatlar gayrı-merkezi hareketler ve yerel birliklerin ve önderlerin ortak faaliyetleri olarak birleştirilmelidir.Kitle desteği ve sağlanacak bilgi ile düşmanın haber almasının önü kesilmeli ve böylece, devrimci önderliğin ve ana kuvvetlerinin yerlerini tespit ederek yok etmeleri engellenmelidir. Devamlı olarak yeni kuvvet ve önderler yetiştirilerek, kaybedilen kuvvet ve önderlerin yerleri boş bırakılmamalıdır.
★ Bu bütünsel mücadele sürecinde, güneyde (ve kuzeyde) bulunan ülkelerin durumu, oradaki devrimci mücadelelerin karakteri ve boyutu da göz önünde bulundurularak, doğru şekilde değerlendirilmelidir.
★ ‘Güç dengesi’ devrim lehine kaydığında nihai zaferi hedefleyen hareketler başlatılmalıdır. Aynı zamanda eski düzenin kuvvetleri tamamen dağılana kadar halen belirleyici çatışmalardan uzak durulmalı, girişilen hareketler bu doğrultuda planlanmalıdır. Düşman kuvvetleri nihayetinde çok zayıfladığında, kalan güçler tamamen bozguna uğratılıp dağıtılmalıdır.
Tüm bunlar devrim şartları oluşana kadar geçen süreçte milyonların devrim için kazanılıp kazanılmamasına bağlıdır. Zamanı geldiğinde düşmanı yenmek, yani bu sistemi kaldırıp yerine çok daha iyi bir şey koymak, tamamen şu an yaptıklarımıza bağlıdır. Sömürünün, baskının ve bu sistemin yarattığı bunca gereksiz acının olmadığı, farklı bir dünya arzusunu içinde taşıyan herkes şimdiden çalışmaya konulup bunları gerçekleştirmeli ki, gerçek bir zafer ihtimalimiz olsun.
Yeni Komünizm Üzerine
Bob Avakian (BA), “yeni komünizm” olarak adlandırılan ve komünizmin yeni sentezine dayanan, insanlığın kurtuluşu için yepyeni bir çerçevenin mimarıdır. Yeni komünizmin amacı, insanlığın her türlü baskı ve sömürüden kurtulacağı, insanlığın gerçekten gelişebileceği yeni bir toplumu hedefleyen, insanlık tarihinin en radikal devrimidir. Yeni sentez, 40 yıldan fazla süren devrimci çalışmalara dayanmaktadır. BA, geçmiş devrimci deneyimlerden, teorilerden ve geniş bir insan faaliyeti ve düşüncesinden eleştirel şekilde analizler yapmıştır. Yeni komünizm, komünist teorinin bir devamıdır, ancak aynı zamanda daha önce geliştirilen komünist teorinin ötesine geçmekte ve bazı önemli noktalarda eskisinden bir kopuşu temsil etmektedir. Gerçek kurtuluşa giden yolda gerçek bir devrim ve kökten farklı yeni bir toplum için gerekli olan – bilim, strateji ve liderlik – temelini sağlar.
Komünizmin yeni sentezi, sadece ABD’de değil, tüm dünyada komünist devrimin yepyeni bir aşaması için teorik bir çerçeve sağlamaktadır.
Yeni Komünizm’in İspanyolca baskısı…
Komünizmin bu yeni sentezinde temel olan şey, toplumun dinamiklerini anlama ve devrimci dönüşümü için gerekli yolları belirleme konusunda kapsamlı ve tutarlı bir bilimsel yöntem ve yaklaşımı uygulamaya odaklanmasıdır. Bob Avakian, komünizmin bilimsel yöntem ve yaklaşımına ters düşen yönlerinden koparak komünizmi bir bilim olarak nitel olarak geliştirmiştir.
Komünizmin yeni sentezi, pek çok meseleyi içeren geniş bir alanı kapsamaktadır: felsefe/epistemoloji alanı; enternasyonalizm ve enternasyonalist yaklaşım; devrimle ilgili analizler, devrimci strateji ve politikalar ve komünist bir dünyaya geçiş sürecinde sosyalist bir toplumun nasıl ne yönde inşa edileceği meseleleri yeni komünizmde açıklanmaktadır.
Bu özet yeni sentezin tüm unsurlarını içermemektedir, ancak komünizmin yeni sentezi için bazı tarihsel bağlamlar sunmakta ve yeni sentezde en temel olan şeye odaklanmaktadır. Komünizmin yeni sentezini anlamak için El Yayınları tarafından Kasım 2018 tarihinde basımı gerçekleştirilen “Yeni Komünizm” kitabı, Bob Avakian’ın diğer çalışmaları göz önünde tutularak dikkatle okunmalıdır.
Çin’de sosyalizmin kaybedilmesinden sonra, BA, Çin’deki olayların kapsamlı ve bilimsel bir analizini ve kapitalizmin oraya nasıl geri getirildiğini araştıran çalışmaları nedeniyle tüm dünyadaki komünistler arasında dikkatleri çekmiştir. Yıllar süren teorik çalışma ve analizler sonrasında, BA, komünizm nihai hedefi ile sosyalist devrimin ilerletilmesi için gerekli olan sürecin daha derin ve yeni bir anlayışını ortaya koydu. Bütün bunlar bugün dünyada halen tartışması yürütülen konuların içindedir.
Enternasyonalizm
Bob Avakian, proleter dünya devriminin, uluslararası arenanın tek bir entegre dünya süreci olarak görülmesi gerektiği anlayışını ilerleterek, proleter enternasyonalizm sorununu kapsamlı bir biçimde ele almaktadır. Belirli bir ülkede kurulacak sosyalizmin, öncelikle dünya devrimi için bir temel alan olarak inşa edilmesi gerektiği; ve devrime yönelik yaklaşımlarında komünistlerin dünya ölçeğinde devrimi ilerletecek bir anlayıştan yola çıkmaları gerektiğini belirtir. Avakian, kapitalist-emperyalist sömürü ve üretim ilişkileri ile baskıcı bir kapitalist devletin dünyada dayanağı olduğu sürece, bu ilişkilerin kendilerini yeniden yaratıp başka bir yere yayılmasının temelini ele alır; ve aslında, dünya proleter devrimlerinde ilerlemeler sağlanmadıkça belirli ülkelerde sosyalizmin tersine çevrilmesini muhtemel olarak görür. Bob Avakian, nihai ve genel anlamda, belirli bir ülkede devrimci bir durumun gelişmesinin, dünyadaki gelişmeler tarafından o ülkedeki gelişmelerden daha fazla belirlendiğini belirtir.
Bir Bilim Olarak Komünizm
Komünizmin bir bilim olduğu temel kabulü, tarihsel olarak, Karl Popper gibi bilim felsefesi dünyasında öne çıkan liberal düşünürler arasında, uluslararası komünist hareket içindeki komünistler arasında ve hatta Bob Avakian’ın başkanlığını yaptığı Devrimci Komünist Parti ABD içinde dahi uzun bir süre tartışma konusu olmuştur.
Yeni Komünizm; İngilizce, İspanyolca ve Farsça’nın ardından, Kasım 2018’de El Yayınları tarafından Türkçe olarak basıldı.
Uluslararası komünist harekette, önceki sosyalist deneyimlerin esas olarak kusurlu olduğu, Marksist teorinin problemlerini aşamayacağı ve sonuç olarak da burjuva-demokratik devrimlerin ilkelerine geri dönmenin gerekli olduğunu savunan eğilimler bulunmaktadır. Ve bunun aksine, sosyalizme ve komünizme giden yolu eleştirel bir biçimde değerlendirmek ve yeniden gözden geçirmenin “yoldan çıkmışlık” olduğunu iddia edenler de bulunmaktadır. İlki açık bir revizyonizme yönelen komünizmi terk eden bir çizgiyi, ikincisi ise komünizmi ölü ve kemikleşmiş bir dogmaya indirgeyen ve bu bağlamda komünizmi imkansızlaştıran bir konumu imlemektedir. Her iki revizyonist eğilimin de uluslararası komünist hareket içinde azımsanmayacak bir hacmi bulunmaktadır. Bu eğilimler Marksist teorinin hatalı ele alınması kadar, Marksist teorideki problemli ve aşılması gereken kabullere de dayanmaktadır. Özellikle Nepal’de iktidara yönelen halk savaşı pratiği ve öncesinde Peru’daki komünist hareketin seyri, bu iki problemli eğilimin somut örnekleri olarak Yeni Komünizm‘de analiz edilmektedir. BA, bu eğilimlerin her ikisine de karşı çıkmış, Devrimci Enternasyonalist Hareket’in biriken problemlerini, Hindistan gibi Meksika gibi ülkelerdeki devrimci partilerin komünizme yönelik hatalı yaklaşımlarını ve önceki sosyalizm pratiklerinin dayandığı epistemolojik ve stratejik problemleri ciddiyetle analiz ederek komünizmin yeni sentezini, komünist hareketin ilerlemesi için bilimsel bir teorik çerçeve olarak belirleyip geliştirmiştir.
Yeni Komünizm, 2015 yılındaki ilk basımından bu yana devrimci ve ilerici kesimler arasında ciddi bir tartışma ve değerlendirmenin merkezinde yer aldı.
Avakian’ın çalışmasılarıyla geliştirilen komünizmin yeni sentezinde temel ve ayırt edici yön, komünizmin yalnızca devrimci bir siyasal hareket ve geleceğin toplumunun bir amacı değil, aynı zamanda bilimsel bir yaklaşım ve dünyayı değiştirmek içinanlaşılması gereken bir yöntem olduğuna yönelik kabuldür. BA, “Marksizmi kavrama ve uygulama arasındaki birlikteliğin önemini, bir yandan tüm gerçeklikle etkileşim içinde olmak, diğer yandan da devrim yapma meselesine özel bir uygulamanın yolu” olarak belirtmektedir.
Avakian, aynı zamanda hayal gücüne de büyük önem vermektedir, “Sistematik, kapsamlı bir bilimsel metod, gerçekliği kavramak ve dönüştürmek için bir bakış açısı hayal gücünü serbest bırakmak ve hayret duyma ihtiyacını da içermelidir” BA’nın çalışmasının temeli ve yeni sentezin kendisi böylesi bir anlayışı yansıtmaktadır. Kendisinin de dediği gibi:
[mks_pullquote align=”left” width=”300″ size=”20″ bg_color=”#000000″ txt_color=”#ffffff”]”Şairane bir ruhunuz yoksa veya en azından şairane bir yönünüz yoksa -Marksist bir harekete liderlik etmeniz veya sosyalist bir devlete lider olmanız çok tehlikelidir.” – Bob Avakian[/mks_pullquote]
Niçin Komünizmin Yeni Sentezi?
DKP ABD çevresinden Ardea Skybreak kendisi ile yapılan röportajda bu soruyu şöyle açıklar:
“Yeni sentezin yaptığı şeylerden biri, yalnızca, sosyalist devrimlerin geçmiş deneyimlerindeki olumsuz olan şeyler ve yapılan yanlışlarla, pozitif olan şeyler ve doğruları ayırmak değildir. Bunu yapmaktadır, ancak yeni sentezde bundan çok daha fazlası bulunur. Bu durum, şeylerin yalnızca kabaca bir araya getirilmesi değildir. Yeni sentez, geçmişin daha derin ve daha bilimsel bir analizine dayanarak devrim yapmayı ve daha iyi bir temelde, daha iyi metotlarla yeni bir sosyalist toplum inşa etmeye daha iyi bir şekilde nasıl gidilmesi gerektiğine dayanır. Aslında, 19. yüzyıl ve Marx’ın erken dönem geliştirdiği teoriden, 1970’lerde Çin’deki karşı devrime uzanan sosyalist devrim dalgalarının deneyimlerinin ele alınması ve yeniden yorumlaması sonucunda yeni bir zemin kurulmaktadır. Yine, “ilk dalga” ile kastedilen şey budur ve tüm bu farklı deneyimlerde doğru olan şeylerin derinlemesine bir analizi yapılmıştır. Komünizm yönünde ilerlemeye yardımcı olan veya olmayan şeyler, aslında nesnel olarak, insanlığın büyük çoğunluğunun çıkarınadır.”
Topluma ve Dünyayı Değiştirmeye Bilimsel Bir Yaklaşım: Komünizmi Daha Sağlam ve Bilimsel Açıdan Daha Tutarlı Bir Zeminde Kurmak
Ardea Skybreak ile yapılan röportajda komünizmin yeni sentezinde yeni olanın ne olduğuna dair kendisine yöneltilen soruya şöyle yanıt vermektedir:
“Yeni sentezin ayırt edici özelliği, komünizm biliminin daha önceki teorik gelişmelere kıyasla, yönteminde ve her şeye yaklaşımında çok daha kapsamlı ve tutarlı bir şekilde bilimsel olmasıdır. Sosyalist devrimin önceki süreçlerindeki gerçek başarıları inkar edilmez ya da bunlar atılmaz, eleştirel düşünce ile cesurca gerçekten karşı karşıya bulunulan hatalara ve eksikliklere çok fazla önem verilmektedir. Hakikat şartları ve hakikatin ne olduğunun anlaşılması önemlidir…
Kanıtlar neyi gösterir? Sıklıkla kazımak, daha derinlemesine araştırmak, kanıtları ortaya çıkarmak ve kalıplara ulaşmak için istekli olmanız gerekir. Genelde iki saniyede bir soruyu cevaplayamazsınız. Gerçekte var olan kalıpları ve somut kanıtları aramaya istekli olmalısınız.”
-Ardea Skybreak
Yeni Komünizm
Yeni Komünizm – Gerçek Bir Devrim ve Kökten Yeni Bir Toplum İçin Gerçek Kurtuluşa Giden Yolda Bilim, Strateji ve Önderlik
Devrimci Komünist Parti ABD başkanı, teorisyen ve aktivist Bob Avakian’ın, yaklaşık 40 yıldan fazla bir süredir devam ettirdiği Marksizm-Leninizm-Maoizm bilimi araştırmaları sonucunda sistemleştirdiği ve halen yeni bilgi ve tecrübelerle yapılanmasını sürdüren komünizmin yeni sentezi olan Yeni Komünizm çalışması, İngilizce, İspanyolca ve Farsça’nın ardından Kasım 2018’de El Yayınları tarafından Türkçe olarak ilk baskısını gerçekleştirdi. 328 sayfalık bu çalışmanın çeviri sürecinde S. Sezer, N. Koçyiğit, A. Arslan yer aldı.
Çığır açan bu çalışma, dünyanın durumu, insanlığın hali ve temelden bir değişim ihtimaliyle ilgilenen herkese, köklü ve detaylı bir yönlendirme, dayanak ve devrimlerin en köklüsünü: insanlığın kurtuluşuna yönelik komünist bir devrim gerçekleştirmeye –dünya ölçeğinde baskı ve sömürünün tüm biçimlerini aşmaya yönelik bir rehber sağlamaktadır.
Bob Avakian, Komünizmin yeni sentezinin mimarıdır. Bu yeni sentez, önceden geliştirilmiş komünist teorinin bir devamıdır, fakat aynı zamanda onun ötesine bir nitel sıçramayı ve bazı önemli hususlarda da ondan bir kopuşu temsil eder. Avakian, geniş kitlelerin karmaşık teoriye erişebilmesi için bu kitabı yazmıştır. Kendisi bu kitapta, uzun yıllara dayalı komünizm bilimini geliştiren çalışmalarından ve 1975’teki kuruluşundan itibaren Devrimci Komünist Partisi (ABD) başkanlığını içeren devrimci komünist önderlik tecrübesinden aktarım yapmaktadır.
Çığır açan bu çalışma, kapitalizm-emperyalizm sistemini ve onun yeni öğeler biriktirerek çözümlenemeyen çelişkilerini bilimsel şekilde analiz eder; devrime yönelik bir hareketin karşı karşıya olduğu zorluklarla yüzleşir ve enternasyonal komünist devrime katkı sağlamanın bir parçası olarak bu ülkede gerçek bir devrim yapmanın yolunu açar.
4 temel bölüm ayrıca oryantasyon ve eğitime yönelik 2 ek bölümden oluşan bu önemli çalışmayı aşağıdaki kitabevlerinden temin edebilirsiniz:
“Bu piramidin en tepesinde, bu toplumu yöneten insanlar var… Piramit burada ve en üstünde (sağda) dinci manyakların ve köktenci ahmakların oluşturduğu sağcı sosyal tabana dayanan Cumhuriyetçiler bulunuyor… Piramidin en üstünün diğer tarafında (sözde ‘sol’ tarafta) ise Demokratlar var. Onların çekmeye çalıştığı kişiler, yani Demokratların çıkarlarını temsil ettiği değil de, söz yerindeyse piramidin diğer tarafında kendi tabanına çekmeye çalıştığı insanlar kimlerdir? İlerici şeyleri savunan, bu toplumda ezilen bütün insanlar. Demokratlar için rollerinin büyük bir kısmı, bütün bu insanları burjuva, ana akım seçim sürecinin içinde hapsolmuş halde tutmak ve bu çerçeveden uzaklaştıkları – ya da ondan koptukları – zaman onları bu çerçeveye geri sokmaktır.” 1
Bunu aynı zamanda, en tepede birbirine yaslanmış iki merdivenden oluşan, en altta bulunan ve merkezden uzaklaşan merkezkaç güçlerin ise çökmesine yol açabileceği bir piramid olarak da tasavvur edebiliriz. Böyle bir bağlamda ve böyle düşünüldüğünde, sorunun ne kadar keskin bir şekilde ortaya çıktığını görebilirsiniz: merkez onu tutabilir mi?
ABD yönetici sınıfı arasındaki kutuplaşma şimdi, merkezci ana akım emperyalist düşünce ve program ile, faşist düşünce ve program arasındadır – ve son kertede bunların hepsi aynı emperyalist sisteme hizmet eder. Evet, aralarında dereceler vardır. Evet bunların ikisinin arasında yer alan güçler vardır ve özellikle geniş nüfus içinde, bu konfigürasyona temelde hiç uymayan güçler ve ayırmamız gereken güçler vardır. Fakat eğer bu piramit tahlilini düşünürseniz, bu temel olarak, piramidin tepesinde olan şey, bu piramidin en üst noktasının diğer tarafında olan şeydir. Başka bir deyişle olan şey şudur: bir tarafta ana akım emperyalist düşünce ve program, diğer tarafında faşist düşünce ve program vardır ve bunların hepsinin kökleri aynı emperyalist sisteme dayanır ve hepsi son kertede bu sisteme hizmet eder.
Ve bütün bunlar giderek sağa doğru kayıyor. İşte bu yüzden bu seçimde Demokrat Parti liderliği ile Demokratlara oy veren halkın “kitle tabanı” arasında (onların deyimiyle) bir “kopuş” yaşandı. 2004’teki Demokrat Parti kongresinde bile, partinin alt düzey memurları konumunda olan insanlarla sahneden ve bizzat aday Kerry tarafından söylenenler arasında ciddi bir duygu farkı vardı – örneğin Irak gibi temel meseleler hakkında böyle bir duygu farkı vardı ve tabanın büyük çoğunluğu temel olarak yerinde sebeplerden ötürü Irak’tan çıkma taraftarıydı. Bu büyük fark seçim sürecine de yansıdı. Bu biraz da 2002’deki ara seçime benzer bir durumdu: o tarihte insanlar sokaklara dökülmüştü ve bu büyük ölçüde, Irak savaşına karşı çıkmalarının bir yolunu aramalarından, Demokratların ise onlara bunu vermeyi reddetmesinden kaynaklıydı. Sonra 2004 Başkanlık seçiminde Demokratlar onlara bunu vermeyi yine reddetti, ama bir çok insan yine gidip gayet bilinçli bir şekilde oy verdi – bunu yapanlar, kayıtsız bir ayak takımı değildi, aralarında temel kitlelerden olanlar da vardı. Evet bazı insanlar oy vermedi ama bu, seçimin etrafında şekillenmiş kutuplaşmanın her iki tarafından, siyaseten hayli yüklü ve farkındalık sahibi bir kesimdi. Pek çok insan da sandıklara aktı ve içlerinde Kerry’ye oy veren, “evet Kerry de iyi değil” diyen ama çaresizce Bush’tan kurtulmak isteyen devasa sayıda insan da vardı – ve bunu istemeleri haksız nedenlerden ötürü de değildi. Bunun ifadesini bulma biçimi bizim istediğimiz veya ihtiyaç duyduğumuz şey değildir, ama kesinlikle birleşmemiz gereken bir şeydir. Bunun yönünü değiştirmemiz ve ona öncülük etmemiz gerekse de, bu yönelimle birleşmemiz gerekir.
İşte bu insanlarla, Demokratların oy verdiği kişiler arasında bu hayli keskin “kopuş” vardı. Ancak olmayan şeylerden biri – ki bunu seçim sürecinde de görebilirsiniz – seçimden hemen önce yaptığım kısa yorumlardan birinde de gözlemlediğim bir şeydir. RW dergisinde2 yayınlanan bu yorumda, Demokratları gerçekte olmadıkları ve asla olmayacakları şey haline getirmeye çalışırsanız, en sonunda varacağınız yerin Demokratların gerçekte olduğu şey olacağını söylemiştim. Bu dinamiğin 2004 seçiminde de işlediğini görebilirsiniz. Bazı insanlar, bu terimlere katılmasalar bile Kerry’nin Bush’u eleştirirken kullandığı terimleri benimsemeye başladı. Bir adım geriye giderseniz, Bush’un Irak’ta etkisiz bir başkumandan olduğuna katılıyor musunuz? Olanlara dair eleştiriniz bu mu? Milyonlarca insan için yanıt açık: Hayır. Fakat yine de bu terimlere sürüklenen insanlar görürsünüz.
Dolayısıyla, bir yandan, bu kutuplaşmanın bizim ihtiyaç duyduğumuz şey olmadığı açıktır. Diğer yandan ise bunun içinde, merkezin bu piramidi tutup tutamayacağı – ve eğer tutamazsa ne olacağı – şeklindeki temel soru bakımından bir potansiyel mevcuttur. Eğer tutamazsa, peşinde koştuğumuz ve uğruna mücadele ettiğimiz şeyler açısından ve halk kitlelerini ulaştırmak için öncülük ettiğimiz şey açısından pozitif bir sonuç olacağının hiçbir garantisi yoktur. Merkez, mevcut haliyle şeyleri bir arada tutamazsa bunun pozitif çıktılarının olacağının hiçbir garantisi yoktur – sonuçlar son derece negatif de olabilir. Gerçekte, tam şu anda daha muhtemel olan şey budur ve dürüst olmak gerekirse bu yüzden pek çok kişi korkuyla paralize olmuştur. Ve bizim bu konuda da ideolojik ve politik çalışmamızla ve evet, son kertede, ideolojik ve politik çizgi temelindeki örgütsel çalışmamızla bir şeyler yapmamız gerekir.
Toplumda yaşanan bütün karmaşa, temel bir biçimde bizim, şu anda dünyanın büyük bir altüst oluş potansiyeli taşıyan bir ana geçiş döneminden geçtiği şeklindeki tahlilimizi yansıtıyor: 1990’ların başlarında Sovyetler Birliği ve onun imparatorluğunun çözülmesi, yahut yıkılmasıyla başlayan bir geçiş dönemidir bu. Gitgide, bunun doğrulandığını görüyoruz. Bu, “Üçüncü Enternasyonal”in ABD emperyalizminin dünyada yaptığı her şeyi, içine battığı krizin derinliğine bağlayan “emperyalizmin krizi” tahlilinin karşısındadır.3 Bu, halk kitleleri için çetin koşulların olmadığı veya dünyanın geniş kesimlerinde siyasi krizlerin veya başka türden krizlerin olmadığı anlamına gelmez, ancak “Üçüncü Enternasyonal”in “emperyalizmin krizi” hakkındaki nosyonları, işlemekte olan gerçek dinamikleri anlamamızı sağlamaz. 2002 tarihli Ulusal Güvenlik belgesinde4 yerleşik olan program, yani The Rise of the Vulcans [“Yanardağların Patlaması”] kitabınının ifade ettiği gibi, Cheney ve Rumsfeld ile geri kalanların temsil ettiği program, otuz yıldır şu veya bu düzeyde aynı biçimde devam eden, derinleşmekte olan bir krize yanıt verilmesinden doğan bir program değildir – bu, Sovyet imparatorluğunun dağılması gibi “küçük olayları” pek izah edemez!5 Bilakis, dünyada olan bitenler, büyük bir altüst oluş – kuşkusuz şu anda halihazırda görmekte olduğumuz bir altüst oluş – potansiyeli taşıyan bu büyük geçiş döneminin bir ifadesi olarak kendini göstermektedir.
Fakat gerçek bir soru kendini ortaya koymaktadır: Bu, Newt Gingrich’in belirttiği noktadır6— onun “merkez bunu tutamaz” hakkındaki kendi versiyonudur. Bunu, Clinton’un itham edilmesi krizinde, 2000 seçimlerinde ve farklı bir biçimde olsa da son seçimlerde ve onunla bağlantılı şeylerde gördük. Yönetici sınıfın bu toplumu bir arada tutma ve yönetme becerisi ile, daha geniş çıkarlarını daha küçük parti ihtilaflarına baskın hale getirebilme becerisi, şimdiden bir düzeyde yıpranıyor. Bunun altında yatan ve bazılarından Preaching From a Pulpit of Bones [“Bir İskelet Kürsüsünden Vaaz Vermek”] metninde7 (ve “Right-Wing Conspiracy” (“Sağcı Komplo”) yazısında8 bahsedilen, maddi sebepler vardır: Hem ABD hem de dünya ekonomisinde önemli değişimler mevcuttur ve bunlar özellikle Sovyet imparatorluğunun çöküşüyle, yükselen küreselleşmeyle açığa çıkmıştır. ABD içinde buna eşlik eden ve denk düşen değişimler de mevcuttur; özellikle de Yeni Düzen9 konsensüsünden ve Büyük Toplum programlarından10 kurtulma ihtiyacı ve fırsatı anlamında.
Notes on Political Economy [Siyasal İktisat Üzerine Notlar”] metninde söylenen şeylerden biri şudur: bir meşruiyet krizi meydana geldiğinde, toplumu bir arada tutan “tutkal” çözülmeye başladığında ve yeni bir yönetici konsensüs oluşturma yönünde bir girişim olduğunda, bu yeni yönetici konsensüsü (söz yerindeyse “yeni bir tutkalı”) oluşturma çabasının amacına ulaşıp ulaşmayacağı sorusu keskin bir şekilde kendini gösterir. Bu, şu anda konumuzla çok ilgili bir meseledir ve tüm bunların daha derinlerine inebilmek açısından çok işlevlidir.
Dolayısıyla, toplumda ve bütünüyle birilerinin kontrolü altında olmayan yönetici sınıf içerisinde bu keskin çelişkiler mevcuttur. Biz, oturup politik muslukları açıp kapatan bir “yönetici sınıf komitesi” ile uğraşmıyoruz. Bunu yapmaya çalışan kişiler, Karl Roves gibi politik amiller vardır, ama işleyen temel dinamik bu değildir. Yönetici sınıf içerisinde ve geniş anlamıyla toplum içinde yıpranmakta olan farklı güçler vardır ve bu durum, var olan haliyle ve çokça mücadele yoluyla yeniden şekillendirmek istedikleri haliyle merkezin uyumu üzerinde muazzam bir basınç oluşturmaktadır. Bunu yapmaya çalışan tektip bir grup yoktur, ancak mücadele yoluyla bir merkezi ve bir yönetici konsensüsü yeniden şekillendirme girişimi mevcuttur ve bu, büyük altüst oluş potansiyeli taşıyan bu büyük geçiş dönemi bağlamında gerçekleşmektedir.
“GO&GS” (Büyük Hedefler ve Büyük Strateji) metninde11 Edward Luttwak’ın, yönetici sınıfın şu anda yaptığı şeyin dinci köktenci boyutundan pek bahsetmeyip ABD kültünün günümüzdeki genel cezalandırıcı boyutundan bahseden Turbo Kapitalizm kitabından alıntı yapmıştım. Ve Luttwak gerçekte, hayli çarpıcı bir şeyler söylüyor. Amerikan formu daha az zehirli olsa da, son kertede ekonomik olan faktörlerin ekonomik olmayan intikamının ifadesini bulduğu Nazi Almanyası’nda olanlarla benzerlik olduğunu söylüyor. Bu, Luttwak’ın söz ettiği olguyu, turbo kapitalizm—hayatın hızlı temposu, onunla birlikte gelen güvensizlik – olgusuyla ilişkilendiriyor. Evet çok sayıda insan özellikle 90’larda çokça para kazandı, ama geçmişte olduğu gibi iş güvenliğine, can güvenliğine sahip değiller. Aynı zamanda varoşlaşma hakkındaki Fortress America [“Amerika Kalesi”] kitabından da alıntı yaptım. Bu kitapta yazarlar, insanların çevresi kapalı varoluşlara çekildiğini, açılır köprüyü etraflarında döndürmeye çalıştığını anlatıyor [BA gülüyor]. Gerçek anlamda istikrarsızlık, belirsizlik, kaos ve gelgeçlik var ve Michael Moore’un Bowling for Columbine filminde işlediği türden imal edilmiş bir korku var. Hem gerçek hem de imal edilmiş korkular ve korku temelleri var. Fakat Luttwak’ın temelde veya son kertede ekonomik olan gelişmelerden intikam alınmasının ekonomik olmayan ifadesi hakkında söyledikleri, anlamamız ve dönüştürmeye yönelmemiz gereken resmin bütününün çok önemli bir parçasıdır.
Notlar:
Bu makale ilk olarak Revolutionary Worker#1231’de (7 Mart 2004) yayınlanmıştır ve revcom.us sitesinde mevcuttur.
“Üçüncü Enternasyonal”, Rus Devrimi’nin zaferinden kısa süre sonra Lenin tarafından kurulan Komünist Enternasyonal’i (yahut Komintern’i) ifade eder. Ancak özellikle Stalin tarafından yönetildiği, 1920’lerin ortalarından 2. Dünya Savaşı döneminde dağılmasına kadar olan dönemde Komintern’e artan ölçüde, dünya durumunu tahlil etmede mekanik bir yaklaşım damga vurmuştur. Bu yaklaşım, kapitalizmi her zaman kötüleşen veya kötüleşme yolunda olan, devamlı bir krize saplanmış halde görür. Bu konuda daha fazlası için bakınız: Raymond Lotta, America in Decline (Banner Press, 1984) ve RCP tarafından yayınlananNotes on Political Economy: Our Analysis of the 1980s, Issues of Methodology, and the Current Situation(RCP Publications, 2000).
Belgenin tam ismi “Amerika Birleşik Devletleri için Ulusal Güvenlik Stratejisi, Eylül 2002″dir.
Jamas Mann’in yazdığı kitabın tam adı şudur: Yanardağların Patlaması: Bush’ın Savaş Kabinesinin Tarihi.
Buna yönelik bir referans, bir önceki seçili alıntı olan, 10 Nisan 2005’te RW#1274’de yayınlanan “Yaklaşan İç Savaş ve Günümüzün Çağında Devrim için Yeniden Kutuplaştırma” metninde mevcuttur. Bu kısımda Bob Avakian şunları söyler: ” ‘Yaklaşan iç savaş’tan bahsederken, Newt Gingrich’den (daha önce Temsilciler Meclisi sözcüsü olan önde gelen Cumhuriyetçi siyasetçi) ‘ilham alıyorum’. Gingrich, şu anda seçim alanında ve bunun ABD toplumunda yansıttığı daha geniş alanlarda olanların, ABD’de 1840’lar ve 50’lerde olanlara benzediğini ve bunun – başka kelimelerle söylüyorum ama özü budur – gitmeyecek bir şey olduğu tespitinde bulunmuştu. Buna yalnızca taraflardan biri veya diğeri galip geldiği zaman karar verilecek.”
Preaching from a Pulpit of Bones: We Need Morality But Not Traditional Morality, Banner Press, 1999.
Başkan Franklin Delano Roosevelt’in Yeni Düzen programı 1930’larda, bir dizi reform gerçekleştirerek krizin derinliklerindeki ABD kapitalizmini kurtarmak amacıyla yürürlüğe sokulmuştu. Bu reformların arasında Sosyal Güvenlik’in hayata geçirilmesi, işsizlik sigortası ve sendikaları yasallaştıran ve modern bir toplupazarlık sistemi kuran kanunlar da vardı. Yeni Düzen, çalışanların sistemin aşırılıklarıı yumuşatan bir sosyal net karşılığında kapitalizmin çerçevesini kabul etmeye yönelndirildikleri modern bir “toplum sözleşmesi” veya “konsensüs” için zemin oluşturdu.
Başkan Lyndon Baines Johnson’ın Büyük Toplum programları, 1960’ların altüst oluşlarının orta yerinde hayata geçirildi. Bu bir ülke için reform girişimleri dizisiydi ve sivil haklar mevzuatını, sağlık yardımını / hükümet tarafından yapılan sağlık sigortasını ve genel oarak “yoksullukla mücadele”den bahsedilmesini de içeriyordu.
Great Objectives & Grand Strategymetninden seçili alıntılar Kasım 2011’den Mart 2002’ye kadar RW’de yayınlanmıştır ve revcom.us sitesinde çevrimiçi olarak mevcuttur.
Devrimci Komünist Parti ABD Merkez Komitesi’nin 6 Resmi Kararı
Editörün Notu: 1 Ocak 2016 tarihinde yayınlanan DKP ABD Merkez Komitesi 6 Resmi Kararıdır. Orjinal dilinden okumak için linki tıklayınız; http://revcom.us/a/423/you-are-invited-en.html
Karar 1:
Bugün Bob Avakian’ın, 40 senelik devrimci faaliyet temelinde ortaya koymuş olduğu komünizmin yeni sentezi, devrim yapma ve insanlığı kurtuluşu davasına bilimsel yaklaşım meselesinde bir nitel ilerlemeyi temsil etmektedir. Ayrıca dünyada acil olarak ihtiyaç duyulan komünist devrimin yeni bir aşaması için temeli ve hareket noktasını temin etmektedir.
Baskının olduğu yerde direniş mevcut olacaktır – halk kitleleri içinde bulundukları baskı şartlarına ve bu baskıyı uygulayanlara karşı devamlı başkaldıracaktır. Ancak gerekli bilimsel teori ve önderlik olmadığı takdirde, ezilenlerin mücadelesi kontrol altında ve sınırlar içinde tutulacak, zulmün kaynağı olan düzenin içerisine mahkum edilecek, ve kitlelerin maruz bırakıldığı dehşet devamlı sürüp gidecektir. Yeni sentez ve Bob Avakian’ın önderliği, ezilen halk kitlelerinin, kendilerinin ve son tahlilde de tüm insanlığın kurtuluşu için ihtiyaçları olan devrimi –nihai amacı komünist bir dünya olan devrimi– gerçekleştirmelerini mümkün kılacak gerekli bilimsel kavrayışı ve yaklaşımı temsil etmektedir ve bunun somut vücut bulmuş hali durumundadır.
Bob Avakian’ın kendisinin de vurguladığı gibi, yeni sentez: bugün gelinen noktaya kadarki gelişme süresi boyunca komünizmin kendi bünyesinde mevcut olagelmiş ciddi ehemmiyette bir çelişkinin, esas itibariyle bilimsel olan metodu ve yaklaşımı ile buna ters düşen tarafları arasındaki çelişkinin nitel bir çözümlenmesini temsil eder ve buna somutluk kazandırır..
Ve:
Yeni sentezde en temel ve esasa ait olan şey, komünizmin bilimsel bir metot ve yaklaşım olarak daha da geliştirilmesi ve sentezidir, ve bu bilimsel metot ve yaklaşımın genel olarak realiteye, özel olarak da, bütün sömürü ve baskı düzenlerini ve ilişkilerini alaşağı etme ve kökünden söküp ortadan kaldırmaya ve komünist bir dünyaya doğru ilerleme amacıyla yürütülen devrimci mücadeleye daha tutarlı uygulanmasıdır. Bu metot ve yaklaşım, yeni sentezin bütün temel ögelerinin ve esas unsurlarının özünde yatar ve onların vasıflarını belirler.
Gerçekten var olan realiteyi kavramayı ve dönüştürmeyi amaçlayan bütün bilimsel yaklaşımlarda olduğu gibi, komünizm de gelişmeye devam etmek zorundadır, ve daha önce kazanılmış olanın ötesine bir ileri sıçrama kaydeden ve hatta bazı önemli hususlarda önceki mevcut anlayışlardan bir kopuş teşkil eden yeni sentez ile birlikte, komünizm nitel bir gelişme elde etmiş bulunmaktadır. Bunun idrak edilip kavranması, bugün gerçek devrimci komünistler ile, komünizm ve devrimden yana olduklarını beyan ettikleri halde aslında böyle olmayanlar arasındaki can alıcı bir ayrışım çizgisini oluşturmaktadır. Nasıl ki 1975’te komünist olmak Mao’nun ve onun şekil verdiği güzergahın takipçisi olmak anlamına geliyorsa, bugün de komünist olmak, Bob Avakian’ı ve onun şekillendirdiği yeni güzergahı takip etmek anlamına gelmektedir.
Karar 2:
Bob Avakian bir önder olarak ender vasıfların bileşimini şahsında barındırmaktadır: Bilimsel teoriyi dünya standartları kalitesinde bir seviyede geliştirebilmiş bir kişi olmasının yanısıra, en ezilen kesimlerin durumuna derinden vakıf olan, onlarla viseral bağlarını muhafaza edebilen bir kişidir ve karmaşık teoriyi esas “bileşenlerine ayrıştırıp’’ izah ederek bu teoriyi halk kitleleri seviyesinden erişilebilir hale getirmekte de yüksek yetenek sahibidir.
BA, devrimci mücadelenin her can alıcı boyutunda stratejik ve taktiksel önderlik yapmaktadır ve kendisi, komünist önderlik bilmi ve sanatına büyük gelişme kazandırmıştır.
BA’nın kendi sözleri ile ifade ettiği gibi:
Önderlik –ve özellikle komünist önderlik– bu konu hakkındaki tartıştışmalarımda görüleceği üzere, çizgi meselesinde odaklaşır. Bununla, sırf teorik soyutlaştırmalar anlamında çizgiyi kastetmiyorum, ki böyle soyutlaştırmalar, özellikle de realiteyi ve onun hareketini ve gelişmesini doğru yansıttıkları müddetçe son derece önemlidir. Ancak dört bir yönlü bütünsel anlamıyla, önderlik meselesi, süreklilik arz eden bir tarzda esas itibariyle doğru teorik soyutlamalar yapabilme becerisinde; nihai hedef komünizme doğru dünyayı devrimle köklü olarak dönüştürmek için gerekli olan bakış açısı ve metodu, strateji, program, ve politikaları formüle etme, ustalıkla kullanma, diğerlerinin de bunları üstlenmeleri ve bunlar doğrultusunda harekete geçmelerini, kendilerinin inisiyatifi ele almalarını sağlama becerisinde, ve bütün bu süreç sırasında önderlik edilenlerin de giderek tüm bu meselelerde kendilerini ve yeteneklerini sürekli geliştirmelerine imkan sağlayabilme ustalığında ifadesini bulur. Komünist önderliğin esası buradadır.
BA’nın ortaya koyduğu komünizmin yeni sentezinin metodu ve yaklaşımı, başkalarının inisiyatifini boğmak şöyle dursun, tam tersine insanların inisiyatif ve yaratıcılığını geniş çapta ve daha önceleri görülmemiş biçimlerde zincirlerinden boşandırabilecek tarzda bir önderliği mümkün kılar.
Her ne biçimde olursa olsun kölelikten tamamen kurtarılmış bir dünya özleminde olan herkes BA’nin takipçisi olmalıdır, komünizmin yeni sentezini üstlenip benimsemeli, ve bu temelde, insanlığı kurtarmak için devrimci mücadelede kendileri önderler haline gelmelidirler.
Karar 3:
Bugün dünyada Bob Avakian kalibresinde devrimci bir önderin var olması, ve şimdi artık komünizmin yeni bir sentezinin elde mevcut bulunması, ezilen halk kitleleri için ve insanlığın kurtuluşu uğruna mücadele açısından muazzam değerde bir olgudur.
BA’nın önderliğinin muhtevasını ve rolünü milyonlarca insana taşımak, onu bir referans noktası ve toplum içinde giderek güçlenen bir çekim kutbu haline getirmek, devrimci sürecin bütünü açısından can alıcı ehemmiyettedir. Devrim için, Partinin önderlik merkezini oluşturduğu, bir hareketi inşa etme konusuna stratejik yaklaşımın yoğunlaşmış bir ifadesi olarak, Partimiz şu sloganları öne sürmüştür: “İktidara Karşı Mücadele Et ve İnsanları Devrim İçin Dönüştür” ve “Zemini Hazırla, Halkı Hazırla, ve Öncüyü Hazırla – Kazanma İhtimalinin Gerçek Olduğu Tam Kapsamlı Devrim İçin Milyonlara Önderlik Edilebilecek Vakit İçin Hazırlan.” Bunun anlamı, kapitalist-emperyalist sistemin baskıcı ve sömürücü niteliğini, ve bu sistemin altında yatan ve onu belirleyen, aynı zamanda bu sömürü ve baskının temeli olan çelişkilerin sadece devrimle çözülebileceğini teşhir etmektir; bunun anlamı, sistemin en dehşet verici ceberrutluklarına karşı mücadele etmeleri için insanları harekete geçirirken, bu ıstırap ve hoyratlıklara son vermek için devrimin gerekli olduğunu gözler önüne sermektir; bu mücadeleler boyunca devrim için ciddiyetle güç toplayıp biriktirmektir; bunun anlamı sistemin çelişkilerinin şiddetli krize yol açtığı durumları yakalamaktır, ki devrimci durumun – bütün sistemin derin bir krizde olduğu ve milyonlarca insanın bu sistemi alaşağı ederek yerine tepeden tırnağa farklı bir sistemi geçirebilmek için her şeyi göze almaya yönlendirilmiş, örgütlenmiş, ve kararlı olduğu bir devrimci durumun – ortaya çıkmasını hızlandırmak için tayin edici ilerlemeler yapılabilsin.
Bu sürecin bütünü sırasında, yapmamız gereken en önemli şey, her gittiğimiz yerde ve her yaptığımız işte, BA’nın önderliğinin ve onun yapılandırıp ortaya koyduğu komünizmin yeni sentezinin propagandasını yapmak ve yaygınlaştırmaktır. Parti faaliyetimizin birinci ana direği budur, ve bu ana direk Partinin faaliyetinin bütünü için çerçeve ve bağlantılar dokusunu temin eder. Partimiz tarafından üstlenilen devrimci faaliyet ve mücadelenin toplu bütünselinin önde giden mızrak ucu budur.
Karar 4:
Parti’nin, devrime hazırlanmak için süregelen ideolojik ve siyasi faaliyete önderlik etmesinin esas aracı –Partimizin “ikinci ana direği”– web sitemiz REVCOM.US ’tur.
Web sitesi, sürekliliği sağlanmış yönelim belirlenmesini ve önderliği, hem uzun vade bakışıyla hem de gelişmeleri “sıcağı sıcağına” takip temelinde temin eder. Site, Bob Avakian’ın başlıca eserlerini ve Parti’nin gazetesi REVOLUTION’u kapsar. Dünya olaylarını tahlil eder ve bu olayların altında yatan dinamiği ve çelişkileri, onların nasıl kapitalist-emperyalist sistemin temel niteliği ve dinamiklerinden kaynaklandığını, bu sistemi alaşağı etme ve onun ötesine geçme mücadelesiyle nasıl bir ilişkisi olduğunu ortaya koyar; web-sitesi, kitle mücadelelerinde ve başlıca toplumsal çelişkiler etrafında Parti’nin faaliyetleri hakkında yazılar, Parti’yi, ihtiyacımız olan devrimin önder çekirdeği olarak inşa etmenin önemi ve ciddiyeti konusunda Parti belgeleri ve makaleleri içerir. Bu web-sitesinde, gazete özgül bir rol üstlenmiştir
BA’nın ifade ettiği gibi:
WWW.REVCOM.US/REVOLUTION GAZETESİ, toplumda ve dünyadaki başlıca olayların bilimsel bir tahlilini – bu olayların neden vukuu bulduğunu, farklı olayların ve gelişmelerin birbirleriyle ne gibi bir ilişkisi olduğunu, bütün bunların nasıl içinde yaşadığımız sistemle bağlantısı olduğunu, bütün bunlara bağlı olarak halkın çıkarlarının nerde yattığını, nasıl bunların çözümünün aslında devrim ile olduğunu, devrimin amaçlarının ne olduğunu, farklı görüş açılarının ve programların gereken devrimle olumlu veya olumsuz nasıl bir ilişkisi olduğunu, ve bu devrimin inşası için halkın nasıl hareket edebileceği ve etmekte olduğunu – canlı bir şekilde ortaya koyar. Devrim için iktidara karşı mücadele ederek, ve insanları dönüştürerek – gerçek kazanma ihtimaliyle kollarımızı sıvayıp bu işin üzerine toptan gideceğimiz o vaktin gelmesini hızlandırarak o günlere hazırlanırken, binleri öne çekme, eğitme, ve örgütlemede ve milyonları etkileyebilmemizde, web sitemiz revcom.us/revolution, bir rehber, eksen, ve can alıcı araçtır.
Bu web-sitesi şimdiden güçlüdür – ancak REVCOM.US, milyonlara ulaşan ve hitabeden, dünyayı kavrayıp köklü olarak dönüştürmede onlara rehberlik eden, aynı anda hem devrime kazanılmış olanlara hem de ona doğru meyledenlere erişebilecek halde önderlik sağlayan bir web-sitesi haline gelmelidir.
Devrimci Komünist Parti ABD Merkez Komitesi tarafından 2010 yılında kabul edilen bu Anayasa, Birinci Gün’den başlayarak, sınıflar ve sınıf ayrılıkları olmayan bir dünyaya, baskıların ve halk kitleleri arasında yıkıcı bölünmelerin ve antagonizmaların olmadığı bir dünyaya geçişe doğru ilerleyecek yeni sosyalist toplumun ayrıntılandırılmış bir planı, kılavuzudur.
İnsanlığın kurtuluşu davası açısından bir dönüm noktası olan bu eser, Bob Avakian tarafından kaleme alınmıştır – ve ancak da onun tarafından kaleme alınabilirdi. Şurası yalın bir gerçektir ki, başka hiçbir birey, ya da bir kişiler kolektifi, bu denli kapsamlı, bu denli vizyon sahibi, ve aynı zamanda kökten yeni ve özgürleştirici bir toplum için böylesi somut bir çerçeve ve kılavuz üretmeye muktedir olamazdı. Bu, BA’nın ve önderliğinin ne ölçüde özel ve emsalsiz nitelikte kıymetli oluşunun – ve bunun dünya halk kitleleri için taşıdığı muazzam önemin – güçlü bir örneklemesidir.
Karar 6:
Bob Avakian, Devrimci Komünist Parti ABD’nin Başkanıdır. Tüm Parti üyeleri gibi, her ne kadar Merkez Komitesi tarafından Parti’nin önderi seçilmiş olsa da, o da genel Parti kolektivistesine tabidir. Aynı zamanda, komünizmin yeni sentezinin başlatıcısı ve mimarı olarak, Bob Avakian, Parti’den objektif olarak “daha büyüktür”. Partimizin Bob Avakian’ın yeni sentezi üzerinde temellendirilmiş olması, ve bu temeli hareket noktası alarak ilerlemesi can alıcı öneme sahiptir. DKP ABD’nin yaşamı ve faaliyetinin canevi bu olmalıdır, ve bu ise, yeni sentez ve BA’nın eserini ciddi ve derinlemesine irdeleyip incelemek benimsemek ve bunların geniş propagandasını yapma, yaygınlaştırıp dünyanın her köşesinde bunlarla çekişen eğilimlere karşı kök salması için mücadele etme, BA’yı savunmak ve onun devrim davasına ve insanlığın kurtuluşuna yapabileceği en geniş kapsamlı katkıları yapmaya devam etme imkanını sağlamaları için halk kitleleri içerisinde bir sorumluluk hissini en geniş biçimde aşılama konusunda, Parti üyeleri ve sempatizanlarının omuzuna özel bir sorumluluk yüklemektedir.
BA’nın ifade ettiği gibi:
Bu yeni sentezin geniş çapta ele alınması, hem bu toplumda hem de tüm dünyada acil olarak gereklidir; insanlar her yerde olan bitenin niçin böyle olduğunu, başka bir dünyanın mümkün olup olmadığını sorguluyor; insanlar her yerde “devrim” konuşuyor ancak devrimin ne demek olduğu hakkında gerçek bir anlayışa sahip değiller, neyle karşı karşıya oldukları ve ne yapılması gerektiğini tahlil edip bunlarla baş etme konusunda ellerinde hiçbir bilimsel yaklaşımları yok; insanlar her yerde isyan edip ayağa kalkıyorlar, ancak elleri kolları bağlı ve tehditlerle çevrililer, aldatılıyorlar, ve kıyımcı ceberutların merhametine muhtaç bırakılıyorlar, ya da çoğu vakit barbar bir vahşet içeren geleneğin köleleştirici zincirlerini pekiştiren yollara sinsice sevk ediliyorlar; insanlar her yerde çaresiz yaşam şartlarından kurtulma yolları arıyor, ancak acılarının kaynağını ve karanlıktan aydınlığa götürecek yolu görmüyorlar.
Kısacası, Partinin bütünlüğünün bir parçası ve ona tabi olmasıyla birlikte, BA Parti’den daha büyüktür, ve bu “daha büyük” olma niteliği, bu ilişkinin esas yanını oluşturur. Daha önce vurgulamış olduğumuz gibi, BA’nın önderliği ve onun ortaya koymuş olduğu komünizm yeni sentezi, sadece bu ülkede değil genel olarak bütün dünyada komünist devrimin yeni bir aşaması için gerekli teorik çerçeve, bilimsel metot ve yaklaşımı temin etmektedir.
1 Ocak 2016
Komünizmin Yeni Sentezi ve Geçmişin Kalıntısı
Editörün Notu: “Komünizmin Yeni Sentezi ve Geçmişin Kalıntısı” başlıklı yazı, Meksika Komünist Organizasyonu tarafından, DEH (Devrimci Enternasyonalist Hareket) içerisinde var olan keskin çizgi sorunlarının kökenleri ve gelişimlerine dair yazılmıştır. Türkçeye çevrilirken, yazının uzunluğundan dolayı, aciliyeti açısından, en ihtiyaç duyulan bölümler çevrilmiştir. Yazı, esas itibariyle Peru’daki devrimin çıkmazları üzerine tartışma yürütürken, devrimin yenilgisine neden olan çizginin sadece Peru ile sınırlı olmadığını, köklerinin Komünist hareket içerisinde yatan sorunsaldan kaynaklandığını ve Komünizmin Yeni Sentezi için neler yapılması gerektiği, çarpıcı bir şekilde açıklık getirmektedir. Yazının tamamına, ingilizce olarak http://www.revcom.us/a/281/NS-OCR-ENG.pdf linki üzerinden ulaşabilirsiniz.
Meksika Komünist Organizasyonu
1) Sosyalizm deneyiminin bilimsel bir değerlendirmesi ve bu sefer daha ileri götürülmesi için bir fikire ihtiyaç var mı şimdi?
2) Sosyalizmin ilk deneyiminin yenilgileri komünist devrimin ilk aşamasının sonuna işaret ediyor mu/damgasını vuruyor mu?
3) Proleter devrimin yeni aşamasına önderlik etmek için komünizm biliminin nitel gelişimi gerekli mi yoksa önceki teorik çerçeve yeterli mi?
4) Komünizmle uğraşan bir hareket olmadan komünizm olabilir mi/gerçekleşir mi?
Komünist hareketin büyük bir kesiminin, komünizm ve sosyalist geçiş sorunlarını kendilerine dert etmediği bir durumla karşı karşıya olduğumuz için, şunu sormalıyız: Komünizmle uğraşan bir hareket olmadan, komünizmi gerçekleştirmek mümkün olabilir mi? Bir aşamanın sona erdiğini, komünizm biliminin ilerletilmesine acil ihtiyaç olduğunu inkar edebilirsin, ama “komünist kilisenden” dışarı çıktığın anda, komünizm ve sosyalizm hakkında başkalarıyla konuştuğunda, “sosyalizm iyiydiyse neden yenildi?” gibi sorularla karşılaşırsın. Bu ve bunun gibi sorulara cevap var, ama bu cevapları bulmak için, Avakian’ın dediği gibi “ bu cevaplar için kazmak ve kazmaya devam etmek zorundasın…” dogmatik eğlimlerse buna gerek olmadığını söylüyorlar. Hareketin “pratik gelişiminin”, zorlu ideolojik ve siyasi sorunları ortadan kaldıracağı umuduyla, “Halk Savaşı” hakkında çok konuşuyorlar, ama hedeflerinin ne olacağı hakkında çok az konuşuyorlar.
Diğer taraftan, başka hatalı bir eğlim ise, önceki deneyimin tümünü esas olarak olumsuz olarak dıştalayarak, ya meseleden kaçınmaya yada sosyalizm ve kominizmi günümüz burjuva demokrasisinden çok az ayırt edilebilir bir şey olarak sunmaya çalışmakta. Bu her iki eğlim içerisinde, veya her ikisinin karışımında, “Sosyalizm hakkında neden şimdi konuşuyoruz? Bunun hakkında iktidara geldiğimizde konuşuruz” türünde, en kaba argümana rastlamak hiçte sıradışı bir durum değildir.
Yani, yeni sentezin, bize sunduğu komünizmin daha bilimsel anlayışı ile uğlaşmanın ve kitleler arasında yaymanın neden önemli olduğunu sormak büyük önem taşımaktadır. İlk önce, bugünkü mücadele eğer, hedefin doğru anlayışıyla (ve diğer önemli meselelerle) yönlendirilmezse, o hedefe ulaşmaya yol açmayacaktır. Hepimiz vaktiyle, kısa veya uzun vadeli bir yola çıktık, ve “ben yolumun başındayım, hedefimin hangi yola çıkacağı umurumda değil” diye düşünmek hiç kimsenin aklına gelmedi. Yine de, sosyalizm ve komünizm sorunlarının, sosyalizmin geçici yenilgisinin böylesine keskin biçimde yaratmış olduğu sorunların, “gündemde olamadığını” düşünenlerin mantığı budur. Komünizmin, “son arçları haklı çıkarır/the end justifies the means”diye iddia ettiğini söylemek burjuva bir iftiradır. Tersine, doğru olan sonun araçları belirlediğidir veya belirlemesi gerektiğidir, ve hedef konusunda netlik yoksa, bunu gerçekleştirmek için uygun yöntemler bulamayacakğıdır.
1960’larda, uluslararası komünist hareket içinde iki çizgi mücadelesi patlak verdiği dönemde, ilerlemekte olan Vietnam halk savaşının acı tecrübesi var18. Sosyalizmde, devrimi devam ettirme teorisini geliştirme sürecinde, Mao’nun hattı; esas olarak devlet kapitalizmi şeklinde kapitalizmi restore eden ve artık revizyonist “komünist” önderlik altında olan, Sovyetler Birliği’ndeki, revizyonist ve sahte komünist çizgiyle karşı karşıya geldi. Vietnam İşçi Partisi (VİP) mekezci bir konum alarak, milliyetçi ve pragmatik birliği savundu. Kendi emperyalist emelleri ve rekabet nedeniyle, Sovyet revizyonistleri Kruşçev önderliğinde batılı emperyalistlerle uzlaşmaya başladığında, Brejnev önderliğinde her zamandakinden daha da fazla, Vietnama daha fazla askeri yardım vermeye başladı, ve VİP giderek daha fazla Sovyet-emperyalizmiyle birleşti.
Merkezci bir tavır almak ve Sovyetler Birliği’nde sosyalist yaftalı objektif devlet kapitalizmiyle, Çin’deki komünizme doğru bir geçiş olan, gerçek sosyalizm arasında birlik için mücadele, nesnel olarak kapitalizm ve sosyalizm arasındaki farkı görmezden gelen bir pozisyonu temsil etmektedir, Vietnam’da yürütülen halk savaşı sosyalizme mi yoksa kapitalizmin bir türüne mi götürecek.
Ve bugün, milliyetçi ve pragmatik bir çizginin sonuçlarını görmekteyiz, görmek isteyen herkes görebilir. Vietnam halkı ABD emperyalizmine karşı halk savaşını kazandı, milyonların hayatına mal olan,…ama onların devrimi asla sosyalist yola girmedi. Önce Sovyet-emperyalizminin hakimiyeti altındaydı, bu imparatorluğun çöküşü ile ülke tekrardan, Amerika Birleşik Devletleri tarafından başı çekilen emperyalist bloğun cemaatine katıldı. Ve bugün Vietnamda emperyalistlere ait fabrikalarda sömürülen ücretli köle işçiler vardır.
Neden böyle sona erdi? Bunun esas nedeni, önderlerin kişisel sahtekarlığı/ihanetinden ziyade, partiye öderlik eden ideolojik ve siyasi çizgiydi. Çin’deki sosyalizm altında sınıf mücadelesi, aslında, dejenere olmuş ve revizyonist unsurların çoğunun, partiye örgütsel olarak katılmış olan ama ideolojik olarak katılmayan burjuva demokratlar olduğunu gösterdi. Emperyalizme ve feodalizme karşı demokratik devrim döneminde çok katkıları oldu, ancak sosyalizm altında devrimin devam ettirilmesine karşı geldiler ve revizyonist çizgiyi savundular. Onların esas amaçları komünizm ve sınıfların ortadan kaldırılması değildi, sadece bağımsız, modern ve müreffeh bir ülke elde etmekti. VİP’in yönelimi de buydu, ve bugün uluslararası komünist hareket içinde komünizme sosyalist geçiş ve kapitalist restorasyon sorunları ile uğraşma gereğini yok sayan tavırlar/pozisyonlar da milliyetçiliğe, pragmatizme ve burjuva demokrasisine doğru sapmaları yansıtmaktadır,özellikle “üçüncü dünya” ülkelerinde mücadele veren biz komünistler arasında. Dünyada komünizme geçişinin bir parçası olarak, sosyalizimle cebeleşmenin önemini aslında görmüyorlar, çünkü onların: dünya kapitalist emperyalist sistemi içinde, “kendi” ülkemin durumunu, devrim, ve bir çeşit devlet kapitalizmi yoluyla bir dereceye kadar nası iyileştirebirim gibi farklı hedefleri var.
İkincisi, komünizmin “yenildiği” veya kapitalizmden daha kötü olduğunu düşünen insanların önemli bir kesimini ikna etmeden herhangi bir komünist devrim olamaz, ve bu, sadece, komünizmle cebelleşmeyen bir hareketin “pratik başarıları” aracılığı ile elde edilemez. Bu sorunlar hakkında gerçeği daha derinlemesine anlamak için teorik çalışma gereklidir ve düşmanın anti-komünist kampanyasına (ve genel olarak burjuva ideolojinin egemenliğine) karşı çıkmak için, kitleler ile ideolojik mücadeleye ihtiyaç vardır. Küba öreneğinde de gördük, bir devrim yapmak ve biraz sözde “komünizmde” bahsetmek de, en iyi durumda/seneryo, sonuç olarak sadece revizyonist devlet kapitalizmine yol açar.
Son olarak, gerçek bir komünist hareket, proleterleri ve diğer kitleleri yönetime hazırlar ve komünizme geçiş olarak gerçek sosyalizm, yeni toplumun idaresine ve komünizme doğru ilerleme mücadelesine, kitlelerin her zamandakinden daha geniş kesiminin katılımını içermelidir. Eğer Sosyalizm ve Komünizm hakkındaki “zor” sorular yanı sıra, devrimin diğer önemli sorularından kaçınırsan bu da olmayacaktır.
5) Eğer “dört bütünü/tümü” nasıl ortadan kaldırılacağıyla cebelleşmiyorsan, komünizm için mücadele edemezsin
6) Sonderece devrimci ve özgürleştirici yeni bir toplum: esnekliğe sahip sağlam bir çekirdek
7) Esnekliğe sahip olmadan komünizm “empoze eden” sağlan çekirdek: 20. yüzyılın hataları ile “ilerlemek”
Bu mekanik materyalist ve determinist metodoloji, komünizme doğru sosyalist geçiş sorunlarının nasıl çözüleceği hakkında, farklı anlayışlarla alakalıdır: Peru Komünist Partisi (PKP) tarafında pekde teorik olarak geliştirilmemiş olan “komünizme kadar halk savaşı” çizgisi, bugün yeni senteze karşı olan bazıları tarafında savunulmaktadır.
Bu yanlış anlayışı eleştirmemize rağmen, PKP ve önderi Başkan Gonzalo tarafında yürütülen ve dünya çapında ezilenlere yeni bir umut veren halk savaşının, dünya komünist devriminde önemli bir ilerlemeyi temsil ettiğini vurgulamak isteriz. Dünyanın dört bir yanındaki komünistlerin, devrimcilerin ve ilerici insanların desteğini almayı hak ediyordu. Bu zengin tecrübeden dersler çıkarmak için, daha derin analiz yapmaya hala çok ihtiyaç vardır. Burada Gonzalo önderliğindeki PKP’nin çizgisinin, onun hapishanede halk savaşını dururan sağ oportünist müzakere çizgisini ileri sürmeden önceki, genel bir değerlendirmesini yapmaya girişmeyeceğiz. 38
“Komünizme kadar halk savaşı” çizgisi ile ilgili olarak, bununla başlayacak olursak, sorunu anlayışı biçimi/soruna bakış yanlıştır: “burjuvazi iktidarını kaybettiğinde, partiye sızar; orduyu kullanarak iktidarı gasp etmeyi dener, kapitalizmi restory etmek için proletarya diktatörlüğünü yıkar… “39. Burada devrilmiş olan eski burjuvazinin temsilcilerinin partiye katılacağı sorunuyla, devam etmekte olan “burjuva haklar”—eski toplumdan miras kalan, üretim ilişkileri ve sosyal ilişkilerdeki eşitsizlikler— yanı sıra bu ilişkilere tekabül eden fikirlere bağlı olarak, sosyalist toplumda, özellikle komünist partinin bazı önderleri arasında doğurduğu yeni burjuvazi arasında bir ayrım yapılmamaktadır. Aslında, Kültür Devriminin başında çeşitili belgelerde aynı anlayışı bulabilseniz de, Mao ve yoldaşlarının anlayışı, sosyalist toplumun çelişkilerinin nasıl yeni burjuva güçlerin ortaya çıkmasına sebep olduğunu analiz ederek daha fazla geliştirmiştir.
Çin hala sosyalistken, Chang Chun-chiao’nun, Mao’nun ölümünden sonra iktidarı ele geçirmiş olan revizyonistlere karşı mücadelede Mao’nun yoldaşı olan; vurguladığı gibi: “Çin’de revizyonist dönüş tehlikesinin hala var olduğunun açıkça farkında olmalıyız. Bu sadece emperyalist ve sosyal-emperyalistlerin bize karşı saldırganlık ve yıkıcılıktan asla vazgeçmeyeceklerinden dolayı değil, sadece Çin’in eski toprak ağaları ve kapitalistlerinin hala ortalıkta olmalarından ve yenilgilerini sineye çekememelerinden dolayı değil, fakat, Lenin’in dediği gibi, yeni burjuva unsurların her gün ve her saat doğuyor olmasından dolayı böyledir” 40. Ve Chang devamla, üretim ilişkilerinde devam etmekte olan burjuva hakların sosyalizmde nasıl yeni bir burjuva sınıf yarattığını, bunun yanı sıra, burjuva hakları kısıtlama ya da pekiştirme ve genişletme mücadelesinin, devam ettirilmesini analiz etmekte. Yukarıda belirtilen “dört bütünü/tümü” ortadan kaldırma gereği için, o, “Dört durumda, Marks hepsini kasteder. Bir parçasını, büyük bir parçasını ya da hatta en büyük parçasını değil, bütümünü/tümünü kasteder!”. Ve o, “proletarya diktatörlüğünü belirli bir aşamada ve belirli bir alanda kabul eden ve proletaryanın belirli başarılarında memnuniyet duyan”, ancak belli bir noktaya ulaşıldığında, burjuva hakların kısıtlanmasına devam etmeye karşı gelen, komünist parti üyeleriyle, bu zorunluluğun tezat içinde olduğunu gördü: “Burjuvazi üzerinde çok yönlü bir diktatörlük uygulamaya gelince…üzgünüm başkaları bu işi yapsın; burası benim durağım otobüsten inmem gerekiyor. Bu yoldaşlara bir tavsiyede bulunmak istiyoruz: Yarı yolda durmak tehlikelidir!”. Ve önde gelen revizyonist kapitalist-yolculara ilişkin olarak: “Burjuva hakları kısıtlamak mı istiyorsun? Onlar, bunun gerçekten mükemmel bir şey olduğunu ve genişletilmesi gerektiğini söylediler. Onlar, Marks tarafından belirtilen eski toplumun “doğum izleri” ve “kusurları” üzerinde bütün gün vızıldayan sinek sürüsü gibi, eski şeyleri savunan bir grup geçmişin ustalarıdırlar. Onlar, keskin fasulye ve lor peryniri gibi kokuyor, ama tadı iyi diyerek gençlerimizin tecrübesizliğinden yararlanmaya, onlar için maddi teşvikleri artırmaya özellikle meraklıdırlar”. 41
Sosyalizmde sınıf mücadelesi içinde geliştirilen bu Maoist anlayış, Çin’deki darbenin ardında, Bob Avakian’ın kurtardığı, savunduğu ve sentez ettiği şeydir: “Bu tam da, sosyalizme büyük tehlike oluşturan ve devrimci mücadelenin ana hedefi olması gereken kapitalist yolu tutmuş olan Partinin üst düzey liderleri… sosyalist toplumun çelişkilerinin kendisi—iş bölümünün devam etmesi, gelir farklılıkları, meta ilişkilerinin sürdürülmekte olması, vb yanı sıra, burjuva ideolojisinin etkisinin devam etmesi—sadece genel olarak toplumda burjuva unsurların ortaya çıkmasına değil, aynı zamanda, özellikle de onlar için Partinin üst kademelerinde sürekli olarak ortaya çıkan ve onlar için karşı devrimci tabanı harekete geçirmesine temel teşkil etmektedir. Bu, bütün önderlik seviyesindeki insanların, bulundukları konum gereği, burjuva olmaya ve devrime ihanet etmeye meyilli olduğukları anlamına gelmez. Fakat bazılarının böyle yapacağı anlamına gelir—özellikle burjuva türde bir yaşam süren ve revizyonist ideoloji ve çizgi benimseyenlerin—iktidarı ele geçirmek ve kapitalizmi yeniden kurma girişimileri için toparlanmalarına hem zorunlulukları hem de fırsatları olacak. Bu, Mao’nun özetlediği gibi, sosyalimin çelişkilerinin, komünizme doğru devrimci ilerleme aracılığıyla çözülene kadar, sosyalizmin tüm sürecinde devam edecek bir durum olacaktır.” 42
Çin’deki darbenin kendisi bu analizin doğruluğunu gösteriyor: iktidarı ele geçirenler alaşağı edilmiş eski burjuvazinin temsilcileri değildi, Tayvan’da kamp kurmuş olsalarda, yine de onlar esas olarak sosyalizm altında ortaya çıkan yeni burjuvazinin temsilcileriydiler. Alıntı verdiğimiz PKP’nin formülasyonu, tüm bu Maoist teorinin gelişimini gözardı etmektedir ve, açıkçası, restorasyon tehlikesinin doğrudan eski burjuvazinin temsilcileri ve emperyalist ülkelerden gelen tehlike olarak tasavvur eden Stalin’in hataları yönünde bir gerilemeyi temsil etmektedir. Stalin’in aksine, PKP, sosyalizmde antagonist sınıf çelişkilerinin sürekliliğini kabul etse de, sosyalist toplum ilişkilerinin kendisinin (kapitalizmde miras alınan ve komünizm yönünde dönüştürülmesi gereken ilişkiler), yeni burjuvazinin ortaya çıkmasına ve kapitalist restorasyona nasıl maddi temel teşkil ettiğine önem vermiyor. Bu önemsiz bir mesele değildir. Eğer sorunu basit bir şekilde, alaşağı edilmiş eski burjuvazinin ve uluslararası burjuvazinin temsilcileri olarak tasavvur edersen, o zaman şu veya bu şekilde bu temsilcilerden kurtulmak, direkt ve etkili bir çözüm gibi görünüyor olabilir: atasözünün dediği gibi/derler ya “ köpeği öldürürsen kuduzdan kurtulabilirsin”. Ama sosyalizmin çelişkilerinin sürekli olarak kapitalist restorasyon tehlikesini yeniden yarattığını anlıyorsak, komünizme doğru daha fazla ilerlemekle veya kapitalizme dönmek arasında sürekli bir mücadele olduğunu, ki, kapitalizme dönmeden “yarı yolda durmanın” mümkün olmadığını, o zaman sorunun çok daha karmaşık olduğunu görüyoruz.
Bu açıdan, PKP’nin Mao’nun tavrıyla uyumlu olarak sunduğu “şeyleri idari yollarla çözmesinin [Stalin] yanlış olduğunu”43 belirtmesi şaşırtıcı değildir, ancak bunu gözlemlenmiş olan Mao’nun değerlendirmesiyle bir uyuşmazlıktır: “O zamanlar [1920] Stalin’in kitleler dışında güvenecek başka bir şeyi yoktu, o da parti ve kitlelerin topyekün seferberliğini talep etti. Daha sonra, bu şekilde bazı kazanımlar gerçekleştirdikten sonra, kitlelere daha az güvenmeye başladılar”. 44
Diğer yandan, sorunların bu yanlış anlaşılmasına dayanarak, PKP’nin “Gonzalo Düşüncesi” “kitlelerin silahlı örgütü, halk milisleri orduyu yutar” diye önerdi. Önemli ölçüde, emperyalist kuşatma ve saldırıganlık nedeniyle, sosyalist toplumda profesyonel bir ordunun varlığının muhafaza edilmesine olan ihtiyaç, sosyalizmde önemli bir çelişki, ama gördüğümüz gibi, tek sorun olmaktan çok uzak. Ayrıca, milisleri geliştirmeye önem vermek doğru, ancak bu soruna tam bir çözüm sağlayamaz. Aslında, Çinde devrimciler milisleri teşvik etti ve darbe olduğunda bazıları orduya karşı ayaklandılar, ama onların, düzenli ordunun daha eğitimli, daha güçlü, disiplinli güçlerine karşı galip gelmesi imkansızdı. Daha da önemlisi, sadece kitleleri silahlandırmak onların hangi çizgiyi izleyeceğini garanti etmez: nitekim milislerde silahlandırılmış olan halkın birçoğu, iktidardaki yeni revizyonist çizginin dalgasına kapılıp gittiler.
Bu kısmi öneriden, son derece yanlış ve zararlı başka önerilerilere gittiler: “toplumun militarizasyonu” 45 ve sosyalizmin çelişkilerinin “devrimci şiddet” ile çözümleneceği fikirine: “biz, kültür devrimleri yoluyla prolertarya diktatörlüğü altında devrimci şiddet ile devrimi sürdürmeye devam edeceğiz, komünizme ancak devrimci şiddetle ulaşabiliriz, dünya üzerinde herhangi bir yerde sömürü devam ettiği sürece bunu devrimci şiddetle sona erdireceğiz”. 46 İlk olarak, Kültür Devriminin, sanki esas olarak “devrimci şiddet” olarak sunulması, Kültür Devrimi’nin teori ve pratiğinin kaba bir çarpıtılmasıdır, Mao sürekli olarak, çelişkilerin şiddet yoluyla çözülmemesinde, devlet iktidarı hala proletaryanın elindeydi çünkü, ısrar etti, ve başlatılan şiddet Mao’nun çizgisine karşı çıktı ve Kültür Devrimi’nin gelişimine zarar verdi. Mao ile olan anlaşmazlığı açıkça sunmak yerine, bu muhalif görüş, sanki Mao’nun konumu ile aynıymış gibi sunulmuştur, ki bu hatalı bir yöntemdir, yukarıda belirtildiği gibi, uluslararası komünist hareketin önceki hatalı eğilimlerinin mirasını Marksizme yaklaşımda dogmatik ve dini bir tutumu yansıtmaktadır.
Şüphesiz, kapitalizmi yıkmak ve sosyalizmi kurmak, sosyalist ülkeleri kapitalist-emperyalist saldırganlığa karşı korumak, kapitalizm restore edildikten sonra, yeniden sosyalizmi kurmak ve sosyalist devleti yıkmak isteyen silahlı girişimleri yenmek için, devrimci şiddet gereklidir. Ancak, basitçe “kafaların kesilmesi”, sosyalist geçiş sorunlarının çözümünde ana yol olamaz. Bir kere, yeni burjuvazi ne durağan ve değişmez bir hedefdir ne de kolayca ayırt edilebilir. Bunu oluşturan güçler açıktan kapitalizm lehine konuşmazlar: onlar, gerçekte restorasyona yol açacak bir çizgiyi savunmakta ısrar eden, komünist parti liderleridirler, belirli zamanlarda bazıları devrimci çizgiye, en azından kısmen, kazanılabilir bazıları kazanılamaz ve aslında böyle bir çizginin göreceli gücü, dünyadaki ve ülkedeki nesnel duruma bağlı olarak, iktidarı gasp etme yeteneğine sahip olup olmamasıdır. Öte yandan, temel sorun, gördüğümüz gibi, birey olarak bu insanlarda bulunmamakta, daha ziyade sosyalist toplumda maddi bir temeli olan çizgidedir. Tecrübe, bazı revizyonist liderlerden kurtulunca, yenilerinin ortaya çıktığını gayet iyi bir şekilde gösterdi, böylece kitleleri revizyonist liderleri devirmek için harekete geçirmeye ek olarak, onların revizyonist çizgiyle komünist çizgiyi birbirinden ayırt etme yeteneklerini yükseltmenin yanı sıra, komünizme doğru “dört bütünü/tümü” dönüştürmeye devam etmenin, köklü gerekliliğini anlamları için uygun formları bulmak üzere, sorunun kökleri üzerinde çalışmak çok önemlidir.
Çizgi sorunlarının çözümü için, bilinç ve dört bütünün/tümün dönüşümü için, şiddetin ilke olarak kullanımasının aslında zararlı olduğunu, Sovyetler Birliğinin olumsuz deneyimi göstermektedir. Mutlaka, halk arasındaki çelişkilerle, düşmanla halk arasındaki çelişkilerin karıştırılmasına sürükler/götürür, çünkü aktif olarak sosyalizmi yıkmaya çalışmıyor olsalarda, sosyalist dönüşümlere karşı olan insanların yanı sıra, belirli bir zamanda yanlış bir çizgi takip etmiş olan ve devrimci çizgiye kazanılabilecek ve kazanılmaları gereken birçok kişi mutlaka olacaktır. Her iki durumda da, bu, “devrimci şiddetle” değil, ideolojik ve siyasi mücadele ile ele alınması gereken, halk arasındaki çelişkilerdir. Tersine, sosyalizmi devirmek için silahlı girişimlerin mağlup edilmesi gerekiyor. Buna ek olarak, sosyalizmde, çelişkilerin çözümü için şiddetin ilke olarak kullanıması, hem sosyalist geçişin karmaşık sorunlarına doğru çözümler bulmak, hem de her zamankinden daha fazla sayıda insanın komünizm ve revizyonizm arasındaki farkı ayırt etme yeteneğini geliştirmek için gerekli olan büyük tartışmaları, muhalefet ve çizgi mücadelesini sona erdiren “soğuk rüzgarlar estirir”: Marksist ifadeler ile bir pozisyon ilan eden ve nesnel olarak kapitalizme geri götüren çizgiyle, belirli bir zamanda komünizme geçmek üzere uygun adımlarla ilerlemek için mücadele eden çizgi arasındaki mesele, basit bir şey değildir.
PKP ve onun başkanı, Mao ve takipçileri tarafında analiz edilen, bu geçişin karmaşıklığı ve “dört bütünün/tümün” ortadan kaldırılması gereğinden ya habersizler ya da reddediyorlar. Yukarıdaki alıntıda, komünizm hakkında sanki mesele sadece sömürünün ortadan kaldırılması gibi konuşulmaktadır. Bu temel olmasına rağmen, sosyalist devrim, üretim araçlarını burjuvaziden kamuluştırması ve bütün insanlar için kollektif mülkiyete dönüştürmesi, esas olarak sömürüyü ortadan kaldırır, ancak revizyonist çizginin sosyalist toplumun eşitsizliklerini kısıtlamak yerine onları genişletmesi durumunda, Mao’nun takipçilerinin dediği gibi bu “sömürü kokuyor “. Ama gördüğümüz gibi, komünizme ulaşmak doğrultusunda, “dört bütünü/tümü” dünya çapında kaldırmak için katedilmesi gereken daha çok uzun bir yol (bütün bir tarihsel dönem) vardır, ki, açıkçası “Başkan Gonzalo … bizi Komünizme götürecek” gibi, saçma şeyler söylendiğinde bu pek de dikkate alınmış olmuyor. 47
Sosyalizmin karmaşık çelişkilerinin şiddeti dayatarak, görünüşte basit ama temelde yanlış yöntem ile, çözülmesi önerisine benzer şekilde, PKP içindeki iki çizgi mücadelesi sorunlarını çözmek için de, tüm partiyi kendi başkanı Gonzaloya tabi kılmak aracılığıyla, bireylerin (başkan da dahil) kolektive ve Partiye tabi olduğu demokratik merkeziyetçilik ilkesinden köklü bir sapma olan, bir girişimde bulunuldu. Devrimci bir lider, maddi gerçekliğe ve komünist devrimin ilerletilmesine tekabül eden, bir anlayış için mücadele verilirken, başkalarının bakışını yükseltmek için son derece önemli bir rol oynayabilir. Lenin’in bu mücadelesi olmazsaydı, Ekim Devrimine yol açan devrimci krizden yararlanılamazdı, ve Mao, “Kültür Devrimi sırasında, özellikle başında, ben kendi görüşümle hem fikri olan tek kişiydim” diye yorumladı. Ancak, bu rol, aslında devrimci liderlerin bazı kişisel kalitesinden ziyade, onların savunmakta oldukları çizgiye bağlıdır: komünist devrimin karşı karşıya kaldığı sorunlar ve bu sorunların doğru bir biçimde nasıl çözüleceğine ilişkin anlayışlarına. Bireyler, gerçekte, bir partinin ve ya uluslararası hareketin ürünü olan, şu veya bu çigiyi takip eder ve uygularlar, ancak, bu bireylerin kendi çizgileri yoktur. Bazı durumlarda, bireyler komünist bilimin ana unsurlarına yoğunlaşabilir ve sentez edebilir,ve bu gibi durumlarda bu kabul edilmelidir, ama komünist devrimin sorunlarına ilişkin ve gerçekte devrimin ilerletilmesine karşı gelecek “çözümleri” kabul etmeye ilişkin, hiç kimse hata yapma konusunda bağışık değildir. Bu, diğer nedenlerin yanısıra, kolektif önderliğin, bireylerin hatta bir parti başkanının dahi bu kolektive tabi olması, ve bu kolektifte en canlı ve eleştirisel tartışmalarını yapılmasına temel nedendir.
Öyle görünüyorki, PKP üyelerinin son derece hatalı uygulaması, başkanları Gonzalo’ya sadakat yenini etmeleri, önemli oranda, onun kişi olarak, birçok kez dile getirildiği gibi, doğru çizgi ve zaferin garantisi olduğu mantığına dayanmaktadır. Ama hiç kimse, kendi başına doğru çizginin garantisi olamaz: doğru bir çizgi, maddi gerçekliği yansıtacak ya da esas olarak yansıtacak ve bu gerçekliğin nasıl dönüştürüleceği fikrini geliştirmek için diyalektik materyalizmin bilimsel metodunun doğru uygulama sürecinin ürünüdür. Doğru ve ya temelde doğru olan bir çizgi zafer kazanmak için esastır, ama zaferin “garantisi” olamaz, devrimci güçler, esas olarak yanlış çizgilerine bağlı olmayan, tersine olumsuz güç dengeleri nedeniyle, ve başka faktörlerin de etkisiyle yenilebilirler.
Gonzalo’nun tutuklanmasıyla ne oldu? Aynı hatalı mantığa bağlı olarak, onun, doğru bir çizginin ve zaferin garantisi olduğu, o, olmadan halk savaşının devam edemeyeceği düşüncesine yol açtı, onun ve diğer parti liderlerinin yakalanmasından kaynaklanan zorlukların yanı sıra uluslararası durumdaki zorluklar karşısında, müzakere çağrısı yaparak halk savaşına son verecek, hatalı bir analizi yaparak, revizonist çizgiyi ileri süren Gonzalo’nun kendisi oldu.
Bu çizgi şimdiden Peru ve dünyada büyük hasara neden oldu, ancak yeni bir toplumu kalıba dökme sorunuyla uğraşırken, çelişkilerle metafizik ve mekanik biçimde uğraşmak daha da kötü şeylere neden olur. Esnekliğe sahip olmayan sağlam çekirdeğin farklı durumlarına ilişkin Avakian’ın belirttiği gibi: “Biz bunun [sosyalist toplumun çeşitliliği ve orta sınıflarla yaşama ve onları dönüştürme-OCR] doğru kavranıp ele alınmayışının olumsuz, son derece olumsuz, ifadesini tecrübede görmekteyiz—ki ben bu konuya burada tam olarak değinmeyeceğim, sadece kısaca—Kamboçya’da Pol Pot deneyimi, bu tür yaklaşım yerine, onlarda, tamamen gerçek bir ironi yanı sıra, gerçek felaket içeren bir yaklaşım vardı. Maddi koşullarında bazı değişikliklere rağmen, düşüncelerinde her hangi bir gerçek dönüşüm geçirmemiş olan köylü kitleleri vardı: köylü kitleleri bu sorunu olan aydınlar tarafında yönetiliyordu, özellikle Lon Nol rejimi ve ABD’ye karşı savaş sırasında kurulan üs bölgelerinde (bu rejimi kuran ve destekleyen). Benim, diğer konuşmalar ve yazılarda konuştuğum çok gerçek bir sorun—dar bir temel üzerine eğitim olgusu (bu noktaya birazdan geri döneceğiz çünkü aslında çok önemli bir noktadır). Ve Khmer Rouge, Pol Pot yönetimi altında, Kamboçya toplumunun geri kalanını aldı ve onu köylülüğün düzeyine çekip indirmeye çalıştı—o zamanki köylülüğün—komünizm adına, ve komünizme varmak için sözde bir araç olarak. <<Çılgınca onu hafife almak, onlar esnekliğe sahip sağlam çekirdeği ya da “paraşüt noktası”nı [ör.,sosyalist toplumun çeşitliliği -OCR] hiç kavrayamadılar. Ve bu gerçek felakete ve, evet, gerçek dehşete yol açtı” 48 To wildly understate it, they did not grasp solid core with elasticity or the “parachute point” at all. And this led to real disasters and, yes, real horrors.”
Gonzalo’nun çizgisi Pol Pot’unkiyle aynı değil, ama “komünizme kadar halk savaşı” ile, onun yönelimi de komünizme sosyalist geçişin karmaşık çelişkilerini görmemenin ve esnekliğe sahip olmayan sağlam çekirdeğin kendi çözümlerini sosyalist toplumun farklılıklarına dayatabileceği düşüncesinin bir ifadesidir. Bu, 20. yüzyılın hatalarını tekrarlamak ve derinleştirmek konusunda ısrar etmek ve Mao’nun komünist bilime yaptığı önemli katkıların özünü reddetmek ve atmaktır, sosyalizmde devrimin devam ettirilmesi teorisi (ve bütün bunların sözde “Marksizm-Leninizm-Maoizm, esasen Maoizm uygula” adına yapılmakta). Eğer uygulanırsa, bu çizgi sadece felakete yol açar, özgürlüğe değil.
8) Sağlam bir temel olmadan Esneklik: 18. yüzyıla doğru “ilerlemek” mi, ya da burjuva demokrasisininden daha iyi bir komünizm yok mu?
9) Nepal dersi: Burjuva devleti parçalamadan hiç kimse için kurtuluş olamaz
10) İnsanlığı kurtuluşu için mi birlik veya ilkeleri olmayan “maddi güç”olmak amacıyla mı birlik?
Biz, Yeni Senteze karşı olan iki hatalı eğilimi, ABD, DKP’sinin Manifestosununda belirtilen, farklı açılardan gözlemledik—bir kez daha, “ya geçmişin tecrübelerine ve bununla ilişkili teori ve metoda dini temelde takılıp kalmak ya da (sözde olmazsada, esas olarak) tamamen bir kanara atmak” 60—bunlar farklı ve birbirlerinin karşıtı gibi görünselerde, yine de gerçekte bazı ortak özelliklere sahiptirler. Devrimci Enternasyonalist Hareket (DEH) üyesi bazı örgütler, DEH dışında Bob Avakian’ın Yeni Sentezine karşı, uluslararası yeni bir “Marksist-Leninist-Maoist” örgüt kurma girişimleriyle, her iki yanlış eğlimi birleştirerek (her ikisinin eklektik karışımı) bunu pratikte göstermek için acele ettiler.
DEH’in bazı güçleri tarafında “Marksizm-Leninizm-Maoizme dayalı uluslararası komünist hareketin yeni bir birliğini sağlamak ve bugün gerekli olan uluslararası örgütü kurmak” için ilk çağrı, 1 May, 2011 tarihinde çıkarıldı, Maoist Komünist Partisi-İtalya, Nepal Birleşik Komünist Partisi (Maoist), Hindistan Komünist Partisi (ML) Naxalbari, Maoist Komünist Partisi, Türkiye ve Kuzey Kürdistan, ve DEH üyesi olmayan beş örgüt tarafından imzalandı. Diğer şeylerin yanı sıra bize diyorlarki “10 yıllık halk savaşı Nepalde devrim için gerekli koşulları yarattı. Bu devrim şimdi karmaşık bir yol ayrımındadır, iç ve dış düşmanların başlattığı karşı devrimlerin yanı sıra, onu içerde zayıflatmaya çalışan reformistlere kaşı savunulmalıdır”. 61 Bu yüzden “revizyonizme” muğlak değinerek 2011’de Nepal’de “halk savaşında” bahsediyorlar, onun, BKPN (M) komutasındaki revizyonist çizgi ile 2006’da Barış Anlaşması hükümleri ile tasfiye edildiğine değinmeden, BKPN (M) belgeyi imzalayanlardan biridir. Bu, BKPN(M)’in yüz seksen derece revizyonizme çark edişini eleştiren ABD, DKP’sinin mektubundan iki sene sonra gerkeleşti, ki, tüm bu mektuplar kesinlikle DEH katılımcılarının eline çok daha önce geçti. 1 Mayıs 2012’de, Maoist Komünist Parti-İtalya (MKP-İtalya), Komünist (Maoist) Parti Afganistan ve Komünist Parti Hindistan (Marksist-Leninist) Naxalbari (KPİ (ML)N) tarafında imzalanan, yeni bir belgede, şimdi Parachanda’nın ve Bhattarai’n revizyonizminden bahsediyorlar ama revizyonizmin içeriği hakkında hiç birşey söylemeden, BKPN (M) içindeki Maoistlere, onlara karşı isyan etmeleri için çağrı yapıyorlar, onların çizgisi eski devletin yıkılması yerine “yeniden yapılandırılmasıdır” ve sosyalizm hakkında “çok partili rekabet” ve burjuva demokrasisini savunan revizyonist çizgidir. Bu, Parachanda’nın çizgisine karşı olan, 2005 itibariyle yüzseksen derece çark etmiş olan parti çizgisini eleştirmek yerine, ne yazık ki şu ana kadar,farklı taktikler önermekle sınırlayan, yoldaşlara kötülüktür/zarar vermektedir62.
Onlar, Partiye komuta eden revizyonist hattın, Nepal’deki Halk Savaşını tasfiye eden çizgilerini neden önce örtbas ettiler ve daha sonra, bu çizginin içeriği hakkında kısa da olsa hiçbir şey söylemeden “revizyonist” etiketi yapıştırıdılar? Bu çabada önemli rol oynamış olan Maoist Komünist Parti-İtalya (MKP-İtalya), “Partileri bir belge üzerinde birleştirmemize gerek yok, ama uluslararası bir merkez oluşturmak için maddi bir güç olacak” ve “Prachanda “revizyonizmi” ile ilgili görüşleriniz ne olursa olsun, şimdi, BKPN(M) olmadan uluslararası bir organizasyon yaratamayız” 63 diyerek bize bir ipucu vermekte. Bütün bu projeyi karakterize eden böylesine ilkesiz birlik türü için, samimi formülasyonundan ötürü MKP-İtalya’ya teşekkür etmeliyiz. “Bir belge üzerinde” birlik, en azından ortak ilkeler temelinde bir birlik ihtimaline sahip olmalıdır. Ama bu gereksiz görülmektedir. Önemli olan “maddi güçtür” ve BKPN(M)’nin “maddi gücü” olduğundan, revizyonist bir çizgiyi takip etse de, “komünist hareketin yeni birliğinin” parçası olmalıdır.
Ve bunu söyleyen insanlar kendilerini Maoist olarak adlandırıyorlar, ideolojik ve siyasi çizginin doğruluğu ya da yanlışlığının her şeyi belirlediğini sürekli olarak vurgulayan, Mao’nun kendisiydi. Demeki çizgi—dünyanın nasıl olduğu ve onun nasıl dönüştürüleceği anlayışı, sorunun ne olduğu ve çözümünün ne olduğu—bir örgütün, komünist devrimi gerçekten ilerletmeye katkısının mümkün olup olmadığını ya da aslında bu devrim için revizyonist bir engele dönüştürüp dönüştürmeyeceğini belirler. BKPN(M)’in maddi güce sahip olduğu şüphe götürmez, ama o, nesnel olarak Nepal ve dünya halklarının kurtuluşuna, eski devletin yıkılmasına ve gerçek sosyalizm kurmaya karşı olan bir çizginin hizmetinde olan maddi güçtür.
Bu bizim için önemli mi? Dünyayı anlamak ve onu dönüştürmek için sahip olduğun görüşün, gerçekten kurtuluşa mı götürdüğü, ya da kitleleri sonsuza kadar bu sistem altında esir tutmak anlamına mı geldiği önemli mi? MKP-İtalya’dan alıntı yaptığımız formülasyon, hangi amaç için maddi güç olmak konusunda kaygı duymaksızın, bunun önemli olmadığını, şimdi önemli olanın “maddi güç” ve etki sahibi olmak olduğunu bize söylüyor.
Eğer, bu sistemin sefaletinde kurtulmaları için gerçekten kitlelerin mücadesine önderlik etmek istiyorsak, ilk etapta, komünistlerin maddi dünyanın geçeklerine denk düşen ve gerçekten insanları kurtaran bir devrime önderlik etmeklerini mümkün kılan, bir çizgi etrafında birliklerini tesis etmeye, kendilerini komünist olarak adlandırmalarına rağmen, BNKP(M)’nin revizyonist çizgisi gibi-gerçekte halka ve devrime ihaneti temsil eden-yanlış çözümlerle aralarına ayrışım çizgi çekmek konusunda kaygı duymalıyız. Ya da Lenin’in dediği gibi: “Birlik öncesi, ve olası birlik durumunda, her şeyden önce sağlam ve keskin ayrışım çizgisi çekmemiz gerekmektedir”. 64
Bu, Devrimci Enternasyonalist Hareket (DEH)’i oluşturmak için uygulanan bir yaklaşımdı. DEH Deklarasyonu, temel ilkeler etrafında bir birliğin temelini tesis etti ve revizyonizmin ana biçimleriyle arasına ayrışım çigisi çizdi, bu ilkeleri kabul eden parti ve örgütler birleştiler; daha sonra başka bir belge, Yaşasın Marksizm-Leninzm-Maoizm buna eklendi. Bu gerçekten kurtuluşu elde etmek için nasıl hareket edileceği ilkesine dayalı bir yaklaşımdır.
Dünya komünist devriminin bir aşamasının sona ermesi ve yenisinin başlaması, ve bu bağlamda, dünyadaki değişiklikler ve olayların yanısıra, DEH’in temel belgelerinde ulaşılan göreceli birliğin ötesinde, ileri bir birliği talep ediyor ve etmekte. Diğer taraftan, DEH’deki farklılıklar, özellikle Peru ve Nepal olayları etrafında keskin olarak ifade edilen, şimdi de yeni sentez etrafında, daha belirgin hale gelmiştir. Bu ayrılıkları yazmaları ve tartışmaları için parti ve örgütlere birçok öneri çağrısı yapıldı, çok az cevap alındı. Avakian özellikle, yeni sentez hakkında yorum yapmaları için başkalarına birçok kez çağrıda bulundu ve buna karşı olanlara da, onun (yeni sentezin), içeriğini eleştirmelerini önerdi. Böyle eleştiri, ilkeler temelinde, doğru veya yanlış olsun, temel olan şeyi açıklığa kavuşturmak için mücadeleye katkıda bulunacaktır: dünyayı anlamak ve onu dönüştürmek ve, bu temelde, pratikte daha derin ve daha doğru bir anlayış ve yetenek elde etmek için. Bu talebe cevap, çoğu durumda, ya susmak olmuştur veya insanları özgürleştirmenin daha fazla ve daha iyi nasıl ilerletileceğini önermeye cesaret ettiği ve başkalarının, bu önerinin içeriği hakkında görüşlerini, lehde veya alyehde, belirtmelerini istediği için Bob Avakian’a karşı, bir dizi kişisel saldırılar, çarpıtmalar ve iftiralar şeklinde olmuştur. Yeni sentezle hem fikir olduklarını dile getiren diğer DEH örgütleri de, mesela İran Komünist Partisi (MLM), yukarıda bahsedilen Afganistan (M) KP belgesinde görülebileceği gibi, tavırlarının çarpıtılması ve kişisel saldırı yağmuruna katlanmak zorunda kalmışlardır.
Bu bağlamda, çok keskin hale geldiklerinde bile, bu tartışmalar ve iki çizgi mücadelesinde ısrar etmek vazgeçilmezdir, gerçekliğe ve kitlelerin çıkarlarına neyin karşılık geldiğinin neyin gelmediğinin açıklığa kavuşturulmasına katkısı olur, mücadele ilkeler üzerine ve proleter devrimin nasıl ilerletileceğinin “önemli sorularına” odaklandığı sürece, gerçek tavırlar ve karşıtlarının en iyi argümanları dikkate alınır. Ancak, karşıtlarının çarpıtarak ve uydurma tavırlarına, sözde kimin kime ne yaptığı hakkında dedikodular, hikayeler, kişisel saldırı ve iftiralar yaymaya dayanan “mücadele” yöntemleri son derece zararlıdır: bunlar tartışma kapsamında olan ilke sorunlarını gizler ve bulandırır, kitleleri demoralize eder veya burjuvazinin kullandığı aynı yöntemlerle, karalama ve iftirayla onları eğitir, bunlar nesnel olarak sınıf düşmanlarına yardım eder ve devrimci liderlere saldırılarını kolaylaştırır, ki bunlar “devrimciler arasında kavgalar” olarak gizlenebilir. Bunlar her devrimcinin tanıması ve eleştirmesi gereken oportünist mücadele yöntemlerdirler.
DEH içinde ilkelerden uzaklaşma gözönünde bulundurulduğunda, MKP-İtalya, KPA(M) ve KPH(ML)N “MLM Komünistlerin” başka bir uluslararası örgüt kumalarını öneriyor, tartışma konusu sorulardan herhangi birini çözmeden ve bu yeni organizasyon için ilkeli bir birlik temeline açıklık getirmeksizin. Onlar basitçe, şunu beyan ediyorlar, ” Bu yeni uluslararası örgütü oluşturmak için her yönüyle revizyonizmden kopmalıyız ve özellikle mevcut krize ve DEH’in çöküşüne yol açmış olanlardan, yani Devrimci Komünist Parti, ABD’den Bob Avakian’nın post-MLM ‘yeni sentezi’, ve BKPN (M)’de Prachanda / Bhattarai tarafından tesis edilen revizyonist çizgiden”. 65
Biz zaten, en azında MKP-İtalya için Prachanda’nın “revizyonizminde kopmanın”, ille de 2005 yılından beri bu çizgi rehberliğindeki BKPN(M) ile yeni bir “MLM uluslararası komünistlerin örgütü” uymayacağı anlamına gelmediğini zaten gördük, ve KPA(M) bize, “nihai yenilgiden sonra sadece dört yıl geçti- veya Nepal’de yaklaşan zaferin son aşamasından…” 66 garanti etmekte. Bu açıklama inanılır gibi değil: Bir tavır almıyorlar! BKPN(M) tarafında kabul edilen revizyonist çizgiden dolayı halk savaşının sona erdirilmesi “nihai yenilgi” veya, belki de tersine, “Nepal’de zaferin yaklaşan son aşamasını” temsil edebilir. Onlar, “ BKPN(M)’de Prachanda /Bhattarai tarafından tesis edilen revizyonist çizgiden” söz ederlerken, “yargıyı askıya alarak” bu çizgi temelinde kabul edilen politikaların sonucunun “nihai yenilgiyi” mi yoksa “Nepal’de yaklaşan zaferin son aşamasını”mı temsil ettiğini “bekleyip görecekler”. Komünizm ve enternasyonalizmin bakış açısından gerçekten gerekli olan, Nepal’deki yoldaşların (ve dünya çapında komünistlerin), 2005 yılında BKPN (M) tarafından kabul edilen revizyonist çizgiyi tanımaları ve tamamen eleştirmeleri için mücadele etmektir, ABD, DKP’nin o zamandan beri yapmış olduğu gibi. Aksine, DEH, uluslararası komünist hareket ve Nepal halkı için böylesine önemli bir sorunda, MKP-İtalya ve KPA(M)’in hareket tarzı, onların uluslararası “MLM” projelerinin, bu konuda da ilke eksikliği olduğuna başka bir göstergedir. 67
Daha önemlisi ve çirkin olan, Bob Avakian’nın yeni sentezini “revizyonist” olarak damgalayıp, yeni sentez içeriğine herhangi bir eleştiri yapmadan, DEH’i bölmeye çalışarak, başka bir uluslararası örgüt kurulmak için halka çağrıda bulunuyorlar. Bu bir komünist parti veya uluslararası komünist örgüt içinde, çizgi üzerinde keskin farklılıklar olduğunda, uygulanacak komünist yönteme tamamen terstir. Doğru komünist yöntemle, diğer tavırları ciddi olarak analiz edersin, argümanlar ile, onun gerçekliğe ve komünizme doğru ilerlemeye denk düşmediğini gösterirsin, ve bu temelde, daha doğru bir çizgi etrafında birleşebileceğin herkesle birleşirsin. Sadece mantıklı eleştiri ve ilkeli bir mücadele temelinde başka tavırları revizyonist olarak karakterize etmek doğru ve sadece iki çizgi mücadelesi sonuna kadar sürdürüldükten sonra, diğer çizginin devrimci ilerleyişe karşı olduğu kanıtlanmışsa ve onun savunucularının kazanılması mümkün değilse, örgütsel önlemler almak uygun olur. Bu şekilde hareket etmek çok önemlidir, çünkü karşıt konumda olanların yanlış olarak ele aldığı nesnel sorunları daha doğru biçimde anlamak, açıklık getirmek ve birleleşebileceğimiz herkesle doğru çizgi etrafında birleştirmek, sadece bu şekilde mümkün olabilir. Bu metod, örneğin, Marx’ın anarşistlerle mücadelesinde, Lenin’in İkinci Enternasyonal’in revizyonizmi ile mücadelesinde ve Mao’nun Kruşçev revizyonizmi ve Çin’de kapitalist yolcular ile mücadelesinde uyguladıkları metoddur. Bu yöntem, ABD, DKP ve diğerlerinin, Peru Komünist Partisindeki iki çizgi mücadelesi yanı sıra, daha güncel olan Nepal’deki çizgi mücadelesinde uygulamak için mücadele ettikleri yöntemdir. Bu, “Revizyonizm değil, Marksizm uygulayın; bölmeyin birleşin; açık ve samimi olun, hile ve entrikalarla/tertiplerle uğraşmayın” ilkesinde özetlenmiş olan yöntemdir. 68
KPA (M)’nin ve diğerlerinin dokümanlarını analiz etme temelinde gösterdiğimiz gibi, “yeniden örgütleyiciler” Marksizm uygulamıyorlar dolayısıyla onlar, yeni sentez tarafından ele alınan kilit sorular etrafında iki çizgi mücadelesi geliştirme yerine, Maoist Yol/ Vía Maoísta sayfalarını dolduran kişisel saldırılara, dedikodulara ve söylentilere başvurarak DEH’i bölmeye gidiyorlar. Bunlar çok zararlı ve ilkesiz yöntemlerdir, ki, Bob Avakian’nın yeni sentezi üzerindeki düşüncelerinden bağımsız olarak, tüm komünistler tarafından eleştirilmeli ve reddedilmelidir.
DEH’i bölmeye çalışırlarken, To top it all off,/bunun üstüne, DEH’in “kriz ve çöküşünün” sorumluluğunu Avakian’ın üzerine atmaya çalışmaktadırlar. DEH’in mevcut krizi Bob Avakian’ın yeni sentezinden kaynaklanmamıştır. Sınıf mücadelesinde, objektif sorunlar karşısındaki iki çizgi mücadelesi nedeniyle, özellikle yeni senteze karşı olanlar tarafında bu sorunlar üzerinde ilkeli tartışmaya girmeyi reddetmeleri nedeniyle ortaya çıkmıştır. Bu komünist teori ve pratiğin kapitalist restorasyon karşısında, birinci aşamanın sonunda, yeni koşullar ve komünist devrimin yeni aşamasının taleplerini geliştirmek için nesnel gereksinimine bağlı olarak ortaya çıktı. Örneğin, KPA (M)’in tavrında, ya da bazı başka bir formda, burada ele aldığımız “Gonzalo düşünce” formülasyonlarında, yansıyan bu dogmatik eğilim, Mao’nun büyük katkısını göz ardı eden ve ya saptıran ve komünizmin devrimci ve bilimsel özünü dıştalayan, çarpıtılmış “Marksizm-Leninizm-Maoizme” sığınarak bu ihtiyacın varlığını inkar eder. Diğerleri, BKPN (M)’in komuta çizgi gibi, yeni koşullar adına, sosyalizmin bütün önceki deneyimlerine saldırmakta ve esas olarak negatif olarak dışlamaktadır, 18. yüzyılın burjuva demokratik teorisini, 21. Yüzyılın yeni komünizmi olarak sunmaktadır.
Komünist teorinin daha da geliştirilmesi için, nesnel ihtiyacı karşılamanın yollarını araştıran ve onun bilimsel temellerini güçlendiren ve yeni komünist teorik bir çerçeveye oturtan, Bob Avakian’ın yeni sentezine muhalif olmakla, bu hatalı eğilimler karması, bir “birlik” noktası buldular. Sorun sadece onların, ezilen kitlelere dünya çapında komünist devrim için, neyin nesnel olarak büyük bir umudu temsil ettiğine muhalefet oluşunda yatmıyor, daha ziyade muhalefet oluşlarını tartışmayı ve ciddi olarak savunmayı reddetmeleri yanı sıra, yanlış beyanlar, entrika ve bölücü metodları kullanmalarında yatıyor. Burada KPA (M) ‘nin tavrına özel dikkat çektiysek, bu onların kesinlikle kötü örnek oluşundan değil, aksine, çünkü onlar, yeni sentezin içeriğini eleştirmeye girmemelerine rağmen, en azından bir şey ile cevap verdiler. İki çizgi mücadelesini sonuna kadar yürütmek yerine, bu güçler, uzatmadan, basitçe DEH’i tasfiye etmeyi ve bölmeyi ve sosyalizm, devlet, halk savaşı ve diğer sorular üzerine zıt pozisyonları uzlaştırmaya çalışan başka bir örgüt kurmayı tercih ettiler, hatta bu birliğin siyasi ideolojik temelini belirtmeden, sözde “Marksizm-Leninizm-Maoizm” haricinde.
11) Bilim mi Pragmatizm mi?
12) Nesnel gerçekliği mi kendimize temel alacağız yoksa keyfimize göre bir gerçeklik mi icat edeceğiz?
13) Milliyetçilik mi enternasyonalizm mi?
Bu metin boyunca yeni senteze karşı dogmatik ve daha açıkçası burjuva-demokratik eğilimlerin birkaç yaygın ve ortak yönlerine dikkat çektik: onlar, sosyalizmin ve genel olarak öceki komünist devrim aşamasının acilen bilimsel bir değerlendirmesine olan ihtiyacı reddedmekteler, Mao’nun, devrimin proletarya diktatörlüğü altında devam ettirilmesi teorisine herhangi ciddi bir önem vermeyi göz ardı edip, geçmişin şu ya da bu modeline takılıp, pragmatik ve enstrümantalist bir yöntem uygulayarak “Maoizmi” silahlı mücadele için bir reçeteye indirgiyorlar.
Başka bir ortak payda ise milliyetçiliktir. Daha önce de dediğimiz gibi, pragmatizme ek olarak, geçmişte ve günümüzde, milliyetçilik, komünizme sosyalist geçiş sorunları ile uğraşmanın reddedilmesi eğilimlerinin, başka bir karekteristik kaynağıdır. Özellikle ezilen ülkelerde, emperyalizm çağında hala iki tür devrim ve devrimci hareketin mümkün olduğunu pratik göstermiştir: dünya kapitalist sisteminin sınırlarını aşmayan devrimler ve devrimci hareketler (Mao’nun tabiriyle, eski türde burjuva-demokratik devrimler) ve dünya kapitalist-emperyalist sisteminin sınırlarını aşan, sosyalist dönüşüme yol açan ve dünya komünist devriminin parçası olan, yeni demokratik devrimler. Bildiğimiz gibi, Çin Devrimi ikinci türde devrime örnektir. Birbirinden çok farklı olmalarına rağmen, Vietnam, Küba ve Nikaragua devrimlerinin ilk türde devrimler oldukları ortaya çıktı: doğrusu, o zamanlar desteklenmesi gereken popüler devrimler, ancak dünya kapitalist-emperyalist sistemin sınırlarını aşamadılar ve dolayısıyla sonuçta, o ülkeleri emperyalist hakimiyetten kurtaramadılar, komünizme doğru sosyalist yola girmekte çok daha az yol aldılar.
Bahsedilen örneklerin gösterdiği gibi, devrimin bir türü ve diğeri arasındaki farkı belirleyen şey, öncü/önder gücün kendini komünist olarak adlandırp adlandırmaması değildir, tersine, tüm dünyada dört bütünün/tümün ortadan kaldırılması yönünde, dünya komünist devriminin bir parçası olarak, devrimin bu ilk aşamasına, gerçekten öncülük edip etmemeleridir. Devlet kapitalizmi ve sosyalizm, revizyonizm ve devrimci komünizm arasındaki farkı ayırt etmeyen, komünizme geçiş sorunlarını iktidarı ele geçirdikten sonraya erteleyebileceğine inanan bir çizgi, Vietnam’da olduğu gibi, proleter devrimi durduran revizyonizm olarak son bulacaktır. Eğer, dünya emperyalist sisteminden, dünyada komünizme, dünya-tarihsel geçişi ile uğraşımıyorsan, kendi içinde bir amaç olarak “ülkemin” kurtuluş hedefi ile sınırlı devrimci milliyetçi konumun ötesine gidemeyeceksin (ki, ironik olarak, emperyalist çağda buna bile ulaşamayacaksın).
Yeni enternasyonal organizasyonun örgütleyicileri tarafından, (pragmatizme ve enstrümantalizme ek olarak) “halk savaşı” hakkında, sosyalist geçişin sorunlarını ele alma yerine onu soyutlayan, tüm yutturmacalarının sorunu budur. Açıkçası, farklı diğer burjuva ve revizyonist güçler tarafından ortaya konmuş olan, komünizm hedefinden izole edilen veya karşısına konulmuş olan silahlı mücadele, halk savaşı değildir, ve son tahlilde kimseyi kurtaramaz.
Bu aynı zamanda, Peru Komünist Partisinin “Maoizm de temel şey İktidardır” formülasyonun ve diğer formülasyonların da sorundur. 80 “İktidar olmadan herşeyin hayal olduğu” tamamen doğru, ve Avakian’nın dediği gibi “Devlet iktidarı istemek doğrudur. Devlet iktidarı istemek gereklidir. Doğru insanların, doğru sınıfın elinde, doğru şeylerin hizmetinde, Devlet iktidarı iyi bir şeydir—devlet iktidarı harika bir şeydir: sömürü, baskı ve toplumsal eşitsizliğe son vererek, insanların her zamandakinden daha yeni ve daha fazla biçimde gelişeceği yeni bir dünya, komünist bir dünya, meydana getirmek için” 81. Ancak, iktidarın Maoizmde temel şey olarak alınması, (ve hatta PKP’nin başka bir hatalı formülasyonu gibi, komünizmin tüm bilimini “esas olarak Maoizm” olarak kavrarsa eğer) sadece Maonun yapmış olduğu muhteşem katkılarının, devrimin proletarya diktatörlüğü altında devam ettirilmesi teorisini, inkarına yol açmakla kalmaz, ama aynı zamanda, artık hiç bir devletin olmadığı komünizm yerine, iktidarı ele geçirmeyi ve uygulamayı nihayi hedef haline getirirsin, bu, objektif olarak, özellikle ezilen ülkelerde devrimci milliyetçiliğe doğru bir sapmayı yansıtır, ki bu, emperyalizme karşı mücadele etme gerekliliğini kabul eder ama sınıfların ortadan kaldırılmasına ulaşmayı etmez 82.
KPA (M) “Bob Avakian’nın sentezini” ve ABD, DKP’ni, kendi Manifestosunu yaydığı için, komünizmin temelleri ve yeni senteze ilişkin bakış açılarını özetleyen ve uluslararası komünist hareketteki çizgi mücadelesini analiz eden, KPA(M)’nin kendisinin DEH’in “krizi ve çöküşü” olarak karekterize ettiği bir durumda DEH ve Deklarasyonu hakkında konuşurlarken kendilerini sınırlayan ve Manifesto’da83 DEH’e fazla sayfa ayırmayan, “dar milliyetçi ve üstünlükçü vizyona” sahip olmakla suçluyor. Aksine, “dar milliyetçi görüş”, komünist devrimin daha iyi nasıl ilerletileceğine ilişkin, yoruma ve tartışmaya sunulan bir öneri ile karşı karşıya geldiğinde, onun içeriğine cevap vermeyen bunun yerine böyle bir öneri yapma eylemini ve tartışmaya sunulmasını “üstünlükçü” olarak gören, hegemonizm, “DKP DEH’in varlığını ve çabalarını tamamen hiçe saymakta “, vb olarak düşünenlere tekabül eder. Eğer bana bir teklif sunarsan, benim üzerimde bir “üstünlük” sağlamaya çalışıyorsun ve beni “tamamen görmezden geliyorsun”! Bu nasıl bir enternasyonalizmdir? İnsanlığın kurtuluşu için herhangi bir endişe duymak bunun neresinde var? Eğer insanlığın kurtuluşunu istiyorsan, ve dünyayı gerçekten olduğu gibi anlamak istiyorsan, herhangi ciddi bir öneriye ilgin büyük olurdu. Eğer geçmişte takılıp kalmışsan, dogmatizm ve milliyetçilik, öneri yapma eylemini, bu dogmayla çelişen bir “üstünlük” olarak görürsün.
“Dar milliyetçi vizyon”dan çok uzak olan, Yoldaş Avakian’ın yeni sentezi, enternasyonalizmin maddi ve felsefi temellerinin doğru anlayışını daha da derinleştirdi, “nihai ve genel anlamda, dünya arenasının –herhangi bir ülkede devrim açısında bile—neden, en belirleyici olduğunu, özellikle bu kapitalist emperyalizm çağında sömürünün bir dünya sistemi olduğu, ve bu anlayışın devrime yaklaşımın içine, belirli ülkelerin yanı sıra dünya ölçeğinde, nasıl dahil edilmesi gerektiğini” analiz ederek,84 dünya devriminin, sosyalist bir ülkenin savunulmasına tâbi kılan milliyetçi sapmaları eleştirerek, ve enternasyonalizmin bir ülkenin proletaryasından diğerine uzanan bir şey olmadığı ancak onu ilerlettiğinde/ geliştirdiğinde ısrar etti, Lenin’in sözleriyle, “uluslararası proleter devriminin, propagandasında ve ivme kazandırılmasında, benim payıma düşen hazırlık”.
Enternasyonalizm uygulamak ne demektir ve milliyetçilik uygulamak ne demektir? ABD, DKP’nin yaptığı gibi, DEH’in oluşturulması ve geliştirilmesi için büyük ihtiyaç olduğunda, kaynaklar ve çaba tahsis etmek mi yoksa daha sonra “hegemonizm” suçlamaları başlatmak için kenarda kalmak mı? Gonzalo yakalandığında “Başkan Gonzalo’nun hayatını korumak için yeri göğü ayağa kaldır” kampanyasını teşvik eden, yakalanmasından bir yıl sonra “barış anlaşması” önerisiyle karşı karşıya kaldığında, bilimsel sonuçlara ulaşabilme doğrultusunda durum ve iki çizgi mücadelesinin analizinde DEH’in enternasyonal görevini yerine getirmesi için mücadele mi yoksa böyle bir analizin, özellikle Peru’daki halk ve/veya “siyasi gerçeğe” tutunmuş insanalar için bir mesele olacağında ve Gonzalo’nun “Yeni Kararı ve Yeni Tanımlamayı savun ve bunun için mücadele et!” de ifade edilen oportünist hattı ile bir ilgisi olmadığında, bunu kanıtlayan belgelerin artmasının aksine, ısrar etmek mi? Peru’daki oportunist çizginin komünist bir eleştirisini geliştirmek mi yoksa onu bir “aldatmaca” ve “siyah kusmuk”, PKP ve kitlelerin elinde zor durumla nasıl baş edeceğinin bilimsel analizini çalan, türde sıfatlarla sınırlayan eleştirilerin basit tavrının kuyruğuna takılmak mı? Peru’daki ve Nepal’deki halk savaşının önemli tecrübelerinin derslerini bilimsel değerlendirilmesi için tartışma yapmakta ısrar etmek mi, yoksa prestij ve “maddi güç” çıkarların dar hesaplarına bağlı olarak hiç bir bilimsel değerlendirme yapmadan şu veya bu mücadeleyi teşvik etmek için atılmak mı? Son olarak, onun, sadece bu yeni aşamada komünist devrimi ilerletmek amacıyla komünist teorinin geliştirilmesi gerekliliğini kabul etmesi, ve başkalarının da bu aynı çabaya katkıda bulunmaları için çağrı yapması, Avakian’ın sağlam enternasyonalist yönelimine kanıttır, ama aynı zamanda, başkaları ona karşı kısır kişisel saldırılar başlattığında ve bu sorunların tartışılmasına tahammül bile etmeyeceklerini açıkladıları zaman, o, DEH’de “iyi ilişkiler” sürdürmenin dar grup çıkarlarına, özgürlük mücadelesinin ihtiyaçlarını feda etmeyi reddetmekten tereddüt etmedi.
Yoldaşlar,
Uluslararası komünist harekette, dünya komünist devrimi ve insanlığın kurtuluşu yolunda ilerlemek üzere iki çizgi mücadelesine dalmış bulunmaktayız. ABD, DKP’nin, kendi saflarındaki revizyonizme karşı mücadeleyi anlatması, Manifestolarında,son derece faydalı olmuştur. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, biz de, Devrimci Komünist Örgütü, Meksika’da, esas olarak geçen yüzyılın komünist hareketinin deneyimlerine, teori ve metodlarına dini takılma eğlimlerine, Bob Avakian’ın yeni sentezinin yeni ve derin katkıları ile cebelleşmeye karşı çıkanlara, karşı keskin bir mücadeleden geçtik. Uluslararası komünist harekette yeni sentezi destekleyen diğerleri gibi, akılcı eleştirileri selamlıyoruz ve yeni sentezle cebelleşiyoruz ve yapılacak daha çok şey olduğunu net bir şekilde görüyoruz. Dünya komünist devriminin yeni aşamasını doğru olarak yönlendirebilmek için, komünizmin, teori ve partiğinin geliştirilmesi için birçok katkının yapılmasına daha çok ihtiyaç vardır.
Burada kabataslak sunduğumuz, ilkesiz dogmatik birlik ve daha açıkçası burjuva-demokratik pozisyonlar, kendilerini bu dehşet sisteminde kurtarmak için, acilen komünist devrime ihtiyacı olan kitlelerin sırtında bir bıçaktır, ve ancak geçmişin kalıntıları olmaya ve daha kötüsüne yol açar. Bu kurtuluşa giden yol, düşüncedeki ve genel olarak enternasyonal hareketteki yanlış eğlimlerden kopmayı gerektirir; iki çizgi mücadelesini sonuna kadar devam ettirmeyi gerektirir, komünizmin yeni senteziyle ciddi ve eleştirisel cebelleşmeyi ve onu her yerde devrimci pratikte uygulamayı, her ülkede ve dünya ölçeğinde, bu temelde, komünist devrimin yeni aşamasının zorlukları ve dünya komünizminin ve insanlığın kurtuluşu için mücadelenin yeni ve tarihi gelişmelere ulaşma olasılığını ve gerekliliğini k ölçebilecek, geleceğin öncüsünü inşaa etmeyi gerektiri.
Kadınların Özgürleştirilmesi ve İnsanlığın Kurtuluşu için Deklarasyon
Editörün Notu: Okumakta olduğunu yazı “Kadınların Özgürleştirilmesi ve İnsanlığın Kurtuluşu için Deklarasyon”dan bir parçayı içermektedir.
1-ABD EMPERYALİZMİ VE İSLAMİ TUTUCULUK: “İKİ ŞEKİLDE KAYBEDEN” BİR SEÇİM VE ÖLÜMCÜL BİR TUZAK
Bu yanlış görüşler arasındaki en kötüsü, muhtemel tüm toplumlar içinden en iyi olarak ABD emperyalist demokrasisini öven ve ABD ordusunu kadınları özgür kılabilecek bir şampiyon olarak sunan görüşlerdir. Kadınların taşlanarak öldürüldüğü, evlerinde kilitli ve başlarından ayaklarına kadar çarşaflarda tutulduğu İslami tutuculuğun katlanılamaz dehşetlerine “Amerikan yaşam tarzının” üstünlüğünün “kanıtları” olarak işaret ederler. Ve ABD’nin toplu yağma, ölüm ve yıkım aracının bir parçası olan Dışişleri Bakanı Hillary Clinton gibi kadınların itibarına, kadınların eşitliğinin gerçekleşmesine doğru büyük bir adım olarak işaret ederler.
Gerçekte ise kadınlar için, ya da daha geniş olarak insanlık için, ABD emperyalizmi ve İslami tutuculuk arasında bir “seçim” yoktur. Kadınlar emperyalist ülkelerde zapt edilip baskı altında tutulmakla kalmıyor, ayrıca ABD’de İslam vaizleri kadar gerici, kadın düşmanı ve “ortaçağdan kalma” olan ve günümüz dünyasının en baskıcı gücü olan ABD emperyalizminin fanatik savunucuları ve savaşçıları olan Hıristiyan faşistlerin de artışı fenomeni göze çarpar.
Dahası, kadınların özgürlüğü emperyalist bir ordunun silahları, postalları ve savaş gemileriyle alınamaz. 8 Mart Kadın Örgütü’nün (İran-Afganistan) yakın zamanda yaptığı bir açıklama bunu oldukça güçlü şekilde gösterir:
“ABD emperyalizmi, ‘teröre karşı savaş’ ve ‘kadınların özgürleştirilmesi’ adına Afganistan ve Irak’ı işgal etti. Sonucunda da Afganistan ve Irak halklarına terör yağdı ve tüm ataerkil, kabilesel ve dini otoriteleri güçlendirdi. ABD Irak’ı işgal etmeden önce kadınlar daha eşit bir statüye sahipti. İslami tesettür [baş örtüsü] olmadan şehirlerde özgürce hareket edebiliyorlardı.”
Bugün, ABD işgali altındaki Irak, Basra’da insanların karısı veya kızını “töre cinayeti” ile katletmeleri için birilerini kiralama ücreti yalnızca 100$.
Çok farklı görünseler de bir yandan İslami tutuculuğun mecbur kıldığı çarşaf da, diğer yandan “modern” kapitalist toplumda kadınlara “seksi iç çamaşırı” olarak kapsamlı bir şekilde reklamı ve tanıtımı yapılan “tanga” da kadınların küçük düşürülmesinin çirkin sembolleridir. Temel ortak noktaları, ikisinin de baskının korkunç türlerinin görüldüğü bir dünyanın, genel olarak kapitalist emperyalizminin hakim olduğu, tersine çevrilmesi ve radikal şekilde dönüştürülmesi gereken bir dünyanın dışavurumları olmasıdır.
Dünyada milyonlarca kişinin yaşamını gittikçe artarak şekillendiren bir fenomen hakkında konuşurken Bob Avakian’ın da belirttiği gibi:
“Burada bir biriyle rekabet halinde gördüğümüz şey, bir yanda Cihad, öbür yanda McDünya/ McHaçlı-Seferi, yani ezilen ve sömürgeleştirilen insanlığın tarihsel açıdan miadı dolmuş katmanlarına karşılık emperyalist sistemin tarihsel açıdan miadı dolmuş yönetici katmanlarıdır. Bu iki gerici kutup, birbirine karşı çıktıklarında bile birbirini besleyip büyütmektedir. Bu ‘miadı dolmuşlar’dan biriyle birlikte saf tutarsanız, her ikisini de güçlendirmiş olursunuz. ”
Bu iki ‘miadı dolmuşlar’ arasından açık arayla insanlığa en çok zarar veren ve en büyük tehdit oluşturan, özellikle de ABD’nin emperyalist yönetici sınıflarıdır. Hatta egemenliğin yol açtığı büyük parçalanma ve bozulma ve emperyalizme bağlı olan ve hizmet eden yerel hükümetlerin rüşvet alma ve şiddetli baskıcılık özellikleri olan Ortadoğu, Endonezya ve diğer yerlerdeki emperyalist egemenliğin kendisi tüm bunlara karşılık olarak gerici olmasına rağmen İslami tutuculuk ateşine körükle gitmektedir.
Feminist kimliğini, ABD’nin vahşi emperyalist saldırganlığını meşrulaştırmak için kullananan herkes ahlaken çökmüş demektir. Eğer bunu yaparken gerçekten kararları verenlerin onların ne düşündüğünü umursadığı şeklinde kendilerini kandırmayı başarabiliyorlarsa, cezai ehliyetleri de pek tabi alınabilir.
Acil olarak gereken şey, bu İKİ gerici ve miadı dolmuşlar güçlere karşı koyan başka bir yol sunmaktır. Bu tarz hareket ve güçlü direniş ABD’de ne kadar öne çıkarsa o kadar nefes alacak alan verecek ve dünyanın oldukça haklı olarak ABD emperyalizmine karşı nefret yuvası olan kısımlarından hakiki devrimcilere inisiyatif verilecektir.
Ve her şeyden önce gereken şey, kapitalizm-emperyalizm ve tüm gerici ve modası geçmiş sistemleri ve bağıntılarını …insanlığın yarısının diğer yarısına boyun eğdiği, küçük düşürüldüğü, yağmalandığı ve soyulduğu tüm yolları…insanların kitleler halinde çürümüş ve katil bir sistem tarafından köle edildiği ve zulmedildiği, bir avuç insafsız sömürücünün hükmettiği sistemi süpürüp temizleyecek bir devrimdir.
Tartıştığımız gibi, kapitalizm özellikle de bu fazlasıyla global kapitalist emperyalizm çağında dünya çapında bir istismar sistemidir. ABD gibi ülkelerde bahsi geçtiği şekilde “modern” ve “demokratik” kapitalizm kendi sınırları içindeki insan kitlelerinin istismarı, hâkimiyeti, itaati, küçük düşürülmesi ve yabancılaşmasını hem kapsar hem de bunlara dayanır ve bir kez daha özellikle de Üçüncü Dünyada bunun daha da ekstrem şekillerine dayanır. Emperyalist “anavatanında” bunun daha “modern” ve “demokratik” formlarını “ıslah etme” ya da “mükemmelleştirme” veya “vatanda” baskı bağlarını temelden değiştirme çabaları kökünden kazınamayacaktır.
Daha da kötüsü, emperyalist yöneticileri istismar ve yağma imparatorluklarını güçlendirme ve genişletme çabalarında destekleme karşılığında, “en iyi ihtimalle” emperyalist ülkede baskı gören ve ayrımcılığa maruz kalanların bazılarının durumlarının iyileştirilmesi için pazarlık yapabilme amacıyla dünyanın kalanının yağmalanmasına katılmak üzere her zaman niyetli olmasa da sapkın bir girişime yol açacaktır. Yalnızca kadınlara ve diğer baskı gören kişilere özgürlük getirmekte başarısız olmakla kalmayacak, sistemin ağza alınmaz suçlarına ortaklık etmeye ve/veya gözünün açılmasına ve moral kaybına yol açacaktır. Bunun temel nedeni: Bu kapitalist-emperyalist sistem, daha “geleneksel” olan da daha “modern” olan da istismar ve baskı bağlarıyla kurulmuş ve köklenmiştir, bu bağlar olmadan yapamaz.
Tüm bunları ortadan kaldırma potansiyeline sahip değildir, aksine bunların ana kaynağıdır ve günümüz dünyasında bunları devam ettiren ve uygulayan ana güçtür.
2-YETER, YETTİ ARTIK ANNELİK TARİKATI!
Geleneksel ahlakı geri getirmeye çalışan dindar faşistler ve yönetici sınıftan gelen otuz yıllık saldırının ardından “kadın hareketi” gittikçe annelik etrafındaki bir tarikatla bağdaştırılmıştır. Bu burjuva feministler kürtaj konusunda savunmacı hale gelmiş ve hatta bir sonraki feminizm “dalgasını” “annelerin hakları” için bir savaş olarak şekillendirmeye başlamıştır.
Ancak, bazı kadınların-özellikle de fakir ve/veya baskı gören azınlıklara ait kadınların-kısırlaştırılmaya kandırıldığı veya zorlandığı, diğer bir deyişle çocuk sahibi olma kabiliyetinden mahrum bırakıldığı birçok vaka olsa da-ve buna karşı da aktif şekilde mücadele edilmeli ve savaşılmalıdır-günümüz dünyasında kadınların baskı görmesi açısından esas sorun kadınların çocuk sahibi olma hakkına saldırılması değildir. Milyonlarca kadın mütemadiyen rızalarına aykırı olarak anneliğe zorlanıyor! Bu kadınların, gömülme tehlikesi altında olmadan tamamen özgür insan olma haklarıdır.
“Kadınların anne olarak saygı görmesi hakkı” için savaşmak, kadınların tam ve eşit insanlar olarak görülmesi için savaşmakla aynı DEĞİLDİR. Kadınların esas rolünün çocuk yetiştiricisi olduğu düşüncesinden vazgeçene kadar-özellikle de bu fikri savunuyorsanız-en iyi niyetinizle bile olsa yalnızca kadınlara ve çocuklara karşı sonlandırmayı istediğiniz dehşetleri ve zorbalıkları desteklemekle kalırsınız.
Anneliğin “kutsal” bir yanı yoktur. Kadınların çocuk doğurmadaki zorunluluktan doğan biyolojik rolü, insanların çoğunlukla yoksul yaşadığı insan toplumlarındaki en erken iş bölümlerini şekillendirmiştir. Ardından binlerce yıl boyunca sınıf toplumunun farklı şekillerinde bu iş bölümü aileler, gelenekler ve devlet tarafından uygulanan baskıya ve zapt etmeye dönüşmüştür. Ve bunu dini batıl inançlar ve erkek üstünlüğü ideolojisi desteklemiştir. Ama günümüzde kadınların çocuk doğurmadaki biyolojik rolünün hayatlarının ya da daha geniş olarak kadının toplumdaki rolünün belirleyici bir kısmı olması gerektiği zamanları çoktan geçtik. Bu çok iyi bir şey!
Kadınların çocuk yetiştirmede erkeklerden daha ilgili olması daha “doğal” değildir. Yalnızca toplumların binlerce yıldır düzeninden ve insanların doğumdan itibaren usanmadan beyinlerinin yıkanmasından dolayı öyle görünüyor. Çocukların büyümesinin ve gelişmesinin tek veya en iyi yolu, kadınların birincil bakıcı olarak rol aldığı çekirdek aile birimlerinde olması gibi bir durum yoktur. İnsanlar arasındaki pozitif bağlar, genler veya hormonlarla kurulmaz. Şefkat ve yakınlıkla, dinleme ve empatiyle, öğretme ve öğrenmeyle, zorlukları, neşeleri, acıları, mizahı ve keşif sürecini paylaşmayla kurulur. Bunların hepsi genel olarak insanların özellikleridir-veya olabilir-ve tek bir cinsiyetin uzmanlık alanı-ya da görevi-olmamalıdır.
Annelik bayrağı feminizmin “yeni dalgası” olarak asıldığında yeter deme zamanı gelmiştir! Bu durum, “çocuklarına öncelik verdiği” konusunda ısrar eden yüksek güçlü bir rol model kariyer kadını olan Michelle Obama gibi bir kılıkta olabilir. Ya da gişe rekorları kıran Juno filmindeki kürtaj yerine arsızca çocuk sahibi olmayı seçen, ardından da bu bebeği eğer anne olamazsa sonsuza kadar tatmin olamayacağını hisseden bir kadına vererek kahraman olarak sergilenen lise öğrencisi kurgu karakteri kılığında da olabilir. Mesaj sürekli iletiliyor: annelik bir kadının özüdür, kadını tanımlayan en büyük başarısıdır. Bu eski zırvalıklarla aynıdır-1950’lerdeki boğucu hayatın biraz değişmiş, kısmen “güncellenmiş” hali ama aynı gerici paketi taşımaya devam ediyor.
Yeni bir standardın belirlenme zamanı geldi de geçiyor. Kadınların biyolojilerine, çocuk yetiştirmeye, erkeklere itaatine ve erkek üstüncü yargı ve suçlamaya hapsini de kapsayan diğer her şeyi katmadan annenin rolünü kadınlar için tanımlayıcı ve en yüksek statü olarak tutmak mümkün değildir. Kadınların-ve bir bütün olarak insanlığın-özgürlüğünü içtenlikle isteyen herkes annelik tarikatından kesin şekilde ayrılmalıdır. Kadınlar, erkeklerle aynı eşitliğe ve toplumun her küresine tam katılıma hakkı olan insanlardır ve bu şekilde değer görmeli ve kendi kimliklerini bulmalıdırlar.
Bir kez daha, bir kadının çocuk sahibi olma – ve evlenme – üzerine karar verme hakkı ve özgürlüğü ve bir kadının eş ve anne olma açısından amacının ve değerinin belirlenmesinin boğucu kısıtlamalarından kurtulabilmesi, kadınların birçok açıdan kölelerle eşdeğer bir statüden özgürleşebilmesi, radikal şekilde farklı bir dünya ve kadınlar ve bütün olarak insanlık için çok daha iyi bir geleceği düşünmesi ve gerçekleştirmesi için büyük önem taşır.
Baskı altındaki insanların şu anda “başında baba olan aile birimlerine” ihtiyacı olduğuna dair geniş bir inanç vardır – bu inanç Barack Obama’yla başlayarak yönetim sınıfının sözcüleri ve çeşitli “rol modelleri” tarafından tekrarlanmaktadır.
Bu konuya Partimizin beyanında değindik “Siyahilere Yapılan Baskı, Bu Sistemin Suçları ve İhtiyacımız Olan Devrim”https://revcom.us/a/144/BNQ-en.html
“Geçtiğimiz birkaç yıl içerisinde pek çok Siyahi erkeği ailelerinden koparılarak cezaevine atıldı, siz bu yazıyıyı okurken yaklaşık olarak milyonlarcası, toplumun geri kalanından tecrit edilmiştir ve bu, bu sistemin çalışma şeklinden de dolayı yaşanalan bir durumdur ve siyahi aileleri yıkıma uğratmaktadır. “Stabil, iki ebeveynli” aileler için ekonomik temelin altı oyuldu. Her Siyahi babanın her bir Siyahi çocuğun bakımında aktif olarak rol almasını sağlayabilirdiniz, ancak şu gerçek var olmaya devam ederdi: bu sistem milyonlar ve, babaları olsun ya da olmasın, milyonlarca genç için bir gelecek vaat etmiyor.
‘Stabil, iki ebeveynli’ ailenin bu problemi çözeceğini gerçekten düşünüyorsanız, KKK terörünün hakim olduğu yıllara, linçlere ve Güneyde Jim Crow ırkçılığına dönüp bakın. O zaman Siyahi ailelerin büyük çoğunluğu geleneksel iki ebeveynli ailelerdi. Ancak bu durum beyaz üstünlüğünün ve kapitalist istismarın ve baskının yıkıcı etkilerinin önüne geçemedi.
“Ancak bu açıklama-olmayan ifade ile ilgili çok daha derin bir problem bulunmaktadır: bu görüş baskı altına alınmış insanları baskının zincirlerini daha da güçlendirecek ve özgürlükten uzaklaştıracak olan bi görüşe sürüklemektedir…’Erkeği ailenin reisi olarak görmek, bu durumun kadın için ne anlama geldiği gerçeğinin üzerini örtmektedir – bu ona ailenin ‘kutsal sınırları’ içerisinde ‘tercih edilen’ olsun ya da olmasın tam anlamıyla bir köle gibi davranıldığı, dövüldüğü, istismar, ihanet edildiği, saldırıya ve tecavüze uğradığı gerçeğidir (ki sıklıkla tüm bunlar gerçekleşir). Bu konunun derinlerine indiğinizce ‘erkeğin meşru rolü’ saçmalığı yalnızca laftan ve özenti bir köle sahibi olma mantalitesinden ibarettir. Ve sokaktaki ‘sürtükler’ ve ‘fahişeler’ şeklindeki diğer konuşmalar… ‘ibne’ kelimesi ile eşcinsel insanlara karşı yöneltilen tüm bu öfke, cinsel arzuları ‘normdan’ farklı olan tüm kişilere edilen zülümler, gerçek zorbalıklar ve hatta cinayetler… tüm bunlar da aynı şekilde aynı bozuk, yıkıcı zihniyetin ürünüdür.
“Buna ihtiyacımız yok—ve bu durum bizi asla özgürlüğe ve daya iyi bir dünyaya ulaştırmayacak!! Komünist devrim toplumun Siyahi aile oluşum yollarına koyduğu engelleri ivedilikle ortadan kaldırırken, bunu kapitalist toplumlardaki aileleri domine eden geleneksel bağlar ve fikirlerle değil; eşitlik, karşılıklı sevgi ve saygı çerçevesinde- değil, bütün bir toplumu değiştirmek temelinde kadını her alanda özgürleştirerek yapar. Siyahi erkekler ve diğer erkekler aile içerisinde kadın ve çocuklar üzerinde baskı kurmak için “haklarını” “kullanmak” için sıraya dizilmek zorunda değiller- bütün insanlığı özgür kılmanın bir parçası olarak kadınla eşit şekilde birlikte ayağa kalkmaları gerekmektedir.
“Ve Siyahi çocuklar ‘erkek rol modellerine’ ihtiyaç duymamaktadır, ihtiyaç duydukları şey onları hayatın her noktasında sınırlayan bu noksan koşullara bir son verilmesidir. Devrime ve devrimci rol modellerine ihtiyaçları vardır, kadınlara olan ihtiyaçları erkeklerden daha az değildir. Kadın ve erkeği karşılıklı saygı ve eşitlik içerisinde gördükleri, uğruna savaşını verdiğimiz, kız çocuklarının tecavüz, aşağılanma veya istismar edilme korkusu yaşamaksızın güçlü şekilde büyüdüğü, hiçbir çocuğun ‘gayrimeşru’ olarak addedilmediği, ve – herkes gibi – erkeklerin de bu kabus dolu dünyanın en ufak zulmüne dahi dahil olmak yerine hayatının anlamını tüm toplumun devrimci değişiminin iyileştirilmesine katkıda bulunarak bulduğu bir dünyayı yansıtan bu modeli görmeye ihtiyaçları var.”
4-CİNSEL OBJE OLMAYI “SEÇMENİN” ÖZGÜRLÜKLE BİR İLGİSİ YOKTUR
1960’ların ve 70’lerin en büyük sorunlarından birisi de kadın cinselliğine atfedilen utanç ve namus lekesinin uygulanması idi. Söylendiği gibi “cinsel devrim” pek çok olumlu yöne sahiptir – kadın cinselliği, kadın vücudu, eşcinsellik ve hatta bir kadının cinsellikten açık şekilde zevk alması ve kişinin kendini küçük görmeksizin kendi cinselliğini keşfetmesi üzerinde sağlıklı bir açık görüşlülüğe teşvik etmiştir.
Aynı zamanda bu durum ataerkilliğin ve kapitalizmin metalaştırdığı her şeyde, cinsellik dahil olmak üzere, geniş bağlamda yer almaktadır. Bunun bir sonucu olarak bu konunun büyük bölümü çarpıtıldı ve kısmen yaşlı erkek egemenliğinin süslenmiş bir formuna dönüştürüldü. Pornografi önü alınamaz hale geldi ve daha vahşi, küçük düşürücü ve sadisttik hale gelmesine rağmen “saygınlık” havasına büründü. Cinsel objeleştirmeden ve samimi bir şekilde kullanma ve istismar etmeden birlikte kurtulmak yerine kimileri buna kadınların “haklarını” savunarak katılmaktadır. Bu duruma karşı çıkanlar “tutucular”, “bağnazlar” ve “püritenlerdir”.
Günümüzde, elit kolejlerden şehirlerdeki ortaokullara kadar tüm erkekler açık bir şekilde “sürtüklerden önce dostlar gelir” (bros before ho’s) prensibini açıklamaktadır. Kız çocukları eğer akranlarından geri kalmak istemiyorlarsa gündelik ilişkiler ve “anlamsız” oral seksler (her zaman erkeğin terimi ile) bağlamında yerlerini bulmak zorunda olduklarını erkenden öğreniyorlar. Çok da fazla derinlere inmeden gerçek anlaşılmaktadır ki “gönüllü” olarak buna katılmayan kadınlar kendilerini sıklıkla baskı ile mecbur edilen ya da bir şeyi yapmaya zorlanan tarafta bulmaktadır, sıklıkla kendilerinin küçük düşürücü fotoğrafları ya da videoları yayılır ve kameralı telefonlar ve Facebook üzerinden kendilerine katıla katıla gülünür.
Bu olaya katılan erkek çocuklarının sırtı sıvazlanırken, ya da yaptıklarına bahane bulunurken (“Erkek çocuğudur yapar”), kız çocukları ayıplanır, izole edilir ve kendilerini değersiz hissetmeye zorlanır. Bu ayıp kız çocuklarının değerinin bekarete indirgeyen ve babalara kızlarını daha sıkı kontrol etmeleri ve daha iyi takip etmeleri konusunda vaazlar veren Hristiyan kökten dincileri tarafından acımasızca körüklenir, yağmalanır. Bir de daha sofistike gibi görünen ancak oldukça karışık olan “post-feminist” jenerasyonu vardır, Sex in the City tarzı “kadın başarısı” ve kadın birleşmesi üzerinden yükselmektedir.
Ancak saçma şekilde pahalı ayakkabılar alma, oldukça başarılı finans şarlatanları ile yatma ve sözde “kız arkadaşlarına” sonu gelmeyen bir şekilde takıntılı olmanın kadını bir şekilde “güçlendirdiği” fikri açıkçası sadece utanç verici olabilirdi – eğer bu kadar zehirleyici olmasaydı. Tüm bunlar genç kadınları boş, sığ, dar görüşlü, bencil/dalgın hale getirmekte ve dünyaya olduğu gibi, kadın olarak ikinci sınıfta olmalarından da en ufak bir rahatsızlık duymamalarına neden olmaktadır.
Bir süreliğine – bu “ seçimin” kendilerini ve diğer kadınları erkek egemen bir düzende küçük düşüren koşulları yerine getirme koşuluyla kendilerini bir şekilde güçlü kılacağına inandırabilmektedirler. Ve dahası kadınların bedenleri ve cinsel çekicilikleri ile değerlendirilmeleri gerektiği görüşünü yücelten bir dünya olmaksızın- ve bu dünya kadınların sınır ötesinden yığınlar halinde köleler olarak genelevlere, ABD birlikleri için “umumi tuvaletlere” ve sipariş ile satılan gelinler olarak nakliyesi koşulu üzerinden büyümektedir – “seksi olma” veya “kendi bedenini cinsel obje olarak görme” hakkını kazanamazsınız. Kimse bu durumla barışmamalı ya da bu durum içindeki yerini bulmamalıdır.
“Güçlü olmanın” bu alçaltıcı tanımının yanı sıra bu illüzyon ABD gibi ülkelerde yaygın şekilde teşvik edilmektedir, kadınlar – özellikle beyaz ve orta sınıf mensubu kadınların artık olabilecekleri kişi konusunda “hiçbir sınırı ve engeli” yoktur, gerçekte görüşleri, arzuları şekillendirilmekte ve bu toplumun genel geçer ilişkileri içerisine hapsedilmektedir. Pek çok durumda bu tarz illüzyonlara kapılan kadınlarda – ve özellikle sayıları azımsanamayacak kadar fazla olan genç kadınlarda –arzuları ve “hayalleri” gerçekleşmeyince… ya da bu kişilerin arzu ve hayalleri her iki durumda da ataerkillikle ve erkek egemenliği ile, kadınların –diğerleri gibi- değersiz görüldüğü ve aşağılandığı pek çok norm ile şekillenen ABD gerçeklikleri ile çatıştığında bu durum kişiyi hayal kırıklığına, maneviyatının bozulmasına ve depresyona itmektedir… tüm bunlar – en fakirinden en ayrıcalıklısına- kadınları her alandan sarmakta ve en mahrem ve özel ilişkilerine nüfuz etmektedir.
Tam aksine bir bütün olarak istismar ve baskı oluşturan bir devrime temel oluşturmuştur. Ancak bunu gerçekleştirebilmek için bu devrim kadının özgürleşmesi için bir anahtar ve temel bileşen olarak yürütülmelidir.
Bu devrim ve bu gelecek muhtemeldir. Ve günümüzde – gitmeyi amaçladığımız yer, nasıl yaşayacağımız ve oraya ulaşmadaki mücadele boyunca bağlı olacağımız, bize kılavuzluk etmesi gereken görüş budur.
Bu şu demektir; toplumun her düzeyinde kadının tam bağımsızlığını ve toplumu dönüştürme mücadelesine tam katılımını önleyen tüm bariyerleri indirmeliyiz. Bu aynı zamanda kadınlar ve erkekler arasındaki tüm ilişkilerin dönüşüm mücadelesini sürdürme, yalnızca kadının tam bağımsızlığı için başkaldırısı ve sabırsızlığını desteklemeyen aynı zamanda bu sabırsızlığı hepimizi ileri götürebilecek bir güç olarak karşılayan bir atmosfer oluşturmak anlamına gelmektedir. Yani erkekler davranışlarını değiştirmek zorunda – şimdi, daha ileriki bir gelecekte değil, böylelikle günümüz mücadelesinde kadının tamamen özgür olabildiği en sağlıklı atmosferi oluşturacaklar ve yaşamaya gerçekten değer bir dünya için savaşacaklar.=
DAHA RADİKAL DAHA ÖZGÜRLEŞTİRİCİ
İncelediğimiz yanlış yollar ve çıkmaz sokaklar işe yaramazdan bile daha kötüdür. Zamanın gerekliliklerini ve şu anda gerçek özgürlük için mevcut potansiyeli karşılamada yetersiz kalmakla kalmayıp aynı zamanda gerçek çözümden de uzaklaştırmaktadır. İnsanları dar görüşlü, yalnızca kendilerini düşünen ve günümüz gerçekliklerinin sınırları tarafından korkunç şekilde bastırılmış bir hale getiriyorlar.
Kapitalizm kadına özgürlük getirmedi, getiremez de. Kapitalizm kadının baskı altına alındığı formları çok az değiştirebilmiştir ve kadınların, erkekler gibi kendilerini izole bireyler olarak görmeleri için -böylelikle baskı altındaki kendilerinin ve diğerlerinin karşı karşıya geldiği bu sistemik ve sistematik boyun eğdirmeyi örtbas ederek bunun yapısal doğasını maskelemiştir.
Kadınlar için eşitlik mücadelesi kadınları özgürleştirmede önemli bir role sahiptir ancak yeterince radikal değildir. Eğer eşitlik mücadelesi kapitalist dünyanın dar görüşleriyle ile sınırlıysa, ve eğer kapitalizm sisteminin kendisine el sürülmemişse kadınlar kendilerinin bir eşya olarak “en iyi ihtimalle”, “sahibi” olabilirler, ya da onlara aslında birer eşyaymış gibi davranarak başkaları üzerinde kontrol kazanabilirler ancak bu istismarcı düzenin sınırlayıcı bölgesinden asla kaçamazlar.
Aslında açıkladığımız üzere kadının baskı altına alınması insanlığın ilk defa sınıflara ayrılışı ile birlikte ortaya çıkmıştır. Kapitalizm kadını özgürleştiremezken, istismara ya da baskıya o ya da bu şekilde en nihayetinde bir son verebilecekken
DEVRİMCİ DEVLET GÜCÜ — EN ÖZGÜRLEŞTİRİCİ ŞEY
Bir kadının içinde yanan yaratıcılık ve daha farklı bir yaşam özlemi ile birlikte hapsedilmiş öfkenin açığa çıktığını ve bilinçli şekilde yön verildiğini; bunun yalnızca her türlü kadın baskısı ile mücadelede değil aynı zamanda toplumu ve dünyanı bir bütün olarak geliştirmeye ve değiştirmeye katkıda bulunan bir yakıt olduğunu hayal edin.
İnsanlığın yarısının günün ya da gecenin herhangi bir saatinde, evlerinde ya da sokakta – işgalci askerleri, saldırgan yabancılar ve sıklıkla sözde “aşkları” tarafından saldırıya uğrayabileceği ve tecavüz edilebileceği gerçeği ile yaşamaya zorlanmadığını hayal edin. Kadınların bu dünya üzerinde böylesi bir korku yaşamaksızın gerçek anlamda özgür şekilde dolaşabildiğini hayal edin.
Bu sadece bir hayal değil—bunu gerçekleştirmek mümkün.
Bir kadının bir daha asla kendini ya da çocuklarını beslemek için son çare olarak bedenini satmanın ne demek olduğunu bilmediği veya başka bir şekilde cinsel anlamda zorlanmadığı ya da bir şeyleri kabul etmeye zorlanmadığını hayal edin.
Cinselliğin serbest, gönüllü ve herkes için saygı, eşitlik ve paylaşılan arzular çerçevesinde gerçekleştiğini hayal edin. Genç insanların hazır olduklarında sağlıklı ilişkileri ve cinsel ilişkiyi keşfetmeye ihtiyaç duyduklarında, fiziksel bir tehlike ya da gereksiz duygusal zararların yükü olmaksızın eğitim ve destekle büyüdüğünü hayal edin.
Bu sadece bir hayal değil—bunu gerçekleştirmek mümkün.
Bugün erkekleri “korkak (pussy)” ya da “ibne” olarak anılmaktan daha fazla sinirlendiren bir şey olmadığını düşünün. Şimdi, insanların geçmişte bugün kullanılan – “erkek” ve “kadın” olmanın ne demek olduğu – sınırlayıcı cinsiyet kavramlarına – insanlığın baskıcı geçmişinin kafa karıştırıcı absürtlükleri olarak – dönüp bakacağını günü hayal edin.
Kadınların fiziksel güzellik standartlarına göre değerlendirilmediği, bedeninin bir kısmı yüzünden insani değerinin ve potansiyelinin düşmediği – onun yerine tam anlamıyla insanlar olarak görüldükleri bir topluluk hayal edin.
Kürtaj ve doğum kontrolünün bütün kadınlar için namus damgası veya müdafaa gerekmeksizin her zaman erişilebilir olduğunu hayal edin. Herkesin kadın biyolojisini kapsayan bilimden – bilimin kendisi ve bilimsel metotlar daha da ayrıntılı olmak üzere – haberdar olduğunu hayal edin – böylelikle sözde “kutsal erkek” kavramının geleneğin yükünü, zorlanmış anneliğinin engellerini kadına yüklemek, kadını en temel haklarını yaşadığı için ayıplamak için toplumun cehaletinden beslenmesinin önlendiğini hayal edin.
Bu yalnızca bir hayal değil—bunu gerçekleştirmek mümkün—ve acil olarak harekete geçirilmeyi beklemekte.
Ancak bundan daha fazlasını hayal edin. Tüm bunlar konusunda ısrar edildiğini ve yeni devrimci bir devlet ile onun komünist liderliği tarafından tüm bunlar için kılavuzluk ve kaynak sağlandığını hayal edin. Şimdi bu bağlam ve temelde, tüm bu sürecin tüm toplumda teşvik edilen tartışma ve muhalefet içerisinde verildiğini hayal edin. Değişim oranında sabırsız olanların baskı altına alınmadığı ve hatta bu kişilere eleştiri yapmaları için platformlar ve deneyler için yetkiler sunulduğu bir yer. Toplumun her kesiminden ve farklı geçmişlerden gelen insanların göğe yükselmek, yüzyıllık gelenek zincirleri ile kurulan tüm insan ilişkilerini radikal şekilde değiştirmek için birlikte çalıştığını hayal edin.
Bir insanın sevgi ve tutku ihtiyacının ket vurulduğu ve hatta dalga geçildiği bir yer olmaktansa, ailelerin kendi içinde radikal değişimlere gittiği bir yerde olduğunuzu hayal edin. Evliliklerin ve partnerliğin tamamen gönüllülük üzerine kurulu olduğu; sevgi, saygı, tutku ve eşitliğin insanların toplumla iletişimlerini iyileştiren bir özellik olduğunu hayal edin. İnsanların kendi evlerinde özel ve yalnız kalabildikleri bir alan olduğunu ve aynı zamanda herkesin bir istismar ya da başka bir küçük düşürücü durum karşısında, bu durumu ifşa etme, bununla mücadele etme ya da bunu unutması halinde toplum ve kuruluşları tarafından destekleneceklerini bildiklerini hayal edin.
İnsanların yeni topluluk biçimleri, birbirlerini destekledikleri ve karşılıklı olarak birbirlerinden beslendikleri yöntemler geliştirmek için daha ileri gittiklerini; dar – ve daha da daraltıcı biyolojik bağlara dayanan aile kurumunu yıkacak ve en nihayetinde bunu aşacak temeller kurduğunu hayal edin.
Farklı topluluklar ve bağlantılar arasında bir geçiş olarak tüm toplumda – kadınlar ve erkeklerin – yeni jenerasyonu yetiştirmenin mutluluğu için ve bu mutluluğu bulmak için sorumluluklar aldığını hayal edin. Çocuklar ebeveynlerinin mülkü olmayacak – ebeveynlerinin hayallerini gerçekleştirmeleri beklenmeyecek, ailelerinin yoksullukları nedeniyle seçenek azlığı yaşamayacaklar – ve “gayrimeşruluk” fikri ortadan kaldırılarak modası geçmiş ve çirkin bir ifade olarak anılacak. Bütün yeni jenerasyonun oyun ile geliştiğini, erkek çocuklarının kız çocuklarından ya da herhangi bir insanın diğerinden daha iyi olduğu fikri ile kirletilmeyen genç zihinleri hayal edin. Her yeni jenerasyonun kritik düşünme, yaratıcılık ve bireysel ifadenin varlığında kamu menfaatinin ön planda olduğu yeni toplum fikirleri ile donatıldığını hayal edin.
Yaratıcı enerjilerin kadınları aşağılayıcı ve baskıcı sosyal bölünmeleri övücü alanlara değil, cinsiyet ya da diğer eşit olmayan ve baskıcı sosyal bölünmelerin sınırları olmaksızın insanların insanlığı yükseltmek adına yaratım sürecine yüksek oranda katıldığı, insanları kritik düşünmeye zorlayan, ufuklarını geliştiren bir toplum hayal edin. Erkek çocuklarının ve erkeklerin saçma ve sömürücü “erkek kültürüne” gırtlaklarına kadar batmadıklarını, hayatları boyunca tüketim ürünlülerinin ideoloji ve savaş satmaya kadar kullanılan yarı çıplak ve yarı aç kadınların vücut görselleri ile bombardımanına tutulmadıklarını; erkeklerin bunun yerine kadınları eşit insanlar olarak gördüklerini hayal edin. Kadın ile erkek, diğer kültürler ile insanlar arasında eşitlik ve karşılıklı saygı üzerine kurulu bu filizlenen yeni ve devrimci kültürün, farklılıklar ile dolu olduğunu, ciddiyet, anlam, mizah, kritik düşünce, araştırma ve güzellikle dolu olduğu kadar eğlence dolu olduğunu hayal edin.
Tüm bu etkenlerin insanların birbirleri ile karşılaştıkları ve etkileşime girdikleri atmosferde ne gibi değişiklikler yaratabileceğini hayal edin. Yeni düşüncelere yol açabilecek ve yeni düşünme biçimleri yaratabilecek konuşmaları hayal edin. Genç bir kadının ufkunu devrimci harekete adım atmasıyla genişlettikten sonra şunları dediğini hayal edin: “bir kahve dükkanına girdiniz ve genç kadınların popolarının büyüklükleri yerine felsefe ve insanlığın en büyük sorununun nasıl çözülebileceği hakkında konuştuklarını duydunuz.” Bu durumun nasıl bir yakıta dönüşeceğini, ne gibi girişimlere yol açacağını ve bilim, spor, eğitim felsefe ve diğer insan aktive ve düşünce alanları ile nasıl pozitif etkileşimlerde bulunabileceğini hayal edin.
Kadına uygulanan baskının kalıntılarına karşı verilen mücadelenin – birbirleri ile çelişseler ya da birbirlerinin sosyal ihtiyaçlarını karşılama adına gösterdikleri önemli eforları “bölseler” bile – baskı altına girmeksizin bölünmeden, ancak geri çekilerek dünyayı değiştirmede anahtar bir rol üstlenerek bu role hayat verdiklerini hayal edin.
Liderlik verilmiş olsaydı bu zorluklar da gerekli sosyal dönüşümü derinlemesine, toplumun ihtiyaçlarının, her türlü bası ve yozlaşmadan arındırılmış nihai komünist bir dünya hedefine uygun ve bu yönün yararına yaşayan yeni yöntemlerle nasıl karşılanabileceğini, anlamanın bir parçası haline geleceklerdi.
Ütopya mı? Kesinlikle hayır.
Bütün bunlar mümkün olmakla kalmayıp, komünist devrimin ilk aşamasında bu yolda büyük başarılar elde edilmiştir. Bu özellikle 1949-1976 arasında Mao Tsetung liderliğindeki Çin’de doğruydu. Çin’de fahişeliğin sosyal bir olgu olarak yok olması ve kadınların Şanghay gibi büyük şehirlerde gece tek başına korkmadan yürüyebilmesi on yıldan kısa sürdü. Köylüler arasında yaygın olan “Evlendiğim karım satın aldığım at gibidir – istediğim gibi binerim ve kırbaçlarım” deyişi yerini başka bir söze bıraktı “Kadınlar gökyüzünün yarısını tutar!”. Çocuk bakımı, yemek yapma ve çamaşır yıkama gibi kadınları evlerinde tutan birçok şey yeni toplu formlarda yapılmaya başlandı. Kadınlar imalat işçiliğine katıldı, devlet işleriyle meşgul olmaya başladı, orduya girdi, okula gitti ve devrim partisinin liderleri oldu. Erkekler de değişmeye ve kadınlarla yeni bir şekilde bağ kurmaya başladı – kadınların yanında kamu alanlarında birlikte çalıştılar ve çocuk bakımı ve ev işlerini eşitliğe dayanarak paylaşarak ev içi küreyi değiştirdiler.
Çok önemli bir nokta, sanatlar ve kültürün geneli köklüce dönüştürüldü, böylece bir jenerasyon dolusu kız ve genç kadın, güçlü ve özgüvenli kadın kahramanlarla büyüdü, erkeklerin yapabildiği şeyleri yapamayacaklarını hiç düşünmediler bile. Güçlü bir örneğe bakmak gerekirse, devrimden önce “ayak bağlama” – “cinsel çekicilik” adına küçük kızların ayak kemiklerinin kırılıp ardından bağlanması ve zar zor yürüyebilmeleri – uygulaması oldukça yaygındı ve yüzlerce yıldır sürmekteydi. Çin devrimi bu zalim uygulamayı sonlandırmakla kalmadı, yirmi yıl içinde Çin balesindeki kadınlar geleneklere karşı gelerek devrim savaşçıları ve askerlerini sergilediler – ve kadınlar için yeni atletizm formları oluşturmada, bale, sanat ve genel olarak kültürde yeni estetikte çığır açtı!
Kadınlara olan baskı tabi ki tamamen ortadan kalkmamıştı. Binlerce yıllık baskıcı ilişki bir gecede silinemez, eski toplumun bu doğum izlerini kazmak için güç ele geçirildikten sonra bile illa ki azimli bir mücadele gerekir. Burada anlatılan tüm ilerlemeler, on ve yüzlerce milyon kadın ve erkeğin keskin çabaları sonucunda elde edildi. Ama en kayda değer nokta, ne kadar şey başarıldığı ve durumların tamamen yeni bir şekilde ne kadar çabuk değişmeye başladığıdır. Devletin gücü kitlelerin elindeydi ve toplumun devrimsel liderliği, ilerleme yapanlara destek ve inisiyatif verdi ve ardından bu ilerlemeleri topluma yaymak için mücadele etti.
Çin’deki devrimin tersine çevrildiği ve Mao Tsetung’un 1976’da vefatından sonra kapitalizmin geri geldiği doğrudur (yirmi yıl öncesinde eski sosyalist Sovyetler Birliğine kapitalizmin geri gelmesinden sonra). Ve kapitalizmin geri gelmesiyle birlikte kadınlara olan baskı da – kadınların bir kez daha erkeklerden daha az değerli olması durumuna uygun olarak kadınlara yapılan sistematik ayrımcılık ve küçük düşürme ile birlikte yaygın fahişelik ve kız bebeklerin öldürülmesi – intikam hissiyle tekrar canlandı. Komünizm: Yeni bir Safhanın Başlangıcı, Devrimci Komünist Partisi, ABD8’den bir Manifesto’da sosyalizmin tersine çevrilmesinin nedenlerini ve bu acı sekteden– tamamı devrim ve komünizme giden yolda bir kez daha hızla ilerlemek, yeni çığırlar açmak ve daha iyi iş çıkarmak için çok önemli olan büyük başarılardan ve Çin’deki sosyalizm deneyiminden
(ve uluslararası ve tarihi olarak devrimci komünist hareketin daha geniş deneyiminden) çıkarılacak dersleri inceledik. Burada, Çin’deki ilerlemelerin (sosyalist olduğu zamanda Sovyetler Birliği’ndeki diğer önemli ama o kadar kapsamlı olmayan ilerlemeler) kısmen kısa süreli sosyalizm sürecinde başarılan şeyin gerçekliği, kadınların ve insanlığın tüm gelenek zincirlerinden, tüm istismarcı ve baskıcı bağlardan ve beraberinde gelen ve destekleyen düşünce biçimlerinden özgürleşmesinin nihai gerçekleşmesinin potansiyeline çok güçlüce işaret eder.
Bu ilk devrimlerin fikir, yöntem ve uygulama aşamalarındaki büyük başarılarının ve eksiklerinin özetlenmesi ve incelenmesiyle, diğer alanlarda daha kapsamlı incelemelerle birlikte ABD Devrimci Komünist Partisi Başkanı Bob Avakian, devrim ve komünizm üzerine yeni bir sentez oluşturmuştur. Kadınların özgürlüğü konusunda komünizmden daha radikal olan bir insan düşünce akımı veya çaba olmamıştır ve komünizm de hiçbir zaman Bob Avakian’ın liderliğindeki gelişiminde olduğu kadar ileri görüşlü, radikal ve bilimsel olmamıştır.
Kapitalizmin-emperyalizmin hükmünü devirme ve komünist bir dünya amacıyla yeni topluma sosyalist yolda devam etme çabası hususunda Bob Avakian ideoloji diyarında çabanın çok daha büyük bir rolü olduğunun altını çizmiştir. Genelde toplumda canlılık ve tahammüre ihtiyacı, gerçekleşen ekonomik ve politik değişimler arasındaki sürekli yer değişime ihtiyacı ve bilim, felsefe ve sanat çevrelerinde büyüyen tartışmalara olan ihtiyacı vurgulamıştır. Daha önce entelektüel işlerden uzak tutulan kişiler tarafından toplumun tüm alanlarına katılımı engelleyen bariyerlerin yıkılması için gerçekleştirilecek daha fazla yol gereksinimi haklı bulmuştur. Bu yeni sentezin de kilit bir parçası olarak tüm insan ilişkileri ve düşüncülerinde devrim sürecinde kadına baskının tüm kalıntılarının (ve baskıcı toplumun diğer tüm kalıntılarının) tamamen kökünden sökülmesi için devam eden mücadelenin pozitif rolünün farkında olunması ve komünizme doğru mücadelede ilerleme yerine herhangi bir “yerleşmenin” önlenmesinin bir parçası olarak serbest bırakılması devrimci liderlik tarafından nasıl kabul edilmesi gerektiği konusunda bir eğilimde ısrarcı olmuştur. Avakian, bu baskı yapılarının ve bunları aşma araçlarının daha derinlemesine incelenmesi gerektiğini – önceki devrimsel toplumların deneyiminin ileri bilimsel özeti aracılığıyla – ve bu baskıya direncin daha güçlü şekilde, devrim çabası boyunca devlet gücünü ele almadan önce de şimdiden başlayarak uygulanması gerektiğinin altını çizmiştir.
Ve RCP lideri olarak üstlendiği bu rol süresince, günümüzde devrimci bir hareketin kadın-erkek arasındaki yeni ilişkinin ve karşılıklı sevgi ile eşitliği teşvik eden yeni ahlakın canlı manifestosu olacağı konusunun üzerinde ısrarla durmuştur. Tam anlamıyla günümüzden otuz yıl önce ifade ettiği gibi:
“Pek çok yönden, özellikle erkekler için kadın sorunu siz onu tamamen ortadan kaldırmak isteseniz de ya da mevcut varlığını, sosyal ilişkilerini ve kadınları köleleştiren (ya da belki de yalnızca ‘bir kısmını’) ilgili ideolojileri korumak da isteseniz bu sorun baskı altında tutulan kişilikler arasında bir mihenk taşıdır. ‘İçeri girmek istemek’ ile gerçekten ‘dışarı çıkmak istemek’ arasındaki bölücü çizgidir: bütün baskı ve yozlaşmaya – ve toplumun sınıflara bölünmesine son vermek için savaşmak ile bunda yerini bulmak için final analizinin arayışında olmak arasındaki farktır.”
Mike Ely’ın Dokuz Mektubuna Bir Yanıt
Not: Bu belgeyi pdf formatında görüntüleyebilirsiniz.
“KORKUNÇ KAPİTALİST ŞİMDİKİ ZAMANA” TAKILIP KALMAK MI, YOKSA KOMÜNİST BİR GELECEĞE DOĞRU YOL AÇMAK MI?
Mike Ely’ın Dokuz Mektubuna Bir Yanıt
DKP Çalışma Grubu Tarafından Yazılmıştır
GİRİŞ:
Mike Ely ve kendisinin Dokuz Mektubu [1], önemli her meselede yanılmaktadır. Bu Dokuz Mektup, Devrimci Komünist Parti’ye (DKP, ABD) ve onun önderliğine karşı son derece ilkesiz ve oportünist bir saldırıdır.
Dikkat çeken şey, Mike Ely ve Dokuz Mektubunun yalnızca siyasi kavrayış, strateji, felsefe, ideoloji, komünist önderlik ve Bob Avakian’ın katkıları konusunda hatalı olması değildir. Bunların hepsi doğrudur, ancak en çarpıcı olanı aynı projeden dahi bahsetmiyor olmamızdır!
Mike Ely’ın DKP’ye yönelik eleştirisinin özü özetle şudur; onun görüşüne göre uzun yıllardır var olan bir parti olmasına rağmen DKP’nin “partizan bir kitlesel siyasi temeli” yoktur ve bunun ana nedeni, bir yandan “pratiğin karalanması” ve “mücadele halindeki halkın fiilen örgütlenmesinden” uzaklaşmaktır; öte yandan partinin “dogmatizmi” ve “teori ve ideoloji” konusundaki tek taraflı aşırı vurgusu ve bu noktadaki ısrarıdır. Bu durum en belirgin şekilde -hem teorik özü olarak hem de en görünür tezahürü olarak- DKP’nin merkezi önderi Bob Avakian’ın nasıl görüldüğünde, kendisinin yeni sentezi temelinde oluşturulan “kişi kültünün” -ki Mike Ely’e göre bu yeni sentez ne geçerlidir, ne pratikte doğrulanmıştır, ne de şu ana uygundur- nasıl lanse edildiğinde kendini göstermektedir.
Alternatif olarak, Mike Ely “farklı bir yol üzerine düşünceler” ve kendince ne yapılması gerektiğini öneriyor. Kendisi, özünde pragmatik ve ampirist bir felsefeye dayanan, kitleler arasında özellikle de din konusunda -“cüret etmek” ve “yaratıcı olmak” adı altında- ideolojik mücadeleye şiddetli bir düşmanlıkla karakterize olan, günün kitlesel mücadelelerini takip etmeye çağıran bir siyasi program sunuyor. Üzgünüz, göstereceğimiz gibi bunların hiçbiri “yaratıcı” değildir ve esasen mantıksızcadır.
Mike Ely’ın Dokuz Mektubuyla yaptığı şey, emperyalizme ve onun dehşetine teslim olmak ve teslim olmayı teşvik ederken aynı zamanda “komünizm” adına komünizmin yıpranmış bir kamuflajını korumaya çalışıp aslında her tür anti-komünist önyargıyı karıştırıp birleştirmektir! Dokuz Mektubun yegane birleştirici “ilkesi” DKP’ye ve başkanı Bob Avakian’a -bu ülkede devrim ve komünizm için fiilen ve aktif olarak çalışan ve bu davaya dünya çapında katkıda bulunan tek parti ve öndere- karşı son derece ilkesiz saldırıdır.
Mike Ely’ın DKP’nin çizgisine ve uygulamalarına yönelik eleştirileri, büyük çarpıtmaları ve alternatif “düşünceleriyle” tutarlı bir revizyonist çerçeve ve paket oluşturmaktadır. Bu paketin içinde, yaşadığımız canavarca sisteme radikal bir alternatif getirme açısından sunulan olumlu hiçbir şey bulunmaz. Aslında Dokuz Mektuba ilişkin tek olumlu yan “olumsuz örnekle bir öğretmen” olmasıdır. Bu Dokuz Mektupta yer alan her yanlış nitelendirmeden bahsetmek veya her yanlış satırı çürütmek imkansızdır, ancak bazı temel çarpıtmaları açığa çıkaracağız ve bu paketi tanımlayan ideolojik ve politik çizginin bazı kilit meselelerini ele alacağız. Bunu yaparken, insanların bu oportünist paketi devrimci komünist bir çizgi ve metodoloji ile karşılaştırıp değerlendirmelerini ve bunun niçin önemli olduğunu kavramalarını sağlamayı umuyoruz. Ek olarak, DKP’nin çizgisini ve Bob Avakian’ın çalışma yapısını daha eksiksiz bir şekilde kavrayabilmeleri için, ilgilenenlerin revcom.us ve bobavakian.net sitelerini kontrol etmelerini tavsiye ediyoruz.
Hemen şunu söylemeliyiz ki, “Avakian’ın Yeni Sentezinin Ötesine Geçmek” başlıklı bir dizi mektupta yeni senteze ilişkin neredeyse esaslı hiçbir etkileşim veya eleştiri bulunmuyor. Dokuz Mektuptaki tüm “pratik” vurgularına rağmen, yeni sentezi çürütmekten uzak olan Mike Ely’ın, komünizme giden bir yol açma konusunda dünyadaki en gelişkin yaklaşık 60 yıllık uygulamalar üzerine -Sovyetler Birliği ve Çin’de bir milyardan fazla insanı etkileyen sosyalizmin tarihsel deneyimleri üzerine- şok edici bir şekilde söyleyecek pek az şeyi var.
Bu ilk sosyalist devrim dalgasının sona ermesi muazzam zorluklar ortaya çıkarmıştır. Bunun karşısında nasıl ilerleyebiliriz? Devrimin yeni bir aşamasına nasıl geçilir? Bu duruma dair Bob Avakian, bu devrimlerin muazzam başarılarını, bu devrimlerin büyük düşünür ve önderlerinin devrimci atılımlarını kavramaya, bunları savunmaya, sürdürmeye ve inşa etmeye öncülük etmiştir. Fakat aynı zamanda hatalarını ve hatalara yol açan kavram ve yöntemdeki eksiklikleri de derinlemesine analiz etmiştir.
Avakian bu temelde tutarlı, kapsamlı ve bütünlüklü bir teorik çerçeve, yani bir sentez oluşturmuştur. Bu sentez, kesin olarak daha önce olup bitenlerden ortaya çıkanların üzerine inşa edilirken, bu ilerleme aynı zamanda önemli bir unsur olarak geçmiş anlayış ve tecrübeden gerçek kopuşları da içermektedir, işte bu yüzden ona yeni sentez diyoruz. Bu yeni sentez üç alanda yoğunlaşmıştır: Felsefe veya dünyayı nasıl anladığımız;siyaset -özellikle de bunlarla sınırlı olmamak üzere- sosyalist dönüşümdeki ilk girişimlere rehberlik eden siyasi kavramlar; ve böyle bir ülkede gerçekten nasıl devrim yapılacağına odaklanan stratejik anlayış. Yine bu konulara ilişkin detay ve açıklamalar için insanların revcom.us ve bobavakian.net web sitelerini ziyaret etmesini öneriyoruz.
Öte yandan Mike Ely’da ve Dokuz Mektubunda hem bilimimizdeki bu ilerlemeye bir karşı çıkma durumu var, hem de bu süreçte kitlelere ihanet edilmesi ve onların kanıyla dolu olan, önceden geçilen bir yola -yani ekonomizm yoluna- affedilemez bir şekilde insanları geri çekmeye çalışma ve bunun tekrarlanması durumu var. Lenin’in Ne Yapmalı? çalışmasında karşı çıktığı bu ekonomizm; komünistlerin ve kitlelerin dikkatini (genellikle ekonomik alandaki) ivedi mücadelelere odaklamaya yönlendiren ve bunu özel bir aşama olarak gören bir eğilimdir. Bu anlayışa göre komünistlerin kitleleri takip etmesi gerekir; ve ancak bu şekliyle komünistler daha büyük meseleleri gündeme getirebilecektir. Aslında bu kavramda yeni bir şey de yoktur -birçok kez denenmiştir ve her durumda, devrimin ve komünizmin hedeflerinin terk edilmesine ve en sonunda ihanete yol açmıştır- ve bu durum özellikle de emperyalist ülkelerde uygulandığında keskin bir hal almıştır. Lenin tarafından Ne Yapmalı? eserinde politik olarak kesin ve tartışılmaz bir şekilde çürütülen ve şimdilerde Mike Ely tarafından savunulan bu çizgi ve eğilim, emperyalizme teslim olmanın yolunu çiziyor ve halk kitleleri üzerinde bir başka prangaya dönüşüyor. [2]
Mike Ely’ın kendi geçmişindeki tükenmiş bu eski çizgiye dair “pazarlama konuşmaları”, DKP ile ilgili sözde “içeriden gelen bilgi” ile bazen açık bazen de üstü kapalı bir şekilde anlatısının “gerçek olduğu” intibası yaratması ile kendini gösteriyor. DKP’nin çizgisi ve pratiğine ilişkin her türlü bilimsel değerlendirmeye üstün geleceği düşünülen bu “gerçek” olma iddiası öne çıkıyor. Bununla ilgili olarak “İlke ve Standartlarla İlgili Konular” [3] içinden aşağıdaki alıntıyı alıntılamak istiyoruz:
“DKP tarafından yetkilendirilmeyen, ancak DKP hakkında içeriden bilgi “ifşa ettiğini” iddia eden her kim olursa, bu eylemiyle kendisini en azından fazlasıyla sorumsuzca hareket eden biri olarak ortaya koyar. Bunun da ötesinde, DKP ve/veya komünist hareket içindeki diğerleri hakkında yapılan dedikoduları, söylentileri ve çarpıtmaları yaymak, bunu yapan her kim olursa olsun o kişiyi tamamen dürüst olmayan ve son derece ilkesiz biri yapar. Hayat ne kadar gelişirse bu tür şeyleri yapan insanların oportünist karakteri de o kadar açığa çıkacaktır.”
Açıkçası, Mike Ely’ın olayları bu şekilde ele alması ayrıca ivedilikle ve tamamen kınanmaması gerçeği, devrimci hareketin standartlarının ilkesel meseleler üzerine yükseltilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
KÖKTEN FARKLI BİR DÜNYA DEĞİL – “KORKUNÇ KAPİTALİST ŞİMDİKİ ZAMANIN” SINIRLARI İÇİNDE HAPSOLMUŞ BİR ÇERÇEVE
Başlarken net bir şekilde anlaşılır hale gelmesi açısından, Mike Ely ve Dokuz Mektup çerçevesini onun siyasi programından, onun ideoloji hakkındaki yorumlarından ve DKP’nin politikalarına yönelik eleştirisinden özellikle çarpıcı ve açıklayıcı bazı örnekleri ele alalım. Bu yönlerin her biri daha sonra çok daha ayrıntılı olarak ele alınacak olsa da, burada nihai ve nesnel olarak mevcut kapitalist sistemin sınırları içinde kalmaya mahkum olan Mike Ely ve Dokuz Mektubunun temel çerçevesini aydınlatmaya başlayarak, belirli yaklaşım noktalarını örneklemek istiyoruz.
Dokuz Mektuptaki aşağıdaki formülasyon, Mike Ely’ın DKP’nin devrimci komünist çizgisine karşı öne sürdüğü şeyin özünü gösterir: “Devrimci bir örgüt, çeşitli diğer örgütlerle bağlantı kurarken (veya başlatırken) halkın mücadelelerine doğrudan kendi adına entegre olmalıdır. Ve halkın düşünce ve faaliyetlerini, günümüzün korkunç kapitalizminden alıp yaratıcı bir şekilde tasarlanmış komünist çözümlere doğru çekmelidir. Bu yalnızca cesur ve aynı zamanda sofistike (hilekar ve çocuksu olmayan) yöntemlerle gerçekleştirilebilecek bir görevdir.” [Vurgular bize aittir] [Mektup 3]
Bu kesinlikle ve tamamen yanlıştır!
Devrimci bir komünist öncünün görevi, tarihin bu döneminde komünistlerin tüm varlık nedeni bunun tam tersidir: Kitleleri komünist devrim yapmada ve tüm bu kapitalist sistemden kurtulmada yönlendirmektir; yaratıcı bir şekilde tasarlanmış olsun ya da olmasın, adı komünist olsun ya da olmasın bunun içinde çözüm bulmak değildir. Bu durum devrimci bir hareketin gelişiminin temelini oluşturması gereken temel bir bilimsel anlayıştır.
Kapitalist-emperyalist sistem tam olarak beş para etmez bir sistemdir ve bu sistem devrilene kadar da daha iyiye yönelik hiçbir temel değişiklik gerçekleşemez. Bu sistem ücretli emeğin sermaye tarafından sömürülmesi yoluyla artı değer üretimi tarafından yönlendirilir. Bu durum kapitalizmin kirli küçük -ve bir düzeyde oldukça temel- bir sırrıdır; tüm baskı, ızdırap ve dehşet kapitalizmin temel çelişkisinden kaynaklanır, yani geniş toplumsallaşmış emeğin meyvelerine küçük bir kapitalistler sınıfı tarafından el konulur. Bu sınıf, burada ve dünyada devlet gücünün dizginlerini elinde tutan ve bu sistemi uygulamak için silahlı güç kullanımı üzerinde meşruiyet ve tekel iddia eden bir sınıftır. Bu nedenle devrim yapmalı ve devlet iktidarını ele geçirmeliyiz; bu sistemi komünizme geçiş olarak sosyalizm ile, bu sömürücü sınıfın ve temeldeki üretim ilişkilerinin olmayacağı ve buna karşılık gelen toplumsal ilişkiler ve geleneksel fikirlerin olmayacağı bir dünya ile değiştirmeliyiz. “Günümüzün bu korkunç kapitalizmine” karşı komünist devrim yapmaktan başka bir “komünist çözüm” kesin olarak bulunmamaktadır.
Marx zamanından bu yana bu temel bilimsel gerçek çürütülmemiş veya tahrif edilmemiştir, ancak çoğu kişi bunu -hem teorik hem de pratik olarak- denemiştir. Mike Ely elbette bu noktayı kabul ettiğini söyleyebilir. Ancak göstereceğimiz gibi, Mike Ely’ın devrimci hareketi inşa etme anlayışı, bu temel bilimsel çerçeveye dayanmamaktadır ve tüm bu kapitalist sistemden kurtulmanın haricindeki her şey reformizmdir ve emperyalizme uyum sağlamak demektir.
***
Dokuz Mektup boyunca -“pratik” ve “mücadele” adı altında- ideolojinin, dünya görüşünün, dünyaya nasıl bakıldığının ve ideolojik mücadelenin genel bir karalanması ve hatta olumsuzlanması yaygın ve yoğun bir şekilde bulunur. Mesele “pratiğe” ve “mücadeleye” ihtiyacımız olup olmaması değildir, mesele hangi ideoloji tarafından, hangi stratejiyle ve hangi amaca yönelik olarak bunun içeriğinin ne olacağıdır: “Bu korkunç kapitalist şimdiki zaman” içinde sosyal demokrat reformist “pratik” ve “mücadele” mi, yoksa devrimci komünist “pratik” ve “mücadele” mi? İdeolojinin, komünist ideolojinin bu iki yol arasında devrimci bir ayrım çizgisi oluşturmada anahtar halka olduğuna dair acı verici dersi her seferinde kan ve iskeletler pahasına öğrenmiş bulunuyoruz.
Bu “korkunç kapitalist şimdiki zamanın” daha ilerici ve daha gerici biçimlerde kendi ideolojileri vardır, bunlar en nihayetinde bu sistemden kaynaklanmaktadır ve bu sistemi güçlendirmektedir. Örneğin din, burjuva demokrasisi ve demokrasi illüzyonu, bireycilik, “daha fazlasını istiyorum” anlayışı, ezilen ulus milliyetçiliği; ya da beyaz üstünlenmeciliği, ataerkillik, vatanseverlik ve özellikle de bu ülkedeki Amerikan şovenizminin bir biçimi gibi aşırı gerici ideolojiler bunlardan sadece birkaçıdır. Marx’ın ilk kez ifade ettiği gibi herhangi bir toplumdaki egemen fikirler her zaman yönetici sınıfın fikirleridir. Devrim yapmak ve kökten farklı bir dünyaya ulaşmak, bu büyük ideolojik meseleler üzerine şiddetli bir mücadeleyi gerektirir; bu durum Marx’ın “bu korkunç kapitalist şimdiki zaman” ve egemen fikir ve ideolojilerden gerekli olan “radikal kopuş” olarak adlandırdığı şeyi ve mevcut burjuva ideolojilerinin ötesine geçmek için kitlelerin artan şekilde kazanılmasını, onların insanlığın kurtarıcıları olmaları için kazanılması gerektiğini yansıtır. Bunun haricinde, devrimden, en azından komünist bir devrimden -kökten farklı bir dünyanın vizyonu ve mümkünlüğünden- ciddi olarak bahsedemeyiz. Mike Ely ve Dokuz Mektup adlı eserinin yaklaşımında, ideoloji ve ideolojik mücadele meselelerine yönelik duyulan memnuniyetsizlik oldukça keskindir; bu durum özellikle de DKP’ye karşı yazdığı din üzerine olan “polemiğinde” Mektup 5 içinde yoğunlaşır; buna detaylı olarak sonradan döneceğiz.
Şimdi buna ilişkin bir başka kısa örneği ele alalım.
Mike Ely şöyle diyor: “…Avakian, sentezinin merkezine üzerine yeniden düşünüldüğünü iddia ettiği bir unsuru, DKP’nin politikalarına idealist bir unsuru enjekte ediyor. Bu Zenginleştirilmiş Ne Yapmalı-cılık, komünizme gelecekteki nihai geçişle ilgili meselelere muazzam bir enerji akıtmaktadır (“Burjuva hakkının dar ufkunu aşmak” konusundaki tartışmalarda olduğu gibi). Bu yöntem, devrimci pratiğin gerekli her aşamasında siyasetin özgüllüğünü reddetmektedir.” [Mektup 4]
Bir kez daha tamamen yanlış!
Mike Ely, artan sayıda insanın komünizmin araçları ve amaçları için kazanılmadığı, komünist fikirlerin gittikçe daha fazla çekişme içinde olmadığı ve toplumda yeni koşullar belirlemediği ne türden bir devrim tasavvur ediyor? Mike Ely, “idealist” diyerek ve bunun şu an alakasız olduğunu ima ederek, ideolojik ve politik çizgisinin temel içeriğine bir kez daha ihanet ediyor.
“Bu korkunç kapitalist şimdiki zamanın” en karakteristik özelliklerinin ötesine geçmek için halk kitleleriyle boğuşmamak ve mücadele etmemek, bunun ötesine geçmek için devrim yapmamak ve bu toplum ve bu sistem içinde “yaratıcı bir şekilde tasarlanmış komünist çözümler” bulmaya çalışmak, tam da komünist devrimin halk kitlelerinin bilinçli ve gönüllü bir eylemi olması gerektiği ve olabileceği için nesnel olarak uzlaşmaya yol açacaktır.
Bob Avakian’ın yeni sentezindeki önemli unsurlardan birine daha fazla vurgu yapmak gerekir:
“…herhangi bir verili zamanda mümkün olan en yüksek derecede, onların “fikirlerle çalışma” alanına girmesinin ve fikirler alanında (sanat, kültür, bilim, felsefe, vs. alanında) mücadele etmesinin önündeki engellerin kaldırılmasına yönelik bir vurguya, ayrıca kitlelerin önüne devrim sorununun konulmasına, onları her noktada, mümkün olduğunca kapsamlı şekilde komünist devrime duyulan ihtiyaç ve bu devrimi yapmanın araçları ile ilgili hayati sorularla boğuşmaya çekmeye gönderme yapıyoruz.” [Devrim Yapmak ve İnsanlığı Kurtarmak” (DYİK) 2.Bölüm]
Bu meseleler üzerine konuşmak için niçin devrimin ve sosyalizmin kuruluşunun sonrasını beklemiyoruz ki? Birincisi, kitlelerin önemli bir bölümü -dilerseniz sağlam bir çekirdek de denilebilir- komünizm hedefi doğrultusunda tam anlamıyla mücadele edecek, iktidar bir kez ele geçirildiğinde bunun gerçekten bir komünist iktidar olacağından zihnen emin olarak bunun bir parçası olarak oraya varmanın içerdiği çelişkilerle savaşacak kişilerden oluşmalıdır. Bu kesim, devrimci bir durum ortaya çıktığında siyasi yaşama akın edecek daha geniş kitlelere önderlik etmek ve koşulları belirlemek için mücadele etmelidir. Aksi takdirde, herhangi bir devrim tam da Marx’ın kapitalizmin “doğum lekeleri” olarak adlandırdığı -hem üretim ilişkilerinde hem de insanların düşünce alanında halen meta ilişkilerinin devam ettiği bir sürecin- muazzam gücü nedeniyle geri dönebilir ve daha düşük hedeflere vb. sapabilir. Hiç kimse, çekirdeğin tam olarak ne kadar güçlü olması gerektiğini önceden söyleyemez; ancak açık bir şekilde BÜTÜN devrimlerden çıkan bir ders Lenin’in devrimci bir durumda patlak veren “küçük burjuva dalgası” [4] dediği şeyin gerçekten de büyük olduğu ve bu çekirdeğin de aynı derecede güçlü olması gerektiğidir. Bu çekirdek, bu dalganın üstesinden gelmek ve mücadeleyi iktidarın fiilen ele geçirilmesine yönlendirmek için mümkün olduğu kadar güçlü olmak zorundadır.
Ve Avakian, aslında bu meseleyle defalarca cebelleşmiştir.
Mike Ely’ın ortaya koyduğu gibi, “insanların düşünce ve faaliyetlerini bu korkunç kapitalist şimdiki zamanda yaratıcı bir şekilde tasarlanmış komünist çözümlere doğru çekmek” yerine, komünist bir örgüt insanların düşüncelerini geleceğe doğru, komünizm hedefine doğru çekmelidir. Bunun geçiş noktası olarak proletarya diktatörlüğüne; oraya ulaşmanın tek yolu olarak da proleter devrime; devrimci bir halkın ortaya çıkmasına ve devrimci bir durumun gelişmesini “beklerken hızlandırmaya” çekmelidir. Bu şeylerin her birine dahil olan ilgili tüm meseleleri kitlelerin önüne koymak ve hepsini her aşamada mücadelenin güncel görevlerine bağlamak gerekir. Bu mesele yalnızca ideolojik çalışmaya indirgenemez; “Devrim Yapmak ve İnsanlığı Kurtarmak” metninin 2. Bölümünde ortaya konan “Zenginleştirilmiş Ne Yapmalı-cılık” işte bunu ele alır; bununla birlikte ideolojik çalışma tüm bu süreç için esastır.
BİR “ÖRGÜTLENME KÜLTÜRÜ” – NE İÇİN?
Mike Ely, “DKP’nin mevcut doğrultusunun ve yöntemlerinin işe yaramadığını ve yaramayacağını” iddia ediyor. [Mektup 3] Bu noktada kendisinin alternatif bir yol ve yöntemler olarak önerdiği şeyleri inceleyerek başlayalım.
Mike Ely şunu söylüyor: “…komünistlerin, toplumun temel sorunları üzerinde keskin bir mücadele yürütmek için halkı örgütleme kültürüne ihtiyaçları var. Ve dünyayı değiştirmek isteyenlere devrimci anlayışları nasıl götürmemiz gerektiğine dair derin bir yaratıcılığa ihtiyacımız var.” [Mektup 3]
Mike Ely, Avakian’ın formülasyonlarını incelemesine ve bunları kınamasına rağmen, komünistlerin bu ülkede gerçek bir devrime yol açabilecek bir hareketi meydana getirmek için acilen ihtiyaç duyulan çalışmayı nasıl gerçekleştirmeleri gerektiğine ilişkin kendi stratejik analizine dair bizlere çok az şey veriyor. Formülasyonları ve çözümleri belki de kasıtlı olarak belirsizdir ve bilimsel analiz ve metodolojiden büyük ölçüde yoksundur. Bu “örgütlenme kültürünü” en iyi şekilde ortaya koymak açısından, komünistlerin -komünist, devrimci ilke ve hedefler ile- kitle mücadelelerinin jeneratörleri ve önderleri olduğu vizyonu burada söylenebilir.
Bu “örgütlenme kültürü” tam olarak nedir, bunun ideolojik tutkalı ve teorik temelleri nelerdir?
Mike Ely’a göre insanların etrafında örgütlenmesi gereken “toplumun temel meselelerinin” neler olduğu nasıl belirleniyor? “Verili bir zamandaki hangi ana yolların” bu sistemin sömürücü ve baskıcı doğasında, egemen sınıfın kurum ve kuruluşlarının politika ve eylemlerinde yoğunlaştığı” [5] ve bunların toplumu devrim için yeniden kutuplaştırma stratejisine nasıl uygun olduğuna dair bilimsel bir analize mi dayandırılmıştır? Eğer öyleyse, DKP, Mike Ely’ın da çok iyi bildiği üzere mücadele içindeki kitleleri bu kriterlere göre seferber etmektedir. Yoksa verili bir zamanda en geniş kitleyi çeken mücadelelere mi dayanılmaktadır? Yoksa başka bir şey mi? Burada merak etmeye başladık… fakat bu meseleye dair bir kamyon yanaştıracak kadar geniş bir boşluk kendini gösterir.
Ve Mike Ely’a göre bu mücadelelere getirilen “devrimci anlayışlar” nelerdir? Komünizme geçiş olarak proletarya diktatörlüğünün (PD) kurulmasına yol açan ve insanlığın ancak iktidarın devrimci bir şekilde ele geçirilmesiyle özgürleştirilebileceği temel ve bilimsel anlayışı mıdır? Yoksa bunun yerine en fazla sevimli bir “elveda” fikri mi; yoksa ara sıra belli belirsiz ve alakasız bir şekilde yapılan “devrim” çağrısı mı? Açıkçası Mike Ely’ın “muazzam enerjiyi gelecekteki komünizme geçiş meselelerine aktarma” konusundaki rahatsızlığından yola çıkarak, burjuva hakkının ve kapitalizmin diğer doğum lekelerinin devam eden varlığından, bunun kapitalist restorasyonun ve burjuva yönetimin toprağı haline gelme yollarından, bu toprağı kazmak için mücadele etme ihtiyacından ve bunu yapacak bir proletarya diktatörlüğü ihtiyacından söz edilmemesi gerektiğini anlıyoruz. Bunların hepsi Mao’dan beri komünist olmanın temelini oluşturmaktadır ve Avakian tarafından ele alınıp daha da geliştirilmiştir. Peki öyleyse, ne tür “anlayışlar” getirmeyi öneriyor? Yine merak içinde kaldık. Mike Ely, okurların kendi anlayışlarını belirsiz referanslardan doldurmalarına imkan tanıyan Rorschach yöntemini kullanıyor.
Neyse ki, bunu gerçekten de çözmemize gerek yok, çünkü aslında Mike Ely’ın öne sürdüğü bu çizginin uzun bir geçmişi var.
Lenin zamanından beri çok sayıda vaka ve örnek sayesinde, kitleleri örgütlemenin “uygulanabilir en yaygın biçimi” [6] olarak ilk önce günün mücadeleleriyle birleşen ve ardından devrimi ve komünizmi buradan ortaya çıkarmaya çalışan bu yolun amansız bir şekilde reformizme ve ihanete yol açtığı görülmüştür. Bu çizgi, komünistlerin görevlerinin devrimci siyaset “eklenmiş” bir tür kitle kuyrukçuluğuna indirgendiği, daha elle tutulur ve ivedi sonuçlar arayışındaki bir çizgidir.
Bu yaklaşım kaçınılmaz olarak devrim ve komünizm nihai hedefinin bugünün gerçeklerinden ve mücadelelerinden kopartılmasına ve sonuç olarak Lenin’in kendi döneminin ekonomistlerini karakterize etmek için kullandığı bir yönelime yol açar: Mücadelelerin inşasının ve takipçi kazanmanın kendi başına bir amaç haline geldiği “hareket her şey, nihai amaç hiçbir şey” [7] yaklaşımı. Böylece buradaki kriter, gidişata, devrim ve komünizm nihai hedefine gerçekten katkıda bulunup bulunmadığına bakılmaksızın yalnızca rakamsal açısından “bir yere varılıp varılmadığı” olur.
Bu yaklaşımın kavrayamadığı şey Lenin’in de işaret ettiği “[kitlelerin ve kitle hareketlerinin] kendiliğinden burjuvazinin kanadı altına girme eğilimi” [8] meselesidir. Savaş karşıtı hareketin, göçmen hakları aktivistlerinin ve diğer hareketlerin Demokratlara yöneldiğine tanıklık etmekteyiz. Özellikle de ABD gibi emperyalist bir ülkede, bu hareketler kendiliğinden uluslararası proletaryanın veya dünya halklarının çıkarlarını temsil edemez ve etmeyecektir de. Örneğin “asker destek” hattı denilen şey daha büyük bir savaş karşıtı hareketi inşa etmek için “yaygın olarak uygulanabilecek” bir araç olabilir, fakat bu birliklerin insanlığın vicdanını sarsan ve dünyadaki ve ABD’deki halk kitlelerinin temel çıkarlarına karşı suç işlediğini ve emperyalist çıkarları dayattığı temel gerçeğini örter ve çarpıtır.[9]
Mike Ely, pratikten çok etkilendiğini iddia ettiği için savunduğu bu tür -sözde devrimi yakalamak için günlük mücadelelere önderlik etmek türünden- bir pratiğin uzun bir tarihi olduğunu da burada belirtelim. Bu tarih, ABD Komünist Partisi’nin (ABDKP) en “ihtişamlı günlerinden” emperyalist ülkelerdeki çeşitli Komintern partilerine kadar uzanır. Böylesi bir pratik, yalnızca proletaryanın tarihsel çıkarlarına ihanete yol açmıştır. Ve bu arada Bob Avakian’ın yeni sentezi diğer noktaların yanında, Devrimci Birlik [10] ve DKP’nin ilk yıllarındaki kendi hatalarımız da dahil olmak üzere bizleri Lenin’in Ne Yapmalı? [11] eserinde belirtilen noktaların üstesinden gelmeye ve bunu kavramaya yönlendiren uygulamaları da özetlemektedir. Bütün bunlar, komünistlerin pratiğinin ne olması gerektiğine dair daha doğru bir anlayış geliştirmenin bir parçası olmuştur.
Mesele komünistlerin toplumsal çelişkilerin temel yoğunlaşmalarıyla ilgili kitle hareketlerine ve mücadelelere öncülük etmeleri gerekip gerekmediği değildir. Aslında DKP’nin belirgin bir şekilde dahil olmadığı -hükümetin yürüttüğü savaşlara ve işkencelere karşı muhalefet, akademide muhalefeti ve eleştirel düşünceyi bastırma hamlelerine, bilime ve bilimsel yönteme yönelik saldırılara, kürtaj hakkının kaldırılmasına, kadınlara yönelik baskıların yoğunlaştırılmasına, Jena ve New Orleans’ta ve genel olarak Siyahilere yönelik baskılara veya göçmenlere yönelik saldırılara karşı mücadeleler dahil olmak üzere- herhangi bir büyük toplumsal çelişki veya herhangi bir büyük mücadele düşünmek zordur. [12] Esas mesele bu hareketlerin komünist devrime katkıda bulunması, kitlelere dayanan ve kitleleri özgürleştirecek önderlik yöntemleriyle ilgili ideolojik ve siyasi çalışmalarla nasıl yönetileceğidir. Kısacası, esas mesele buna devrimci bir hareketin inşasına katkıda bulunacak şekilde, bütün bir sistemin beş para etmez olduğunu ve devrilmesi gerektiğini görerek kazanılacak devrimci bir halkın ortaya çıkmasına katkıda bulunacak şekilde nasıl önderlik edileceğidir.
Buradaki esas nokta, DKP’nin yönelimi ve yol gösterici stratejisinin devrimi ve komünizmi belirli mücadelelerin altına tabi kılmak ve aslında gömmek yerine; ya da ekonomist/revizyonist bir çizginin özü olan bu tür mücadelelerden devrim ve komünizmin bir şekilde kendiliğinden ortaya çıkacağı, veya bir şekilde organik olarak ortaya çıkacağı yanılsamasını teşvik etmek yerine tüm bunlara devrim mücadelesi ve komünizmin nihai amacına hizmet etme bakış açısıyla yaklaşmasıdır.
Mike Ely daha da ileri giderek DKP’nin çizgisi ve pratiği hakkında hicivli açıklamalarda bulunuyor -bunu büyük ölçüde halka patronluk taslayarak “konuşulduğu” şeklinde nitelendirerek- ve ardından öncü partinin rolünü tasfiye etmek için gerekçe olarak Büyük Proleter Kültür Devrimi’ni (!) örnek gösteriyor.
Mike Ely şöyle diyor: “Büyük Proleter Kültür Devrimi’ne ilişkin belgeleri yeniden okurken, Mao’nun halkın siyasi mücadele sürecinde bilinçlendiğini ve gelişim gösterdiklerini düşündüğünü bir kez daha fark ettim. Bir önemli belgede şunlar belirtiliyor: ‘Kitlelerin kendilerini hareket içinde eğitmesine izin verin.’ İnsanlar siyasi mücadeleler içinde devrim ve komünizm ideolojisini takdir etmeyi ve bunu uygulamayı öğrenirler.” [13]
Bu ifade, Çin devriminin hakikatini ve tarihini çarpıtma açısından kesinlikle çarpıcıdır ve devrimin en kritik yönünü dışarıda bırakır, ki bu da tam olarak Mao’nun önderliğindeki Çin Komünist Partisi’nin çizgisi ve önderliğidir. Öncü bir komünist partinin önderliği olmaksızın, halk kitleleri “siyasi mücadele sürecinde devrim ve komünizm ideolojisini takdir etmeyi ve uygulamayı” nasıl öğrenebilir?
Ve Avakian’ın belirttiği gibi: “…Ve elbette, Lenin’in Ne Yapmalı? eserindeki temel bir nokta, bilimsel bir duruş ve yaklaşım içeren komünist bilincin neden ve nasıl “kendiliğinden” gelişemeyeceği ve bu bilincin proletaryaya ve halk kitlelerine kendi doğrudan ve yakın deneyimlerinin dışından insanlar tarafından getirilmesi gerektiği ve hem bu nedenle hem de başka nedenlerden ötürü, komünist devrimin, toplumun bütün kesimlerinden, komünist dünya görüşünü benimsemiş insanlardan kurulu örgütlü bir öncü partinin liderliği altında olması gerektiği konusundaki analizidir.” [DYİK, 2.Bölüm]
Bu kitlesel mücadelelere ilişkin, devrim ve komünizm ihtiyacının anlaşılması radikal bir kopuşu, burjuva demokrasisinin ve bu kapitalist sistemin sınırlarından bir kopuşu temsil eder. Ve bu anlayış kendiliğinden oluşmaz.
Örneğin kapitalizmin temel çelişkisinin -toplumsallaşmış üretim ve şahsi temellük arasındaki çelişkinin- kavranmasına ne demek gerekiyor? Afrika’da kitlesel açlıktan emperyalist savaşlara ve işkencelere kadar bugün gördüğümüz tüm dehşetin nihai anlamda sorumlusu nedir? İnsanlar aynı dehşetlere karşı sert bir şekilde mücadele yürütürken ve direnirken bile bu anlayış kendiliğinden, yalnızca doğrudan ve anlık deneyimden nasıl ortaya çıkacak?
Peki ya şu temel bilimsel gerçek ne olacak: “ABD’de var olan şeyin özü demokrasi değil, kapitalizm-emperyalizmdir ve bu kapitalizmi-emperyalizmi güçlendirecek siyasi yapılardır. ABD’nin dünyaya yaydığı şey demokrasi değil, emperyalizm ve bu emperyalizmi güçlendirecek siyasi yapılardır.” [Bob Avakian’ın “Başka Bir Yolu Öne Sürmek” (BBYÖS) adlı kitabından alıntılanmıştır, revcom.us web sitesinde mevcuttur] Bunu yalnızca o sistemin altında acı çekme ve bu sistemin suistimallerine karşı mücadele etme tecrübelerinden kavrayabiliyor musunuz? Burjuva demokrasisinden kopmak kendiliğinden olmaz ve mücadele ile birlikte çok fazla bilim ve teori gerektirir. Burjuva demokratik çerçeve içindeki kendiliğinden mücadelelerin bu kamburun üstesinden gelebileceğini, bunu aşabileceğini ya da bu mücadeleler içinde çok sayıda insanın yalnızca doğrudan ve dolaysız eylemiyle bu anlayışa ulaşabileceğini düşünmek yanıltıcı ve hatalıdır.
Avakian bu noktaya yoğunlaşır, burjuva demokrasisinin ötesine geçmek için yeni bir teorik zemin ile kırılma yaratır ve komünist projedeki demokrasinin mükemmelliği şeklindeki herhangi bir nosyondan daha fazla kopuş gerçekleştirir. Ve bu bağlamda, Mike Ely’ın “Avakian’ın kendine özgü [idiyosinkratik] demokrasi eleştirisi” dediği şeye atıfta bulunması -ve aslında bunun reddedilmesi- oldukça açıklayıcıdır. Bu “kendine özgü demokrasi eleştirisinin” [Mektup 1] yalnızca bir yönünü ele alalım. Mike Ely, burjuva demokrasisinin komünizmle karıştırılmasının Komintern tarafından 1935’te benimsenen (ve hareketin çoğu için daha halen geleneksel bir hikmet olarak kalan) “Faşizme Karşı Birleşik Cephe” şeklindeki çizginin bir problem olduğunu düşünüyor mu? Örneğin, 2. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında birçok “komünist” partinin devrimi terk etmesinde bunun etkisi neydi? Mike Ely’ın demokrasi eleştirisi tam olarak nedir? Veya böyle bir şey onda var mı? Yoksa bu basitçe kabul etmeme durumu aslında hareketin büyük bir kısmıyla birlikte takip ettiği ve var olmayan sınıfsız bir demokrasiyi genişletme ve “mükemmelleştirme” niyetinin bir çeşit itirafı mı?
Kitlelerin, insanlığın -komünizm doğrultusunda- kapitalizmden kurtuluşunun gerekliliği ve temeli üzerine; devrim yaparak ve karmaşık bir sosyalist geçiş döneminden geçerek oraya nasıl ulaşılacağı konusuna ilişkin belirli bir anlayışa sahip olması gerekir. Bu “4 Bütünlerin” ötesine geçmek şeklinde ifade edilen şeydir. [14] Bütün bunlar, 150 yıldan fazla bir süredir geliştirilen, geniş toplumsal pratikten ve uluslararası komünist hareketin çalışılması sonucunda öğrendiklerimizin sentezlenip damıtılması ile bilimin muazzam miktarda yoğunlaşmasıdır.
Bütün bu bilim, mücadelelerdeki doğrudan ve ivedi deneyimlerden ortaya çıkamaz. Yıldızlara bakıp fizik yasalarını anlatabilseydik, ya da çevremizdeki hayvan ve bitkilerin yaşamına bakıp evrim yasalarını açıklayabilseydik, o zaman bilime ne gerek kalırdı? Komünizm açısından bu durum niçin farklı olsun? Komünist devrim yapmak, sistemin yol açtığı öfke karşısında yalnızca aktivizm ve örgütlenme demek değildir – fakat böyle bir mücadeleye duyulan ihtiyacı kesinlikle gerektirir ve kavrar. Gerçekliğin altında yatan çelişkileri analiz etmek, buna dayalı çok yönlü bir devrimci mücadelenin geliştirilmesi ve tüm bunları insanlığın kurtuluşunun nihai hedefine doğru dönüştürmek, bilimin ve diyalektik materyalizmin kapsamlı bilimsel yöntem ve yaklaşımının uygulanmasıdır. Mike Ely’ın “…insanlar siyasi mücadeleler içinde bilinç geliştirirler ve gelişim gösterirler” şeklindeki tek yönlü ısrarı, komünist ve devrimci bilinci geliştirmeye yönelik her gerçek çaba için hatalı ve yıkıcıdır.
Mike Ely ve Dokuz Mektubu şunu söylüyor, “Devrimci siyaseti merak eden önemli sayıda insan var. Ne zaman dışarı çıksak onlarla tanışıyoruz. Ancak halkın en ileri, hoşnutsuz, huzursuz, bilinçli kesimleri hatta devrimci bir değişim için adeta YAKARAN kesimleri bile çoğu zaman özellikle devrimci bir komünist kutba doğru eğilimli değildir. Bu durum, bizim için nesnel olan bir boşluktur… Bu durum bir komünist hareketin nasıl kapatılacağını öğreneceği veya öğrenemeyeceği bir boşluk demektir.” [Mektup 2]
İşte Mike Ely’ın yanlış cevapladığı mesele tam da şudur:
Komünist devrimlerin ilk dalgasının tarihsel yenilgisi ve bunun başarısız bir proje olduğuna dair halkın bilincine vurulan hüküm karşısında, pek çok kişinin kendiliğinden bir şekilde devrimci bir komünist kutba yönelmemesi şaşırtıcı değildir. Bunlar Bob Avakian’ın yeni sentezi oluştururken derinlemesine araştırdığı ve Mike Ely’ın da alakasız olduğu gerekçesiyle reddettiği meselelerdir. Ve bu durum, DKP’nin bu meseleler üzerine halkın kökten farklı bir dünyayı tasavvur edebilmesi, anti-komünist yargılarla mücadele edebilmeleri ve insanlığın kurtuluşunu sağlayacak yegane kavrayış ve ideolojiyi benimsemeleri açısından kitleler arasında geniş çaplı bir tartışma başlatmasının en büyük nedenidir. Aşağıda halkı devrimci komünist kutba kazanmak için gerekli olan ideolojik kopuş meselesini daha ayrıntılı olarak inceleyeceğiz; ancak burada insanların hatalı inançlardan kopmaları ve bunlara meydan okumaları gerektiğini reddetmenin ve onları bu inançlara hapsetmenin revizyonizmin ve ekonomizmin ayırt edici bir özelliği olduğunu belirtmek oldukça önemlidir. Bu mantık “Etrafımızda daha fazla insana ihtiyaç duyarken onları uzaklaştıracak şeyleri neden gündeme getiriyoruz ki” şeklinde kendini gösteren bir mantıktır. Evet, “çevremizde daha fazla insana” ihtiyacımız var – ancak yine de kritik soru şudur; ne için?
Mike Ely, “Avakian’ın önce teori ve ideoloji, ardından da kitlesel örgütlenmeye ilişkin doğrusal görüşü” diyerek bütün bir argümanını oluşturuyor: [Mektup 3] Bob Avakian’ın “Devrim Yapmak ve İnsanlığı Kurtulmak, 1.Bölüm” içinden alıntı yapıyor: “Şu noktayı anlamak önemlidir: Toplumda köklü bir değişim ihtiyacı, üstyapıda -insanların düşüncelerinde ve daha sonra da insanların oluşturduğu siyasal oluşumlarda– ortaya çıkar. İnsanlar gruplar oluşturur, programları olan ve toplumun temel ilişkilerinde olanları ve en temel anlamda üretici güçler ve üretim ilişkileri arasındaki çelişkileri yansıtan -indirgemeci, doğrusal ve birebir anlamda bir yansıtma değil- temel anlamda bir yansıtma amaçları olan partiler kurarlar. Bu durum, az çok insanların düşüncelerinde ve daha sonra da politik örgütlerde yansımasını bulur.”
Ve Avakian’ın bu açıklamasından şu sonuca varır: “Bu doğrusal görüş, DKP’nin mevcut doğrusal taktiklerinde somutlaşıyor: Önce Avakian’ı inceleyin, sonra insanlara bundan bahsedin, sonra da bu temeldeki bir örgütte katılaşmalarını bekleyin.” [Mektup 3]
Mike Ely, burada ilkesiz bir şekilde Avakian’dan bağlam dışında bir alıntı yapıyor ve Partimizin çizgisinin ve “taktiklerinin” anlamını kendi versiyonunu uydurabilmek için indirgemeci bir şekilde çarpıtıyor. Avakian’dan alıntı yaptığı şey, ekonomik temel ve üstyapı arasındaki ilişki ve bunun radikal değişim süreciyle nasıl ilişkili olduğuna dair genel kapsamlı bir bilimsel tespittir. Mike Ely’ın aktarmadığı ve Avakian’ın söylediği şey şu şekildedir; “Fikirlerine göre harekete geçerken, düşünceleriyle ilgili olarak değişim arayışına girerken, insanlar da dâhil olmak üzere üretici güçleri serbest bırakmak ve özgür kılmak için yıkmak ve dönüştürmek zorunda oldukları (tekrar belirtelim, kısmi anlamda, sınırsız anlamda değil) devlet baskısı ve toplumdaki güç ilişkileri gibi sınırlamalarla -sadece ekonomik değil, aynı zamanda politik sınırlamalarla- karşılaşırlar. Toplumlar işte böylece köklü ve niteliksel bir biçimde değişirler, devrimler bu şekilde ve bu sebepten -kritik bir mücadele sayesinde- doğar ve oluşur.” [DYİK, 1.Bölüm] Bu nokta, Avakian’ın bahsettiği şeyin aslında Mike Ely’nin “DKP’nin mevcut doğrusal taktikleri” versiyonuyla hiçbir ilgisi olmadığını açıkça gösterir.
Aslında aşağıdaki alıntıda mücadele ve bilinç arasındaki ilişkinin son derece basit ve doğrusal bir anlayışına ihanet eden bizzat Mike Ely’dır:
“Ancak, devrimci bir halkın olgunlaşması birçok yönden nesnel bir süreçtir. Örneğin: Afro-Amerikan aktivistlerin yurttaşlık hakları jenerasyonu, entegrasyon ve oy verme konusundaki burjuva demokratik illüzyonlara derinden bağlıyken oldukça örgütlüydü. Pratik deneyimleriyle ve bu iş için daha geniş bağlamı oluşturan olaylarla devrimcileştiler.”
“Böylesi kitlesel siyasi deneyim anları devrimci komünist faaliyet için adeta haykırır, öyle ki muhalefet ve devrimci düşünceler aslında komünist bilince ve ciddi hazırlıklara geçer.” [Mektup 3]
Bu tamamen yanlış ayrıca tarihsel olarak da hatalıdır. İlkin, Mike Ely devrimci fikirlerin ve akımların “dönem üzerindeki” muazzam etkisini dışarıda bırakıyor. Devrimci Çin’in ve Mao’nun etkisi, 60’ların tüm ethosu ve açığa çıkan radikalizmi siyahi halk kitlelerinin mücadelesine hem katkıda bulunmuş hem de bunları güçlendirmiştir. Peki Malcolm X ve 60’ların diğer devrimci entelektüelleri -“sivil haklar hareketinin” ideolojisine, hedeflerine ve yöntemlerine son derece eleştirel yaklaşan ve dünya çapında meydana gelen devrimci mücadelelerden etkilenenler – onun temiz ve zarif paradigmasına uyuyor mu? Peki ya Kara Panter Partisi’nin diğer eğilimlere karşı -MLK’nın reformizminden Karenga ve Baraka’nın “domuz eti milliyetçiliğine” kadar- verdiği önemli ideolojik mücadelelere ne demek gerekiyor? İşte tam da bu noktada Mike Ely, “devrimci bir halkın olgunlaşmasının birçok yönden nesnel bir süreç” olduğunu iddia ederek öznel güçlerin, devrimci komünist öncülerin rolünü reddediyor. Evet, nesnel faktörler vardır ancak gerçek şu ki, zaman zaman kahramanca da olabilen sisteme karşı mücadeleler -ve “bu iş için daha geniş bağlamı oluşturan olaylar”- kendiliğinden devrimci bir kuşak yaratmamıştır. Ortaya çıkan farklı eğilimler vardı ve eğer komünizm ideolojisi bu mücadele “olmadan” getirilmeseydi, komünist bir eğilim de gelişemezdi. Ve bu arada o zamanlar dahi komünizm, milliyetçiliğe ve reformizme karşı -teorik düzeyde- şiddetli bir ideolojik mücadele yürütmek zorunda kalmıştı, yani bu mücadelelerden organik bir şekilde çıkmamıştır. Temelde, devrimci bir halkın olgunlaşmasını sağlayan süreç komünist öncü için objektiftir, ancak bunun içindeki dinamik ve esas unsur, öncü tarafından yürütülen bilinçli çalışma ve mücadeledir – bir başka deyişle, devrim ve komünizm için çalışan öznel güçlerin olabildiğince fazla inisiyatif almak için mücadele yürüteceği nesnel gelişmelerin bir etkisidir. Özetle Mike Ely, 1960’ların tarihsel açıdan hatalı bir tanımlamasını yapar; Mike Ely, devrimci bilincin kendiliğinden ve ancak “pratik deneyimlerden” ortaya çıkabileceği argümanını desteklemek için bunu kurgulamaya çalışır. Bu örnek hakkında söylenebilecek çok şey var, bu tarihsel dönemden burada söz konusu olan meselelerle ilgili öğrenilecek çok şey var. Ancak kesin olan bir şey var: “muhalefet ve devrimci düşünceler”, komünistlerin komünizmi ve devrimi getirmeye yönelik çok yönlü bilinçli çalışmaları olmadan “komünist bilince geçmez” – evet, bu durum siyasi mücadelelerle ve objektif alandaki değişikliklerle diyalektik ilişki içinde yaşanır.
Aynı hatalı metodolojinin günümüze uygulanması ile şu açıklama karşımıza çıkıyor: “Böylesi bir radikalleşme sürecine, çok daha büyük bir ‘gecekondu gezegeninin’ mültecileri olarak buraya gelen ABD’deki göçmen işçilerin arasına girince geçiş yapabileceğimize inanıyorum. Umarım Katrina ve Jena olaylarının ardından Siyahi gençlik arasında böyle bir dönemin ortaya çıktığını görürüz. Bu tür bir potansiyel radikalleşmeye karşı oldukça duyarlı olmamız, bunlara enerjiyle ve stratejik bir takdirle karşılık vermeye hazır olmamız gerekiyor.” [Mektup 3]
Bu söylenenler, gazeteyi ana silahı olarak kullanan, her yerde devrimi yayan, devrimci teori ve bilimle Lenin’in iktidarın devrimci şekilde ele geçirilmesi mücadelesinin bel kemiği olarak tasavvur ettiği sınıf bilincine sahip devrimci bir güç meydana getirmede kitlelerin çekirdek güçlerini öne çıkarmak ve onları eğitmek için öncünün belirleyici rolü kavrayışından tamamen yoksun bir yaklaşımı gösterir. Bu durum komünistlerin ve sınıfsal bilince sahip kitlelerin elinden inisiyatifi alarak onları pasif bir konumda bırakır; Mike Ely işte böylesi bir “potansiyel radikalleşmeyi” bekliyor, bunu umuyor ve böylesi bir durumu “enerji ve stratejik takdirle karşılık vermeye hazır olmak” şeklinde savunuyor. Ve yine sormalıyız: NE için enerji? Hangi temelden stratejik değerlendirme? Kendiliğindencilikle mücadele etme gerekliliğini anlamak mı, yoksa onun peşine takılmak mı? Bu durumu belirtmeyi reddetmek, aslında kişinin cevabını da ifşa eder.
Mike Ely şöyle diyor, “DKP artık komünist çalışmanın ‘iki dayanağı’ olduğunu savunuyor. İlk “dayanak”, “AT&P” (Avakian’ın takdir edilmesi – duyurulması ve popülerleştirilmesi) çalışmasıdır. Diğer ‘dayanak noktası’ ise gazete çalışmasıdır. Gazete Avakian’ın teorik makalelerine daha fazla ağırlık verme ve onun komünizmi yeniden tasavvur etmesini teşvik etmek için yeniden tasarlanmıştır, bu arada ajitasyon ve teşhir konseptleri de dönüşüme uğramıştır. Bu yeni konsept paketi, “Zenginleştirilmiş Ne Yapmalıcılık” olarak adlandırılır. Bu zenginleştirme, Lenin’in Ne Yapmalı? eserinin bir olumsuzlamasıdır. İnsanların faaliyetlerinin ve bilincinin komünist bir yöne nasıl yönlendirilebileceğine dair farklı (ve idealist) bir görüşü temsil etmektedir.” [Mektup 3]
Burada “Zenginleştirilmiş Ne Yapmalıcılık”ın detaylı bir tartışmasına giremeyiz, Bob Avakian tarafından öne sürülen bu önemli kavramın daha kapsamlı bir açıklaması için okuyucuları “Devrim Yapmak ve İnsanlığı Kurtarmak” eserini incelemeye çağırıyoruz. Bob Avakian burada gazetenin ve AT&P’nin iki dayanak noktası olarak öneminden bahsetmesine ek olarak, devrimci bir halkın ortaya çıkması için gerekli olan bütün bir komünist çalışmayı da değerlendirir – buna “verili bir zamanda bu sistemin sömürücü ve baskıcı doğasının egemen sınıfın ve onun kurum ve organlarının politikaları ve eylemlerinde yoğunlaşmasına karşı büyük siyasi direnişin inşasının esas yönleri”[15] ve kitlelerin “anlamlı devrimci çalışmaya nasıl dahil edileceği” meselelerinin çözümlenmesi de dahildir. Ancak görüleceği üzere, Lenin’in Ne Yapmalı? eserini reddeden aslında Mike Ely’ın bizzat kendisidir.
Mike Ely’ın, Lenin’in Ne Yapmalı? eserinin merkezinde yer alan bir kavram olarak, devrimle iktidarın ele geçirileceği nihai mücadelede komünist bir gazetenin ideolojik, politik ve örgütsel açıdan “hazırlığın önemli bir parçası” rolüne ilişkin değerlendirmesi nerededir? “Kapitalist sistemin kötülük ve istismarlarına, bütün bunların halk arasındaki farklı tabakaları nasıl etkilediğine ve farklı tabakaların toplumdaki ve dünyadaki büyük olaylara nasıl yanıt verdiğine keskin bir ışık tutan; bütün bu kötülük ve adaletsizliklerin kökenindeki nedenleri ve ilişkileri ikna edici bir şekilde aydınlığa çıkaran ve bütün bunların üzerinden, devrime ve yeni, sosyalist ve son kertede komünist bir toplumun kurulmasına duyulan ihtiyaca ve mevcut (kapitalist) toplumda sömürülen sınıfın, proletaryanın, tüm dünyadaki proleter devrimin parçası olarak böyle bir devrimci dönüşümün gerçekleştirilmesindeki belirleyici rolü olan” [DYİK, 2.Bölüm] “halkın kürsüsüne” dair değerlendirmesi nerededir?
Lenin’in bilimsel bir bakış açısı ve yaklaşımı içeren komünist bilincin neden ve niçin kendiliğinden geliştirilemeyeceği, proletaryaya ve kitlelere kendi doğrudan ve ivedi deneyimlerinin dışından getirilmesi gerektiğine dair Ne Yapmalı?‘daki merkezi ve önemli noktaya ilişkin değerlendirmesi nerededir? Komünist bakış açısını benimsemiş ve bu anlayışı halk kitlelerine ulaştırmaya kendini adamış, toplumun her kesiminden gelen insanlardan oluşan örgütlü bir öncü partinin önderliğinin ne kadar vazgeçilmez olduğuna dair değerlendirmesi nerededir?
İşin aslı hiçbir yerde yoktur – bütün bunlardan oportünizmin hizmetinde itina ile uzak durulur.
KİTLELERİN TESELLİYE Mİ, YOKSA KURTULUŞA MI İHTİYACI VAR?
Mike Ely’ın argümanlarına nüfuz eden ekonomizm, hiçbir yerde din üzerine tezlerinden ve dini inançlara meydan okumayı bilinçli devrimci mücadelenin önemli bir parçası yapmanın niçin yanlış olduğuna dair iddialarından daha belirgin değildir.
Bunun özüne girmeden önce, bu din tartışmasında (ve daha genel olarak bu Mektuplarda) öne çıkan Mike Ely’ın eklektik yöntemi hakkında önemli bir noktaya değinmek gerekiyor. Lenin’in Devlet ve Devrim kitabından şu alıntı özellikle aydınlatıcıdır: “Diyalektik, yerini eklektizme bırakır. Eklektizm, Marksizme dair günümüzün resmi Sosyal-Demokrat literatüründe karşılaşılan en olağan ve en yaygın uygulamadır. Bu şekilde bir ikame durumu şüphesiz yeni bir şey de değildir: Yunan felsefe tarihinde bile gözlemlenmiştir. Marksizmi oportünist tarzda tahrif ederken, eklektizmin diyalektiğin yerine geçmesi halkı kandırmanın en kolay yoludur. Yanıltıcı bir tatmin sağlar; sürecin tüm yönlerini, gelişen tüm eğilimleri, çatışan tüm etkileri ve benzerlerini hesaba katıyor gibi görünür, oysa gerçekte toplumsal gelişme sürecinin bütünleyici ve devrimci bir kavrayışını sunmaz.” [16] [Vurgu bize aittir]
Mike Ely, Avakian’ın “insan varoluşunun ihtiyaçları ve çaresizliği içinde dini inancın ne kadar derin bir şekilde kök saldığını ciddi şekilde küçümsediğini” iddia ediyor ve şöyle diyor; “İnanç ve dini topluluklar, teselli ve anlam arayışı üzerinde temellenir” ve Marx’ın “[din] değerlendirmesi, Avakian’ınkiyle keskin bir tezat oluşturur.” [Mektup 5] Belirgin ve temel olarak, Mike Ely, Avakian ve DKP’nin Marx’ın “Din… kalpsiz bir dünyanın kalbidir…” [17] sözünü kavramadığını iddia etmektedir.
Mike Ely, bu durumda ancak okurlarının okuyamayacaklarını ve özellikle de Avakian’ın Aklı Özgürleştirmek ve Dünyayı Kökten Değiştirmek İçin: Tüm Tanrılardan Kurtulun! kitabının 223. sayfasındaki şu açıklamaya dönemeyeceklerini ummak durumunda! “Delice ve tahammül edilemez bir dünyada neden birçok insanın ve özellikle de ezilen halk kitlelerinin bu deliliğin ortasında işleri birarada tutabilecek sağlam bir şey bulma umuduyla her seferinde dine döndüğünü anlamak oldukça önemlidir.” Avakian, olaylara “açık fikirli” bir şekilde yaklaşılmamasına karşı uyarıda bulunmaya, insanların neden bu inançları benimsediğini ve bunların neden bu kadar zararlı olduğunu derinlemesine tartışmaya devam ediyor. [18]
Mesele şu ki, dinin nasıl “kalpsiz bir dünyanın kalbi” olduğunu tam olarak anlıyoruz. Ancak daha da temelde, Marx gibi bizler de ilk olarak dünyanın “bu korkunç kapitalist şimdiki” haliyle kalpsiz olmasına gerek olmadığını, tarihte ilk kez bu tür bir “teselli ve anlama” ihtiyaç duymayacak, toplumdaki tüm baskıcı ilişkilerin ve fikirlerin fiilen ortadan kaldırılacağı ve kökünden söküleceği bir dünya elde etmenin temeli olduğunu kavrıyoruz; ve ikincisi, din bu hedefe bu kökten farklı dünyaya ulaşmanın önünde bir engel olarak durmaktadır ve aslında tarihin bu noktasında insanlığın kurtuluşu üzerinde muazzam bir ağırlık ve prangadır. Bu kökten farklı dünyayı ortaya çıkarmak, gerçekliği bilmek ve değiştirmek için tamamen bilimsel ve bilinçli bir yaklaşımı gerektirir; yani var olmayan tanrılara veya diğer doğaüstü güçlere bel bağlamayı gerektirmez. Din, bir yandan bu bilimsel yaklaşıma ve bu dünyayı değiştirmedeki bilinçli eylemlerimize karşı çıkıyor ve bunu karalıyor, diğer yandan da kurbanları suçlamayı yani en nihayetinde günah, utanç, suçluluk ve korku gibi nosyonlarla suçu ezilenlerin ve sömürülenlerin üzerine atma fikrini aktif olarak teşvik ediyor. Kadınlar ve eşcinsel bireyler üzerindeki geleneğin zincirlerinin gerici ve ortaçağ fikirleriyle aktif olarak güçlendirilmesine dair hiçbir şey söylemiyor.
Peki ya “korkunç” “şu anki günlerini” geçmiş yaşamlardaki günahlara ve bunun sonucunda ortaya çıkan kötü karmaya ve bir sonraki kurtuluş ümidine atfeden Hindu köylüleri ne olacak? Katrina Kasırgası’nda New Orleans’taki Siyahilerin çektiği acıları aslında Tanrı’nın getirdiği ve aslında halkın günahlarından ötürü bunun haklı bir ceza olduğu ya da bunun “Tanrının gizemli yönlerinden biri” olduğu şeklindeki görüşlere ne demeli? Mike Ely ve Dokuz Mektubunun “siyasal İslam” olarak adlandırdığı şeyi ABD emperyalizmine karşı bir panzehir olarak değerlendiren ve İran İslam Cumhuriyeti’ni de bu doğrultuda ideal bir toplum olarak görme eğilimindeki Ortadoğu’daki Müslüman gençlere peki ne demeli? Bütün bunlar kökten farklı bir dünyanın ve özgürleşmenin önünde engel mi? Dünyanın mevcut durumu, “bu korkunç kapitalist şimdiki zaman” insanın ilk günahının bir ürünü ve sonucu mu; çözüm dua etmek ve var olmayan tanrılardan af ve kurtuluş dilemek mi?
Marx, Dokuz Mektup içinde alıntılanan aynı paragrafta çok doğru ve kısa bir şekilde şunu ifade eder: “Dine karşı mücadele bu nedenden dolaylı olarak dinin ruhsal aroma olduğu dünyaya karşı bir mücadeledir” – ve meselenin düğüm noktası da burasıdır. Esasen dinin “kalpsiz bir dünyanın kalbi” olduğu gerçeğini savunmakla, aslında dini değil, şimdi bizi bu kalpsiz dünyadan kurtulmamızda bize büyük bir engel teşkil eden dinden kurtulmayı -ve gerçekten bu “kalpler” için savaşmayı ve sevgiyle bu kalplere tutunmayı- savunuyor; Mike Ely ve Dokuz Mektubu hangi dünya için savaşıldığına dair bir kez daha ihanet ediyor. “Dinin manevi aroma” olduğu, “kalbi” olduğu “bu korkunç kapitalist” dünya için mi? Yoksa artık bu “kalbe” yani dine daha fazla ihtiyaç duyulmayacak -ki din buraya ulaşmanın önünde bir engel olarak durmaktadır- bir dünya için mi?
Mike Ely, gerçekten de önceden dini inançlara sahip olan kitleler de dahil olmak üzere, önemli bir unsur olarak ateizmi içeren tutarlı bir materyalist (aynı zamanda diyalektik) bir dünya görüşü ve yönteme kazanılacak kitlelerin önemli bir bölümü olmadan devrimci bir hareketin inşa edilebileceğine ve bu devrimin gerçekten başarılı olabileceğine inanmamızı mı istiyor? Yoksa politik ve ideolojik açıdan kitlelerin ileri kesimlerinin ilerletilmesinde böylesi dini inanç ve dini dünya görüşlerinden kopmaları için onlarla bu meselelere ilişkin yoğun bir ideolojik mücadele yürütülmeden bunun olabileceğine mi inanmamızı istiyor?
Komünist devrim, kitlelerin çevrelerindeki dünyayı daha derinden ve doğru şekilde anlamasına ve onu değiştirmek için bilinçli hareket etmesine dayanır. Din, daha ilerici taraftarlar tarafından savunulsa bile, tanım gereği, en azından nihai anlamda dünyanın biz ölümlüler tarafından anlaşılamayacağı konusunda ısrar eder, nihayetinde her şeyi yöneten, anlayamadığımız doğaüstü bir varlığın iradesi veya planı olduğu konusunda ısrarcıdır. İnsanların gerçekliğin doğasını daha derin bir şekilde kavramaları ve bu temelde gerçekliğin nasıl dönüştürüleceğine dair plan ve politikalar belirlemek yerine, din, gerçekliği anlamak ve dönüştürmek için (mitolojik) “Tanrı Kelamına” bakılmasını veya “ilahi ruhun” rehberliğini arama konusunda idealist bir metodolojiyi aşılar. İnsanlar aynı anda hem bilimsel komünist (ve komünistler özünde bilim insanıdırlar) hem de doğaüstü güçlere inanan kişiler olamaz!
Mike Ely’ın buradaki çizgisi, özünde eski Komünist Partisi ile aynıdır; bu çizgi yalnızca baskıya militan bir şekilde karşı koyan halkın mücadelesiyle birleşmekle kalmayıp, aynı zamanda dini görüşlere de bağlı kalanları kabul etmiş bir çizgidir -ki yapılması gereken de budur- fakat çoğu zaman bu tür insanları dahil etmeden önce ve onları komünist bir temelde dahil etmek doğrultusunda ya da KP’ye katıldıktan sonra dini bir dünya görüşünden (ve belirli dini inanç ve ilkelerden) kopmaları için onlarla asla gerçek bir mücadele yürütmemişlerdir. KP’nin bu yönelimi ve yaklaşımı, eski KP’nin asla bir komünist ve devrimci olmadığını ve aslında başından beri giderek artan bir şekilde ekonomizm, pragmatizm, eklektizm ve özünde revizyonizm tarafından karakterize oldukları gerçeğini gösteren -bir dizi- kilit ifadeden biridir.
Ayrıca Mike Ely’ın dine ilişkin savunduğu -bu inançların çok derin köklere sahip olduğu ve kitleler açısından onlardan kopamayacak kadar bunların değerli oldukları, bu nedenle olumlu bir değeri olması gerektiği ve onlardan kopmak için insanlarla gerçekten mücadele etmenin yanlış olduğu şeklindeki- mantığa da bakmalıyız. Bu mantığa göre aynı ilke, kitleler içindeki farklı kesim ve gruplar tarafından derinlerde kök salmış her şeye uygulanmalıdır, örneğin burjuva-demokratik illüzyonlar, pasifist dünya görüşü, beyaz üstünlenmeciliği, erkeklerin üstün oldukları şeklindeki düşünce, Amerikan şovenizmi gibi şeyler ve en önemlisi de anti-komünizm buna dahildir! Buradaki mesele Mike Ely’nin bu şeyleri açıkça onaylaması -ya da açıkça bunlarla mücadele edilmemesi gerektiğini savunması- değildir. Dinle ilgili olarak savunduğu şeyde yer alan düşünce biçimi ve ilkeler, mantıksal olarak halk kitleleri arasında güçlü bir şekilde kabul gören tüm bu görüşler için de -ve bir kez daha bu geri ve hatta bazı durumlarda düpedüz gerici görüşlerden kopmaları için onların kazanılması gerekir- geçerlidir.
Mike Ely şöyle diyor: “Son iki yüz yıldır pek çok Afro-Amerikanın yaşadığı Hristiyanlık coşkusunun, en temelde dışarıdan ‘yanlış bilinç’ empoze edilmesinden değil, korkunç bir dünyada mest edici bir rahatlamaya ve ortak bir teselliye yönelik derin bir ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır.” [Mektup 5]
Öncelikle, bu açıklama bir başka eklektizm örneğidir. Siyahi halk kitlelerinin “mest edici bir rahatlamaya” mı ihtiyacı var, yoksa komünist devrim yoluyla korkunç baskılarından kurtulmaya mı ihtiyaçları var? “Hristiyan coşkusu” denen şey kölelikten, linçten, KKK ve daimi Jim Crow teröründen, siyahi gençliğin şeytanlaştırılmasından, devamlı olarak suçlanmasından ve hapsedilmesinden objektif olarak gerçek bir rahatlama sağlıyor mu? En çaresizce ihtiyaç duyulan şey devrimdir ve bu toplumun dokusuna, sınıfsal ilişkilerine, üretim ilişkilerine, toplumsal ilişkilerine ve fikirlerine işlenmiş kölelik mirası ve beyaz üstünlüğünden kurtulmadıkça, bu lanet olası sistemden kurtulmadıkça, bu avuntudan başka bir şey olmayacaktır. Sözde bir komünist olan Mike Ely, kanserin sökülüp çıkarılması için ihtiyaç duyulan radikal bir cerrahi işlemi yani devrimi savunması gerekirken, bunun yerine dinin işe yaramaz teselli ve merhametini savunduğu için kendinden utanmalıdır.
Mike Ely ve Dokuz Mektubuyla ilgili esas mesele çok açık bir şekilde farkına vardığımız şekliyle, bu “korkunç dünyada” gerçekten sıkışıp kalmış olmasıdır ve bu çerçeve ve bağlam içinde “mest eden bir rahatlama ve ortak teselli için derin ihtiyacı” yükseltmesidir. Bunu tam da aslında bugün tüm bu lanet olası sistemden ve yarattığı dehşet dünyasından kurtulmanın önünde bir esaret zinciri ve halk kitleleri üzerinde bir yük olan dinin temel rolü üzerinden yapmaktadır. Açık ve basit gerçek şu ki, devrim ve kurtuluş, dünyaya bilimsel bir yaklaşımı, gerçeği bilmek ve değiştirmek için ihtiyaç duyulan şeyin devrim ve komünizmden başka hiçbir şeyin olmadığı temel gerçeğini bilmeyi gerektirir ve bunu gizleyen dini bir dünya görüşüne yakalanmamayı gerektirir.
Mike Ely şöyle diyor; “Elbette ki siyahilerin kilisesinin ekonomik destek açısından, sessiz bir topluluk için politik bir ses olması açısından ve hatta dünyayı değiştiren müziğin kaynağı olması açısından oynadığı tarihi kurumsal rolü anlamalıyız. Evet, bu kiliseler uzlaşı ve hatta gerici amaçlar için birer güç oldular. Fakat dinin (Siyahilerin kilisesi dahil) tarih boyunca ilerici ve hatta devrimci akımlara sahip olduğunu anlamazsak, tüm bunları nasıl değerlendirebiliriz?” [Mektup 5]
Siyahilerin kilisesinin çok çelişkili bir siyasi rolü vardı, ancak tanımlayıcı özelliği devrimci akımlardan uzak durması ve aslında onlara karşı çıkmasıdır. Avakian’ın Tüm Tanrılardan Kurtulun! eserinde dediği gibi; “… [Siyahilerin Kilisesinin ve Siyahi ruhban sınıfının rolü], halkın koşullarında bir miktar iyileşme gerçekleştirmeye çalışmak için köle sahipleriyle (ve köleliğin sona ermesinden sonra da iktidarı kullanan beyaz üstünlüğünü savunan görevlilerle) müzakere etmeyi içeriyordu. Bunu her zaman, zalimlerin çıkarlarını temelden tehdit etmeyecek şekilde, olayların kontrolden çıkmasını önleyecek bir temelde yaptılar; her zaman mücadelenin yürütülmesini ya da patlak veren mücadeleleri baskıcı ilişkilere temelden meydan okumayacak bir biçimde sınırlandırmaya çalıştılar. Defalarca ve özellikle de gerilim arttığında ve kitlelerin öfkesi kaynamaya başladığında, vaizler zalimlere gidip aslında şöyle derdi: “Eğer bana halka götürecek bir şey vermezseniz, olayların patlamasını önleyecek elimde hiçbir şey olmayacaktır.” [s. 146]
Ve Martin Luther King’in 60’larda oynadığı rolü şöyle anlatarak devam eder: “Kitlelerin öfkesi egemen güçler için kabul edilebilir sınırlardan çıktığında, King koroya katılarak hükümeti şehirdeki kitlesel isyanı zorla bastırmak için ordu göndermeye çağırmıştır. Bu durum, King’in 1967 yazında Detroit’teki son derece güçlü kent isyanı bağlamında aldığı tavırdır… ”[s. 146-147] Ancak King’in oynadığı bu rol, yani sınıf mücadelesi keskinleştiğinde Siyahi kilisenin esas belirleyici rolünün ne olduğuna kendisi değinmese ve gizlense de Mike Ely tarafından aslında iyi bilinmektedir.
Mike Ely şöyle diyor: “DKP yakın zamanda “İncil Kuşağı linç kuşağıdır” gözlemini savundu. Bu ifade, ırkçı şiddetin köktendinci Hıristiyanlığın “geleneksel değerlerinden” biri olduğunu öne sürmek anlamına geliyordu. Ancak bu yaklaşım hem tarihten hem de diyalektikten yoksundur: Güneyin İncil Kuşağı’nın Hristiyanlığı, yalnızca linççi güruhların dini değil fakat aynı zamanda linç edilenlerin de diniydi. Bunun nedeni İncil Kuşağı ve Linç Kuşağının Kara Kuşak üzerinde, yani Güney’in içlerindeki eski plantasyon alanları (Siyahi halkın “ızdıraplarımızın toprağı” dediği), iki farklı ulusun ve ulusal kültürün korkunç şekillerde bir arada yaşadığı bir yerde konumlanır. Bu bölgelerdeki Hıristiyanlık, Afro-Amerikan kiliselerini içermektedir.” [Mektup 5]
Burada söylenenler, insanları zincirler içinde tutan fikirlerin desteklenmesi ve savunulmasına neden olan şaşırtıcı bir eklektizm örneğidir. Mike Ely gerçekten neyin esas olduğunu -Güney’in İncil Kuşağı’nda baskın olan şeyin, “güneyli yaşam tarzının” mihenk taşı olan beyaz üstünlüğünün ve önce kölelik döneminde sonra da Jim Crow ayrımcılığı dönemindeki linçleri ve Siyahilere karşı diğer tüm korkunç suçları üretenin Hıristiyan İncili olduğunu- kavrayamayacak kadar kalın kafalı mı? Bu durumun kurbanların aynı gerici inanç sistemine bağlı olmasıyla ve halen de bağlı olmaya devam etmeleri gerçeğiyle daha da kötüleştiğini görmüyor mu?
Mike Ely şöyle diyor; “İnsanların gerçekte inandıkları şeyin karmaşıklığı, sofistike olması ve çeşitliliği çok az takdir ediliyor. Ve açıkçası insanlara çok az saygı duyuluyor ve birçoğunun neden inandığı ya da neden bazılarının inanmadığına dair çok az gerçek kavrayış var.” [Mektup 5]
İşin aslı, pek çok kişinin neden inandığına dair tam bir fikrimiz var. Fakat aynı zamanda tanrıların olmadığını da anlıyoruz; ayrıca var olmayan tanrılara inanmaya devam etmenin, gerçeklikle gerçekte olduğu haliyle yüzleşmemenin, bunu anlamamanın ve dönüştürmemenin bir komünist devrim yaratmayacağını da kavrıyoruz. Özellikle de Siyahiler açısından din bir kölelik zihniyetidir, özünde baskıcı bir efendiye boyun eğmekten başka bir şey değildir. Ve insanlar kabul etmek isteseler de istemeseler de gerçek olan budur.
Mesele “insanlara saygı” duymaksa, kurtuluşun neyi gerektirdiğine dair onlara doğruyu söylemekten daha büyük bir saygı olabilir mi? İnsanlara doğruyu söyleyecek kadar onlara saygı duymaktan bahsediyoruz, Mike Ely gibi sözde bir komünistin lütuflu yaklaşımlarının bununla hiçbir alakası yoktur. Avakian’ın Tüm Tanrılardan Kurtulun! eserinden bazı detaylarla birlikte alıntı yapmak uygun olacaktır. Çünkü bu örnek meselenin püf noktasını yakalar: “Halk kitlelerinin hakikatle yüzleşemeyeceklerini, hakikati kucaklayamayacaklarını, kendilerini özgürleştirmek ve tüm insanlığı özgürleştirmek için bunu kullanamayacaklarını düşünmek bir tür aşağılama biçimidir. Halka köle zihniyetinin aşılandığını ve hatta bunu benimsediklerini söylediğinizde, bu durumun onların suçu olduğunu veya bunun aslında değiştiremeyecekleri bir şey olduğunu söylemiyorsunuz. Onlara çağrıda bulunuyorsunuz ve onları bundan kurtulmaları için meydan okumaya yönlendiriyorsunuz. Ayrıca onlara neden bugün içinde bulundukları durumda olduklarını ve bundan çıkış yolunun ne olduğuna dair bir anlayış getiriyorsunuz. Bu zihniyete meydan okumadan bunu yapamazsınız. Ve bu zihniyete meydan okurken özür dileyerek de bunu yapamazsınız.” [s. 153]
TONY SOPRANO’NUN EVİNDE YAŞAMAK
Mike Ely’nin Dokuz Mektubunda çok az bahsettiği Marksizmin en temel ilkelerinden biri de enternasyonalizmdir. Lenin, emperyalist ülkelerdeki tüm komünistlerin kendi burjuvazisini yenilgiye uğratmak ve kitleleri bulundukları bu ülkeleri destekleme çerçevesinden çıkarmaya yönlendirme görevinden bahseder. Bu bağlamda, özellikle kitlelerin “kendiliğindenliğinin” sadece burjuva, devrim karşıtı ve reformist olmadığı, fakat aynı zamanda büyük ölçüde vatansever ve emperyalizm yanlısı olduğu dünyanın bu en güçlü emperyalist ülkesinde “Zenginleştirilmiş Ne Yapmalıcılık”ın önemi daha da derin bir anlam kazanıyor. [19]
Avakian, ABD’deki çoğu insanın genel yaşam koşullarına dünyanın geri kalanından önemli ölçüde daha iyi olduğunu belirtmek için “Tony Soprano’nun Evinde Yaşamak” örneğini kullanır ve bu yaşam standardının, dünyanın dört bir yanındaki egemenlerin suçlarıyla ve ABD’nin tepesinde oturduğu uluslararası bir besin zinciri olan emperyalizmin aşırı asalaklığıyla oldukça ilgili olduğu gerçeğine dikkat çeker. Ancak tıpkı Tony Soprano’nun ailesi gibi, ABD’deki insanlar buna çok yakından bakmak veya bu gerçekle yüzleşmek, bu sorumlulukla hareket etmek istemezler, çünkü bu onların “yaşam tarzlarını” oldukça rahatsız edecektir. Ve bunun da ötesinde, Avakian, ABD’nin savaş suçlarına bilinçli olarak karşı çıkan fakat belirli bir noktada “Teröre Karşı Savaş”a teslim olan, çünkü bunun çok zor ve belki de çok tehlikeli olacağı için pes eden insanlardan bahseder. Avakian, yürütülen mücadelenin önemini ve karşı karşıya kaldığı gerçek zorlukları önemserken, yine de tüm bunlarla ilgili olarak “İnsanlığa Karşı Suçlara Direnmeyi Reddetmek Bir Suçtur” meselesine dikkat çeker. [20]
Bu duruş, Mike Ely’dan gelen dehşete kapılan homurtuları kışkırtır. Kitleler adına işlenen suçlara yönelik kitleleri eleştirmek ve onlarla mücadele etmek ne kadar da yanlıştır. Bu bağlamda, Mike Ely’a göre World Can’t Wait tarafından çağrısı yapılan 5 Ekim 2006’daki gösterilerin “olağanüstü başarısız” olduğuna dair (neredeyse sevinç içinde) değerlendirmesini ve bu “başarısızlıktan” dolayı “kitleleri suçladığına” dair Bob Avakian’a yönelik eleştirisini bir inceleyelim.
Öncelikle şunu söylemeliyiz ki, 5 Ekim’in “olağanüstü başarısız” olduğu iddiası Mike Ely’ın o anın gerçek çelişkileri ve ihtiyaçlarından olağanüstü bir şekilde koptuğunu gösterir. Katılımcı sayısı açık bir şekilde beklenilen ve ihtiyaç duyulanın çok altında kalmıştır. Peki, savaşa ve tüm Bush programına karşı tavır almak için çaresizce bir yol arayan ve 5 Ekim protestoları olmasaydı seslerini topluca duyurmak için başka bir yol bulamayacak olan binlerce insana ne olacak? Ve Mike Ely, eğer WCW ortaya çıkmasaydı ve “çağrısında” somutlaşan şeyi başarabilmek için yola koyulmasaydı durumun şu ankinden daha mı iyi yoksa daha mı kötü mü olacağı konusunda ne söyleyecek? Peki milyonlarca insanın savaşa, işkenceye ve temel haklara yönelik saldırılara duyduğu derin öfkesini ve kitlelerin bu dehşetlere gerçekten karşı çıkacak şekilde eyleme geçmesini burjuvazinin ve bu durumda özellikle Demokrat Parti kanadı altına girmesini engellemek için halen acil bir mücadele yürütülmesi gerekmiyor mu?
Mike Ely, Avakian’ın şu sözlerinden alıntı yapıyor: “Maoistler olarak işler iyi gitmediğinde kitleleri suçlamamalıyız. Ama lanet olsun, biraz da olsa kitleleri suçlamak istiyorum! Stratejik olarak değil. Nihayetinde bu bizim sorumluluğumuzdadır. Bush rejiminin yapıp ettiği tüm bu uygulamalara karşı kitlesel muhalefet ve siyasi direnişe acil ihtiyaç olduğunu kavrayanların sorumluluğu bulunuyor. Ancak bu sorumluluğa uygun olarak ve bu sorumluluğun bir parçası olarak, durumun insanlara keskin bir şekilde sunulması gerekiyor. Birisi, 5 Ekim’i bilen, onun temel duruş ve hedefleriyle aynı fikirde olduklarını söyleyen ancak o gün sokağa çıkmayanlara söylememiz gereken noktayı şu şekilde ifade etti: “Eğer 5 Ekim’de kıçının üstüne oturduysan, sana yazıklar olsun! Eğer bunu biliyorsan veya bilmek için bir dayanağın varsa ve buna rağmen bu aracı kullanmadıysan ve bu aracı olabildiğince güçlü hale getirmeye yardımcı olmadıysan – yazıklar olsun!” [Başka Bir Yolu Öne Sürmek – Mektup 3’ten alıntılanmıştır]
Dikkatli bir okuyucu şu ana dek Mike Ely’ın neyi dışarıda bıraktığını kendisine soruyor olabilir. Bunun yanıtı tüm bunları bağlamına oturtacak bir sonraki paragraftır: “Şimdi, tüm söyleyeceğimiz eğer buysa, pek yol alamayacaksınız demektir, ve temelde doğru da olmayacaktır. Ancak bunun kitlelerle birleştirilmesi gereken bir noktası var. İnsanların yüzleşmek zorunda olduğu gerçekler var, kargaşa ve kaostan kaçınmak adına ve güvende kalmaya çalışmak adına çok daha aşina olunan ve daha rahat hareket edilen bir siyasi süreç ve siyasi sınırlar içinde kalınıyor, ancak bu süreç birbiri ardına korkunç şeylere de yol açmaktadır. Ve evet, eğer bu temelde gerekli türden muazzam bir direnişe katılmazsanız ve buna katkıda bulunmazsanız, o zaman evet siz de suç ortağısınız demektir. World Can’t Wait’in 4 Ekim’de New York Times’a verdiği ilanın başlığında da ifade edildiği gibi, temel duruş olarak şu ifade oldukça haklıdır: ‘Sessizlik + İşkence = Suç Ortağı Olmaktır. İnsanlar bununla yüzleşmek zorunda.” [Başka Bir Yolu Öne Sürmek]
Mike Ely bu konuda oldukça öfkelidir. Şöyle der:
“Emperyalist bir süper güçte suç ortaklığı ve yozlaşma vardır. Ancak kitleleri suçlamak, utandırmak ve kelimenin tam anlamıyla onlara küfretmek – hem ilke olarak hem de bu özel durumda yanlıştır. (Ve “Nihayetinde bu bizim sorumluluğumuzdadır” gibi bir uyarı olsa da olmasa da bu yanlıştır)” [Mektup 3]
Mike Ely’dan gelen bu ifadeler, bugün ABD’yi karakterize eden aşırı asalaklığa yüksek sesle ve net bir şekilde destek olmak demektir – ve bu asalaklığın kitleler üzerindeki ideolojik etkileriyle keskin bir şekilde mücadele etmeyi reddetmektir. Mike Ely’a ve argümanına ilgi duyan herkese, açık bir şekilde şu soruları sormalıyız.
Abu Ghraib ve Guantanamo’da devam eden işkenceleri (ve bilinmeyen diğer yerlerdeki uygulamaları) protesto etmek yerine, bütün gece sırf en son ıvır zıvırları (iPhone’ları) satın alabilmek için kuyruklarda beklemeyi tercih eden kitlelerle kararlı bir şekilde mücadele etmeli miyiz?
Habeas corpus’un ve diğer temel hakların elinden alınmasını protesto etmektense, alışveriş merkezlerinde -veya internette- vakit geçirmeyi tercih eden gençlerle kararlı bir şekilde mücadele etmeli miyiz?
Bir yandan bunun Tony Soprano’nun evinde yaşamak gibi olduğunu inkar etmek aptalcadır ve araçsalcıdır. Bu meselelere dair kitlelerle keskin bir mücadele yürütme ihtiyacına tepki göstermek demek ihanet etmek demektir ve mide bulandırıcı emperyalist şovenizmin yanında yer almak demektir.
Tarih, Nazi Almanya’sından Fransa’daki Cezayir Savaşı’na kadar milyonlarca kişinin -bu toplumlardaki bazıları tarafından desteklenmesine rağmen- kendi adlarına işlenen dehşetlere karşı durduğunun ve kitlelerin toplumda bambaşka bir yörüngeye yol açabilecek şekillerde muhalefet etmesinin örnekleriyle doludur.
Aslında emperyalist yöneticilerin çıkarlarına karşı kendi temel çıkarlarının farkında olmak, kendi temel çıkarlarına göre hareket etmek için kitlelerle keskin bir şekilde mücadele etmek, kitlelerin işleri ilerletecek şekilde hareket etmeleri için önderlik sağlamak ve toplumu devrim için yeniden kutuplaştırmak için daha elverişli bir alan yaratmak öncünün sorumluluğudur.
Özellikle de tarihin bu noktasında, Mike Ely’ın yaptığı gibi bugün ABD hükümeti tarafından işlenen suçlara karşı koymak için çok sayıda kitleyi harekete geçirmedeki başarısızlığı övmek, adeta bunu anırmak ve bunu fırsatçı bir şekilde bugün bu ülkede sürekli olarak bunu yapmak için savaşan -ve bunu tamamen devrimci ve enternasyonalist bir bakış açısıyla yapan- tek gücün karşısında kullanmak özellikle iğrençtir. Ayrıca, Mike Ely’a göre eğer henüz bu durum başarılmamışsa buna karşı çıkılmak gerekir.
Gerçekte, Dokuz Mektubun hiçbir yerinde halkın kararlı bir mücadele yürütebilmesi için “kitlelerin kendiliğinden burjuvazinin kanadı altına girme eğilimlerine” öncünün karşı çıkmasını, öncünün buna meydan okumasını ve halkın egemen sınıfın düşünme ve siyasi faaliyetlerinin koşullarını biçimlendiren yollarının ötesine geçmeleri gerektiği şeklindeki öncünün sorumluluğunu göremiyoruz. Kitlelerin tarihsel çıkarlarının farkına varması ve bu doğrultuda hareket etmeleri için onlarla ideolojik mücadele yürütülmesi gerekliliğinin reddedilmesi ve öncünün faaliyetinin kitlelerin bulunduğu yerde bu şekilde kırpılması, tarihte daha önce de gördüğümüz korkunç sonuçları olan bir senaryodur. Avrupa’daki komünist partilerin İkinci Enternasyonal çevresinde gruplaştığı 1. Dünya Savaşı öncesinde, hükümetlerinin kitleleri kendi “anavatanlarını” savunmak için harekete geçirdiği yurtsever duygu dalgasına karşı koymayı reddettiklerinde, sonuç dünya savaşının yol açtığı kargaşadan devrimci fırsatların ortaya çıkabileceği bir evrede partilerin çoğunluğunun teslimiyeti olmuştur. İkinci Enternasyonal’in Çöküşü‘nde Lenin, bütün bir ekonomizm tarihi ile kitlelerin kendiliğinden düşüncelerinin kuyrukçuluğunu yapma arasındaki ve bununla partilerin kitlelerin temel çıkarlarına ihanet ettikleri için kendilerini haklı çıkarmaları arasındaki bağlantıları ortaya koyar. Bütün bunlar kitleler adına ve onların vatanseverlik duygularına duyarlı olma adı altında yapılmıştır. Ve Lenin bütün bunlara karşı çıktığında, gerçeklikle teması olmayan, dogmatik ve aşırı sol olmakla suçlanmıştır.
Bu ülkedeki ABDKP örneği de bu açıdan oldukça öğreticidir. Eğer kriteriniz, içeriğine bakmadan pankartınızın etrafında kitle toplamaksa, bu durumda 1930’lardaki ABDKP’nin şimdiye kadarki en gelişmiş devrimci pratiğe sahip olduğunu belirtmek gerekir; her ne kadar “başarıları” kitleleri Franklin Roosevelt’in desteklenmesi gereken biri olduğuna ikna etmeye dayansa, “devrimci pratikleri” Amerika çerçevesinde kurulmuş olsa ve vatanseverliğin peşine düşüp “20. Yüzyıl Amerikancılığı Olarak Komünizm” şeklindeki sloganla (daha sonradan eleştirilen ancak KP tarafından asla tamamen kopulmayan bir formülasyondur) zirve yapmış olsalar da… Ve anımsamak gerekir ki, bu dönemler bir kez daha iktidarı ele geçirmek, devrim yapmak, devrimci açılımlar yapabilmek için emperyalist sistemde muazzam potansiyelin bulunduğu, devasa çatlaklar ve krizlerle karşı karşıya olunan bir dönemdi.
Devrimci ilerleme gerekliliği ve potansiyeli “gerçekçi olalım” sunağında tekrar tekrar kurban edildiğinde veya Lenin’in de belirttiği gibi, “arzu edilen şey mümkün olan ve mümkün olan da şu an zaten olan şey” olarak kabul edilince, insanlığın ihtiyaç duyduğu gelecekteki komünist topluma ulaşmak adına muazzam hatalar yapılmış ve korkunç suçlar işlenmiştir.
BİR KEZ DAHA – NEYİ TAKİP ETMEK?
Başladığımız yere dönüyoruz. Mike Ely’ın iddiası şudur: “DKP’nin mevcut yolu ve yöntemleri işe yaramadı ve yaramayacak da.” Bir kişinin neyin “işe yaradığına” ilişkin kriterlerinin, neyi başarmaya çalıştığına bağlı olduğunu tekrar söylememiz gerekiyor. Mike Ely’ın kriterlerine net bir şekilde bakmanın başka bir yolu da şudur: Komünist devrim aslında insanlık için tek yol iken ve insanların büyük çoğunluğunun uzun vadeli çıkarlarına karşılık gelirken, bugün sadece küçük bir azınlık bunu anlıyor ve şu anda sosyalist bir ülke de mevcut değil. Şimdi bu çelişkiye Mike Ely ruhu ve pragmatizm mantığıyla [21] yaklaşacak olsaydık, komünizmin “işe yaramadığı ve yaramayacağı” sonucuna varmamız gerekirdi. Peki, Deng Xiaoping gibi kapitalist yolcular karşısında Mao’nun devrimci mirasını ve çizgisini savunan Çin’deki “Dörtlü Çete” ne olacak? “Dörtlü Çete” kaybettiği için ve sonrasında revizyonist darbenin başını çekenler “dörtlü çeteyi reddet!” sloganlarıyla çok sayıda kitleyi harekete geçirdiği için, bu durum “dörtlü çetenin” hatalı, revizyonistlerin ise doğru olduğu anlamına mı geliyor? Kimin doğrusu ve ne için?
Kendini komünist projeye büyük ve yaratıcı yeni kavrayışlar sağlayabilen kıdemli bir komünist olarak sunan biri için, Mike Ely bu Dokuz Mektupta çarpıcı bir Marksist teori noksanlığı sergiliyor.
Eğer mesele basitçe bir “rakamlar” meselesiyle ve hangi temelde olursa olsun takipçi edinme meselesiyse, o zaman bunu yapmanın, özellikle de bugünkü durumda insanlara devrim ve komünizm götürmeye uğraşmaktan çok daha kolay olan birçok yolu vardır. Ancak asıl mesele, tam da halk kitlelerinin -bu ülkede ve tüm dünyada- ihtiyaç duyduğu şeyin devrim ve komünizm olmasıdır. Ve bu doğru olduğu için, yalnızca bu ülkede değil tüm dünyada geniş halk kitlelerini geriye çeken kısa vadeli ve güçlü etkileri bulunan “kendiliğindencilik” ile halk kitlelerinin objektif çıkarları doğrultusunda, buradaki büyük çelişkinin aşılması doğrultusunda cebelleşmeye devam etme ihtiyacı bulunmaktadır.
FELSEFE VE EPİSTEMOLOJİ ÜZERİNE – PRAGMATİZM, AMPİRİZM VE RÖLATİVİZMLE SÖZLEŞME
Kendini komünist projeye büyük ve yaratıcı yeni kavrayışlar sağlayabilen kıdemli bir komünist olarak sunan biri için, Mike Ely bu Dokuz Mektupta çarpıcı bir Marksist teori noksanlığı sergiliyor. Pratik hakkında çok şey duyuyoruz, ayrıca dogmatizme ilişkin sürekli bir kaçınma durumu var. [22]
Mike Ely’ın ve Dokuz Mektubunun felsefi yaklaşımının tamamı, diyalektik materyalizmin -komünizmin biliminin ve felsefesinin- bir reddi ve pragmatizmin, ampirizmin ve rölativizmin kucaklanması ve uygulanmasıdır. Bu felsefeler ve epistemolojiler Dokuz Mektubun tüm çerçevesini oluşturur ve 4.Mektupta özellikle teori ile pratik arasındaki ilişkide, gerçeğe yaklaşımında ve yeni senteze olan itirazlarında açıkça kendini gösterir. Şimdi bu felsefi paketi irdeleyelim ve sonrasında bunun niçin karşılıklı olarak ekonomizm ve revizyonizmin politik programını güçlendirdiğini belirleyelim.
Hemen giriş yapalım:
Mike Ely şunu iddia ediyor: “Herhangi birinin yalnızca geçmiş devrimlerin iskeletlerine kafa yorarak kapsayıcı yeni bir “yeniden tasavvur” yapabileceğini düşünmek veya sosyalist dönüşümün tarihi problemlerine önceden kesin ve belirgin çözüm bulma iddiası materyalist diyalektiğe (ve komünist epistemolojiye) meydan okumaktır.” Başka bir deyişle, kendisi geçmiş sosyalist deneyimlerin özetlenmesinden yeni bir sentezin oluşturulamayacağı ve bu teorik atılımların “ileriye gidemeyeceği” ve gelecekteki pratiğe rehberlik edemeyeceği konusunda ısrarcıdır.
Hayır. Burada materyalist diyalektiğe veya komünist epistemolojiye değil, pragmatizm ve ampirizm “kavrayaşına” meydan okunmaktadır. Teori ve pratik arasındaki ilişkiyi doğru bir şekilde ele almak gerekiyor.
Fakat öncelikle, Ely’ın kullandığı dilin ve anlatım biçiminin düşüncelerine ve ideolojik bakış açısına ihanet ettiğini burada belirtmeliyiz. “Geçmiş devrimlerin iskeletleri” diye alaycı bir şekilde reddettiği şey, inanılmaz başarıların tarihi ve mirasıdır; insanlığın sömürü ve baskıdan arındırılmış sosyalist toplumlar inşa etmeye yönelik ilk girişimlerindeki yüz milyonların deneyimi ve toplumsal pratiğidir -güçlü yönleri ve eksiklikleriyle, muazzam kahramanlık ve fedakarlık destanlarıyla ve evet acı veren yenilgileriyle böyledir- ancak “komünizmin ölümü” veya “tarihin sonu” değildir.
Bunlar, Ely’ın dilinin aktardığı ve benzettiği gibi kaçınılması gereken korkunç iskeletler veya ölü geçmişler değil; temel olarak üzerine inşa edilecek ve onlardan öğrenilecek olumlu deneyimlerdir; ki bu şekilde bir sonraki seferde çok daha iyisini yapabilelim. Mike Ely ve Dokuz Mektubuna göre bunlar -Lenin ve dini ikonlara indirgenen Mao- sadece saygı gösterilmesi gereken, ancak 21. yüzyıla ilerlemek adına bir kenara atılması gereken “iskeletlerdir”.
Ayrıca yeni sentezin -onun felsefesinin, yeniden tasavvur ettiği sosyalizm ve komünizmin, geliştirilmiş enternasyonalizm anlayışı ve konseptinin ve ABD’de devrim yapma konusundaki stratejik anlayışın- yalnızca geçmiş sosyalist deneyimlerin bir toplamından değil, uluslararası komünist hareketin geniş toplumsal pratiklerinin de bir özetini içeren zengin ve çok boyutlu unsurlardan oluşturulduğunu belirtmek gerekiyor. Bu durum ABD’deki devrimci öncüye önderlik etmenin, ABD’de devrim yapma teorisini oluşturmanın ve uluslararası komünist hareketi diğerleriyle birlikte -komünist hareketin dışındakilerden öğrenmek ve onlardan yararlanmakla birlikte, neyin doğru neyin yanlış olduğunu sentezleyerek- yeniden biçimlendirmenin bir parçası olarak yapılmıştır. [23]
Mike Ely’ın konumu takdir eksikliğini -ya da ciddi bir takdir eksikliğini- yansıtmaktadır, pratik -temel ve nihai bir şekilde, dar anlamıyla değil geniş anlamıyla- teorinin çıkış noktası ve doğrulanma noktası olduğu gerçeğinden; ve teorinin önemli unsurları kişinin kendi pratiğinin toplamından çıkarılabilir. Bunu elde etmek dar ve ampirist (deneyci) bir yolla değil, diyalektik materyalizmin uygulanmasıyla yapılır. Teori, pratikten çok daha geniş bir şekilde çıkarılabilir ve alınmalıdır (ve belirli bir kişi veya grup için dolaylı deneyimden aktarılır; yani başka kişilerin doğrudan deneyiminden veya herhangi bir durumda kişinin kendisinin doğrudan deneyimlemediği fenomenlerden aktarılır). Tecrübelerden elde edilen teori -bu geniş ve nihai anlamda- pratiğin “önünde gidebilir” ve pratiği (yeni pratiği) öngörebilir. Yine bu durum her alanda geçerli olan bir şeydir – ve kesinlikle komünizm ve komünist hareket açısından da başka herhangi bir alandan daha az doğru veya önemli değildir.
Oldukça alakalı bir “düşünce deneyini”, Mike Ely’ın Marksizm biliminin nasıl geliştiğine ilişkin yaklaşımına uygulayalım ve bunun bizi nereye götürdüğünü görelim: Hem toplumun temel dinamiklerini anlamak, hem de insanlığı özgürleştirmek için felsefe ve fikir dünyasında gerçekten bir devrim olan, bir bilim olarak Marksizmin kökenlerinden başlayalım. Marx ve Engels’in günün devrimci mücadelelerine derinden dahil oldukları ve temas halinde oldukları doğrudur, ancak Marx’ın temel yönü yaşamının on yılını British Library Okuma Odası’nda bilim ve felsefe üzerine çalışarak, sentez yaparak ve yazarak geçirmesidir. Hegel’den Darwin’e uzanan kaynaklardan yararlanarak bunu yapmıştır. Burada ortaya çıkan şey, insanların gerçeklikle çok yönlü etkileşiminden, oldukça karmaşık binlerce yıllık toplumsal pratiklerin bağlantısından kaynaklanır, yani bir takım doğrudan pratiklerden değil. Çok çeşitli insan deneyiminden elde edilen bu teorik soyutlamalar, komünizmin gerekliliğine ve mümkünlüğüne işaret eder. Proletarya diktatörlüğüne götüren herhangi bir başarılı devrimden önce komünizmin nihai başarısı hakkında hiçbir şey söylenemez.
1852’de Marx, Weydemeyer’e şöyle yazmıştı: “Ve bana gelince, modern toplumdaki sınıfların ya da bunlar arasındaki savaşımın varlığını keşfetmiş olma onuru bana ait değildir. Burjuva tarihçileri bu sınıf savaşımının tarihsel gelişimini, burjuva iktisatçılar da sınıfların ekonomik anatomisini benden çok önce açıklamışlardır. Benim yeni olarak yaptığım;
1) Sınıfların varlığının ancak üretimin gelişimindeki belirli tarihsel evrelere bağlı olduğunu; 2) Sınıf savaşımının zorunlu olarak proletarya diktatörlüğüne vardığını; 3) bu diktatörlüğün kendisinin bütün sınıfların ortadan kaldırılmasına ve sınıfsız bir topluma geçişten başka bir şey olmadığını tanıtlamak olmuştur.”
Bu, Paris Komünü’nden neredeyse yirmi yıl önceydi. Marx’ın cesareti, bu teorileri esasen onları doğrulayacak herhangi bir uygulama olmadan önce ileri sürmesiydi. Bu durumda Mike Ely’a göre, Marx’ın materyalist diyalektiğin ve komünist epistemolojinin kanunlarına meydan okuduğu sonucuna varmak gerekiyor.
Öyleyse Marx, Paris Komünü’nün derslerini özetlerken ne yapıyordu? Komün’den dersler çıkarmak için ne Komün’e önderlik etmeyi, ne de başarılı bir sosyalist devrime öncülük etmeyi beklemedi; buradaki özetleme daha sonra tam olarak başarılı bir sosyalist devrimi meydana getirecek siyasi iktidarın ele geçirilmesi ve proletarya diktatörlüğünün sağlamlaştırılması mücadelesine uygulanacaktı. Ve Marx, sosyalizm ve nihayetinde komünizm uğruna mücadelede bu şekilde davranmıştı. Eğer Paris Komünü gibi çok önemli bir tarihsel deneyimi özetlemeyi ve bu deneyimden çok önemli dersler çıkarmayı reddetseydi, böylesi bir “küstahlığı” yapmaması onu zayıflatacak ve güçlendirmeyecekti.
Marksizm, başlangıçta doğru olarak kabul edilmeyecektir, veya en iyi haliyle Mike Ely’ın teorinin ortaya çıkışı ve doğru olarak kabul edilmesi anlayışına göre, dikkat çekici bir şekilde belirsiz/geçici olarak kabul edilecektir. Şu an Marksizmin çığır açan bir şey olduğunu bir hayal edin ve ardından bir düşünce deneyi olarak, Mike Ely’ın metodolojisinin ve teori ve hakikat anlayışının bu yeni ve devrimci Marksizm teorisini nasıl ele aldığını bir düşünün.
Lenin’e bakalım. Lenin bir yandan Marx’ın teorilerini, devrim ihtiyacını ve proletarya diktatörlüğünü sadece geçici teorik önermeler olarak değil, gerçekten uygulanacak ve gerçekleştirilecek doğru şeyler olarak ele aldı. Lenin de önceki tarihsel deneyimleri özetlemeyi reddetmedi. Başarılı bir sosyalist devrime önderlik etmeden önce, hem proletaryanın hem de onun devrimci mücadelelerinin ve daha geniş tecrübelerin tarihsel birikimini özetlememiş olsaydı ve dar-deneyci bir yaklaşımı benimsemiş olsaydı, kuşkusuz böylesi başarılı bir sosyalist devrime de önderlik edemezdi. Lenin, Ne Yapmalı? eserinde; Marksizm kavrayışını, bilimini ve ideolojisini kendiliğinden mücadelelerin dışından proletaryaya getirmeye öncülük edecek, önderliğini ve siyasi programını açıkça pratiğin “önüne geçirecek” ve rehberlik edecek yeni teorilere dayanan öncü bir partiye duyulan ihtiyacı belirtir.
Aynısı Mao için de geçerlidir. Mike Ely şöyle diyor: “Bu yeni sentez [Mao Zedong Düşüncesi] iddiasının, aslında hem bir orduyu yönetip hem de kurtarılmış bölgeleri genişleten Mao’nun milyonları kurtuluşa doğru yeni bir yola götürmeye başlamasından sonra devrimci savaşın ortasında ortaya çıkması tarihsel bir gerçektir. Mao’nun teorik yenilikleri, bir devrim yapmanın yaşayan pratiğinde uygulandı ve sınandı.” [Mektup 8]
Ancak gerçek şu ki, yeni demokratik devrimin nihai zaferinden çok önce -ve aslında bu devrime öncülük etmenin belirleyici bir parçası olarak- Mao, daha önceki devrimci mücadelelerden, proletaryadan ve diğer sınıflardan pek çok ders çıkarmıştı ve çok daha geniş deneyimleri benimsemişti. Aslında uzun süreli halk savaşının devrimci stratejisini sürdürmek için Mao, uluslararası komünist harekette ve Çin Komünist Partisi içinde var olan egemen düşünce ile teori ve çizgi alanında şiddetli bir mücadele vermek zorunda kaldı.
Mao’nun, önderlik ettiği Çin devriminin sosyalist aşamaya geçmesinden sonra sosyalizm ve özellikle de Sovyetler Birliği deneyiminden dersler çıkardığı da doğru değildir. Mao’nun, Çin’de sosyalizmin zengin (tarihsel anlamda, başlangıç olarak ve sınırlı) deneyimine dayanarak, sosyalist devrim teorisini ve özellikle de proletarya diktatörlüğü altında devrimin devam ettirilmesini daha da geliştirebildiği ve niteliksel olarak zenginleştirdiği doğrudur. Fakat sosyalizm hakkında sonuçlar çıkarmak ve teori formüle etmek için bu özel ve doğrudan sosyalizm deneyimini biriktirene kadar beklemiş miydi? Eğer böyle olsaydı sosyalist aşama bir yana, yeni demokratik devrim aşamasında bile devrime önderlik edemezdi (ya da en azından o aşamada onu zafere götüremezdi).
Mike Ely’a göre bu durumda Lenin’in ve Mao’nun “materyalist diyalektiğin ve komünist epistemolojinin yasalarına karşı geldiği” sonucuna varmak gerekir. Ne kadar da küstahlar!
Kitlelere devrim yapmada önderlik edecek, “önde gidecek” ve pratiğe rehberlik edecek tamamen farklı bir dünyanın teorisi ve vizyonunun, oraya ulaşmak için yapılacak şeylerin, radikal olarak farklı, vizyoner ve uygulanabilir olan bir dünyanın “çekim” noksanlığını içeren Mike Ely ve Dokuz Mektubu, “bu korkunç kapitalist şimdiki zaman” içinde sıkışıp kalmaya mahkumdur.
HAKİKAT… GERÇEKLİĞE “ACI VEREN BİR ZAYIFLIKLA” BAĞLANMA MI?
Teori/pratik üzerindeki bu pragmatik ve ampirist çizgi, rölativist bir epistemoloji ile iç içe geçmiştir. Şimdi bunu inceleyelim.
Mike Ely, Avakian’ı “göreceli hakikatın ikiye böldüğü, hem doğru hem de yanlış olan tüm yolları kasten küçümsediği” için suçluyor ve ardından şunu ileri sürüyor: “Göreceli hakikatlerimiz ile gerçeklik arasındaki ilişkiler dinamik, çelişkili ve çoğu zaman acı veren derecede zayıftır.” [Mektup 4]
Dokuz Mektup’taki bu suçlamanın bağlamı ve mantığı, Avakian’ın göreceli hakikat [24] üzerine Mao’nun Pratik Üzerine adlı eserinden alıntı yaptıktan sonra şunu eklemesidir: “Bu göreceli hakikattir, ancak yine de hakikattir” ve Mike Ely’ye göre bu ifade “Mao’nun görüşüne burun kıvırmaktır.”
İlk olarak, sık sık farkına vardığımız üzere, Mike Ely, Avakian’ın alıntısını bir kez daha kendi argümanına uyacak şekilde alıntılıyor. Tam alıntı şudur: “Bu göreceli hakikattir, ancak yine de hakikattir. Meselenin diyalektiği böyledir [vurgu eklenmiştir]. [DYİK, 1.Bölüm, “Bilim ve Bilimsel Gerçekler”]
Mike Ely, esasen Avakian’ın göreceli hakikati mutlaklaştırdığını, belirli yönler ve hatta her şey hakkında hatalı olabileceğimizi kabullenmeyi reddettiğini veya bunu küçümsediğini iddia ediyor. Bu tamamen yanlıştır ve aslında gerçek şu ki (Mike Ely hatalı olduğunu düşünmez), Avakian şu soruyu vurgular: “Bu çelişkiyle -yani insanları doğru olduğunu kavradığınız fakat aynı zamanda eleştirel bir tavırla bunun veya belirli bir şeyin ve hatta büyük meselelerin niçin yanlış olabileceği kavrayışına da açık olarak harekete geçirme meselesiyle- nasıl başa çıkacaksınız? Bu doğru bir şekilde ele alınması çok zor bir çelişkidir. Özetlememiz ve nasıl daha iyi yapabileceğimizi öğrenmemiz gereken bir şeydir. Ve bu kolay değildir. Ama daha iyisini yapmalıyız. [“Diktatörlük ve Demokrasi, ve Komünizme Sosyalist Geçiş” revcom.us adresinde mevcuttur] Bu konu, Avakian’ın çalışmalarında defalarca ele alınan bir meseledir.
Mike Ely’ın bir yandan yaptığımız şeyin herhangi bir noktasında kesin olduğunu düşündüğümüz hiçbir yakınlık derecesinin olmadığını ima ederek Avakian’ın göreceli hakikati mutlaklaştırdığını iddia etmeye çalışması -ve aynı zamanda Avakian’ı, hatalı “sınıfsal hakikat” nosyonu da dahil olmak üzere uluslararası komünist hareketten miras kalan yerleşik doğrulardan kopmakla eleştirmesi (bu sonradan geri döneceğimiz bir noktadır)- büyük bir ironidir.
Mike Ely burada tam olarak neyi tartışıyor? Birincisi, Avakian’ın göreceli hakikatin hakikat olduğunu iddia etmesiyle bir derdi vardır. Sonrasında, Avakian’ı (gerçekte, Avakian’ın sözünün çarpıtılmış ve tamamlanmamış bir versiyonudur) çürütür ve göreceli hakikatin çok yönlü hem doğru hem yanlış bir görüşünü benimser gibi görünerek -“ikiye ayrılır” diyerek- daha sonra da “göreceli hakikatlerimiz ile hakikatler arasındaki ilişkilerin… çoğu zaman acı verici derecede zayıf” olduğunu iddia etmeye devam ediyor.
Buradaki metodoloji, diyalektiğin klasik bir eklektizm ile ikame edilmesidir. Avakian’ı sözde çürütmek ve çok taraflı olmak adına, Mike Ely çelişkiyi tersine çevirmektedir. Vardığı sonuç şudur: Gelecekte bu göreceli hakikatin yönlerinin yanlış olduğunu da öğrenebiliriz, hatta her şey yanlış olabilir; bugün temel yönlerin doğru olduğunu hiçbir kesinlikle iddia edemeyiz ve bu nedenle aslında göreceli hakikat ile hakikat arasındaki bağ acı verici derecede zayıftır. Bu durum, göreceli hakikatin hakikat olduğu gerçeğini zayıflatır. Bu aslında göreceli hakikatin tamamen göreceli bir yorumudur.
Darwin’in evrim teorisine ve toplumun ekonomik temeli ile siyasetin, kültürün, ideolojinin vb. üstyapısı arasındaki ilişkiye dair Marksist anlayışı ele alalım. Her ikisi de tanım gereği göreceli hakikatlerdir. Bu iki teoriye ilişkin anlayışımızın, zaman içinde yönleri düzeltilerek derinleştiğini biliyoruz. Örneğin, kesintili denge teorisi (sıçramalı evrim teorisi) Darwin’in orijinal türleşme anlayışındaki aşamalılığı, yeni türlerin oluşumunu çürütür. Bu durum Darwin’in evrim teorisi ile gerçeklik arasındaki ilişkinin “acı verici derecede zayıf” olduğu anlamına mı gelir? Hayır!
Benzer şekilde, zaman içinde ekonomik temel ile üstyapı arasındaki ilişkinin çok daha diyalektik ve karmaşık olduğunu, üstyapının ilk kez Marx ve Engels tarafından tasarlanıp kuramsallaştırıldığından çok daha fazla görece özerkliğe sahip olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. Bu durum altyapının nihai olarak ve son kertede belirleyici olmasından ötürü, altyapı ve üstyapı arasındaki ilişkinin hakikat ile “acı verici derecede zayıf” bir bağa sahip olduğu anlamına mı gelir? Hayır!
Mesele şu ki, bu teorilerin göreceli hakikatler olması ve bazı yönlerin yanlış olduğu kanıtlanmış olması, bunların doğru olmadığı veya gerçeklikle zorunlu olarak “acı verici derecede zayıf” bir bağlantıya sahip oldukları anlamına gelmez. Daha da önemlisi, temel yönler doğrudur ve aslında bu ikincil yönleri düzelterek ve değiştirerek daha kapsamlı bir bilimsel temele oturtulmuş ve güçlendirilmiştir.
Mike Ely’nin anlayışı tamamen bilim dışıdır ve onun göreceli gerçek tanımını ve kavramını “ödünç alırsak”, o zaman bilim ve bu konudaki insan bilgisi hiç ilerlemeyecektir. Çünkü bilim, herhangi bir zamanda doğru olduğunu bildiğimiz şeye, bu epistemolojik temel ve yapıya dayandırılarak (aynı zamanda bu temelin ve yapının sorgulanması ile), gerçeği keşfederek, araştırarak, kavrayarak ve dönüştürerek ilermesini sürdürür.
Aslında Mao’nun görüşünü tamamen altüst eden şey Mike Ely’ın göreceli hakikati yeniden yorumlamasıdır. Son derece alakalı sorulardan bazıları şunlardır: Mike Ely aşağıdakilerden Mao’nun da aynı fikirde olacağı hangisinin hakikatle “acı verici derecede zayıf” bir bağlantıya sahip olduğunu düşünmektedir?
*Diyalektik ve tarihsel materyalizm
*Devrimin ve devlet gücünün ele geçirilmesinin gerekliliği ya da Lenin’in keskin bir şekilde ifade ettiği üzere; “Devlet iktidarı olmadan her şeyin illüzyon olduğu”
*Proletarya diktatörlüğüne duyulan ihtiyaç, komünizme geçiş olarak sosyalist toplum
*Sosyalizm altında sınıfların ve sınıf mücadelesinin devam eden varlığı
(Bu son noktayla ilgili olarak, Mike Ely’ın Dokuz Mektubunda sosyalist toplum görüşüne pek az değinmesi inanılmaz derecede açıklayıcıdır. Proletaryanın elindeki devlet iktidarının ne işe yarayacağından ve tarihin bu döneminde komünistlerin neyi kendi varlık nedeni olarak gördüğünden, belirgin ve en önemli hedefimizin komünizme geçiş doğrultusunda proletarya diktatörlüğünün kurulması olduğundan hemen hemen hiç bahsetmez.)
Dokuz Mektup metodolojik olarak agnostisizm güzellemeleriyle ve “hiçbir şey hakkında çok emin olamayız” genel tavrı ile doludur ve komünist yöntem ve yaklaşımla tam bir tezat oluşturacak şekilde herhangi bir hakikat iddiasını dogmatik olarak ele alır. “Bilimsel ilkeleri gerçeklikle ilişkilenmeye -gerçekliği öğrenmeye ve dönüştürmeye- uygulamaktır; ve daha önce vurguladığım gibi, bu, herhangi bir verili zamanda hakikat olarak algılanan şeyi (bilimsel yaklaşımın uygulanması yoluyla) hayata geçirmeyi, ancak bu esnada da şu ya da bu örnekte ya da hatta büyük meseleler hakkında haklı olmayabileceğiniz anlayışına açık olmayı içerir ve gerektirir.” [DYİK, Bölüm 1]
Epistemolojik rölativizm, siyasi alanda Mike Ely ve Dokuz Mektubu tarafından savunulduğu üzere kitle hareketlerini başka yöne çevirmek yerine onlara kuyrukçuluk yapmaya yönelik bir reçete ve çağrıdır. Onları başka bir yöne yönlendirmenin doğru olduğu kesin olarak nasıl anlaşılabilir ki? Ne de olsa, devrimin gerekliliği, devlet iktidarının ele geçirilmesi ve proletarya diktatörlüğünün komünizme bir geçiş olarak kurulması göreceli hakikatleri, gerçeklikle zaten “acı verici derecede zayıf bir bağa” sahiptir. Bu göreceli epistemoloji, en nihayetinde “Hareket Her Şeydir, Nihai Amaç Hiçbir Şeydir” şeklindeki politik programının felsefi temellerinden biridir.
Devrimci dönüşüm, sağlam bir epistemolojik temeli, devrimci bir halk tarafından kavranan, harekete geçen ve derinleştirilen problem/çözüm kavrayışında yüksek derecede bilimsel temelli kesinliği gerektirir – buna devlet iktidarı olmadan her şeyin birer illüzyon olacağı da dahildir. Mike Ely’ın kriterlerine ve anlayışına göre bizler en sonunda felç olacağız, çünkü bunlar gerçeklikle “zayıf bir bağlantıya” sahip göreli hakikatlerdir ve bu nedenle gerçekliğe göre hareket etmek ve gerçeği özellikle de kökten farklı bir şekilde dönüştürmek için çok az temel sağlamaktadır. Bu durum kendiliğindenliğin peşine düşme, radikal atılımlardan sıyrılma ve en nihayetinde de devrimden ve komünizmden tamamen vazgeçme çağrısından başka bir şey değildir.
Mike Ely ve Dokuz Mektubunun teori/pratiğe yaklaşımı son derece pragmatik ve ampiristtir, hakikati “işe yarayanlar” ile eşitler ve teorinin kökenini ve doğrulanmasını yalnızca ivedi ve doğrudan uygulamaya indirger. Ve bunların kendi siyasi programı üzerinde derin etkileri vardır. Şimdi bu felsefi yaklaşımların kendisinin ekonomist ve revizyonist siyasi programıyla nasıl bağlantılı olduğunu inceleyelim.
Avakian’ın Marx’tan yorumladığı bir noktayla başlayalım.
“Marx’ı yorumlayacak olursak: Esas mesele, proleterlerin ve genel olarak halk kitlelerinin herhangi bir zamanda ne düşündüğü ya da ne yapıyor olabileceği değildir, sistemin çelişkileri ve dinamikleri tarafından ne yapmaya mecbur kalacaklarıdır. Toplumun ve dünyanın temelindeki itici çelişkiler, halk kitlelerinin karşısına çıkmaya devam edecektir, ve onlar bir şekilde -statik değil dinamik ve değişen nesnel zorunlulukla- bunlara yanıt vermek durumunda kalacaklardır. Ve nasıl tepki verecekleri, maddi gerçekliği ve onun gerçek hareketini ve gelişimini daha bilinçli olarak kavrayanlar tarafından büyük ölçüde belirlenebilir. Bu genel anlamda ve özellikle de şiddetli çelişkiler ortaya çıktığında doğrudur. Bu durum, dini veya başka bir idealist (ve metafizik) bakış açısı, yöntem ve yaklaşıma karşılık gelen şeyin aksine, bilimsel, materyalist ve diyalektik olmanın neden bu kadar önemli olduğunun altını çizmektedir.” [“Sosyalizm ve Komünizm Üzerine Görüşler: Kökten Yeni Bir Devlet Türü, Kökten Farklı ve Çok Daha Büyük Bir Özgürlük Vizyonu”]
Mike Ely’ın diyalektik materyalizme karşı olan felsefi yaklaşımları, toplumun ve dünyanın altında yatan itici çelişkilerin bilimsel olarak kavranmasını gizler. Onun görüşüne göre bunların erişim ve etki alanları, şimdiki zamanın yüzeydeki fenomenlerinin ötesine, “bunların ne olduğu” ve “neyin işe yarayacağının” ötesine, temelde yatan hareket ve gelişmenin herhangi bir kavrayışına ve gerçekliğin buna göre nasıl dönüştürülebileceğine dek uzanmamaktadır. Bu nedenle, bu işin “olmazsa olmazı budur”. Bunu söylemenin bir başka yolu da, arzu edilen şeyin mümkün olduğu ve mümkün olan şeyin de zaten şu anda yaşandığıdır. Bu durumda pragmatik ve ampirist bir yaklaşımla “temel mesele”, proleterlerin ve genel olarak halk kitlelerinin herhangi bir zamanda düşündükleri veya yaptıkları şey haline gelir – ve kaçınılmaz olarak da, çoğunluğu kendi koşulları dahil olmak üzere toplumun işleyişi, işlerin neden bu şekilde olduğu ve nasıl değiştirilebilecekleri hakkında henüz bilimsel bir anlayışa sahip olmayan kitlelerin kendiliğinden düşüncelerini, duygularını ve mücadelelerini yalnızca “takip etmeye” yol açacaktır. Bu durum “korkunç kapitalist şimdiye” takılıp kalmanın kesin bir reçetesidir.
Dahası, devrimci dönüşüm potansiyeli yüzeyde neredeyse hiç görülmediğinden ve gerçekliğe ilişkin temel çelişkileri tanımlayabilecek bilimsel bir yaklaşım gerektirdiğinden -diyalektik materyalizmin uygulanmasının doğru bir şekilde anlaşılması ve bilinçli güçler tarafından bu temele göre hareket edilmesi radikal çatlaklara ve devrimci açılımlara yol açabilecektir- Mike Ely’ın epistemolojisi ve felsefesi kaçınılmaz olarak radikal kırılmalara ve devrimci dönüşümlere karşı kör olmayı ve en nihayetinde statükoyu kabul etmeye yol açacaktır. Bu durum, Lenin’in Rus devrimine yol açan atılımının da bir parçasıydı ve mevcut nesnel durumu nasıl anlamamız ve ona nasıl yaklaşmamız gerektiğine ilişkin derinlikli bilgi vermektedir.
BÜTÜN HAKİKATLER KOMÜNİZME ULAŞMAMIZA YARDIMCI OLABİLİR
Mike Ely, “Jeologlarla veya çalışma yapan filozoflarla dolu bir odaya girin ve şunu söyleyin: ‘Önderimiz Bob Avakian büyük bir epistemolojik kırılma yaptı. Bir şeyleri saklamak yerine hakikatin peşinden gitmemiz gerektiğini söylüyor.’ Bu kimi etkileyecektir ki?” [Mektup 4]
Öncelikle evet. Mike Ely’ın da çok iyi bildiği üzere, akademi çevresi rölativizm içinde çalkalanıyor ve nesnel hakikatin olduğu ve “gerçeğin peşinden gitmemiz gerektiği” fikri oldukça tartışmalıdır, bazı kesimler buna itiraz etmektedir. Karl Popper ve diğerleri de dahil olmak üzere pek çok bilim felsefesi temelde rölativisttir. Bu yüzden, Mike Ely’ın epistemolojik atılımla ilgili bostan korkuluğu karikatürünü bir kenara bırakırsak, evet, bu kırılmayla ilgilenen ve bununla potansiyel olarak ilgilenecek ve etkileşime geçebilecek birçok kişi var.
Dahası, şiddetli siyasi mücadeleler bağlamında “hakikatin peşinde koşma” ısrarı başlı başına istisnai bir durumdur. Gerçekliği siyasi hedeflere uyacak şekilde çarpıtmak, “yüce” amaçlar için yapılsa bile, çok daha normdur. Organizatörlerin bir gösteriye gerçekte mevcut olan 50.000 kişi yerine 100.000 kişinin katıldığını iddia ettiklerini sık sık duymaz mıyız? Bu genellikle, ilerici güçlerin moralini yükseltmek gibi “yüce” hedefler de dahil olmak üzere, miting organizatörlerinin acil siyasi hedeflerini ilerletebilmek için yapılır. Fakat yine de, bu durum kişinin siyasi hedeflerine uyumlu hale gelmesi için gerçekliğin bir çarpıtılmasıdır ve klasik bir “siyasi hakikat” örneğidir.
Ancak daha da önemlisi, epistemolojik kopuşun Dokuz Mektuptaki Avakian’ın “gerçeğe ulaşma” ısrarına ilişkin bu karakterizasyonu, Avakian’ın en az bu kadar önemli olan epistemolojik kopuşunun bütün bir içeriğini vermez.
Bir yandan bu epistemolojiyi, komünist bakış açısı ve yöntemini günümüz jeologlarından, filozoflarından ve diğer entelektüellerden tam anlamıyla ayıran şey, sistematik, kapsamlı materyalist ve diyalektik bir yaklaşım ve yöntem temelinde tutarlı bir şekilde “hakikatin peşinden gitmesidir”. Bu durum, materyalizmi ve diyalektiği “kendiliğinden” ve kısmi bir şekilde uygulasalar ve genel bir yönelim noktası olarak hakikati takip edebilseler de, bunu tutarlı ve sistematik olarak materyalist ve diyalektik bir şekilde yapmayan bilimlerdeki komünist olmayan kişilerden vb. farklıdır. Bunun önemli olmasının nedeni, dünyanın aslında hareket halindeki maddeden oluşması ve materyalizm ve diyalektiğin dünyanın olduğu haline tekabül etmesidir. Ayrıca onunla daha derinlikli bir şekilde etkileşime geçmemizi sağlamasıdır.
Bunun da ötesinde, Bob Avakian’ın epistemolojik yaklaşımının özü tutarlı bir şekilde hakikatin peşinde koşulması ile komünizm mücadelesi arasındaki temel bağın belirlenmesi ve bundaki ısrarıdır. Bu durum, hakikati takip etmede ısrar etmenin önemini kabul eder. Bu durum, verili bir anda en uygun görünen ya da komünistlerin belirli ve acil hedefleri ile daha uyumlu görünen, dar, pragmatik ve araçsalcı düşüncelere karşı diyalektik materyalizmin bilimsel bakış açısını ve yöntemini en kapsamlı şekilde uygulayarak hakikatin peşinden koşmaktır. Ve hakikatle gerçekte olduğu şekliyle yüzleşmek ve bu temelde onu komünizmin amacına doğru devrimci bir şekilde dönüştürmek için tutarlı bir yoldur: Bu tamamen yeni bir şeydir ve Bob Avakian tarafından ortaya konulan yeni sentezin zenginliğinin önemli bir bölümünü temsil eder. Şu ifadede yoğunlaşan şeyin tam anlamı budur: “Aslında hakikat olan her şey proletarya için iyidir ve bütün hakikatler komünizme ulaşmamıza yardımcı olabilir.”
Bu ifade “Proletaryanın çıkarına olan ve komünizme ulaşmamıza yardım edecek her şey doğrudur” ile karşılaştırılabilir. Bu ikinci bakış açısı -pragmatik ve araçsalcı içerik ve yaklaşımıyla- uluslararası komünist hareketin tarihinde çok büyük ölçüde etkili olmuştur. Ve aslında bu yaklaşım, Avakian’ın yukarıdaki açıklamasında yoğunlaştığı şeyin de tam tersidir. Bu durum, Avakian’ın yönteminin ve yaklaşımının somutlaştırdığı radikal kopuşun, ortaya koyduğu ve komünistlerin benimsemeleri için mücadele ettiği epistemolojinin zenginliğinin önemli bir parçasıdır.
Evet, komünizmin amacı ve yöntemi gerçekliğe tekabül eder ve komünist felsefe ve metodoloji, hakikate ulaşmak için en kapsamlı ve eksiksiz yöntemdir. Ancak tek yöntem bu değildir (başka yöntemler kullanan diğer insanlar da hakikatleri keşfedebilir) ve onu kullandığını iddia edenlerin her zaman hakikatlere ulaştıkları da kesin olarak doğru değildir. Aynı zamanda, komünizm belirli bir sınıfın çıkarlarını temsil eder – fakat bu durum, o sınıfı temsil eden bir komünistin ya da toplumsal kökeni proleter olan birinin söylediği her şeyin bu nedenle doğru olacağı anlamına da gelmez.
Mike Ely’dan alıntı yaparsak; “Peking Review’in devrimci günlerinden bir makale şöyle yazıyordu: Hakikatin sınıfsal bir karakteri vardır. Sosyal bilimler alanında, tüm sınıflar tarafından genel olarak “tartışılmaz” olarak kabul edilen hakikatler hiçbir zaman olmamıştır.” Bu niçin yanlış olsun?” Mike Ely’den bir kez daha alıntı yaparsak; “Lenin, kendi hakikatimizi burjuva “hakikati” ile karşılaştırmak ve onun tanınmasını sağlamak temel görevlerimizden biridir diye yazarken çok mu hatalıydı?” [Mektup 4]
Evet Mike Ely, yukarıdaki ifadeler aslında hatalıdır. Elbette, hakikate ulaşmak için ve hakikat olarak kabul edilen şey için, özellikle de sosyal bilimler alanında şiddetli bir sınıf mücadelesi vardır. Bu durum, insanların toplumu nasıl anladıklarına ve toplumun nasıl organize edilebileceğine dair alternatif modellere ilişkin derin sonuçları olan meselelerde keskin bir şekilde yoğunlaşır. Bununla birlikte, hakikat olarak kabul edilen şey üzerine şiddetli sınıf mücadelesinin varlığı hakikatin hangi sınıfın menfaatine hizmet ettiğine bağlı olarak veya açıkçası bunu iddia eden kişinin hangi sınıfa ait olduğuna bağlı olarak, hakikatin kendisinin de sınıfsal bir karaktere sahip olacağı anlamına gelmez. Bu durum, ters ve hatalı bir mantıksal sıçramayı oluşturur. Hakikatin kendisi objektiftir ve en bilimsel ve materyalist şekilde bilinebileceği ve anlaşılabileceği gibi, objektif gerçekliğe tekabül edip etmediği ile değerlendirilmelidir.
Bu meseleye tanıdık bir örnekle tekrar dönmek gerekirse, peki Mao’nun sınıfların varlığına ve sosyalist toplumda, özellikle de sosyalist toplumun maddi çelişkilerinden doğan ve sıklıkla iktidardaki komünist parti dahil iktidar kurumları içinde yoğunlaşan yeni burjuvaziye karşı devam ettirilen sınıf mücadelesinin gerekliliğine ilişkin açıklamaları ne olacak? Bu “proleter hakikat” burjuvazi için niçin doğru değil? Aslında onlar için de -bu hakikatin keşfedilmesi, uygulanması ve harekete geçmesi temel çıkarlarına fayda sağlamasa da- objektif olarak doğrudur. Ve aslında bu duruma bugün parti içindeki ve dünya çapındaki burjuvazi tarafından şiddetle karşı çıkılmış, süreç bastırılmış ve çarpıtılmıştır. Yaşananlar meseleyi proletarya için objektif olarak doğru fakat burjuvazi için objektif olarak yanlış yapmaz.
Burjuvazinin kendi çıkarlarına hizmet etmesi ve hedeflerine uyması için gerçekliği tutarlı bir şekilde çarpıttığı şüphesiz doğrudur. Ancak bu gerçeklik çarpıtmalarının kendisi objektif hakikatler değildir. Yani, en bilimsel ve materyalist anlamda objektif gerçekliğe karşılık gelmezler. Daha ziyade, burjuva sınıf çıkarlarına hizmet eden araçsal nitelikte gerçeklik çarpıtmalarıdır. Ne yazık ki, sınıfımız, çok daha yüce hedeflere hizmet etse bile zaman zaman gerçekliğin araçsalcı nitelikte çarpıtılması şeklindeki hatalara düşmüştür – ve bu hatalardan kopmak Avakian’ın epistemolojisinin kritik bir yönüdür.
YENİ SENTEZ İLE ETKİLEŞİME GEÇMEK
Bu Dokuz Mektup, “Avakian’ın Yeni Sentezinin Ötesine Geçmek” şemsiyesi altında yayınlanırken, aslında sınıfsal hakikati savunmanın ve gelecekteki sosyalist toplumdaki sorunlara nasıl yaklaşılması gerektiğini öngörmek için hiçbir sağlam dayanak veya gerekçe bulunmadığı noktasında ısrar etmenin ötesinde, yeni sentezin özü hakkında da şok edici derecede az değerlendirme içermektedir. Başka bir deyişle, Mike Ely’ın gerçek konumu, önemli bir çabayı veya çürütmeyi hak etmiyor gibi görünüyor, çünkü zaten içinde bunu doğrulayacak herhangi bir pratik mevcut değil.
Peki haklı mı? Hayır değil. Kendisi bir kez daha derinden yanılıyor.
Aslında, Bob Avakian’ın yeni senteziyle ya da tarihsel ve kapsamlı anlamıyla Marx, Lenin ve Mao’nun ortaya koyduğu yöntem, duruş ve bakış açısıyla pratiğin “kanıtları” karşısında test edilip doğrulanacak birkaç şey var.
Birincisi, felsefi ve metodolojik sorular meselesi var. İnsanlar, çalışma ile Avakian’ın komünist hareketteki felsefi yöntem sorunlarını doğru bir şekilde saptayıp analiz edip etmediğini; belirli politikalarda bu hataların ortaya çıktığı yollarla ilgili olarak bu sorunların sonuçlarını doğru bir şekilde gösterip göstermediğini; ve Avakian’ın geliştirdiği yöntemin gerçekte olduğu haliyle dünyaya daha çok uyup uymadığını ve nesnel dünyayı kavrayışımızı derinleştirip derinleştirmediğini, onu daha doğru ve daha eksiksiz bir temele oturtmak için daha iyi bir temel sağlayıp sağlamadığını belirleyebilirler.
İkincisi, sosyalist ülkelerin tarihi ile ilgili olarak: Avakian’ın eleştirisi ve analizi sosyalist tecrübenin özünü doğru bir şekilde yansıtıyor ve açıklıyor mu? Bu tecrübe aslında esasen sürdürülmesi gereken bir şey mi ve Avakian’ın komünizme geçiş için gerçekten gerekli olan şeyler olarak belirlediği temel ilkelere sahip mi? Ve işaret ettiği eksiklikler aslında temel ve esas eksiklikler mi? “Bir hayli esnekliğe sahip sağlam çekirdek” modellemesi, “pratiğin teoriden daha zengin olacağını” ve birçok bakımdan farklı olduğunu bilsek bile, gelecekteki sosyalist bir toplumda bu eksikliklerin üstesinden gelebilecek temel yönü sağlıyor mu?
Açıkça görülüyor ki, insanların bunu tartışması için yeterince pratik mevcut – ve insanların bu meselelerle böylesi bir düzeyde ilgilenmesi gerek. Mike Ely’ın öfleyip pöflemesi ve uzun ve sıkıcı mektubunu “Avakian’ın Yeni Sentezinin Ötesine Geçmek” şeklinde etiketlemesi ve sonra da onunla etkileşime geçmemesi ya kalın kafalılıktır, ya oportünizmdir veya bu ikisinin tuhaf bir bileşimidir, ki bu durum da Bay Ely’ı tanımlar.
***
Mike Ely, Avakian’ı şöyle diyerek eleştiriyor: “Komünizme gelecekteki geçiş hakkında yapılan teorik spekülasyonları alın ve bunu, sorumluluk almamız gereken devrimin belirli ve diğer birçok temel sorununa adanmış teorik çalışmanın göze batan yoksulluğuyla bir karşılaştırın: Sanayisizleştirme ve Afro-Amerikan halkının durumu, Kuzey Amerika’daki devrimci süreçlerin iç içe geçmesi üzerine devrimci bir temel yaratma mücadelesi ve göz ardı edilen diğer bir düzine mesele. 1960’larda ortaya çıkan bir hareket, konu toplumun ekoloji ve cinsellik meselesindeki şiddetli tartışmalarına geldiğinde neden bu kadar boğuk bir sese sahip?” [Mektup 4]
Dikkatini veren herkes için bu çok saçma! Bu duruma yine Lenin’in Ne Yapmalı? eserinden alıntı yapacak olursak, cenazede yas tutanlara nice mutlu yıllar deniliyor. Komünist hareket işte bu noktada, devrimleri yenilmiş durumda, hareket sürekli bir ideolojik saldırı altında ve bu devrimler hakkındaki gerçek sorunlar temelde savunulsa bile bunların derinlemesine ele alınması gerekiyor. Mike Ely’ın bu çalışma hakkında söyleyecek hiçbir şeyi olmadığı gibi, kendisi gündemi de değiştirmeyi hedefliyor!
Komünist önderlerin, gideceğimiz gelecekteki topluma rehberlik edecek teoriye büyük önem vermesi gerektiğinin aşikar olmasının ötesinde -bu durum bugün oraya ulaşmak için yaptığımız şeylerle de oldukça ilgilidir- Bob Avakian bütün bu meseleler üzerinde birkaç on yıl boyunca çok önemli çalışmalar ortaya koymuştur. Avakian’ın yaptığı ve “sorumluluk almamız gereken belirli bir devrimin temel meselelerine” değinen teorik çalışmaların yalnızca bir kısmını aktarmak gerekirse şunları belirtebiliriz:
ABD’de bir komünist devrimin neden ve nasıl yalnızca gerekli değil fakat aynı zamanda mümkün olduğu ve bu devrimin buradaki ve dünyadaki halkların niçin büyük çoğunluğunun çıkarına olduğu [25]
Enternasyonalizm ve dünya çapında komünizm mücadelesinin bir parçası olarak tek ülkede devrim yapmak [26]
Siyahi halkın yaşadığı zulmün doğası ve tüm baskıya son verme mücadelesi [27]
Demokrasi meselesi ve bundan daha iyisini yapamaz mıyız? [28]
Burada ve dünyada dinci köktenciliğin yarattığı sorunlar, tehlikeler ve genel olarak dinin rolü [29]
Öncü parti – hala gerekli mi ve halk kitlelerinin toplumu dönüştürmek için sürekli olarak bilinçli inisiyatifini ve böyle bir partinin bizzat baskıcı bir araca dönüşme tehlikesini sürekli olarak açığa çıkarmada en iyi araç mı?[30]
Anarşist perspektifin güçlü yönlerinin ve katkılarının yanı sıra sınırlılıklarının farkına varmak [31]
Yüksek idealler, hayaller ve “kalp” için bir yer olacak mı? [33]
Önderlik yöntemleri; komünist hareket içinde de etkisini gösteren ampirizm, pragmatizm, ekonomizm, işçicilik, apriorizm, dogmatizm ve basmakalıp düşünce ve yöntemler gibi çeşitli yaklaşım ve yöntemlere karşı komünizmin yöntemi ve yaklaşımı [34]
ABD’de bir komünist devrimin neden ve nasıl yalnızca gerekli değil, fakat aynı zamanda mümkün olduğu ve bu devrimin buradaki ve dünyadaki halkların niçin büyük çoğunluğunun çıkarına olduğu [35]
Ve bunlar listenin yalnızca bir kısmıdır! Aşağıdaki dipnotlara bakarsanız, Avakian’ın “sorumluluk almamız gereken belirli bir devrimin temel meseleleriyle” ilgilenen pek çok eserinden yalnızca birkaçına atıfta bulunduk. Daha fazlası için bobavakian.net ve revcom.us web sitelerini ziyaret edebilirsiniz.
KOMÜNİST BİR DEVRİM İÇİN BOB AVAKIAN’IN TAKDİR EDİLMESİ, DUYURULMASI VE POPÜLERLEŞTİRİLMESİNİN ÖNEMİ – KOMÜNİST DEVRİM, KOMÜNİST ÖNDERLİK
Şu ana kadar Mike Ely’ın Bob Avakian’ın yeni sentezine karşı muhalefetinin, Avakian’ın üzerinde çalıştığı tamamen farklı bir dizi amaç ve hedef ile, komünist bir dünyanın özgürleştirici vizyonu ve bunu başarma yoluyla ve buna tekabül eden ideoloji ve metodoloji ile pek de ilgisi olmadığı açık olmalı. Kendisinin Bob Avakian’ın devrimci komünist bir önder olarak tanıtılması ve popülerleşmesine karşı çıkmasına ve bunu takdir etmemesine şaşırmamak gerekiyor. Kendisi, Avakian’ın önderlik ettiği yere ve bu önderlikte yoğunlaşan komünist teorinin tüm yöntem, yaklaşım ve gelişimine karşı çıkmaktadır.
Bu mesele üzerine Avakian’dan bir alıntı yapalım; “Lenin’in Ne Yapmalı? eserinde vurguladığı gibi, komünistlerin en önemli görevlerinden biri, bütün komünist kanaatlerini ve amaçlarını ortaya koymaktır. Bu ise, herhangi bir zamanda, bu kanaatlerin ve amaçların en ileri temsilini ortaya koymak anlamına gelir. Temel terimlerle söylemek gerekirse, bunun parçası olan ilkeler, bütün bilimsel temelli davranış alanlarıyla (fizik, biyoloji, tıp, vs) aynıdır: Atılımlar çoğu zaman belli bir kişiyle bağlantılıdır ve verili bir zamanda en ileri anlayış hakkında konuşmak, o kişiye referans ve belli bir düzeyde odaklanma olmadan imkânsızdır – böyle bir referans ve odaklanmadan kaçınmak ise aşırı derecede yapay ve yanlış olacak, hiç de faydalı olmayacaktır. Bu yüzden bir kez daha söylemek gerekirse, elbette siyasi (ve ideolojik) önderlik alanında ve daha özel olarak da komünist önderlik alanında rolü olan, belli bir etkiye sahip olan (veya kayda değer bir etkiye sahip olması gereken bir şey olarak sunulan) herhangi bir kişiyle ilgili olarak belli özgünlükler vardır, ancak temel soru şu noktadadır: Bu rolün içeriği ve daha özel olarak, o kişinin eserler bütününün, yöntem ve yaklaşımının içeriği nedir? Bunun daha büyük veya daha sınırlı etkisinin olması nasıl bir sonuç getirecektir?” [DYİK, 2.Bölüm]
Daha önce de belirttiğimiz gibi, Mike Ely, Bob Avakian’ın çalışmasının asıl içeriğinin, özellikle de ortaya konulan ve dünyaya sunulan yeni sentezin temel özelliklerini tutarlı bir şekilde çürütememiştir. Bunun yerine, Dokuz Mektup boyunca Partimizi, üyelerinin bilgisiz bırakıldığı ve büyük bir lidere taptığı bir tür tarikat olduğu izlenimini yaratmaya çalışmıştır. Ve bu iddiayı desteklemek için oportünist yönteme başvurarak Partiye aptalca ve hatalı bir argüman atfetmekte ve daha sonrada bunu çürütmek için yola çıkmaktadır.
Mike Ely, önce Bob Avakian tarafından ortaya atılan yeni sentezin temel bir özelliğinin “büyük önderler teorisi” [Mektup 1] olduğunu iddia ediyor ve daha sonra da şunu savunuyor: “…bazı insanların özel olduğuna dair resmi bir ısrarı içeren hiyerarşik bir insanlık teorisini benimsememeliyiz. Bob Avakian’ın anılarında yaptığı gibi “kişi kültü” ifadesini benimsememeliyiz. ‘Kült’ kelimesi örgütlü ibadet anlamına gelir ve ibadet, sosyal değerlerimize ve materyalist bakış açımıza aykırıdır.” [Mektup 8] [36]
Mike Ely’dan aktarılan bu alıntı, Bob Avakian’a, onun önderliğine, eserine, Bob Avakian’ın yöntem ve yaklaşımı etrafında oluşturulan takdir, tanıtım ve popülerleştirme kültürü olarak nitelendirdiğimiz şeyi inşa etme çalışmasına dair DKP’nin çizgisine yönelik çok ciddi bir çarpıtmadır.
Mike Ely, DKP’nin Bob Avakian’a ilişkin sözde “dahi teorisi” çizgisinin kapsamlı bir reddine girer, ki bu kendisinin hatalı bir iddiasıdır. Burada Mike Ely’ın yönteminin Lenin’in eleştirdiği ve alay ettiği bir yöntem olduğunu görmekteyiz: Rakibe önce aptalca bir argüman atfetmek ve sonra da bu aptalca argümanı çürütmeye çalışmak pek de zeki olmayan insanların yöntemidir. Ve bize göre bu insanlar hiç de ilkeli değillerdir. Zekasının zirvesi kendini şu sözlerle gösterir: “Ancak insanlık içinde “bir Lenin” veya “bir Mao” olarak adlandırılan özel bir mertebe veya “kalibre” [vurgu eklendi] yaratan hiçbir tarih veya biyoloji yasası yoktur – sanki bazılarımız 50 kalibrelik mühürlü mermiyle geliyor ve geri kalanlar da 22’lik olarak veya boş kovan olarak ortaya çıkıyor.” [Mektup 6]
Her şeyden önce, özel bir kişi (veya önder) kategorisi veya “deha” kavramının tamamen Mike Ely’ın icadı olduğu belirtilmelidir – bu ısıtıp Bob Avakian’a ve DKP’ye atfettiği bir uydurmacadır. Bu kesin olarak Avakian ve Parti’nin ileri sürdüğü veya inandığı bir şey değildir. Ve aslında bu düşünce tarzı, Avakian’ın sürekli olarak karşı çıktığı, tartıştığı ve eleştirdiği bir şeydir. Bir Mao, bir Lenin veya bir Marx tarafından temsil edilen şeyden bahsederken, sözünü ettiğimiz şey onların sahip olduğu bir “doğuştan gelen deha” veya “özel bir tür özleri olması” değildir; sözünü ettiğimiz şey her şeyden önce ve özünde, bilimin gelişiminde niteliksel bir atılımı temsil eden bilimsel komünizm teorisine katkıda bulundukları şeydir. Bunu neden ve nasıl yapabildikleri bir ilgi konusu olabilir -yine kesinlikle “doğuştan gelen deha” ya da insanoğlunun bir tür “özel kategorisi” ile hiçbir ilgisi olmasa da- bu durum ortaya koyduklarının nesnel içeriğinden ve bunun tüm dünyada komünizm nihai hedefi için devrimci mücadeleyle ilişkili olarak objektif olarak neyi temsil ettiğinden çok daha az önemlidir. Yeni sentezde ve teoriyle ilgili meselelerde -politik ve ideolojik çizgide (epistemolojik ve metodolojik de dahil olmak üzere) somutlaştığı haliyle aynısı Avakian için de geçerlidir.
Mike Ely, Avakian’ın katkılarının tanınmasıyla onun parti kolektifinin dışında ve üstünde varolduğu iddiasını öne sürüyor: “PKP’nin [Peru Komünist Partisi] korkunç ‘jefatura’ dogması ile DKP’nin yeni nakaratları “bu Bob Avakian’ın yeni partisidir” ve “Başkanın takdir edilmesi başlıca meseledir” arasında ben hiçbir fark görmüyorum. Birisi aradaki herhangi bir gerçek farkı söyleyebilir mi?” [Mektup 7]
Her şeyden önce, bu özel noktanın özüne değinmeden önce, komünistlerin çalışmalarına ve önderlik ettikleri devrimci mücadelelere dahil olan şeylerin halk kitleleri için büyük önem taşıyan meseleler olduğuna işaret etmek gerekir. Bu durum yalnızca belirli bir ülke için değil, aslında bütün olarak dünya için geçerlidir. Gerçekten bununla ilgilenen herhangi biri bu konuyu spekülasyon fırsatı veya “siyasi sermaye” meselesi olarak görmeyecektir. Fakat bu nitelikteki düşünceler açıkça Mike Ely’ı pek bağlamaz veya hiç ilgilendirmez. Kendisi, gerçekte dünyanın çeşitli yerlerinde ciddi devrimci çalışma ve mücadele yürüten komünistler arasındaki gerçek veya hayali farklılıklar üzerine spekülasyon yürütmekten ve küçük avantajlar elde etmeye çalışmaktan hiçbir vicdan azabı duymadığını kanıtlamıştır. Farklılıkların yayılması, devrimci mücadeleleri ve öncü komünist güçleri acımasızca ezip yok etmeye çalışan emperyalistlere ve gericilere kolaylıkla yardımcı olabilir. Ancak bu durumda, Peru’daki devrimci mücadelenin (şu anki koşullara göre) olumsuz bir sonucunun olmasının üzerinden belirli bir zaman geçtiği göz önüne alındığında ve söz konusu olan siyasi ve ideolojik çizgi meselelerinin gerçekte, tam olarak komünizm davası ve bu hedefe doğru mücadelenin ilerleyişi ile ilişkili olarak gerçek önemi olduğu göz önüne alındığında, bunun yanlış olmadığını düşünüyoruz ve aslında komünist önderler meselesiyle ilgili olanlar da dahil olmak üzere bu farklılıkların belirli yönlerini tartışabilmek yararlıdır.
Mike Ely’ın açıklaması (PKP’nin “jefatura” çizgisi ve DKP’nin önderlik çizgisi ve özellikle Bob Avakian ile ilgili olarak) “birisi aradaki herhangi bir gerçek farkı söyleyebilir mi?” şeklindedir. Birincisi, Mike Ely’ın bu ifadesinin gerçekten samimi olup olmadığını ve göründüğü gibi olup olmadığını bilmek zor -bu durumda kendisinin DKP’nin çizgisine yakınen aşina olduğunu iddia eden “kıdemli bir komünist” olduğu göz önüne alındığında, dikkate değer bir cehalet ve kalın kafalılık kendini göstermektedir- ya da gerçekte olay Mike Ely’ın samimiyetsizliği meselesiyle bu durumda belirli bir temeli yokmuş gibi davranması gerekir, ki DKP’nin Bob Avakian’ın rolü hakkında gerçekte söyledikleri ile PKP’nin “jefatura” çizgisi arasındaki oldukça gerçek ve kesin bir fark olduğunu bilemesin.
Evet, Mike Ely’ın “Birisi aradaki herhangi bir gerçek farkı söyleyebilir mi?” sorusuna yanıt olarak, en az iki belirleyici farklılığa işaret edebiliriz: 1) PKP, Gonzalo’nun bazı ufak hatalar yapma durumu olsa da, devrimci mücadelenin bütün bir gidişatına dokunacak büyük bir hata yapmasının mümkün olmadığı bir noktaya kadar geliştiğini savunuyordu. Ve özellikle de, devrimin yenilgisi anlamına gelecek Peru’daki halk savaşını sona erdirerek bir barış anlaşması çağrısında bulunmasının imkansız olduğunu savunuyordu. DKP açısından, Bob Avakian ile ilgili olarak devrimci mücadelenin tüm seyrine ilişkin büyük ve stratejik bir hata yapma durumunun imkansız olduğunu hiçbir zaman düşünmedik, iddia etmedik veya buna inanmadık, ancak temel bir dünya görüşü ve ilke meselesi olarak, böylesi bir düşünceyi savunan her kim olursa olsun bunu temelde hatalı, metafizik, idealist ve aslında dini bir liderlik görüşünü yansıtan bir düşünce olarak görmekteyiz. Gerçekten de, DKP’nin çizgisinin ayırt edici özelliklerinden biri ve özellikle de Avakian’ın çalışma yapısı, yöntem ve yaklaşımı; komünistler arasındakiler de dahil olmak üzere böylesi dini eğilimlere karşı çıkması ve ona karşı mücadele etmesidir. Bu durum, Avakian’ın eserleriyle ciddi bir şekilde ilgilenen herkesin kolaylıkla görebileceği bir şeydir. Buna Revolution gazetesinde yayınlanmış ve revcom.us adresinde bir bütün olarak (her iki bölümüyle birlikte) mevcut olan “Devrim Yapmak ve İnsanlığı Kurtulmak” (Bölüm 1 ve 2) dahildir.
Ve 2) PKP’nin “jefatura” çizgisi, aslında Gonzalo’nun statüsüne ulaşmış birinin gerçekte Partinin geri kalanının kolektivitesinin ve onun örgütsel yapısının üzerinde bir pozisyon işgal ettiğini örgütsel bir ilke olarak ifade etmektedir. Bu durum bir kez daha DKP’nin çizgisinin yalnızca kabul etmemekle kalmayıp Bob Avakian’a uygulamadığı ve aynı zamanda Bob Avakian’ın da tartıştığı ve eleştirdiği bir şeydir.
Mike Ely şunu savunuyor: “Avakian’ın tanıtılmasının tarzı ve içeriği, onun resmi olarak özel olduğu iddiası, partisinin bir bütün olarak diğer insanları işitmemesinin nedenleriyle ve kendi tabanına saygısızlık etmesiyle bağlantılıdır. Bu durum çizgi hatalarında kök salmıştır.” [Mektup 8]
Gerçek şu ki, başkalarından öğrenmeye çalışma yönelimi -son derece farklı bakış açılarından ve bizimle önemli anlaşmazlıkları olanlardan bile öğrenmeye çalışmak- epistemolojinin ana ilkelerinden biridir ve Bob Avakian’ın genel yöntemi ve yaklaşımıdır. Avakian’ın çalışmalarına üstünkörü bir şekilde bakılması dahi, Bob Avakian’ın bu ilkeyi yalnızca savunmakla kalmayıp aynı zamanda tutarlı bir şekilde de uyguladığını ve “modellediğini” çok açık bir şekilde ortaya koyacaktır. Parti’nin “tabanına” saygısızlık etme meselesine gelince, bu durum Mike Ely’ın argümanlarında sıklıkla olduğu gibi gerçeklikle delice çelişen bir başka iddiadır. Yine Bob Avakian’ın çalışmalarını okurken, kendisinin her seferinde, Partinin çalışmalarından, çeşitli çalışma alanlarındaki yoldaşlardan gelen raporlardan, diğer yoldaşlarla yapılan tartışmalardan vb. öğrendiğini belirttiğini ve bunlara atıfta bulunduğu açık bir şekilde görürüz. Bir kez daha çarpıcı olan, Mike Ely komünist olma iddiasını açıkça bir kenara atmasa da aslında defalarca çeşitli anti-komünist önyargılara başvurmaktadır. Tıpkı KÜSTAH KOMÜNİST LİDER imajıyla kaba çağrışımlar yapması ve bunu kendi örgütünün sözüm ona düşük düzeydeki üyelerine üstünlük taslamak için yaptığını iddia etmesi gibi.
Mike Ely’ın, Partimizin önderliğinin ve özellikle de Bob Avakian’ın köleliği teşvik ettiği ve bunu yaydığı şeklindeki suçlaması gerçeğin bir kez daha ters yüz edilmesidir. Gerçek şu ki, Partimiz ve özellikle de Bob Avakian kendi yazılarında, konuşmalarında ve tüm yöntem ve yaklaşımında herhangi bir fikri eleştirmeden kabul etme eğilimine karşı -bu Avakian’ın sözleri de olsa, bir başkasının dedikleri de olsa- eleştirel düşünceyi, canlı bir muhalefet atmosferi ve kültürünü aktif olarak teşvik etmektedir. Aynı zamanda herhangi bir ciddi devrimci komünist partide olduğu gibi, Parti Tüzüğümüzde de açıkça belirtildiği gibi ve gerçekten ciddi bir devrimci ve komünist olan herkesin iyi anlaması gerektiği gibi, tüm Parti belirli örgütsel ilkeler temelinde faaliyet göstermekte ve bu temelde Parti kanalları aracılığıyla ideolojik, siyasi çizgi ve politika meseleleri üzerinde güçlü bir şekilde mücadele etmektedir. Bununla birlikte, verili bir zamanda yine aynı Parti kanalları aracılığıyla belirlenen şeyleri gerçekleştirmek için, Parti’nin belirli meselelere ilişkin konumu, genel ideolojik ve politik çizgisi üzerine birleşilir. Çizgi üzerinde mücadele yürütmek ile çizgiyi gerçekleştirmek için bir araya gelme arasındaki bu ilişki (genellikle Parti saflarında demokrasi ve merkeziyetçilik arasındaki ilişki olarak anılır) ve zaman zaman keskinleşebilen çok gerçek çelişkileri içerir. Bu çelişkilerin çözülmesi ve bunların üstesinden gelecek doğru yollar için, bu doğrultuda en geniş miktarda inisiyatif, eleştirel ve yaratıcı düşünce Parti genelinde (ve daha geniş anlamda, Partinin saflarının dışında) teşvik edilirken, aynı zamanda Parti adına en büyük irade, amaç ve eylem birliği sağlanır. Tüm bunlar, Bob Avakian’ın büyük bir ilgi göstermeye devam ettiği, ele alınması için Parti içinde büyük bir cebelleşmeyi teşvik ettiği ve aynı zamanda yayınlanmış yazı ve konuşmalarıyla bu meseleleri daha geniş bir şekilde “açtığı” bir sürecin içeriğini oluşturur. (Örneğin, Kültür, Sanat, Bilim ve Felsefe Üzerine Gözlemler kitabına ve “Diktatörlük ve Demokrasi, ve Komünizme Sosyalist Geçiş” broşürüne bakınız).
Avakian’ın dediği gibi; “Bu türden tüm kavramlar [liderlere körü körüne tapınma] bizlere tamamen yabancıdır ve temelde bizim inandığımız ve hayata geçirmek için çabaladığımız şeye -yani eleştirel ve devrimci bir bilimsel bakış açısının uygulanmasının mümkün ve gerekli olduğuna, gerçeklik hakkında daha fazla şey öğrenmeye devam edilmesine ve bununla diyalektik ilişki içinde gerçekliği kökten değiştirme mücadelesini komünizme doğru ilerletme yöntemine- karşıdır. [DYİK, 2.Bölüm] Uğraşmanız gereken soru, bireysel önderlerin olup olmayacağı değildir, çünkü tarihin bu noktasında olacaktır, fakat mesele insanların ne tür bir önderliğe ihtiyacı olduğudur? Önderlik yöntemleri nelerdir ve sizi nereye götürüyor? Bu önderlik, insanların giderek bilinçli bir şekilde gerçeklikle yüzleşmelerine ve buna tepki vermelerine yardımcı oluyor mu, yoksa insanların bunu yapmasını daha da mı engelliyor?
Mike Ely şöyle diyor: “Bob Avakian 1984’te şöyle yazmıştı: ‘Burada da diyalektik bir ilişki; birlik ve karşıtlık var. Bu durum önderlik eden insanlar etrafındaki kişi kültü (kültleri) ile diğer yandan parti üyeleri ve partiyi takip eden kitlelerin zihinsel durumu, canlılığı, inisiyatif alması, yaratıcılığı, eleştirel düşünmesi arasında kendini gösterir. Gelecekteki komünist toplumda, bir “çapa” olarak sağlam bir şekilde kurulu olan devrimci otoriteye olan bu ihtiyaç artık var olmayacak ve eleştirel ruhun ve eleştirel düşüncenin gelişmesine ters düşecektir; ve bunun da komünizme ilerlemenin önemli bir parçası olarak kaldırılması gerekecektir. Ancak onun kaldırılmasını şu an talep etmek, bu ilerlemeye, bu eleştirel ruhu ve eleştirel düşünceyi açığa çıkarmaya ve bunları geliştirmeye ters düşmektedir.” [37]
“On yıl sonra, kendiyle hemfikir: ‘Bu ifade (Dehşet Bir Son mu, Yoksa Dehşete Bir Son mu?’dan) doğru söylüyor: burada birlik ve karşıtlık var -bir yandan belirli kişilerde toplanan veya somutlaşan otorite ve diğer yandan parti üyeleri ve genel olarak kitleler arasındaki zihinsel durum, canlılık, bireysel inisiyatif, yaratıcılık ve eleştirel düşünme arasında.’ [38] Bu sadece yarı doğru olur. Anlamı: yanlış anlıyor. Devrimci önderliği ve otoriteyi eleştirel düşünce ve inisiyatifi serbest bırakmayan şekillerde de teşvik edebilirsiniz. Haşmetliliği ve köleliği teşvik edebilirsiniz. Kendi örgütünüzde geniş kapsamlı sonuçları olan bir elitizmi ve saygısızlık zincirini serbest bırakabilirsiniz.” [Mektup 8]
Bir kez daha Mike Ely’ın, yalnızca Avakian’ın söylediklerini çarpıtmadığını, fakat aynı zamanda kitlelerin dünyayı bilimsel şekilde kavranmasını benimseyip onu dönüştürmesini sağlayacak komünist önderliğin kritik önemini de karaladığını ve diyalektiğin dinamiklerinin yerine eklektizmi koyduğunu görüyoruz. Burada söylenenleri açıklayalım.
Avakian’ın Dehşet Bir Son mu, Yoksa Dehşete Bir Son mu?’da tartıştığı şey, bir yanda bireysel önderlerin otoritesini teşvik etmek ve güçlendirmek ile, diğer yandan eleştirel düşünmeyi, aklı ve başkalarının inisiyatifini serbest bırakmak arasında nesnel olarak çelişkili bir ilişki olmasıdır. Bir yandan, ikisi arasındaki birlik temeldir ve tarihin bu aşamasında toplumda önderlik ile önderlik edilenler arasında hâlâ büyük bir ayrım varken, önemli hakikatleri -ve daha da önemlisi komünist bir yöntemi-yoğunlaştıran önemli önderler ortaya çıktığında ve tam olarak kendi rollerini oynadıklarında bu durum aslında halk kitlelerinin dünyayı daha net ve doğru bir şekilde tanıyıp kavramasına hizmet eder ve bunu yaparak eleştirel düşünceyi, inisiyatifi, çeşitliliği vb. açığa çıkarmaya ve böylece devrimci gelişime katkıda bulunurlar. Bu türden önderlerin tanıtımı yapılmalı mı? Evet, en gelişmiş teori ve yöntemi desteklemenin bir parçası olarak yapılması gerekir. Ve bir kez daha, bu birlik çelişkinin ezici bir çoğunlukla temel yönü olur. Öte yandan, eğer bu çelişki doğru bir şekilde ele alınmazsa, bu karşıtlık durumu bireysel önderlerin duyurulmasının kitleler tarafında köleliğe, pasifliğe ve körü körüne önderliği takip etme eğilimine yol açabileceği gerçeğini de yansıtır. Bu zararlıdır ve devrimde başarısızlıklara neden olur.
Bob Avakian, bu çelişkide yoğunlaşan gerçek gerilime ve bunun doğru şekilde ele alınmasına büyük ilgi göstermiştir (“Diktatörlük ve Demokrasi, ve Komünizme Sosyalist Geçiş” içinde oldukça kışkırtıcı bir şekilde bu meseleden bahsetmesi de buna dahildir). Temel boyutun birlik olduğu anlayışından hareketle, önderler, partideki diğerlerinin yanı sıra halk kitlelerinin de dünyayı daha fazla anlamasına olanak sağlayacak, böylece partinin ve halk kitlelerinin çok daha iyi bir şekilde öne çıkmasını ve rollerini yerine getirmesini sağlayacaktır. Ve gerçekten de böyle bir önderliğe derin bir takdir temelinde değer verilmeli ve bu önderlik savunulmalıdır.
Mike Ely ise bu çelişkiyi düz ve tek boyutlu olarak görür, çelişkinin yalnızca ikincil yönünü yani bireysel önderlerin duyurulmasının köleliğe ve pasifliğe yol açabileceği ve böylece devrimci önderliğin tüm devrim sürecinde oynayabileceği ve oynaması gereken hayati rolü ortadan kaldırabileceği olgusunu görür.
Partimizin Merkez Komitesi 1995’te, Partimizin çizgisinin kapsamlı bir sunumunu ve devrimci önderliğin bu önemli sorunlarının anlaşılmasını sağlayan iki karar yayınladı. [39] Burada “Devrimci Önderlik ve Bireysel Önderler Meselesi Üzerine Bazı Noktalar” dan alıntı yapıyoruz; “Bazı bireysel devrimcilerin bu sürecin bir konsantrasyonu olarak ortaya çıkması gerçeğiyle [devrimci dönüşümü gerçekleştirmek için kurumsal işbölümü, yapı ve önderliğin şekillendirildiği süreç ile] kendileri devrimci önderliğin en iyi niteliklerinin yoğunlaşmış bir ifadesi haline gelirler. Buna devrimci davaya özverili bir bağlılık, derin kitle sevgisi, ayrıca kitleleri özgürleştirmek ve onların objektif çıkarları doğrultusunda devrim yolunu ortaya koymak için gereken bilimsel metodolojiyi güçlü bir şekilde kavramak dahildir. Bu durumda, böylesi bir önderin veya önderlerin varlığı ağıt yakılacak bir şey değil, hoş karşılanacak ve kutlanacak bir şeydir! Halkın gücünün bir parçasıdır.” Bu arada, Mike Ely bu kararlara oldukça aşinadır, fakat bunları veya içeriklerini Mektuplarına dahil etmez, çünkü bunlardan alıntı yapmak Partinin çizgisi ve bu meseledeki yaklaşımını çarpıtma girişimlerinin önünde engel oluşturur ki, o da bu durumu kendi versiyonu ile telafi etmektedir.
Marksizmi çok daha bilimsel bir temele oturtan Avakian, defalarca bu mesele üzerine değerlendirme yapmış ve bizlerin bir bilim insanları ekibi gibi olduğumuzun altını çizmiştir; “Eziyet veren problemleri çözmek için didinmek – evet, hatalar yapmak ve hatalarımızdan öğrenmek için, bizimkinden farklı bakış açıları ve hedefleri olan başkalarından öğrenmek için en iyisini yapmak – bütün bunlara sistematik ve kapsamlı bir bilimsellikle yaklaşmak.” [DYİK, 2.Bölüm] Bu durum Avakian’ın (Mike Ely tarafından karalanan) epistemolojisine ve yönelttiği sorularla -evet, “devrimci teorideki önemli sorularla”- yöntemine yansımaktadır. Bunlar kolektif bir şekilde ve başkaları tarafından ele alınması, ileri sürülmesi ve diğerlerinin de mücadele etmesi, parti içindekilerden ve dışındaki diğerlerinden öğrenilmesi (raporlardan, konuşmalardan, sayısız referanstan, aktarımdan, tanıklıktan vb.) gereken şeyler olarak değerlendirilir; özetle körü körüne itaat ve köleliği teşvik eden dini bir tarikat liderinin tam tersidir.
DKP’nin çizgisi kitlelerin bu süreçte bilinçli ve gönüllü olarak dünyayı ve kendilerini dönüştürerek insanlığın kurtarıcıları olarak öne çıkarılması gerektiğidir. Bu durum önderlere iman etme veya huşu ve kölelik nosyonuyla tam bir zıtlık içindedir. Bu tür kavramlar hakikat arayışının, kitlelerin işlerin neden böyle olduğu ve bu konuda ne yapılması gerektiğine dair bilimsel bir anlayış kazanmasının, kitlelerin giderek komünizme nasıl ulaşılacağına ilişkin “devrimci teorideki önemli soruların” ve bu süreç boyunca mücadele içinde komünist olmalarının önünde engeldir.
Mesele şu ki, Avakian hakikat arayışının niteliksel olarak daha verimli bir şekilde devam ettirilebileceği yeni bir çerçeve sağlamıştır. Ve bu, Marksizm biliminin temeli üzerine inşa edilen ve daha da geliştiren bir çerçevedir. Yeni sentez ile her komünist -devrimin can sıkıcı sorunları, komünizme geçiş vb- ile gerçekten yüzleşmek ve kitleleri buna dahil etmek zorundadır. Buna bizi iki büklüm yapan hakikatler de dahildir. Bunlar yapılmadan nereye gideceksiniz?
Bunu yapmamak kesin olarak saplanıp kalmak demektir. Mike Ely’ın çerçevesi ve onun ekonomizm ve revizyonizminin mantığı bu yeni sentezle çatışmaktadır. Onun gitmek istediği yolda bilimsel komünizm adeta bir yüktür ve aforoz edilmiştir. Mike Ely, devrimin ve komünizmin ruhuna enerji verecek “yaratıcı pratik” ile başlamak ve bu yörüngeyi kat etmek istiyor; bununla birlikte her ne kadar kendisi bunu rasyonelleştirmeye çalışsa da yer yer bunu geçmişin dini-dogmatik bir şekilde savunulması ile yapıyor. Yeni sentezde yoğunlaşan canlı hayat dolu bir komünizm ve devrim, ekonomizm açısından son derece elverişsizdir ve Dokuz Mektup’un özü de zaten budur. Mike Ely, yeni sentezin etkileşime geçmemesi için -kesin olarak toplumda gelişme sağlayacak canlı, maddi ve rehber bir güç olmaması için- sonuna kadar savaşacaktır; çünkü yeni sentez onun acınası ve cılız revizyonizm ve ekonomizminin ne olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Bununla birlikte teslimiyetçiliğinin her türlü entelektüel ve teorik gerekçesini yıkıp parçalamaktadır. Yeni sentez, GERÇEK bir devrim ve komünizm meselesini kökten farklı -hem vizyoner, hem de uygulanabilir- bir gelecek vizyonuyla tekrar sahneye koymaktadır.
Ve şu sorusuna gelirsek; “Yaşayan devrimci önderlerin kendi fikir ve yöntem ‘paketlerini’ Marksizmin kapsamlı yeni gözden geçirilmiş biçimleri şeklinde bir bütün olarak sunmalarını kabul etmeli miyiz?” [Mektup 6] (Vurgu eklenmiştir) Mesele devrimci önderlerin yaşayıp yaşamaması değil, bu önderlerin savundukları şeyin doğru olup olmadığı ve genel olarak bilimin canlılığına ve komünizmin gelişen sentezine katkıda bulunup bulunmaması olmalıdır. Bob Avakian’ın katkıları bunu açıkça gösteriyor. Ancak Bob Avakian’ın halen hayatta olması ve komünist çalışmanın kalitesini devam ettirmesi kesinlikle çok iyi bir şeydir; devrimci değişim arayan herkes bu çalışmalarla derin bir şekilde ilgilenmeli, bununla cebelleşmeli, onu geniş çapta duyurmalı ve yetenekleri doğrultusunda onu savunmaya devam etmelidir. Bunu dünya halklarına sunuyoruz.
SONUÇ
Burada Dokuz Mektupta yoğunlaşan çizginin kilit sorunlarına, Bob Avakian’a ve DKP’ye yönelik saldırılarına, kitlelere komünist devrimi getirmeye adanmış bu ülkedeki tek gücün çizgi ve pratiğine dair toplumun kafasını karıştırma noktasındaki “haddini bilmezliğine” odaklandık. Partinin çizgisi ve pratiğine dair tüm hatalı tanımlamaları ve çarpıtmaları ya da Mike Ely’ın savunduğu tüm hatalı düşünceleri burada ele almadık. Böylesi bir iş, kimsenin yazmak veya okumak için zamanını boşa harcamak istemeyeceği türden bir kitabı gerektirir! (Bununla birlikte, Bob Avakian’ın çalışmalarının derinlikli bir şekilde incelenmesini ve bununla ilgilenilmesini herkese tavsiye ediyoruz.)
Ancak bitirmeden önce, Mike Ely’ın DKP tarihine ilişkin “kısmen doğrular ve kısmen yanlışlar” içeren “göreceli gerçeğini” yayınladığını yinelemek istiyoruz ki, bu tam da aşağıda eleştirdiğimiz ilkesiz bir faaliyettir:
“DKP tarafından yetkilendirilmeyen, ancak DKP hakkında içeriden bilgi “ifşa ettiğini” iddia eden her kim olursa, bu eylemiyle kendisini en azından fazlasıyla sorumsuzca hareket eden biri olarak ortaya koyar. Bunun da ötesinde, DKP ve/veya komünist hareket içindeki diğerleri hakkında yapılan dedikoduları, söylentileri ve çarpıtmaları yaymak, bunu yapan her kim olursa olsun o kişiyi tamamen dürüst olmayan ve son derece ilkesiz biri yapar. Hayat ne kadar gelişirse bu tür şeyleri yapan insanların oportünist karakteri de o kadar açığa çıkacaktır.” [“İlke ve Standartlarla İlgili Konular”]
Devrimden vazgeçmeyen herkes -ve aslında ilkeli olan insanlar- bu Dokuz Mektup projesine öfkelenmiştir ve öfkelenmelidir de. İzlediği yöntemi kendi çizgisini yansıtmaktadır ve kapitalizm/emperyalizmin temel çelişkisinin proleter devrimi gerektirdiği gerçeği; Leninist devlet anlayışı ve proletarya diktatörlüğüne duyulan ihtiyaç, öncü bir partiye duyulan ihtiyaç; Mao’nun sosyalizm altında sınıf mücadelesi anlayışı; burjuva hakkının dar ufkunun ötesine geçme ihtiyacı; ve insanlığı komünizm hedefine doğru ilerletmek için gerekli olan bir bilim olarak Marksizm görüşü gibi ilkeler tarafından -kusurlu veya modası geçmiş bir şey olarak- bir kenara atılması kesinlikle uzun sürmeyecektir. Aslında şimdi bile önceden belirttiğimiz üzere bu Dokuz Mektupta bu ilkelerden herhangi biri hakkında neredeyse sıfıra yakın değerlendirme bulunmaktadır. Tam aksine şunu öğreniyoruz; “[Teorik duruşumuzla ilgili olarak]: Zor koşullar altında savaşabilmek için acımasızlığı ve kurnazlığı bir kenara atmamız gerektiğini öğreniyoruz. Varoluşumuzun önceki biçimlerindeki yüklerimizden ve karmaşalardan kurtularak, böylece hafif bir şekilde seyahat edebileceğiz. Nihai hedefimize doğru gelişime hizmet edecek kararlı muhalefete yönelik aletleri kesinlikle korumalıyız. Onları canlı bir komünist uyuma entegre etmeliyiz.” Ve ardından… “Teorimizi uygularken ve geliştirirken yeni ve büyük bir eylem projesi başlatmamız gerekiyor.” [Mektup 9]
Komünizmin yokluğu temelinde ne tür bir yeni ve yaratıcı “komünist uyumun” ortaya çıkacağını merak etmeye lüzum yok!!! Ya da Mike Ely’ın komünizmi, açıkça “acımasızlık ve kurnazlık [!]” duygusuna göre işe yarayan şey olarak yeniden tanımlayıp, acil hedeflerin önündeki ilkeleri bir kenara atmasına ne demeli? Hayır teşekkürler!! İnsanlık tarihinde, yeni bir proleter devrim dalgası ortaya koyma ve komünist ideolojinin gelişmesi ve etkileşime geçmesi için büyük bir ihtiyacın ortaya çıktığı bir anda, Bob Avakian’ın bu meydan okumayı üstlenmesi ve daha iyi nasıl yapılacağına dair can sıkan meselelere büyük miktarda bilim getirme sorumluluğunu üstlenmesinden dolayı oldukça şanslıyız. Kendisinin de belirttiği gibi, “bir yanda sosyalist toplum ve daha geniş anlamda uluslararası komünist hareketin önceki deneyimlerinin, diğer yanda bu deneyimin çeşitli tür ve farklı açılardan eleştirilmesinin bir sentezi” [DYİK, 1.Bölüm] ile tüm bunlar yeniden ifade edilip yeniden kombine edilmektedir, ve bu durum bizlere şu anki proleter devrimin yeni bir aşamasını destekleyebilecek çok daha bilimsel bir çerçeve sağlamaktadır. Yapılacak çok iş var, inisiyatif için bol bol alan var ve yeni sentez kitleleri yeni zirvelere doğru çıkmaya yönlendirmektedir. Bunu ne kadar benimsersek, devrimin sorunlarıyla mücadele eden bir bilim insanları ekibi gibi hareket edersek ve bu projeye giderek daha fazla kitleyi dahil edersek dışarı çıkıp dünyayı değiştirmek için de o kadar özgür olacağız.
Devrim yapma konusunda ciddi olan herkes bu işe girişmeli, dünyanın diğer yerlerindeki yoldaşlarla birlikte komünizmi ve devrimi dünyaya getirmek için Partimizle birlikte çalışmalı ve devrimin gücünü inşa etmelidir.
İnsanlığın devrime ve komünizme ve uluslararası mücadelenin bir parçası olarak bu ülkede bunu öne çıkaracak bir önderliğe ihtiyacı var – bunun kitlelere duyurulması ve halkın devrim yapma sürecine dahil olması için gerekli yollar bulunmalıdır ki, bu da Partimizin kendini adadığı ve üzerinde çalışmaya devam edeceği bir şeydir.
Mike Ely’a ve onun oportünist projesini benimseyenlere cevaben Lenin’in konuyla oldukça ilgili olan şu sözleri yankılanmaktadır:
“Kaynaşmış bir grup halinde, sarp ve zorlu bir yolda birbirimizin ellerine sıkı sıkıya sarılmış olarak ilerliyoruz. Düşman tarafından her yandan sarılmış durumdayız ve bunların ateşi altında hemen hemen hiç durmadan ilerlemek zorundayız. Özgürce benimsediğimiz bir kararla, düşmanla savaşmak amacıyla, daha başında kendimizi tek başına bir grup olarak ayırdığımız için ve uzlaşma yolu yerine mücadele yolunu seçmiş olduğumuz için bizi suçlayan kimselerin bulunduğu yakınımızdaki bataklığa çekilmemek amacıyla birleşmiş bulunuyoruz. Ve şimdi aramızdan bazıları şöyle bağırmaya başlıyorlar: Gelin bataklığa gidelim! Ve onları ayıplamaya başladığımız zaman da karşılıkları şu oluyor: Ne geri insanlarsınız! Sizi daha iyi bir yola çağırma özgürlüğünü bize tanımamaktan hiç utanmıyor musunuz? Evet beyler! Yalnızca bizi çağırmakta değil, istediğiniz yere, hatta bataklığa bile gitmekte özgürsünüz. Aslında bize göre sizin gerçek yeriniz bataklıktır, oraya ulaşmanız için size her türlü yardımı yapmaya da hazırız. Yeter ki ellerimizi bırakın, yakamıza yapışmayın ve o büyük özgürlük kelimesini kirletmeyin, çünkü biz de dilediğimiz yere gitmekte “özgürüz”, yalnızca bataklığa karşı değil, yüzlerini bataklığa doğru çevirenlere karşı da savaşmakta özgürüz!” [Ne Yapmalı?]
Okuma Önerileri
Bob Avakian’ın Makale ve Kitaplarından:
“Devrim Yapmak ve İnsanlığı Kurtarmak”, revcom.us sitesinde mevcut.
“Sosyalizm ve Komünizm Üzerine Görüşler: Kökten Farklı Bir Devlet, Kökten Farklı ve Çok Daha Büyük Bir Özgürlük Vizyonu”, revcom.us sitesinde mevcut.
“Komünist Devrimin Temeli, Hedefleri ve Yöntemleri”, revcom.us sitesinde mevcut.
“Diktatörlük ve Demokrasi, ve Komünizme Sosyalist Geçiş”, revcom.us sitesinde mevcut.
“Başka Bir Yolu Öne Sürmek”, revcom.us sitesinde mevcut.
*Aklın Özgürleşmesi ve Dünyanın Kökten Değiştirilmesi İçin: Tüm Tanrılardan Kurtulun!
*Sanat, Kültür, Bilim ve Felsefe Üzerine Gözlemler
*Sahte Komünizm Öldü… Yaşasın Gerçek Komünizm! [İkinci baskıya ek olarak: Demokrasi: Her Zamankinden Daha Fazlasını Yapabiliriz ve Bundan Daha İyisini Yapmalıyız]
*Ike’den Mao’ya ve Ötesine: Anaakım Amerika’dan Devrimci Komünistliğe Yolculuğum
*Marksizm ve Geleceğin Çağrısı: Etik, Tarih ve Politika Üzerine Sohbetler [Bill Martin ile birlikte yazılmıştır]
*Demokrasi: Neden Daha İyisini Yapamayalım ki?
*Dehşet Bir Son mu, Yoksa Dehşete Bir Son mu?
*Dünyayı Fethetmek mi? Enternasyonal Proletarya Buna Zorunlu ve Muktedirdir, revcom.us sitesinde mevcut.
İlgili Diğer Çalışmalar:
Ne Yapmalı?, Lenin (Toplu Eserler, Cilt 5)
Devlet ve Devrim, Lenin (Toplu Eserler, Cilt 25)
İkinci Enternasyonal’in Çöküşü, Lenin (Toplu Eserler, Cilt 21)
Referanslar:
[1] “Yoldaşlarımıza Dokuz Mektup: Avakian’ın Yeni Sentezinin Ötesine Geçmek” Kaynak için bkz: https://revcom.us/a/polemics/NineLetters.pdf
[2] Okurlara orijinal kaynağa gitmelerini ve komünist teori ve pratiğin gelişiminde bu çalışmanın ayrım çizgisi oluşturan doğasını ve mevcut konularla bağlantısını daha iyi anlamaları için Lenin’in Ne Yapmalı? eserini okumalarını öneriyoruz.
[4] Lenin, bunu 1917 ve öncesinde yazdığı birkaç denemede tartışır. Kitleler “harekete önyargılarıyla, gerici fantezileriyle, zayıflıklarıyla ve hatalarıyla” gelecektir ve “devrimin sınıfsal bilince sahip öncüsü” tüm bunları burjuvazinin devrilmesine yönlendirme zorluğuyla karşı karşıya kalacaktır.
[5] Bkz. “Devrimci Oryantasyonun Bazı Önemli Noktaları – Çocukça Duruşa ve Devrimin Bozulmasına Karşı” sayı 102, 23 Eylül 2007, revcom.us adresinde mevcuttur.
[8]Ne Yapmalı?, DYİK 2.Bölümde ayrıca alıntılanmıştır.
[9] Bkz. “ABD Birliklerini Niçin Destekleyemezsiniz?” revcom.us, sayı # 121, 24 Şubat 2008
[10] DKP, ABD’nin önceli olan Devrimci Birlik (Revolutionary Union)
[11]Ejderhaların Hasadı İçin: “Marksizmin Krizi” ve Marksizmin Gücü Üzerine. Şimdi Her Zamankinden Daha Fazla.“Leninizm: Temel bir sapma mı, yoksa kesin bir ilerleme mi?”, DKP Yayınları 1983, s. 57-99, özellikle s. 74- 81.
[12] Okuyucuya ayrıca DYİK 2.Bölümdeki “Engellerin ve Sınırlamaların Üstesinden Gelinmesi. Bütün Pozitif Faktörlerin Seferber Edilmesi” başlıklı bölümü incelemelerini öneririz. Avakian burada, Katrina Kasırgası ile ilgili olarak Partimizin çalışmalarının eleştirel bir şekilde özetlenmesi ve sorgulanması için çağrıda bulunmaktadır.
[13] Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin 8 Ağustos 1966’da kabul edilen “Büyük Proleter Kültür Devrimi Hakkında Karar”a atıfta bulunan 3. Mektuptan alınmıştır.
[14] “4 Bütünler” şunu ifade eder: “Bütün sınıfsal ayrımlarının, bu sınıfsal ayrımlarının temelini oluşturan bütün üretim ilişkilerinin, bu üretim ilişkilerine karşılık gelen bütün toplumsal ilişkilerin ortadan kaldırılması ve bu toplumsal ilişkilere karşılık gelen bütün fikirlerin devrimcileştirilmesi anlamına gelir.” Avakian’ın Marx’tan yaptığı alıntı için [DYİK 1. Bölüm]
[15] “Devrime dair çocukça tavırlara ve çarpıtmalara karşı, devrimci yönelimin bazı hayati noktaları” – DYİK 2.Bölümden alıntılanmıştır, revcom.us sitesinde mevcuttur.
[16] “Devlet ve Devrim”, Lenin, Toplu Eserler, Cilt 25, s. 405
[17] Marx’ın tam sözü şu şekildedir: “Din-dışı eleştirinin temelini şu oluşturuyor: insanı yapan din değil, dini yapan insandır. Yani din, henüz kendine erişmemiş ya da çoktan yitirmiş bulunan insanın sahip olduğu kendinin bilinci ve kendinin duygusunu oluşturuyor. Ama insan, dünyanın dışında herhangi bir yere çekilmiş soyut bir öz değil. İnsan, insanın dünyası, devlet, toplum anlamına geliyor. Bu devlet, bu toplum, dünyanın tersine çevrilmiş bilinci olan dini üretiyor, çünkü kendileri alt üst olmuş bir dünya oluşturuyor. Din bu dünyanın genel teorisini, onun ansiklopedik özetleme kitabını, onun halksal biçimdeki mantığını, onun tinselci point d’honneur’ünü [onur sorununu], kendinden geçmesini, ahlaksal onaylanmasını, görkemli tamamlayıcısını, teselli ve aklanmasının evrensel temelini oluşturuyor. Din insanal özün doğaüstü gerçekleşmesini oluşturuyor, çünkü insanal öz gerçek gerçekliğe sahip bulunmuyor. Öyleyse dine karşı savaşım vermek, dolaylı olarak dinin tinsel aramasını oluşturduğu dünyaya karşı savaşım vermek anlamına geliyor. Dinsel üzüntü, bir ölçüde gerçek üzüntünün dışavurumu ve bir başka ölçüde de gerçek üzüntüye karşı protesto oluyor. Din ezilen insanın içli ezgisini, kalpsiz bir dünyanın sıcaklığını, tinin dıştalandığı toplumsal koşulların tinini oluşturuyor. Din, halkın afyonunu oluşturuyor.” – Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi giriş kısmı, 1844. Mektup 5’te alıntı yapılmıştır.
[18] Ve eğer Ely bunun daha yeni yazıldığını iddia ediyorsa, ona yalnızca Avakian’ın din üzerine iki konuşma kaydını değil, aynı zamanda Avakian’ın Kemiklerin Minberinden Vaaz Vermek: Ahlaka İhtiyacımız Var ama Geleneksel Ahlaka Değil, Banner Press, 1998 kitabını incelemeye davet etmek gerekiyor.
[19]Revolutionary Worker’ın 9/11 saldırılarının ardından yayınladığı başyazı, kendiliğinden ve devasa bir yurtseverlik ve emperyalizm yanlısı rüzgara gerçekten karşı çıkmanın önemli bir örneği olmuştur: “ARANIYOR: GÜÇLÜ BİR SAVAŞ KARŞITI HAREKET” (2 Aralık 2001). Bu çağrı tam da ABD’nin saldırıya uğradığı sırada, bu duygulara karşı çıkmanın ve insanları dünyanın dört bir yanındaki ABD saldırganlığına karşı koymanın çok zor olacağı şeklindeki “geleneksel akıl” karşısında yapılmıştır. Ve Mike Ely’ın da iyi bildiği gibi DKP, Vicdan Beyanı ve Bizim Adımıza Değil hareketini başlatmak için diğerleriyle birlikte çalışmaya devam etmiştir.
[21] “Pragmatizm, kısa vadeli bile olsa işe yarayanın doğru ve iyi olduğu, işe yaramayanın ise kusurlu ve iflas ettiği fikridir.” – Tüm Tanrılardan Kurtulun! Insight Press, 2008, s. 109
[22] Mike Ely, DKP’deki “dogmatizm” suçlamasıyla Dokuz Mektubu kaleme almıştır. Şimdi, bir düzeyde (DKP’nin takdir edemeyecek kadar “dogmatik” olduğu kitlelerin dini inançlarına yönelik şevkli savunması ve yaltaklanması dışında) bu “dogmatizm” terimiyle ne demek istediğini asla açıklamadığı söylenmelidir. Mike Ely için “dogmatizm” teriminin komünizm ve onun temel ilkeleri için bir yer tutucu olarak hizmet ettiğine ve komünizm için çok yönlü mücadele ettiğine inanmaya başladık. Öncü partilerle aynı fikirde olmayan bir anarşist için “dogmatizm” belki de Partinin önderliğe sahip olma ısrarıdır. Kimlik siyasetinden veya milliyetçilikten etkilenenler için DKP’nin “dogmatizmi”, hepimizin kendi doğrudan baskı tecrübemizin ötesine geçilmesi ve tüm insanlığı özgürleştirmek için bir mücadeleyi kucaklaması gereken yönelim olabilir. Komünistlerin ABD’deki sendikal hareketin omurgasını oluşturduğu, onbinlerce hatta yüzbinlerce işçinin katıldığı gösterilere önderlik ettiği, bu “komünistlerin” Amerikan bayrakları dalgalandırdıkları 30’lu yıllardaki duruma özlem duyanlar için DKP’nin ekonomizmden kopuşu, örgütlü işçilerin çoğuna “yabancı” gelen enternasyonalizmi, ve devrime doğru direnişi ortaya koyması “dogmatizm” olarak görülebilir. Mike Ely öyle bir şekilde yazıyor ki, birbiriyle çelişen bu eğilimlerden herhangi birinin destekçisi onun büyük şemsiyesi altında kendini iyi şekilde karşılanmış hissedebilir.
[23] Aşağıdaki alıntı DYİK 1.Bölümdendir ve yeni sentezin bir özetidir:
“Bu yeni sentez, felsefi, ideolojik ve siyasi boyutlarıyla bir yandan komünist hareketin ve sosyalist toplumun şu ana kadarki deneyimlerinin pozitif boyutlarının bir araya getirilip yeniden şekillendirilmesini, diğer yandan da bu deneyimin negatif boyutlarından öğrenilmesini içerir. Amaç, bu şekilde sadece devrim yapmak ve iktidarı ele geçirmek için değil, aynı zamanda sosyalist toplumda halk kitlelerinin ihtiyaçlarının ve toplumun maddi gereksinimlerinin karşılanması, geçmişin derin yaralarının üstesinden gelinmesi ve eş zamanlı olarak da dünyadaki devrimci mücadelelerin desteklenmesi ve dünya sahnesi ile dünya mücadelesinin, genel anlamıyla en temel ve en önemli olanlar olduğu düşüncesi üzerinden hareket edilmesi için gerekli olan, daha derin ve daha sıkı köklere sahip bir bilimsel yönelim, yöntem ve yaklaşıma sahip olmaktır – bu süreçte eş zamanlı olarak, niteliksel olarak insanların kültürel ve entelektüel ihtiyaçlarının ifadesine daha fazla yer açmak, daha geniş anlamda anlaşılmak ve bilim, sanat, kültür ve entelektüel yaşam alanlarında keşif ve deneyimin daha çeşitli ve zengin bir süreç olmasını sağlamak, farklı fikirlerin ve düşünce akımlarının ve bireylerin “sivil toplumda ” devletten bağımsız olarak etkileşimde bulunabilmesi için gerekli alan da dâhil olmak üzere kişisel girişimi, yaratıcılığı ve birey haklarını korumak mümkün olabilmeli, tüm bunlarla birlikte, bütün bunların genel işbirliğiyle ve kolektif bir çerçevede ve devlet iktidarı devam ettirilmeli ve ülke içinde ve dünya genelinde proleter devrimin çıkarlarına hizmet eden devrimci bir devlet iktidarı olarak daha fazla geliştirilirken, bu devlet ekonomideki ve genel olarak toplumdaki öncü ve merkezi unsur iken, dünya çapında komünizme geçilmesiyle devletin nihai olarak ortadan kaldırılması ilerlemesine doğru çok önemli bir aşama olarak devletin kendisi önceki tüm devletlerden radikal biçimde farklı olan bir şeye dönüştürülmelidir. İşte yeni sentez tüm bunlar için gerekli yönelim, yöntem ve yaklaşımı sunmaktadır.” DYİK, 1.Bölüm
[24] “Marksistler, evrenin mutlak ve genel gelişim sürecinde, her bir belirli sürecin gelişiminin göreceli olduğunu ve bu nedenle, mutlak gerçeğin sonsuz akışında insanın herhangi bir gelişim aşamasında belirli bir süreç hakkındaki bilgisinin yalnızca göreceli hakikat olacağını kabul eder.”
[25] Örneğin, “Devrim Yapmak ve İnsanlığı Kurtarmak”, 1.ve 2. Bölümler; 7 Konuşma. bobavakian.net sitesinde mevcuttur.
[26] Örneğin, “Diktatörlük ve Demokrasi, ve Komünizme Sosyalist Geçiş”, revcom.us sitesinde mevcut.
[27] Örneğin, “Siyahi Halka Yönelik Baskı ve Bütün Baskıya Son Vermek İçin Devrimci Mücadele” yazı dizisi, revcom.us sitesinde mevcut.
[28] Örneğin, Demokrasi: Neden Daha İyisini Yapamayalım ki?, Banner Press, 1986. Demokrasi: Her Zamankinden Daha Fazlasını Yapabiliriz ve Bundan Daha İyisini Yapmalıyız – Sahte Komünizm Öldü… Yaşasın Gerçek Komünizm! DKP Yayınları, 2004 (İkinci baskıda ek olarak yer almaktadır); “Komünizm & Jeffersoncu Demokrasi” 7 Konuşma’dan biridir ve bobavakian.net sitesinde yer almaktadır.
[29] Örneğin, Aklın Özgürleştirilmesi ve Dünyanın Kökten Değiştirilmesi İçin: Tüm Tanrılardan Kurtulun!, Insight Press, 2008. “Yaklaşan İç Savaş ve Günümüzde Devrim İçin Yeniden Kutuplaşma” revcom.us sitesinde mevcut.
[30] Örneğin, “Yükseklere Ulaşmak ve Güvenlik Ağı Olmadan Uçmak”, revcom.us sitesinde mevcut.
[31] Örneğin, “Marksizm vs. Anarşizm”, revcom.us sitesinde mevcut.
[32] Örneğin, Sanat, Kültür, Bilim ve Felsefe Üzerine Gözlemler, Insight Press, 2005
[33] Örneğin, Marksizm ve Geleceğin Çağrısı: Etik, Tarih ve Siyaset Üzerine Sohbetler, Open Court Publishing Co., 2005.
[34] Örneğin, “Proleter Demokrasisi ve Proletarya Diktatörlüğü Üzerine – Topluma Önderlik Etmede Kökten Farklı Bir Görüş”, revcom.us sitesinde mevcuttur.
[35] Örneğin, “Devrim Yapmak ve İnsanlığı Kurtarmak”, 1.ve 2. Bölümler; “Komünist Devrimin Temeli, Hedefleri ve Yöntemleri” revcom.us sitesinde mevcuttur.
[36] Burada, Mike Ely’ın artık aşina olunan ve usandıran oportünistçe alıntıları kesip biçme yöntemine bir kez daha işaret etmek gerekiyor. Mike Ely, Bob Avakian’ın anılarında –Ike’den Mao’ya ve Ötesine: Anaakım Amerika’dan Devrimci Komünistliğe Yolculuğum içinde- “kült” hakkında söylediklerini aslında çarpıtıyor. Bob Avakian’ın etrafında bir “kişilik kültü” olup olmadığı konusunda bir muhabir tarafından sorululan soruya esprili bir şekilde “Umarım öyledir, çünkü bir tane oluşturmak için çok çalışıyoruz.” cevap verir. Ve sonrasında (Ely cümleyi ortasından keser) hemen şunu söyler; “Bu esas meseleye gelmenin provokatif bir yoluydu.” Sayfa 392-394 arasındaki bu bölüm, Bob Avakian’ın bir devrimci olarak rolünü ve sorumluluğunu nasıl kavradığına dair çok derin bir açıklama sunmaktadır.
[37]Dehşet Bir Son mu, Yoksa Dehşete Bir Son mu?, s. 212
[38] “İki Büyük Kamburu Aşmak: Dünyayı Fethetmek Üzerine İleri Düşünceler” Sonradan “Proleter Demokrasisi ve Proletarya Diktatörlüğü Üzerine – Topluma Önderlik Etmede Kökten Farklı Bir Görüş” içinde 9.Bölümde “Bireysel Önderler ve Toplumun ve Halkın En Geniş Çıkarları” başlığı ile Revolutionary Worker sayı #1222 içinde yayınlanmıştır. 14 Aralık 2003. revcom.us sitesinde mevcuttur.
[39] Bkz: revcom.us içinde “Önderler ve Önderlik Üzerine 1995 Önderlik Kararları”: “Bölüm I: Partinin Kitlelere Hizmet Etmek ve Devrim Yapmaktan Başka Bir Varlık Nedeni Yoktur” ve “Bölüm II: Devrimci Önderlik ve Bireysel Önderler Meselesine Dair Bazı Noktalar”