14 Mayıs seçimlerinin sonuçları, bu rejime öke duyan ve ondan kurtulmak isteyen geniş kesimlerde özellikle de gerçek bir devrimin tabanı olan ilericiler içerisinde soğuk bir duş etkisi yarattı. Erdoğan ve AKP görece oy kaybına uğradı ve evet Erdoğan birinci turda seçimleri kazanamadı. Bununla birlikte başını CHP’nin çektiği, ilerici kitlelerin yedeklendiği ya da yedeklenmeye zorlandığı Millet İttifakı ise topluma pompaladığının aksine bir durumu sergiledi; Erdoğan’a yüzde 5/6 fark atacağını söylerken tam tersi bir sonuçla karşılaştı.
Açıkça söyleyelim, bu rejimden kurtulmak isteyenler ve özellikle ilerici güçler cephesinde durum çok ağırdır. Adeta üzerilerine ölü toprağı serpilmiştir. Kesif bir umutsuzluk hakim hale gelmiştir! Ve bu umutsuzluk hali gerçek bir devrimin inşası, gerçekleştirilmesi için oldukça negatiftir. O yüzden gerçek bir umuda yani gerçek bir devrime ihtiyacımız olduğunun derinden anlaşılması gerekir. Şayet sahte umutlarla “geleceği inşa” edersek, bir oy pusulasıyla yıkılması işten bile değildir!
Toplumsal hizalanmayı doğru okumak
Toplumun, hangi ideolojik ve siyasi zeminde kutuplaştığının ve ister burjuva ‘’muhalif’’ olsun isterse ilericilerin, bu kutuplaşmaya nasıl cevap verdiklerini doğru okumak, onu değiştirebilmenin birincil kriteridir. Daha önceden de söylediğimiz üzere, Türkiye toplumunu polarize eden güç Erdoğan’ın temsil ettiği İslamcı Türkçü faşizmdir ve neredeyse tüm güçler -ilericiler de dahil olmak üzere- Erdoğan’ın bu polarize ettiği zemin temelinde siyasi sahaya müdahale etmektedirler;
“Vurguladığımız üzere, toplumsal normları belirleyen ve kutuplaşmanın yükselmesini sağlayan zemin, Erdoğan’ın temelini attığı ve önderlik ettiği rejimdir. O yüzden ister “liberal” Kemalist olsun isterse “şahin Türkçü” burjuvazinin muhalif kanadının da tartışma normlarını belirleyen halihazırdaki kutuplaşmadır. Burjuvazinin hiçbir kliği bu kutuplaşmanın dışına çıkamamaktadır. Bazı girişimlerde bulunsalar bile “helallik”, “başörtüsü” gibi tartışmalarla sürekli olarak geriye çekilmektedirler. Cumhuriyet Balolarına, Cuma namazından sonra katılmaktadırlar. Bu sadece “muhafazakar” kesimleri tavlamak olarak görülmemelidir, 1980 AFC’dan bu yana toplumun gitgide dincileşmesi ve Erdoğan’ın son 21 yıllık iktidarı, Kemalistlerin “liberal” kanadı da olmak üzere, tüm hakim sınıf kliklerini bir değişime uğratmıştır. Bu ülkenin kurucu dinamiğinin bir parçası olan İslamcılık -Sünni İslam- bugün temel bir saç ayağı haline dönüşmüştür ve hakim sınıflar bu temel kriteri istesinler ya da istemesinler, kabul eder duruma gelmişlerdir. O yüzden -tamamıyla olmasa bile azımsanmayacak bir ölçüde- hakim sınıfların “muhalif” klikleri “Erdoğan’a karşı” Erdoğan’ın polarize ettiği zeminde hareket etmektedirler.’’
Ve bu tablodan ilericiler dahi kurtulamamaktadır. “Vatandaşlık” hukuku ile toplumdaki derin bölünmeleri “bir arada” tutmak isteyen, İslamiyete ve vatanperverliğe güzellemelerle “gönülleri fethetmeye” çalışan, “Kurtuluş Savaşındaki gibi, Kürtler ve Türkler yan yana geldiler” diyerek, “kurucu unsur” kodlamalarına atıfta bulunan ve katiyen bu polarizasyonun dışına çıkamayan bir siyasayı sahayı sundular. Hatta reformizmin bir kara mizah örneği olarak TİP “toplumun esasta solcu olduğunu ama anlamadığını” gibi “dahice fikirler” söyleyerek, aslında kendilerinin, toplumun nasıl işlediğini, ideolojinin sürekli olarak nasıl işlediğini, insan düşünce biçimlerini yeninden ve yeniden nasıl dönüştüklerini zerre kadar anlamadıkları ve boş/beleş hayal satıcı ama özünde ise insanların radikal bir dönüşüm için enerjilerini soğurucu bir rol oynamaktan başka bir şey yapmadıklarını bir kere daha gösterdiler!
İnsanların azımsanmayacak kısmı Erdoğan’dan rahatsızdır ve evet yine azımsanmayacak bir kısmı AKP ile bir dönem daha devam etmek istememektedirler. Bununla birlikte Meclis aritmetiğine baktığımızda, İslamcılığın ve Türkçülüğün, faşizmin değişik tonları baskınlığını sürdürmektedir. Bu meclisin “sosyal demokratik” formu ise, İslamcılığı bir tür “hibrit” İslamcılıkla yenmeye çalışmanın dışına çıkamamaktadır. Ve böylece kendisini Erdoğan’ın polarize ettiği siyasi zeminden çıkaramamaktadır. Görünen o ki, İslamcılığın ve Türkçülüğün ağır etkisi altında olan kesimlerin bir kısmı Erdoğan’dan rahatsız olsalar bile, ideolojik bağlılıkları ve mevcut “İslamcı Türkçü” statükonun korunması için Erdoğan’a oy vermeye hala devam ediyorlar.
Toplumun İslamcı Türkçü bir faşizm tarafından polarize edildiği böylesi ağır koşullarda gerçekleşen seçimler, mevcut siyasi atmosferi zerre değiştirmediği gibi yeniden meşrulaştırmanın, bu ideolojik kutbun yeniden perçinlenmesinin zeminini sağlamıştır. “Bir oyluk canları kaldı” sloganları altında faşizmi devirmek isterken, bu rejimi daha geniş ve derin etki alanının “yasal” olanakları bir kez daha oluşmuş ve bir “demokrasi” şölenine dönüşmüştür!
Gerçek bir umut mevcut ve kurtuluş mümkün
Bu rejimden rahatsızlık duyanlar, ilericiler, Kürtler, Kadınlar, LGBTQ bireyler, azınlıklaştırılmışlar, azınlık inançlar ve inanmayanlar şimdi derin bir şok ve üzüntü içerisindeler. Umutsuzluğa sürükleniyorlar çünkü aldatmanın ve kendini aldatmanın parçası oldular. Fakat umutsuzluk yok! Sahte umutlarla, bu sistemin ve onun faşist rejiminin seçimle değişeceğine dair ‘’aldanılmış’’ umutlara geçit yok! Oy pusulasından kurulu kaleler, sahte umutlar gibi bir gecede çöktüler. Fakat bunlardan siz sorumlu değilsiniz! Cumhur ve Millet ittifakı arasında kapana sıkışmış, gerçek çıkarları bu sistemin köklü değişmesinden yana olan halk kitleleri, tüm bu olup bitenlerin sorumlusu olmadığı gibi, bilimsel bir umut temelinde bu koşulları alt üst edecek olan gerçek bir devrimin parçası olabilmek için dönüşebilirler. Şimdi karamsarlığa kapılmanın, halk kitlelerine “hak ettiğiniz gibi yönetilin” tarzında intikamcı yaklaşmanın, jakobenizme düşmenin, umutsuzluk rüzgarına kapılarak “bireysel” kurtuluş aramanın zamanı değil! Şimdi dünyada ve toplumda neler olup bittiğini, gerçek değişim dinamiklerini ve fay hatlarını bilimsel bir temelde anlamak ve tüm bunlara insanlığın gerçek kurtuluşu olan, komünist devrim ile müdahale etmek ve her türden baskının ve sömürünün sonlandığı bir gelecek için, komünizm bilimini, yeni komünizmi öğrenmenin, başkalarına öğretmenin ve böylece gerçek bir devrim hareketinin parçası olmanın zamanıdır! Buna mecbur ve muktediriz!