Editör Notu: Okumakta olduğunuz İshak Baran’ın yazısı http://www.revcom.us sitesinden alınmıştır. Yazının ingilizcesine ulaşmak için linki tıklaynız.
Dehşet veren facia boyutlarında bir suç işlendi ve ülkenin bir ucundan öbürüne halk saflarında haklı bir öfke kol gezmektedir. Diyarbakır’dan İstanbul’a milyonlarca insanın mizaç ve talebi bu suçun sorumlularının istinasız her birisinin tek tek adalet önüne getirilmesidir. Bu suçun ve faillerinin tamamen ve eksiksiz olarak gün ışığına çıkartılması talebinde halk kitleleri azimli ve kararlıdır.
Tayyip ve hempalarının sınır bilmez kabadayı küstahlıkları, insan hayatı ve ıstırabına vurdumduymazlıkları ve bir de kalkıp müstehzi tehditlerle yüklü halkı hiçe sayan tavırlarıyla insanların kanayan yarasına tuz basmaktadır.
Bu yaptıklarının yanlarına kar kalmasına izin veremeyiz.
Bazı kahraman madenciler, içerdekileri kurtarmak için zor bela çıktıkları cehennem tünellerine hiç tereddütsüz geri döndüler ve diğerlerini kurtarma çabasında bazıları hayatını verdi. Ya peki bu ‘vicdan rejimi’ olma iddiasındakiler, ne yapma derdindeydiler? Hangi yüzle, ne amaçla çıktılar halkın karşısına, ne sergilediler kitlelere onların bu ıstıraplı gününde? Polisi jandarmayı yığdılar olay yerine, makam itibarı kurtarma telaşıyla yapılacak beylik ziyaretlerinde kendi güvenliklerini sağlama peşindeydiler; bir de, kurtarma faaliyetleri ve içerdekiler hakkında son haberlerin endişesiyle ocak girişinde bekleyen kitlelerin depreşip kaynayan öfkesini güvenlik güçleri ile dizginleyip bastırabilme derdindeydiler.
Peki millete ‘hizmet‘in esas temsilcisinin kendi olduğunu başkalarına karşı iddia eden Erdoğan ne sergiledi? Bu cins kazaların bu işin ‘fıtrat‘ında olduğunu [kasten Kuran Arapçası kullanarak] beyan etme cüretini gösterdi. Bu izahatı kitleler tarafından yuhalanınca – ki bu insanlardan belki de birçoğu sadece birkaç hafta önce kendisine oy vermişlerdi – Erdoğan, etrafındaki korumacı duvarlarına güvenerek onlara yaka paça girişti. Kendisinin kıdemli müşavirlerinden birisi de, yetkililerin tavrı ve yaklaşımını protesto etmek isteyen bir madenciyi iki jandarma tarafından yere mıhlanmış halde bulup insafsızca tekmelemeyi reva gördü.
Halk, bu facianın tahribi altından kazıp insan canı kurtarma derdindeyken, rejim kendi hesabına hareketle onların mizacını yatıştırmak ve protesto yerine sabır telkin etmeleri amacıyla 500 adet imamı seferber etti. Kulakları sağır edecek şekilde hoparlörlerden bağırttırılan Kuran metinleri ve dua okumalarıyla, kitlelerin öfkeli ruh halini, feryatlarını ve birbirlerini teselli eden dayanışmasını sindirip bastırmaya koşuştular.
Halk kitlelerini sindirmek, bilinçlerini köreltip uyuşturmak, öfkelerini boğup bastırmak, devlet ve ordunun otoritesini tekrar tesis ve teyit etmek derdindeydiler.
En kıdemli temsilcilerin şahsında böyle davranan bir rejim, kendi gerçek niteliğinin ne olduğunu milyonlarca insana apaçık sergilemiş oluyor. Bu rejimin bir meşruiyeti yoktur, seçim zaferi denen orta oyunu düzenbazlığı ardına sığınamaz. Tertibi, kanunlarıyla, ahlakıyla, hükümet olma ve yönetim tarzıyla, kendi suç ve hatalarına yaklaşımıyla, bunların tümü ve her bir tekiyle, bu rejim kendisinin baştan aşağı, iliğine dek kokuşmuş, halk düşmanı niteliğini ortaya dökmüştür. Devrilmesi, bertaraf edilmesi gereklidir.
Erdoğan bu kapitalist düzenin çehresidir, misyonu bu sistemin muhafazası ve daha da geliştirilmesidir. Soma madenlerindeki kapitalist işletme(ler), bu düzenin insan tüketen vahşi işleyişinin gerçeklerini sergiliyor ve onların yoğun ifadesi durumundadır. Erdoğan’ın her fırsatta kasılarak övündüğü Türkiye’de hasıl olan ve bölge halklarına da model olarak sunulan hızlı kapitalist gelişme, işte bu tür sömürü, insan hayatı ve tabii çevrenin kar uğruna böylesi mahvedilmesi temelinde sağlanmaktadır ve bunsuz devam ettirilmesi de mümkün değildir. Soma’daki insan kıyımı öncesinde maden işçilerinin ve teknisyenlerin ve dışardan diğer ilgili uzmanların ve gözlemcilerin yaptığı ve giderek sıklaşan uyarıları ve endişeleri, otorite sahiplerinin kulak ardı edip bilmezlikten gelmeleri, kapitalist üretim mantığının getirdiği güdü ve mecburiyetlerden kaynaklıdır.
Alt düzeyden sorumlular ve yöneticilerden bazıları şimdi soruşturma altında veya tutukludur, ki böylelikle halkı yatıştırmak için küçük bir taviz verme yoluyla, suç şebekelerinin ağababaları, ustaları, bu suç düzeninin işleyişinin devamını ve daha da hızlandırılmasını güvence altına alabilsinler. Halkın öfkesinin bu rejimi odaklayıp hedef almasının doğru olmasına rağmen, şunun da hiç gözden kaçırılmaması gerekir ki, hakim sınıfların diğer kesimleri ve onların siyasi temsilcileri, halkın öfkesi ve mücadelesini kendi tezgahladıkları oyunlara alet ederek, bu kapitalist düzeni kendi yönetimleri altında muhafaza etmek istiyorlar.
Bu rejimin merhametsiz hoyratlıkları, dolu dizgin kapitalist gelişme güdüsü ve de hükümetin artan otoriter özellikleri, hakim sınıfın emperyalist dünya düzeninin yapılandırmaları çerçevesinde, bu bölgede daha büyük bir pay ve rol elde etme hülyaları ve dürtüsünün entegral öğeleridir. Bu sürecin kendisi, hem bölgedeki farklı gerici güç grupları içinde ve arasında, hem de dünya emperyalistleri arasında çatışmaların kızışmasına ve gerici savaşların körüklenmesine malzeme temin etmektedir.
İslam ideolojisi, hakim sınıfın bu süreç güdüşünde can alıcı role sahiptir, Türkiye hakim sınıfının bir ana kesimine bütünleştirici, bünye oluşturucu ve meşruluk temin edici bir rol oynuyor ve bölgedeki emellerini de gerekçelendirmeğe hizmet ediyor. Ne var ki, güçlenmekte olan siyasi İslam’a karşı Batılı emperyalistler ve onların Türkiye’deki işbirlikçileri tarafından seslendirilen karşıtlık ve muhalefetin kitleleri aldatmasına kesinlikle imkan verilmemelidir. Onların halklara karşı işledikleri suçların tarihçesi ve halklara olan kan borcu çok daha yüklü ve ağırdır –insanları köle emeği için canlı canlı madenlere gömmekten, yeni-sömürgecilik savaşlarında kıyımdan geçirmeğe, Türkiye dahil dünyanın dört bir yanında köylülüğün yaşam ve geçim koşullarını mahvetmekten, çevreyi zehirleyip nesiller boyu insanlığın ufuklarını geleceğe doğru karartmaya dek, onların suç daha da yüklüdür.
Soma’da işlenen suçların sorumluları ve faillerinin adalet karşısına çıkarılması için mücadelenin, bu düzeni devirmek için gerekli olan mücadeleye canlı bağını tesis edece bir hareket inşa edebiliriz ve bunun inşası gereklidir. Bu düzenin temel niteliğini reformlarla ihya etmek mümkün değildir. Aynı şeyin daha tahammüle gelir ve seküler bir devşirmesini vaat eden programlar reddedilmelidir. Her şey bu düzenin, her bakımdan, iktisadi, siyasi ve ideolojik açıdan çoktan miadını doldurmuş olduğuna işaret etmektedir. Kökten farklı nitelikte bir toplumsal düzenin, sosyalizm ve komünizmin gerçekleştirilmesinin imkanlar dahilinde ve kendisini şiddetle hissettiren bir ihtiyaç olduğunun ortaya konmasının vakti çoktan gelmiştir. Gezi-Taksim direnişlerinde, şimdi de Soma’daki kıyıma karşı şekillenen fay hatları etrafında olduğu gibi, siyasi kriz mayalanmaya başlar başlamaz, zamana ve güne hükmümüzü geçirmek üzere harekete geçmeliyiz. Siyasi muhabereler zihinleri ve güçleri devrime hazırlayacak tarzda, insanların görüş zaviyesini bu sistemi nihayetinde toptan devirmeye muktedir ve buna azmetmiş bir hareket inşa etme görevine yükseltecek nitelikte yürütülmelidir
Add comment