- Bundan birkaç gün önce Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) önderliğindeki cihatçı çeteler Suriye’nin en büyük şehirlerinden biri olan Halep’e sürpriz bir saldırı harekatı başlattı. Bu sırada Türkiye’nin desteklediğibaşka bir cihatçı çete oluşumu olan “Suriye Milli Ordusu” (SMO) İdlib üzerinden hem Esad güçlerine hem de YPG öncülüğündeki Kürt güçlerine saldırmıştır. Halep’e yönelik bu saldırının sürpriz niteliği Rusya ve İran’ın yoğun desteğiyle Esad rejiminin Halep’teki “muhalif” fraksiyonları şehirden çıkartmasından bu yana şehirdeki gücünü hemen hemen 2015 yılından itibaren konsolide etmiş olmasıydı. Bu süreçte Rusya’nın hava saldırıları belirleyici olmuştu.
- Cihatçı güçlerin bir kez daha Halep’i ele geçirme noktasına gelmiş olmaları, şehrin kontrolünü tutup tutamayacaklarından bağımsız olarak dünyadaki ve bölgedeki çelişkilerüzerinden okunmak zorundadır. Nitekim Esad rejiminin askeri olarak başarılı olmasında belirleyici olan üç unsur; Rus hava gücünün aktif kullanımı, başta Hizbullah olmak üzere İran’ın Şii vekil milisleri ve İran Devrim Muhafızları komutanlığının çatışmalara önderlik etmesidir. Rus emperyalizmi özellikle Trump’ın göreve gelmesinin beklenmesiyle Ukrayna Savaşında oluşan belirsizlik ortamında daha agresif bir şekilde ilerlemekte ve bütün NATO’nun silahlarıyla kuşanmış adeta bir yem konumundaki Ukrayna güçleriyle çatışmaların yoğunlaşmasına bağlı olarak dünyanın başka bölgelerindeki çatışmalar üzerindeki etkisi zayıflamıştır. Hizbullah güçleri ise İsrail’in Gazze’deki soykırımı ve savaş alanını genişleterek Lübnan’a katliamcı saldırıları sonucu Suriye cephesinde zayıflamış bir pozisyondadır. Savaşın diğer belirleyici unsuru olan ve hem vekil güçleriyle savaşta yer alan ancak en önemlisi askeri sürece önemli kumandanlarıyla önderlik eden İran’ın Suriye’deki kritik konumdaki askeri kumandanlarının çoğunun İsrail tarafından suikastle öldürülmüş olmasıdır.
- Objektif durum böyle olmakla beraber HTŞ ve türevi fraksiyonlar Batı medyasının lanse ettiği gibi “isyancı” veya “muhalif” değillerdir. HTŞ, Suriye El-Kaidesinden kopan İslamcı köktendinci cihatçı bir örgüttür. Batı emperyalizmi kendi çıkarlarına ters düşmediği ve düşmanını zayıflattığı ölçüde en gerici unsurlara dahi sahip çıkmaktadır. Bununla beraber cihatçılığın karşısında “seküler” olmasından kaynaklı Esad rejimini desteklemek, iç savaşa kadar bölgenin en güçlü gerici unsurlarından birini desteklemek demektir. Bu da bizi bölgedeki belirleyici çelişkiolan iki miadı dolmuşlar çelişkisine getirmektedir. Bob Avakian dinamiklerini derinlemesine analiz ettiği bu çelişkiyi şu şekilde anlatmaktadır:
Buradaki çekişmede bir yanda Cihad diğer yanda McDünya/McHaçlıSeferi’ni görürüz, bunlar insanlığın sömürgeleştirilen ve ezilen ve tarihsel olarak miadı dolmuş katmanlarına karşı, emperyalist sistemin tarihsel olarak miadı dolmuş egemen sınıfı şeklinde bulunurlar. Bu iki gerici kutup birbirlerine karşı olsalar da aslında birbirlerini güçlendirirler. Eğer bu “miadı dolmuşlardan” birinin yanında yer alırsanız, en sonunda ikisini de güçlendirirsiniz.”
Farklı özgüllüklerde farklı formlar alabilecek olmasına rağmen Ortadoğuda bugün belirleyici olan çelişki iki miadı dolmuşlardır, bu çelişkiyi görmeksizin Ortadoğuda yaşadığımız bu karanlık tabloya ışık tutabilmekte mümkün değildir.
- Erdoğan’ın temsil ettiği İslamcı-Türkçü faşist rejim SMO da dahil olmak üzere bölgede hareket eden cihatçı güçler için sağlam bir dayanak noktasıkonumundadır. Erdoğan rejimi; Suriye’nin egemenliğini, “sınırlarını terörden korumak” bahanesiyle-aslında kuduz bir şovenizmle- defalarca kez düzenlediği askeri operasyonlarla ihlal eden, bifiil İdlib’de onlarca askeri gözlem noktası ve askeri personeliyle devamlı olarak çiğneyen bir pozisyondadır. Rejim, bölgedeki çelişkileri hem kendi karşı karşıya zorunluluklardan kaynaklı hem de neo-Osmanlıcı diyebileceğimiz büyük bölgesel güç olma ideolojik hülasaları için devamlı olarak kızıştırmaktadır ve bunu yaparken defalarca kez faş olmuştur. Rejimin Türkiye içerisindeki kamplarda cihatçı çeteleri yetiştirdiği, Türkiye’den “bölgedeki Türkmenlere yardım” adı altında Daeş de dahil köktendinci çetelere askeri ekipman tedarikinde bulunduğu rejimin baskılarına rağmen çalışan gazeteciler tarafından ortaya çıkarılmıştır. Dolayısıyla rejimin dışişleri bakanı Hakan Fidan’ın “yeni bir göç dalgasını tetikleyecek hiçbir eyleme girişmeyiz”, “dahlimiz yok” açıklamaları Erdoğan rejiminin bölgeyi devamlı destabilize ettiği tarihsel hakikatini hızlıca gizleme girişimidir.
- Suriye halkları, Ortadoğu halkları ve dünyadaki halk kitleleri için özgürleştirici bir vizyonu “mevcut olanın politikası” üzerinden okumak ve buna göre gericiler arasında taraf seçmek devrimcilik değil yenilgiciliktir ve bunun halk kitlelerine hiçbir faydası yoktur.Emperyalist gericiler, bölgesel gericiler ve İslamcı köktendinci güçler arasında seçim yapmak zorunda değiliz. Bölgede yaşanan ve durmak bilmeyen savaşlardan, bölgenin gerici “ağababalarının” kanlı hesaplaşmalarından, ABD’nin desteğiyle ve İsrail eliyle yapılan soykırımdan, yerinden edilen milyonlarca insandan, insanlığın kültürel mirasının ve çevrenin bitmeyen talanından, cihatçı köktendincilerden ve emperyalizmin dur durak bilmeyen kanlı müdahalelerinden bıkıp usanmış olan ve bunların olmadığı bir dünya isteyen herkesin acil olarak Bob Avakian’ın mimarı olduğu yeni komünizmle ilgili çalışmaya başlaması ve gerçek bir devrim hareketinin parçası olmaları can alıcı bir zorunluluktur.