Editörün Notu: Aşağıdaki makale 3 Mayıs 2021 tarihinde revcom.us web sitesinde yayınlanmıştır. Çevirisini okurlarımızın dikkatine sunarız.
COVID Pandemisi Küresel Güney’in Yoksul Ülkelerini Yıkıyor, Ölüm, Hastalık ve Açlığı Milyonlara Yayıyor!
Yeni bir COVID-19 dalgası, son iki ayda dünya çapında ikiye katlanan toplam yeni enfeksiyonlarla birlikte, ezilen ve yoksul ülkeler arasında yayılmaya devam ediyor.
Pandemi şu anda en çok Hindistan’da yaşanıyor, onu Brezilya ve Güney Amerika’daki komşu ülkeleri izliyor. Aslında, “küresel Güney” in neredeyse tamamı savunmasız durumda. Öncelikle ve en önemlisi, çoğunun COVID aşılarına erişiminin reddedilmiş olmasıdır. Ve New York Times’ın Hindistan hakkında söylediği gibi, “Yüz milyonlarca yoksul insan yan yana yaşıyor, oldukça bulaşıcı bir virüs için kolay hedefler. Hindistan, kişi başına yılda 100 dolardan daha az harcama yaparak halk sağlığını uzun süredir ihmal ediyor.” Bu durum aynı zamanda bu gecekondu dünyasının başka yerlerinde milyarlarca insanın karşılaştığı koşulları da tanımlıyor.
Bunun da ötesinde, virüsün yeni varyantları daha bulaşıcı, daha ölümcül ve aşılara daha dirençli olarak ortaya çıkmaya devam ediyor. Dünya çapında milyarlarca insan aşılanamadığı sürece bu durumlar yaşanmaya devam edecek.
Öyleyse gerçekte ne oluyor ve neden? Burada Hindistan’a odaklanacağız, ancak bunun çoğu Güney Amerika için de geçerli.
Hindistan
Hindistan son zamanlarda günde 400.000’den fazla yeni COVID enfeksiyonu olduğunu bildiriyor, ve gerçek sayı 10 kat daha yüksek olabilir, çünkü insanların büyük çoğunluğunun testlere veya tıbbi bakıma erişimi yok.
Hindistan’daki sağlık sistemi çökmüş durumda, hastanelerde sıraya dizilmiş yatak bekleyen düzinelerce insan var. Daha ayrıcalıklı olanlar bile bir yatak bulamıyor ve çılgınca online olarak “kaynak bulmaya çalışıyorlar”, ağır hasta olanlara sevdikleri oksijen tüpleri bulmaya çalışıyorlar. Gujarat’ta kalabalık bir hastane alev aldı ve en az 18 kişiyi yaşamını yitirdid. Bir Maharashtra hastanesinde oksijen sistemi bozuldu ve en az 22 hasta boğuldu. Doktorlar ve hemşireler uzun saatler kahramanca çalışıyorlar ve fiziksel ve duygusal çöküşün eşiğindeler. Bir doktor şunları söylüyor: “Hiçbir doktor ön saflardan geri adım atmadı. Füzelere karşı sopalarla savaşıyoruz ama kaleyi terk etmiyoruz. “
Resmi ölüm sayıları şu anda günde 4.000’in üzerinde gösteriliyor, ancak bu rakamlar fazlasıyla eksik. Örneğin Nisan ayı ortasında 13 gün boyunca Bhopal şehri 41 ölüm bildirdi. Muhabirler ölü yakma ve mezarlık alanlarını araştırdılar, sonuç olarak gerçek rakamın 1.000’in üzerinde olduğunu buldular!
Hindistan’ın Hindu çoğunluğu için ölü yakma gelenekseldir, ancak insanlar o kadar hızlı ölüyorlar ki, vücutların üzerine yerleştirilen demir ızgaralar ısıdan eriyor. Yakım günün 24 saati yaşanıyor, “bitmeyen bir ölüm hattı.” Hindistan’da şu ana kadar salgından kaynaklanan resmi ölü sayısı 215.000, ancak gerçek rakam muhtemelen bir milyonun üzerindedir.
Peki niçin? Bu makalenin başında tartışılan emperyalistlerin dayattığı koşulların yanı sıra, Hindistan şu anda Hindu-faşist başbakanı Narendra Modi’nin yönetimi altında acı içindedir. Modi’nin faşizm biçimi, Hindu köktenciliğine sarılıyor ve bilimi kötülüyor. Salgının önceki dalgaları geçen sonbaharda azaldığında, partisi (BJP) Hindistan’ın “Başbakan Shri Narendra Modi’nin güçlü, duyarlı, kararlı ve vizyoner liderliği altında Covid’i yendiğini” ilan etti. Vakalar yeniden artmaya başladığında ise, Modi, ciddi önlemler alınması gerektiğini reddetti. Hindistan’ın COVID görev gücü dört aydır toplanmadı. BJP liderlerinden birinin, bir ventilatörde COVID hastasına inek idrarı verdiği görüntülendi (inekler Hinduizm’de kutsal kabul edilir, köktendinciler idrarlarının ve dışkılarının her şeyi iyileştirdiğini iddia ediyorlar).
Enfeksiyonlar arttıkça Modi, milyonlarca kişinin katıldığı bir Hindu dini festivalinin devam etmesine izin verdi ve kendisi de, kalabalık Batı Bengal eyaletindeki seçimlerin bir parçası olarak aktif olarak devasa mitingler düzenledi. Bunların çoğunda Modi ve kalabalığın çoğu maske takmamıştı. Batı Bengal’deki laboratuvarlar şimdi yüzde 50 gibi şaşırtıcı bir enfeksiyon oranı bildiriyor.
Güney Amerika
Güney Amerika, kıtanın en büyük ve en kalabalık ülkesi olan Brezilya’dan yayılan benzer bir krizle karşı karşıya. Brezilya, bir başka faşist lider ve Donald Trump’ın yakın bir müttefiki olan Jair Bolsonaro tarafından yönetiliyor. Trump gibi Bolsonaro da COVID’nin sadece “küçük bir grip” olduğunu ve Brezilyalıların buna doğal olarak bağışık olduğunu iddia etti. Ayrıca hidroksiklorokin’i bir tedavi yöntemi olarak teşvik etti. Şimdi sadece Brezilya ciddi bir şekilde yıkılmakla kalmıyor, aynı zamanda yeni ve son derece tehlikeli bir varyant -S.1 – ortaya çıkıp komşu ülkelere yayılmış bulunuyor. Bu durum Peru, Kolombiya, Uruguay, Venezuela, Arjantin ve diğer ülkelerdeki sorunları daha da kötüleştirdi. Ölüm oranları hızla artıyor ve Kolombiya Medellín’deki büyük bir hastanenin başkanı, bu üçüncü hastalık dalgasının son olmadığını söylüyor: “Dördüncü dalga ve beşinci dalgalar da gelecek.”
COVID, Yoksulluk ve Baskıcı Hükümete Karşı Peru
Hastalığın doğrudan etkilerinin yanı sıra, salgın halihazırda sınırda yaşayan on milyonlarca insana ve hatta biraz istikrar sağlamayı başaran kesimlerde dahi muazzam ekonomik sıkıntılara neden oluyor. New York Times, 50 yaşındaki Perulu üç çocuk babası olan ve kasabasında insan kaynakları direktörü olarak çalışan, ancak COVID olduğunda işini kaybeden Rafael Córdova hakkında bir haber yaptı. Times, onunla başkent Lima’nın güney kesimindeki boş araziyi işgal eden ve kamp kuran binlerce çaresiz insan arasında görüştü.
Times, Córdova için şunları söylüyor:
…şimdi çocuklarının derslerini çalışması için tek bir aile telefonuna ödeme yapması gerekiyor. Yemekler çok az. Borçlar artıyor. “Bugün markete gittim ve bir torba balık kılçığı aldım ve çorba yaptım” diyor.
…Haziran ayında Covid’e yakalanan karısı erken doğum yaptı. Bir kızın doğumdan günler sonra öldüğünü ve ikincisinin de yaklaşık bir ay sonra öldüğünü söyledi. Düzgün bir cenaze töreni için parası yoktu. “Siyah plastik bir torba içinde kızımla hastaneden ayrıldım ve bir taksiye bindim ve mezarlığa gittim” dedi. “Ayin yoktu, cenaze yoktu. Çiçek yoktu. Hiçbir şey yapılmadı.”
[Toprakların] işgal edileceğini duyduğunda, kirada üç ayının geride kaldığını ve tahliyeden korktuğunu söylemişti. Böylece tepeye çıkıp bir çadır kurdu. “Bizi buradan çıkarabilmelerinin tek yolu ölmemizdir” dedi.
Bir hafta sonra polis geldi, göz yaşartıcı bombalarla müdahale ederek onu ve binlerce kişiyi kamplarından attılar.
Add comment