Uluslararası İranlı Siyasi Tutsakların Serbest Bırakılması İçin Acil Kampanya’dan:Bir Savaş Suçu Raporu: Neden Derhal İran’ın Siyasi Tutsakları Serbest Bırakılmalı, Evin Tutukluları Bombalandı, Şiddete Maruz Kaldı ve Cehenneme Yerleştirildi
Editör Notu: IEC gönüllüleri tarafından Farsça’dan İngilizce’ye çevrilmiş olarak revcom.us sitesinde yer alan ve sitemizdeki çevirinin kaynağı olan metin için bakınız.
İstif gibi sıkışmış halde hapsihane zemininde, basit bir temizliğe, yiyeceğe ve suya muhtaç, tahtakuruları, sinekler ve diğer haşerelerle dolu bir hal: Farda Radyosunun Burn the Cage [Kafesi Yakın] eserinden alınan bir video, 23 Haziran’da İsrail tarafından bombalanmış Evin Hapishanesinden alınıp cehennemi andıran Tehran Hapishanesine (GTP) götürülen erkek tutukluları gösteriyor. Bunların pek çoğu, tek “suçları” İran’ın son derece kadın düşmanı karanlık çağ rejimine karşı direniş göstermek olan siyasi tutsaklardır. Bazıları ise 2022-2023 yıllarında gerçekleşen tarihi Kadın, Yaşam, Özgürlük protestolarının parçasıydı.
Bir kadın kazazedenin söylediği gibi, “ABD ve İsrail’in bombalamaları bizi öldürmedi. Sonrasında ise İslam Cumhuriyeti bizleri bizi öldürecek bir yere götürdü.” Başka bir kazazede ise nasıl tutkluların gece yoğun hava saldırısı sırasında savaş suçluları gibi kelepçe ve zincirlerle götürüldüğünü ve bunun “hayatının en korkutucu ve onursuzlaştırıcı tecrübelerinden biri olduğunu” anlattı.
Gerçek Suçluların Kınanması: İsrail-ABD ve İran Rejimi
Çok sayıda siyasi muhalifin içinde tutulduğu Evin hapishanesinin İsrail tarafından ahlaksızca bombalanmasına karşı -ki bu bir savaş suçudur- pek çok bildiri yayınlanmıştır. Ancak İran İslam Cumhuriyeti’nin (İİC) tutukluları koruyamaması da ayrıca bir sorundur. İsrail’in suçlarından sağ kurtulmuş ve bunlara tanıklık etmiş kişiler de dahil olmak üzere pek çok kişinin anlatısı saldırıdan önceki günlerde siyasi tutukluların “Evin’deki otoritelere ve güvenlik yetkililerine bir saldırının ciddi tehdidi ve olası sonuçları hakkında uyarı yaptığı ve savaş koşulları altında tutukluların kısa süreli serbest bırakılması yönünde hukuki karar çıkarılmasını talep ettiği” (ünlü film yapımcısı Mohammad Rasoulof’un 30 Haziran günü İnstagram’ında yayınlandı, 16 politik tutuklunun imzasını taşıyordu) yönündedir. İran Yüksek Mahkeme Konseyi 1986 yılında tutukluları savaş halinde koruma sözü veren bir bildiri yayınlamıştı -görünüyor ki değerli insan hayatlarının korunmasında bu bildiri üzerine yazıldığı kağıttan dahi değersizdi.
İran Yazarlar Derneğinin Burn The Cage tarafından yeniden paylaşılan bir bildirisinin bir kısmı şöyledir:
(İngilizce metinde Farsça’dan İngilizce’ye bilgisayar çevirisi yapılmış, bu da Türkçe’ye çevrilmiştir)
Gazze halkını aylardır katletmekte ve sağ kurtulanları da açlık ve kıtlıktan ölmeye zorlamakta olan İsrail, şimdi “yeni Ortadoğu” planı ile saldırganlığını ve kana susamışlığını İran halkını da içerecek şekilde genişletmiştir. İslam Cumhuriyeti’nin baskı ve suçlarına karşı yıllardır direnmiş , en güzel çocuklarını sokak katliamlarında, idamlarda, hapishane ve tutuk evlerinde kaybetmiş, yoksulluk, yolsuzluk ve organize ayrımcılığa karşı direnmiş halk, şimdi yabancı bir düşmanın ayakkabısını boğazında hissetmektedir… Dünya’nın bu şiddet karşısında İran hükümetinin zulmünü bahane ederek sessiz kalması sadece bu felaketin boyutlarını arttıracaktır. İranlı Yazarlar Derneği İsrail’in İran topraklarına karşı apaçık saldırganlığını kınamakta ve özgürlük sevdalısı yazarları, entelektüelleri ve İran’daki ve dünyadaki benzer düşünen diğer kurumları da asıl ve aydınlatıcı rollerine bürünerek medyayı domine eden kutuplaşmayı kırıp halkın bağımsız sesine kulak vermeye ve onların özgürlüğü seven hareketlerini güçlendirmeye çağırıyoruz.
Afganistanlı kadın aktivistlerden gelen ilham verici bir açık mektup da şöyle belirtti:
İslam Cumhuriyetinin kokuşmuş cesedi sizin sağlam adımlarınız altında gömülmeliydi, elleri Filistin, Afganistan, Suriye, Yemen, Sudan, Lübnan ve şimdi de İran’da binlerce çocuğun ve kadının kanına bulanmışların attığı füzelerle değil. Bu rejimin çöküşü sizin mücadelenizin altın yaprağı olmalıydı, emperyalist rejimlerin suçlar kitabının bir başka sayfası değil! İslam Cumhuriyeti yıkılmalıydı, ancak 20 yıl önce Afganistan’a “demokrasi” kurma, “kadın özgürlüğü”, “insan hakları” ve “terörizme karşı savaş” gibi yalan sloganlarla gelen kana susamış rejimler tarafından değil. Bu 20 yıl boyunca kadınlar sadece özgürlük kazanamamakla kalmamış, aynı zamanda en nihayetinde Taliban’ın baskısına ve bu rejimler tarafından tüm insan haklarının hiçe sayılmasına teslim edilmiştir…
Dirençli kız kardeşlerimiz: Zor günlerden ve gecelerden geçtiğinizi biliyoruz. Kalplerinizin, öfke, acı, hüzün ve çığırışlarla dolup taştığını biliyoruz. Yaşamınızı, malınızı, barışınızı 40 yıldan uzun süredir verdiğiniz bir baskıcının yerine diğerinin geçtiğini görmenin ne kadar acı verici olduğunu biliyoruz. Afgan kadınları olarak bizler bunları çok iyi anlıyoruz. Ancak bu zorluklar doruk noktasına ulaştığında yaralı ancak dimdik durmaya devam eden Afgan kardeşlerinizin yanınızda olduğunu unutmayın. Acınızı biliyoruz, sürgün ve evsizlikle mücadele etmeyi biliyoruz ve her ayaklanmanızda kalbimiz daha güçlü atıyor… üç ataerkil (Hümeyni, Netanyahu, Trump) arasındaki güç arayışı göstergelerinin arasında yalnız olmadığınızı bilin. Kalbimiz ve ellerimiz sizlerle; tekrardan topraklarımız kaybettiğimizi, bombalandığımızı, yeniden yerimizden edildiğimizi, yeniden yok edilmekte olduğumuzu, yine sıfıra gittiğimizi hisseden ancak asla pes etmemiş ve pes etmeyecek biz kadınların kalpleri ve elleri sizlerle. Beraber, daha da birlik olarak, daha tutarlı olarak ve daha kardeşçe devam edeceğiz! Çünkü bizi bir araya getiren sadece çektiğimiz acılar değil, aynı zamanda da hayalimizdeki özgürlük!
Bu bildiriler dünya halklarının ortak payda etrafında daha iyi bir gelecek için kendi inisiyatifimize dayanan ateşli bir mücadele ile tarihi kendi ellerine alma potansiyelini göstermektedir.
Korkunç Suç Mahali
Siyasi tutsak Reza Khandan tarafından yazılan detaylı, içsel bir mektup (1) GTP’ye taşınırken nasıl korkmuş haldeki tutukluların kelepçelendiği ve silahlı kuvvetlerin “üzerlerine silah doğrulttuğunu, koğuşlarında hiçbir yaralı tutuklunun hastaneye götürülmediğini, aksine, sabah 3’te ikili gruplar halinde her birinin kendi eşyalarını taşımak için sadece bir eli serbest kalacak şekilde kelepçelendiklerini, normalde 90 dakika süren Evin’in dayanılmaz iğrenç kokulu çöplüğünden 6 saatte geçtiklerini” anlatır. İlk olarak 1972 yılında ABD kuklası Şah tarafından açılan Evin’in “işkence, infaz, idam ve suçlarla dolu, baskı ve şiddetin özel bir sembolü olduğu” uzun bir tarihçeye sahip olduğunu ve “Evin Hapishanesinin sonu gelmiş olsa da İran hapishanelerinde tutuklamaların, işkencelerin, infazların vb. sonunun gelmediğini, sadece konumlarının değiştiğini” anlatır.
Reza Khandan mektubunda şöyle devam eder: “Otobüs konvoyumuz gece otoyollar ve diğer yollar üzerinde ilerlerken herhangi bir anda askeri transfer şüphesi sebebiyle tutuklulular konvoyumuzun saldırıya uğrayacağından korkuyorduk. Otobüsler askeri ve polis araçları ile ilerliyordu… Silahlı askerler bize öfke, sözlü şiddet ve tehditler kusuyordu… Şimdi yakalanmış olan uzun tutuklular zinciri bize toplama kamplarını ve Nazi Almanyası filmlerini hatırlatıyordu… insan onurumuz ayaklar altında çiğnenirken en kötü şiddete, tacize ve aşağılamaya uğratılacağımızı düşünüyorduk.”
Yakın zamanda gerçekleştirilen bir röportajda politik tutuklu Mehran Raouf’un Londra’da yaşayan temsilcisi Satar Rahmani, bu duruma vurgu yapılmasının aciliyetine parmak basmış, İngiltere’yi hareketsizliği nedeniyle kınamış ve kendisi gibi birinin ve pek çok başka kişinin gerçek tutuklanma sebebinin politik hareketler olduğunu söylemiştir:
Diyabet, sırt ağrıları ve yaşlanmaya dayalı diğer sorunlardan muzdariptir. Bu sorunlara rağmen hapishane dışında hiçbir tedavi görmesine izin verilmemiştir. Bir gün bile izin alamamıştır. Evin hapishanesine İsrail’in saldırısı sonrası bundan daha kötü koşullara sahip bir hapishaneye aktarılmıştır. Bu hapishanede hiçbir medikal kaynak yoktur, ziyaret yasaktır ve Mehran’ın sağlığı her geçen dakika kötüleşmektedir. Bütün bunlar, ben kendim bu durumu Parlamentonun ve dışişleri bakanlarının önüne getirmiş olsam da İngiltere bu çifte vatandaşa hiçbir ilgi göstermemek olmaktadır. Mehran hakkında bir toplantı bile yapılmamış, Amnesty International durumu İngiliz politikacılara bildirmiş olsa da İngiltere’nin İran’daki vekili Mehran’a hiçbir destek vermemiştir. Yüzeysel bakıldığında Mehran öncelikli olarak çifte vatandaş olduğu için yakalanmış gibi görünebilirse de biraz daha derinden incelendiğinde Mehran’ın politik aktiviteleri sebebiyle yakalandığı görülecektir. Ancak hakim parti ve hapishane otoriteleri kesinlikle çifte vatandaşlığının farkındaydılar. Bu aktivistler için İngilizce öğretmeni olduğunu biliyorlardı (ki onlar da aynı kafede tutuklanmışlardır) ve İran toplumundaki durumu inceleyen bir kitap da dahil pek çok kitabın tercümesini yaptığı da bilgileri dahilindeydi. Bunun da İngiliz hükümetinin neden Mehran Raouf için hiçbir şey yapmadığını açıkladığını düşünüyorum.
İnfazları Durdurun! İran’ın Politik Tutuklularını Serbest Bırakın!
New York Times (7/4/25) gazetesindeki bir yazıda, İran’daki İnsan Hakları Merkezi şöyle raporlar: 24 Haziran’da İslam Cumhuriyeti içeride acımasız bir baskıya başlamıştır. İran’daki insan hakları avukatları ve aktivistlere göre 1500’e yakın İranlı tutuklanmıştır. Tutuklananlar arasında profesörler, müzisyenler, öğrenciler, muhalifler, şairler, eski politik tutuklular, İran’ın dini ve etnik azınlıklarına mensuplar ve katledilmiş protestocuların acı çeken ebeveynleri bulunmaktadır. İdamlar devam etmektedir. Yargı süreci tamamen bertaraf edilmiştir ve yüzlerce vatandaşın sosyal medyada yorumları sebebiyle devlet karşıtı propaganda suçundan tutuklandığını biliyoruz.
Durumu daha da kötüleştirecek şekilde İran Parlamentosu bu baskıyı yasallaştıracak ve arttıracak önergeleri hızla ilerletmeye başlamıştır. Önergenin yoruma açık yazım dili internet üzerinden aktivizmi ve bilgi paylaşımını terörizm ve vatana ihanet ile eşit hale getirebilecektir. Ulusal güvenliği zedelemek veya yabancı medya ile kaynak paylaşmak ile suçlanan herkes müebbet hapis veya ölüm cezasıyla karşı karşıya kalabilecektir.
Kürtler ve Beluci halkı gibi aşırı baskıya maruz kalan etnik grupların yanı sıra on binlerce Afgan mültecinin de büyük çapta toplanıp ülkeden atılması söz konusudur ki bunların büyük çoğunluğu belgesiz işçilerdir2. Bu sınırdışı etmeler, “yabancıları” ve göçmenleri İsrail ve ABD istihbaratı ile hatalı bir biçimde eşdeğer göstererek İİC’nin toplumsal tabanında gerici bir milliyetçiliği yaygınlaştırmayı amaçlayan hareketlerin bir parçasıdır.
Bu devasa çapta, her gün tutukluların idamını içeren yeni bir baskı dalgasını içermektedir. Politik suçluların hayatları için acil tehdit oluşturmakta ve İsrail, ABD ve “her yatağın altında bir casus” veya her sokak köşesinde bir casus gören İİC’nin savaş suçlarına karşı herhangi iddia edilen veya gerçek (ve haklı) politik muhalefeti tehdit etmektedir.
Bu da tekrardan günümüzün ABD ve İİC hükümetlerinin yanı sıra İngiltere’yi de etkileyen 2021 Acil Çağrımızda belirttiğimiz gibi IEC’nin İran’ın siyasi tutuklularının serbest bırakılması için çalışmalarının ve politik görüşünün desteklenmesi ve aktif biçimde yaygınlaştırılmasının önemini vurgulamaktadır:
İran’ın bütün siyasi tutukluları koşulsuz ve acilen serbest bırakılmalıdır. ABD ve İran hükümetleri kendi ulusal çıkarları çerçevesinde hareket etmektedir. Bu durumda da ABD ve İran halkı olarak diğer dünya halkları ile birlikte daha iyi bir dünyaya giden yolda ortak bir çıkara sahibiz: Birlik olarak İran’ın siyasi tutuklularını korumak. ABD’de İİC’nin bu iğrenç baskısına karşı geniş çapta birlik olmak ve ABD hükümetinin İran halkının daha da fazla acı çekmesine sebep olacak her tür savaşçı hamlesine aktif bir biçimde karşı çıkmak için özel bir sorumluluğumuz vardır.
İran İslam Cumhuriyeti’nden talep ediyoruz:
DERHAL BÜTÜN POLİTİK SUÇLULARI SERBEST BIRAKIN!
ABD’ye sesleniyoruz: İRAN’A KARŞI TEHDİTLERE VE SAVAŞ HAMLELERİNE SON, ABD AMBARGOLARINI KALDIRIN!

















