Editörün Notu: Aşağıdaki yazı yeni komünizmin mimarı Bob Avakian tarafından 11 Aralık 2011 tarihinde yazılmıştır ve çevirisi bir yeni komünizm okuru tarafından bize ulaştırılmıştır. Yazı ABD toplumunda ‘’özgürlük’’ mücadelesi veriyor gibi gösterilmekte olan çeşitli tarihi figürlerin yansıttığı derin çelişkileri ve özgürlük kavramına bu denli tuhaf bir yaklaşımın metodolojisini ve bunun hangi sınıfın çıkarlarına ne temelde fayda sağladığını teşhir etmektedir.
George William Van Cleve, Erken Amerikan Cumhuriyetinde Bir Köle Sahipleri Birliği, Kölelik, Politika ve Anayasa adlı kitabında, bu ülkenin özüne değinen bir çelişkiyi ve onun özgürlüğün modeli ve şampiyonu gibi olan duruşunu sert ve keskin bir ironi ile yakalıyor. Van Cleve, Amerika Birleşik Devletleri’nin temelleri ve “kurucu babaları” hakkında şunları yazıyor:
“Örneğin, Haziran 1776’da Amerika’nın bağımsızlığını ilan eden resmi kongre kararını taşıyan Virginia lideri Richard Henry Lee’nin davranışını düşünün. Virginialıların, Lee’nin Virginia’da Damga Kanunu’nun “kölelik zincircilerine” karşı halka açık bir geçit töreni düzenlerken protesto pankartlarını tutmak için kölelerini çalıştırmasını gülünç bulduklarına dair hiçbir kanıt yok. Lee ve Patrick Henry gibi liderler, öbür büyük köle kolonilerindeki (Amerikan) Devrimciler gibi, devletlerinin köleliği dizginsiz bir şekilde kontrol etme yeteneğini Devrimin yapılma nedeninin merkezi bir parçası olarak gördüler.
Şunu bir düşünün: Patrick Henry, kendisi köle sahibiyken ve köle sahiplerinin “haklarını” şiddetle savunurken, şimdi ünlü olmuş, “Bana ya özgürlük ya da ölüm verin!” sözünü haykırıyor. Amerikan Devriminin bir başka önde gelen isimlerinden olan Richard Henry Lee, kölelerini kendisi gibi insanlar üzerindeki İngiliz vergilerini (Damga Yasası) “kölelik zincirleri” olarak kınayan bayrağını taşımaya zorlarken, Amerikan bağımsızlığını ve özgürlüğünü savunuyor!
Burada yakalanan çelişkiler Amerika Birleşik Devletleri’nin başlangıcından günümüze kadar uzanmaktadır. Burası her zaman “özgürlük” olarak en temelde özel mülkiyet olarak servet biriktirme “hakkını” gören güçler tarafından yönetilen bir ülkedir. Bu sistem altında ve onun baskıcı ilişkileri ve kurumlarıyla, halk kitleleri her zaman küçük bir yönetici elit seçkinler tarafından tam anlamıyla ve her şeyden önce özel mülkiyet olarak servet biriktirilmesi şeklinde görülmüş ve onlara bu şekilde muamele edilmiştir: Sermaye olarak zenginlik -bu da, ücretli köleler olan başkalarının emeği üzerinde kontrol ve sömürü anlamına gelir- ve, bu ülkenin tarihinde uzun bir süre boyunca “insan mülkiyeti” yani kelimenin tam anlamıyla kölelik, bir servet olmuştur.
Siyaset felsefesi bağlamında bu ülkede başlangıcından günümüze kadar hakim olan şey, sistemi kuran sömürücülerin ve baskıcıların bakış açısına ve çıkarlarına tekabül eden, sistemi ve felsefesinin çoktan modasının geçtiği ve insanlığın kurtuluşuna doğrudan bir engel olan ve bunu zarar veren, kendine özgü, sınırlı ve kısıtlayıcı bir “özgürlük” görüşüdür.
Add comment