Yeni Komünizm

Aydınlara Doğru Yaklaşım… Dühring Üniversite’deki Görevinden Alınınca Engels Öfkelenmişti

Editör Notu: Bob Avakian’ın aşağıdaki yazısı “Proletarya Demokrasisi ve Proletarya Diktatörlüğü Üzerine: Öncü Topluma Radikal Olarak Farklı Bir Bakış” dizisinden alınarak Türkçe’ye çevrilmiştir. Bob Avakian’ın bu yazı dizisi “İki Büyük Kamburu Aşmak: Dünyayı Fethetmek Üzerine İleri Düşünceler” içinde yer almaktadır. Dizi 2003-04 döneminde yayınlanmıştır.

Kaynak için bkz: Part 13: The Correct Approach to Intellectuals…Engels Got Upset When Duhring Was Removed From His University Post | revcom.us


Sanırım bu konuşmada bazı “kutsal inekleri” deviriyorum ya da en azından bazı vuruşlar yapıyorum. Çünkü bunun gerekli olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden aynı ruhla, Çin’deki darbeden sonra revizyonistler tarafından yürütülen “Dörtlü Çete’yi eleştirme ve reddetme” şeklindeki kampanya başlatıldığında beni etkilemiş bir şeye geri dönmek istiyorum. O dönem bunun hakkında yorum yapmıştım, fakat sonrasında yaklaşık bir süre konuya dönmemiştim. Mao’ya atfedilen ve Dörtlü Çete’yi eleştiren bu alıntıları her zaman büyük bir ilgiyle okumuşumdur. Onları tamamen saçmalık olarak bir kenara fırlatmadım. Onlara bakarken, bazılarının tamamen uydurulmuş, bazılarının ise büyük ölçüde çarpıtılmış olabileceği dikkatimi çekmişti. Birçoğu gerçekten de yapılmış eleştiriler olabilir, fakat bunların yapılış şekli, yapılış amacı ve ruhu tamamen çarpıtmaya, bağlamından koparmaya ve karşıtına dönüşmeye dayanmaktadır.

O zamanlar “Revizyonistler Revizyonisttir…”* içinde söylediğim gibi, birileri tarafından (özellikle de Mao tarafından) aynı kamptaki insanlara yönelik yapılan eleştiriler şeklinde bunları düşünmüştüm. Ve bu eleştiriler Mao’nun bu çok yoğun ölüm kalım savaşı sürecinde yapıldığını düşündüğü hatalardan dolayı, aslında fazlasıyla hayal kırıklığına uğradığını yansıtmaktadır. Mao’nun hayal kırıklığı belli bir türden hayal kırıklığı idi  -ve bir anlamda hepsinden daha fazlaydı- çünkü Dörtler onunla aynı kamptaydı ve Mao onlara çok güveniyordu. O zamanlar (20 yıl önce!) bu durumu beni böylesi etkilemişti; geriye dönüp baktığımda ve Mao’ya atfedilen bu eleştirileri düşündüğümde, benim açımdan bu durum çarpıcı olmaya devam ediyor.

Mao’ya atfedilen ve özellikle hatırladığım bu ifadelerden biri, entelektüellere nasıl davranıldığına dair bir yorumdu. İddiaya göre bu yorumu “Dörtlü Çete”ye bir eleştiri olarak yapmıştı. Şimdi bir kez daha az önce belirttiğim tüm özelliklerle birlikte bunda bazı önemli noktalar olabileceği dikkatimi çekiyor. Özellikle de Mao’nun entelektüellere yönelik muamele meselesini yorumlarken, Dühring üniversitedeki görevinden alındığında Engels’in bile fazlasıyla öfkelendiğini söylediği iddia edildiği yerde.

Engels, elbette Duhring’in felsefi bakış açısına, yöntemine, siyasi çizgisine ve programına yönelik çok sert bir eleştiri olan Anti-Duhring‘i yazmıştı. Ancak belirli bir noktada, hükümet Duhring’i üniversitedeki görevinden aldı ve Engels buna çok sert bir şekilde karşı çıktı. Çünkü yapılan şey temelde bir komünistin desteklemesi gereken bir şey değildi.

Bana öyle geliyor ki, Engels ve Dühring hakkındaki bu yorum çok önemli bir şeyi yakalıyor. (Burada Mao’nun “dörtlü çeteye” yönelik bu özel eleştiriyi yaptığını varsayarak konuşuyorum.) Mao, Engels’in Duhring’in üniversitedeki görevinden alınmasına nasıl tepki gösterdiğine ilişkin bu örneği, sosyalist toplumdaki aydınlara benzer bir yaklaşıma sahip olmamız gerektiği şeklindeki temel noktayı ortaya koymak için gündeme getiriyor. Yani onların hatalı fikir ve eğilimlerini eleştirmemiz, hatta bazen sert eleştirilere tabi tutmamız, “entelektüel efendiler” olma eğilimlerine ve teoriyi pratikten ayırmaya yönelik genel eğilimlerine karşı mücadele etmemiz gerekiyor. Fakat aynı zamanda onların katkılarını sonuna kadar sunmalarının da yollarını bulmalıyız. Aydınlar arasında bir takım hatalı bakış açıları ve eğilimleri eleştirmek ve bunlara karşı mücadele etmek gerektiği için bunun bir düşmanlığa dönüşmesine izin vermemeli ve oynayabilecekleri önemli olumlu rolü yadsımamalıyız. (Mao bunu tam olarak bu şekilde söylemiş olsa da olmasa da) aydınların eleştirilerini yükselterek, fikir ve politikalarımıza meydan okuyarak önemli bir rol oynayabilecekleri yönü inkar edemeyiz.

Aynı temel temadan devam ederek Çin’deki darbe üzerine bizim Menşeviklerimize (Partimiz içindeki Menşeviklere) karşı mücadele sürecinde ortaya çıkan bir şeye dönmek isterim. Bu Goldbach varsayımına dairdir. Çin’de iktidarı ele geçiren revizyonistler tarafından Goldbach varsayımını (matematiksel önermesini ya da teoremini) kanıtlama girişiminde bulunduğu için model olarak gösterilen bir matematikçi vardı. O zamanlar, Menşeviklerimize karşı polemiklerimizde bunu oldukça basit ve açıkçası darkafalı bir şekilde bir nevi göz ardı etmiştik. Bu harika matematikçi eğer modelinde ve teorik çabalarında başarılı olsaydı, yapacağı işin 2 artı 2’nin 4’e eşit olduğunu kanıtlamak olacağı şeklinde bazı sarkastik yorumlar yapmıştık. Açık konuşmak gerekirse, bu biraz cahilceydi. Demek istediğim, Goldbach varsayımı bu kadar basit bir şey değildi. Asal sayıları ve tüm bunları içeriyordu. Hatta tam olarak anlamamıştım bile, fakat 2 artı 2’nin 4’e eşit olduğunu kanıtlamak kadar basit olmadığını bilecek kadar konuyu kavramıştım.

Burada vardığım nokta şudur: Goldbach varsayımı üzerinde çalışan bu matematikçiye dair durumun özellikleri ne olursa olsun -bir model olarak öne sürülme biçiminin aslında sosyalist toplumda entelektüellerin ve bilimin rolü konusunda revizyonist bir çizginin hizmetinde olmasına rağmen-  yine de diğer toplumlarda olduğu gibi sosyalist toplumda da “saf bilime” yer ve ihtiyaç olduğuna dair bir ilkenin bulunduğudur. Bilimin önemli bir yönü, üretici güçleri az çok doğrudan özgür bırakmaya yardım etme şeklinde olsa da -üretici güçleri sadece teknoloji değil, aynı zamanda ve en temelde insanlar olarak anlamak gerekir- bilimin bir tür dar ve indirgemeci yani bire bir şekilde salt üretimle ilgili rolüyle ve hatta sınıf mücadelesinin acil zorunlulukları veya gereksinimleriyle sınırlı olması durumu söz konusu olmamalıdır.

Dolayısıyla, sosyalist toplumda da diğer toplumlarda olduğu gibi saf bilime ve bu tür soyut araştırmalara ihtiyaç vardır. Bunu kabul etmez ve eğer buna izin vermezsek ve hatta belirli şekillerde bunu teşvik etmezsek, o zaman gerçekten komünizme doğru ilerlemeye devam edebilecek türden bir toplum yaratamayacağız demektir. Saf bilime ve soyut araştırmalara karşı dar görüşlü bir tavır sergileyen ya da bunları reddeden bir toplum, bizim istediğimiz türden bir sosyalist toplum değildir.

Şimdi, sosyalist toplumda veya başka bir yerde aydınlar (ya da aydınların önemli kesimleri) arasındaki esas mesele, sınıf mücadelesinden ve kitlelerin ihtiyaçlarından kopuk bir şekilde entelektüel sorgulamanın ve soyut bilgi arayışının önemini azımsayacak olmaları değildir. Entelektüellerin ezici bir şekilde rotalarını değiştirecekleri eğilim, gerçekte idealist ve metafizik ilkeler tarafından yönlendirilen ve bunun önemli bir ifadesi olarak kitlelerden, sınıf mücadelesinden ve sosyalist toplumdaki üretim ihtiyaçlarından kopuk daha çok entelektüel araştırma istemenin aksi yönünde olacaktır.

Ancak tüm bunlarla -bunu kabul ederek ve buna karşı mücadele etmenin gereğini kabul ederek- sosyalist toplumun saf bilime, soyut araştırmaya, büyük felsefi soruları düşünmeye ve keşfetmeye, toplumsal ve politik sorunlarla, kendilerini toplumda hemen ortaya koyan üretim sorunlarıyla doğrudan ya da yakın bir ilişkisi olmayan bilimsel araştırma sorularının da bir yere sahip olması gerektiğini kavramak halen önemlidir. Ve buna izin vermezsek ihtiyacımız olan “karışımı” elde edemeyiz. Sosyalist toplumda üstyapı ile altyapı arasındaki doğru ilişkiyi, bir yanda ideolojik alan ile diğer yanda siyasi alan arasındaki doğru ilişkiyi sosyalist toplumda elde edemeyiz; sosyalist toplumda devrimi dünya devriminin bir parçası olarak ilerletmek için gerekli olan her şeyin doğru bir “karışımını” elde edemeyiz.

Bu mesele Uluslararası Komünist Hareketin tarihini gözden geçirmemiz gereken bir başka boyuttur. Ve buna ezici bir çoğunlukla doğru tarafı tuttuğumuz, kendi saflarımızda olan ve daha da önemlisi iktidarı proletaryadan alan Çinli revizyonistlere karşı oldukça doğru polemikler yürüttüğümüz kendi Partimizin tarihi de dahildir. Bu süreçte sahip olmamız gereken bakış açısına ve metodolojiye ters düşen belirli dar ve kaba eğilimlere kapılmıştık.

Marksizmin Eleştirel ve Devrimci Özünü Ortaya Çıkarmak

Burada varmaya çalıştığım şey, Marksizmin kendisinin hem eleştirel hem de devrimci özünü tam olarak “restore etmektir” -veya bunu vurgulamak, daha da serbest bırakmak ve geliştirmekle- ilgili olan temel noktaya dairdir. Komünizm vs. Anarşizm hakkındaki makalelerde işaret edildiği gibi, farklı bakış açılarına sahip insanlardan, anarşist eğilimli insanlardan ve diğerlerinden gelen eleştirilerin oynayabileceği olumlu rolü tanımamız gerekiyor, bundan daha da önemlisi, kendi bakış açımız ve metodolojimiz Marx’ın sözünü ettiği o eleştirel ve devrimci özle aşılanmalıdır. Spesifik olarak Marx bu meseleden bahsederken (sanırım “Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i” eserindeydi), proleter devrimin bizzat kendisini (ve diğer şeyleri) sürekli olarak nasıl eleştiriye tabi tutması ve sürekli olarak yenilgilerden yeniden doğması ve tekrar ilerlemesi gerektiğinden söz etmektedir.

Bununla ilgili olarak, “Sonu/Başlangıcı”** bölümünden aşağıdakiler çok önemlidir:

“Sosyalist toplum, durgun ve kasvetli bir yerden en uzak şey olmalıdır. Şimdi hoş karşıladığımız ve teşvik ettiğimiz -boyun eğmeme, eleştirel düşünme, otoriteyi körü körüne takip etmeme gibi- şeyleri iktidardayken nasıl hor görebilir ve bastırabiliriz ki? Bu durum, sosyalizm altında devam eden devrimi ilerletecek ve ortak amaç için birlik ve beraberlik içinde olacak insanlara ihtiyacımız olmayacağı anlamına mı geliyor? Hayır, bunlara çok ihtiyacımız var ama çeşitlilik ve mücadelenin illa bu birliğe zarar vermesine gerek yok. Onu daha gerçek, daha sağlam temellere oturtarak çok daha sağlam hale getirebilir ve böyle de olmalıdır. Ayrıca bunlar işleri çok daha heyecanlı hale getirecektir!”

Ve sonrasında şu belirtiliyor: “Eğer sosyalizm cansız ve sıkıcı bir şeyse, bu durumda başarısız olacaktır.” Cansız ve sıkıcı demek kulağa materyalist olmayan kategoriler gibi gelebilir. Ancak bunlar objektif olarak toplumsal içeriğe sahiptir ve “Sonu/Başlangıcı” içinde vurgulandığı gibi, sosyalist toplumun durgun ve kasvetli bir yerden en uzak şey olması gerektiği gerçeğiyle yakından ilgilidir. Anarşist anlamda değil, ama bizim bahsettiğimiz anlamda, canlı bir mücadele çok fazla inisiyatif ve yaratıcılık ve çok sayıda kargaşa ve ayaklanma ile karakterize edilmelidir. Tüm bunlar, sosyalist toplumun ilerlemek durumunda olduğu ve ilerleyeceği tüm çelişkili hareketin bir parçası olduğu anlamına gelir.

Bütün bunlar, emperyalistlerin ve gericilerin anti-komünist ideolojik saldırılarına karşı bugün devam eden ideolojik bir karşı-saldırıya duyulan ihtiyaçla ilgilidir. “Stratejik Çifte-K”mızı***, yani karşı tarafı ve onun temsil ettiği her şeyi stratejik açıdan küçümsemeyi cesurca ortaya koyduğumuz ideolojik bir karşı saldırıyla kendi davamıza ve kendi devrimci amaçlarımıza stratejik açıdan güvenmeyi.

“Sonu/Başlangıcı” bölümünde söylenenlere bir kez daha atıfta bulunmak için:

“Bu sistemin kurbanlarına bu sistemi ve onun temsil ettiği her şeyi küçümseme tavrını aşılamalıyız. Bu sistemin kurbanlarına bu sistemin çok daha parlak bir geleceğin önünde duran şey olduğunu, bu sistemin ‘geleceğin dalgasını’ değil geçmişin tortusunu temsil ettiğinin farkına varmalarını sağlamalıyız. Bu geleceğe dair derin bir vizyona sahip insanlara -bu geleceği temsil eden komünist ideoloji ve programla- komünizmi benimsemede ve insanlığı bu geleceğe doğru ilerletmede kendi rolleri olduğu şeklinde ilham vermeliyiz. “Sonu/Başlangıcı” içinde Mao’dan bu noktada alıntılandığı gibi: “Eski sistemi ve eski gerici üretici ilişkileri küçümsemezsek, o halde ne yaptığımızı sanıyoruz? Eğer sosyalizme ve komünizme inanmıyorsak bu durumda ne yaptığımızı sanıyoruz?” Gerçekten de ne sanıyoruz!? (Bkz. Revolution, Güz Dönemi, 1990, s. 13.)

Burada Partimizin Merkez Komitesi tarafından daha önce değinilen -kitlelerin yaşadıkları baskılara karşı direnişe önderlik etmeye yönelik artan vurguya, bu direnişte ve genel olarak devrimci harekette gençliğin artan rolüne dair- hususun da hatırlatılması önemlidir. Bütün bunlar ideolojik çalışmanın ve ideolojik mücadelenin önemini azaltmaz, aksine bunun önemini arttırır.


Dipnotlar:

*“Revizyonistler Revizyonisttir ve Desteklenmemelidir; Devrimciler Devrimcilerdir ve Desteklenmelidir”, Devrim ve Karşı-Devrim: Çin’de Revizyonist Darbe ve Devrimci Komünist Parti ABD’deki Mücadele (Chicago: RCP Publications, 1978).

** “Bir Aşamanın Sonu-Yeni Bir Aşamanın Başlangıcı” (1989 Sonu), Revolution No. 60, Güz 1990.

***Stratejik Çifte – K | Yeni Komünizm (yenikomunizm.com)

Yeni Komünizm

Bizler, devrimin önderi Bob Avakian'ın mimarı olduğu Yeni Komünizm‘in takipçileriyiz. Bob Avakian'ın devrimci önderliğini takip eden ve Yeni Komünizm temelinde dünyayı gerçekte olduğu haliyle anlama ve onu değiştirme sorumluluğunu üstlenenleriz. Detaylı bilgi için bkz: Biz Kimiz?

Dünyada devamlı olarak yaşanan dehşetlerin ve son derece gereksiz acıların ortadan kaldırılması hem mümkün hem de son derece gereklidir. Bob Avakian'ın devrimci önderliğini ve geliştirmiş olduğu Yeni Komünizm'i öğrenerek kazanma şansı olacak gerçek bir devrim hareketini birlikte inşa ediyoruz. Yeni Komünizm'in teorik çerçevesine ilk kez giriş yapacaklar başlangıç noktası için web sitemizde bu bölümde yer alan makaleleri inceleyebilir, ayrıca Bob Avakian'ın Türkçeye çevrilmiş eserlerine buradan ulaşabilirler. Görüş, katkı ve desteklerinizi bekliyoruz.

#DevrimDahaAzıDeğil

Add comment

Follow us

Don't be shy, get in touch. We love meeting interesting people and making new friends.