İleriye Uzanan Devrimci Yol ve İran Komünist Partisi (MLM)’nin Büyük Önemi

İran rejiminin ayaklanmaya karşı caniyane saldırısı rejimle İranlı halk kitleleri arasındaki yarığı daha da genişletti. Bu durum devrim için bir kıvılcımı ve İslam Cumhuriyeti’nin sonunun gelmesi ihtimalini sürdürüyor. Ve bu durum akut bir şekilde nasıl ilerleneceği sorusunu gündeme getiriyor, rejimin kana susamış şiddetiyle nasıl mücadele edilecek ve bu vahşi baskıcıları alaşağı ederek daha iyi bir dünya nasıl kurulacak?

Ayaklanma ve kendini dayatan ağır sorular bir hayli kompleks ve hızla gelişen bir durumun içerisinde vuku buluyor. İran, içerisinde pek çok milleti, farklı sınıfları ve toplumsal güçleri barındıran karmaşık bir toplum. Ve bugün isyan edenler arasında geniş bir hatta yayılmış siyasi programlar mevcut. Bunların içerisinde ABD ve Avrupa’da sürgünde olan İranlıların topluluğu da bulunuyor. Bunun üzerinde ise majör emperyalist güçler; ABD, Rusya ve Çin gibi ülkeler İran’da gerçekleşen eylemlere kendi talancı çıkarları için farklı şekillerde yaklaşıp farklı manevralar geliştiriyorlar.

Bütün bunlar şunun altını bir kez daha çiziyor: Dünyanın halkları ve insanlığın kurtuluşu için Bob Avakian’ın yeni komünizmini muazzam riskler ve muazzam fedakarlıklar yaparak mevcut duruma aktaran İran Komünist Partisi (MLM)’nin varlığı çok önemli bir şeydir! Böylesi devrimci bir önderlik olmadan, gerçek bir devrim olmadan kadınların kurtuluşu ne İran’da ne de dünyanın başka bir yerinde olabilecek.

Dolayısıyla bizler için İKP-MLM’nin çalışmalarını ve önderliğini geniş çapta herkese tanıtmak ve onların dünyanın hiçbir emperyalist ve gerici gücüyle taraf olmadıkları vurgusunu belirtmek çok önemlidir.

İran’ın dört bir köşesinde muazzam bir şekilde açığa çıkan ‘’İranlı’’ bir olay değildir! Bu, ezilen insanlığın kurtuluş çığlığıdır!




Afganistan Yeni Komünizm Hareketi Başlangıç Bildirisi

Revcom.us Editor Notu: Afganistan Yeni Komünizm Hareketi’nden (JAKNA/NCMA) Ağustos 2021 tarihli aşağıdaki açıklamayı aldık. Bu bildiri, son derece ihtiyaç duyulan bir özgürleşme kutbu için ilham verici bir çağrıdır ve çok olumlu bir gelişmedir.

Bildiriyi okurlarımıza ve şu anda Afganistan’daki durumdan dehşete düşmüş kişiler de dahil olmak üzere, bildirinin daha geniş olarak bilinmesini isteyen bütün herkese aktarıyoruz. Bu bildiri, revcoms.us çevirmenleri tarafından İngilizce’ye tercüme edilmiş resmi olmayan bir çeviridir. Özgün metnin bütünlüğü koruyarak mümkün olduğunca doğru bir çeviri yapmaya çalıştık. Tercümedeki herhangi bir eksikliği veya hatanın sorumluluğunu üstleniyoruz. Daha geniş bir kitleye erişilebilirlik için bazı açıklayıcı dipnotlar ve metine eklemeler yaptık. Açıklamanın orijinal Farsça versiyonuna buradan ve PDF formatında buradan ulaşabilirsiniz.


JAKNA Nedir?

JAKNA (Afganistan Yeni Komünizm Hareketi) (1) mevcut dünyanın çirkinliğine ve suçlarına dayanamayan bir grup devrimci komünist kadın ve erkekten oluşan başlangıç çekirdeğidir. Sesimizi yükseltmek ve her şeyden önce şunu söylemek için toplandık: “Hayır! Böylesi bir dünya hiç kimseye yakışmıyor”:

Bir milyar insanın açlık çektiği, yeme hakkından yoksun olduğu, milyarlarca insanın yoksulluk, işsizlik ve yıkıntılar içinde yaşadığı bir dünya! Mutluluğun, okula gitmenin ve oyun oynamanın yerine köleliğe ve zorunlu çalışmaya mahkûm olan çocuklarımızın ve sizin dünyanız! Yeryüzünde milyarlarca insanı yöneten birkaç bin kapitalistin dünyası.

Yüz milyonlarca yerinden edilmiş, toplumun sınırlarında ve kenarlarında yollarda sonsuza dek dolaşan mültecilere dönüşen bir dünya; bombalamalardan ve bombardımandan korkan çocukların dünyası; kahkahaların ancak fotoğraflarda ve kalplerin derinliklerinde kaldığı mayın tarlalarında yürümenin olduğu bir dünya!

Emperyalist ve dini bayraklı işgalciler, savaş ağaları ve komutanlardan oluşan bir dünya!

Yüz milyonlarca kadına hükmeden dünya çapında baskıcı bir yaşam biçimi; evlerinin köşelerinde dövülen, meydanlarda (yani insanların cezalandırılmak üzere getirildiği şehir meydanlarında) taşlanarak katledilen, karanlıkta tecavüze uğrayan ve kırmızı ışıklı semtlerde fuhuş yapmak durumunda kalan; burkalar, çarşaflar ve türbanlar altına hapsolmuş güzel kız kardeşlerin dünyası; lezbiyenlerin, gey ve transseksüel bireylerin her yerde aşağılandığı bir dünya; patriarkal üstünlüğün, tecavüzcülerin ve cinsiyetçilerin dünyası!

Üstünlenmecilerin, ırkçıların, şovenistlerin ve faşistlerin diğer uluslara, etnik kökenlere, dillere ve kültürlere hükmettiği bir dünya; dinlerin, mezheplerin, inançların başkalarına dayatıldığı bir dünya. Guantanamo ve Pul-e-Charkhi’ye (yani Afganistan’ın Guantanamosuna) hastanelerden, kütüphanelerden ve sinemalardan daha fazla para harcanan bir dünya!

Camilerden, kiliselerden, manastırlardan, mabetlerden yükselen tekfirin (2) ve dini çağrıların, müzik enstrümanlarının, şarkıcıların ve sanatçıların neşeli şarkılarından çok daha yüksek olduğu bir dünya. Cihat (3) çağrıları yapan bir dünya.

Çevreyi yok etmek için cihat ilan eden, bütün karalar, köyler, denizler, ovalar, laleler yok olana kadar hiçbir şeyi umursamayacak ve durmayacak bir dünya!

Bu, sömüren ve sömürülen sınıflara bölünmüş kapitalizmin dünyasıdır, emperyalizmin ve İslamcılığın dünyasıdır!*

JAKNA Ne İstiyor?

JAKNA (Afganistan Yeni Komünizm Hareketi/NCMA) bizim küçük ama kararlı grubumuzdur. Tüm acılara ve yıkımlara karşı omuz omuza sesimizi yükseltmek ve böyle bir dünyaya tahammül edemeyeceğimizi haykırmak için kurulmuş devrimci komünistlerin bir örgütüdür. Tamamen farklı bir dünya hayal ediyoruz: “Her bireyin gelişmesinin, herkesin gelişmesinin koşulu olacağı bir dünya”; her insanın diğer insanlara el uzattığı, insanların fikir ve arzuları arasındaki farklılıkların ayrımcılığın, kan dökülmesinin ve baskının mazereti değil, güzelliğin, çeşitliliğin ve bir arada yaşamanın ifadesi olduğu bir dünya. “Komünist Devrime” her zamankinden daha fazla ihtiyacı olan bundan “Daha Azına” ihtiyacı olmayan bir dünya!

Böyle bir toplum ve dünya inşa etmek sadece bizim hayalimiz değildir. İnsanlık tarihinde hiç olmadığı kadar ulaşılabilir, mümkün ve gerçektir. Bu bilimsel ve kanıtlanabilir bir gerçektir. Komünizm, dünyayı ve insan toplumunu anlayabilen bilimsel bilgi, yöntem ve yaklaşımdır. Kapitalist toplumun, dünya çapındaki bu korkunç ve baskıcı kapitalist toplumun küllerinden, farklı daha iyi bir toplum için olanak ve potansiyel yaratması için bu [uluslararası proleter] sınıfın işleyişini ve metabolizmasını insanlığa gösterebilir.

Komünizm bilimi (Marksizm) bize gösteriyor ki, tüm zenginlik, bilgi, medeniyet ve insanın yaşam için ihtiyaç duyduğu her şey, gezegenimizin sekiz buçuk milyar sakini tarafından toplu bir şekilde ve toplumsal olarak üretilip meydana getirilmektedir. Fakat sınıflı toplum çerçevesinde toplum ve dünya öyle bir şekilde örgütlenmiştir ki, insanların yüzde birinden daha azı -kendi çıkarları doğrultusundaki kapitalistler, büyük toprak sahipleri ve hükümetler- üretilmiş serveti ele geçirmiştir, dünyanın geri kalan halklarını bu doğrultuda sömürmekte, ezmekte, ayrımcılık ve baskı biçimlerini dayatmaktadır.

Kapitalist üretim tarzının bu temel çelişkisi, “toplumsal üretim ve şahsi temellük” çelişkisi, sonuç olarak insan toplumunda ayrımcılığa, sömürüye, krizlere ve savaşlara yol açmıştır. Ve bugün, dünyanın kendisi yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Dünyanın neresinde kapitalist hükümetler bu sistemi reforme edebilmiştir? Edememişlerdir, çünkü edemezler. Bunlar kapitalist sistemin doğasında var olan çelişkiler ve iç dinamiklerdir. Bu sistem doğası gereği insanlık dışıdır ve kriz içindedir.

Ancak Marx ve Marksizm, bu kapitalist sistemin, dünya insanlarının çoğunluğu için yoksulluk, savaş ve sefalet yarattığı gibi, aynı zamanda yeni bir toplumsal üretim sistemi kurmanın temelini ve olasılığını da ortaya çıkardığını göstermiştir: Komünist toplum ve sosyalist toplum (ki bu dünya çapında komünizme geçiş toplumudur). Marksizm, bunun kendiliğinden, yüzde 100 kaçınılmaz bir sonuç olmadığını, gerçek bir olasılık, tarihte ve toplumda potansiyel bir sonuç olduğunu bilimsel olarak göstermiştir. İnsan faktörünü harekete geçirmek gereklidir.

Bu olasılığı gerçekleştirmek ve eski dünyadan yeni dünyaya geçmek için komünist bir devrim gerekir: Öncü komünist partisi tarafından yönetilen proletaryanın yükselişiyle birlikte, makro ve temel ekonomik, sosyal ve kültürel değişikliklerin yolunu açacak bir siyasi devrim. Bu devrim, bilinçli halk kitlelerinin varlığını, faaliyetini ve çabalarını gerektirmektedir. Bilimsel araçlarla ve komünizmin siyasi ve ideolojik çizgisiyle, engelleri, çelişkileri ve sorunları tespit etmek ve bunları çözmenin bir yolunu bulmak hayati önem taşımaktadır.

Halk kitleleri, eski dünyayı yıkmak ve yeni bir dünya inşa etme yönünde ilerlemek için komünizm bilimine, komünist devrim stratejisine ve yeni bir komünist parti programına ihtiyaç duyar. JAKNA/NCMA etrafında bir çekirdek devrimci komünistler grubu oluşturduk. Ülkenin somut siyasi coğrafyasını anlayarak Afganistan’da devrim yapacak bir parti inşa etme sürecindeyiz. İlerlemeye devam edeceğiz!

Sahte Komünizm ve Yeni Komünist Hareket

Afganistan’da “komünizm” kelimesinin kurtarılması ve diriltilmesi gerekiyor. Rus emperyalizmine bağlı bir grup bürokratik kapitalistin 27 Mayıs 1978 darbesini ilk kez gerçekleştirmesinin üzerinden 43 yıl geçti. Daha sonra 1979’da Sovyet işgal ordusunun yardımıyla, Batı kapitalist-emperyalistlerinin koruması altındaki yarı-sömürge, yarı-feodal hükümetin kalıntıları, Zahir Şah ve Davud [Han] hükümetleri devrildi ve Afganistan “Demokratik Halk Partisi” [PDPA] olarak adlandırılan, emperyalist Sovyet sisteminin koruması altındaki yarı feodal, yarı sömürge bir hükümet iktidara  getirildi. PDPA, Afganistan’da on beş yıla yakın süre iktidarda kaldı.

Bu hükümet ne demokratikti, ne de Afganistan halkının çıkarlarını temsil ediyordu. Çünkü öncekiyle aynı sınıfsal yapıya  -yarı-feodal, yarı-sömürge kapitalist sisteme- dayanıyordui. Esasen Afgan toplumunun sınıfsal bileşiminin sorunlarını ele almıyordu. Halk Partisi başlangıçta toprak mülkiyeti ve kadının statüsünde bazı reformlar yapmaya çalıştı, ancak en nihayetinde feodal ve aşiret sınıf yapısından taviz vermişti. Afgan toplumunda ortadan kaldıramayacakları dört kısıtlılıkları vardı:

1)Tarım ekonomisinde feodalizmin varlığı;

2)Makroekonomik alanda emperyalizme bağımlılık;

3)Özellikle kırsal kesimde feodal ve dini ataerkil ilişkiler [yani kadınların ezilmesi]; ve

4)Azınlıklara yönelik ulusal [etnik] baskının sürdürülmesi [örnek; Hazara azınlık halkı gibi].

1956-1991

Sovyetler Birliği, Lenin önderliğinde gerçekleşen 1917 Ekim Devrimi ile dünyanın ilk sosyalist devleti oldu. Sovyetler Birliği, tüm eksikliklerine ve hatalarına rağmen 1950’lerin ortalarına kadar proletarya diktatörlüğünün ve sosyalist bir toplumun devletiydi. Ancak kapitalistler ve revizyonistler, 1956’dan itibaren Sovyet Komünist Partisi’nin kontrolünü gasp ettiler ve sosyalizme sırtlarını döndüler, onu önce devlet kapitalisti bir ülkeye, sonra da başka bir emperyalist güce dönüştürdüler. 1960’ların yeni komünist hareketinde Sovyetlere “sosyal-emperyalist” (ismen sosyalist ve gerçekte emperyalist) denmesinin nedeni budur.

1960’ların ortalarından itibaren, Rus revizyonizmine ve sahte komünizme karşı çıkan ve devrim bayrağını yükselten Mao Zedong yoldaş liderliğindeki sosyalist Çin’di. Yoldaş Mao, Marksizm-Leninizm bilimini felsefe, ekonomi ve siyaset gibi çeşitli alanlarda geliştirirken, Sovyet sosyalist deneyiminin bazı hatalarından, özellikle de Stalin’in hatalarından koptu. 1966’da Çin’de Mao önderliğinde başlayan Büyük Proleter Kültür Devrimi, uluslararası komünist hareketin ulaştığı en yüksek zirve ve en parlak dönüm noktasıydı.

Bu devrimin başarıları, sosyalizmin ve devrimin sesini Afganistan dahil dünyanın her yerine yaydı ve Rus revizyonizmine karşı yeni nesil devrimcileri silahlandırdı. Afganistan’daki Maoist hareket, Akram Yari üstat gibi yoldaşlar tarafından kuruldu. Rus sahte komünizmine karşı çıktı. Ancak ne yazık ki 1970’lerin sonundaki gelişmeler, özellikle Thor darbesi ve Afganistan’daki iç savaşlar, yeni komünist hareketin yaşamındaki en kötü ve en çalkantılı dönemlerden birinde gerçekleşti.

Çin’deki sosyalizm, Mao’nun 1976’da ölümünün ardından siyasi bir darbeyle yenilgiye uğradı, ardından Mao’nun gerçek takipçilerine karşı baskı yoluyla iktidara gelen parti içi yeni revizyonizm izledi. Sovyetler Birliği’ndeki geri dönüşe benzer bir şekilde, Çin de önce otoriter bir devlet-kapitalisti ülke, ardından da gerici bir emperyalist güç haline geldi. Bu yenilgi ve geri çekilme, dünya güçlerinin dengesini proletaryanın zararına ve Batı ve Doğu’nun iki emperyalist bloğunun yararına değiştirdi. Aynı zamanda yeni komünist harekette ideolojik ve politik karışıklıklara neden oldu. Dünyanın her yerinde ortaya çıkan birçok Maoist parti ve örgütte siyasi ve ideolojik açıdan geri çekilme yaşandı. Örneğin Afganistan’daki genç ve deneyimsiz Maoist hareket, “Parcham” ve “Khalgh” liderliğindeki egemen güçler tarafından önderliğinin bastırılması ve katledilmesiyle, bununla birlikte siyasi ve ideolojik kusurları nedeniyle fazlasıyla milliyetçi, popülist ve pragmatik görüşlerle dolu eklektik pozisyonlar benimsediler. Böylece Sovyet işgaline karşı iç savaşta ortaya çıkan fırsatları değerlendiremediler ve İslami köktendinci gericilere ve Rus emperyalizmine karşı üçüncü bir cepheyi açamadılar.

Yaşasın Yeni Komünizm!

1871’de Paris Komünü ile başlayan komünist devrimlerin ve sosyalist hükümetlerin ilk dalgası, 1917 Ekim Rus Devrimi ve 1956’ya kadar Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin kurulmasıyla istikrar kazandı, sosyalist Çin’de doruğa ulaştı ve ardından yenilgi geldi. Çin’de kapitalizmin canlanmasıyla birlikte uluslararası komünist harekette ideolojik ve entelektüel açıdan bir kafa karışıklığı yaşandı. Tanıklık ettiğimiz şey korkunç bir tasfiyecilik, pasifizm, gericilik ya da aşırı sağcılıktı. ABD önderliğindeki küresel emperyalist kapitalizm, özellikle de Doğu Bloku’nun ve Rus sahte sosyalizminin çöküşünden sonra, 1990’lardan itibaren askeri birliklerine ve propaganda endüstrisine komünizme ve onun tarihsel ve küresel başarılarına karşı yalanlar üretti. Şu anda küresel sağcı propaganda ve ideolojik silahların komünizme, sosyalizme ve devrime karşı kırk yıldır aralıksız sürdürdüğü saldırıların sonuçlarına tanık oluyoruz.

Ancak 1980’lerin başında, zayıflayan, başıboş kalan ve dağılan uluslararası komünist hareketi etkileyen çok önemli tarihi ve değerli bir olay yaşandı. Devrim ve dünya komünizminin bayrağı, Devrimci Komünist Parti, ABD (DKP) Başkanı Bob Avakian (BA) yoldaş tarafından göğe çekildi. Böylece BA, tasfiyecilik, şüphe ve vaat eksikliği döneminde Marksizm-Leninizm-Maoizm’in başarılarını savunurken, Paris Komünü’nden sosyalist Çin’e kadar komünist devrimlerin ve sosyalist devletlerin deneyimlerinin bilimsel ve eleştirel bir özetini üstlendi. Ve son olarak, 40 yılı aşkın büyük bir entelektüel ve politik çalışma sürecinde, komünizm bilimi (Marksizm), “komünizmin yeni sentezi” ile yeni bir döneme/aşamaya girdi.

Bunun komünizmin yeni bir sentezi olduğunu söylüyoruz, çünkü yoldaş Avakian, Marksist teori ve pratiği eleştirel olarak incelerken, Marx ve Engels tarafından kurulan, Lenin ve Mao Zedong tarafından geliştirilen Marksizmin bilimsel yapısının doğru ve bilimsel olduğunu, fakat aynı zamanda büyük ölçüde doğru olan bu bilimsel bilgi gövdesi içinde (yani Marx, Engels, Lenin ve Mao’nun tüm teori ve pratiğindeki komünizm biliminde) tüm bu bilgi birikimiyle (yani bilimle) çelişen hatalı ve bilimsel olmayan unsurların olduğunu gösterdi. Bu hatalı ve bilim dışı unsurlar, komünistlerin ve komünist liderlerin, özellikle Stalin’in uygulamalarını etkilemiş, bu da devrimci fırsatların kaybedilmesine yol açan çeşitli hatalarla sonuçlanmıştır.

Yoldaş Avakian, Marksist yöntem ve yaklaşımın gövdesindeki bu tarihsel çelişkiyi keşfedip ondan koptu ve komünizm biliminin kavram ve kategorilerini yeniden şekillendirmeye girişti. Bu nedenle, ABD’de (evrensel olarak uygulanabilir boyutları olan) devrim stratejisini formüle etmek ve yeni bir sosyalist toplum inşa etmek için daha bilimsel, doğru ve kapsamlı bir yaklaşım benimsemeyi başardı.

BA’nın 2021 Yeni Yıl Açıklamasında yazdığı gibi:

Komünizme ve komünist hareketin tarihsel deneyimine iftira atan, kınayan veya basitçe görmezden gelenlerin aksine; komünist hareketin ve onun ortaya çıkardığı sosyalist toplumların tarihinin kapsamlı, ciddi şekilde araştırmasını ve analizini yaptım. Bu bilimsel yaklaşım, komünistlerin önderliğinde meydana gelen gerçek sosyalist toplumlarla birlikte, önce Sovyetler Birliği’ndeki ve ardından Çin’deki bu sosyalizm deneyimleri esas olarak -ve Çin örneğinde ezici bir çoğunlukla- olumlu olmakla birlikte, tali de olsa bazı durumlarda ciddi ve hatta ağır hatalar yaptıklarını ortaya koydu… Komünist hareketin bu tarihsel deneyiminden ve geniş insan tecrübesinin yelpazesinden hareketle, tanımlayıcı yöntem ve yaklaşım olarak yeni komünizm, bilimin kritik önemini vurgular, ayrıca bilimsel yöntemin her şeye, doğaya olduğu kadar topluma da uygulanması gerektiğini vurgular… Komünizme, komünist hareketin gerçek tarihine ve yeni komünizmin gelişimine dürüst, bilimsel bir yaklaşımı uygulamayı reddetmek ve ona karşı hareket etmek, bu gerçekten canavarca kapitalizm-emperyalizm sistemine tek gerçek alternatifin; halk kitlelerinin ve nihayetinde bir bütün olarak insanlık için yaşamaya değer bir geleceği temsil eden tek uygulanabilir alternatifin kapatılmasına katkıda bulunmak demektir. (4)

Marksizm, Karl Marx ve Friedrich Engels tarafından “bilimsel sosyalizm” olarak bir bilim olarak formüle edilerek zamanlarının ütopik sosyalistlerinden ve revizyonizmden ayrılmıştır. Aynı şey 1920’lerde Leninizm ve 1960’lardan itibaren Maoizm için de geçerlidir. Bugün komünizmin yeni sentezi, nesnel olarak Marksizmin en ileri düzeyinin göstergesi ve somutlaşmasıdır. Komünizmin yeni sentezinin ortaya çıkmasıyla birlikte, Maoizm de iki kısma ayrıldı: Bir kısmı geçmişin bir kalıntısı haline geldi ve bir kısmı yeni komünizm ile ilerledi ve geleceğin öncüsü saflarına katıldı. JAKNA/NCMA, yeni komünizmi benimseyerek Afganistan hareketinde yeni komünizm yönelimli bir parti yapılandırmaya ve kurmaya çalışıyor.

JAKNA, yeni komünizmin bilimsel yaklaşım ve yöntemiyle [kendi geçmiş] çizgisini ve ideolojik eksikliklerini eleştirmeye başlamıştır. Parçası olduğumuz Afganistan’daki eski Maoist hareketler, bunlara dikkat etmeli ve tüm bunlardan kopmalıdır. JAKNA, “amaçlar araçları haklı çıkarır” da dahil olmak üzere her tür milliyetçi, popülist, pragmatik unsuru ve maruz kaldığımız diğer hataları ve yanlış anlamaları reddetmekten ve bunları hatalı ilan etmekten korkmaz. Afganistan’daki Maoist hareket içinde, Afgan hareketinin pek çok yerde en iyi güçlerinin bile çok ama çok yanlış pozisyonlar almasıyla sonuçlanan siyasi ve entelektüel hatalar mevcuttu.

JAKNA, “Devrimci teori olmadan devrimin mümkün olmadığını” ve yeni komünizm teori ve biliminin dünyayı anlamanın ve değiştirmenin anahtarı olduğunu bilir. Toplumun ve dünyanın gerçek çelişkilerini bilimsel olarak tanımadan hiçbir düzenleme, hiçbir örgütlenme, hiçbir irade ya da güç dünyayı değiştiremez. Bu nedenle bir devrim yapmak için Marksizm bilimini okumak, öğrenmek, öğretmek ve buna bağlı kalmak her komünistin değişmez görevidir.

İki Miadı Dolmuşlar – Emperyalizm ve İslamcılık*

Bu makalenin bu noktasına kadar Afganistan’ın çağdaş tarihinden sayfalara değindik. Afganistan’ın Rus ordusu tarafından işgali ve Çin’de sosyalizmin yenilgisinden sonraki durum, Afganistan’da İslami köktendinci partilerin yükselişine yer açtı. İran halkının Şah karşıtı devriminin 1979’da yenilgiye uğratılmasının ardından İran İslam Cumhuriyeti iktidara geldiğinde, bölge genelinde gerici İslami köktendinci hareketin yükselişi daha da güçlendi.

Afganistan’daki halk kitlelerinin bir kısmı, bu bağlamda mantar gibi topraktan yükselen İslami hiziplere yöneldi. ABD, İngiliz ve Fransız güvenlik teşkilatları, Pakistan İç Güvenlik Teşkilatı ve İran’daki Humeyni rejimi, İslami köktendincileri Afgan cihatçı gruplar olarak eğitti ve tedarik sağladı. 1980’ler boyunca binlerce diğer İslami köktendinci; Kuzey Afrika, Körfez ve Arap ülkelerinden Batılı ve Pakistanlı güvenlik teşkilatları tarafından Afganistan’a transfer edildi. Afganistan, cihatçı gruplar için bir üreme alanı ve iki miadı dolmuş Sovyet emperyalistleri ile en sonunda İslami köktenciler haline gelenler arasında bir savaş alanı haline geldi.

Rus kukla hükümetlerinin düşmesiyle Batılı emperyalistlerin ve bölgenin gerici güçlerinin masasında şişmanlayan cihatçı gruplar, iktidar için savaştılar ve başkanlık sarayına ulaştılar, böylece şehirlerdeki ve ilçelerdeki halka bir savaş daha dayattılar. 15 köktenci cihatçı partinin İslami köktendinci hainleri ve gericileri, her biri cinayet, yağma ve suça karışmış bir grup İslami suç grubunun başında yer aldılar. Bu suçların, cinayetlerin ve yıkımın ortasında, yavaş yavaş Taliban haline gelen İslami köktendincilerden oluşan yeni bir ordunun büyümesi ve eğitimi için zemin hazırlanmış oldu. Pakistan ve ABD’nin yardımıyla Afganistan’ın her yerine hakim oldular.

Bununla birlikte, 1978’den 1988’e kadar on yıl boyunca Afganistan’da Sovyetlere karşı İslami köktendincileri destekleyen ve eğiten ABD ve Batı emperyalizmi, 1990’ların ortalarından bu yana kendi çıkarlarına ve bölgedeki bağlı rejimlerine karşı İslami köktendinci saldırı sorunuyla karşı karşıya kaldılar. Hatta 9/11/2001’de New York şehrinin göbeğinde onlarla yüz yüze geldiler. O andan itibaren, Afgan siyaset sahnesinde en çok öne çıkan şey, “sömürge ve ezilen insanlık arasındaki tarihsel olarak miadı dolmuş katmanlar ile emperyalist sistemin tarihsel olarak miadı dolmuş yönetici katmanları” arasındaki çatışmaydı.

Felaket, son kırk yıldır bir yanda iki çürümüş emperyalist (Sovyet ve Amerikalı) ve onların Afganistan’daki paralı askerlerinin (“Khalgh” ve “Parcham” rejimleri, Karzai ve Ghani), diğer yanda İslami köktendinciler (Mücahidlerden Taliban’a) Afganistan’ı kendi aralarında paylaşmaları ile kendini gösterdi.

Halkın bazı kesimleri, Doğulu ve Batılı emperyalistlerin ve onlara bağlı hükümetlerin suçlarına duydukları öfke ve nefretle İslami köktendincilere yöneldi. Öte yandan, Mücahidlerden ve Taliban’dan nefret eden pek çok kişi Sovyetler Birliği, ABD ve onların paralı askerlerinin bayrağı altına girdi. Sovyetler Birliği bayrağı düştükten sonra ABD ve paralı askerleri Afganistan’a girdiler.

11 Eylül’den sonra ABD ordusu, NATO ve NATO bombardıman pilotları Afganistan’ı “demokrasi” ve Taliban’ı ortadan kaldırmak adı altında işgal ettiler. [Eski] Cihatçı komutanlar, liderler ve şu anda Karzai ve Ghani kukla hükümetlerinde çalışan diğer ajanlar [ikiyüzlü bir şekilde] Afganistan’ın “geliştirilmesi”, kadınların “özgürleştirilmesi”, “refah, güvenlik ve çalışmanın” düzeltilmesi, kanun ve nizam uygulanması gerektiğini propaganda ettiler. Afganistan ve Irak, ABD emperyalistlerinin “Büyük Ortadoğu” için “insani müdahale” örneğini takip edeceklerdi. Ancak Marx’ın sözleriyle, “katı olan her şey duman oldu ve havada kayboldu.” Büyük Ortadoğu rüyasının başarısızlığından yirmi yıl sonra, ABD emperyalizmi aynı Taliban ile bir anlaşmaya vardı ve Afganistan’dan ayrıldı.

ABD emperyalizmi, Rusya ve Çin gibi diğer emperyalist güçlerle küresel rekabetin -zorlu ekonomik ve uluslararası durumu bağlamında- çelişki dalgaları karşısında tıpkı otuz yılı aşkın bir süre önce Afganistan işgalini terk etmek zorunda kalan Rus emperyalizmi gibi iddialı projesinden elini çekmek durumunda kaldı.

Emperyalizm ve İslami köktencilik şeklindeki iki çürümüş zalim arasındaki gerici çelişki, geçen kırk yılın ilerici ve devrimci alternatiflerinin yokluğunda kitlelerin baskı ve sömürüye karşı öfkesindeki enerji ve potansiyelin bu iki çürümüş miadı dolmuş gericinin bayrağı altına girmesine yol açmıştır. BA’nın dediği gibi, “..Bu iki gerici kutup karşı karşıya olsalar da, birbirlerini güçlendirirler. Bu “miadı dolmuşlardan” birinin tarafını tutarsanız, her ikisini de güçlendirirsiniz.”

Bu iki miadı dolmuşun çelişkisi, kapitalizm çağının artan temel çelişkisinin, toplumsal üretim ve şahsi temellük çelişkisinin bir ifadesidir. Bugün bu modası geçmişlerin her ikisinin de iflası çok barizdir. Ayrıca dünyanın, Afganistan’ın harap, yaralı ve bitkin halkı aracılığıyla dünyanın herhangi bir yerinden daha kötü durumda olduğunu görebilmesi oldukça açıktır.

Afganistan’daki devrimimiz, toplumdaki iki miadı dolmuş güce karşı bir kutuplaşma yaratmalı, halkın bu ikisinden birinin tarafını tutmasını engellemeli ve onları komünist devrimin kutbuna çekmelidir. Afganistan halkının Taliban’a karşı muhalefetinin potansiyelini, halk ile düşman arasında doğru bir ayrım çizgisi çizerek İslami köktenciliğe karşı muhalefete kanalize etmemiz gerekiyor. Bugünkü durumda bu, İslami köktenciliğin kendisine muhalefet olmalıdır. Halk kitlelerinin bunların her ikisinin de -emperyalizm ve İslami köktenciliğin- miadı dolmuş olduğunu, halka yapılan tüm baskıların, ayrımcılığın ve adaletsizliklerin kaynağı olduklarını anlaması gerekiyor. Halkın fikrini komünist devrim için değiştirmeden, halkı komünist devrim yolunda birleştirmeden hiçbir şey yapamayız. Afganistan toplumu ve halkı, bayrağının rengi ne olursa olsun -ister Rusların devlet kapitalizmi, ister Amerikan emperyalistleri, isterse İslami köktendinci-kapitalist hükümetler olsun- kapitalist sistemin işkencesi ve kanıyla yaşamaya mahkum olacaktır.

Afganistan’da İslami köktenciliğe ve din devletine muhalefetin yanı sıra, insanların devrim için fikirlerini değiştirmenin eksenlerinden biri de dini düşünce biçimiyle yüzleşmek ve halk arasında özellikle işçiler ve emekçiler arasında bilimsel düşünce biçimini teşvik etmektir. Halk arasında bilimsel bir düşünce yöntemini yaygınlaştırmadan, dini ideolojiye, dini ahlaka ve dini düşünce biçimlerine karşı savaşmadan halkı kurtuluşa ve devrime kazanamayız.

JAKNA ve Afganistan’daki Mevcut Durum

ABD hava ve kara kuvvetlerinin Bagram’dan Kabil’e çekilmesiyle birlikte birçok bölge, şehir ve ilçe Taliban tarafından tek tek işgal ediliyor. Aynı “Allahu Ekber” (“Allah büyüktür”) bayraklarını taşıyan Taliban, daha önce okullarda, üniversitelerde, hastanelerde, yollarda ve hastanelerin doğumhanelerinde suikastlar düzenleyerek, bireyleri terörize ederek, sivilleri öldürerek çok sayıda insanın hayatına mal olmuştu. İslami köktenci ideolojinin kanlı yapısından geri adım atmayacaklarını ilan ettiler. Böylece Afganistan halkı bir kez daha Taliban kabusu ile karşı karşıya bulunuyor.

Son kırk yılda olduğu gibi, halkın bazı kesimleri kalplerini İslami köktendincilere çevirdi ve bazıları da emperyalist güçlerin gidişinin üzüntüsünü yaşıyor. İslami köktenciliğin ve emperyalizmin iki çürümüş (miadı dolmuş) sistemi halkı bir kez daha böldü. Ancak yine de işin aslı şu ki, bu iki miadı dolmuşun bir tarafında yer almak bir diğerini güçlendirecektir. Çağdaş Afganistan’ın kırk yıllık deneyimi, bu oldukça acı gerçeğin tanığıdır.

JAKNA/NCMA’nın merkezindeki devrimci komünistler olarak tüm Afganistan halkına cevabımız, Taliban’ın, Mücahidlerin, Gani’nin, Karzai’nin, Amerika Birleşik Devletleri’nin ve Rusya’nın işkence ve ateşine maruz kalan erkek ve kadınlar olarak şudur:

*Afganistan’daki kırk yıllık trajedi, kan ve sefalete;

*Rus ve Amerikan emperyalizmine bağlı rejimlere; Taliban’ın gerici mollalarının, cihatçıların ve onların görevlilerinin kırk yıllık egemenliğine;

*Pakistan, İran, Türkiye, Suudi Arabistan ve Çin’in paralı askerlerinin kırk yıllık komplosuna; hırsızların ve yağmacıların kırk yıllık fırsatçılığına bütün bunlara son verelim!

Kapitalist üretim tarzından, büyük bir felaketten ve felaketin tırmanmasından başka hiçbir şey yaratmayan iki miadı dolmuş emperyalist ve İslami köktendincilikten kaçış yoktur. Durum son kırk yıldır her gün daha kötüye gitti ve yeniden daha da kötüleşecek. Kapitalist sistem reforme edilemez, devrilmelidir.

Bugün Afganistan’da gördüğümüz kaos ve tutarsızlık, bu ademi merkeziyetçi ve istikrarsız durum, aynı zamanda küresel ve bölgesel rekabetlerin birleşmesi, emperyalizm ile İslami köktencilik arasındaki çelişkinin bu yoğunlaşması, bunların hepsi dünyadaki karmaşık çelişkilerin minyatür kopyalarıdır. Bu parçalanma ve ayrışma, bu çağın benzersiz özelliklerinden biridir.

Yoldaş Avakian, son yaptığı açıklamalarda bu süreci çok iyi tanımlamış, analiz etmiş, sürecin kapitalist sistemin küresel düzeydeki işleyişinin ve bu sistemin itici güçlerinin ve dinamiklerinin -özellikle anarşi ve örgütlenme çelişkisinin- bir sonucu olduğunu düşünmüştür. Yoldaş Avakian ve onun bilimsel ve aydınlatıcı analiz yöntemi, bu küresel kriz bağlamında -dünya kapitalist sisteminin tüm vücudunu kaplayan bu karışıklık ve tutarsızlığın ortasında- yeni bir yolu, komünist devrime giden bir yolu yaratma fırsatı ve nasıl olacağını gösteriyor. Denenmiş ve test edilmiş tüm alternatiflerin iflası her zamankinden daha açıktır.

Komünist Devrime ve Bundan Daha Azı Olmayacak Bir Duruma Doğru

Afganistan’daki bir grup yeni komünizm destekçisinden Afgan erkek ve kadınlarına, Afgan işçilere, emekçilere, aydınlara ve ilericilere mesajımız şudur:

Kırk yıllık kalıntılara karşı mücadeleyi güçlendirin, niceliksel ve niteliksel olarak bunun ötesine geçin. Doğru çizgiye dayalı bir örgüte ihtiyacımız var. JAKNA/NCMA’nın çekirdeğinin saflarında -kararlı bir örgütün bu kıvılcımında- siz kitlelere her şeyden çok ihtiyacımız var.

*Taliban’dan, IŞİD’den ve Mücahidlerden nefret edenler;

*Kırk yıllık ABD ve Rus emperyalizminden ve onların bölgesel paralı askerlerinden nefret edenler;

*Her türlü baskıdan, ayrımcılıktan ve sömürüden nefret edenler;

*Henüz bu dünyanın yıkımına ve çirkinliğine boyun eğmemiş ve boyun eğmeyecek olan sizlersiniz.

Yeriniz bu çekirdeğin saflarındadır. Katılmanız için, Komünist Devrim için, bundan daha azı olmayacak bir süreç için Partinizi inşa etmek için kapımız sizlere açıktır! Afganistan ve geleceği fethetmek için!

Yaşasın yeni komünizmle komünist devrim!

JAKNA/NCMA. Assad/Ağustos 2021

Bilgi için: جنبش کمونيسم نوین افغانستان | Facebook

Web sitesi için: https://jaknafghanistan.wordpress.com/


Dipnotlar:

**İslamcılık terimi, orijinal ifadenin birebir çevirisidir. Anladığımız kadarıyla, bu ifade İslami köktendinci hareketlere veya bazılarının “siyasal İslam” dediği şeye atıfta bulunmaktadır. Bundan sonra daha geniş erişilebilirlik için “İslami köktencilik” terimini kullanacağız.

1. JAKNA: J = Jounbesh veya Hareket, K = Kmonisty veya Komünist, N = Nouvin veya Yeni, A = Afganistan

2. “Allahuakbar”, “Allah büyüktür”

3. “Kutsal savaş”

4. Bu pasaj revcom.us adresinde bulunan Bob Avakian’ın Yeni Yıl açıklamasının 6. bölümünden alınmıştır.




Niçin Öncü Bir Partiye İhtiyacımız Var?

Editörün Notu: Aşağıdaki makale ilk kez 31 Ağustos 1997 tarihinde Revolutionary Worker #921 içinde yayınlanmıştır. Bu makale Bob Avakian’ın “MLM vs. Anarchism” yazı dizisi içinde yer almaktadır. Kaynak için bkz: MLM vs. Anarchism: Why Do We Need A Vanguard Party (revcom.us)


Anarşizmin öne sürdüğü temel noktalardan biri, öncü bir partiye ihtiyaç bulunmadığı ve bunun pozitif bir role sahip olmadığıdır. Böylesi öncü partilerin özgürleşmenin önünde engel olduğunu, elitist ve gereksiz hiyerarşik yapıları kurduklarını, ayrıca iktidara geldikleri yerlerde bu tür öncülerin kaçınılmaz olarak yeni baskıcı ve zalim yönetici klikler haline geldiklerini öne sürerler. “The Who” grubunun 60’lar ve 70’lerin başlarındaki şarkısıyla aynı nakaratı tekrar ederler: “Yeni patronla tanışın, aslında eski patronun aynısı… umarım yeniden keriz yerine konulmayız.” Bu sözler, küçük burjuva güçler arasında çok yaygın bir nakarattır. Ayrıca radikal küçük burjuva güçlerin birçoğunun kendiliğinden bakış açısıyla da “akortlu” bir görüştür.

Bu mesele “Eğer Devrim Yapma Konusunda Ciddiyseniz Niçin Gerçekten Bu Tür Bir Partiye İhtiyacınız Var?” başlıklı makale içinde doğrudan ele alınmıştır (Makale bazen “Little Steven Makalesi” olarak da anılır, çünkü Little Steven Van Zandt’ın* bir partinin nelerin yapılması gerektiğini söylemesine ihtiyacın bulunmadığı veya bundan hoşlanmama temasını içeren bir parçasındaki sözlere ilişkindir). Bu makalede de belirtildiği üzere, evet öncü bir parti mevcut ve bunun var olması gerekiyor; çünkü komünistler devrime otostop çekecekleri bir yolda olmak; ya da kitlesel bir devrimci ayaklanmanın sırtına binerek iktidara gelip sonrasında yeni bir sömürücü grup haline gelmek istemiyorlar. Öncü bir partinin var olması gerekli; çünkü, sınıflara bölünmüş bir toplumdaki çelişkiler göz önüne alındığında, sömürücü sistem ve bu sistemi temsil eden ve onu yöneten sınıf güçleri, en nihayetinde böylesi bir öncü parti olmadan devrilip ortadan kaldırılamaz.

Şimdi (bu yazı dizisinin ilk bölümünde söylediğim gibi), yeni bir yönetici ve sömürücü klik olma arayışı içinde bulunan ve bunu hayata geçirmeye çalışan çeşitli güçlerin komünist bir parti içinden ortaya çıkması durumu oldukça gerçek bir fenomendir. Daha spesifik olarak, sosyalist toplumun ve komünist öncünün içinde kapitalist yolu seçen ve kitleler üzerinde kapitalist sömürü sistemini ve burjuva diktatörlüğünü sürekli olarak yeniden kurmaya çalışan insanlar olacaktır.

Sosyalist bir toplumda kitlelerin kapitalist restorasyonu destekleyen bu tür programların ve güçlerin esas doğasını tanıması ve buna karşı devrimci mücadele yürütülmesine öncülük edebilmesi belirleyici bir meseledir. Dahası, kitleleri ve toplumu devrimcileştirmenin ve dünya proleter devriminin bir parçası olarak komünizme doğru ilerletmenin önemli bir yönü olarak partiyi sürekli olarak devrimcileştirmek çok önemlidir.

Bununla birlikte öncü bir partiye duyulan ihtiyaç esas olarak komünistlerin öznel arzuları veya niyetlerinden kaynaklanmaz. Sınıflara bölünmüş toplumun temelindeki çelişkilerden ortaya çıkar (Kafa/kol emeği arasındaki çelişkilerin yanı sıra diğer büyük toplumsal çelişkiler de buna dahildir). Sosyalist toplumdaki durum, kapitalist toplumdakinden niteliksel olarak farklı olsa da eski sistemin devrilmesinden ve yeni sosyalist bir toplumun kurulmasından sonra bile öncüye duyulan ihtiyaç devam edecektir.

“Eğer basit bir şekilde “öncü rol oynayan bir parti olmasın, bir devletimiz de olmasın” diyorsak, bu durumda burjuva güçlerin önderliği ve egemenliği kendi rolünü oynayacak demektir.”Bob Avakian

Sosyalizmde, bu çelişkileri (toplumdaki farklı gruplar arasındaki bu farklılıkları ve eşitsizlikleri) her aşamada mümkün olan en yüksek derecede sınırlayabilirsiniz ve sınırlamalısınız da; fakat bunların hemen ya da çok kısa bir sürede üstesinden gelemezsiniz. Ve eğer hemen bunların ötesine geçmeye çalışırsanız veya görmezden gelirseniz sosyalizmi sabote edersiniz ve burjuvazinin şu veya bu şekilde yeniden iktidara gelmesini kolaylaştırırsınız. Burada yine birkaç yazımda vurguladığım önemli bir nokta var: Sosyalizmle birlikte kitleler ekonominin efendisi ve bir bütün olarak toplumun yöneticileri olurlar, ancak bu görecelidir ve mutlak değildir. Çelişkilerden kaynaklanan hareket halindeki bir şeydir; ve K.Venu’ya** karşı polemikte işaret edildiği gibi, kitlelerin sosyalist toplumun efendileri olarak bu rolü “hem toplumun tüm alanlarına kendi katılımlarıyla doğrudan ifade edilir, hem de her şeyden önce devlet ve öncü parti olmak üzere bir dizi araç aracılığıyla temsil edilir.”***

Başka bir deyişle, eski sistemin yıkılmasından sonra bile, topluma kapitalizmden arta kalan temel çelişkilerden kaynaklı sınıfsal ayrımların damgasını vurduğu müddetçe kitlelerin toplumun efendileri olarak genel rollerini yerine getirmeleri ve bu rolü, içerdiği tüm çelişkilerle birlikte, partinin ve partinin öncü rolü olmaksızın giderek daha fazla üstlenip uygulamasının başka bir yolu yoktur. K. Venu’ya karşı polemik şöyle devam eder: “Kapitalizmden komünizme geçişi dünya çapında karakterize eden çelişkiler göz önüne alındığında, eğer Parti, proleter devlet içinde sahip olacağı öncü rolü oynamazsa, bu rol diğer örgütlü gruplar -burjuva klikler- tarafından oynanacaktır. Ve çok geçmeden devlet artık proleter değil, burjuva bir devlet olacaktır.”****

Toplumu Yönetmek için Kitlelere Önderlik Etmek

Bu meseleye önemli bir yönüyle, yani kafa/kol emeği arasındaki çelişki (el emeği ile zihinsel ya da entelektüel emek arasındaki çelişki) üzerinden bakalım. Gerçek şu ki, sosyalist toplumun işlemesi ve ilerlemesi için, önderlik ve idarenin görevlerinin ve daha genel olarak entelektüel emeğin çeşitli alanlarının yerine getirilmesi gerekiyor. Ve bu durum, işleri yapabilmek için gerekli eğitim ve becerilere sahip kişilerin olmasını gerektirir. Sosyalist toplumda, entelektüel emek doğrultusunda kitleleri giderek daha fazla öne çıkarabilecek olsak da, kafa/kol emeği arasındaki çelişkiyi tek seferde ya da çok kısa bir süre içinde aşamayacağız. Ve bununla birlikte yönetme/yönetilme çelişkisinden de kurtulamayacağız. Kitlelerin toplumun efendileri olarak rollerini giderek daha fazla oynamaları için öncü karakterde bir önderliğe ihtiyaç duyulacaktır. Bu tür bir işbölümünü gerekli kılan, altta yatan maddi koşulları (veya çelişkileri) bütün tarihsel süreç boyunca kökten söküp dönüştürmenin haricinde, bu ihtiyacın ötesine geçemeyeceğiz. Aynı zamanda bu maddi değişimlere eşlik etmesi gereken üstyapıdaki (siyasi yapı, kurumlar ve kültür alanı dahil bütün bir ideolojik alanda) dönüşümleri gerçekleştirmek gereklidir.

Eğer basit bir şekilde “öncü rol oynayan bir parti olmasın, bir devletimiz de olmasın” diyorsak, bu durumda burjuva güçlerin önderliği ve egemenliği kendi rolünü oynayacak demektir. Kafa/kol emeği arasındaki çelişkiden (ve eski toplumdan “kalan” diğer büyük toplumsal çelişkilerden) yararlanacaklar, bu çelişkileri ve siyasi ve ideolojik olarak nasıl ifadesini bulduğunu yakalayacaklar ve (teolojik terminolojiden ötürü kusura bakmayın) burjuva devletini ve burjuva üretim tarzını dirilteceklerdir.

Kitleler, devrim olasılığını tartışırken sık sık tüm bu bilimsel, tıbbi, idari, yönetimsel ve benzeri çalışma alanlarına ilişkin “Fakat bizler bütün bunları nasıl yapacağımızı bilmiyoruz” der. Bazen aralıksız şekilde burjuva propagandasının, onun dünya görüşünün ve metodolojisinin sürekli teşvik edilmesi nedeniyle, kitleler bunları nasıl yapacaklarından, hatta bütün bunları nasıl öğrenebileceklerinden dahi şüphe duyarlar. Fakat işin aslı, bu alanlarda ve toplumun tüm alanlarında uzmanlaşmayı öğrenebilirler. Bununla birlikte tüm bunları öğrenecek olsalar da, bunlara aşamalı olarak hakim olabilmeleri için kesin olarak bir önderliğe ihtiyaçları olacaktır.

Burjuvazi ve onun tüm uşakları bir gecede yeryüzünden bir anda ortadan kaybolsa, kitleler tüm bunları nasıl yapacaklarını anında bilirler mi, veya hepsini çok kısa bir sürede ve önderlik olmadan öğrenebilirler mi? Bu soruyu dürüstçe ve her türlü bilimsel yaklaşımla inceleyen herkes, basitçe bir cevap vermek zorunda kalacaktır–Hayır. Bu alanlarda gerekli tecrübe, bilgi ve becerileri edinme ihtiyacı duyan kitlelerin öneminin yanı sıra, Lenin’in yaptığı açıklamada bunun bir başka önemli boyutu daha vardır: Lenin, ekonominin kapitalist örgütlenmesi olmadan da, polis ve burjuva devlet ordusu olmadan da düzeni sağlamanın ve toplumun işleyişini sürdürmenin mümkün olduğunu kitlelerin ve toplumun öğrenmesi gerektiğini söyler. Kitlelerin, toplumu kendilerinin de yönetebileceklerini öğrenmesi gerekiyor. Kitlelerin bu yönetim sürecinin proletaryanın çıkarlarına uygun olarak ve giderek toplumun efendisi haline gelmesi temelinde niteliksel olarak eskisinden çok daha iyi bir şekilde yapılabileceğini; sermayenin egemenliği için kapitalist birikim sürecinin “ya sermayeyi zenginleştirirsin ya da işsiz kalır hiçbir geçim kaynağın olmaz” şeklinde bir zorunluluğun aslında bulunmadığını görmeleri gerekiyor.

Kitlelerin bu süreçte hem eski düzeni yıkmak hem de toplumun her alanını ele geçirmek ve dönüştürmek için devrimi sürdürmek ve tüm bunları dünya proleter devriminin bir parçası olarak yapmak için kendilerine önderlik edecek komünist bir öncüsü olmazsa, bu durumda kitlelerin toplumu ve ekonomiyi işler hale getirmenin tek alternatif yolu olarak içerdiği tüm işkence ve eziyetle birlikte kapitalist birikim sürecinin ve burjuvazinin egemenliğinin geri gelmesinden ve buna boyun eğmeyi kabul etmekten başka bir seçenekleri de olmayacaktır. Kitleler bu konuda biraz fikir sahibidir; devrimden ve toplumu yeniden inşa etmekten bahsettiğimizde bizlere sık sık şöyle diyorlar: “İyi de bizler tüm bunları nasıl yapacağımızı bilmiyoruz ki… Biraz gerçekçi olalım, bizden tüm bunları yapmamızı nasıl beklersiniz? Böyle bir eğitimimiz yok. Bütün bu bilim, tıp ve idare işleriyle öyle bir anda nasıl baş ederiz?”

Mesele şu ki, kitleler tüm bunları öğrenmekten ve tüm bu alanların efendisi olmaktan aciz değildir; bununla birlikte bütün bunları yapamayacaklarına dair sürekli olarak burjuva propagandasıyla bombardımana tutulmuşlardır. Gerçek şu ki -ve kitleler bu konuda ısrar etmekte haklıdırlar, devrim yapma ve toplumu yeniden kurma sorunuyla boğuşurken sık sık bunu yaparlar- bunların hepsini aynı anda yapamayacaklar. Kitleler açısından sürekli, çetin ve karmaşık bir mücadele gerekecektir. Kitlelerin içinden sadece birkaç kişinin değil, kitlelerin daha geniş ve en geniş katmanlarının toplumun bu çeşitli alanlarında gerçekten ustalaşması gerekecektir. Bu mücadeleyi nihai hedefe kadar ilerletmek için, hem temel ilkeleri açısından hem de farklı bilgi ve faaliyet alanlarındaki birçok farklı özgün çelişkiye uygulanması için kitlelerin artan şekilde Marksizm-Leninizm-Maoizm’i kavraması gerekecektir. Bu durum, komünist bir dünya nihai amacına ulaşılana kadarki her aşamada, MLM’nin ilke ve yöntemlerine dayanan ve bunu uygulayan bir öncünün önderliğini gerektirecektir.

Burjuva propagandası tarafından sürekli olarak bombardımana tutulmalarına ve bunun oldukça gerçek etkilerine rağmen, temel halk kitleleri bu major farklılıkların (kafa/kol emeği arasındaki çelişki gibi) üstesinden gelinmesi konusunda, bunların yapılamayacağına -ve aslında yapılmaması gerektiğine- inanmaya daha meyilli olan küçük burjuva tabakalardan gerçekte çok daha geniş bir anlayışa sahiptir.

Önderlik İhtiyacı

Şimdi belirtildiği gibi, önderlik ihtiyacı ve bu ihtiyacı doğuran temel çelişkiler akut çelişkilerdir. Bu durum Partimizin ve Devrimci Enternasyonalist Hareket’in (DEH) teori alanında (tarihsel deneyimin olumlu ve olumsuz yönlerinin özetlenmesi de dahil olmak üzere) ve pratikte boğuştuğu çok keskin bir çelişkidir.

Bu çelişki, partinin önder kademeleri ile parti önderliğini takip eden parti içindeki ve dışındaki kitleler arasındaki ilişkide yoğun bir ifade bulur. Özellikle sosyalist toplumda, bu aslında dünya çapında kapitalizmden komünizme geçiş dönemi olarak sosyalizmi tanımlayan çelişkilerin yoğunlaşmış bir ifadesidir. Fakat bir kez daha, bu çelişkileri görmezden gelmek veya küçümsemek -bunların var olmadıklarını veya hızla silinebileceklerini sanmak ya da süpermen gibi tek bir müdahale ile bunların aşılacağını varsaymak- bu çelişkileri kitlelerin çıkarları doğrultusunda, yani komünizme ilerleme ve gerçek dünyada bu çelişkilerin gerçek sınıf mücadeleleri ile üstesinden gelerek çözümü yönünde hiçbir şey sağlamayacaktır.

Bu durum, Partinin kendisini öyle veya böyle aslında bir burjuva yönetici klikten hiç bir farkı olmayan yönetici bir grup olarak konsolide etmesinin kaçınılmaz olduğu anlamına gelmiyor. İlk olarak Marx (ve Engels) tarafından ortaya konulan ve Lenin tarafından da tekrarlanan (örneğin “Devlet ve Devrim” içinde) proletarya diktatörlüğünün yeni bir devlet türü olması gerektiği ilkesinin derin bir önemi vardır. Bu yeni devlet biçimi, önceki tüm devletlerden niteliksel olarak farklıdır. Ve bu ilke, yani proletarya diktatörlüğünün yeni ve niteliksel olarak farklı bir devlet biçimi olduğu ilkesi, sosyalist toplumu bir geçiş evresi olarak belirleyen tüm çelişkileri çözmek için gereken bütün bir tarihsel süreç boyunca kavranmalı ve uygulanmalıdır.

Kitleleri devletin yönetimine çekme ve toplumun her alanını yönetme ve işletme görevi -üstyapının her alanında ve ekonomik temelde uzmanlıklarını artırmak için- bilinçli-vicdani bir şekilde, yoğun bir sınıf mücadelesi aracılığı ile, helezonik bir tarzda bir yandan kitleler ile onların gerçek öncüleri arasındaki, diğer yandan kapitalist yolu seçen otorite sahipleriyle çok yönlü yüzleşmelerin belirleyici noktalarına tekrar tekrar ulaşarak mücadele edilmesi ve gerçekleştirilmesi gereken bir meseledir.

Ancak Partinin rolü, hiçbir şekilde esas olarak olumsuz ifadelerle sunulmamalıdır! Ejderhaların Hasadı İçin kitabında yer alan Lenin’in Ne Yapmalı? eserindeki belirleyici noktayı (K.Venu’ya karşı polemikten bu konu yeniden vurgulanmıştır) noktayı aklımızda tutalım. Parti ne kadar yüksek örgütlü ve merkezileşmişse, ne kadar devrimcilerin gerçek öncü örgütüyse, devrimci mücadelede kitlelerin rolü ve inisiyatifi de o kadar büyük olacaktır. Daha azı değil, bu rol çok daha büyük olacaktır. Bu durum, hem Sovyetler Birliği’nde hem de Çin’deki proleter devrimin ve sosyalist devletlerin güncel tarihinde açıkça ve güçlü bir şekilde kanıtlanmış bir şeydir.

Ejderhaların Hasadı İçin kitabında ve K.Venu’ya karşı polemikte vurgulandığı gibi: “Hiçbir yerde böyle bir parti olmadan böyle bir [proleter] devrim yapılmamıştır ve böyle bir partinin olmadığı hiçbir yerde, bilinçli devrimci bir mücadelede ezilen halk kitlelerinin inisiyatifi açığa çıkartılamamıştır.” Özellikle son kısım çok önemli bir noktadır. Tüm devrimlerin bu en radikal ve özgürleştirici olanının (ya da bu devrimdeki ilk büyük sıçramanın, yani kapitalist sistemi devirmenin) böylesi bir parti olmadan asla yapılamayacağı kısmı değil; fakat böyle bir partinin olmadığı hiçbir yerde ezilen halk kitlelerin bilinçli devrimci mücadelede inisiyatiflerinin açığa çıkartılamadığı da ayrıca doğrudur.

Parti ne kadar öncü rol oynarsa, kitleler de o kadar özgürleşir ve inisiyatifleri bilinçli devrimci mücadele içinde ifade edilir. Ejderhaların Hasadı İçin çalışmam içinde belirttiğim gibi, “öncü bir partinin yozlaşabileceğini, kitleler üzerinde baskıcı bir aygıta dönüşebileceğini ve bu nedenle böyle bir partiye sahip olmamanın aslında daha iyi olduğunu iddia etmek, aslında en baştan devrim olmaması gerektiğini savunmak demektir; bu durum elbette böyle bir partiyi gerekli kılan çelişkilerin ve maddi ve ideolojik koşulların dönüştürülmesini, bütün sınıfsal ayrımların ve dolayısıyla en nihayetinde bir öncü partiye duyulan ihtiyacın da ortadan kaldırılması için böylesi bir partinin önderliğine duyulan ihtiyacı ortadan kaldırmaz.”


*Little Steven veya Miami Steven olarak da bilinen Steven Van Zandt, ABD’li bir müzisyen ve aktivisttir. Kendisi ABD’li folk-rock sanatçısı Bruce Springsteen’in E Street Band grubunda gitar çalmaktadır. (Ç.N.)

**K.Venu, sosyalizmden komünizme geçişte öncü partinin belirleyici rolü meselesini reddeden ve Marksizme sırtını dönmüş Hindistan’daki eski bir Maoist liderdir. “Demokrasi: Her Zamankinden Daha Fazlasını Yapabiliriz ve Bundan Daha İyisini Yapmalıyız”, Kazanılacak Dünya dergisi 1992/17 içinde DKP ABD Başkanı Bob Avakian, K.Venu’nun hatalı çizgisini çürütmüştür.

***“Demokrasi: Her Zamankinden Daha Fazlasını Yapabiliriz ve Bundan Daha İyisini Yapmalıyız”, Kazanılacak Dünya dergisi 1992/17. s. 39.

****Kazanılacak Dünya, 1992/17. s. 42.




Sınıfları Geride Bırakmak ve Proleter Bir Devletin Niçin Gerekli Olduğu Üzerine

Editörün Notu: Aşağıdaki makale ilk kez 17 Ağustos 1997 tarihinde Revolutionary Worker #919 içinde yayınlanmıştır. Bu makale Bob Avakian’ın “MLM vs. Anarchism” yazı dizisi içinde yer almaktadır. Kaynak için bkz: RW ONLINE:MLM vs. Anarchism, Part 1 (revcom.us)


Her şeyden önce, MLM karşısında anarşizm meselesinin önemli bir yönü, bizi Lenin’in kendi zamanında anarşizme benzer çeşitli eğilimlerin gelişimi hakkında belirttiği bir noktaya götürür. Bu eğilimler, komünizmden farklı ve bazı önemli şekillerde komünizme karşıt olan çeşitli radikal eğilimlerdir. Lenin kendi tabiri ile, anarşizmin ve bu türden eğilimlerin bir anlamda “sağ oportünizmin günahlarının bedeli” şeklinde kavranması gerektiğini söylemiştir. Bir diğer ifadeyle, komünist hareketin -Marksist hareketin- yeterince devrimci olmadığı yerler ve süreçler, ya anarşizme yol açmış ya da buna güç vermiştir. Dürüst devrimci fikirli pek çok insan Marksizmden daha devrimci göründüğü için anarşizme ilgi duyar. Burası önemli bir noktadır ve anarşizmin statükoya radikal bir şekilde karşı çıkan insanlar arasında bir eğilim olarak büyümesini sağlayan zemini gösterir. Bu durum genel olarak, en devrimci ideoloji ve program olması gereken şeyin -yani komünizmin- devrimci olmadığı veya tamamen ve sürekli olarak devrimci olmadığı, bunun yerine Marksizm maskesi takan bir reformizm türü olarak yaşaması gerçeğinin bir sonucudur. Lenin’in anarşizmin bir anlamda “sağ oportünizmin günahlarının bedeli” olduğunu söylerken kastettiği işte budur.

Şimdi, birkaç yıl önce bu mesele üzerine bir broşür yayınlamıştık. Broşürün başlığı ve genel içeriği gerçekte Marksizm-Leninizm-Maoizm’den daha devrimci hiçbir şeyin olmadığı şeklindeydi. Revizyonist sahte komünizmden daha devrimci birçok şey olsa da, gerçek komünizmden -proletaryanın temel çıkarlarından, tarihsel misyonundan ve buna karşılık gelen dünya görüşünden ve bunu maddi bir gerçeklik haline getirme mücadelesinden- daha devrimci hiçbir şey yoktur. Ve her ne olursa olsun, bir şeylerin bizden daha fazla devrimci olarak sunulmasını -veya bir şeylerin bizden daha devrimci görünmesini- kabul edemeyiz.

Anarşizme karşı temel yanıtımız nedir, ve bu yanıtı verirken nasıl ilerlemeliyiz? Nihai amacımız açısından -yani tüm insanlık tarihindeki en kapsamlı devrim ile- işe başlamalıyız. Ardından oraya ulaşmak için gerçekte neyin gerekli olduğundan bahsetmek gerek. Başka bir deyişle, anarşizme karşı çıkarken “Bakın, bunu hemen yapamayacağımızı anlamalısınız; bunu hemen ortadan kaldıramayız, sizler bir devletimizin ve bir partimizin olması gerektiğini anlamıyorsunuz!” demek yerine -böyle yaklaşmak yerine- tüm insanlık tarihindeki en radikal devrimi, en radikal kopuşları temsil eden komünizmin nihai amacı açısından başlamak, bunu çok net bir şekilde hedeflediğimiz gibi ortaya koymak ve sonrasında bu nihai amaca ulaşmak için mücadele etmenin ve üstesinden gelinmesi gereken çelişkilerden bahsetmek gerekir. Aksi takdirde, gerçekte anarşistlerden çok daha radikal olduğumuz halde, anarşizmden daha muhafazakar olarak kendimizi gösterebiliriz.

Eğer anarşizmi eleştirecek ve insanlarla MLM’yi kavramaları doğrultusunda mücadele edeceksek, pek çok anarşistin radikal eğilimleriyle birleşmeliyiz. Bu radikal eğilimleri derinleştirmek ve ileriye götürmek için onlarla mücadele etmeliyiz. Bunu devrimci bir bakış açısıyla, insanlık tarihindeki en radikal dönüşümün, proleter devrimin ve onun komünist ideolojisi açısından yapmalıyız.

Anarşistler yeni bir topluma ilişkin vizyonlarında yalnızca devletin olmaması gerektiğini değil, aynı zamanda mevcut düzenin yıkılmasını sağlayacak yerleşik-örgütlü bir devrimci önderliğin de olmaması gerektiğini savunuyorlar. Eğer bu çizgiye göre hareket ederseniz, mevcut düzeni gerçekte deviremezsiniz…

Bu broşürde de işaret edildiği gibi (“MLM’den Daha Devrimci Bir Şey Yoktur“) ve Partimizin sürekli olarak vurguladığı gibi, komünizme yalnızca ama yalnızca dünya çapında ulaşılabilir. Bununla birlikte, anarşist konumlarda -özellikle de emperyalist bir ülkede ifadesini bulurken- bir miktar, hatta bazı durumlarda oldukça fazla “emperyalist şovenizm” diyebileceğimiz şey mevcuttur. En azından nesnel içeriği açısından, onu ortaya koyanların niyetlerinden ve hatta bazı anarşistlerin belirli enternasyonalist düşüncelerinden bağımsız olarak, anarşist konum emperyalist bir ülkede öne sürüldüğünde belli bir açıdan “emperyalist yağmaya ortak olma” programı anlamına gelir. Bunun nedeni, eğer “herhangi bir devletinizin olmaması gerektiği” şeklindeki anarşist konumu uygulayacak olursanız, bir sınıf olarak proletaryanın ve halk kitlelerinin çıkarlarını bireylerin ve küçük insan gruplarının çıkarlarının üstüne koymanın bir yolunun kalmayacak olmasıdır. Bununla birlikte, dünya devriminin çıkarlarını şu veya bu ülkedeki insanların çok daha dar çıkarlarının üstüne koymanın bir yolu da kalmaz. Bu durum özellikle emperyalist egemenlik ve yağma geçmişi olan bir ülke açısından önemli bir sorundur.

Enternasyonalist Bir Bakış Açısından

Şimdi, anarşistler yeni bir topluma ilişkin vizyonlarında yalnızca devletin olmaması gerektiğini değil, aynı zamanda mevcut düzenin yıkılmasını sağlayacak yerleşik-örgütlü bir devrimci önderliğin de olmaması gerektiğini savunuyorlar. Eğer bu çizgiye göre hareket ederseniz, mevcut düzeni gerçekte deviremezsiniz. Çünkü bunu yapmak için karşınıza çıkacak son derece organize, oldukça güçlü askeri ve siyasi güçlere, emperyalistlerin ve onların bütün bir devlet aygıtına karşı çıkmanız ve gerçekte onları yenmeniz gerekir.

Fakat şimdi bu argümanı takip edelim ve örgütlü bir karakterdeki herhangi bir devrimci önderlik olmadan eski sistemi bir şekilde yıktığınızı ve ardından anarşist konuma uygun olarak, herhangi bir devlet olmadan işleri yürütmeye çalıştığınızı varsayalım. Bu durumda, gerçekte toplumun ve ekonominin bu anarşist vizyonuyla tutarlı olacak şekilde yapılandırılması gereken bir yolun olması, toplumdaki her üretim biriminin veya üretim ve bölüşümü gerçekleştirmek için bir araya gelen küçük insan gruplarının, emeği ile üretilenin meyvelerinden ve faydalarından yararlanması gerekir. Ancak bununla ilgili pek çok sorun arasında kaçınılmaz gerçek şu ki, bunu eski emperyalist ülkenin genel uluslararası işbölümü ve emperyalist sistemin birikim sürecindeki konumundan kaynaklanan ekonomik bir temelde yapacaksanız, bu durumda emperyalizmin gerçekleştirdiği yağma ve sömürü meyvelerini toplamak ve bunu “herkesin malı haline getirme” temelinde ilerleyeceksiniz demektir. Ve bu durum, emperyalizmi devirmek için devrimci bir savaşa dahil olacak teknolojinin ve genel olarak ekonominin kaçınılmaz yıkımı ve bozulması hesaba katıldığında çok daha geçerli hale gelir. Tüm bunların yanında, büyük ve oldukça gelişmiş bir teknolojiyi ve önemli ölçüde diğer üretici güçleri, sömürünün ve yağmanın meyvelerini, yüzyıllar boyunca emperyalist egemenlik ve dünya çapındaki sömürgecilik faaliyetleri sayesinde elde edilenleri halen “miras alıyor” olacaksınız.

Öyleyse soru şu olacak: Sadece o (eski) emperyalist ülkedeki halkların yararı için mi bu meyveleri “herkesin malı yapma” yaklaşımınız olacak; yoksa önce bu üretici güçleri kullanıp ve her şeyden önce emperyalist ve sömürge ülkeler arasındaki “büyük bölünmeler” de dahil olmak üzere dünyadaki tüm sömürücü ve eşitsiz ilişkilerin üstesinden gelme hedefi doğrultusunda dünya devrimini ilerletme yaklaşımınız mı olacak?

Sınıfları Geride Bırakma Süreci

Buna ulaşmanın bir başka yolu da, toplum sınıflara bölünmüş bir şekilde devam ettiği müddetçe -böylesi bir sınıfsal ayrımın ekonomik-maddi temeli var olduğu müddetçe- proletaryanın ve halk kitlelerinin en yüksek çıkarlarının ancak sosyalist bir devlet aracılığıyla gerçekleştirilebileceğini söylemektir. Buna bağlı olarak, proleter enternasyonalizminin tam ve en yüksek ifadesi ancak böyle bir devlet yoluyla verilebileceğidir. Bu durum proleter enternasyonalizmi de dahil olmak üzere, proletaryanın çok daha geniş çıkarlarının gerçekte ifade bulabilmesinin tek yoludur. Devrilmiş sömürücülerin ve diğer gerici güçlerin muhalefetine karşı bu fiilen uygulanabilir, ve evet, dayatılabilir.

Böyle bir proleter devlet olmadan -yani bir bütün olarak proleter sınıfın çıkarlarına yoğun bir ifade ve maddi bir güç verecek birleştirici bir araç olmaksızın- ve sınıfsal ayrımların temelinin henüz üstesinden gelinmediği, bunların kökünden sökülmediği böylesi koşullarda elde edebileceğinizin “en iyisi” (ve bu yalnızca kısa bir süre devam edecektir), aslında küçük burjuva bir yaşam tarzını uygulayan, küçük burjuva tarzında faaliyet gösteren küçük insan grupları olacaktır. Ve eğer üretim araçları, her biri bu üretim araçlarının küçük bir kısmına sahip olan ve buna göre üretimi organize eden küçük insan gruplarının mülkiyetinde veya kontrolünde olsa, böyle bir durumda bu farklı gruplar arasındaki ve bu gruplar içindeki bireyler arasındaki ekonomik ilişkiler hangi araçlarla ve hangi mekanizmalarla düzenlenecek?

Mevcut kapitalist sistemin yıkılmasının ardından meta ilişkilerini ve parayı hızla -ve aslında hatırı sayılır bir süre- ortadan kaldırmak mümkün olmayacak; ve eğer bunları hemen ortadan kaldırmaya çalışırsanız kaos yaşarsınız,  sonuç hem politik hem de ekonomik olarak elitlerin otoriteyi ve iktidarı tekellerinde toplayamadıkları bir toplum biçiminde anarşistlerinin idealize edilmiş vizyonundan başka bir şey olmayacaktır (Bu konu, daha sonra yeniden döneceğim belirleyici bir noktadır). Dolayısıyla, eğer böylesi bir anarşist program uygulanmış olsaydı, ekonominin farklı kesimleri ve toplumdaki insanlar arasındaki ekonomik ilişkiler ancak meta üretimi ve değişimi ilkelerine göre -ve bundan da ötesi kapitalist meta üretimi ve değişimine göre- düzenlenmiş şekilde son bulurdu. Sonuç, tam gelişmiş bir burjuvazinin ve tam gelişmiş bir burjuva toplumunun ortaya çıkmasıyla birlikte toplumun kapitalist çizgide yeniden kutuplaşması olacaktır. Ayrıca bu sonuç, dünya çapındaki emperyalist yağma ve sömürünün yeniden tesis edilmesini doğuracaktır.

“Ben ve Jerryleşme” Problemi

Diğer bir deyişle, toplumun sınıflara bölünmesine yol açan ve bunun altında yatan maddi koşulları gerçekten köklerinden söküp atmamışsanız; kafa ve kol emeği arasındaki bölünmeleri, kadınların ezilmesini içeren toplumsal işbölümünü ve diğer büyük toplumsal çelişkileri aşamamışsanız; meta ilişkileri ve para olmadan malların ve çeşitli hizmetlerin üretimini ve bunların değişimini ifade etmeyi mümkün kılacak koşulları hayata geçirememişseniz; eğer bunların hepsini dünyanın sadece bir bölgesinde değil, bir bütün olarak dünyada başaramamışsanız ve sadece küçük insan gruplarının bir araya gelip bir şeyler üretmesini sağlamaya çalışırsanız, kendinizi ekonomiyi düzenleme konusunda kapitalist ilkelere “geri dönmek” zorunda bulacaksınız.

Her şeyden önce, toplumdaki belirli bir işbölümünden kaçınamayacaksınız. Bireyler veya küçük insan grupları ihtiyaç duydukları her şeyi kendi başlarına üretemeyecekler. Yani, bir çeşit değiş tokuş olması gerekecek. Ve bir kez daha bunun dünya çapında bir boyutu olacak, bu süreç yalnızca bir ülke ile veya dünyanın bir bölümü ile sınırlandırılamaz. Peki bu takas nasıl bir biçim alacak? Bu değişim ve onun altında yatan üretim nasıl olacak? Belirli bir toplumdaki bölünmelerin ve eşitsizliklerin üstesinden gelmeye katkıda bulunan bir temelde olacak mı? Ve aynı zamanda dünya devrimine ve dünya çapında sınıfların ve toplumsal eşitsizliklerin ortadan kaldırılması için gerekli dönüşümlere katkıda bulunacak mı?

Gerçekte, bu küçük gruplar hem birbirleriyle mübadele ilişkilerinde hem de üretim birimleri içinde kapitalist ilişkileri yeniden üretecektir. Bir bütün olarak toplumda, bu çeşitli farklı küçük gruplardan daha yüksek olan ve bu nedenle halk kitlelerini bu yüksek çıkarlar etrafında birleştirebilen çıkarların hiçbir somutlaşmasının olmayacağı bir durumda kendilerini bulacaklardır. Ve gerçek şu ki, daha yüksek çıkarların ve otoritenin böyle bir somutlaşmış hali olmadan, toplumsal eşitsizlikleri kökünden sökmenin, meta üretimini kökünden sökmenin, sınıf ayrımlarına yol açan maddi temeli ortadan kaldırmanın hiçbir yolu olmayacaktır. Dolayısıyla, bu küçük üretim birimleri, hem o ülkenin hem de dünyanın daha büyük ekonomik arenasında, bir bütün olarak dünyada var olan toplam birikim süreci içinde yerlerini bulmak zorunda kalırken, kendilerini “Ben ve Jerryleştirilmiş” bir biçimde bulacaklardır. Toplumsal iyilik için bir şeyler yapma niyetlerine rağmen, dünya ölçeğinde eşitsiz işbölümünden ve sömürücü-orantısız ilişkilerden yararlandıkları bir zeminde bazı insanların o toplumdaki diğer kişileri sömürdüğü bir duruma düşmekten kaçınamazlar.

Devlet aracılığıyla sistematik olarak kapitalizmin güçlerini bastırmak ve proletaryanın yüksek çıkarlarını gerçekleştirmek için hareket etmediğiniz sürece, kapitalist güçler daha yeni ele almaya başladığınız bu temelde yatan ekonomik ve toplumsal çelişkilerden (Lenin’in ifadesiyle) günlük, saatlik, sürekli olarak, kendiliğinden ve kitlesel ölçekte yeniden yaratılacaktır. Halkın çıkarlarının daha yüksek bir sentezini ve birliğini sağlayacak, proletaryanın ve geniş halk kitlelerinin devleti olmadan birbirleriyle değiş-tokuş yapmak zorunda olacak bu farklı üretim birimleri nesnel olarak birbirleriyle rekabete gireceklerdir. Ve bu rekabet durumu bir miktar ilerlemeye yol açacak olsa da, diğer kesimler geri çekilecek, hem ekonominin farklı sektörleri arasında hem de bu farklı sektörlerin kendi içinde daha fazla kutuplaşmaya ve eşitsizliğe yol açacaktır.

Dolayısıyla proleter enternasyonalizmi açısından ve burjuvaziyi sürekli olarak yeniden üreten bu eşitsizliklerin ve bölünmelerin gerçekten üstesinden gelmek açısından -kapitalist sistem yıkıldıktan sonra bile, sürekli olarak burjuva üretim tarzının restorasyonu için çabalayan güçleri üretir- hemen devletsiz bir şekilde bu işleri yapamazsınız. İşin aslı, sınıfsal ayrımların temelini ve buna bağlı tüm toplumsal eşitsizlikleri ve uzlaşmazlıkları tamamen ortadan kaldırana kadar uzun bir tarihsel dönem boyunca onsuz yapamazsınız. Bu noktaya gelene kadar, proleter devlet olmadan kapitalizmin güçlerinin kuvvetleneceğini göreceksiniz ve devleti hızla ortadan kaldırmak yerine burjuva devletini -toplum üzerindeki baskıcı egemenliğini uygulayarak, burjuva üretim tarzını, hem ülke içinde hem de uluslararası düzeyde tüm sömürü ve eşitsizliğiyle güçlendirecek bir burjuva diktatörlüğünü- bulacaksınız.

Mevcut kapitalist sistem yıkıldıktan sonra, eski burjuva güçler yeni toplumda yalnızca yeniden toparlanmaya, bu toplumu sabote etmeye ve nihayetinde yıkmaya çalışmakla kalmayacak, aynı zamanda yeni burjuva güçler uzun bir süre boyunca sürekli olarak da ortaya çıkacaktır. Bu çeşitli burjuva güçler birbirlerini arayacaklar, ittifaklar kuracaklar, güçlerini toplayacaklar, uluslararası müttefikler arayacaklar ve kapitalizmi yeniden kurmak için harekete geçecekler. Proleter devlet olmadan -bu kapitalist restorasyonla mücadelede proletaryayı bir bütün olarak temsil edecek birleşik güç ve önderlik olmadan- açıkçası onları durduracak kimse olmayacaktır.

Kökten Farklı Bir Devlet

Elbette (bu dizinin ilerleyen bölümlerine yeniden geri döneceğim üzere), yeni sosyalist toplumdaki devlet, önceki tüm devletlerden kökten farklı olmalıdır. Proletaryanın ve halk kitlelerinin devrimci çıkarlarını temsil etmelidir ve bu durum, bu yeni devletin kurumlarında ve işleyişinde somut olarak ifade edilmelidir. Kitlelerin bilinçli devrimci aktivizmine güvenmeli, sürekli olarak onu açığa çıkarmalı ve onları toplumun tüm alanlarında ustalaşmaya ve dönüştürmeye giderek daha fazla dahil etmelidir ve bunu yapmak için gerekli biçimleri somutlaştırmalı ve geliştirmelidir. Nihai hedefimiz, tüm tarihteki bu en radikal devrim ile devleti ortadan kaldırmaktır; ve genel olarak, toplumdaki bir grup insanın diğerlerine hükmetmeyeceği, bir grup insanın kurumsal liderliğine artık herhangi bir ihtiyacın veya dayanağın kalmayacağı koşulları meydana getirmektir.

Dahası, sosyalist devrimlerin tarihsel deneyimi şu gerçeği dramatik bir şekilde göstermiştir ki; stratejik olarak sosyalist toplum içinde kapitalizmin restorasyonunu en çok yerleştirmeye çalışan güçler, sosyalist devlet ve sosyalist devlet içinde öncü güç olan öncü parti içinde devrime karşı çıkan, kesinlikle üst düzeydeki insanlardır. Mao’nun özetlediği gibi, sosyalist toplumdaki kapitalist restorasyonun en büyük tehlikesi, kapitalist yolu izleyen otorite sahipleri tarafından ortaya çıkmaktadır. Bu çok keskin bir çelişkidir ve kapitalizmden, artık sınıf farklılıkları ve toplumsal eşitsizliklerin olmayacağı komünizme geçiş sürecindeki sosyalist toplumun doğasında çok derin bir temele sahiptir. Ancak sosyalizmin bu çelişkileri (kafa ve kol emeği, meta ve para ilişkileri, kadınların ezilmesiyle bağlantılı toplumsal koşullar arasındaki farklılıkların devam etmesi ve diğer büyük toplumsal çelişkiler gibi) aynı zamanda proletaryanın devrimci bakış açısını ve çıkarlarını temsil eden öncü bir partinin önderlik rolünü de gerekli kılar. Ve komünizm hedefine doğru toplumu devrimcileştirmenin hayati bir parçası olarak partinin kendisini sürekli olarak devrimcileştirme mücadelesini gerekli kılarlar. Komünizme ulaşıncaya kadar -ve bunun ancak dünya çapında başarılacağını burada özellikle vurgulamalıyız- devleti (ve öncü partiyi) ortadan kaldırmak için maddi (ve ideolojik) temel meydana gelene kadar, proletaryanın ve halk kitlelerinin en yüksek çıkarlarının gözetilmesi ve harekete geçilmesi için proleter devletten (ve proletarya partisinin öncü rolünden) başka bir yol bulunmamaktadır.

Proleter enternasyonalizminin gerçekten maddi bir gerçekliğe dönüştürülmesinin başka bir yolu yoktur. Aksi takdirde kapitalizmin ve emperyalizmin karakteristiği olan sınıfsal güçlerin ve sömürünün yeniden ortaya çıkmasını ve kutuplaşmasını elde ederiz. Ve böylesi bir toplumda bir kez daha, seçkin tabakalar olarak ortaya çıkan insanların, emperyalist yağma ve eşitsizliklerden, emperyalist sistemin işleyişiyle bütün olarak dünyada bununla birlikte giden uluslararası işbölümünden ve sömürünün bütün bir tarihinden elde edilen faydalardan yararlanmaları gerektiğini söyleyen türden bir şovenizm elde etmiş oluruz.




Uyanan ve Ayağa Kalkan Herkese: Gerçek Kurtuluş Bilim ve Önderlik Gerektirir

Editörün Notu: Aşağıdaki makale 8 Haziran 2020 tarihinde revcom.us web sitesinde yayınlanmıştır. George Floyd protestolarının gidişatına yönelik bu önemli dosyanın çevirisini takipçilerimizin dikkatine sunarız.

Kaynak için bkz: https://revcom.us/a/651/it-takes-science-and-leadership-to-truly-get-free-en.html


Bu makale özellikle de haklı bir şekilde polis cinayetlerine ve genel olarak Siyahilere yönelik baskıya karşı ayağa kalkanlar, buna yürekten destek olanlar ve bu süreçten ilham alanlar için, Devrimle henüz tanışanlar için kaleme alınmıştır. Hoşgeldiniz! Bu mücadelede sizinle yan yanayız ve bu yüzlerce yıldır devam eden ve gerçekten DAHA FAZLA DEVAM ETMEMESİ GEREKEN baskıya karşı olan öfkeniz ve hiddetinizle birleşiyoruz. Bu açığa çıkan direniş devam etmeli ve daha da büyümeli. İnsanlar sokaklarda kalmalı ve bu başkaldırı çok daha büyümeli, çok daha genişlemeli, çok daha derinleşmeli ve çok daha kararlı hale gelmeli. Aynı zamanda şu an kendini gösteren büyük bir soru bulunuyor – milyonlarca insan fiilen şu an bunu soruyor: Polis şiddetine, polis cinayetlerine, Siyahi halka karşı baskıya, bütün bunlara gerçekten son verebilmek için ne gerekiyor?

Bunun yanıtı şudur ki, insanların sokaklarda kalmasından çok daha fazlası gerekiyor ve bu kritik önemdedir. Ve bu baskı, bu sistem içinde birkaç reform yaparak asla sona eremez, bu baskı tamamen sistemin köklerine işlemiş durumdadır. Her büyük problemde olduğu gibi -bu COVID-19 gibi bir doğal afet de olabilir veya ırkçı baskı gibi toplumsal bir afet de olabilir- problemin çözümü için sebebin ve çözümün derinlikli bir şekilde anlaşılması gerekmektedir. Diğer bir deyişle bu durum bilimi gerektirir. Ve önderliği gerektirir. O halde dünyayı değiştirmek için bilimin ve önderliğin ne olduğundan biraz bahsedelim.

Pek çok kişi “bilimi” duyunca biyolojiyi, ekolojiyi, iklim değişikliğini, çevreyi, kimyayı, fiziği, laboratuvarları, mikroskopları, medikal tıbbı, teknolojiyi ve yeni keşifleri düşünür. Bunların hepsi bilimin çok önemli örnekleridir veya onunla doğrudan ilişkilidir. Ancak bir sebepten dolayı pek çok kişi bir bütün olarak insan topluluğunu anlama ve değiştirme sürecinde bilime gereksinim olduğunu, veya bu maksatla bilimin uygulanabileceğini düşünmez. Bu kesinlikle çok mantıksızdır. Bilim gerçekliği araştırır, kanıtları biriktirir, bu kanıtları analiz eder, örüntüleri saptar ve bu temelde gerçeklikten sonuçları toplar. Bu bilimsel yöntem, toplumu anlama ve değiştirmede niçin uygulanamayacakmış? Veya niçin uygulanmaması gerekiyormuş? İnsan topluluklarının karmaşık olmasından mı? Bunu anlayabilmek için de bilime daha fazla ihtiyacımız var!

Pek çok kişi “önderliği” duymuştur ve yine pek çok kişi bunu protestolarda elinde megafon tutan ve protestoya önderlik eden aktivistler sanmaktadır. Bunlar önemlidir ve önderliğin gerekli örnekleridir, fakat önderlik bundan çok daha fazlasıdır ve çok daha önemlidir. Bu anlamda önderlik, insanlığın karşılaştığı en temel sorunları ve bu sorunların çözümlerini görmelerine, insanların tanımlanmasına ve yönlendirilmesine yöneliktir. Önderlik, neden bu durumda olduğumuzu ve bundan nasıl kurtulabileceğimizi” söyleyebilmektir.

Bob Avakian (BA) ile, yüzyıllardan bugüne devam eden baskılardan yalnızca Siyah halkı değil, bütün bir insanlığı özgürleştirmemiz için gerekli olan bilime, önderliğe, problemin nedenlerine ve çözümüne sahibiz. Kulağa fazla iddialı bir ifade gibi mi geliyor? GÜZEL. Öyle olması gerekiyordu. Bu ifade 50 yıldan fazla bir süreyi içeren bir temel ile, bir içerik ile desteklenmektedir.

BA, 1960’larda Kara Panterlerle birlikte çalışan ve mücadele eden bir devrimci olarak öne çıkmıştır. O zamandan beri bıkıp yorulmadan çalışıyor ve bu sistemde reform yapılamayacağını; bu sistemi gerçek bir devrim yoluyla devirmenin ve tamamen ortadan kaldırmanın bilimsel bir anlayışını geliştirmeye devam ediyor. Bu kavrayış, bu devrimi yapmak ve bu koşullarda kazanmak için gerekli koşulları ortaya çıkarma stratejisini; ve tamamen yeni ve kökten farklı bir sistem, toplum ve dünya vizyonunu ortaya koymayı sağlıyor. Bütün bunların altında BA’nın, devrime yönelik bir harekete önderlik ederken insanlığın karşılaştığı en büyük meselelerde başvurmaya devam ettiği bilimsel yöntemi bulunuyor. Siyahilerin ezilmesi ve çekilen acılar hakkında derin bir anlayışa ve viseral bir öfkeye sahip, ve Siyahi halkın bu baskıdan kurtulması için alev alev yanan bir arzu BA’nın ve onunla ilgili her şeyin merkezinde yer almaktadır. Ve onlarca yıldır, kendisinin yaşamı boyunca bu devam etmiştir.

Toplumdaki ve dünyadaki insanların BA’yı öğrenmesi gerekiyor. Bu canavarca sistemden kurtulmak ve çok daha iyi bir toplumu, dünyayı ve geleceği hayata geçirmek için gerçek bir devrim yapmak için şimdiden binlerce ve nihayetinde milyonlarca insanın onu takip etmesi gerekiyor.

Kendiniz de inceleyebilirsiniz. BA’nın yeni ve çok güçlü bir açıklaması olan “DAHA AZI DEĞİL!” ile başlayabilirsiniz. Bunu okuyup tanıdığınız herkesle paylaşabilirsiniz. Revcom.us web sitesini ziyaret edebilir ve BA’nın en son makalelerini okuyabilirsiniz. Bunlar çok geniş başlıklarda devrimle ve dünyayı kökten değiştirmekle ilgili makalelerdir. BA’nın önderlik ettiği devrime nasıl katılacağınızı öğrenebilirsiniz. BA’nın çalışmalarından BAsics‘i okuyun, bu kitap devrimin el kitabıdır.  Ayrıca “Niçin Gerçek Bir Devrime İhtiyacımız Var ve Nasıl Gerçekten Devrim Yapabiliriz?” videosunu izleyin. BA Portalını ziyaret edin ve çalışmaları hakkında kapsamlı bilgi alın. Bunu toplumun her tarafına yayarken daha fazla bilgi edinin. Nasıl daha fazla bilgi edinebileceğinizi ve nasıl katılabileceğinizi öğrenmek için bize yazın. Sorularınızla bize yazın ve aklınızdakileri bize bildirin.

Son bir şey: Yanlış şeyler yapmayın deniyor, kesinlikle bu tartışmalı bir mevzudur. Bir kez daha diyoruz ki: BU GÜZEL. Şunu bir düşünün: Gerçek bir devrim hareketinin hiç kimseyi gücendirmemesi veya rahatsız etmemesi mümkün müdür? Bu şekilde gerçek bir devrim hareketi olabilir mi? Dışarıda atıp tutan ancak gerçek bir devrimden korkan, sistem içinde yer alarak kendileri açısından daha iyi bir anlaşma yapmaya çalışan veya neden bahsettiğini dahi bilmeyen her türlü insandan bahsediyoruz. İnsanlık için bir çıkış yolu olan kişinin ten rengi beyazsa, o kişiyi dinlememeniz gerektiğine inanan insanlar var. Söylemeye gerek yok, böylesi insanlar BA’yı ve neyi temsil ettiğini inanın hiç sevmeyecekler! Ve BA’ya saldırmak ve kendi kıçlarını örtmek için her türlü yalan, ucuz iftira ve hakarette bulunacaklar. Böylesi davranışlar aşağılıkçadır, çok zararlıdır ve ciddiye alınmalı ve bunlarla mücadele edilmelidir. Fakat öte yandan bu tip davranışlar hiç de şaşırtıcı değildir.

Öyleyse bir soru ile bitirelim: Dünyayı temel olarak şu anki şekliyle olduğu gibi tutmak isteyen insanların ağızlarından devamlı yalanlar ve saçmalıklar mı dinleyeceksiniz? Yoksa doğrudan sorunun kaynağına gitmek, BA’yı öğrenmek ve ne olduğunu kendiniz görmek için cesaretiniz, tutarlılığınız ve entelektüel dürüstlüğünüz mü olacak? Bu baskıya son vermeyi, dünyayı değiştirmeyi ve tam olarak herkes için kurtuluşu gerçekten ne kadar istiyorsunuz?




Dünya Devrimindeki İki Kambur: Düşmanın Üstesinden Gelmek

Editörün Notu: Aşağıdaki makale Devrimci Komünist Parti ABD Başkanı Bob Avakian tarafından “Kamburun Üstesinden Gelmek” yazı dizisi içinde 18 Ocak 1998 tarihinde Revolutionary Worker’da (Şimdiki Revolution gazetesi) yayınlanmıştır. Yazı yaklaşık 22 yıllık bir yazıdır. İçerikte yer alan çeşitli meselelerin arada geçen süreçte aldığı yeni durumlar bulunmaktadır (Nepal’deki halk savaşının revizyonizme teslim olması ve devrimin orada kaybedilmesi, uluslararası komünist harekette ağır anti-bilimsel revizyonist bileşimin yıkıcı etkisinin derinleşmesi veya Marksizm-Leninizm-Maoizm olarak ifade ettiğimiz bilimin niteliksel olarak geliştirilmesi ve Bob Avakian’ın mimarı olduğu komünizmin yeni sentezi “Yeni Komünizmin” sömürü ve baskının ortadan kalkacağı kökten farklı bir toplum doğrultusunda insanlığa sunulması gibi…) Bununla birlikte makalede emperyalizm çağında devrimlerin nasıl olacağını ve komünistlerin zorlu görevleri gibi pek çok meselede ufuk açıcı perspektifler ortaya konmaktadır. Belirttiğimiz gibi bütün bu meseleler Bob Avakian’ın “Yeni Komünizm” çalışmasında, ayrıca “Demokrasi Neden Daha İyisini Yapamayalım ki?”, “Devrim Yapmak ve İnsanlığı Kurtarmak” ve “Breakthroughs [Atılımlar]” çalışmalarında sistemli şekilde ele alınmaktadır. Okurlarımızın bu eserleri dikkatli şekilde okumalarını, görüş, eleştiri ve değerlendirmelerini bizlerle paylaşmalarını isteriz.

Bu makalenin kaynağı için bkz: https://revcom.us/a/v19/940-49/940/hump8.htm

Bu yazı dizisinde yer alan diğer makaleler için bkz:

http://yenikomunizm.com/kategori/bob-avakian-yazilar/kamburun-ustesinden-gelmek/


Kamburun Üstesinden Gelmek

Dünya Devrimindeki İki Kambur: Düşmanın Üstesinden Gelmek

Dünya devriminde “kamburun üstesinden gelme” meselesi iki açıdan ifade edilebilir: Birincisi, uzun süreli halk savaşı da olsa, silahlı ayaklanmayı takiben iç savaş da olsa belirli bir ülkede “ülke çapında” iktidarın ele geçirilmesi anlamında “kamburun üstesinden gelme” meselesidir. Ve ikincisi dünyadaki “kuşatmaya” karşı stratejik müttefiklik, yani sosyalist devletlerin ve uluslararası proletaryanın stratejik olarak dünyada üstün olduğu yere sıçramak ve kuşatıldıkları zaman da onları işler hale getirebilmek.

Başka bir deyişle, özellikle de ülkeler ve dünya ölçeğinde bütün bunları yapabileceğimiz bir aşamaya nasıl ulaşabiliriz?

Mao Zedong’tan Teşekkür

Bu kamburun üstesinden gelebilme meselesine değinen Mao, önemli bir noktayı vurgulamak açısından bir seferinde çok ilginç bir yorum yapmıştı, klasik kışkırtıcı yorumlarından biriydi bu Mao’nun. “Japonlara [Çin’i] istila ettiği için teşekkür etmeliyiz” demişti. Mao bununla ne demek istiyordu? Bu durum Japon emperyalistlerine bir mektup göndermeleri ve “Teşekkürler” demeleri gerektiği anlamına gelmiyordu. Japon emperyalistleri tarafından Çin halk kitlelerine korkunç şeyler yapıldı ve Mao bütün bunları görmezden gelmedi. Kendisi derin ve stratejik bir noktaya işaret ediyordu: Japonlar ülkeyi işgal ettiklerinde, Komünist Parti ve Halk Kurtuluş Ordusu bu işgale karşı savaşarak toplumda geniş bir inisiyatif kazandı ve büyük bir etki sağladı.

Çin’de Japonya Karşıtı Savaş dönemine ilişkin bir konuşmayı okuduğumu ya da işittiğimi anımsarım. Chiang Kai-shek’in Kuomintang (KMT) ordusunun generallerinden biri ile, Amerikan ordusu ve Çin orduları ve özellikle de Chiang Kai-shek’in ordusu arasındaki irtibatı sağlamak göreviyle atanmış Amerikalı General Stillwell arasındaki bir konuşmadır bu.

Stillwell saçlarını yoluyormuş ve çok sinirliymiş, KMT tarafından kontrol edilen ve tutulan alanlarda yeterli miktarda yağ ve tuz olmadığı gerçeğinden endişe duyuyormuş. KMT’nin generali Stillwell’e şu cevabı vermiş:

“Sorun değil – Japonlara gittikçe daha fazla toprak kazandıracağımızı anlamalısınız, bu yüzden fazla yağ ve tuza ihtiyacımız olmayacak!” Ben buna bir tür “kaybedenler mantığı” ya da “yenilgi diyalektiği” diyorum. Taktiksel açıdan toprak verme meselesi değildi bu, KMT generali topraklardan vazgeçerken stratejik bir kavramı ifade ediyordu, esasen savaşın üzerine konmayı ve komünistlerin Japon işgalci ordusuna direnmelerine izin verirken aslında sonrasında KMT’nin devreye girmesini ve zaferin meyvelerini çalmasını planlıyordu.

Bu KMT’nin stratejik yönelimi idi. Gittikçe artan bir şekilde komünist güçlerin Çin’deki Japon işgalcilere karşı savaşan ana kuvvetler olduğu gerçeğini yansıtıyordu. Ve 2. Dünya Savaşı’nın sonunda, elverişli bir uluslararası durumun ve Japon karşıtı savaştaki başarılarının bir kombinasyonu ile Komünist Parti’nin gerçekten kamburun üstesinden gelebilmesi ve önümüzdeki birkaç yıl boyunca kararlı bir mücadele yoluyla ülke çapında iktidarı ele geçirmek için hareket edebileceği bir konumda olması mümkün hale gelmişti. Ve bu durum Mao’nun “Japonlara işgal ettikleri için teşekkür etmeliyiz” dediğinde kastettiği şeydi, çünkü işgal ederek Komünist Parti’nin büyük bir kurtuluşu sağlayacağı koşulları yarattılar. Bu savaş sayesinde, Parti önderliğindeki devrimci güçler, daha sonra Chiang Kai-shek’i ve arkasındaki emperyalistleri yenmek ve ülke çapında iktidarı ele geçirmek için her şeye sahip oldukları bir noktaya ilerleyebildiler.

İktidarı Ülke Genelinde Ele Geçirmek Kolay Bir Şey Değildir

Ancak, bu tür şeylerin uluslararası proletarya ve bir bütün olarak uluslararası komünist hareket açısından ortak bir deneyim olmadığı gerçeğini de not etmeliyiz. Demeye çalıştığım şey, Üçüncü Dünya ülkelerinde, uzun süreli halk savaşının “devreye girdiği” ve bazı önemli ilk kazanımlar elde ettiği durumlarda bile, siz ne kadar ilerlerseniz, diğer taraf da o kadar harekete geçer ve yanıt vermeye çalışır, üstünlüğü ele geçermenizi ve ardından ülke çapında iktidarı ele geçirmenizi engellemede kararlı olurlar.

Dolayısıyla bu bağlamda, örneğin Peru’da da gördüğümüz gibi, bu çelişkilerle bağlantılı olarak özellikle kritik kavşaklarda, düşmanın şiddetli karşı saldırıları karşısında ve hatta düşmanın saldırıları varken zorunluluğun özgürlüğe dönüştürülmesi ile büyük ilerlemeler kaydedilirken dahi hatalı çizgilerin ortaya çıkması şaşırtıcı değildir. Ve çelişkiyi doğru bir şekilde ele almak zorlu bir süreçtir – belirli bir noktada mümkün olanın ötesine geçmek, ülke çapında iktidarı ele geçirmeye doğru ilerlemek ve sıçramaya giden yolları bulmak, ve aynı zamanda sadece “gündemde olma” meselesine takılıp kalmadan ülke çapında iktidarı ele geçirme hedefine doğru atılım yapmak için sınırları zorlamak gibi durumları ele alabilmek zorludur. Bu durum yine kendini sürekli olarak ortaya çıkaran çok akut bir çelişkidir. “Kamburun üstesinden gelme” zorluğunun bir ifadesidir.

Şimdi, zorluklardan bahsetmek bunun yapılamayacağını söylemek değildir, ancak bunun yalnızca kendisini ortaya koyan zorunlulukların farkına vararak ve bunların dönüştürülerek yapılabileceğini vurgulamaktır. Durumun nasıl ortaya çıktığının somut olarak derinine inme ve devrimci mücadelenin belirli koşullarında bununla mücadele etme ihtiyacını vurgulamaktır.

Emperyalist ülkelerde kendimizi henüz yapamayacağımız şeyleri, iktidarın ele geçirilmesi için topyekun bir savaş vermek isterken bulabiliriz. Yine de, bunları yapmak için ne kadar sabırsız olsak da beklemek zorundayız; fakat bundan da öte, işleri stratejik hedeflerimize doğru ilerletmek için uygun şekillerde çalışmalı ve mücadele etmeliyiz. Ancak bütün bunlarla ilgili bir tehlike var – çünkü henüz “kamburun üstesinden gelemeyiz” ve aslında iktidarın ele geçirilmesi için topyekun savaşamadığımız için, gelişememe veya daha da beteri yozlaşma durumuyla karşılaşacağız. Bu durum ABD gibi emperyalist bir ülkede iktidara giden yol açısından; iktidara giden yolun uzun süreli halk savaşı olduğu ve iktidarın ülke çapında ele geçirilmesinin esas biçiminin en başından itibaren askeri mücadele olduğu bir Üçüncü Dünya ülkesinde olduğundan farklı bir şekilde ortaya çıkan bir çelişkidir.

İlerleme veya Geri Çekilme

Dünya arenasındaki bir diğer “kambur”, sosyalist ülkelerin uzun süredir ortaya çıkmamış olması ve belli bir tarihsel dönem için de tek tük ortaya çıkma ihtimalinin oldukça yüksek olmasıdır. Dolayısıyla, büyük stratejik anlamıyla sosyalist ülkeler ve daha geniş olarak da uluslararası proletarya ve uluslararası komünist hareket, dünyadaki müttefikleri değiştirmek gereksinimi ya da sosyalist ülkelerin belirli bir noktadan sonra geleceği ihtimaliyle yüzleşecekleri bir durumla karşı karşıya kalacaktır.

Bu durum, verili bir zamanda eğer dünyanın çok daha fazla kısmını kazanmazsanız, o zaman var olan sosyalist ülke veya ülkelerin (eğer o dönem mevcutlarsa) bir tür mekanik matematiksel veya aritmetik denklem şeklinde kaçınılmaz olarak çökecekleri anlamına da gelmez. Ancak sosyalist bir ülkenin kuşatılmışlık durumunda bir çelişki vardır; ve bu da sosyalist toplum içindeki iç çelişkilerle etkileşime girer. Ve belli bir noktada, dünya çapında proleter devrimde başka ilerlemeler yapılmazsa, bunlar karşıtlarına dönüşecek ve sosyalist bir ülkedeki kapitalist restorasyon için koşullar daha da elverişli hale gelecektir.

Bu durum, kapitalist restorasyonun belirli bir noktadan sonra otomatik olarak devreye girdiği ya da otomatik olarak gerçekleşeceği anlamına gelmez. Fakat bu durum, her şeyin karşıtlarına dönüşmeye başlayacağı ve kapitalist restorasyon koşullarının daha elverişli olacağı anlamına gelir. Yani diyalektik materyalist anlamda durum şu şekildedir: ya dünya devriminde daha fazla ilerleme ve atılımlar yapılmalıdır, ya da geçici olarak geri çekilme durumu yaşanacaktır.

Bildiğimiz gibi, tarihsel olarak dünya ölçeğinde dengeyi lehimize çevirebileceğimiz noktaya henüz ulaşmadık. Bu alçakların üstesinden gelmek istiyoruz, fakat henüz o noktaya ulaşmadık. Onların kıvranmasını istiyoruz ve uluslararası proletarya tarafından kuşatıldıklarında meseleyle nasıl baş edeceklerini kavramaya çalışıyoruz. Bu noktaya ulaşmak için aşamalardan geçmemiz gerekecek. Daha halen az sayıda uluslararası faktörün bizim tarafımızda ve bizim lehimize olduğu bir aşamadayız. Bu meseleleri insanlarla, kitlelerle çok açık bir şekilde tartışmamız gerekiyor. Bu durum tarihi misyonumuzun -dünya proleter devrimi, dünya çapında komünizme ilerlemenin- imkansız olduğu anlamına gelmiyor; hiç de böyle değil. Ancak bu durum, bu tarihi misyonu gerçekleştirirken gerçek zorlukların, gerçek çelişkilerin ele alınması gerektiği anlamına geliyor.

Devrim veya Dehşet Izdırıplar

Burjuva analizciler de dahil olmak üzere, bazı kişiler Brezilya’dan Afrika’ya kadar pek çok yerde büyük bir karmaşa ve karışıklık, dünya çapında suç ve bir devrim bileşkesi öngören korkunç tahminlerle doludur. Ve gerçek şu ki, eğer proleter devrim ilerlemezse özellikle de halk kitleleri açısından gerçekten korkunç şeyler olacak. Burada yine, çok keskin bir şekilde göze çarpan ve -bir maddi güç ve umut ışığı olarak- muazzam bir önemini bulunan şeyi, Peru’daki halk savaşının yanı sıra, Nepal’de başlatılan halk savaşı ve MLM öncü tarafından yönetilen genel halk savaşları bulunuyor. Bu durum, halk kitleleri ve insanlığın büyük çoğunluğu açısından diğer bir yolu, felaketten uzaklaşmayı ve kurtuluşa giden yolu içerir. Bu soyut entelektüel bir şey değildir – bu oldukça gerçek bir durumdur.

Bu yüzden tarihi önemiyle birlikte bir şekilde insanlara şunu söylemeliyiz: “Bakın, alınmanıza gerek yok, çünkü geçici olarak bizden daha büyük ve daha güçlü olan bu emperyalistler, üzerimize birkaç kez atladılar ve yarattığımız şeyleri -yani sosyalist ülkeleri- yıkmayı başardılar. Emperyalizm, Üçüncü Dünya’daki çocuklar için daha iyi koşullar yaratmadı. Emperyalist yönetim ve emperyalist birikim sistemi altında her gün binlerce çocuk ölüyor. Bu sistem insanlığın büyük çoğunluğu için daha iyi bir dünya yaratmamıştır. Tam aksine! Kendi yarattığı kabusu daha da kötüleştiriyor ve bu durum devrimimizle parçalanıncaya dek, nihayetinde “kamburun üstesinden gelmemize” dek ve emperyalizmin ve her tür baskı ve sömürü sisteminin işini kökten bitirinceye dek devam edecek.

Bu kör bir inanç meselesi değildir. Bu dünya kanlı bir keşmekeş içindedir ve devrim çok daha fazla keşmekeş gerektirecektir. Bu durumu insanlardan saklamaya çalışmamalıyız. Devrimci değişim için büyük ve köklü bir umut mevcut. Başka bir deyişle, dünya çapında komünizme ilerlemenin tarihsel ve maddi bir temeli vardır ve kesinlikle buna değer. Bundan çok daha ötesinde, insanlık tarihindeki en özgürleştirici şeydir bu.

Tarihsel materyalizm ve tüm MLM tarafından açıkça ortaya konan derin nokta, dünya proleter devrimindeki başarısızlıklara ve geri dönüşlere bakılmaksızın; burjuva toplumunda ve dünyada emperyalist tahakküm altında yapılan belirli değişikliklerden hatta çok önemli değişikliklerden bağımsız olarak -örneğin iletişimdeki ve daha genel olarak teknolojideki gelişmelerden bağımsız olarak; belirli ülkelerdeki ve dünyadaki ekonomideki önemli yeni özelliklerden bağımsız olarak; bu teknolojik ve ekonomik değişikliklere karşılık gelen üst yapıdaki değişikliklerden bağımsız olarak- bütün bunlardan bağımsız olarak bu sistemin temel doğası ve temel çelişkisi aynı kalacaktır ve proletaryanın önderlik ettiği devrim ve toplumun proletaryanın bakış açısı ve çıkarları doğrultusunda devrimci dönüşümü sürekli olarak ortaya çıkacak ve kendini yeniden ortaya koyacaktır.

Bu devrime duyulan ihtiyaç, ifadesini yalnızca genel bir tarihsel ve politik eğilim olarak değil, aynı zamanda direnişteki dünya halklarının büyük çoğunluğunun acı ve öfkesinde, bu tarihi sıçramanın potansiyelini dramatik bir şekilde yansıtan, dünya çapında proleter devrimin nesnel ihtiyacını ve komünizme ilerlemeyi yüksek sesle haykıranlarda çok keskin bir şekilde bulacaktır. Bu durum, nihayetinde maddi bir gerçeğe dönüşene dek, kamburları aşana dek ve komünizm hedefine doğru yeni bir düzlemde devam edene dek kendini sürekli olarak yeniden ortaya koyacaktır. Bilinçli öncü güçlerin belirli ülkelerdeki ve dünya düzlemindeki rolü, altta yatan bu temel maddi gerçekliği ve hareketi tam olarak kavramak, kendini sürekli olarak ve tekrar tekrar farklı biçimlerde ortaya koyan bu maddi gerçekliği tanımak ve bunu nihai hedef için daha bilinçli ve kararlı bir şekilde savaşan kitlelerin en kuvvetli maddi gücüne dönüştürmektir.




BAsics: Bob Avakian’ın Konuşma ve Yazılarından

Editörün Notu: BAsics: Bob Avakian’ın Konuşma ve Yazılarından çalışması 2020 Ağustos döneminde El Yayınları tarafından basıldı.

*BAsics’e ilişkin daha detaylı bilgi için bkz: https://revcom.us/avakian/About-Basics-en.html


“BAsics’i Bilmiyorsanız Dünyayı Değiştiremezsiniz!”

Bob Avakian’ın konuşma ve yazılarından oluşan BAsics, devrim ve insanın özgürleşmesi sorunlarına güçlü bir şekilde hitap eden alıntılardan ve kısa denemelerden oluşan bir kitaptır.

BAsics, 30 yılı aşkın süredir Avakian’ın çalışmalarına odaklanmaktadır. BAsics, komünizmi hayati ve uygulanabilir bir güç olarak yeniden gündeme getiren yazarın düşüncesini çok daha geniş kesimlere tanıtmakla kalmaz, yeni bir devrim dalgasının ortaya çıkmasında ve oluşturulmasında önemli bir rol oynayabilir.

Yazar Hakkında

Bob Avakian 1960’lardan beri hayatını devrim ve komünizm davasına adamıştır. Devrimci Komünist Parti’nin Başkanı olarak devrimci harekete pratik olarak önderlik sağlarken, komünist devrimin dünya tarihsel deneyimini ve onun meydana getirdiği sosyalist toplumları -büyük başarıları ve ciddi sorunları, hataları ile birlikte- derinlemesine incelemiş ve özetlemiştir. İnsan deneyimi ve bilgisinin diğer birçok alanını incelemiştir. Komünizm bilimini ilerletmiş ve tüm dünyada devrim teorisi, yöntemi, stratejisi ve komünizm nihai hedefine ilişkin belirleyici atılımlar yapmıştır.


BAsics‘i Şimdi Satın Almak İçin:

Kidega: https://kidega.com/kitap/basics-bob-avakian-in-konusma-ve-yazilarindan-371180/detay

KitapYurdu: https://www.kitapyurdu.com/kitap/basics-amp-bob-avakianin-yazi-ve-konusmalarindan/553320.html

Nobel Kitap: https://www.nobelkitap.com/basics-bob-avakianin-konusma-ve-yazilarindan-482815.html

Babil: https://www.babil.com/basics-bob-avakianin-konusma-ve-yazilarindan-kitabi-bob-avakian

Eganba: https://www.eganba.com/basics-bob-avakianin-konusma-ve-yazilarindan-kitabi-bob-avakian

KitapStore.com: https://www.kitapstore.com/urun/546602/kitap/el-yayinlari/bob-avakian/basics/

Kitap Sihirbazı: https://www.kitapsihirbazi.com/basics-bob-avakianin-konusma-ve-yazilarindan?ref=kitabinabak

İstanbul Kitapçısı: https://www.istanbulkitapcisi.com/kitap/basics-bob-avakianin-konusma-ve-yazilarindan-kitabi-bob-avakian

BKM Kitap: https://www.bkmkitap.com/basics-bob-avakianin-konusma-ve-yazilarindan

 




Çin Devriminin 70. Yılı Üzerine: 1949-1976 Yılları Arasındaki Mao’nun Gerçek Sosyalist Devrimi… Ve Bugün Çin’in Kapitalist Egemenleri Tarafından Kutlanan Karşı-Devrim

Editörü Notu: Aşağıdaki yazı Çin Devrimi ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin 70. yılı vesilesi ile yazılmış ve 3 Ekim 2019 tarihinde revcom.us web sitesinde yayınlanmıştır. Çevirisini aktardığımız yazının kaynağı için bkz: https://revcom.us/a/615/on-the-70th-anniversary-of-chinas-revolution-en.html


1949-1976 Yılları Arasındaki Mao’nun Gerçek Sosyalist Devrimi… Ve Bugün Çin’in Kapitalist Egemenleri Tarafından Kutlanan Karşı-Devrim

Bu yıl 1 Ekim tarihinde dünya keskin bir tezatlığa tanıklık etti: Hong Kong polisi protestocuları dövüp, hatta ateş edip onları vururken, bu esnada Çin’deki otoriteler (Hong Kong üzerinde otoritesi olanlar) devasa askeri geçitlerle Çin Devriminin yıl dönümünü “kutladılar”.

Gerçekte 1 Ekim 1949 tarihinde zafer kazanan devrim, 40 yıl önce devriminin önderinin, Mao Zedong’un ölümünden sonra yıkılmış ve Mao Zedong’un takipçileri tutuklanmıştır. Mevcut egemenler, kendi  meşrulukları açısından devrimin ismini ve bazı sembollerini korumaktadır. Fakat bir zamanlar devrimin kalesi olan bir ülke, şimdilerde acımasızca halkını sömürüyor ve tüm dünyaya hükmetmek için ABD ile rekabet ediyor.

Mao Zedong, 1 Ekim 1949’da Pekin’de devrimin zaferini ilan etti. Bu zafer, 20 yıldan fazla süren kahramanca mücadelenin ve on binlerce, milyonlarca köylünün, işçinin ve toplumun geniş kesimlerinin fedakarlıklarının sonucudur. Bu devrim, emperyalizmin Çin üzerindeki egemenliğini paramparça etti ve baskıcı toprak ağalığı sistemini ve yabancıların kontrolündeki kapitalizmin dayanaklarını dağıttı. Devrim derinleştikçe, yalnızca Çinliler için değil, ezilen insanlık için de yeni perspektifler ortaya koydu.

Bir zamanlar devrimin kalesi olan bir ülke, şimdilerde acımasızca halkını sömürüyor ve tüm dünyaya hükmetmek için ABD ile rekabet ediyor.
Bir zamanlar devrimin kalesi olan bir ülke, şimdilerde acımasızca halkını sömürüyor ve tüm dünyaya hükmetmek için ABD ile rekabet ediyor.

1949 yılındaki iktidarın fethi, karmaşık bir sürecin, toplumu ve düşünce biçimini dönüştürme mücadelesinin bir başlangıcıydı. Mao, sosyalist yolda halka öncülük ediyordu ve yüz milyonlarca insan bir toplumu sömürü ve baskıdan kurtarma davasını üstlenmişti. Fakat Komünist Parti ve sosyalist devlet yapıları içinde yeni bir kapitalist sınıf ortaya çıktı. Mao Zedong, sosyalizm altında kapitalist restorasyon tehlikesinin eşi görülmemiş bir analizini yaptı. Ve yeni burjuva güçleri devirmek, kapitalizmin restorasyonunu engellemek ve devrimi komünist bir dünyaya doğru ilerletmek için Kültür Devrimi’ni başlattı.

Ancak 1976’da karşı devrim güçleri iktidara el koydu. Bu yeni kapitalist sınıf, sosyalizm yaldızlarını koruyarak 40 yılı aşkın bir süredir Çin’i yönetmektedir. Çin tamamen kapitalist ve derinlemesine sömürücü bir toplumdur. Küresel egemenlik için ABD emperyalizmiyle rekabet eden emperyalist bir güçtür. Çin’deki 70. yıldönümü kutlamaları, gitgide acımasız saldırılara uğrayan Hong Kong halkının haklı mücadelelerine karşı azgın milliyetçi bir askeri güç gösterisidir (Mao; “gericilere karşı isyan etmek haktır” demişti)

*****

Çin devrimi, özellikle de 1966-76 yılları arasındaki Kültür Devrimi, 1871’deki kısa süreli Paris Komünü ve daha sonra 1917-56 Rus Devrimi’nden başlayarak, komünist devrimin ilk aşamasının radikal biçimde dönüştürücü zirve noktasıydı.

Raymond Lotta ile Röportaj‘daki pasajlar, insanları Çin devriminin ilham verici tarihiyle buluşturur: toprak reformu, kırsal kesimde komünlerin oluşturulması ve Büyük İleri Atılım… Kültür Devrimi ve Kızıl Muhafızların rolü… sosyalist planlamada, sağlık hizmetlerinde, eğitimde yeni girişimler, yeni bir sanatın yaratılması… ve kadınların “gökyüzünün yarısını tutabilmeleri” için özgürleştirilmeleri… Bu pasajlar, Kültür Devrimi sırasında Çin’in niçin dünya üzerindeki ezilen ve sömürülen halklar için yol gösterici bir fener olduğunu da ortaya koyar. Aynı zamanda, bu pasajlar tartışmalı meselelere mercek tutar ve devrime yönelik yalan ve çarpıtmaları da ifşa eder.

Bob Avakian, gerçekten sosyalist bir toplum olduğu dönemde Çin’in büyük atılımlarını ve sorunlarını, yöntem ve yaklaşımla ilgili meselelerini ve devrimin yenilgisinin nedenlerini ele alarak analiz etmiştir. Kendisi insanlığı özgürleştirmek için komünizm bilimini ve devrimi niteliksel olarak geliştirmiştir. 1975’te komünist olmak Mao’yu ve açtığı yolu takip etmek demekti. Bugün komünist olmak, Bob Avakian’ı ve onun oluşturduğu yeni yolu, yeni komünizmi takip etmek demektir. Bu durum, günümüz dünyasında komünist devrimin yeni bir aşamasını başlatmanın da temelidir.




Yeni Komünizm’in ve BA’nın Önderliğinin Kritik Önemi

Editörün Notu: Aşağıdaki makale yeni komünizm ve Bob Avakian (BA) önderliği üzerine yapılmış bir grup çalışması ve tartışmanın sonucunda hazırlanmış, 17.06.2019 tarihinde revcom.us web sitesinde yayınlanmıştır. Makale komünizmin yeni sentezinin öne çıkan 3 kritik unsurundan bahsetmekte ve ayrıca gerçek bir devrim ve Bob Avakian’ın önderliğinin gerekliliği üzerine önemli tespitler içermektedir. Çevirisini takipçilerimiz için sunuyoruz.

Kaynak için bknz: https://revcom.us/a/600/crucial-importance-of-the-new-communism-and-ba-en.html


Öncelikle BA’nın çalışmasını ve kendisinin önderlik ve yöntemini birarada irdelemenin gerçekten harika, anlamlı, kritik önemde ve oldukça keyifli olduğunu söylemem gerekiyor. Çalışma ve tartışmamızın anahtar önemdeki bazı temalarını, derslerini ve bunların amacını ve önemini düşünüyordum. Açıkçası bu tartışmalar sonucunda vardığımız anahtar noktalara yönelik altını çizebileceğim çok fazla şey bulunuyor ve bunların hepsini kapsamaya çalışmak burada yazdıklarımın çok ötesinde olacaktır (başladığım zaman düşündüğümden daha uzun sürdü). Bununla birlikte, çalışmamızı iki genel tema ile çerçevelemek istiyorum.

Bu temalardan ilkini BA’nın bir sözünden çekiyorum: “İşin temeline inelim: Bir devrime ihtiyacımız var. Bunun dışındaki her şey son tahlilde saçmalıktır” (BAsics 3:1)

İkinci tema ise devrimci teorinin kritik rolüdür.

Şimdi bu iki genel temayı BA’nın rolünün ve dünyadaki önderliğinin önemiyle ilişkili şekilde, ayrıca kendi çalışma ve tartışmamız temelinde özetleyeceğim.

Bu her iki tema üzerine de söylenecek çok fazla şey bulunuyor, dolayısıyla ben yalnızca ana hatları ile bunları açıklayacağım. Önce ilkiyle başlayalım:

“İşin temeline inelim: Bir devrime ihtiyacımız var. Bunun dışındaki her şey son tahlilde saçmalıktır”

Bu alıntı yalnızca dünyanın ve insanlığın durumunu -ve bunun ışığında niçin devrimin ivedi olduğunu- anlatmıyor, aynı zamanda NİÇİN bu çalışma ve tartışmaya dahil olduğumuzu ve bunun NİÇİN önemli olduğunu aydınlatıyor. Çoğunlukla -ve açıkçası çok da doğru bir şekilde- sıklıkla şu “havalı” tartışmalardan birini yapmaktan bahsederiz. Ancak bunun temelde “havalı”, “eğlenceli”, “mental açıdan uyarıcı” bir tartışma OLMADIĞINI anlamak önemlidir, ki aslında tüm bu şeyleri de içerir.

Birlikte yaptığımız çalışmanın spesifik bir amacı var: Akademik anlamda bir bilgi peşinde olmamak, fakat dünyayı kökten DEĞİŞTİREBİLMEK için dünyayı kavrayışımızı derinleştirmek. Ve daha spesifik olarak da devrim ve komünizm bilimini uygulamada kavrayışımızı derinleştirebilmektir, ki bu bilim BA tarafından öne sürülen yeni komünizm ile nitel ve çığır açıcı bir gelişim göstererek, bilimi kavrayışımızı ve bunu uygulamamızı derinleştirerek yeni komünizm temelinde devrim yapma sürecine önemli bir katkı sunmuştur.

Dünyaya bir bakın! Kapitalist-emperyalist sistemin çelişkilerini tanımlayan beş anahtardan, “5 DURDUR”dan bahsetmiştik. Bu 5 DURDUR şunlardı:

“Soykırımsal Zulmü, Kitlesel Tutuklamaları, Polis Vahşetini ve Siyahi ve Melez Halka Yönelik Cinayetleri DURDURUN!”… “Her Yerde Bütün Kadınlara Karşı İzlenen Patriyarkal Değersizleştirmeleri, İnsandışılaştırmaları, Boyun Eğdirmeleri ve Cinsiyet veya Cinsel Yönelimler Temelindeki Bütün Baskıları DURDURUN!”… “İmparatorluk Savaşlarını, İşgal Ordularını ve İnsanlığa Karşı Suçları DURDURUN!”… “Mültecilerin Şeytan Gibi Gösterilmesini, Suçlanmasını, Sürülmelerini ve Sınırların Askerileştirilmesini DURDURUN!”… “Kapitalizm-Emperyalizmin Gezegenimizi Yok Etmesini DURDURUN!”

Yalnızca geçtiğimiz birkaç haftadaki haberlere gözatılması bile bu 5 DURDURUN’da bahsedilen çelişkileri ortaya çıkaracaktır – ve bu çelişkilerin neden olduğu sarsıcı derecedeki acı ve sefalet yoğunlaşmaya devam etmektedir. Bu durum, kapitalist-emperyalist sistemin devam ettiği her gün, kelimenin tam anlamıyla milyarlarca insanın ve insanlığın üzerine yığılmış muazzam miktarda sefalet, mahrumiyet, yoksulluk, sömürü, baskı ve acı biçimleri olarak yaşanmaktadır.

BA’nın çalışmasının çok keskin ve güçlü bir şekilde aydınlattığı gibi, burada anlaşılması gereken anahtar nokta bütün bu zorbalıkların HİÇBİRİNİN tesadüfi veya birbirinden yalıtık ve bağlantısız olmadığıdır. Bunların ortak bir kaynağı bulunur bu da kapitalizm-emperyalizm SİSTEMİDİR. İnsanlığa karşı bütün bu vahşetler ve dehşet verici durumlar, bu sistemin yasalarına, onun işleyişine, DNA’sına, köklerine, tarihsel ve süregiden işlevine işlenmiş durumdadır. Bu sebepten ötürü, bu sistem reforme EDİLEMEZ – bir devrimle yıkılması gerekmektedir.

Gerçek bir devrime duyulan İHTİYAÇ noktası -“tamir edilemeyecek” “iyileştirilemeyecek” veya “reforme” EDİLEMEYECEK bir sistem için “tamir etme” “iyileştirme” veya “reforme etme” girişimlerine karşı olarak insanlığın sayısız şekilde gereksiz yere acılar çekmesine bir son vermektir, ki ben bu durumun BA’nın çalışması üzerine bizlerin gerçekleştirdiği çalışmalar ve tartışmalardan çıkan çok hayati bir nokta olduğunu düşünüyorum. Bu nokta kolektif anlayışımızın önemli ölçüde derinleşmesi gereken kritik bir noktadır.

Çalışma ve tartışmalarımızın temalarından biri olan hayati noktalardan bir diğeri ise -özellikle de yakın zaman önce BA’nın en son filmini (Niçin Gerçek Bir Devrime İhtiyacımız Var ve Nasıl Gerçekten Devrim Yapabiliriz) izlememiz ve bu filmdeki Soru & Cevapları dinlememizle birlikte- gerçekte bir devrimin ne olduğu, bunun neyi içerdiği ve neyi gerektirdiğidir.

Gerçek bir devrim -bir biçimde- pek çok kişinin düşündüğü veya tanımlamaya çalıştığı gibi yalnızca “büyük bir değişim” demek DEĞİLDİR. Gerçek bir devrim kapitalist-emperyalist sistemi devirmek, onun baskıcı güçlerini yenmek, onun kurumlarını komünizm yolunda yeni bir sosyalist sistem, yeni bir toplum, yeni bir devlet gücü -ve bunun yeni kurumlarını- kurabilmek doğrultusunda parçalamaktır. Şu an gerçek bir devrim zamanı DEĞİLDİR, çünkü bu devrim için gerekli koşullar henüz oluşmamıştır. Ancak şu an gerçek bir devrim için çalışma yürütme, süreci hızlandırma (bunun ortaya çıkmasını hızlandırmak için çalışma) ve gerçek bir devrim için hazırlanma zamanıdır.

Bu nokta bizleri HALİHAZIRDA sahip olduklarımız, henüz sahip OLMADIKLARIMIZ ve devrim için gerekli faktör ve koşulların yaşama geçirilmesi doğrultusunda ivedi çalışma ihtiyacına götürüyor.

Sahip olduklarımız açısından şunları belirtmemiz gerekir: Bir kere en büyük ve olumlu faktör BA’nın bulunmasıdır. BA, onlarca yıllık çalışması ile insanlığın devrim yapmasının ve devrimi komünizme doğru devam ettirmesinin gerekliliğinin çerçevesini ve bu doğrultuda -en temel bilimsel kavrayışı ve yöntemi- sağlayan yeni komünizmi geliştirmiştir. Şunu düşünün: Marx tarafından önceden gerçekleştirilen bilimsel atılımlar ve çerçeve bulunmasaydı, komünist devrimlerin ilk evresi asla gerçekleşmeyecekti, dolayısıyla milyonlarca insan BA tarafından geliştirilen bilimsel atılımları ve teorik çerçeveyi benimsemezse komünist devrimlerin bir sonraki evresi de gerçekleşmeyecektir.

Yeni komünizmin çerçevesi şunları içerir: problemin doğasına, kapitalizm-emperyalizmin doğasına, bunun spesifik olarak tarihsel açıdan ve bugünün dünyasında nasıl işlediğine, insanlığın yüzleşmek zorunda kaldığı pek çok eziyet verici biçimden bunun neden ve nasıl sorumlu olduğuna  ve bu sistemin niçin reforme edilemeyeceği, ancak devrim yoluyla sökülüp atılmak zorunda olduğuna yönelik kapsamlı ve gelişmiş bir bilimsel anlayış; devrim için uygulanabilir bir strateji -devrimci durumu beklerken aynı zamanda bu durumu hızlandırmak için çalışma yürütmek ve gelecekteki durumu kazanmak; ve BA tarafından yazılan Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa‘da öne sürüldüğü gibi komünizm yolunda ilerleyecek kökten farklı sosyalist bir toplum için somut, hayat dolu, gelişmiş bir vizyonun ve “kılavuzun” sağlanmasıdır.

En temel ve önemli olan da -bu konu; anlayış, strateji ve vizyonda işlemekte ve bunların altında yatmaktadır- yeni komünizmin bilimsel YÖNTEMİDİR.

BA’nın geliştirmiş olduğu yeni komünizm, komünist hareketin geçmiş deneyiminin teori ve pratiği üzerine kurulmuştur, ancak bazı çok önemli yönlerden bunun ötesine geçmiş ve bundan kopuşlar gerçekleştirmiştir. Yeni komünizmin bütünlüğü ve spesifik boyutları hakkında derinlemesine konuşmak burada yazdıklarımın kapsamının ötesine geçer, ancak bunun bazı önemli noktalarını hızla vurgulamak istiyorum. Yeni komünizmde temsil edilen şeyin toplamına yönelik, önceden üzerine tartıştığımız Devrimci Komünist Parti ABD Merkez Komitesi’nin 6 Kararı‘ndan* alıntı yapmak istiyorum. İlk karar, yeni komünizmin;

komünizmin şu ana kadarki gelişimi içinde kendi bünyesinde mevcut olan, onun temelden bilimsel yöntem ve yaklaşımı ile komünizmin buna karşı gelişen yönleri arasındaki kritik bir çelişkinin niteliksel bir çözümünü temsil ettiğini ve bunu somutlaştırdığını belirtir.

Şu nokta oldukça önemlidir ve süregiden daha ileri bir yansıma doğrultusunda yeniden tekrar edilmesi gerektiğini düşünüyorum: Yeni komünizm “komünizmin şu ana kadarki gelişimi içinde kendi bünyesinde mevcut olan, onun temelden bilimsel yöntem ve yaklaşımı ile komünizmin buna karşı gelişen yönleri arasındaki kritik bir çelişkinin niteliksel bir çözümünü temsil eder ve bunu somutlaştırır.”

İlk karardan yapılan bu alıntı, komünizmin yöntem ve yaklaşımının TEMEL OLARAK bilimsel olsa da, geçmişteki ve bugünkü komünist harekette ve geçmiş sosyalist toplumlarda önemli yönlerden bilimsel olmayan ve hatta bilimsellik karşıtı oldukça zararlı düşünme biçimleri, yöntemler, yaklaşımlar, gerçekliğin dönüştürülmesinin bulunduğunu belirtir. BA tarafından öne sürülen yeni komünizm bu çelişkiyi niteliksel olarak çözümler, komünizmi çok daha sağlam bilimsel bir temele yerleştirir, devrim yapma ve devrimi komünizme doğru devam ettirme sürecinde bulunan pek çok çelişkiyle yüzleşilmesini ve bunların dönüştürülmesini -kaçınılmaz değil- fakat mümkün hale getiren yöntemi ve yaklaşımı oluşturur.

Söylemeye gerek yok ki, bu durumun yeni komünizmin insanlığa açtığı olanaklar açısından büyük önemi vardır! Bir kez daha, yeni komünizmin çeşitli spesifik boyutlarını derinlemesine incelemek mümkün olmamakla birlikte, burada bunun üç örneğini vurgulamak istiyorum.

*Öncelikle yeni komünizm -komünist hareket içinde yer alan bilimsel olmayan yaklaşımlardan koparak- çığır açmıştır, HAKİKATE yönelik yaklaşımı onun izini sürmek, kavramak ve ona ulaşmaya çalışmak yalnızca genel anlamda hakikatin peşinde olmak açısından değil, fakat özellikle de komünizme ulaşma hedefi doğrultusunda önemlidir.

Yeni komünizmin bilimsel olmayan ve zararlı düşüncelerden -ki bunlar sıklıkla, büyük oranda ve farklı noktalarda komünist hareketin geçmişini ve şu anki durumunu etkilemektedir- kopuşa yönelik yaklaşımı bulunur. Bu bilimsel olmayan ve zararlı düşünceler şunlardır; toplumun komünistler veya en çok sömürülen ve baskıya maruz kalan kesimleri gibi, toplumda belirli kesimlerinin hakikat üzerinde tekeli bulunduğunu iddia etmek, bir ifadenin doğru yapıcısının onu söyleyen sınıfa ve toplumsal konuma göre değerlendirilmesi gerektiği düşüncesi; proleterlerin kendi hakikatleri olacağı, burjuvazinin de kendi hakikatleri olacağı gibi farklı sınıfların farklı hakikatleri olacağı düşüncesi; bir şeyin doğru yapıcısının verili bir zamanda ona inanan insan sayısıyla anlaşılabileceği şeklindeki “popülist epistemoloji” nosyonu, bir şeyin doğru olup olmadığını verili bir zamanda elverişli olup olmadığına göre belirlenmesi şeklindeki “siyasi hakikat” nosyonu.

Bir kez daha belirtmek gerekiyor ki, bütün bu yanlış düşünme biçimleri yalnızca toplumda yaygın olarak görülmüyor, aynı zamanda komünist hareketin geçmişinde ve günümüzde de önemli sorunlara neden oluyor. Bütün bunların karşısında olarak, BA’nın yeni komünizminde hakikat HAKİKAT olarak yer almaktadır. Hakikatin sınıfsal bir karakteri yoktur veya kısa vadeli siyasi bir elverişlilik durumu üzerinden belirlenmez, hakikat verili bir zamanda kitlelerin onu ne kadar tanıyıp tanımadığıyla da belirlenemez. Hakikat bir şeyin objektif gerçekliğe tekabül edip etmemesi ile belirlenir ve gerçekte komünizme ulaşmanın temel bir parçası olarak -kısa vadede talihsiz ve elverişsiz olanlar da dahil olmak üzere- hakikatin tüm boyutlarıyla yüzleşilmesini gerektirir.

Yeni komünizmin kavrayışında yoğunlaşan bu kritik noktalar, BA’nın çok önemli bir alıntısında yer alır:

Aslında hakikat olan her şey proletarya için iyidir, ve bütün hakikatler komünizme ulaşmamıza yardımcı olabilir (BAsics 4:5)

Bir kez daha BA’nın da belirttiği gibi, yeni komünizmin hakikatle ilgili atılımları, sadece hakikatin peşinden gitmenin genel olarak gerekli olduğunu kabul etmekle ilgili bir mesele değildir – evet bu anlayışı da kapsamaktadır- fakat hakikatin peşinde gitmek KOMÜNİZME ULAŞMA açısından da temeldir.

* Yeni komünizmin belirgin kilit boyutunun ikinci bir örneği de enternasyonalizm meselesinde kendini gösteren “önce tüm dünya gelir” anlayışıdır. Bu durum -her ne kadar öyle olsa bile- yalnızca ahlaki bir duruş değildir, bundan daha fazlasını, enternasyonalizmin tamamen bilimsel şekilde kavranmasını, devrimi devam ettirme sürecindeki önemini ve komünist harekette geçmişte ve günümüzde hakim olan  bilimsel olmayan enternasyonalizm anlayışından kopmayı ve bundan ayrılmayı temsil eder. BA’nın yeni komünizmi ile geliştirilen bu atılım, herhangi bir ülkede devrim yapma süreci açısından dünyadaki durumun temel olduğunu – bir başka deyişle şartları belirleyen en önemli faktör olduğunu; belirli bir sosyalist devletin ihtiyaçları ile dünya devrimini ilerletme ihtiyacı arasında keskin bir çelişki olabileceğini ve bu durumda dünya devrimini ilerletmenin önce gelmesi gerektiğini; ve geçmiş devrimlerde bunu tanıma konusunda ve belirli sosyalist ülkelerin kendi ihtiyaçlarını dünya devriminin üstüne koyarak önemli hatalar yapıldığı bilgisini içerir. Bir kez daha belirtmek gerekiyor ki, bu sadece soyut bir enternasyonalizm düşüncesi meselesi değildir. BA’nın çalışmasını dayandırdığı ilkeler, enternasyonalizmi, tüm karmaşıklığı ve zorluğu içinde tutarlı bir şekilde uygulamakla ilgili gerçek çelişkilerin doğru bir şekilde anlaşılması ve sentezlenmesi doğrultusunda inşa edilmiştir. (BA’nın YENİ KOMÜNİZM kitabındaki enternasyonalizm meselesinin dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi bu açıdan çok önemlidir.)

* Yeni komünizmin kırılma yarattığı spesifik boyutlara ilişkin üçüncü bir örnek de “sağlam çekirdek ve sağlam çekirdek temelinde hayli esneklik” yöntemidir, ki bu yöntem, devrim yapma ve gelecekteki sosyalist topluma doğru şekilde önderlik etme sürecine uygulanması açısından komünist hareketin geçmişteki anlayış ve yaklaşımından önemli şekilde ayrılan bilimsel bir anlayışı içerir.

Epistemoloji (bilgi teorisi) ve yöntem açısından “sağlam çekirdek ve sağlam çekirdek temelinde hayli esneklik” hakikate ilişkin daha önce belirtilen kilit noktalarla iç içe geçmekte ve komünist yöntem ve yaklaşımın gerçeğe ulaşmak için en sistematik, kapsamlı ve etkili yolunu oluşturmaktadır; bu durum komünistlerin hakikat üzerinde tekelleri bulunduğu ve her zaman doğru oldukları veya komünist yöntemi ve yaklaşımı uygulamayanların daima yanlış olacakları anlamına gelmez; aksine, diğer bakış açılarından, yöntemlerden ve yaklaşımlardan gelenler önemli gerçekleri keşfedebilir ve gerçekliğin unsurlarına yönelik önemli ışık tutabilir. Bu nedenle, sağlam çekirdek ve sağlam çekirdek temelinde hayli esneklik YÖNTEMİ, belirli bir amaç için komünist bakış açısını, yöntemi ve yaklaşımı uygulamayı, devrim yapma ve komünizme ulaşma ihtiyacını anlamayı içerir. BU YÖNTEMİ UYGULAMANIN TEMELİ — komünist olmayan ve hatta bazı durumlarda komünizme karşı da olan çok çeşitli ve geniş perspektifteki insan faaliyetlerininin ortaya koyduğu şeyden öğrenmek, bunları gözden geçirmek ve farkına varmaktır.

Sağlam çekirdek ve sağlam çekirdek temelinde hayli esneklik anlayışını devrim yapma sürecinde ve ardından geleceğin sosyalist toplumunu komünizm yolunda devrimi devam ettirme sürecinde uygulamada, BA’nın yeni komünizmi karmaşık ve farklı insan eylem ve düşüncesinin -çok farklı düzeylerde ve bazı durumlarda karşıt şekilde de olsa- devrim yapma ve sosyalist topluma komünizm yolunda önderlik ederken süreçte yer alması gerekliliği kabul edilir ve yeni komünizmde bu öncelikli bir noktadır. Bu durum, sosyalist toplumda  muhalifeti, tartışmayı, deneyimlemeyi, mayalanmayı ve kendine özgü olmayı -bireyciliği değil kendine özgü olmayı- tanımayı, bunların öneminin yepyeni bir şekilde ve tamamen başka bir düzeyde tanımayı içerir.

Bu durumu sosyalist toplumların ilk dalgasından bir örnekle karşılaştıralım: Sosyalist Çin’de genel olarak ve pek çok farklı alanda insanlık için muazzam bir sıçramayı temsil eden Marksizm, esas olarak “resmi bir ideoloji” olarak görülüyordu. Sosyalist toplumda, yeni komünizm ve özellikle “sağlam çekirdek ve sağlam çekirdek temelinde hayli esneklik” yaklaşımı, sosyalist toplumdaki öncü unsurun komünizm olması gerektiği anlayışını somutlaştırdı ve bunun “resmi bir ideoloji” olarak nitelendirilmemesi ve kurumsallaştırılmaması aksine insanların kazanılması gereken ve bilinçli ve gönüllü olarak yer almaları gereken, öne sürülecek ve mücadele edilecek bir şey olduğunu somutlaştırdı, aynı zamanda komünizme henüz kazanılmamış, başkalarının içgörülerinden de öğrenilebileceğini ve öğrenilmesi gerektiğini kabul etti.

Çin’deki sosyalizmin genel tecrübesi kadar olumlu olan BA’nın yeni komünizmi, geçmişin en iyisinden bile radikal bir sıçramayı içeren çok farklı bir sosyalist toplum vizyonunu temsil etmektedir.

Dolayısıyla, bu üç örnek -hakikate, enternasyonalizme ve sağlam çekirdek temelinde hayli esnekliğe yaklaşım- BA’nın yeni komünizminin son derece yeni olduğunu yansıtan pek çok örnek ve noktadan yalnızca üçüdür (altı kararın ilkine yönelik alıntıya geri dönelim)

komünizmin şu ana kadarki gelişimi içinde kendi bünyesinde mevcut olan, onun temelden bilimsel yöntem ve yaklaşımı ile komünizmin buna karşı gelişen yönleri arasındaki kritik bir çelişkinin niteliksel bir çözümünü temsil eder ve bunu somutlaştırır

BA’dan okuduğumuz, izlediğimiz ve dinlediğimiz eserler bizler için yeni komünizmin bir uygulaması ve gösterimi oldu – ve bu bizi ilk karardan da anlaşıldığı gibi, genel anlamda bu yeni komünizmin içine soktu.

Bu doğrultuda, yaptığımız çalışma ve tartışmamızın yeni komünizmi ve onun bilimsel yöntemini anlamamızı ve uygulamamızı derinleştirmesi gerekiyordu. Aslında tartışmalarımızın çoğu, BA’nın bilimsel yöntemini incelemeyi ve bu yöntemi kendimiz benimseyerek BA’nın yaptığı seviyeye yaklaşamasak da, elimizden gelenin en iyisini yaparak bir araştırmayı içermiştir. Yönteme odaklanma bizler için son derece önemli ve öğreticiydi, örneğin, BA’nın devrimle ilgili temel çelişkileri ve meseleleri açıkça ortaya koyması, bunları sistematik olarak çözmeye çalışması ve başkalarını da bu yolculuğa katılmaya davet etmesi bizlerin de çalışmasında etkili oldu.

Bu yüzden, bir kez daha devrim yapmak için gereken faktörler ve koşullar ile ilgili nelere sahip olduğumuz meselesine geri dönersek, şu ana kadar sahip olduğumuz en büyük pozitif faktörün BA ve kendisinin bilimsel çerçevesi ve atılımları ile oluşturduğu yeni komünizm ile önderliği olduğunu anlamamız gerekiyor. Bu önderlik, bu altı kararın ikincisinde vurgulandığı gibi, son derece nadir bir birleşimi içerir: “Bir önder olarak ender vasıfların bileşimini şahsında barındırmaktadır: Bilimsel teoriyi dünya standartları kalitesinde bir seviyede geliştirebilmiş bir kişi olmasının yanısıra, en ezilen kesimlerin durumuna derinden vakıf olan, onlarla viseral bağlarını muhafaza edebilen bir kişidir ve karmaşık teoriyi esas “bileşenlerine ayrıştırıp’’ izah ederek bu teoriyi halk kitleleri seviyesinden erişilebilir hale getirmekte de yüksek yetenek sahibidir.”

Henüz sahip olmadıklarımız ve gerçek bir devrim için acilen İHTİYACIMIZ OLAN şeyler şunlardır: Öncelikle bu devrime ve önderliğine kazanılması gereken, örgütlü bir güç haline getirilecek binlerce ve ardından milyonlarca insan kitlesine sahip değiliz;  partinin devrimi büyütmesi, genişletmesi ve güçlendirmesi için topluma devrim yolunda önderlik edeceği ve gerekli bağlarla etkileyeceği bir konumda henüz değiliz; ve sistemin olağan şekilde işlemediği devrimci bir kriz durumu henüz bulunmuyor.

Bu yüzden önümüzdeki acil görev kesinlikle sahip olduğumuz kritik şeyleri almak, ve henüz sahip olmadıklarımızı ortaya çıkarmak için çalışmaya devam etmektir. Bu tema -sahip olduklarımızın, sahip olmadıklarımızın ve dolayısıyla neyle meşgul olmamız gerektiği- içine aldığımız ve BA’nın yaptıkları işler tarafından doğrudan konuştuğumuz ve nesnel olarak ortaya koyduğu başka bir tema oldu.

Henüz sahip olmadığımız koşulları elde etmemiz için acilen gerekli, kesinlikle mümkün ve gerçeğe ve gerçeğin nasıl değiştirilebileceğine ve son zamanlarda tartıştığımız gibi bu konuda çalışmak için bir strateji mevcut bulunuyor. Ancak bu kolay olmayacak – sürekli ve temelde toplumsal düzeyde çok sayıda MÜCADELEYİ gerektirecek. Bu anlayış da bizim çalışmamıza ve tartışmamıza yansıyarak ortaya çıkan başka bir temadır.

“Boş bir oyun alanı” üzerinde çalışmadığımızı anlamalıyız. Özellikle genç ve siyasi açıdan halen nispeten deneyimsiz kişiler, iyi kalpli olan herkesin bir şekilde gerçeği anlayacağına inanma eğiliminde olabilir. Kuşkusuz, MİLYONLARCA insanı bu devrime ve önderliğine kazanmak için muazzam bir temel mevcut bulunuyor, çünkü bu temel aslında gerçeğe ve insanlığın ihtiyaç duyduğu şeylere karşılık geliyor ve başka hiçbir program ve çizgi bunu yapamaz.

Bununla birlikte, BA ve yeni komünizm anlayışı, basitçe söylemek gerekirse kendiliğinden ileri sürülen ve bu sistem tarafından aktif olarak ve tekrar tekrar teşvik edilen her türlü sorunun, her türlü yanlış düşünme biçiminin ve insanların bu sistem içinde sıkışıp kalmasını sağlayan her tür yanlış ÇİZGİNİN (yani gerçekliğe uygulanan hatalı bakış açıları ve yöntemlerin) karşısında yer almaktadır. Bu toplumda kendilerini “sosyalistler” veya “komünistler” olarak adlandıran, ancak gerçekte sosyalizm ve komünizm ile ilgisi olmayan ve kapitalizmi yeniden düzenlemek ve belki de kapitalist sömürü sistemi tarafından üretilen zenginlikleri yeniden dağıtmak isteyenler bulunur. Bu reformistlerin gerçek bir devrimle ve kökten farklı bir dünyayı kazanmakla ilgisi yoktur – ve bazı durumlarda bunu itiraf ederler. Her durumda, bu sahte sosyalistler ve komünistler sıklıkla BA’ya ve BA tarafından temsil edilen GERÇEK komünizme, yeni komünizme en azgın şekilde saldırırlar, çünkü BA ve yeni komünizim GERÇEKTE onların savunduğu şeyin karşısındadır ve bunun yerine gerçek devrimi ve komünizmi temsil etmektedir.

Topluma geniş çaplı olarak dönülmelidir: keskin ideolojik mücadele yükseltilmelidir -bu bireysel temelde veya ufak sayılarda kişilerle değil fakat geniş halk kitleleri ile, toplumsal ölçekte yapılmalıdır- insanların tamamıyla yanlış düşünce biçimlerinden ve hatalı çizgilerden kopartılarak BA’nın yeni komünizm çerçevesine kazanılması gerekmektedir.

Yeniden belirtmek gerekiyor ki, bunu yapmanın temeli ve ivedeliği çok fazladır çünkü BA ve yeni komünizm gerçeğe tekabül etmektedir ve onun nasıl değiştirilebileceğini göstermektedir, diğer çizgiler ve düşünce biçimlerinin böyle bir durumu yoktur. Ancak bu keskin bir mücadeleyi gerektirmektedir.

Bu konu beni özetle ele almak istediğim, belirttiğim ikinci bir temaya getiriyor.

Devrimci Teorinin Önemi

Gençlerin ve siyasi olarak nispeten deneyimsiz oldukları zaman insanların sahip oldukları bir başka eğilim de “bir şeyler yapmayı” en önemli siyasi görev olarak görmeleri eğilimidir. “Bir şeyler yapmak” eğilimi, programlara katılmak, etkinliklere katılmak veya protestolar yapmak veya “zeminde çalışmak” gibi bir çok farklı yolla tanımlanabilir.

Öncelikle “NE YAPACAKSINIZ?” sorusu derhal gündeme getirilmelidir. Başka bir deyişle, insanlar ne tür siyasal çalışmalar yapıyorlar ve hangi tür programlar çerçevesinde protesto gösterileri düzenliyorlar? Bu açıkça anahtar bir sorudur. Bu durum, insanların sık sık düşündüğü ve bazen de dediği gibi, “bunların hepsi iyidir” -yani “liberal”/“ilerici”/“sosyalist”/“komünist” farketmeksizin “elbette hepimiz temelde aynı şeyleri istiyoruz”- türünden bir durum değildir.

HAYIR. Gerçek komünistlerin geniş ilerici saflarla birleşebilecekleri bazı önemli alanlar olmasına rağmen, ortada farklı çizgiler vardır ve bu farklı çizgiler çekişmelidir ve dünyadaki meselelere yönelik temelde farklı çözüm ve yaklaşımları içerir.

Öyleyse, ilk soru şu olmalı: “NEYİ” “NE” hedefiyle yapıyorsunuz?

Bu doğru anlamda “bir şeyler yapmak” anlamına gelir; yani, bu devrimi ve liderliğini teşvik etmeli, insanları devrim için örgütlemeli, ve bu doğrultuda hazırlanmak için zeminde ve toplumda daha geniş çaplı olarak “pratik çalışma” yapmalı, Devrim İçin İktidarla Savaş, İnsanları Dönüştürmeli, farklı siyasi biçimler, programlar ve tartışmalar, gösteriler ve protestolar yapılmalıdır, bunlar son derece kritik ve önemlidir ve acilen gereklidir.

Ancak, iyi bir takımda olduğu gibi, devrim hareketinde herkesin farklı rolleri olduğunu anlamak önemlidir ve insanların takıma bu konuda mümkün olan en fazla katkıyı sağlamak için rollerini anlamaları ve benimsemeleri önemlidir. Bununla birlikte, her bireyin bireysel rolleri haricinde devrimci teorinin belirleyici rolü bulunur.

Bir kez daha yenilemek gerekiyor ki, doğru anlamda “iş yapmak”, yani pratik devrimci iş yapmak – kritik derecede önemlidir. Milyonlarca insan teorik olarak doğru bir anlayışa sahip olsaydı, ancak pratikte bu anlayışı gerçekleştirmediyse yine hiçbir şey değişmeyecekti. Bu açıdan bakıldığında, insanların bizim yaptıklarımızı yapabilmeleri için gerekli yolları bulmaları çok önemlidir: BA’nın yeni komünizmini, genel devrim sürecinin bir parçası olarak dünyadaki en ileri devrimci teoriyi alıp uygulamaları gerekiyor.

Son bir nokta: Yeni komünizmin ÇALIŞILMASI VE UYGULANMASININ ne anlama geldiğine yakından bakmak önemlidir. Bu sadece bir kez daha çok önemli olan doğrudan politik çalışma anlamına gelmez. Bu çalışmayı -GENİŞ ÇAPLI OLARAK- ele almak ve uygulamak, BA ve yeni komünizm tarafından temsil edilen anlayışı gerçeği anlamak ve değiştirmek için kullanmak anlamına gelir. Ve çok önemli olarak, öğrendiğiniz ve okuduğunuz materyalle ilgili gözlem/fikir/soru ve düşüncelerin paylaşılmasına; toplumdaki (ve genel olarak dünyadaki) gelişmeler, değişimler ve eğilimlere; bu devrimi ve önderliğini teşvik etmenin yollarına; insanların (tanıdıklarınız ve insanların daha geniş bir biçimde) toplumda/dünyada meydana gelen farklı şeyleri nasıl gördükleri ve tartıştıklarına, bunun toplumdaki devrime açılmaya ve sarsıntılara dair ortaya koyduğu şeylere, aynı zamanda insanların düşüncelerini dönüştürme ihtiyacına yönelik; müzik ve sanattaki büyük olaylar ve gelişmelere yönelik de ele almak ve uygulamak gerekir, bunlar sadece bazı örneklerdir.

Bunların hepsi devrimci sürece ÇOK ÖNEMLİ katkılar sunacaktır ve aksini düşünmek de hatalıdır.

Öyleyse başladığım yerde bunu bitirmeme izin verin: Başladığımız bu süreç, bizler için çok anlamlı, gerçekten heyecan verici ve çok keyifli oldu ve olmaya da devam edecek. Ve bu süreç, acilen ihtiyaç duyulan devrimi inşa etmeye  gerçekten katılmanın ve buna katkıda bulunmanın önemli bir parçasıdır.


*Bknz: http://yenikomunizm.com/dkp-abd-merkez-komitesi-6-karar/




Komünizm İçin Yeni Bir Başlangıç Noktası: Yeni Komünizm

Editörün Notu: Aşağıdaki yazı, DKP ABD Başkanı ve komünizmin yeni sentezinin mimarı Bob Avakian’ın Yeni Komünizm kitabının tanıtımı için yapılan sunumdan oluşturulmuştur. Yazıyı yayına hazırlama aşamasında, tartışmaları derinleştirebilmek açısından, yeni komünizmin yapısını oluşturan diğer temel yazılardan da yararlanılmıştır. Bob Avakian’ın yeni komünizm ile gerçekten yeni olarak ne yaptığı halen tartışmaların merkezinde yer alan bir meseledir ve gerçek bir devrim yapmak, bu devrim için gerekli bilimsel oryantasyona ve stratejiye sahip olmak ve bugünden kökten derecede farklı yeni bir topluma yönelmek açısından, bu yeni çerçevenin titizlikle irdelenmesi, üzerine detaylı şekilde düşünülmesi ve etraflı şekilde kavranması acil önemdedir. Yazı bu haliyle Bob Avakian’ın komünizmin yeni sentezinde hangi noktalarda komünizm bilimini daha da geliştirdiğini, bu bağlamda hangi yönlerden geçmiş teorinin bilimsellikle çelişen noktalarından koptuğunu somut şekilde göstermesi açısından önem kazanmaktadır. Tüm dünyada çığır açan Yeni Komünizm kitabı Türkçe baskısını Kasım 2018 döneminde El Yayınları’ndan yapmıştır. Aşağıdaki yazıyı okuduktan sonra 4 bölümden ve oryantasyona yönelik 2 ek bölümden oluşan bu temel eserin okunmasını okurlarımıza öneririz.


Giriş ve Yönelim

Bugün burada yapacağım sunum, bir tartışmaya yardımcı olmayı hedeflemektedir. Bu sunum BA’nın Yeni Komünizm kitabının neden önemli olduğuna, ve bu kitabın nasıl ele alınması gerektiğine ilişkin metot ve yaklaşım üzerinedir. Yapmak istediğimiz şey, BA’yı yorumlamaktan ziyade, onun bu çığır açıcı eserde ele aldığı metot ve yaklaşımın ne olduğunu yine kitabı baz alarak örneklerle göstermek olacaktır.

BA’nın da söylediği gibi, yeni sentezin temel ve en asli unsuru -ki bu bilimsel yöntem ve yaklaşımdır- bir bilim olarak komünizmin daha fazla geliştirilmesidir. Bildiğiniz üzere, komünizm dünyanın anlaşılmasının ve dönüştürülmesinin en tutarlı ve sistematik yoludur. Bir bilim olarak komünizm çeşitli evrelerden geçmiştir. Bu Marx’tan Mao’ya uzanan meşaketli bir süreç şeklinde gerçekleşmiştir. BA’nın Yeni Komünizmi, bir bilim olarak komünizmin metot ve yaklaşımında ona karşıt gelen tali hatalardan kopmayı, komünizm biliminin canlı bir şekilde ilerletmeyi ve tüm bunları yaparken, insanlığın diğer tecrübelerini de kucaklamayı içerir. Tekrar vurgulamak gerekirse, burada komünizme karşıt gelen tali hatalardan kopuş vardır, fakat bu aynı zamanda komünizm biliminde bir devamlılıktır da. Ve Yeni Komünizm, komünist devrimin yeni bir aşaması için bir başlangıç noktasını oluşturmaktadır.

Anarşinin İtici Gücü – Toplumun Değişim Dinamiklerini Olduğu Gibi Kavramak

Hepimizin bildiği üzere, kapitalist toplumun getirdiği en köklü değişiklik, üretimin bireysel operasyonlardan çıkarak aşırı derecede toplumsallaşmasıdır. Marx, bu durumun bilimsel bir temelde anlaşılması için hayatının neredeyse yarısından fazlasını adamıştır. Bu köklü değişiklik toplumun temel çelişkisinin değişmesine neden olacaktır; toplumsallaşmış üretim ile bunu şahsi temelde mülk edinilmesi. Bu temel çelişkinin iki hareket biçimi vardır. Engels, bundan özel olarak Anti-Dühring’de bahsetmiştir. Bunlar emek-sermaye (sınıfsal çelişki) çelişkisi ve tek tek müteşebbislerle bu müteşebbislerin genel olarak toplumdaki üretim anarşisi arasındaki çelişkisidir.

Buraya kadarına “ortalama” bir Marksistin itiraz etmeyeceği açıktır. Peki o halde sorun nedir? Sorun şu ki, kapitalist toplumun temel çelişkisinin başlıca hareket biçimi olarak, anarşinin itici gücü yerine sınıf mücadelesinin ikame edilmesidir. Bunu anlamak için Raymond Lotta’nın ‘Anarşinin İtici Gücü’ makalesindeki şu pasaja bir göz atalım;

“Her ne kadar burjuvazi ve proletarya arasındaki çelişki, toplumsallaşmış üretim ile özel mülkiyet arasındaki çelişkinin bütünleyici bir parçası olsa da, aslında bu sürecin [kapitalist üretimin] itici veya hareket ettirici gücü kapitalist üretim anarşisidir. Emek gücü sömürüsü, artı değerin yaratılması ve el konulması tarafından biçimlenir, ancak bu durum mülksüz proleterlerin varlığı veya sınıfsal çelişkilerden değil, kapitalist üreticiler arasındaki anarşik ilişkilerden kaynaklıdır, bu durum kapitalist üreticilerin işçi sınıfını tarihsel açıdan daha yoğun ve geniş çaplı bir şekilde sömürmeye iter. Anarşinin bu itici gücü, kapitalist üretim tarzının, meta üretiminin ve değer yasasının tam gelişimini temsil ettiği gerçeğinin bir ifadesidir.”1

Peki bu ne demektir? Komünist harekette, şimdiye kadar emek-sermaye çelişkisinin temel olduğu söylenmiştir. Bizim içinden geldiğimiz gelenek de buna  benzer şeyler söyler; “Sınıfa karşı sınıf”. Bu katiyen sınıf mücadelesinin önemli olmadığı anlamına gelmez, bilakis sınıf mücadelesi toplumun değişmesinde önemli bir itici güçtür. Fakat sınıf mücadelesi de olmak üzere tüm toplumsal sorunların zeminini hazırlayan ve bunları dünya ölçeğinde gerçekleştiren çelişki nedir?

Birçok insan bunu “burjuvazinin kar etme hırsı” olarak açıklayacaktır. Eğer sorun sadece basit bir “art niyet” olsaydı, belki emek-sermaye çelişkisi bir nebze de olsa dindirilebilirindi. Amerika’da çöpe atılan yiyecekler, açlık yüzünden ölümle yüz yüze kalmış insanların temel gıda ihtiyacının çok çok üstündedir. Peki bu neden böyledir; “burjuvazi insanları bencilleştiriyor!”. Evet, insanların bencilleştikleri doğru ve Marx’ın “kapitalizm insan ilişkilerini, peşin (cash) ilişkiye dönüştürmüştür” sözünde bunu dile getirir, fakat bunun temelinin ne olduğunun iyi anlaşılması gerekir. Eğer hatırlayacak olursak, Dühring, Cuma’nın Robinson’un kölesi olmasının onun elindeki kılıca, “ilk günaha” yani zora dayandırmaktaydı. Dühring’e göre mülkiyet “zor” üzerine kuruluydu. Yani bir nevi “art niyetli” insanların bu niyetlerine bağlı olarak diğer insanları zor altına almasıydı. Engels ise, üretim ilişkilerinin nasıl ortaya çıktığını, bunun belirli aşamasında nasıl egemenlik ilişkilerine dönüştüğünü, ekonomik gücü ellerinde tutanların nasıl “zorun” elinde bulunan maddi araçlara sahip olduğunu anlatır. Şimdi kanımca bu analojinin yani Dühring’in “art niyet” açıklamalarıyla toplumsal ilişkileri “bilimsel” kavrayışının “burjuvazinin kar etme hırsı” ile parelelliği bulunur. Çünkü her iki açıklama da metafizik olarak “belirlenmiş” insan topluluklarının zaten böyle yapmaya dair “ilk günahları” olduğunu söylemektedir. İnsanları yaptıkları şeyleri yapmaya iten dinamiğin, neden ve hangi ilişkilerin sonucunda oluştuğu halen belirsizdir.

Engels şöyle söyler;

“Kapitalist üretim tarzı, aralarındaki toplumsal bağın ürünlerinin değişimiyle kurulduğu bir meta üreticileri, bireysel üreticiler toplumuna doğru yol almıştır. Fakat meta üretimi temelindeki bütün toplumlar şu özelliğe sahiptir: üreticiler, kendi toplumsal ilişkileri üzerindeki kontrollerini yitirmişlerdir… Hiç kimse, bireysel ürününün gerçek bir talebi karşılayıp karşılamadığını, üretimin maliyetini karşılayıp karşılayamayacağını, hatta metasını satıp satamayacağını bilmez. Toplumsallaşmış üretime anarşi hakimdir.”2

Tek bir kapitalist işletme, kendi düzenlemesi, malları ne kadara alacağını, işçileri nasıl istihdam edeceğini, metaların maksimum üretimini rasyonalize edebilir fakat pazara girdiğinde kendinden bağımsız diğer sermayelerle karşı karşıya kalır. Onlarla mücadele edebilmesi için, sermayesinin devamlı olarak büyümesi gerekmektedir. Bu kapitalizmin “büyü ya da öl” yasasıdır. Bir yandan diğer sermayelerle mücadele yürütürken, içte ise üretimi yeniden rasyonalize etme yükümlülüğü ile bulunur:

“Onları proletaryanın sömürüsünü yoğunlaştırmaya iten şey de budur. Bu yüzden onlar için 25 yıl çalışabilir ve ertesi gün bir anda kapının önüne konulabilirsiniz. Bu yüzden, örneğin sağlık yardımını size bugün için vaadederler ancak gelecek için bunu vermeyebilirler. Bu yüzden işçilere gelip “Maaşlardaki kesintiyi kabul etmezseniz hepinizi işten çıkarmak zorunda kalacağız veya bu sağlık yardımından vazgeçmezseniz, o zaman yarınızı işten atmak zorunda kalacağız” derler. Bu durum, sürekli olarak yeni değişken sermaye kaynakları ve özellikle de daha yoğun ve daha ucuz bir şekilde sömürülebilecek insanları aralamalarına neden olan şeydir. Bütün bunlar, anarşinin itici güç olmasından kaynaklanmaktadır. Eğer sermaye birikiminin özel yapıları bulunurken aynı zamanda değer yasası ile birbirlerine bağlanmasalardı, işçileri bu kadar çok sömürmek durumunda kalmayacaklardı ifadesiyle kastedilen şey budur.”3

Genel olarak UKH’deki itiraz ise, sömürüyü kurucu unsurmuş gibi gösterip, anarşiyi ise ücretli emeğin sömürüsü temelinde izah etmeye yöneliktir. Peki o zaman soru şu, bugün insanlığın içerisine itildiği iklim krizi ve çevre felaketi neyin üründür? Buna emek-sermaye çelişkisi denilebilinir mi? Bunu “proletaryanın direnişini kırabilmek için, suni gündem” olarak mı nitelendireceğiz? Gezegen geri dönülemez bir sona doğru gitmekte ve bugün bu işi tersine çevirmezsek, insanlık ve gezegenimizde yaşayan diğer tüm canlılar için tamiri zor bir tahribat söz konusudur. Dünya, iki derece daha ısınırsa türlerin %40’ı son bulacaktır ve bu gezegenimizdeki bir çok canlının sonunu getirebilir. Her yıl 300-400 bin insan iklim değişikliğine bağlı nedenlerden dolayı ölmektedir ve önümüzdeki 10 sene boyunca küresel ısınma durdurulmazsa, bu rakam milyonları bulabilir.

İklim krizine ve çevrenin talan edilmesine neden olan şey “kar hırsı” değil, kapitalizmin rekabet yasaların altında yatan şey yani anarşinin itici gücüdür. Kapitalistler birbirleriyle olan rekabetinde ayakta kalabilmek için ucuz enerji için -ki bunlar fosil yakıtlardır-, dev tarımsal üretim için ormanları ortadan kaldırıyor, toprakları kurutuyor ve dünyayı toksik atıklardan oluşan devasa bir bataklığına çeviriyorlar.

Emeğin aşırı derecede toplumsallaşması ve bunun merkezileşmesi sonrasında yüz milyonlarca köylü yerlerinden yurtlarından olarak büyük şehirlere doğru akın etmektedir. Peki bunlar neden olmaktadır? Bu çelişkiyi tetikleyen nedir? Emek-sermaye çatışması mı? Köylü isyanlarının bastırılması için, burjuvazinin izlediği bir ayak oyunu mu? Durum hiçte böyle değil! Uluslararası Para Fonu (IMF), tarımın sanayileşmesi, gıda üretiminin ve taşımacılığının uluslararası entegrasyonu için 1980-1990’lar boyunca bir çok üçüncü dünya ülkesine sübvansiyonlarda bulundu. Tarımın endüstrileşmesi, yüzbinlece küçük üretici köylüyü topraklarından etti -çünkü tarımın merkezileşmesi ve endüstrileşmesi karşısında rekabet edemiyorlardı. Bu insanlar kendilerine iş bulabilmek için büyük şehirlerdeki merkezlere geldiler ve bugün gecekondu mahallelerinde ciddi olanaksızlıklar içerisinde yaşamaktadırlar. İnsanlığın dünya ölçeğinde yaşadığı bu çelişki -Amerika Meksika sınırına örülen duvarı düşünelim- kapitalist toplumun temel çelişkisinin başlıca hareket biçimi olan anarşi-organizasyonundan kaynaklanmaktadır.

Esas anlaşılması gereken husus, anarşinin itici gücünün sınıf mücadelesini likide ettiği değildir! Durum hiç de böyle değildir! Asıl anlaşılması gereken şey, toplumun dönüştürülmesinde sınıf mücadelesinin, kitlelerin bundaki belirleyici rolünün -tarihi kitleler yapar-, hangi koşullar altında olduğu ve zeminin hangi dinamikler tarafından hazırlandığıdır. Eğer bir bütün olarak toplumun dinamiklerini, itkilerini ve değişim ihtimallerini nasıl cereyan ettiğini ve bunan nasıl müdahale edilmesi gerektiğini anlayamazsak, hakim sınıf ilişkilerini köklerinden söküp atamayız.

Proleteryanın Şeyleştirilmesi

Şeyleştirme (reifikasyon) nedir? Soyut bir kavramı somut olarak bir vücuda büründürmek anlamına gelir. “Proletaryanın şeyleştirilmesi” sözü, komünizme geçmek için dünya proleter devriminin belirli bir ülkede ve belirli bir zamanda proletaryayı oluşturan belirli bireylerde vücut bulması, onlarda nesneleşmesine yönelik görüşü benimseme eğilimini ifade eder. Bu yaklaşım, proleterleri, mesela beyazların egemen olduğu Birleşik Devletler’de “siyahi halkı” somut bireyler olarak, yani komünizmin ideal bedenleri haline getirmek anlamına gelir. Bu örneği çoğaltabiliriz, mesele Kürdistan’dan bahsedecek olursak, Kürtlerin komünist bir devrim için “vücut” olduğunu söyleyenler sanıldığı kadar da az değildir.

Böylesi bir anlayış, Lenin’in ölümsüz katkısı “bilinç sınıfa dışarıdan gider” görüşüne hep ters gelmiştir. Sınıf bilinci, yani komünist bilinç, işçi sınıfı tarafından ontolojik olarak “varoluşsal doğası gereği” edinildiğini düşünülmektedir. Mesela Marx; “Fransız proletaryasının sınıf bilinçli olduğu tartışılmazdır” demektedir.

Burada Sovyetler Birliği’nde yaşanan Lysenko vakasının anlatılması gerekiyor. Lysenko proleter bir aileden gelmekteydi ve devrim sonrası yetişen ilk kuşaktan bir biyolojist ve tarım uzmanıydı. Sovyetler Birliği’ndeki tarımsal problemler için kafa yoruyordu. Fakat Darwin’i, mekanik bir şekilde tarım bilimine uygulamak istiyordu. Bir organizmanın gelişiminin çeşitli evrelerden geçtiğini ve bir evrenin çevre tarafından belirli bir şekilde etkilenmesiyle diğer tüm evrelerin de bunu uygun bir şekilde uyum göstermesiye canlının bir uyum sağlayacağını düşünüyordu. Böylece organizmadaki kalıtsal özellikler etkilenip değiştirilebilecekti. Ve böylece her mevsim yetiştirilebilecek tohumlar da üretilebilecekti.

Diğer taraftan ise burjuva bir aileden gelen ve komünist olmayan bir genetik bilimci olan Nikolay Vavilov bu tezlerin yanlış olduğunu söylüyordu. Bu tezleri Neo-Lamarckçı olduğunu dile getirip, genotip-fenotip ayırımının önemsenmediği, “genin” yok sayıldığı ve kromozomların kalıtımda rolünün olamayacağını söylemenin yanlış olacağının altını çiziyordu. Şimdi tüm bu tartışmalar, Sovyetlerin ileri atılım yapıp tarımı sanayileştirmek istediği ve halk kitlelerinin refah düzeyini yükseltmek istedikleri döneme denk gelmektedir. Halk kitlelerinin temel ihtiyaçları kesinlikle karşılanmalıydı. Sovyetler halen yer yer kıtlıkla mücadele ediyordu. Tüm bu koşullar altında, bilim alanında yürüyen bu tartışmalara SBKP müdahil oldu. Lysenko proleter kökenli ve komünist olduğundan dolayı, onun proleterler için yanlış yapamayacağı düşünülüyordu. Lysenko’nun tüm projeleri desteklendi. Kendisi SSCB’nin bilim kurulu başkanı oldu. Vavilov’un ise tüm sübvansiyonları kesildi. Hatta laboratuvarı elinden alındı, bilim yapması engellendi. Şimdi, görüleceği gibi bu tartışmanın esas odak noktası, “bir kişinin bilim yapma haklarının elinden alınması” değildir. Bu elbette olmamalıdır, fakat burada esas odak noktası bu mesele değildir. Esas odak noktası “proleter olanların hakikate erişmede averajlı olduğu” görüşünün, bizlere nelere mal olduğudur. Bu proletaryanın şeyleştirilmesinin, komünist devrimin birinci dalgasında, komünizme doğru yol alma mücadelesi içerisinde ona karşıt gelen yöntem ve yaklaşımlarının, komünizm bilimini nasıl geriye çektiğinin billurlaşmış bir örneğidir.

Şimdi ise tüm Maoistleri ilgilendiren yakın dönemimizden bir örnek verelim. DEH’in (Devrimci Enternasyonalist Hareket) kurulmasında ve Hindistan’da revizyonistlere karşı mücadelede önemli katkıları olan Ajith’i hepimiz biliyoruz. Ajith, Mao’nun ölümünden sonra Mao’ya karşı saldırılarda önemli oranda pozitifti. İyi şeyler de yaptı, fakat komünizmi bir bilim olarak ele almayışı ve ideolojiyi bir nevi felsefeye indirgemesi, komünizme karşıt gelen tali unsurlardan da kopmasını engelledi.

Mesela, kendisi proleterya hakkında şu sözleri söylemiştir:

“Mao, partinin tüm üyelerinin sınıfsal kökenlerinden bağımsız olarak proleter dünya görüşü ile donanması gerekir der. Ancak bu noktada işçi sınıfından gelenler ile diğerleri arasında niteliksel bir fark vardır. Özellikle de hakim sınıftan ve orta sınıftan gelenlerin sınıfsal intiharı gerçekleştirmeleri önemlidir.”4

Şimdi burada açıkça görülen şey, komünist olmak için proletaryadan gelmenin avantajlı bir durum sağladığını söylemektir. Bir konferansta5, Filipin Komünist Partisi temsilcisi, parti üyeliği başvurusunda bulunanların sınıflara göre denetlenme süresi olduğunu söylemişti, yani her başvuru, başvuru yapanın sınıfına göre ayrı muameleye tabi tutuluyor: işçiler 6 ay, köylüler 1 yıl, şehir küçük burjuvazisinden gelenler ise 2 yıl… Şüphesiz ki, partiye alımlar sıkı olmalıdır ve insanlar belirli bir denetime tabi tutulmalıdır, fakat bu görüşe göre MİT mensubu ve sıkı yönetim komutanlarından bir karşı devrimcinin oğlu olan Cemil Oka, yaklaşık 30 sene parti üyesi olmayı beklemelidir. Bir fabrikatör çocuğu olan Friedrich Engels ise, şu an gökten bir anda iniverse ve Filipinler Komünist Partisi’ne gitse, sanırım onu kapıda bir hayli bekletirler…

Proleter devrimi başka bir ifadeyle komünist devrimi tek tek proleterlerin bir devrimi olarak görme, onu yalın sınıf hislerini indirgemenin diğer bir hatalı sonucudur. Sınıfın kendinden yalın hisleri, onun ezilmiş olması, onun bu dünyanın haline duymuş olduğu öfke, onda a priori bir “komünist” ya da “devrimci” bilinç oluşturmaz. Şüphesiz ki, dünyanın bu haline duyulan öfke, ona meydan okuma son derece önemlidir, fakat tüm bu öfkeli olma hali Lenin’in de söylediği üzere bir komünist bilinci oluşturmaz, bu bilinç ona dışarıdan götürülmelidir.

Komünist bilinci “sınıf hislerine” “sınıfsal sezgilere” indirgemenin -en azından sınıf bilinci için bunun avantajlı bir şey olduğunu düşünmenin- diğer bir problemi ise, gelecek toplum projesine yönelik perspektifi “rövanşizme” parelel şekilde görmesidir. Bir ülkede kurulacak sosyalist devleti, sınıf ayrılıklarını tüm dünya arenasında ortadan kaldırmak üzere bir üs alanı olarak görmek yerine, salt ayakların baş veya birincilerin ikinci, ikincilerin ise “nihayet hak ettikleri yere geldikleri” bir devlet biçimi olarak görülmesi durumudur. Ve evet, tekrar edecek olursak bu rövanşizmden başka bir şey değildir. Ve BA’nın YENİ KOMÜNİZM’de anlattığı ve ısrarla üzerinde durduğu, “4 bütünden kopuş”6 ile en ufak bir ilişkisinin olmadığı açıktır.

Epistemoloji

Az önce ifade ettiklerimizin büyük bir kısmı epistemoloji alanına aittir: Yani bilgi bilimine. Yani bildiğimiz bilgilerin doğruluğunu ve yanlışlığını ortaya koyan bilime… Bu konu, ideoloji demenin ötesinde bir şeydir. “Biz bu şekilde düşünüyoruz” demekten ziyade, neden böyle düşünüldüğü, bu düşüncenin hangi sürecin, hangi dinamiklerin ürünü olduğu ve neden bunun doğrulanabilir olduğu üzerinedir epistemoloji konusu. Ve metodolojinin, yani yöntem bilimin de önemli bir ayağını oluşturur.

Özellikle akademi alanı, “nesnel gerçekliğin” olmadığı konusunda son yarım yüzyıldır canhıraş bir şekilde kafa patlatmaktadır. Onlara göre “nesnel gerçeklik” asla bilinemez. Nesnel gerçekliğin olmadığını savunanlar, “nesnel gerçekliği savunanlar için ise “totaliter” derler. Bu görüşe “göre gerçekleri bilemeyiz, ve gerçeğe tekabül eden hakikatlar diye bir şey de yoktur. Buna bağlı olarak “bu toplumun gerçekte ne olduğu ve ne yöne gitmesi gerektiği fikrini savunmak ise tamamen totaliterliktir” anlayışını savunurlar. Bunu kabaca formüle ediyorum, fakat esas itibariyle çerçevesi budur. BA, Yeni Komünizm çalışmasında göreceğiniz üzere bu fikirlerle “takıntı” derecesinde ilgilenir. BA, bu fikirlerle gerçek anlamıyla alay ederek şu örneği verir:

“Aslında biraz üzerine düşünürseniz şunu fark edersiniz, rölativist olan herkes, ancak bir şey kendilerine dokunana kadar rölativisttir. Bir kimsenin objektif realitenin ne olduğunu gerçekten anlatabileceğine inanmıyorum. Ancak bilirsiniz, son birkaç haftadır kendimi iyi hissetmiyordum. Doktora gittim. Ve doktor bana bazı testler yapacağını söyledi. Daha sonra beni aradılar ve şöyle dediler: “Biz bazı testler yaptık ve bu testler sonucunda sizin böbreklerinizde bir sorun olduğu ortaya çıktı.’ Siz kimsiniz de benim böbreklerimde bir sorun olduğunu söylüyorsunuz?” En kararlı rölativistlerin bile ucu kendilerine dokunduğunda cevap verme şekilleri bu değildir.”7

Bu insanlar kelimenin tek anlamıyla, realitenin keşfedilemiyeceğini, yeni bir hakikatin daima eskisini yadsıyacağını o yüzden realiteye denk düşen bir hakikatin de bulunmadığını savunurlar. Bunun yerine herkesin kendi hakikati olduğunu söylerler. Bu naratif bir yaklaşımdır. Yani hakikat diye bir şey yoktur fakat anlatı vardır  Herkesin anlatısı ise kendinedir. O halde herkes kendi anlatısı peşinde gitmelidir. Nesnel gerçekliği anlama, onu değiştirme yani nesnel gerçeklikler elde edinme katiyen önerilmemelidir çünkü bu “başkasının hakikatini” benimsemek olur…

Şimdi birileri çıkıp da şöyle söyleyebilir; “Komünizm bir bilimdir ve o kendisine diyalektik materyalizmi baz alır. O halde rölativizm eleştirisinin, narativizmin bizimle ilişkisi nedir?”. Bu doğru, komünizm bir bilimdir ve kendisine diyalektik ve materyalist yöntemi esas alır. Ve bir bütün komünizm tarihi boyunca esas olarak bunu yaparken bile tali olarak, onun bilimsel yöntem ve yaklaşımına karşıt gelen epistemolojik ve metodolojik hataları da barındırır. Olguları anlatırken “gerçekten oldukları gibi ve gerçekten cereyan ettikleri gibi” anlama yerine bir tür sınıf hakikati, sınıf anlatısı ile anlatma eğilimi vardı. Proleter bilim, proleter hakikat gibi kavramlar kullanıldı ve bu gerçeklikle olan ilişkimizde bilimsel uygunluk yerine “bizim sınıfımıza yarıyor mu” reel politiğine indirgendi. Mao Zedong, bir çok yanıyla bunlardan kopuşu ifade etmektedir. Doğru fikirler nereden gelir sorusunu sorar; “üretim ilişkileri, sınıf mücadeleleri ve bilimsel deneyler” diye cevaplar. Marksizm’in diğer bilimleri ve insan faaliyetlerini kucaklaması gerektiğini ama yerini almaması gerektiğini söyler8. Ve tüm bunlar UKH tarihimizde devrim niteliğindedir. Lakin Mao Zedong bile, kopuş gerçekleştirdiği noktaların önemini tam olarak anlayamamıştır. Bundan dolayı, BPKD (Büyük Proleter Kültür Devrimi) esnasında, proleter hakikat türünden kavramlar boy göstermeye başlar. Klasik müzik dinleyenlerin burjuva olduğu, tüm gözlük takanların entelektüel yani burjuva olduğu görüşü yer yer savunulmuştur. Kısacası Mao Zedong, bizlere üzerinde yükseleceğimiz yeni bir zemin sunmakla birlikte, bu tali hataların bir kısmından tam da köklü şekilde kopamamıştır.

BA’nın “aslında tüm hakikatler komünizm için iyidir ve tüm hakikatler komünizme gitmemize yardımcı olabilir.” epistemolojik yönelimiyle, “proleter hakikat” demenin arasında uçurumsal bir fark vardır. Proleter hakikat, nesnel gerçekliği anlama onu değiştirmede hakikatin uygunluğu yerine kendi “sınıf hakikatini” ileri sürmektir. Bu bir nevi, röletavistlerle “anlatı” yarışıdır.

Epistemolojiye ilişkin başka yakıcı bir örnek ise Mao’nun kitle çizgisi siyasetidir. Mao Zedong, komünüst partisinin faaliyeti ile kitleler arasında bir çelişki olduğunu biliyordu. Kitlelerin komünist faaliyete geçebilmesi için UKH  içinde yeni bir konsepti öne sürdü: Kitle Faaliyeti. Kitle faaliyeti, kitleler içerisine gidip, onlarda var olan ama dağınık olan bilgileri alıp, onları merkezileştirir ve kitlelere geri götürür. Bunu kitlelerden kitlelere diye formüle ederiz. Şimdi açıkça söylemek gerekir ki, Mao hiç bir zaman “kitlelerin bütün fikirlerini alalım” demedi. Doğru fikirlerini alalım dedi. Bu büyük bir ayrım çizgisidir. Mao Zedong, kitle kuyrukçuluğu yapmadı ve aksine her zaman kitlelerden gelen akıma karşı direndi9. Bunun büyük puntolarla vurgulanması gerekir. Ancak öte yandan formülasyonunun şöyle bir hatalı yanı vardı; Mao, tüm hakikatlerden yola çıkarak kitlelere gitmek yerine, kitlelerin kendi edindiği doğrulardan yola çıkarak mücadele yürütüyordu. Ve bu hakikati “makul olan hakikat” seviyesinde ele almanın bir formülasyonuydu.

Bu durumu şöyle bir örnekle açıklamaya çalışalım; eğer Kürdistan’da yaşıyorsanız ve ulusal baskıya maruz kalmış bir Kürtseniz, sahip olduğunuz bilinç düzene duyduğunuz bu sosyal çelişkiyle sınırlıdır; toplumun bu çelişkisi büyük realitenin bir parçasıdır, realiteden bağımsız bir realite değildir. Ancak yine de büyük realitenin bir parçasıdır, ki bu kendini dönem dönem başat çelişki olarak gösterse bile bu şekildedir. Burada eğer siz, yalnızca bu ulusal baskıya maruz kalan Kürt bireyin verili şekilde anlayabileceği hakikatinden  -makul hakikat- yola çıkarak, onu örgütlemeye çalışırsanız, onu sadece bu sınırlılıkta tutar, diğer toplumsal fay hatlarını ve bunları ortaya çıkaran temel çelişkiyi, bunun neden dünya ölçeğinde işlemekte olduğunu ve bunun çeşitli biçimlere dönüştüğünü anlatmadan, komünizm için devrimci bir transformasyona tabi tutmadan, sadece popülist bir epistemolojiyi uygulamış olursunuz. Ve bu popülist epistemoloji çoğu zaman kendisini, ezilenlerin ihtiyaç duyduğu devrimin temellerini ve olası yollarını anlatmak yerine bir nevi ezilenlerin kesiştiği -Kürt/Alevi/Emekçi/Kadın/Eşcinsel bu halka daha da uzayıp gidebilir- toplumsal hak alma mücadelesi olarak kendisini gösterir. Israrla tekrar etmek istiyorum ki, Mao Zedong bazı tali hatalarının, mesela ‘köylü kitleleri beyaz bir sayfa gibidirler’ veya ‘kitlelerin çoğunluğu çoğu zaman doğrudurlar’ türünden yaklaşımları haricinde, kitlelerin geri yanlarıyla uzlaşmamıştır! Kendisi, kitlelerin, devrime yakıcı derecede ihtiyacı olan halk kitlelerinin dönüştürülmesi gerektiğini biliyordu. Fakat son tahlilde kitle çizgisi siyasetinde, tüm hakikatler yerine kitlelerin anlayabileceği bazı “makul hakikatler” ile fikirlerin radikal temelde devrimcileştirilmesi mümkün değildir.

Enternasyonalizm

Enternasyonalizm, Marx ve Engels’in çıkış noktası olmasına rağmen, UKH içerisinde enternasyonalizme bakış açısı belirli düzeylerde kendisini şu şekilde göstermiştir; “bir ülkenin proletaryasının diğer bir ülkenin proletaryasına yardım eli uzatması.” Proletarya enternasyonalizmi, proleter devrimlerin bir başlangıç noktası olmasından ziyade, ezilenlerin kendi aralarındaki bir dayanışma ruhu derekesine indirgenmiştir.

Buna paralel olarak, bir ülke devrimi ile dünya devrimi arasındaki ilişkide bir çelişki olduğu düşünülemedi. Örneğin, SSCB, proletarya enternasyonalizmini kendi modellerinin bir genişlemesi olarak görüyordu. Bundan dolayı, “sosyalist anavatanın savunulmasının” diğer ülkelerin devrimleriyle çelişki oluşturabileceği düşünülmüyordu.

Mao Zedong, Komintern’i takip etmedi. Onların bu bakış açısını eleştirdi. Proletaryanın olmadığı bir ülkede proleter bir devrim yaptı. Komünist Hareket buna ikircikli şekilde baktı ve Mao’yu hep şüpheyle değerlendirdiler. Japon emperyalizmine karşı mücadelesinde de Komintern’i takip etmedi. Japon emperyalistlerini baş düşman ilan ettiklerinde bile, esas hedef Japonların defedilmesi değildi, bir dünya devriminin parçası olarak Çin’de halk devrimini gerçekleştirmekti. Japonlara karşı mücadele, başlıca mücadele biçimini almıştı fakat esas amaca, komünist devrim yapma ihtiyacına bağlı kalarak! Komintern bu çelişkileri anlayamadı, zira onlar “sosyalist anavatanı savunmayı” dünya proleter devrimini savunmak olarak görüyorlardı, ve dünya proleter devrimini savunmak için -yani Sovyet anavatanı için- gerektiğinde diğer devrimler feda edilebilirdi.

Mao, tüm bunlardan önemli bir kopuşu temsil ediyordu, ancak o da önemli oranda koptuğu yerlerde sendeledi. Sovyet revizyonistlerinin özellikle 70’li yılların başında Çin’i işgal tehditlerine karşı, yeni “baş düşman” ilan etti ve bu yeni baş düşmana karşı yeni ittifaklar aradılar; mesela Nixon Amerikası, Şah’ın İranı, Marcos’un Filipinleri, Pinochet’nin Şili’si…

Şimdi burada düşülen çizgi hatasının felsefi arka planına ilişkin kitaptan bir alıntı yaparak devam etmek istiyorum.

“Mao, önemli felsefi çalışmalarından biri olan Çelişki Üzerine’de, bir şeyin değişmesine temel oluşturan şeyin, onun kendi içindeki çelişkiler olduğu konusuna değinmiştir. Yumurta ve taş örneğini vermiştir: doğru sıcaklık sağlanırsa, yumurta, bir canlı üretebilir, ama taş üretemez. Neden? Her birinin kendi içerisindeki aykırılıklar ve dinamikler sebebiyle. İçsel doğası gereği, taşın, bir canlı meydana getirmek için gerekli dayanağı yoktur; ne kadar ısıtırsanız ısıtın, bunu meydana getirmeyecektir. Mao, bir şeyin değişimi için o şeyin kendi içindeki çelişkilerin, değişimin temelini oluşturduğunu anlatmak için bu örneği kullanmıştır. Ve aynı örneği kullanarak, yumurtaya uygulanan sıcaklığın değişimin doğrudan sebebi olduğunun da altını çizmiştir. Bu durum, değişimin gerçekleşmesi için dış bir koşuldur, ama değişimin temel dayanağı değildir. Suyu ısıtmak gibi. Suyun buhara dönüşmesinin sebebi, onun içsel doğası, kendi içindeki çelişkilerdir. Isıtma, değişimin doğrudan sebebidir, ama suyun içsel doğası değişimin temelini oluşturmaktadır. İşte bu, Mao’nun değindiği önemli noktalardan biriydi. Fakat maalesef, bunu, geçerli olduğu noktaların ötesinde, tek boyutlu olarak uyguladı. Şöyle anlatayım: Mao esasında enternasyonalistken bile, her ülkenin kendi içsel çelişkilerinin olduğunu ve bu ülkedeki devrimin gerçekleşmesi için bu çelişkilerin devrim için temel dayanak olduğunu söyleme eğilimi vardı. İçsel çelişkilerin değişimin temeli olduğu prensibini uyguluyordu ki, bu oldukça geçerli ve çok önemli bir prensiptir. Ve o ana kadar komünist hareketinde net bir şekilde anlaşılmamış ve buna dayanarak harekete geçilmemiştir (hiç anlaşılmamış değildir ama hâlâ netlik kazanmamıştır.) Ancak problem, kapitalist-emperyalizm çağında, içsel çelişkilerin farklı şekilde uygulanmasıydı.”

“Bu kompleksitenin bir diğeri de budur -maddenin farklı örgütlenme seviyeleri bulunur. Basitçe söylemek gerekirse, bir ülke, maddenin örgütlenmesinin bir seviyesidir. Ülkeler ve halklar (buralardaki her şey) pek çok farklı biçimde bulunurlar ve hareket halindeki maddeden oluşurlar. Dünya arenası, bir bütün olarak dünya ise maddenin örgütlenmesinin bir başka seviyesidir. Yani, bir anlamda ya da bir düzeyde, bir ülke içindeki iç çelişkiler ondaki değişimin de temelidir, ancak bu ülke daha büyük bir bütünün, daha büyük bir dünyanın ve son tahlilde belirli bir ülkede olan bitenleri daha çok belirleyen bu büyük dünyanın iç çelişkilerinin bir parçasıdır.”10

Yaşadığımız emperyalist kapitalizm çağında, bir bütün olarak dünyayı birbirine bağlayan çelişkilerin kompleks yapısını, nasıl bir vücudun parçası olduklarını, bir parçanın nasıl bütünü etkilediğini ve bunların neden dünya arenasıdan görülmesi gerektiğine dair bu berrak analizler, geçmişin enternasyonalizmden bir kopuşu içerir. Bu “benim ülkemin devrimi” demenin yerine, bulunduğun ülkeye dünyadan bakmak ve yine dünyanın çelişkilerini çözmek için bakmak demektir. Örnekten de görüleceği üzere BA’nın Yeni Komünizmi, UKH’in enternasyonal anlayışına yeni bir zemin kazandırır. UKH’nın yokmuş gibi gördüğü, sosyalist bir ülkede devrimi sürdürmek ile dünya devrimi arasındaki çelişkiyi, dünya sahnesinden bakarak bir ülke devriminin ilerletilmesi gerektiğini söylemektedir.

Sonuç olarak;

Bu sunumun amacı, kitabı yorumlamaktan ziyade, kitaba giriş niteliğinde bazı örnekler vermektir. Az önce vermiş olduğumuz örnekler, bizim tarihimizin bir kesitine dairdir ve adını açıkça söylemek gerekirse kritik olan çelişkinin çözümlenmesinin bir ifadesidir. Ve tüm bu tartışmalar, “dünyada bu denli acı ve zulmün temel kaynağı olan bu sisteme nasıl son verileceği ve tamamıyla farklı ve çok daha iyi bir şeyi nasıl oluşturacağımız sorunudur.” Bu kitap, dünyanın anlaşılması ve değiştirilmesi işine koyulmuş olanlar için yeni bir başlangıç noktasının ana unsurlarını sunmaktadır. Bir yoldaşın tabiriyle bu Yeni Komünizm’de bayağı bir yeni komünizm var.


Dipnotlar:

1)Raymond Lotta, Anarşinin İtici Gücü, http://yenikomunizm.com/anarsinin-itici-gucu-uzerine/
2)Engels’den aktaran Raymond Lotta, Anarşinin İtici Gücü, http://yenikomunizm.com/anarsinin-itici-gucu-uzerine/
3)Bob Avakian, Atılımlar, El Yayınları tarafından yayına hazırlanmaktadır.
4)İshak Baran ve KJA, Ajith, Geçmişin Tortusunun Bir Portresi, El Yayınları 2019, sy39-40
5)Marksizmin Güncelliği Sempozyumu, Almanya Frankfurt, 9-10 Haziran 2012
6)“Sosyalizm genel olarak, bütün sınıf haklılıklarını ortadan kaldırması, sınıf farklılıklarının dayandıkları bütün üretim ilişkilerinin ortadan kaldırılması, bu üretim ilişkilerine, tekabül eden bütün toplumsal ilişkilerin ortadan kaldırılması, bu toplumsal ilişkilerden doğan bütün düşüncelerin altüst edilmesine varmak üzere devrimin sürekliliğinin ilanıdır, zorunlu bir geçiş noktası olarak proletaryanın sınıf diktatörlüğüdür.”
7)Bob Avakian, Yeni Komünizm, Gerçek bir devrim ve kökten yeni bir toplum için gerçek kurtuluşa giden yolda, bilim, stateji ve önderlik, El Yayınları, Sf 86
8)Daha fazla bilgi için bakınız;Bob Avakian, Kültür, Sanat, Bilim ve Felsefe Üzerine, Yordam Kitap, « Epistemoloji: Dünyayı Tanıma ve Değiştirme Üstüne » Konulu Bir Tartışmada, Bob Avakian, Yoldaşlarla
9)Mao,Vietnam savaşında, Amerkan emperyalizmine karşı büyük direnişte ÇHC’nin olanaklarını seferber ediyordu. Belirli bir süre sonra bazı köylüler « aç kalıyoruz » diye ürünlerini Vietnam halkına göndermek istemediler. Mao ise, « açlık doğrudur ama orada insanlar ölüyorlar » diyerek karşı çıkıyordu.
10)Bob Avakian, Yeni Komünizm, Gerçek bir devrim ve kökten yeni bir toplum için gerçek kurtuluşa giden yolda, bilim, stateji ve önderlik, El Yayınları, Sf 126,127




Biz Kimiz?

Bob Avakian (BA), geçmiş devrimci tecrübe ve teoriyi, insan faaliyeti ve düşüncesinin geniş yelpazesini kendine kaynak edinmiş ve bunun eleştirisel bir tahlilini yapmış, 50 yılı aşkın devrimci komünist çalışmanın ürünü olarak doğru bir yöntem ve yaklaşım temelinde komünizmin yeni sentezini, Yeni Komünizmi inşa etmiştir. İnsanlığın ve devrimler tarihinin daha derinden anlaşılmasını, daha iyi kavranmasını ve gelecek devrimlere yönelik bizlere eşsiz bir stratejiyi sağlayan bu Yeni Komünizm, önceden geliştirilmiş komünist teorinin bir devamıdır, fakat aynı zamanda onun ötesine geçen nitel bir sıçramayı ve bazı önemli hususlarda ondan bir kopuşu da temsil etmektedir.

Komünizm bir inanç, bir felsefe veya yanlış (yani öznel olan, bilimsel olmayan) bir ideoloji değildir, nihayetinde belli belirsiz bir şey, bilimsel yöntem ve yaklaşıma aykırı olan bir şey de değildir. Temel olarak ve esasen, insanın toplumsal gelişimini ve olası gidişatını analiz etmek ve sentezlemeye yönelik bilimsel bir yöntem ve yaklaşımdır. Bir bilim olarak komünizm, dünyanın anlaşılmasının ve dönüştürülmesinin en sistematik yoludur ve insanlığın duyduğu bütün ızdıraplardan; insanlığın sömüren ve sömürülen, ezen ve ezilen olarak bölünmüşlüğünden, çevresel yıkımın geri dönülemez kritik bir noktaya sürüklenmesinden, kadınların ataerkil sistem tarafından baskı altına alınmasından, “geleneksel” kültüre uymadığı için LGBTQ bireylerin ötekileştirilmesinden, dünyanın ezen ve ezilen uluslar şeklinde parçalanmışlığından kurtuluşu sağlayacak tek şey komünist devrimdir, DAHA AZI DEĞİL! Ve bugün bu komünist devrim, BA’nın mimarı olduğu ve önderlik ettiği Yeni Komünizm tarafından temsil edilir ve komünist devrimin yeni bir başlangıç noktasını bizlere sunar.

Bizler, BA’nın mimarı olduğu Yeni Komünizm‘in takipçileriyiz, BA’nın önderliğini takip eden, Yeni Komünizm temelinde dünyayı anlama ve değiştirme sorumluluğunu üstlenenleriz.

YeniKomunizm.com web sitesinin yayın çizgisi iki sacayağı üzerine oturmaktadır. Bunlardan ilki, Yeni Komümizm‘in mimarı ve önderi olan BA’yı ve çalışmalarını mümkün olan en geniş kitlelerle buluşturmaktır. BA’nın kritik önderliğini bilince çıkarmak ve onun yılmaz takipçisi olmak, Yeni Komünizmin anlaşılması ve ayırt edilmesinin temel bir parçasını teşkil eder.

İkincisi ise, Yeni Komünizm‘in ulaştığı halk kitlelerinin ve bu toplumdan rahatsız olan herkesin, nihai hedefi sömürüsüz ve baskısız bir dünya inşa etmek yolunda, komünizmin yeni çıkış noktasını baz almalarını sağlaması, kazanma şansı olan gerçek bir devrim hareketinin inşası için sorumluluk alır ve Lenin’in de söylediği üzere “örgütleyici araç” rolünü oynar.

Bu web sitesi, bir yandan proleter dünya devriminin önderi olan BA’nın ardından gidebilmek için kendisinin tüm çalışmalarını büyük bir hassasiyetle takip eder ve devrim isteyen herkesin aynı şeyi yapması için mücadele yürütür. Diğer yandan ise REVCOM.US’de çıkan Yeni Komünizm‘in önder kadrolarının çalışmalarını -konuşmalarını, açıklamalarını ve makalelerini- Türkçeye kazandırıp, insanların bu çok önemli düşüncelerden ve tecrübelerden öğrenmesini sağlar.

Bu web sitesi, Türkiye, Kürdistan ve yakın coğrafyadaki gelişmeleri dünya sahnesinden bakarak analiz eder ve insanlığın kurtuluşu yolunda perspektif sunar. Bugün Türkiye toplumu Batı emperyalizminin değerleriyle Orta Çağ feodalizminin kökten dinciliği arasında sıkışıp kalmıştır. Kendilerini “sol”, “sosyalist”, “komünist” olarak adlandıran çeşitli güçler, gerçekte “işçicilik”, “şovenizm”, “milliyetçilik”, “jingoizm”, “kimlik siyaseti”, “parlamenterizm”, silahlı veya silahsız “ekonomizm”, “kendiliğindencilik” gibi komünizm ile alakası olmayan çeşitli fikir ve politik yaklaşımların ağır etkisi altındadırlar. Gerçeği söylemek gerekirse, bu durum devrim isteyen milyonlarca insanın umudunu dumura uğratmıştır. Oysa Yeni Komünizm, soyut arzular ve niyetler temelinde değil, mevcut dertler ve sorunlar yumağının tam da göbeğinde ve bilimsel bir temelde yepyeni bir dünyanın mümkün olabileceğini göstermekte; gerekli potansiyeli görmemiz için bize doğru bir yöntem ve yaklaşım sağlamaktadır.

BA’nın da işaret ettiği üzere, toplumun “çok katmanlı ve çok renkli” yapısı -yani birçok toplumsal meselenin üst üste gelmesi ve aynı şey olmaması durumu- ve bunun pozitif yanlarının insanlığın kurtuluşu için neyi ifade ettiği meselesi, ele alınması gereken oldukça meşakkatli, fakat aynı zamanda zorunlu da bir ödevdir.

YeniKomunizm.com web sitesi, “Aslında hakikat olan her şey proletarya için iyidir, tüm hakikatler komünizme ulaşmamıza yardımcı olabilir.” epistemolojisine dayanarak, insan faaliyetlerinden öğrenmeyi ve bunu bir bütün olarak insanlığa sunmayı görev edinir. Dolayısıyla YeniKomunizm.com web sitesi dikkatini toplumun tüm gözenekleri üzerinde yoğunlaştırır; komünist veya devrimci olmasa dahi, bilimsel ve sanatsal her ilerici faaliyete ve fikre memnuniyetle sayfalarında yer verir. Onları, Yeni Komünizm’in kalbi olan “sağlam çekirdek temelinde alabildiğince esneklik” ilkesince kucaklar, onlarla gerçek bir mayalanmayı hedefleyerek güçlü bir fikir alışverişi gerçekleştirir, fakat asla onların yerine geçmez.

İnsanlığın hakikaten umuda ve yeni ilhamlara ihtiyacı var. Bilimsel temelde umut için insanlığın daha fazla komüniste ihtiyacı var! Gerçek bir devrim için, Yeni Komünizm büyük ve güçlü bir temel teşkil etmektedir. Bu dünyada vücut bulan tüm acımasızlıkların nedenlerini anlamak; bunlara niçin ve nasılları ile cevap olabilmek için, halk kitlelerinin ve bu toplumdan rahatsız olan diğer sınıflardan insanların, kendilerini değiştirerek toplumu değiştirebilmeleri için Bob Avakian’ın mimarı olduğu Yeni Komünizm‘i araştırmaları, anlamaları, bu temelde çelişkilere müdahale etmeleri ve evet, gerçek bir kazanma şansı için gerçek bir devrim stratejisine sahip olmaları ve devrim hareketini inşa etmelidirler.

Evet, BA’nın bizlere söylediği gibi “Devrim mümkündür, zorunludur ve gerçekten arzulanabilir”.




DEH Katılımcı Parti ve Örgütlerine Açık Mektup

Editörün Notu: Devrimci Komünist Parti, ABD tarafından Devrimci Enternasyonalist Hareket – DEH (Revolutionary Internationalist Movement – RIM) katılımcı partilerine 1 Mayıs 2012 tarihinde gönderilen tarihi belgedir. Enternasyonal Maoist hareket içindeki iki çizgi mücadelesinin nasıl geliştiğini ve Bob Avakian önderliğinde geliştirilen komünizmin yeni sentezi ile bilimsellikle çelişen geçmişin hatalı pozisyonlardan kritik kopuşun gerekliliğine yönelik oldukça önemli bir çalışma olan bu belgenin çevirisini okurlarımızın dikkatine sunarız.

Bu belgenin kaynağı için ayrıca bkz: https://revcom.us/a/274/rimipublish-final.pdf

Ayrıca bkz: http://demarcations-journal.org/issue03/letter_to_participating_parties_of_rim_revolutionary_communist_party_usa.pdf


Sevgili Yoldaşlar,

Devrimci Enternasyonalist Hareket’te bir arada çalışma deneyiminin, bizleri DEH içerisinde daha önce birleşmiş olan güçlerin temel meseleler üzerine ayrıştıkları keskin bir kavşağa getirdiği bir dönemde yazıyoruz. Günümüz dünyasında gerçek komünizmin olması için, uluslararası komünist hareketi hangi ideolojik ve politik çizginin tanımlayacağı en temel meseleleri üzerine iki-çizgi mücadelesine katılmanın gerektiği bir dönem ile karşı karşıyayız.

DEH’in kuruluşu oldukça önemli bir rolün başlangıcıydı, ki DEH dünya Maoist güçlerinin -Çin’de 1976’da devrimin yenilgisinden sonra komünizme ilerlemek için Mao Zedong’un mirasını sürdürmeye bağlı olan güçlerin- embriyonik bir merkezi olarak 20 yıl boyunca bu rolünü oynadı. Hepimizin bildiği gibi, DEH son bir kaç yıldır böyle bir merkez olarak işlememektedir. Doğru bir ideolojik ve politik çizgi etrafında ilkeli bir tutarlılık temelinde uluslararası bir düzlemde devrimci komünistlerin birliğine yönelik ihtiyaç bugün çok daha önemliyken, bu işlemeyişin nedenleri mevcut kavganın parçalarıdır. Fakat böyle bir birlik ancak kararlı bir iki çizgi mücadelesi yoluyla ortaya çıkabilir ve çıkmalıdır da.

Bu süreci ileri götürmekte başarısız olmak ciddi zararlar vermiştir. Örneğin, 2011’de Kuzey Afrika’da ve Ortadoğu’da meydana gelen ayaklanmalar ve artçıları karmaşık ve çelişkili bir şekilde devam etmektedir ve “hatalı” çözümlere karşıt olarak, net olan şey temel bir devrimci çizgide savaşacak komünistlerin uluslararası gücünün yokluğunun sonuçlarıdır. Bu ayaklanmada ve yine esas olarak emperyalist ülkelerde meydana gelen işgal hareketleri gibi diğer kitle hareketlerinde, insanlığın şu anda içerisine kilitlendiği çerçeveyi kırabilecek güçleri meydana getirecek bir güzergâhta bu mücadelelere önderlik edebilecek keskin ve net bir devrimci komünist tasarıma ve giderek karmaşıklaşan durumu etkilemeye yönelik komünist güçlerin çabalarına büyük bir ihtiyaç bulunduğunu görmek kolaydır. Tüm dünyadaki kitlelere sunulan alternatifler, kapitalizmin ve emperyalizmin hakimiyeti güzergahından insanları özgürleştirmeye götürmeyecek ve sosyalizm ve nihayetinde komünizm güzergahına sokmayacak olan egemen sınıfların modası geçmiş sistemlerinden biri veya ötekidir.

Yaşayabilir ve gerçek anlamda özgürleştirici bir vizyon ve program sunmaya ve bu temelde kitlelerin önderliğiyle bağlantılar oluşturmaya muktedir gerçek bir devrimci komünist akım olmaksızın halk gerici alternatifler arasında sıkışmaya mahkumdur ve öyle de kalacaktır. Dünya çapında ortak bir ideolojik çizgi bağlamında belli ülkelerde kök salabilecek devrimci komünist örgüt ve önderliği yaratmak yeni bir proleter devrim dalgasını meydana getirmenin de can alıcı bir parçasıdır. Gerçek şu ki, komünizmin ne olduğu ile doğrudan ilgili bu ideolojik ve politik meselelerle yüzleşmeksizin ve komünizm ile çelişen konseptlerden kopmaksızın komünistlerin uluslararası örgütlülüğü için yaşayabilir bir çerçeve olamaz. Uluslararası komünist hareketin gelişmesi gerekiyor ve Devrimci Komünist Parti ABD başkanı Bob Avakian’ın yeni sentezi ile geliştirilen teorik ve politik çerçeve bu türden bir gelişme için temel olarak hizmet etmektedir.

En temel anlamda şeyler, ne o, ne de bu partinin yıkılmış olmasından veya çizgi meselelerinde DEHKom’un (CoRIM) derin çizgi farklılıkları karşısındaki hareketsizliğinden ve ne de tüm olumsuz etkileriyle beraber Nepal’deki devrimin ihanetinden (bu konuda aşağıda daha fazla şey söyleyeceğiz) kaynaklı kördüğüm haline gelmiştir. Daha ziyade DEH ve UKH’nın krizi hareketin üzerinde yükseldiği anlayıştan ve Marksizm-Leninizm-Maoizm dediğimiz şeyden kaynaklanmaktadır.

MLM “ikiye bölünür.” Onun devrimci, bilimsel ve doğru nüvesi hem değerlendirilir, hem de yeni aşamalara ilerler, fakat teori ve siyasetteki ikincil olsa da gerçek olan ve zarar veren hatalara karşı, gerekli olan atılımı gerçekleştirmenin bir parçası olarak, mücadele edilmelidir. Bu, Bob Avakian ve partimizin takındığı ve bu büyük ihtiyacı yerine getirmek için bize katılmaları noktasında diğer hareketlere yaptığımız çağrının içeriğidir. Bunun tersine bir çizgi ve bakış açısı bir taraftan komünizmin yeni sentezini “karşı-devrimci” olarak yaftalarken, bu aynı hataları ilkesel bir düzeye çıkarmakta ve Mao’un temsil ettiği ve oluşturduğu devrimci komünist siyaset ve ideoloji ile ortak yanı sadece içi boş bir kabuk şeklindeki “Maoizm”i inşa etmektedir.

I. KOMÜNİZM BİR YOL AYRIMINDA

Çin’deki darbeden sonra DEH’in kuruluşu tüm dünyadaki devrimci komünistlere cesaret ve yönelim verdi. DEH bir ideolojik ve politik mücadeleye girdi ve kendisini Deklarasyon’da yansımasını bulan o dönemki ileri anlayış üzerine temellendirdi. Onu birleştiren bu temel ile birlikte farklı ülkelerdeki yoldaşlar kendi ülkelerindeki devrimci sürecin gelişim aşamasına ve stratejisine uygun olarak devrimci komünist pratiğe yoğunlaştılar. Bazı örneklerde, ki en dikkat çekenleri Peru ve Nepal’dedir, yoldaşlar kendi ülkelerinde halk savaşında kitlelere önderlik etmede gerçek atılımlar gerçekleştirebildiler. Fakat farklı ülkelerdeki yoldaşlar ciddi engellerle karşılaştılar ve bazı yerlerde devrimci süreç ters gitti veya durgunlaştı, ki bunların da DEH üzerinde bir bütün olarak etkisi oldu. Farklı ülkelerdeki ve dünya düzlemindeki tüm bu deneyimleri bilimsel bir incelemeye tabi tutmaya yönelik gerçek bir ihtiyaç vardır. Dahası, bu deneyimleri ve komünist hareketin geneli kapsamında bu deneyimlerin ve komünist teorinin tarihsel ve şimdiki gelişimlerinin özetlenmesinden öğrenilenleri bir yerlere oturtmaya ve bundan ve yine daha geniş anlamda toplumsal ve bilimsel deneyden ne dersler çıkarılması gerektiğine yönelik ortaya çıkan çizgilerle mücadeleye katılmaya yönelik bir ihtiyaç vardır.

Partimiz yıllardır, mevcut krizin niteliğine ve nedenlerine yönelik anlayışını ortaya koyarak ve Bob Avakian tarafından ileri sürülen yeni senteze yoğunlaşmaya davet ederek ve bunda ısrar ederek, uluslararası komünist hareketin yüz yüze kaldığı yol ayrımına dikkat çekmektedir. Doğrusu DEH’in son süreçteki deneyimine istinaden, devrim yapma sürecindeki gerçek engellere ve çelişkilere yönelik, hatta çok daha önemlisi, proleter devrimin özetlenmesi ve ondan öğrenilmesi bağlamında çok az inceleme oldu. Buna rağmen, gerekli tartışma başlamazken, uluslararası komünist hareket içerisinde devam eden ve keskinleşen ayrışmalar oldu, bunun da sonucu olarak, ne yapılması gerektiğine yönelik farklı öneriler oldu.

2009 yılında, komünist devrimin bir bütün hedefini özetlediğimiz ve komünist hareketin yüz yüze kaldığı mevcut krizi değerlendirdiğimiz “Komünizm: Yeni Bir Aşamanın Başlangıcı, Devrimci Komünist Parti ABD’den Bir Manifesto” 1 ismiyle bir belge yayınlandık. Yönelim Beşinci bölümdeki Komünizm Bir Yol Ayrımında: Geleceğin Öncüsü mü, Geçmişin Bir Tortusu mu? başlığı altında keskin bir şekilde özetlendi. 2009 yılında DEH’in tüm katılımcı partilerine ve örgütlerine bir mektup göndererek manifestoya yönelik değerlendirmelerini istedik. Bugüne kadar sadece birkaçı buna cevap verdi. Bu kabul edilemez bir durumdur, bu durum kilit kavşakta uluslararası komünist hareketi ilerletmeye yönelik yanlış yaklaşımın bir göstergesidir. Bunun yerine, buna yoğunlaşmayı reddedenlerden bazıları, “Marksizm-Leninizm-Maoizm” dedikleri şey temelinde, ve MLM’nin içeriğinin ne olması gerektiği ile ilgili herhangi bir tartışma yürütmeksizin, 2005’den beri Birleşik Nepal Komünist Partisi (Maoist)’in kumandasında olan revizyonist çizgi ile bir ayrım çizgisi koymaksızın (ki 2011’deki çağrıda BNKP (M)’nin çağrıcı olması sürpriz değildir) yeni bir enternasyonal komünist hareket oluşturmak için çağrı yapmaktadırlar.

Mao’nun, “ideolojik ve politik çizginin doğruluğu her şeyi belirler” vurgusundan kaçınırken ve tüm kilit meselelere bu bakışla yaklaşmayı reddederken, MLM bayrağından bahsedilmesi yanlış ve ironik bir şeydir. Uluslararası komünist hareket bu türden ilkesiz birlik gerçekleştirme, Marksizm ile revizyonizm arasındaki ayrımı bulandırma ve pragmatizm temelinde ilerleme (ki bu gerçekte revizyonist konumları kabul etme anlamına gelmektedir) örneklerini çok gördü. “Düşman” ülkelerin işçilerine ateş etmelerinde “yoldaşların”, kendi emperyalist devletlerini desteklemede demir attıkları İkinci Enternasyonal’in tarihi var. Birçok kuvvetin bütünlüklü deneyimi var. Örneğin, 1960’larda “Uluslararası Komünist Hareketin Birliğini» savunan Vietnam İşçi Partisi ve diğerleri. (Ki bu Mao tarafından önderlik edilen, modern revizyonizme karşı mücadelenin durdurulmasını talep etmek anlamına gelmekteydi.) Son birkaç on yıl içinde birkaç uluslararası inisiyatif de ortaya çıktı. Örneğin revizyonizme karşı mücadeleyi erozyona uğratmaya çalışan, birlik temeli olarak devrimci komünizmi değil de, başka bazı kriterler koyan Belçika İşçi Partisi ve Filipinler Komünist Partisi gibi.

Bob Avakian’ın Yeni Sentezi Nedir?

Belli bir zamandır Bob Avakian, önemli bir içeriğe sahip olan ve birçok farklı unsuru kapsayan komünizmin yeni sentezini geliştirmiştir. Avakian’ın bizzat kendisi ve partimiz, yayınlanan bir dizi dokümanda yeni sentezin içeriğinden doğrudan bahsetmişlerdir. Esas noktalar “Komünizm: Yeni Bir Aşamanın Başlangıcı, Devrimci Komünist Parti ABD’den Bir Manifesto” belgesinde özetlenmiştir. Manifesto’nun bunu nasıl ortaya koyduğunu incelemek faydalıdır:

“Felsefe ve metot açısından, bu yeni sentez, Marksizm’i daha bütünlüklü olarak bilimsel kökleri üzerine oturtmaktadır. Bu ayrıca Marx zamanından itibaren zengin tarihsel deneyimlerden öğrenmeyi, komünizmin esas olarak doğru olduğu kanıtlanan temel hedeflerini ve ilkelerini savunmayı, yanlış olduğu, veya artık uygulanabilir olmadığı kanıtlanan yönlerini eleştirmeyi ve atmayı, ve komünizmi daha da bütünlüklü ve sağlam bir şekilde bilimsel bir temele oturtmayı içerir.”

İnsan toplumunun komünizme doğru tarihsel gelişiminin ilk kavramlaştırılmasında, Marx’ın formüle ettiği biçiminde bile, bir tür dar ve düz doğrultuda seyreden bir bakış açısı eğilimi -her ne kadar bu eğilim kesinlikle ikincil olsa bile- vardı. Örneğin “yadsımanın yadsınması” (şeylerin, bir şeyin başka bir şeyi yadsıdığı bir tür süreç içerisinde ilerlediği, ve sırasıyla daha ileri bir yadsımaya, ve daha önceki şeylerden unsurlar barındıran fakat artık daha yukarı bir seviyede yeni bir senteze yol açtığı düşüncesi) kavramında, bu kendisini gösterdi. Felsefesi Marx (ve Engels) üzerinde önemli bir etkisi olan bu kavram, Hegel’in felsefi sisteminden devralındı, fakat Marx ve Engels bizzat felsefi idealizmin (tarihin aslında Aklın kendini dışarı vurup ortaya dökmesinden oluştuğu görüşünün) damgasını vurduğu Hegel’in diyalektik anlayışını yeniden düzenleyip materyalist bir temele oturttular. Bob Avakian’ın tartıştığı gibi, “yadsımanın yadsıması”, “kaçınılmazlık” doğrultusuna meyledebilir – sanki bir şey özgül bir şekilde başka bir şey tarafından hemen hemen önceden belirlenmiş bir senteze götürecek şekilde yadsınmaya zorunludur. Ve insanlığın tarihsel sürecine basmakalıp bir şekilde uygulandığında – şu kurguda olduğu gibi: ilkel sınıfsız (komünal) toplum sınıflı toplum tarafından yadsındı, ki bu bir daha ortaya çıkacak olan sınıfsız toplum tarafından yadsınacak, fakat bu kez en yüksek temel üzerinden ve tüm dünyada komünizmin gerçekleştirilmesi ile -insanlığın son derece karmaşık ve çeşitlilik gösteren tarihsel gelişimi konusundaki indirgemeciliğe yönelik eğilim, bir “kapalı sistem” ve “kaçınılmazlık”a yönelik eğilim, daha açık ve daha problemli hale gelmektedir.

Bir kez daha, bu durum ilk ortaya çıktığında Marksizm’de ikincil bir eksiklikti (Avakian’ın yine ileri sürdüğü gibi: “Marksizm, bilimsel komünizm, doğaya ve tarihe yön veren bir tür istek ve hedefin olduğuna yönelik herhangi bir teleolojik kavramı kapsamaz, aksine bunu reddeder.) Fakat bu tür eğilimler komünist hareketin gelişimi ile birlikte kendilerini daha bütünlüklü olarak dayattılar ve bu durum Stalin’in düşüncesinde özellikle göze çarpar, ve buna olumsuz bir etkide bulunur, ki Mao -önemli açılardan Stalin’in “cansız katılığını”, mekanik, hatta biraz metafizik materyalizme yönelik eğilimlerini reddedip bunlardan önemli ölçüde kopmuş olsa bile- bu durum Mao’nun felsefi görüşlerini etkilemiştir. Bob Avakian’ın yeni sentezi, Mao’nun Stalin’den kopuşlarının bir devamını, fakat ayrıca bazı açılardan Stalin’in önderliğindeki komünist hareket içerisinde hâkim hale gelen düşünce biçimi olan ve bizzat Mao’nun kendisinin, tali olarak da olsa etkilendiği yönlerin ötesinde bir kopuşu içermektedir.

Enternasyonalizm

1980’lerin başında Bob Avakian, “Dünyayı Fethetmek?” adlı çalışmasında komünist hareketin tarihindeki yanlış eğilimlerin, özellikle de milliyetçiliğe yönelik – belli bir ülkedeki mücadeleyi komünizmi hedefleyen tüm dünya devrim mücadelesinden ayırmaya ve hatta onun üstüne çıkarmaya yönelik – eğilimin kapsamlı bir eleştirisini yaptı. Avakian, hem Sovyetler Birliği’nde hem de Çin’de henüz bu ülkeler sosyalist iken, bu eğilimin kendisini nasıl gösterdiğini ve bu eğilimin daha geniş bir şekilde komünist hareket üzerindeki etkisini inceledi, ki buna, diğer ülkelerdeki devrimci mücadeleyi mevcut sosyalist ülkenin (ilk olarak Sovyetler Birliği ve daha sonra Çin’in) yedeği haline getirmeye yönelik girişimler de dahildir. Bunun yanı sıra, Avakian, enternasyonalizm için maddi temelin daha ileri bir tahlilini de yaptı – nihai ve genel anlamda, dünya arenası, tek bir ülkedeki devrim açısından bile, özellikle de bir dünya sömürü sistemi olan bu kapitalist emperyalizm çağında neden en belirleyici olandır ve bu anlayış tek tek ülkelerdeki veya dünya ölçeğindeki devrime yaklaşımın bir parçası haline nasıl getirilmelidir.

Enternasyonalizm başından beri her zaman komünizmin temel bir ilkesi olduğu halde, Avakian, hem bu ilkenin, komünist hareketin tarihinde hatalı olarak nasıl tehlikeye atıldığını değerlendirdi, hem de enternasyonalizmden bu tarz sapmaların üstesinden gelmek ve daha bütünlüklü bir enternasyonalist yoldan komünist devrimi ilerletmek için verilecek mücadelenin teorik temelini güçlendirdi.

Proletarya Diktatörlüğünün Niteliği ve Komünizme Geçiş Olarak Sosyalist Toplum Üzerine

Bob Avakian bir taraftan Mao’nun, komünizme doğru bir geçiş aşaması olarak sosyalist toplumun -ve bu geçişe damgasını vuran ve bunun şu veya diğer yönden çözümünün, ilerlemenin komünizme doğru mu olacağı yoksa şeylerin kapitalizme doğru geri mi gideceği açısından belirleyici öneme sahip olan çelişkiler ve mücadelelerin- doğası üzerine büyük bir kavrayış yoğunlaşırken, ondan öğrenirken, sağlam bir şekilde savunurken ve propagandasını yaparken, diğer taraftan muhalefetin daha büyük rolüne olan ihtiyaca, entelektüel mayayı daha fazla büyütmeye, ve toplumda sanat alanlarındaki daha büyük yaratıcılığa yönelik inisiyatifte ve yaratıcılıkta daha büyük faaliyete dikkat çekmiş ve bunu tanımıştır. Avakian toplum içindeki proletarya ve diğer sömürülen (veya daha önce sömürülmekte olan) grupların “şeyleştirilmesine” yönelik eğilimi -bu gruplardaki belirli insanları “bireyler şeklinde”, bir sınıf olarak proletaryanın ve en geniş anlamda proletaryanın temel çıkarlarına tekabül eden devrimci mücadelenin daha büyük çıkarlarının temsilcileri olarak ele alan eğilimi- eleştirdi. Buna her zaman dar, pragmatik, ve pozitivist bakış açıları ve yaklaşımlar eşlik etmiştir – ki bunlar, anlamlı olanı ya da doğru olduğu tespit edilebileni (ya da ilan edileni) halk kitlelerinin doğrudan tecrübelerine ve mücadelelerine, sosyalist devletin ve ona önderlik eden partinin o anki amaçlarına kısıtlar. Bu ise, “sınıf gerçeği” kavramına olan eğilimleri kabullenir – ki bu durum, gerçeğin objektif olduğu, farklı sınıf çıkarlarına göre değişmeyeceği, ve gerçeği kovalama sürecine hangi sınıf görüşüyle bakıldığından bağımsız olduğu şeklindeki bilimsel anlayışa karşıdır. Komünizmin bilimsel bakış açısı ve yöntemi – dogma biçiminde değil de yaşayan bir bilim olarak doğru bir biçimde alınır ve uygulanırsa – bir bütün anlamda gerçeğe ulaşmak için en uygun, sistematik ve kapsamlı araçları sağlar, fakat bu, gerçeğin kendisinin bizzat sınıf karakterine sahip olduğunu, komünistlerin özgül olgular konusunda gerçeğe ulaşmalarının kaçınılmaz olduğu, komünist bakış açısını ve yöntemi uygulamayan hatta karşı olan insanların önemli gerçeklere ulaşma kapasitesine sahip olmadıklarını söylemekle aynı şey değildir. Komünist hareket içerisinde değişen derecede ve değişen biçimlerde mevcut olmuş olan bu tür “sınıf hakikati” anlayışı, indirgemeci ve kaba materyalisttirler ve diyalektik materyalizmin gerçek bilimsel bakış açısına ve yöntemine aykırıdır.

Bu sentezin bağlantılı bir parçası olarak Bob Avakian, komünist hareket içerisindeki entelektüellere yönelik var olan – onları sadece bir problem olarak gören ve entelektüellerin bu zengin sürece katkıda bulunabilmelerinin yollarını (ki bu yolla bir bütün toplumdaki insanlar gerçeği daha derin olarak anlamaya ve komünizm güzergahında gerçeği dönüştürmek noktasındaki giderek bilinçli bir mücadeleyi sürdürme yeteneğini elde etmeye başlayacaklar) tam anlamıyla tanımayı başaramayan – tek yanlı anlayışı eleştirdi.

Bir kez daha parti tüzüğümüzün vurguladığı gibi:

Bu yeni sentez, hem kendi vizyonlarını sürdürme ve hem de bu mayaya kendi fikirleriyle katkıda bulunmanın bu bütünlüklü sürecinde, entelektüellerin ve sanatçıların önemli rolüne daha büyük değer biçilmesini de gerektirmektedir – ki bunların hepsi, yine, daha zengin bir süreç seyrine sahip olabilmek için gereklidir…

Kısacası, Bob Avakian tarafından geliştirilen bu yeni sentezde büyük bir esnekliğe sahip sağlam bir çekirdek olmalıdır. Bu her şeyden önce oldukça geniş biçimde geçerli olan bir yaklaşım ve yöntemdir. Bunun her iki yönünün (sağlam çekirdek ve esneklik) ve ikisi arasındaki ilişkinin net bir biçimde kavranması, gerçeği, tüm alanlarında, anlamada ve dönüştürmede gereklidir ve insan toplumunda devrim yapmada can alıcı öneme sahiptir.

Sosyalist topluma uygulandığında, bu çekirdeğe önderlik etmek, onu genişletmek ihtiyacı da dahil olmak üzere sağlam bir merkez ve hayli esneklik yaklaşımı, dünya komünizm mücadelesinin bir parçası olarak sosyalist devrimi sürdürme hedefi ve proletarya diktatörlüğünün gerekliliği bakımından oldukça nettir, ve bütün alt-üst oluşlar içerisinde, bu mücadelenin ileri götürülmesinin sürdürülmesi konusunda kararlıdır. Aynı zamanda sosyalist toplumda farklı güzergâhları temsil eden birçok farklı insanlar ve eğilimler zorunlu olarak bulunacaktır – ve bunların hepsi, nihayetinde doğruyu yakalamaya ve komünizme ulaşmaya katkıda bulunabilir. Bu zaman zaman şiddetli olacaktır ve tüm bunu kapsamanın zorluğu – komünizm güzergâhında tüm sürece büyük ölçüde önderlik ederken – Avakian’ın söylediği gibi, dört uzuvdan gerilip dörde parçalanmanın eşiğine gelmek gibi bir şey olacaktır. Tüm bunlar zordur, fakat zorunludur ve kabulümüz olan bir süreçtir.

Avakian tüm bunların içerisinde birleştirici bir tema olarak “insanlığın kurtarıcılarının” yönelimini vurgular: sürdürülmesi gereken ve içerisinde kitlelerin itici güç olması gereken devrim, ne öç alma ile ilgilidir, ne de dar bir çerçeve içerisinde konum değişikliğiyle (“sonuncu birinci olacak ve birinci sonuncu olacak”), tersine, dünyada artık bazıları “ilk” diğerleri “son” olmasın diye bütün dünyayı değiştirme ile ilgilidir; mevcut sistemin yıkılması, proletarya diktatörlüğünün kurulması ve bu koşullarda devrimin sürdürülmesi, insanlık içerisinde tüm baskıcı bölünmelerin ve sömürücü ilişkilerin ortadan kaldırılması, insanlık tarihinde toptan yeni bir çağa doğru ilerlenmesi amacı içindir.

Devrime Stratejik Yaklaşım

Avakian’ın yeni sentezi, komünist çalışmayı, halk kitlelerinin komünist bilinci sadece, ve esas olarak, kendi doğrudan tecrübeleri ve mücadeleleri yoluyla değil, kapitalist-emperyalist sistemin doğasının ve özelliklerinin her yönüyle teşhiri ve komünizmin inançları, amaçları, bakış açısı ve yönteminin açık bir şekilde ortaya konması yoluyla geliştirmesi gerektirdiği konusundaki Lenin’in temel anlayışı üzerinde yeniden temellendirmiş ve bu anlayışı zenginleştirmiştir – ki bu anlayış çok yönlü ve sistematik bir biçimde, mücadeleyi stratejik devrimci hedef ile bağlantılandıran, ona doğru yönlendiren örgütlü bir öncü parti tarafından kitlelere getirilir, ayrıca devrimin meseleleri “kitlelere sunulur” ve kitleler bu çelişkileri çözmenin ve devrimi ilerletmenin araçlarını yaratmanın sürecine katılırlar. Bob Avakian’ın önderliğiyle, bir taraftan devrimci bir durumun gelişimini ve milyonları içeren devrimci bir halkın ortaya çıkışını beklerken, bu süreci ayrıca hızlandırmak ve daha sonra böyle bir durum nihayetinde ortaya çıktığında bu fırsatı değerlendirme – ve bu koşullarda savaşabilmek ve kazanabilmek – için emperyalist bir ülkede devrimci faaliyet sürdürmeye yönelik gerekli olan stratejik yönelim geliştirilmiş durumdadır ve daha da geliştirilmeye devam edilmektedir.”

Devrimci Komünist Parti ABD’nin manifestosu komünist hareketin birinci aşamasının temel bir değerlendirmesini yapmakta ve buradan nereye gitmemiz gerektiğini belirtmektedir:

“Komünist devrimin ilk aşaması uzun bir yol kat etti ve karşılaştığı son derece somut engelleri aşmak için mücadelede ve tüm sömürü ve baskı ilişkilerinin sonunda ortadan kaldırılacağı, halkın bütün yönleriyle yeni bir özgürlük biçimine sahip olacağı ve insanlık tarihinde eşi görülmemiş bir bilinçle ve gönüllü inisiyatifle, toplumu bütün dünya çapında örgütlemeyi ve dönüştürmeyi sürdürmeyi üzerine alacağı bir dünyaya doğru ilerlemek için mücadelede, inanılmaz derecede ilham verici şeyler başardı. Fakat, pek de şaşırmamak gerekir ki, hem bu devrimlere ve ileri götürmeye çalıştıkları bu yeni toplumlara önderlik edenler tarafından işlenen pratik anlamda, hem de bu önderlerin yöntemlerinde ve anlayışlarında, bazıları oldukça ciddi olan önemli yanlışlar ve zaaflar vardı. Bu hatalar ve zaaflar komünist devrimde başlangıç denemelerinin yenilgisinin nedenleri değillerdi, fakat bunlar, ikincil de olsalar, bu yenilgilere katkıda bulundular ve bunun da ötesinde ilk aşamanın bütün bu deneyiminden – hem gerçekten ilham verici başarıları, hem de genel olarak ikincil de olsalar gerçek ve zaman zaman oldukça ciddi olan hata ve zaafları ile birlikte – karşılaşılacak olan yeni koşullarda komünist devrimi ilerletmek ve bu sefer daha iyisini yapmak için derinden ve her yönüyle öğrenilmelidir.”

Komünist devrimin ilk başarıları üzerinden bu kez daha da iyisini yapmak için, uluslararası komünist hareketin bugünkü kavşaktan nasıl çıkacağını ve devrimcilere ve bugünkü dünya sistemini tolere edilemez olarak gören ve her geçen gün daha fazla çözüm arayan dünya halklarına bir yönelim nasıl sunulacağını incelememiz bu perspektifledir. Bu anlayışla, özellikle de DEH içinde devam eden süreci, bir embriyonik merkez olma rolünü neden yerine getirmediğini ve bugünkü koşullarda enternasyonal hareketin kurtarılması ve yeniden canlandırılması için ne yapmak gerektiğini anlamak önemlidir.

Devrimci Komünist Parti ABD Manifestosu’ndaki bir analiz, enternasyonal komünist hareketteki, bir tür “aynadaki karşıtlar”ı oluşturan ve birlikte Bob Avakian’ın ileri sürdüğü ve bugünün dünyasında komünizmi temsil eden yeni senteze karşıt bir konumda bulunan iki yanlış eğilimden bahsedilmektedir. Bu eğilimlerden biri, komünist teoriye ve prensiplere bir tür dogma, dinsel bir ilmihal gibi bakanlar ve diğeri, sosyalist toplumda kapitalist restorasyon tehlikesinin ortaya çıkmasına neden olan derin çelişkilerin bir bilimsel komünist analizini önemsemeyen, ve bu analiz yerine, burjuva demokratik ilkeler ve kriterler ve burjuva demokratik meşruluk nosyonları koymaya çalışanlardır. Bu “aynadaki karşıtlar” aşağıda örneklediğimiz gibi, DEH’te ortaya konduğu gibi, bir dizi politik tutum ve metodolojiyi paylaşmaktadırlar:

“Komünist hareketin daha önceki aşamasının ve özellikle de sosyalist toplumda kapitalizmin restorasyonuna yönelik tehlike ve temel ile ilgili Mao Zedong’un çığır açıcı anlayışının bilimsel bir özetini asla yapmamak – veya bunu hiçbir zaman sistematik bir biçimde ele almamak. Böylece, bir taraftan Çin’deki Kültür Devrimini savunurken – veya geçmişte savunmuşken – bu Kültür Devrimi’nin neden gerekli olduğu ve Mao’nun bu Kültür Devrimini neden ve hangi ilke ve hedeflerle başlattığı ve ona önderlik ettiği konusunda gerçek, ve derin, bir anlayıştan yoksundurlar. Bu Kültür Devrimini aslında sadece proletarya diktatörlüğünün uygulanmasında bir aşama düzeyine düşürmektedirler – veya öte yandan onu bir tür burjuva demokratik anti-bürokrasi hareketi olarak yorumlamaktadırlar, ki bu özünde bir bütün olarak komünizme geçiş sürecinde toplumda bir komünist öncüye ve onun kurumsallaşmış önderlik rolüne olan ihtiyacı yadsımayı temsil eder.”

“Bir taraftan Mao’nun komünizme en önemli katkısının – Mao’nun proletarya diktatörlüğü altında devrimi sürdürme çizgisi ve teorisinin gelişimi, ve bu teori ve çizginin gelişimini destekleyen ve mümkün kılan tüm zengin analizi ve bilimsel yönteminin – önemini görmezlikten gelirken ve küçük görürken, Maoizm’i yalnızca üçüncü dünya ülkelerinde halk savaşı için bir reçete düzeyine düşürmeye yönelik yaygın eğilim gündemdedir.”

“Pozitivizm, pragmatizm, ve ampirisizm. Bir kez daha, farklı yanlış bakış açılarına ve yaklaşımlara bağlı olarak farklı ifadelerle ortaya çıksa da, bunların ortak noktası teoriyi bayağılaştırma ve ayağa düşürmedir-teoriyi sadece en dar ve acil anlamda bir “pratiğe rehber” düzeyine düşürmek, esas anlamda teoriye özel bir pratiğin doğrudan uzantısı olarak bakmak, ve ileri pratik (ki bizzat halkın bu kesimi üzerinde sübjektif ve soyut evrim öğesini de kapsayan) ile sözüm ona ileri teori arasında bir denge tesis etmeye çalışmaktır. Bilimsel bir komünist, diyalektik ve materyalist bakış açısı, pratik, özün ve teorinin doğrulanmasının nihai noktasıdır anlayışına götürür; fakat bu dar, ampirik çarpıtmaların tersine, bu, geniş anlamda, pratiğin sadece özel bir bireyin, grubun, partinin veya ulusun doğrudan tecrübesi değil, geniş toplumsal ve tarihsel deneyi kapsadığı biçiminde anlaşılmalıdır. Komünist teorinin oluşturulması ve daha da geliştirilmesi bunun güçlü bir göstergesidir: Marx döneminden bu yana bu teori, toplumdaki ve doğadaki geniş tecrübelerden ve tarihsel gelişmenin geniş kapsamından beslenerek kalıba döküldü ve zenginleştirildi. Teorinin kaynağı olarak pratik ve yine “pratik, doğrunun kriteridir” özdeyişi, eğer dar, ampirik ve sübjektif bir biçimde yorumlanır ve uygulanırsa önemli bir yanlışa dönüşebilir ve dönüşecektir.”

II. DEH KRİZİNİN GELİŞİMİ

Yukarıda bahsedilenler uluslararası komünist hareketin ve özellikle de DEH’in şimdiki yol ayrımının kısa bir özeti durumundadır. DEH’in şimdiki krizi ne bir boşlukta meydana gelmektedir ve ne de özellikle de DEH’in kendi iç dinamiklerinin sonucudur. O dönemler komünist saflarda yansıması olan ve sonuçlara neden olan objektif dünya gelişmeleri ile ilişkili ele alınmalıdır. Birkaç on yıldır proleter devrimin tüm deneyimi, “komünizmin öldüğünü” ilan eden emperyalist hakim sınıfların insafsız saldırılarının hedefi oldu. Devrim yoluyla dünyayı dönüştürme büyük mücadelesinin deneyiminin çarpıtılması ve ona iftira atılması, kamuoyu yaratıcıları tarafından, medya, akademi, siyasi partiler ve kitle örgütleri yoluyla sürdürüldü. Bu süreç o kadar insafsızca yürütüldü ki, burjuvazinin komünist proje üzerine hükümleri her yere serpiştirildi ve halkın söylemlerinde karşı konulamaz bir noktaya geldi.

Yeni kuşaklar halkı yiyip bitiren bu kapitalist sisteme ve bu sistem tarafından yaratılan tüm kötülüklere ve iğrençliklere karşı ya savaşmaya sevk edilir, ya da onlar bu sistemle birlikte yaşamaya devam ederler. Bununla beraber, bu sistemin kötülüklerine karşı savaşan ve dünyanın durumuna yönelik bir açıklama ve onu dönüştürmeye yönelik araçlar arayanların dahi çoğu ipuçsuz bırakılmış, birinci proleter devrim dalgasının büyük başarılarının tarihi doğruluğu konusunda aldatılmış veya bu muazzam çabaların bir “başarısızlık” veya daha kötüsü olduğuna inandırılmışlardır. Devrimci komünizm olmaksızın yeni savaşçılar, ufuklarını daraltıp, mevcut dünya düzeninin (kapitalist-emperyalist sistem) köklerine dokunmaksızın, çabalarını, eşitsizlikleri, adaletsizliği ve 21. yüzyıl dünyasının ruhsal çöküntüsünü aşağı çekmekle sınırlandıracaklardır (son cümle kelimesi kelimesine çevrilmedi, ama genel anlam çevrildiği gibidir -çev.)

Proleter devrimin yeni bir aşaması için teorik temel oluşturuldu, fakat bu aşamada başarıya ulaşmak için- ve daha azı halk kitleleri için süren sefalet ve bir çıkış arayanlar için devam eden hüsran anlamına gelecektir- tüm dünyada yeni bir komünist sistem inşa etmenin gerekliliğine, arzusuna ve yaşayabilirliğine kadın ve erkek yığınlarının kazandırılması gerekiyor. Komünizmin yeni bir aşamasının yeni inisiyatifçileri kazanılmaksızın proleter devrimin yeni dalgası olmayacaktır. Mao’nun öğrettiği gibi, baskı direnişi getirir. Fakat bu direnişin mevcut ekonomik ve politik düzeni yıkmaya ve toplumsal koşulların gerekli dönüşümüne götürüp götürmeyeceği ideolojik ve politik çizginin doğruluğuna veya yanlışlığına bağlıdır.

Çin’deki Darbe ve DEH’in Oluşturulması

Her ne kadar Çin’deki darbe DEH açısından bir temel idiyse de, bir daha göz atmakta fayda vardır. Yalnızca politik hayata şu an katılanların o dönem hakkında doğrudan bilgi sahibi olmamalarından değil, fakat, ister genç ister yaşlı olsun, hepimiz son otuz yıldır bu mesele hakkında sürekli olarak yalan ve çarpıtma bombardımanına tutulduk.

Çin Komünist Partisi’nin önderlik ettiği devrim 1949 yılında tüm ulus çapında zafer kazanmıştı ve yeni bir sosyalist sistem için mücadele edildi ve uygulamaya konuldu ve Çin’deki ezilen kitlelere muazzam derecede faydalar sağladı. Mao Zedong bu muazzam başarılarla yetinmedi. Çin’deki sosyalist toplumun gerçek çelişkilerinden öğrenirken, ayrıca, 1956’da Kruşçev iktidara geldikten sonra Sovyetler Birliği’nde meydana gelen kapitalist restorasyon tarihsel deneyimini inceledi. Bu olumsuz deneyimi tekrarlamamada ve proletarya diktatörlüğü koşulları altında devrim yapmayı sürdürmede kitlelere önderlik etmenin koşullarını aramakta kararlı olan Mao, bizzat komünist partinin içerisinde doğan ve eski sömürücü toplumun kalıntısı eşitsizliklerden ve izlerden beslenen yeni bir burjuvazi tarafından Çin’in kapitalizme geri çekilmesini önlemeyi amaçlayan, bir tür devrim içinde devrime önderlik etti. Mao Zedong, Çin’deki halk kitlelerinin dönüştürücü devrimci enerjisinin paha biçilmez bir patlamasını meydana getiren ve ayrıca dünyadaki devrimcilere ve ezilenlere bir çağrı olarak da hizmet eden Büyük Proleter Kültür Devrimi’ni başlattı. BPKD toplumu, tüm önceki sömürü sistemlerinden ve sınıflı yüzyılların maddi ve ideolojik izlerinden özgürleştirecek bir yolda dönüştürmenin ihtimaline ve araçlarına vurgu yaptı. Mao Zedong teorik düzlemde proleter devrimin sorunlarını analiz ediyor ve yeni bir devrimci komünist hareketi ideolojik ve politik olarak devrimci komünist bakış açısıyla silahlandırıyordu.

Devrimci Çin’in ve onunla birlikte Maoizm (o dönem buna “Mao Zedong Düşüncesi” deniyordu) muazzamdı: Afrika’da sömürgeciliğe karşı gerilla savaşçıları, burjuva sistemin sadık faaliyetçileri ve ideologları olmaları beklenen, tam da kurumlarındaki birçok Avrupalı entelektüel, 1968’de Paris’teki barikatların ardındaki devrimci işçi gençler, Hindistan’ın Naksalbari hareketinin katılımcıları veya Brezilya’daki toprak mücadeleleri, daha önce Doğu Pakistan olarak adlandırılan Bangladeş’in yaratılmasına eşlik eden çabalarda, ABD’deki siyah özgürlük hareketinin ortasında ve Vietnam’daki emperyalist saldırganlığa karşı savaşta; tüm bu yerlerde ve daha birçok yerde yeni bir devrimciler jenerasyonu Çin’den gelen devrimci enerjiden ve komünist ideolojiden büyük ölçüde etkileniyordu. Tüm bunlar, Sovyetler Birliği’nin, bir sosyalist devlet, devrimci bir kale ve devrimcilerin ve dünyadaki ezilenlerin ilham kaynağından, devrimin önünde bir engel olarak duran bir revizyonist topluma evirildiği bir dönemde meydana geliyordu. Bu çalkantılı ve Mao’nun modern revizyonizme karşı önderlik ettiği dünya çapındaki iki-çizgi mücadelesi yıllarında, o dönemler Marksizm-Leninizm-Mao Zedong Düşüncesi olarak bilinen ve Marksizm-Leninizm’in tamamıyla daha üst bir aşaması olarak tanımlanan şeyi kucaklamak için, MLM anlayışları ilkel ve çelişkili olsa bile, çok sayıda insan öne çıktı. Resmi bir yapısı olmasa dahi, ideolojik merkezi Çin Komünist Partisi olan uluslararası bir Maoist hareket ortaya çıktı.

1976’dan sonra sosyalist kalenin maddi kaybına ve Çin’in çirkin bir kapitalist canavara dönüşmesine Mao’nun temel tezlerine yönelik bir saldırı eşlik etti. Her ne kadar Çin’deki yeni gerici kesimler tarafından başlatıldıysa da, gerçek komünizme yönelik, dünya çapındaki burjuvazi ve onun ideolojik temsilcileri tarafından daha genel anlamda bir ideolojik saldırı ile devam edildi. Zamanın komünist güçleri ve daha genel anlamda devrimci hareket için bunun ne anlama geldiğini abartmak imkânsızdır. Kafa karışıklığı ve moral bozukluğu genişti. Birçokları, emperyalist ve gericiler egemenliğindeki dünyaya farklı biçimlerde eşlik etti. Pratikte, Mao’nun modern revizyonist Sovyetler Birliği’ne karşı mücadelesini destekleyen, fakat onun temel tezlerini hiçbir zaman anlamayan veya Mao’nun yeni aşamalara çıkardığı devrimci komünist teoriyi hiçbir zaman kavramayan Arnavutluk lideri Enver Hoca gibi bazı başkaları Mao Zedong Düşüncesi’ne acımasızca saldırıda demir attılar ve var olan komünist hareketin ideolojik, politik ve pratik ayrışmasını daha da ilerlettiler.

O dönemin Maoist hareketindeki birçokları açısından Maoizm veya Mao Zedong Düşüncesi olarak adlandırdıkları şey, esas olarak da emperyalizme ve yarı-feodalizme karşı devrimci mücadele geliştirme ve sürdürme ile sınırlı olan bir tür devrimci ulusalcılıktı. Bu yoldaşların birçoğu Mao’nun komünizm hedefi doğrultusunda devrimi ileri götürme yönelimini gerçekten anlamadı veya paylaşmadı .Sınıfsal açıdan bu düşünce tarzı, ezilen ülkelerde, kendi ülkelerinin emperyalist hakimiyetine veya emperyalizme bağlı bazı gerici yerel güçlere karşı savaşmada komünist hareketi bir araç olarak gören, ulusal burjuva kesimlerin yönelimini ve bakış açısını temsil etmekteydi. Batıda, Çin’den çıkan deneyimi toplumun büyük eşitsizliklerini çözmenin ve geçmişte ezilenlere ses vermenin bir yolu olarak gören farklı tabakalar içerisinde gerçek bir çekim vardı. Bu Mao’nun parti içerisindeki kapitalist yolculara karşı Kültür Devrimi’nde kitleleri harekete geçirmesinden ve Mao’nun Stalin ve Sovyet deneyimi eleştirilerinden etkilenen, fakat Mao’nun proletarya diktatörlüğünün savunulması ve güçlendirilmesi anlayışını gerçekten anlamayan ve somut olarak ona karşı bir noktaya varan aydın kesiminden bazılarını da kapsamaktaydı. 1970’lerde Fransa’da bir MLM grubun lideri olan, bugünün çok fazla rağbet edilen Fransız felsefecisi Alain Badiou, Mao`ya yönelik referansları Mao’nun ilerletmekte olduğu temel Marksist-Leninist anlayışın bir reddi ile kaynaşmış olanlara bir örnektir. Daha sonra Badiou ve onun gibi pek çokları Maoizm hevesini terk etti ve Badiou bunu komünizmin, özünde, şanlı burjuva demokrasisinden başka bir şey olmadığı ile birleştirdi.

Karşı-devrimci darbenin sonucunda, kısmen Mao’nun Çin’inin ideolojik ve politik etkisi altına girmiş olan bu türden yanlış politik eğilimler Maoizm iddiasını terk ettiler. Komünistlerin çoğunluğu ya Çin’in yeni revizyonist yöneticilerinin kuyruğuna körce takıldılar ve batağa saplandılar, ya da komünist devrimin dünya görüşünü ve hedeflerini başka biçimde terk ettiler.

1984 yılında Devrimci Enternasyonalist Hareket‘in kurulmasına götürecek olan, Çin’deki darbeden kısa bir süre sonra, kalan komünistleri yeniden guruplaştırmaya yönelik ilk çabalar bu kritik ve kötü koşullarda gerçekleşmektedir. Çin’deki darbeyi takip eden demoralizasyon ve teslimiyet dalgasına kapılmamış devrimci güçleri muhafaza etmek ve ilerletmek için savaşmak temel önemdeydi. Bu süreçte Bob Avakian’ın çalışması, özellikle de Çin’deki darbecilerin (merkezci kafa karıştırıcıları ile birlikte) keskin bir eleştirisini formüle etmesi ve devrimci komünizm bilimine Mao’nun katkılarını sistematize etmesi, popülarize etmesi ve savunması noktasında belirleyici ve merkeziydi. Her ne kadar komünist adını muhafaza eden bir parti tarafından yönetiliyorsa da, bugün Çin’de kapitalizmin şoför koltuğunda olduğu açıkken, o dönem bu gelişmeleri komünist teori düzleminde analiz etmek ve sistematize etmek gerçek bilimi oluşturmaktadır ve Bob Avakian bu noktada doğru çizgiyi Devrimci Komünist Parti ABD içinde hakim hale getirmek için büyük bir mücadeleye önderlik etti ve daha sonra da uluslararası komünist hareket içerisinde bunun için mücadele etti.

Çin’deki darbeyi anlamaya yönelik sorular, sosyalizmin çelişkili doğası, “tam da komünist partisinin içinde” bir burjuvazinin ortaya çıkması için maddi ve ideolojik zemin, komünist hedef ve oraya varmanın araçları ve tüm bunların altında yatanlar üzerine Mao’nun analizlerini ve Mao’nun diyalektik materyalizminin gelişimini derinden incelemeyi gerektirir. Fakat bu durum, maalesef, komünist hareket içerisindeki bazı güçlerin, darbecilere karşı da olsalar, Çin’deki darbeyi analiz biçiminden oldukça farklıdır. DKP ABD manifestosundan yukarıda alıntılanan pasajda bahsedildiği gibi, esasta Maoizm’i bir üçüncü dünya ülkesinde halk savaşını sürdürmenin reçetesi olarak görmeye devam eden ve proletarya diktatörlüğü koşulları altında devrimi sürdürme konusundaki en temel ve bu nedenle de Mao’nun Marksizm’i yeni bir aşamaya geliştirmesi açısından merkezi olan katkılarını özümsemeyi başaramayan veya tamamen reddeden birçok kişi bulunmaktaydı.

Çin’de darbe döneminde bir bütün proleter devrim aşamasının sona geldiğini o kadar keskin bir şekilde görmek mümkün değildi. Mao Zedong önderliğinde başarılmış olan zirvelerden proleter devrimi ve 1966-1976 Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin muazzam başarılarını ileri götürmek için zorunlu bir mücadele vardı. Marksizm-Leninizm-Mao Zedong Düşüncesi’nin savunulması konusunda büyük bir ihtiyaç vardı ve güç durumda kalmış Maoist hareket güçlerinin toparlanması ve önderlik edilmesine yönelik bir ihtiyaç vardı.

Mevcut dönemdeki koşullar içerisinde komünist hareketin ilerletilmesinin nasıl ve hangi temelde mümkün olacağı konusunda farklı ve çelişkili anlayışlar vardı ve mevcut olan öncüllerin uluslararası komünist hareket içerisinde yanlış çizgilere dönüştüğü bugün nettir. Geçmişe baktığımızda, Bob Avakian’ın sorgulamaya başladığı ve nihayetinde şu anda Yeni Sentez olarak adlandırdığımız biçimde bir araya gelen şeyin önemini daha da net olarak görebiliriz. Bob Avakian’ın “Dünyayı Fethetmek? Enternasyonel Proletarya Buna Zorunlu ve Muktedirdir” çalışmaları bu süreçte özel bir düğüm noktasını temsil etmektedir. Bu çalışmada Avakian, Marx döneminden Çin’deki darbeye kadar olan süreci özetlemeye başladı. Bunun tersi olarak diğerleri, Mao Zedong’un MLM’ye en büyük katkılarının ve başarılmış olan gerçek sentezin önemini belirtmek kritik görevinden kaçınarak, Maoizm’i geriye çekme yoluyla yenilgiyi çözümlemeye çalıştılar.

Yine de, farklılıklara rağmen, genel olarak doğru ve yol gösterici bir anlayış DEH Deklarasyonu’nda ortaya çıkarıldı ve bu, her ne kadar bütün bu dönem boyunca temel çizgi noktaları üzerinde DEH-Kom (CoRIM) içerisinde farklılıklar ve mücadeleler vardıysa da, önderlik komitesinin çalışmalarına yol gösterdi. En önemlisi, deklarasyon Mao Zedong’un birçok alanda Marksizm’i geliştirmesi -özelikle de sosyalizmde mevcut kalan çelişkiler, bu çelişkiler içerisinden kapitalist bir sınıfın ortaya çıkışı ve bizzat komünist partisi içerisinden yönetildiği, ve tüm sosyalist dönüşüm süreci boyunca eski kapitalist toplumun izlerinin üstesinden gelinceye ve komünizmi başarıncaya kadar proleter devrimi sürdürme ihtiyacı konusundaki analizleri- temeline dayanmaktaydı. Komünist devrimin büyük başarılarını ileri götürmede ve özellikle de Mao Zedong’un çizdiği yolda ilerlemede kararlı devrimci komünistlerin yeniden guruplaşması komünizmin öldüğü nakaratını tekrarlayan gericilere karşı ve en karanlık dönemde komünist davanın geleceği açısından umutları ve güveni güçlendirmede önemli bir faktördü.

Aşağıda inceleyeceğimiz pürüzlere ve çelişkilere rağmen DEH’in etrafında birleştiği deklarasyonda yansımasını bulan ileri anlayış farklı türden devrimci pratiklere daha fazla enerji sağladı. Koşulların uygun olduğu ülkelerde komünistler iktidarı ele geçirmek için silahlı mücadeleye veya buna hazırlığa giriştiler. Doğru bir temelde halk savaşını sürdürmenin koşullarının hala var olmadığı veya hala yaratılmamış olduğu yerlerde (ve yine bu tür koşulların olduğu ülkelerde), emperyalist savaşa ve saldırganlık savaşlarına karşı çıkma farklı biçimdeki kitle hareketleri geliştirildi ve hatta birçok yerde doğru bir program ve stratejiye sahip yeni bir devrimci komünist örgüt kurma çalışmaları yürütüldü. DEH katılımcıları ilerlemeler için politik destek sunmada ve dünyanın farklı yerlerindeki devrimci hareketlerin gerileyişleri karşısında toparlanmada kitlelere önderlik ettiler. Bu özellikle de ilk olarak Peru’da, daha sonra ise Nepal’de güçlü bir ifadeye kavuştu.

Bununla birlikte DEH’in kuruluşundan bu yana birkaç on yıl içinde uluslararası komünist hareket içerisinde önemli tartışmalar meydana geldi ve farklı anlayışlar ortaya çıktı ve keskinleşti.

Günümüz koşulları altında devrimci mücadele sürdürmenin pozitif ve negatif daha fazla deneyimi elde edildi ve bu da daha fazla tartışmaların ortaya çıkmasına -özellikle de Peru ve Nepal’deki devrimciler önce devrimciler ve ezilenler arasında umudu alevlendirmeye yardım etmelerine rağmen, daha sonra her ikisi de bir çıkmaza girdiği ve çizgi sorunları gündeme geldiği için- neden oldu. Tüm bu dönem içerisinde, sorunlarla nasıl baş edileceği ve hatta baş edilip edilmeyeceği üzerine farklılıklar mevcuttu ve bu farklılıklar bazen oldukça keskinleşiyordu. (K. Venu, Peru, Nepal vs.) Bugün bu farklılıklar karşıt çizgiler biçiminde kristalize olmuştur.

Vurguladığımız gibi, son birkaç on yıl ayrıca komünist projeye yönelik durmaksızın saldırı dönemiydi. 1989’da Berlin duvarının yıkılmasını takiben Sovyet sosyal-emperyalizminin ve bloğunun çökmesi, batılı emperyalistler gerçekte sosyal emperyalizm olan şeyi komünizm olarak tasvir etmeye çalıştıkları için, saldırıları daha da hızlandırdı. Bu saldırılara karşı cevap olarak bazı kolektif çabalar DEH tarafından gösterildi, fakat ideolojik karmaşanın pratik mücadeledeki ilerlemede ve özellikle de halk savaşlarının gelişimi ile çözüme kavuşturulacağı konusunda güçlü bir eğilimin olduğu hissedilmekteydi. Bunun, hem DEH’in katılımcı parti ve örgütleri içerisinde hem de yaşayabilir ve özgürleştirici bir komünizm vizyonu ile ideolojik gerici saldırıya karşı koymak konusunda DEH’in kabiliyetinde oldukça ciddi olumsuz sonuçları oldu.

Bob Avakian tarafından yürütülen çalışma kayda değer bir istisna olmak üzere genel olarak yoldaşlar bu ideolojik saldırının etkisine çok az kulak verdiler ve çalışmalarını pragmatist ve ampirik yaklaşımlarla sürdürdüler. Bizzat Devrimci Komünist Parti ABD içerisinde bu durum, Avakian’ın çizgisine ve önderliğine karşı çıkan revizyonist çizginin özelliğiydi. Manifesto’da bahsedilen Devrimci Komünist Parti ABD içerisinde kültür devrimi, şu anda DEH içerisindeki mücadelenin merkezinde olan, kısacası Bob Avakian’ın yeni sentezinin öne sürdüğü bu sorunlar etrafında cereyan etti. Gerçek şudur ki, partimiz içerisinde bir ihtiyaç olan bu kültür devrimi esasında bütün enternasyonal hareketin yüz yüze gelmesi gereken kavşakların ifadesidir.

Hem düşmanın saldırılarına, hem de kitlelerin meşru sorularına daha önceki anlayışın, ve hatta o anlayışın Mao tarafından gündeme getirilen en ileri versiyonunun basit bir tekrarı ile (ve elbette bu türden boş dogmatizm Mao’nun devrimci yaklaşımını gerçekte yansıtmaz ve yansıtamaz, daha ziyade onun steril bir karikatürünü resmeder) cevap vermek ne mümkündür, ne de istenendir. Geçmiş deneyimden ne öğrenilebilir ve komünizme doğru ilerlemek için proleter devrimin bir sonraki aşamasını mümkün kılabilmek için ne yapmak gerekir can sıkıcı sorularına cevaplar vardır. Fakat Avakian’ın tartışmaya açtığı gibi, Çin’deki kaybı anlamaya ne kadar ihtiyaç duyarsan o kadar yoğunlaşman gereken cevaplar bulabilirsin.

Esasında, eğer devrimci komünistler proleter devrimin muazzam deneyimlerini ve bu devrimlerin yüzleştikleri gerçek maddi koşulları çelişkililikleri ile birlikte incelemeyi başaramazlarsa, benzer politik başarısızlığın yolunu açacaktır. Ki orada önceki anlayışa yönelik ikiyüzlülük sınıfsız “totalitarizm” burjuva demokratik suçlamalarına ve burjuva demokratik politik felsefe ve kurumlara (hem sömüren sınıfların hakimiyetini gizleyen ve hem de burjuva sistemin ve oradan kaynaklanan tüm baskı, adaletsizlik ve dehşetin sağlamlaşmasına ve ebedileşmesine hizmet eden) tapınmaya dönüşecektir. Ve doğrusu bu, geçmişte DEH örgütlenmelerinde ve özellikle de Nepal’de görmekte olduğumuz şeydir. Bu durum, hayati sorunlara ciddi dikkati göstermeyi başaramamak hem hareketin içinden ve hem de emperyalist burjuvazi ve onun çeşitli politik temsilcileri ve savunucuları cephesinden komünizm düşmanlarının “demokrasi” saldırıları karşısında yoldaşları silahsız bıraktı.

III. ORTAYA ÇIKAN ÇİZGİ FARKLILIKLARI VE NEPAL’İN GÜNÜMÜZDEKİ YIKINTISI

Sovyetler Birliği’ndeki ve Çin’deki komünist devrimlerin ilk aşamasını nasıl özetlemek gerektiği ile ilgili farklılıklar da dahil olmak üzere çizgi ve yöntem üzerindeki farklılıklar zamanla ve dünyadaki güncel gelişmelerle ilişkili olarak gelişirken -bu mektupta daha sonra bahsedeceğimiz Peru devrimindeki gerilemeye DEH’in nasıl cevap verdiği de dahil- bu süreç, Nepal Komünist Partisi (Maoist) içerisinde revizyonist bir çizginin ortaya çıkışı ve bu gelişmeye DEH’teki katılımcı partiler cephesinden cevapla bir sıçrama biçimini aldı. Nepal Komünist Partisi (Maoist) önderliğinin geliştirdiği çizgi, bu ülkede halk savaşını ve onunla birlikte dünyayı dönüştürmenin bir parçası olarak toplumu dönüştürme için mücadeleyi bıraktı ve bunun yerine gerici devlet mekanizmasına katılmayı seçti ve emperyalist-egemen dünya düzen içerisinde biraz daha iyileşmiş bir yer çabasına girdi. Nepal’daki devrimin krizinin kalbindeki çizgi sorunları bir bütün olarak hareketimizin yüz yüze olduğu çizgi sorunları ile alakalıdır ve onların kısmi yansımasıdır.

Nepal’daki revizyonist çizginin ortaya çıkışını incelediğimizde bunun DEH ve uluslararası komünist hareket içerisinde zaten var olan ve daha da gelişen Maoizm’in çelişkili kavranmasıyla oldukça ilgili olduğunu göreceğiz. Bu durum, fazlasıyla komünist devrimin ilk aşamasının özetlenmesi (açıkça veya zımnen), bir komünist öncüye ihtiyaç, proletarya diktatörlüğünün yaşayabilirliği ve arzu edilebilirliği, komünizm hedefinin tekrar iddia edilip edilmemesi ve o hedefin ve sürecin bilimsel kavranması temelinde daha da derinleştirilmesi ve geliştirilmesi ile ilişkilidir. Bu hedef, temel anlamda, strateji ve program tercihine rehberlik etmelidir. Dahası, DEH katılımcılarının revizyonist çizginin gelişimine cevabı ve tepkisi (veya daha iyi koymak gerekirse, revizyonist çizgiye karşı genel cevap eksikliği) kendi başına, temel çizgi meselelerindeki derin ve gelişen farklılığın bir yansımasıdır. Bu farklılıklar sadece devlet ve devrim meselelerindeki çizgi sorunları ile değil, ayrıca proleter enternasyonalizminin niteliği ve temel politik çizgi sorunlarına nasıl yaklaşılması ile de ilgilidir, yani ya bilimsel komünist ilkeler ve teori ve de Marksist metot ışığında, ya da reel-politik ve onun altında yatan enstrümantalizm, pragmatizm ve ampirisizm gibi komünist olmayan standartlara ve yaklaşımlara göre meselelere yaklaşılacak.

Şimdi Nepal’daki revizyonist çizginin nasıl ortaya çıktığını inceleyelim. NKP (M)’nin üst düzey liderlerinden biri olan Baburam Bhattarai, birçok meselede, temel devrimci komünist anlayışa ters düşen birçok anlayışı geliştirdi ve bunun için mücadele etti. “Yeni Tipte Bir Devlet İnşa Etme Üzerine” adlı makalesinde, Sovyetler Birliği ve Çin’deki proletarya diktatörlüğü deneyiminin ölümcül derecede problemli olduğunu ve bir “parti diktatörlüğüne” ve bir “tek lider diktatörlüğüne” dönüştüğünü iddia eden burjuvazinin ve revizyonistlerin ve oportünistlerin argümanlarını tekrarladı. Bhattarai, ayrıca Nepal’da, yeni demokratik devrimi (proletarya diktatörlüğünü inşa etmede ilk adım olarak emperyalizmi, feodalizmi ve bürokrat kapitalizmi yıkmayı hedefleyen ve sosyalist aşamaya geçiş için yolu açan, proletarya önderliği altında yeni tipte burjuva demokratik devrim) tamamlamaya çalışmak yerine, ülkede monarşiyi ortadan kaldıracak ve bir geçiş devleti ve bir demokrasi dönemini hedefleyen -bu demokrasinin nereye götüreceğini ve bu türden bir geçiş devletinin sınıf niteliğinin ne olacağını netleştirmeksizin- özel bir “alt aşama”dan geçmenin gerekli ve istenen olduğunu savundu. Bhattarai, burjuvazi ve diğer gerici sınıfların hakimiyetini garantiye almanın faydalı bir aracı olan ve esasında burjuva demokratik sistemin başka bir adı olan çok partili demokrasiyi oluşturmanın gerekli olacağını savundu. Bhattarai’nin sosyalist hedefi gerçekten burjuva demokrasisinin bir versiyonu olarak yeniden ambalajlaması, sosyalizme götüren yeni demokratik devrim yolunun reddedilmesi ve onun yerine bir (burjuva) demokratik cumhuriyetin kurulması hedefi ile el ele gitti ve bunun zeminini hazırladı.

Proletarya diktatörlüğü deneyimine karşı bu argümanların çoğu Hindistan Komünist Partisi (Marksist-Leninist) Merkezi Yeniden Örgütleme Komitesi lideri K. Venu tarafından 1990 yılında dile getirilen argümanların hemen hemen tekrarı ve hatta, Rosa Luksemburg’un dünyadaki Troçkistler ve Sosyal-Demokratlar tarafından sevilen “parti diktatörlüğü” konusundaki aynı eskimiş argümanlarını kullanan Bhattarai’nin argümanları daha da geriydi. Merkezi Yeniden Örgütleme Komitesi, DEH’in eski ve aktif bir üyesiydi ve DEH açısından, Sovyet önderlikli bloğun yıkılmasından sonra üst bir noktaya ulaşan anti-komünist saldırının kendi saflarındaki yansımasını eleştirmesi zorunluydu. Bob Avakian, DEH’in talebi ile proletarya diktatörlüğünün tarihsel deneyimlerine karşı K. Venu’nun argümanlarını çürüten, Demokrasi: Her Zamandan Daha Fazlası, Ondan Daha İyisini Yapabiliriz ve Yapmalıyız başlıklı bir yazı yazdı. Maalesef DEH içerisindeki birçok yoldaş K. Venu’ya karşı mücadeleye ve o mücadelenin merkezindeki proletarya diktatörlüğü merkezi sorununa yeterli dikkati vermedi ve Bhattarai’nin “Yeni Devlet”i ortaya çıktığında da istekli görünmediler. Birçok yoldaş açısından, iktidarı ele geçirdikten sonra ne yapılacağı çok önemli görünmedi ve bu anlayışa uygun olarak tüm dikkatin halk savaşının nasıl başlatılacağı ve sürdürüleceği üzerine yoğunlaşması gerekiyordu. Bu durum, DEH içerisinde olan devrimci komünist teoriyi küçümseme eğilimine yönelik daha önemli bir örnektir. Bütün bir dönem boyunca bu temel meselelere gerekli dikkati sunmayı ve bunlar üzerine mücadeleye girişmeyi başaramamak bugün içerisinde bulunduğumuz duruma büyük oranda katkıda bulunmuştur. Merkezi Yeniden Örgütleme Komitesi’nden kopmuş ve hatta kendisi K. Venu’nun eleştirisini yazmış olan HKP (M-L) (Naxalbari)’nin Bhattarai’nin pozisyonu ile Venu’nun tasfiyeciliği arasındaki benzerliği görememesi de özellikle kayda değerdir.

NKP (M) içerisinde, dünyadaki değişimleri ve Nepal’daki devrimin karşılaştığı sorunları hesaba katan yeni bir düşünüş geliştirmeye yönelik çabalar vardı. Fakat bunlar halen büyük oranda, komünist ideoloji ve programı burjuva demokrasisi ile karıştıran yanlış bir çerçeve içerisinde yapılıyordu. Ve bunlara, devrimin gerçek hedeflerinden sapan acil taktikler eşlik ediyordu. NKP (M) başkanı Prachanda zaman zaman, Bhattarai’nin proleter devrimin deneyimlerini yüksek sesle ve agresif yadsıması ile arasına mesafe koymaya çalıştı, fakat Prachanda da bazı temel teşkil eden varsayımları ve onun pragmatizmini ve eklektisizmini paylaştı ve bu durum onu, Bhattarai’nin arsız revizyonist fikirlerine karşı gerçek bir mücadele geliştirmesine engel veya isteksiz bıraktı. Dahası, Bhattarai ile meydana gelen mücadele ikincil meselelere odaklandı ve onun revizyonist çizgisine dokunmadı. Prachanda giderek, partiyi pragmatizm ile eklektisizm ve özellikle de karşıtların eklektik kombinasyonu -ki “bir ikiye bölünür” Maoist anlayışa karşıt olarak, “ikiyi bir etme”ye “birleştirme/kaynaştırma” (füzyon) diyor- içerisinde eğitti. Bunun sonucu olarak Bhattarai’nin temel tezleri Parti Merkez Komitesi’nin Ekim 2005 toplantısında, ince bir eklektisizm cilası bırakılsa bile, bir bütün olarak parti tarafından benimsendi.

Partimiz, gelişen revizyonist çizgiye karşı Nisan 2006’daki monarşi karşıtı hareket ve devamındaki ateşkesten önce, Ekim 2005’te başlayan sert ve ciddi bir mücadele sürdürdü. DKP ABD, Nepal parti önderliğine, devletin niteliği, yeni demokratik devrim yerine özel bir anti-monarşik mücadele aşaması inşa etme, komünist hareketin tarihi ve diğer noktalar ile ilgili bir dizi revizyonist tezi içeren Bhattarai’nin yukarıda bahsedilen makalesini eleştiren özel bir mektup kaleme aldı. DKP’nin mektubu ayrıca NKP (M) başkanı Prachanda tarafından getirilen, Halk Kurtuluş Ordusunun gerici Nepal Kraliyet Ordusu ile birleştirilmesi önergesini keskin bir şekilde eleştirdi. İkinci bir mektup, tam da Kasım 2006 Kapsamlı Barış Anlaşması’ndan sonra ve üçüncüsü 2008 seçimlerinden sonra gönderildi. Bu mektupların nüshaları DEH katılımcısı parti ve örgütlere dağıtıldı. 2009 yılında, tüm bu mektupların, bir dördüncüsü ile birlikte kamuoyuna açılmasına karar verildi.

Bu mektupların içeriğinin dürüst bir incelenmesi DKP’nin, Nepal’da gündemde olan temel ideolojik ve politik çizgi sorunlarını tanımlayabildiğini gösterir. UKH içerisindeki birkaç güç daha Nepalli yoldaşların eleştirisini yaptılar.

Bu mektupların yalnızca “Marksizm’in ABC’sini” tekrarladığına yönelik -yani pratik gereklilikler ile ilişkili olmayan soyut ilkeleri içermesi- şeklindeki kibirli suçlamaya rağmen, bu mektuplar ilke meselelerinde tatmin edici ve devrimin karşılaştığı kavşak ile oldukça ilgiliydi. Bilimsel yöntemimiz bize, devrimi yenilgiye götürecek olan çizgiye karşı oldukça sert mücadele yürütmenin enternasyonalist sorumluluğumuz olduğunu söylemektedir.

NKP (M)’nin hatalı ideolojik ve politik duruşu sağlamlaşır sağlamlaşmaz pratik etkiler peşinden hızla geldi. Gerici, emperyalist yanlısı politik partilerle, bir burjuva demokratik çerçeveyi kabul etmeye yönelik birçok anlaşmalar yapıldı. Halk savaşının ve yine şehirlerde orta sınıfın da katılımıyla gerçekleşen bir ayaklanmanın sonucu olarak mutlak monarşinin iktidardan vazgeçmeye zorlanmasından sonra parti önderliği bu “alt aşamayı” sağlamlaştırmaya yönelik hareket etti. Kasım 2006’da kapsamlı barış anlaşması imzalandı ve bununla birlikte halk savaşı sona erdirildi, devrim tarafından inşa edilen politik iktidar organları dağıtıldı, Halk Kurtuluş Ordusu, Birleşmiş Milletler gözetiminde kışlalara hapsedildi ve parti geçici hükümet de dâhil olmak üzere yeni burjuva kurumlarda yer almaya ve buna bağlı hareket etmeye razı oldu. Uluslararası toplum – yani emperyalist ve gerici devletlerin ve Nepal halk savaşının düşmanları ve Nepal halkının sömürücüleri olan BM ve İMF gibi uluslararası kuruluşların ağı- ülkenin yeniden inşası için NKP (M) tarafından gerekli ve yardımcı müttefikler olarak sunuldular. Ve bu süreç devam ederken DEH’teki partilerin çoğu bunu alkışladılar veya en iyi ihtimalle sessiz kaldılar. NKP (M)’nin tüm önemli önderleri de buna eşlik etti. Devrimin bu revizyonist tasfiyesinin en istekli destekçilerinden HKP (M-L) (Naxalbari) ve MKP (İtalya) gibi partiler, şimdilerde Bob Avakian’ı ve Devrimci Komünist Parti ABD’yi “revizyonizm” ile ve bir “karşı-devrimci” çizgiye sahip olmakla yüksek sesle suçlamaktadırlar.

Devrimdeki ilerlemeler ve zorluklar ve eski rejimin şiddetli krizi NKP (M)’ye büyük, yeni ve karmaşık sorunlar yükledi. Fakat parti önderliği tarafından benimsenen yanlış teorik çerçeve ve metodoloji bu karmaşıklıkla başa çıkmayı ve yeni demokratik devrimin tamamlanmasına ve radikal olarak yeni tipte bir devletin yaratılmasına götürebilecek bir güzergah belirlemeyi imkansız hale getirdi. Dahası, Parti çizgisi yanlış bir şekilde “meşruiyet”in kaynağı olarak, onu seçimlerin sonucuna bağımlı kılan ve burjuva politik partiler ve emperyalist ve gerici güçlerle anlaşmalara götüren burjuva demokratik çizgiyi kabul etmişti. Bu kritik yıllar içerisinde NKP (M) tarafından atılan birçok adım sadece bir hatalar dizisi olarak değerlendirilemez; bunlar objektif gelişmelere cevaptılar, fakat komünist olmayan bir çizgi, bakış açısı ve metodolojik araçlarla cevaptılar.

Nepal’daki devrimci mücadele tüm dünyadaki gerçek devrimci komünistlere ve milyonlarca ezilen halka umut ve ilham kaynağı oldu. Bu temelde DEH ve onun katılımcı partileri Nepal’daki halk savaşı için kitleler içerisinde kitlesel politik destek inşa ettiler ve mücadele derslerini dünyaya yaydılar.

Halk savaşının Katmandu Vadisi’nin sınırlarına kadar ilerleyişi ne türden bir devlet iktidarının oluşturulabileceği sorununu gündeme getirmişti. Gerekli olan şey, kitlelere dayanırken ve onların toplumsal koşulları dönüştürmesini mümkün kılarken, proleter devrimin hedefini ve yönelimini hiç veya tam olarak paylaşmayan birçokları da dahil olmak üzere fazlasıyla farklı ve çelişkili toplumsal güçleri ve faaliyet akışlarını kucaklayan bir devletti. Komünistlerin temel sorulara yoğunlaşmaları ve onlara doğru cevaplar vermeleri gerekir: Devrim gerçekten ulusal çapta iktidarı başarabilir mi, ve bu neye benzeyecek? Bu iktidar, 18. yüzyıl burjuva devrimlerini kendisine model almaksızın, daha önceki sosyalist toplumların yaptıklarından nasıl daha iyisini yapacak? Yeni devlet tarafından oluşturulan ve yürürlüğe sokulan temel ekonomik ilişkiler ne olacak? Bhattarai ve Prachanda’nın savundukları ve uyguladıkları biçimde çok partili demokrasi yoluyla sömürücülere iktidarı geri vermeden, muhalefet ve farklılık nasıl hoş karşılanacak? Dikkati sermayeye yönelik olan orta sınıf, onların Nepal’in problemleri ve çözümleri (yanlış) anlayışının bir ifadeye kavuşmasına ve ne türden bir yeni devletin kurulması gerektiği konusundaki vizyonlarına izin vermeksizin, nasıl harekete geçirilecekler ve önderlik edilecekler?

Bir taraftan gerek Nepal’de, gerekse de başka bir ülkede bu süreci idare etmek kolay değilken, Bob Avakian’ın yeni sentezinin kalbindeki yönelimin, hayli esnekliğe sahip sağlam çekirdeğin bu dinamikten bahsettiğine inanıyoruz. Buna, proletarya diktatörlüğü ihtiyacında ve komünizm için dünya mücadelesinin bir parçası olarak sosyalist devrimi sürdürme hedefinde net olan ve tüm inişler ve çıkışlar sürecinde bu mücadeleyi ileri götürmeye kararlı olan bir ‘önderlik eden ve genişleyen çekirdek’ ihtiyacı da dâhildir. Aynı zamanda zorunlu olarak sosyalist toplumda, onu birçok farklı yöne çekecek birçok farklı insanın ve eğilimlerin olacağı – ve tüm bunların nihayetinde gerçeğe ulaşmaya ve komünizme gitmeye katkı sunacağı bir biçimde önderlik etme- anlayışına uygun olarak hareket etmeye ihtiyaç vardır. Bunun herhangi bir ülkede nasıl işleyeceği şimdi sadece hayal edebileceğimiz birçok sürpriz ve karmaşıklık ile doludur: Lenin’in Goethe’den alıntıladığı gibi, teori gridir, fakat yeşil yaşam ağacıdır. Maalesef BNKP (M) bu süreci işletmek için ortaya çıkan temel çerçeveyi reddetmiştir.

Nepal’deki halk savaşı tam da engin bir devrimci süreç olduğu için, kaçınılmaz olarak yeni ve öngörülmeyen bir alana adım attı. Nepal’daki bu yeni devrimci deneyimden DEH içerisindeki tüm parti ve örgütlerin ve DEH komitesinin öğrenilebilecek her şeyi öğrenmesi gerekiyordu. Her parti ve örgütün, kendi kapasitesi oranında, bu deneyimin en iyi şekilde nasıl anlaşılacağı ve genel olarak devrimci komünizm açısından ne tür çıkışları ve ne tür sorunları ortaya çıkardığı üzerine birbirleri ile ve Nepalli yoldaşlar ile diyaloga girmeleri gerekiyordu.

Bu süreç ortaya çıkış biçimiyle DEH’i ve onun katılımcılarını zenginleştirdi. Fakat burada da, çizgi ve metodoloji ile ilgili uzun zamandır devam eden problemler, daha ilk dönemde bile, bu sürece engel oldu ve giderek daha da kötüye götürdü. Burada da bir tür “aynadaki karşıtlıklar” rol oynadılar. Örneğin halk savaşı sürecinin birkaç aşamasında parti geçici ateşkes de dahil olmak üzere düşmanla görüşmeler yürütmenin gerekli olduğunu hissetti. DEH içerisinde, durumun özgünlüklerini ve bunun halk savaşını nihai zafere götürmenin bütünsel stratejik planına nasıl uygun düşebileceğini hesaba katmaksızın, bu tür bir taktiğin yanlış ve hatta sırf bu nedenle teslimiyetçilik olduğunu düşünenler vardı. Daha sonra, NKP (M) Baburam Bhattarai’nin alt aşama tezini benimseyerek yanlış bir güzergâhta ilerlediğinde ateşkes vs. türünden bu taktikler, açıkça eski devlet mekanizmasını parçalamaktan vazgeçen bir stratejinin parçası olarak yeni bir anlam kazandılar. Bildiğimiz gibi, DEH içerisindeki birçokları bu revizyonist tezler formüle edilirken ve daha sonra pratiğe dökülürken onu ya alkışladılar veya sessiz kaldılar. Daha önceki, barış görüşmelerini basitçe reddetme ile daha sonraki, devrimden vazgeçmeyi kabul etme arasındaki ortak nokta hareketin yüz yüze kaldığı gerçek maddi koşullar ışığında strateji, çizgi ve politika sorunlarını incelemede, fakat daha önemlisi, bunların uzun erimli hedeflere nasıl hizmet edeceğini veya ona engel olacağını değerlendirmede başarısızlıktır.

Uluslararası komünist hareketin zor bir döneminde Nepal devriminin oynadığı önemli pozitif rol ve onun DEH ile ilişki tarihi göz önünde bulundurulduğunda Nepal’da bir revizyonist çizginin zaferinin DEH üzerinde olumsuz ve yine Nepalli kitleler üzerinde trajik etkilerde bulunacağından ve bulunduğundan şüphe yoktur.

Özellikle de rahatsız eden şey revizyonist çizginin hakimiyetinin objektif baltalaması ve onun teslimiyetçi sonuçlarının DEH’in geri kalanının çoğu tarafından Nepal’daki politik gelişmelerin haklı veya mazur gösterilmesi -veya şeylerin yanlış güzergahta ilerlediklerini görüp, bu yanlış çizgilere karşı derin bir mücadeleyi yürütme sorumluluğunu almamaları ve bir tür pasif determinizm durumuna düşmeleri- yoluyla kendinden kaynaklanan bir yara ile iki katına çıkarılmasıdır. Bu süreç şekillenirken, bu düşünceler partimiz ile bir kısım diğerleri tarafından tanımlandığı ve eleştirildiği zaman dahi Nepal partisinden gelen revizyonist düşüncelere çok az dikkat gösterildi. Bunun yerine, bu politikaların sonuçları “pratikte görülünceye” kadar komünist ilkeler ve onun temel teorisi askıya alındı.

2006’daki Kapsamlı Barış Anlaşması bir sonraki yıl NKP (M)’yi seçim zaferine götürdüğünde ve Prachanda cumhuriyetin başbakanı olduğunda, DEH içerisindeki çoğu yoldaş, Lenin’den alıntılayarak, şüpheyi bir tarafa bırakarak, Nepal’daki devrimci yoldaşların “seçim mucizesi” dedikleri coşkunluğa kendilerini kaptırdılar.

İhanet ihaneti izlediğinde ve sözünden dönme sözünden dönmeyi izlediğinde, revizyonist çizginin çirkin sonuçları her geçen gün daha aşikar hale geldiğind,e daha öncesinde revizyonist çizgi ile hareket eden Nepal’daki bazı yoldaşlar bile doğru olarak devrime ihanet olarak algıladıkları şeye karşı rahatsızlıklarını gerçek kine dönüştürdüler. Fakat bu muhalif güçler bile bu revizyonist yörüngeden ve çerçeveden kararlı bir kopuş gerçekleştiremediler. Devrimin meyveleri terk edilirken ve gerici düzen üzerine yeni bir yapı tuğla tuğla inşa edilirken, bu muhalif güçlerin çoğu, bir taraftan bağırırken, parti önderliği tarafından revizyonist çizginin ve pratiğin tüm momentumu arkasında sürüklendiler.

DEH partilerinden ve örgütlerinden yoldaşların parti önderliğinden gelen revizyonist çizgiye karşı sağlam bir şekilde karşı duracakları ve bunu yaparken Nepal’daki kitlelere ve fazlasıyla yardıma ihtiyaç duyan partideki devrimcilere, objektif ihanete götüren çizgiye karşı mücadele sürdürmek yoluyla gerçek enternasyonalist destek sunacağı beklenirdi. Fakat maalesef bahsi geçen yardım oldukça seyrek görüldü. Gerçekte birçoklarının, hangi çizginin doğru olduğuna karar vermenin Nepalli yoldaşlara bağlı olduğu ve parti devrimi terk etmediğini söylediği sürece dünyaya, endişelenecek bir şey olmadığını söylememiz gerektiğini hissettikleri görüldü. Halkı silahsız bırakan ve revizyonist çizgiye karşı mücadele etmesinin önüne geçen bu durum aslında Nepal’daki ve bir bütün olarak dünyadaki kitlelere büyük bir ihanettir.

Fakat DEH’dekiler de dahil olmak üzere UKH içerisindeki birçok diğerleri, Nepal’daki yoldaşlara, ağına düştükleri eklektik ve açık revizyonist çizgilerden kurtulmaları için yardım edebilecekleri yerde, politik analiz olarak tasladıkları yeni düşünüş düzlemlerini süsleyerek ve eski laf salatalarına kendilerini kaptırarak bu aynı eklektizme katkı sundular.

Nepal’daki revizyonist çizginin halk savaşını sona erdirmesi ve Halk Kurtuluş Ordusu’nu dağıtması karşısında, MLM’nin tamamını halk savaşının sürdürülmesine indirgeyen anlayışın gerçekten Nepal’da ne olduğunu anlama konusunda bazılarının gözlerini kör ettiğine vurgu yapmak belki de tutarsız görünür. Birçok yoldaş NKP (M)’nin topluma yönelik programının gerçek içeriğine bakacağı yerde, Prachanda’nın “bir ayaklanmaya hazırlanma” sözlerine odaklanmaktadır ki, bu sözler Nepal’daki kitlelere, devrimci fikirlere sahip parti üyelerine ve UKH’daki yoldaşlara yönelik olarak sık sık tekrarlanır. Bununla beraber, Prachanda’nın söz verdiği ayaklanmanın, gerçeklikte, (Clausewitz’den yorumlamak gerekirse) bir burjuva demokratik cumhuriyet kurma devrimci olmayan hedefinin (ki parti başka araçlarla –bu meselede barışçıl araçlarla- sürdürmektedir) sadece şiddet araçlarıyla sürdürülmesinden başka bir anlama gelmediğine çok az kişi dikkat etti. Halk Kurtuluş Ordusu tüm barış süreci ile gayri meşru bir pozisyona sokulurken, bu politik hedeften, başarılı olması gerici ordunun subaylarının büyük kesiminin desteğine bağlı olacak olan bir “ayaklanma” anlayışına varılmaktadır .

IV. NEPAL KONUSUNDA DEH’İN FELCE UĞRAMASI

NKP (M) her geçen gün revizyonizme doğru kaydığında DEH’in çoğunluğunun bunu alkışlaması veya sessiz kalması kaçınılmaz değildi. Doğrusu, çok daha farklı yerlerden daha kararlı eleştiriler gelseydi bugünkü durum çok daha farklı -ideolojik ve politik sorunlarla uğraşmada daha donanımlı ve komünist hareketin içerisine gireceği yol ayrımlarına daha hazırlıklı- olurdu.

Nepal’de ortaya çıkan revizyonist çizgiye enerjik ve doğru bir biçimde cevap verme konusunda DEH’in aşırı başarısızlığı kaçınılmaz değildi, fakat bu durum, maalesef DEH ve daha genel anlamda UKH içerisinde zamanla büyüyen, temel teşkil eden ve uzun zamandan beridir devam eden yanlış ideolojik ve politik eğilimler ile paralel bir şeydi. Özellikle açık olan şey, uğruna mücadele ettiğimiz toplumun temel sorunlarından kaçınmaktı. Ne tür bir ekonomik sistemin oluşturulması gerekiyor. Yeni devlet ile mevcut emperyalist-gerici dünya düzeni arasındaki ilişki nasıl olacak? Diğer ülkelerdeki devrimlere yönelik sorumluluklar neler olacak? Yeni devlet iktidarının niteliği ne olacak? Öncü partinin rolü ne olacak? Devlet eski sosyalist devletler ile hangi açılardan benzer ve hangi açılardan farklı olacak? Entelektüellerin ve özellikle şehirsel merkezlerdeki diğer orta sınıfın rolü ne olacak? Saf demokrasinin toplumun problemlerine cevap olduğunu düşünenlere cevap ne olacak?

Maalesef, Bhattarai ideolojik mücadeleyi fazlasıyla ciddiye alırken, diğerleri sanki bu önemli değilmiş gibi hareket ettiler . Bob Avakian’ın çalışmasında ve özellikle de Devrimci Komünist Parti ABD tarafından yazılan birçok dokümanda Nepal ile ilişkili olarak gerçek sorunlara keskin bir şekilde odaklanılırken bile esas cevap sessizlik oldu. Ve bu sessizlik, devrim bilimimiz ışığında gerçek hayati çelişkileri incelemenin çalışmasını yürütmeksizin, ideolojik ve politik sorunların “pratik içerisinde” çözüleceği yanlış inanışı ile kısmen haklı çıkarılmaya çalışıldı.

Bununla beraber, sessizlik ve önemsememezlik tarafsızlık değildir. Bunlar burjuva toplumdaki hakim fikirlerin itiraz kabul etmez olduğu anlamına gelir. Aynı fikirlerin bizzat komünistlerin düşünüşüne ve pratiğine nasıl dahil olduğunu önemsememek anlamına gelir. Nepal özgülünde, güçlü ve görünüşte başarılı revizyonist çizgi ve programa karşı -bu çizgi ve yaklaşımın acı meyveleri, görmek için gözleri olan herkese her yönüyle açık hale geldiği bugüne kadar- ideolojik ve politik olarak silahsız olmak anlamına gelir. Ve bugün bile, hareketimiz içerisinde Nepal’de felakete götüren politik çizginin revizyonist içeriği ile hesaplaşmaksızın Maoist güçlerin bir karışımını bir araya getirmeye çalışanlar vardır.

En başta tutarsız görünen şey, Nepal devrimi gerilerken bunu alkışlayan veya sessizce gözleyen DEH içerisindeki güçlerin çoğunun geçmişte karşıt fikirlere sahip oluşudur. Örneğin, proletarya diktatörlüğünden Bhattarai tipinde vazgeçişten ziyade, BNKP (M)’in dönüşümü sürecinde onunla iyi geçinen veya hiçbir şey söylemeyen bazı diğerleri, sosyalist devrimin problemlerini göz ardı etmekten mutlu oldular veya basitçe geçmişten ezberden formülleri tekrarladılar. Nepal’deki 2006 Kapsamlı Barış Anlaşması’nın en istekli destekçileri arasında, Peru’daki devrimin gerileyişi ile ilgili iki-çizgi mücadelesi konusunda, herhangi bir barış görüşmesinin olabilirliğinin dahi ihanet koktuğunu savunmuş olanlar (veya en azından bunu savunanlardan kopmayı reddedenler) var. Birilerinin bu kadar hızlı ve kolay bir şekilde yanlış bir noktadan, başka bir yanlış ve hatta daha kötü bir noktaya savrulması nasıl mümkün olabiliyor? Daha sonra da göreceğimiz gibi bu durum, objektif gerçeklik ile ilişkili olarak anlamak ve hareket etmek için hangi metodolojinin kullanıldığı da dahil olmak üzere, siyasetteki ve ideolojideki köklü yanlışlarla ilgilidir.

V. PERU VE POLİTİK GERÇEKLİĞİN KUTSANMASI

Hareketin Nepal’deki revizyonizme zayıf cevabı PKP başkanı Gonzalo’nun yakalanmasını takiben meydana gelen gelişmelere ve Sağ Oportünist Çizgi’nin (SOÇ) ortaya çıkışına DEH’in çelişkili ve büyük oranda eksik cevabında birçok açıdan önceden görülmektedir. O koşullar altında dünyadaki tüm güçleri toparlayıp PKP’nin yardımına koşmak ve Başkan Gonzalo’nun tutuklanması ve hapsedilmesi karşısında onun hayatını korumak için kampanya sürdürmek oldukça doğru ve proleter enternasyonalizminin bir ifadesiydi. Fakat başka enternasyonalist görevler de -özellikle DEH açısından- vardı ve bu görevler farklılıkların ortaya çıkmaya başladığı yere ilişkindi.

Gonzalo’nun yakalanmasından ve basın önüne çıkarılışından, ki orada Gonzalo kendisinin yakalanmasının sadece “yolda bir büküntü” olduğunu ve halk savaşının ilerlemesi gerektiğini ilan etmişti, yaklaşık bir yıl sonra, Gonzalo’nun halk savaşının sona erdirilmesi için argümanlarını içeren kendisine atfedilen çeşitli dokümanlar ve videolar yayınlandı. Başkan Gonzalo’nun ve diğer üst düzey önderliğin esir düşmesi karşısında ve değişen uluslararası koşullar içerisinde devrimi ileri götürmenin koşullarının lehte olmadığına yönelik bir argüman ileri sürüldü ve Peru’da Fujimori rejimi ile bir “Barış Anlaşması için mücadele” çağrısı yapıldı. Hapishane dışındaki parti önderlerinin çoğu barış anlaşması için çağrısının düşmanın organize ettiği bir “hile” olduğunu ilan ettiler. Cezaevinde olup bunu savunanları revizyonist teslimiyetçiler olarak ilan ettiler ve Gonzalo’nun bu türden argümanları öne sürdüğünü düşünmek bile istemediler. PKP destekçileri, barış anlaşması çağrısını çevreleyen gerçek koşulları araştırmanın ve somut gerçekliği anlayıp oradan hareket etmenin ihtiyaç olduğunu hisseden herkese saldırdılar. Partimizin de desteklediği DEH-KOM’un duruşu, barış görüşmelerine yönelik çağrı ile ilgili gerçek koşulları araştırmaya (örneğin başkan Gonzalo’nun gerçek duruşu) yönelik bir ihtiyaç olduğunu savunmaktı. Her şeyden önemlisi, barış görüşmelerine yönelik çağrısının devrimci komünist ilkeler ve somut koşulların incelenmesi temelinde değerlendirilmeye, öncelikle çizginin kaynağı üzerinden değil, ihtiyaç vardı (“çizgi kaynak değil” benimsenen formülasyondu) “Peru’da Dalgalanan Kızıl Bayrağımızı Savunmak İçin Toparlan” dokümanının kabul edilmesi güçlü bir araştırma ve mücadele sürecinin doruk noktasıydı. Fakat hatırlanmalıdır ki bu duruşu benimsemek kolay bir mesele değildi. Doğru sonuçlara ulaşmanın bu doğru yöntemine bazıları karşı çıktılar ve bu durum tüm DEH içerisinde büyük bir mücadeleyi gerektirdi.

Maalesef hapishaneler dışındaki PKP önderliği tarafından bu yaklaşım sergilenmedi. Parti önderliği SOÇ’un barış anlaşması savunusuna yönelik politik argümanlar geliştirmede başarısız kaldı, bu koşullar altında ve bu yaklaşımla sadece devrimin yenilgisine gidilebilirdi. Bunun yerine parti önderliği bir taraftan başkan Gonzalo’nun SOÇ ile ilişkili oluşunun imansız olduğunu ve bunun düşmanın bir “hile”si olduğunda ısrar ederken, diğer taraftan SOÇ yanlılarına yönelik eleştirilerini esas olarak iğrenç kavramlarla sınırladı.

Bu arada PKP’nin yurtdışındaki destekçileri (Peru Halk Hareketi olarak bilinmektedir) aynı zararlı duruşu sergilediler ve hatta onu cinnet derecesine kadar çıkardılar. “Hile” teorisini benimsemeyen herkes emperyalist ve gerici “hile”ye yardım etmek ve onula ortaklık yapmakla suçlandılar. DKP ABD başkanı Bob Avakian onların çirkin saldırılarının ana hedefiydi. Doğrusu, bu garip mantığa göre SOÇ’un artı ve eksilerini incelemek -ve devrimi ileri götürme olasılıkları konusunda yanlış bir çizgi ve analizi temsil ettiği sonucuna varmak- bir şekilde düşmana yardım etmekti. Gonzalo’nun SOÇ ile muhtemel ilişkisine yönelik ne kadar gerçek gün üstüne çıktıysa (mesela yakalanan ve Gonzalo’nun kendilerini bir barış anlaşması için ikna ettiğini iddia eden bir dizi PKP önderi), PHH ve bazı diğerleri o kadar öfkeli ve iğneleyici hale geldiler. DEH içerisinde bazılarının bu konuda “politik gerçek” doktrinini açık olarak gündeme getirmesi bu koşularda oldu. Bu doktrin, somut gerçekliğe bakmaksızın, Gonzalo’nun barış anlaşması çizgisinin arkasında olmadığının politik bir doğru olduğunu ve komünistlerin enternasyonal alanda bu “doğru”yu propaganda etmekle bağlı olduklarını ve bazılarının “gazeteci doğrusu” dediği şeye düşmemesi gerektiğini savunuyordu. Bazıları politik doğruyu felsefi bir ilke olarak ilan etme konusunda fazlasıyla cesur ve ısrarcı iken, bu aynı anlayış sık sık birçok diğer yoldaşın da düşünüşüne yön verdi veya en azından etkide bulundu. Gerçekten bu anlayışın, Lenin’in Materyalizm ve Amprio-Kritisizm’de bütünüyle eleştirdiği bir “deneyimin hayati örgütlenme biçimi” olarak gerçek anlayışından farklı hiçbir yanı yoktur.

DKP ABD gibi, doğru bir çizgi için mücadele etmiş güçler bile bu güçlü olumsuz akımdan etkilenmedi değil. Bunun bir örneği, “hile” teorisine ve diğer bilimsel olmayan önergelere ödün veren 2000 terhindeki Milenyum Kararı’nın kabul edilmesidir. Partimiz, hareketin belli bir yüzeysel birliğini başarma algısı içerisinde yanlış bir biçimde bu kararı kabul etti, ki bu karar – her ne kadar partimiz hızlı bir şekilde bu hatayı kabul etse ve DEH partilerinin ve örgütlerinin bunun farkında olmasını sağlasa da- gerçek bir zarar verdi ve Peru’daki devrim konusundaki iki-çizgi mücadelesi de dahil olmak üzere bir dizi önemli meselede yanlış anlayışı güçlendirdi.

Peru’daki Sağ Oportünist Çizgi’nin ortaya çıkışına cevap, özellikle DEH olmak üzere tüm komünistlerin çizgi mücadelesine yönelik komünist bir yaklaşım benimsemesi ve dünyayı analiz edip değiştirmek için bilimsel bir temel üzerinden hareket etmesi gerekiyordu. Fakat bu yaklaşım DEH içerisinde eşitsiz bir biçimde kabul edildi ve birçokları tarafından saldırıya uğradı, ve bu durum DEH’in ve uluslararası komünist hareketin doğru sonuçlar çıkarma ve oldukça zor koşullar altında olan Peru’daki yoldaşlara yardım etme yeteneğini zayıflattı. Bu yaklaşım Peru’da ne olduğu ve bundan ne sonuçlar çıkarılması gerektiği konusunda dünyadaki kitleleri uygun bir komünist önderlikten yoksun bıraktı. Bu ayrıca gerçekliğin hoş olmayan veya herhangi bir zamanda devrimci hareketin ilerleyişine ters düşen parçaları da dâhil olmak üzere gerçekliğe yönelik bilimsel bir yaklaşım takınılması gerekliliğine de ters düştü. Çin’deki darbeden sonra Maoist güçlerin yeniden gruplaşmalarına yönelik temelin olumlu bir özelliği olan şeyin – komünistler Çin’deki revizyonist bir darbe gerçekliği ile karşı karşıya gelmişlerdi- olumsuz gelişmelere yönelik bu enstrümantalist yaklaşım, kitlelerin insanlığın özgürleştirilmesinin önündeki sorunları ele alma kabiliyeti üzerinde bunun ne tür etkisi olacağına aldırmama yoluyla altı oyuluyordu.

Yukarıda bahsettiğimize ilişkin tüm yöntem ve yaklaşım bizzat PKP’nin yüz yüze geldiği büyük zorluklara katkı sundu. SOÇ’un muhtemel yazarı olarak Gonzalo’nun pozisyonu ile ilgili deliller artmaya devam ettiğinde ve ister SOÇ’un pozisyonunu kabul etsin isterse de Gonzalo’yu SOÇ’u yazmaktan dolayı hainlikle suçlasın tüm PKP liderlerinin durumu “Hile” teorisinde ısrarı her geçen gün daha fazla yanlış göstermeye başladı. PKP üyeleri hiçbir zaman neden barış anlaşmasına yönelik çağrının yanlış olduğu veya bu değişen koşullar altında devrimi nasıl sürdürecekleri konusunda eğitilmemişlerdi. Bunun yerine önderlik basit hainlik suçlamalarına dayanmıştı. Cezaevi dışındaki PKP önderlerinin, halk savaşını ilerletirken, bir barış anlaşmasına yönelik çağrıya karşı politik mücadeleden kaçınılabileceğine veya görmezden gelinebileceğine inandıkları görülmekteydi. Bu bütünsel yaklaşım ulusal çapta devlet iktidarı için iddiası olan halk savaşının ortadan kalkmasına katkı sunarak çok daha fazla zarar verdi, güçlerinin büyük bir bölümü yok edildi veya demoralize oldu ve geriye kalanlar birbirlerine rakip küçük guruplara dönüştüler, onlardan bazıları kendileri barış anlaşması talep etmekteler. Maalesef DEH’in ortak deneyimindeki tüm bu bölüm uygun olarak özetlenmedi. Bazı yoldaşlar bugün bile, yoldaş Avakian’a ve DEH-KOM’a karşı derin öfkeleri sadece Peru’daki halk savaşının bugünkü durumu konusundaki fantezilerinin yüksekliği ile uyum içerisinde olan yurtdışındaki bir avuç PKP destekçilerini kınamayı reddetmektedirler. Bununla beraber daha büyük problem bazıları tarafından saldırgan oportünistlere gösterilen tolerans değil, DEH içerisinde Peru’daki tüm deneyimi basitçe görmezden gelmeye yönelik tutum ve özellikle de kabul edilen ve benimsenen yanlış yöntem ve yaklaşımdır.

Esasında Peru’daki halk savaşı son birkaç on yıl içerisindeki en önemli devrimci mücadelelerden biriydi. Peru’daki devrim tün dünyadaki insanları cesaretlendirdi ve bu mücadele kitlelerin komünist devrim için mücadelede önderlik edilecek büyük potansiyelinin canlı bir örneğiydi. Aynı zamanda Peru’daki deneyim, özellikle de çizginin daha fazla gelişimi ve incelenmesi ışığında, bu partinin çizgisinde, epistemoloji alanı da dâhil olmak üzere, ciddi çelişkiler ve hatalar olduğunu göstermektedir. Partimiz, bu koşullarda proleter enternasyonalizmini nasıl uygulamak gerektiği meselesi de dâhil olmak üzere daha doğru bir yöntem ve yaklaşım için mücadelede bir çaba olarak, Peru deneyimi üzerine daha fazla tartışma çağrısında bulunan ve enstrümantalizme yönelik eğilimler de dâhil olmak üzere DEH’in yaklaşımındaki problemleri tanımlayan bir doküman yayınladı . Maalesef bu doküman DEH içerisinde esas olarak önemsenmedi.

Peru Komünist Partisi’nin tüm deneyiminin daha tamamlanmış ve doğru bir özetini yapmak hem bilimsel bir ihtiyaç ve hem de devrimci ahlaki bir zorunluluktur. DEH içerisindeki bazı yoldaşların, halk savaşının başarısı bir tür “sermaye” sağladığında oldukça yanlış anlayışları önemsememekten veya kuyrukçuluğunu yapmaktan, Peru’daki hareket bir değer olmaktan daha çok bir yük olmaya başladığı görüldüğünde, günümüz koşulları içerisinde komünist devrim yapmaya yönelik önemli bir çaba olan ve DEH’in kolektif deneyiminde önemli bir yer işgal eden şeye karşı herhangi bir endişeyi dile getirmeme sorumsuzluğuna geldikleri yorumunu yapmak üzücüdür. Ve yeni bir enternasyonal örgüt için çağrıdaki kilit kesimlerin bu noktadaki en kabahatliler olmaları sürpriz değildir.

VI. PROLETARYA ENTERNASYONALİZMİ: İKİ KARŞIT GÖRÜŞ

Proletarya enternasyonalizminin niteliği ile ilgili iki farklı ve karşıt görüş, DEH ve UKH içerisinde keskinleşen farklılıkların oldukça merkezinde oldu. Bu, ideolojik ve politik anlamda can alıcı sorunlardan kaçınarak komünist güçlerin enternasyonal “birliği” çabalarını büyük oranda açıklamaktadır. “Proleter enternasyonalizminin” yanlış bir kavrayışı ayrıca, UKH içerisindeki birçoğunun, “bir yerele” götürdüğü görüldüğü ölçüde bir çizginin peşine takılmanın ve daha sonra başka bir çizginin peşine takılmanın doğru olduğunu düşündüğü, yukarıda incelediğimiz tarihi açıklamaya yardım etmektedir.

Proletarya enternasyonalizminin daha derin ve bilimsel bir kavrayışı Bob Avakian’ın ileri sürmekte olduğu yeni sentezde temel bir unsurdur. Avakian’ın proletarya enternasyonalizmi görüşü komünist devrimin en temel anlamda dünya ölçeğinde meydana gelen bir süreç olarak kavranmasıdır.

Avakian’ın anlayışı hem Marx ve Engels’in proleter devrimi teorize edişini içerir hem de geliştirir. Bununla beraber, proleter devrimin farklı kavrayışları bütün komünist hareket tarihi boyunca birbiri ile rekabet etmektedir.

Proletarya enternasyonalizmi, Birinci Dünya Savaşı’nın meydana getirdiği felaket ve kriz koşullarında Çarlık Rusyası’nda proleter devrimi başlatmanın problemleriyle yüz yüze iken dahi Lenin’in düşünüşünde merkeziydi. Komünist hareket içerisindeki yanlış düşünüşleri eleştiren ve proletarya enternasyonalizmi anlayışını daha bilimsel bir temele oturtan Avakian’ın “Dünyayı Fethetmek?” makalesi Marx ve Lenin’in temel öğretilerini irdelemede temel çalışmaydı. Bunun bir parçası olarak Avakian, Lenin’in proletarya enternasyonalizmi anlayışı ile İrlandalı devrimci John Connolly’nin anlayışından bahsetmektedir. Connolly Lenin’den farklı olarak, enternasyonalizmin bir devrim tarafından diğerine sunulan destek veya yardım olduğunu savunmaktadır. Lenin’in daha bilimsel anlayışında, her ülkedeki devrim, kendi sözleriyle, “dünya devriminin hazırlanmasında, propagandasının yapılmasında ve hızlandırılmasında benim payım” olarak görülmelidir . Avakian, genel bir kural olarak politik iktidar bir veya birkaç ülkede ele geçirilebilecekken ve ele geçirilmesi gerekirken, herhangi bir ülkedeki devrim, devrimin üzerinde ilerleyeceği alanı şekillendirmede en hâkim faktör olan tek bir dünya süreci bağlamında görülmelidir diyerek bunu daha da geliştirmiştir.

Marx ve Lenin’in temelde doğru ve bilimsel yönelimlerine rağmen, karşıt görüşün komünist hareket içerisinde uzun ve derin kökleri oldu. Bu anlayış özellikle de SSCB’de Stalin’in önderliği döneminde doruktaydı ve bu noktada ciddi hatalar meydana geldi. Buna, pratikte, sosyalist devrimin gerekli savunmasını, dünya devriminin ilerleyişine eşit görme de dâhildir. Esasında, Avakian’ın uzun zamandan beri tahlil ettiği gibi, sosyalist devletin savunması (hem o ülkedeki kitleler ve hem de dünyadaki komünistler ve devrimci kitleler tarafından), bir taraftan esasken, dünya devriminin bütünsel sürecine tabidir. Dahası, emperyalist hâkimiyetteki düşmanca bir ortam içerisinde sosyalist devletin kendisini savunmak için bazı önlemlerinin -örneğin barış içerisinde bir arada yaşamayı uygulama ihtiyacı- bu önlemler doğru ve gerekli dahi olsa, objektif olarak dünya proleter devrimini ilerletme daha büyük görevi ile çelişkiye düşeceğini kabul etmektedir. Bu, Komintern (Rusya’da Ekim Devriminden kısa bir süre sonra oluşturulan ve İkinci Dünya Savaşı’na kadar varlığını sürdüren Komünist Enternasyonal) döneminin anlayışı olan, sosyalist devletin uluslararası proletarya ile çıkarlarının özdeşliği bulunduğu argümanından çok farklıdır.

Mao’nun Stalin’den ve SSCB’de sosyalizmin inşasından kopuşu içerisinde proleter enternasyonalizmi alanı bir dizi diğer alandan daha az eksiksizdir. Filipinlerde Markos rejimi, İran şahı, Zaire’de (Kongo) Mobutu vs. gibi örneklerde olduğu gibi Üçüncü Dünya’daki bir dizi gerici devletlere ilişkin Mao’nun kabul ettiği bazı tartışmalı dış politika ölçütlerinde ve “esas tehlike” olarak tanımlanan Sovyet sosyal-emperyalizmine karşı ABD önderlikli emperyalist ülkeler bloğu ile dünya çapında bir birleşik cephe geliştirme çabalarında bu görülebilir.

Bu problemler sadece pratikteki delillere dayanmamaktadır, fakat bunları ayrıca teorik bir formasyona da dönüştürdüler. Mao demokratik devrim sürecinde şöyle demişti: “Bu yüzden milli kurtuluş savaşlarında yurtseverlik enternasyonalizmin uygulanmasıdır” Gerçekte bu formülasyon iki farklı sorunu birbirine karıştırmaktadır: Çin’de yeni demokratik devrimi sürdürmeyi gerektiren devrim ve “yurtseverlik” olamayacak olan komünistlerin ideolojisi ve yönelimi. Mao’nun ” yurtseverlik enternasyonalizmin uygulanmasıdır ” formülasyonu 1960’larda ve 1970’lerde yeni ortaya çıkan Maoist hareket üzerinde büyük etkiye sahipti. Bu bakış açısının özellikle de devrimin yeni demokrasi aşamasından geçmek sorunda olduğu ülkelerde var olan kendiliğindenci eğilimlerle iç içe geçmesi, ulusalcılık ve anti-emperyalizm ideolojisini proletarya enternasyonalizmi dünya görüşü ile birleştirmeye, nihayetinde iki karşıt dünya görüşünün bir tür birleştirilmesine götürdü. (Bu cümle kelimesi kelimesine çevrilmedi. Ama anlam genel olarak böyle-çev.)

DEH ve UKH içerisinde, Avakian tarafından yapılan bu önemli analiz ve ulusalcılık ile komünistlerin yönelimi olarak komünizm (zorunlu ve doğru olarak yeni demokrasi için mücadele edildiğinde bile) arasında keskin bir çizgi çizmesine karşı rahatsızlık ve anlaşmazlık ile bu konuda yoğunlaşmaya ve mücadele etmeye çok az istek oldu . Bu türden ulusalcılığa başvurma biçimi ayrıca DEH içerisindeki bazı güçlerin, bugün dünyadaki devrimci mücadelenin gerçek koşullarının en üstünkörü analizinin dahi en acımasızca sömürülen ve bastırılan ülkelerde bile devrimin hem ilerlemediği ve hem de tüm Uluslararası Komünist Hareket’in karşı karşıya kaldığı aynı sorunlarla (doğru çözmeleri gelecek ilerlemeler için kritik olan sorunlar) yüzleştiği zaman dahi “devrim ana akımdır” ve Asya, Afrika ve Latin Amerika dünya devriminin fırtına merkezleridir” boş uyarılarını neden tekrarlamakta ısrar ettiklerini açıklamaktadır.

Ulusal Burjuvazinin Bakış Açısı

Tüm komünist hareketin tarihi boyunca -ve Maoist hareket bunun istisnası değildir- devrimci komünizm ile burjuva demokrasisi arasında net ayrım yapmada tekrarlanan bir problem yaşandı. Kültür devriminin son aşamalarında Mao’nun revizyonistlere karşı Son Büyük Mücadelesi’nden bir kez daha olumlu bir şekilde öğrenmek büyük öneme sahiptir. Çin’deki devrimciler, Yeni Demokratik Devrim sürecinde partiye “örgütsel olarak katılan, fakat ideolojik olarak katılmayan” bazı güçlerin bilinçleri ve bunu, kapitalist yolcular haline gelen burjuva demokratların sosyalist devrimde görülen bilinç ile ilişkilendiren oldukça zengin tartışmalar yürüttüler . Bununla beraber, bu, Maoist hareketin çoğu tarafından görmezden gelinen, Mao ve takipçileri tarafından meydana getirilen Marksizm’deki başka bir önemli gelişmedir.

Mao’nun yeni demokratik devrim tezi Maoistler arasında genişçe bilinmesine ve sürekli vurgulanmasına rağmen, somut gerçeklikte, ezilen ülkelerde devrimin bu iki aşaması arasındaki ilişkinin dinamikleri, bu iki aşamanın iç içe geçmesini ve günümüz dünyasında değişen ve farklı biçimlerde bunun nasıl bir şekil aldığını anlamak için mücadele etmeksizin dogmatik ve kuralcı bir biçimde ele alındı. Bu arada ezbere formüllerin boş tekrarlanışı, ulusal ve demokratik haklara yönelik mücadele ile sınırlanmış mevcut içeriği örter.

Farklı politik eğilimlerin ve nihayetinde farklı sınıfların, toplumun temel problemlerinin ne olduğu ve bundan hareketle, ne tür temel çözümlerin ortaya konması gerektiği konusunda farklı anlayışları vardır. Proletarya ve onun temsilcileri komünistler açısından çözülmesi gereken temel problemler genel olarak sömürü, baskı ve sınıfsal bölünme ve bununla ilgili olan her şeydir. Buradan, önemli derecede tamamlayıcı öğe olarak Yeni Demokratik Devrim de dâhil olmak üzere Proleter Dünya Devrimi çıkar. Fakat toplumun problemi ulusal burjuvazinin ve onun temsilcilerinin çıkarları ve bakış açısı penceresinden görülürse (kişisel sınıfsal arka planları veya sosyal konumları ne olursa olsun), yani problem, meta üretiminin engellendiği ve burjuva rekabetin “adil” bir biçimde meydana gelmediği bir toplum olarak görülürse burjuva demokratik devrimin çözüm olarak görülmesi oldukça doğaldır.

James Connolly mi Yoksa Lenin mi? – Nasıl Bir Enternasyonal Örgüt?

Nepal’daki olaylara ilişkin olarak DEH’in sağlam ve bilimsel bir duruş sergilemede başarısızlığı, ve yine Gonzalo’nun yakalanmasından sonra Peru’daki iki-çizgi mücadelesine ilişkin sorumlu bir tutum takınma konusundaki zorluklar ve muhalefet, belli anlamda, tartışmakta olduğumuz hatalı enternasyonalizm anlayışı ile bağlantılıdır. DEH’in merkezi ideolojik ve politik rolünü ve devrimci komünist bir bakış açısı ile zorluklar ve problemlerle kolektif bir biçimde başa çıkma ihtiyacını kavramak yerine, farklı tipte bir mantık yerleştirilmektedir: birçokları tarafından DEH Connolly’in enternasyonalizm anlayışının (bir devrimin diğer bir devrime yardım etmesi anlayışının ve başka bir partinin faaliyetlerine, o parti devrimi yok etse bile müdahale etmeyin) öne çıkarmanın bir örgütü olarak görüldü. Ve bu, şu inanışı da sık sık içerisinde barındırmaktadır: herhangi bir yerdeki insanlar (o ülkedeki-çev.) çizgi sorunlarını kavramada en iyi kapasiteye sahiptirler ve ülke dışındaki insanlar oradaki insanların, hangi çizgiyi savunduklarına ve gerçeğe ulaşmak için hangi yöntemi kullandıklarına bakılmaksızın, söylediklerine muhalefet etmemelidirler.

DEH içerisinde bu iki proletarya enternasyonalizmi anlayışı ve bu iki MLM kavrayışı baştan beri bir arada bulunmaktaydı ve zaman zaman keskin çelişki biçimini aldı. Avakian’ın uğruna mücadele ettiği anlayış DEH’in oluşturulmasına ve geliştirilmesine katkısını sunması için partimizi yetkin kıldı ve ona önderlik etti. Bazı uzlaşma yönlerini yansıtmasına rağmen DEH deklarasyonu daha bütünsel anlamda bu sorunların ileri ve doğru bir anlayışını yansıtmaktadır. Fakat her zaman James Connolly’nin enternasyonalizm anlayışını yansıtan güçlü bir karşı akım vardı ve bu düşüncelerin Mao’da temeli olduğu oranda, bunu Mao’daki zayıf olan anlayış ve pratik üzerine-güçlü olan yanları üzerine değil- inşa ettiler.

DEH içerisinde ayrıca çarpık ve pragmatist bir pratik ile gerçek arasındaki ilişkisi vardı ve bu anlayışa göre pratikteki ilerlemeler otomatik olarak teorik ilerlemelere dönüşür ve teorik ifadelerin doğruluğu veya yanlışlığı onların pratikteki başarıları (gerçek veya varsayılan) tarafından belirlenir. Ve gördüğümüz gibi, pratiğin kendisi, abartısız olarak, dar bir biçimde sadece silahlı mücadele olarak ifade edilir. Bu mektubu sonlandırırken dikkatimize sunulan taslak “öneri”ye baktığımızda bu türden bir vizyonun açık bir biçimde ifade edildiğini görürüz: “Referans noktaları ve stratejik dayanakları olarak Maoist partiler önderliğindeki halk savaşları ile birlikte proleter devrim dalgasının yeni bir potansiyeli ortaya çıkmakta ve gelişmektedir. Bu potansiyelin gerçeğe dönüşmesi Marksist-Leninist-Maoist partilerin ulusal ve uluslararası düzlemde devrimci görevlerini yerine getirmede ne kadar başarılı olacaklarına bağlıdır. Anlayışlarını ve deneyimlerini bir araya getirmek ve dünyadaki tüm isyan eden kitlelere birleşik bir mesaj verme konusunda kapasitelerini geliştirmek belirleyici önemdedir.” Bu anlayışa göre UKH’nın temel görevi “anlayışları ve deneyimleri bir araya getirmek”tir. Hangi anlayış bir araya getirilmelidir? Örneğin Maoist önderlikli Nepal’daki hükümetin “deneyimi” nasıl özetlenecek? Tam da “anlayışı bir araya getirmek”, Prachanda ve onun “birleştirme” (fusion-çev.) teorisine layık, ikiyi bir etmedir ve açık bir pragmatizme ricat etmektir. Mao’da bu kadar merkezi olan politik ve ideolojik çizginin önceliğine ne oldu?

Bu yanlış ideolojik ve politik akımların DEH içerisinde var olmaları şaşırtıcı değildir. Bu problemlerin Maoist hareketin ve daha genel anlamda Uluslararası Komünist Hareketin tarihinde öncelleri vardır ve bu sadece Stalin önderliği dönemi ile sınırlı değildir ve bunların bizzat toplum içerisinde maddi temelleri vardır. Fakat üzücü olan şey, daha doğru olan bir şey mevcut olduğunda (dahi-çev.) bu yanlış yaklaşımlara tutunan ve onda ısrar eden inatçı bir kararlılığın var oluşudur. Bu şekilde yapınca anlayışta daha önce ikincil anlamda bulunan yanlışlar bütünsel bir boyut kazanıyor. Avakian bu yanlış ideolojik eğilimleri (onların felsefi, epistemolojik ve metodolojik unsurları da dâhil) tanımlayabilmekte ve eleştirebilmektedir. Bu, yeni sentezin, komünist teoriyi daha bilimsel bir temele oturtan, can alıcı bir parçasıdır. Tam da yeni sentez bu derin ve sürekli hatalara parmak bastığı içindir ki, bu anlayışların kendi “Maoizm” kavrayışlarının merkezinde olduğunu düşünen bazıları “karşı-devrimci” çirkin suçlamalarını yöneltme ihtiyacını duymaktadırlar.

Yukarıda bahsettiğimiz ulusalcılık ve ulusalcılığa ödün gibi, diğer ilişkili ideolojik ve metodolojik hastalıklar amprisizmi, pragmatizmi, enstrümantalizmi ve reel politik uygulamasını (politik gelişmeleri devrimci komünist ilkeler temelinde ve bilimsel bir yöntemle değerlendirmek yerine, politik bir kararın veya pratiğin kısa erimli getirebileceği faydalar üzerinden dar, pragmatik bir perspektifle değerlendirme) kapsamaktadır. Avakian enstrümantalist düşünüşü, sonucun tekrarlanır biçimde başlangıç öncellerine bağlı olduğu yaklaşım olarak tanımlamaktadır. “başka bir deyişle gerçekliği sahip olduğun hedeflere faydalı olacak bir biçimde “yorumlamaya” (ve esnemeyi bırakırsın) kalkışırsın. Bu bir tür, döngüsel tekrarlanan bir yaklaşımdır, objektif ve bilimsel olarak gerçekliği araştırma, analiz etme ve sentezleme, teori ile pratik arasında geliş gidiş üzerinden gerçekliğin daha derin bir değerlendirmesine ulaşma ve onu dönüştürme kabiliyetini arttırma yerine, belli hedefler veya öncellerle başlarsın ve daha sonra gerçekliği bu hedeflerin veya öncellerin doğrulanması ve teyidi biçiminde yorumlarsın.”

VII. KOMÜNİSTLERİN HANGİ TÜR BİRLİĞE İHTİYAÇLARI VAR

Bütün DEH tarihi boyunca, Deklarasyon‘da ve “Yaşasın Marksizm-Leninizm-Maoizm!” belgesinde en merkezileşmiş biçimiyle ifade edilen politik ve ideolojik çizgi temelinde DEH’i doğru bir biçimde inşa etme ile DEH’i esas olarak onun “güçleri” ve özellikle de Peru ve Nepal’daki halk savaşlarının gücü üzerinden inşa etme yanlış anlayışı arasında gerilim vardı. Daha sonra, bu yanlış ikinci yaklaşım, DEH’in yeni katılımcılarını, bu örgütlerin ideolojik ve politik bütünsel duruşları temelinde değil de, bu partilerin Maoizm bayrağı altında silahlı devrimci mücadele sürdürmede başarılı görülüp görülmediği (bunun ne anlama geldiği üzerine herhangi bir gerçek tartışma olmaksızın) üzerinden kendisine dâhil etmesi noktasında bazılarının inanışında ifadesini buldu. Bu belli anlamda, Birinci Dünya Savaşı sürecinde Lenin’in Berstain’i keskin bir şekilde eleştirdiği “hareket her şeydir, nihai hedef hiçbir şey” anlayışının başka bir ifadesidir. Hareketimizin teorik temellerini yukarıda bahsettiğimiz dokümanların ilk birliğinin ötesine ilerletme ihtiyacı karşısında ve daha fazla kopuşu gerektiren objektif dünyada gerçek değişimler ve sorunlar kendisini dayattığında bu yanlış yaklaşıma daha fazla sarılındı ve onda ısrar edildi.

1 Mayıs 2001 tarihli, yeni bir enternasyonal komünist örgüt için çağrı ve en yakın dönemdeki taslak öneri (tekrar aşağıdaki Ek’e bakınız.) incelendiğinde bu tür yaklaşım göze çarpar. Gördüğümüz gibi ikinci doküman bu yaklaşımı kendisinin mantıksal hükmü olarak almış, orada halk savaşları “referans noktaları ve stratejik dayanak”tır. Böyle bir yeniden guruplaşma için politik ve ideolojik kriteri ifade etmeye yönelik gerçek bir çaba gösterilmez. 2011 tarihli dokümanda, yanlış (ve açıkçası rezalet) bir resim çizilmekte ve Peru’da, Filipinler’de ve Türkiye’de halk savaşının ilerlemekte olduğu ifade edilmektedir ve bir şekilde bu komünistlerin yeniden gruplaşmasına hizmet edecektir. HKP (M-L) (Naxalbari) bu türden yaklaşımı tartışmaya açmaktadır: “Bu birlik hem seçilen konular açısından hem de katılım açısından yeterince geniş olmalıdır, böylece uluslararası Maoist hareket günümüz gerçekliğine uygun bir şekilde temsil edilir. Bu süreç yoluyla birlik ve farklılık noktaları belirlenebilir ve örgütün temeli olması açısından oldukça ileri bir platforma ulaşılabilir.” Başka bir deyişle ortaya çıkan ve keskinleşmekte olan çizgi farklılıklarına odaklanmak yerine, önce kimin bu tartışmaya dâhil olması gerektiğine karar vermeliyiz ve daha sonra bu güçleri “birlikte” tutabilecek en alt düzeyde ortak politik çizgi hâkimiyetini (dominator) aramalıyız. 1 Mayıs 2011 çağrısının imzacılarına Birleşik Nepal Komünist Partisi (Maoist) de dâhildir, bu nedenle de “oldukça ileri platform”un muhtemelen neye benzediğini ve bunun ne tür bir revizyonizmi tolere edebileceğini anlayabiliriz. Bununla beraber, 1 Mayıs 2001 Çağrısı herhangi bir birleştirici bağa sahip değildir, tam da Devrimci Komünist Parti ABD Manifesto’sunda bahsedilen “aynadaki karşıtlar”ın bazı özelliklerini yansıtmaktadır. Mao’nun proletarya diktatörlüğü altında devrimi sürdürme en önemli katkısını tartışmadan ve Maoizm’i halk savaşına indirgeyerek Maoizm’den bahsetmektedir. Birçok açıdan bu 2011 çağrısı DEH’in daha önceki işleyişinde yanlış ve ikincil olan her şeyin merkezileşmesidir ve bu sadece geriye götürebilir. Şimdi 2012’deki en son öneri ile birlikte tam da nereye götüreceğini görmekteyiz: Bob Avakian’ı karşı-devrimci olarak ilan etmek.

VIII. MARKSİZMİN GELİŞİMİNDE AŞAMALAR, SÜREKLİLİK VE KOPUŞ

Yukarıda Bhattarai ve Prachanda’nın kendi üsluplarıyla komünist devrimin ilk aşamasını nasıl sunduklarından ve ne kadar yanlış ve bilimdışı olursa olsun dersler çıkardıklarından bahsettik. PKP başkanı Gonzalo’da bu deneyimlerin bazılarını incelemeye başlamıştı ve bir kısmı PKP’nin Gonzalo Düşüncesi dediği şeyde bir araya gelen bir formülasyonlar dizisi geliştirmişti.

Örneğin Gonzalo, sosyalizm altında kitlelerin silahlandırılması önemli problemine odaklanarak, Çin’deki devrimin neden yıkıldığı oldukça önemli sorusunu cevaplamaya çalıştı. Bir taraftan sosyalist bir ülkedeki silahlı güçler önderliği sorunu temel bir sorunken ve karşı-devrime katkı sunmuşken, daha önceki sosyalist toplumların geri dönüşüne neden olan politik ve ideolojik çizgi sorununu tamamıyla kapsadığı söylenemez. Örneğin silahlı milisler olsa bile (Çin’de Mao’nun takipçilerinin geliştirmeye çalıştıkları gibi) onlara kim önderlik edecek? Bu güçlerin gerçek bir proleter çizgiyi desteklemek için kullanılacağı nasıl garanti edilebilir? Peki ya sosyalist devletin merkezi ordusunun daha büyük gücü -güçlü, antagonist emperyalist devletlerin önemli bir güç olduğu bir dünyada hala ihtiyaç vardır- ne olacak? Fakat Mao’nun sosyalizm altında sınıf mücadelesi ve onun nasıl sürdürüleceği konusundaki yönelimi ve keşiflerini esas almak yerine Gonzalo, komünizme kadarki tüm geçiş sürecinde silahlı mücadelenin sürekli ve hatta belirleyici bir unsur olduğunu tasavvur ederek, “komünizme kadar halk savaşı” alternatif çizgisini geliştirdi. Bu PKP’nin politik iktidar kavrayışı ile ilgilidir. PKP oldukça doğru olarak Lenin’den, “politik iktidar olmaksızın her şeyin yanılsama olduğu” alıntısını öne çıkardı. Fakat aynı zamanda, Marksizm-Leninizm-Maoizm’de politik iktidar en önemli şeydir diyen PKP ifadesinde yansımasını bulduğu gibi, politik iktidarın başarılması kendi başına nihai amaca dönüşmeye meyillidir . Partimiz, devrimci süreçte politik iktidar kadar önemli olan şeyin, meselenin kimin için ve ne için politik iktidar bağlamında değerlendirilmesi gerektiği olduğuna dikkat çekti . Biz bunun Mao’nun tezinin doğru bir yorumlanması ile uyumlu olduğuna inanıyoruz. Bu, komünist devrimin ilk dalgasının deneyimine farklı yanıtlara bir örnektir, fakat yine de sadece bir örnektir.

Komünizm hedefi, sosyalist geçiş döneminin niteliği ve diğer can alıcı sorunlar ile ilgili bazen embriyonik bir biçimde ortaya çıkmaya başlayan farklı ve çelişkili anlayışların olduğu birçok diğer mesele vardır. Maalesef DEH ve UKH içerisindeki güçlerin çoğu bu sorgulama yolunu takip etmediler.

Bir derecede tüm komünistler en azından sözde Marksizm’in gelişmesi gereken bir şey olduğunu kabul etmektedirler. Sorun şudur: hangi güzergâhta değişim olacak? Yeni sentez ile birlikte Marksizm daha bilimsel, daha doğru, daha devrimci ve özgürleştirici hedefe yönelik mücadeleye rehberlik etmeye ve bu temel üzerinden dünyadaki halk kitlelerini artan oranda çekmeye daha yetenekli hale gelmektedir. Fakat komünistler büyük ihtiyaçlara cevap olmayı başaramazlarsa ve burjuva alanın özgürleştirici olmayan çözümsüzlüğünün peşine takılırlarsa veya devrimin gerçek problemleri ile kendi aralarına dogmatik bir biçimde duvar örerlerse, …Bilimimiz, yeni sorunlara ve yeni çelişkilere cevap olma kabiliyetini yitirerek kendi devrimci geçmişinin soluk bir gölgesine dönüşecektir.

Avakian ve Yeni Sentez’in savunucuları dışında komünist devrimin ilk aşamasının ortaya çıkardığı sorunlar üzerinde duranların esas olarak BNKP (M) önderleri, başka bir deyişle, sağ (sağcılar kastedilmektedir-çev.) olduğunu gördük. Elbette ki BNKP (M) önderlerinin geliştirdikleri cevapların hepsi komünist projenin tasfiyesi güzergahına hizmet etmektedir. DEH içerisinde daha dogmatik, biçimsel anlamda “sol” olmaya meyilli olanlar içerisinde sadece birkaç tanesi yazılı argümanlar sundular. Bunun bir istisnası Afganistan Komünist Partisi (Maoist)’tir. Her ne kadar Afganistan Komünist Partisi (Maoist)’in özellikle de İran Komünist Partisi (Marksist-Leninist-Maoist)’ten yoldaşlara karşı kin dolu ve haksız saldırılarını güçlü bir şekilde protesto etmek gerekiyorsa da, yazdıkları “İran Komünist Partisi (Marksist-Leninist-Maoist) Post-MLM Kayıp Yoluna Girmiştir” makalesi “UKH’yi yeniden toparlama”ya yönelik bu çabalara ilişkin ideolojiye ve siyasete ışık tutmaktadır. Afganistan Komünist Partisi (Maoist)’nin tartıştığı temel noktalar şunlardır: “komünist devrimin bir aşamasının sona erdiğinin ve yeni bir aşamasının başlatılması gerektiğinin kabulü yanlıştır” ve ayrıca “komünistlerin anlayışının başka bir aşamaya ulaşması gerektiğine inanmak yanlıştır.”

Afganistan Komünist Partisi (Maoist)’nin “post-MLM” makalesi bunu şöyle ortaya koymaktadır: “Gonzalo Düşüncesi gibi yeni sentezler, Prachanda Yolu gibi yeni bir yol veya bir “izm” biçiminde Avakianizm, Marksizm-Leninizm-Maoizm’in devamı veya onun daha da geliştirilmesi değildir. Daha ziyade yeni post-Marksizm-Leninizm-Maoizm’in fikirsel silahını ve çerçevesini markalamak için kullanılmaktadır. Peru Komünist Partisi’nin yanlış çizgisinin ortaya çıkardığı şey (Gonzalo Düşüncesi) ve Nepal Komünist Partisi (Maoist)’in Prachanda Yolu olarak ifade edilen daha derin ve ileri sapması ile kıyaslandığında bu çizgiyi daha büyük bir sapma olarak değerlendirmemizin nedeni budur.”

Bob Avakian’ın yeni sentezi -Avakianizm olarak yanlış isimlendirdiği- BNKP (M)’inkinden “daha derin” bir sapmadır ifadesi kendi başına hayret vericidir. Kim devrimden vazgeçmiştir? Kim hedefi burjuva demokrasisini mükemmelleştirmeye dönüştürmüştür? Hangi çizgi dünyada mücadele eden insanlara sırtını dönmüştür? Yine de Afganistan Komünist Partisi (Maoist)’in suçlamasının altında üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir şey var: Marksizm’in (veya bu anlamda herhangi bir bilimin) alt bir aşamadan daha üst bir aşamaya gelişim sürecine ilişkin yanlış bir anlayış. Avakian’ın Yeni Sentezi, Afganistan Komünist Partisi (Maoist)’nin iddia ettiği gibi Marksizm’den bir kopuş değil, onun daha da geliştirilmesidir. Afganistan Komünist Partisi (Maoist) tüm bu süreci yanlış anlamaktadır.

Afganistan Komünist Partisi (Maoist) Marksizm’in bir aşamadan diğer bir aşamaya gelişimini şöyle açıklamaktadır:

“Ayrıca, niteliksel değişim düzleminde niteliksel değişim olgunun temel yönü iken, ayrıca niceliksel değişim yönleri de vardır. Bu yüzdendir ki, niceliksel değişim süreci içerisinde nihayetinde niteliksel değişiklikler de birikmiş olur. Niteliksel değişim sürecinde, olgunun temel çelişkisini değiştiren ve onu yeni bir olguya dönüştüren niteliksel bir sıçrama meydana gelir.”

“Marx tarafından kurulan teorik çerçeve de bu yasanın bir istisnası değildir. Marx ve Engels döneminden bu yana bu fikri silah iki ilerici gelişim düzleminden geçti. Bunlar Leninizm ve Maoizm’dir. Burada Leninizm ve Maoizm’in yeni niteliklerini küçümseme niyetinde değiliz. Bizim niyetimiz, Marksizm-Leninizm’de Marksizm’in devamının ve Marksizm-Leninizm’in genelliğinin değişimin özü olduğunu göstermektir. Orijinal Marksizm’den kopuş temel yön değildir. Bu yüzden Marksizm’in, Marksizm-Leninizm’in farklı düzlemleri esasta tek bir ideolojik silahın farklı gelişim düzlemleridir.”

Afganistan Komünist Partisi (Maoist) devrimci komünist bilimin alt düzlemden bir üst düzleme gelişiminde devamlılık ile kopuş arasındaki önemli ilişkiye değinmektedir. Genel anamda esas yön devamlılıktır -yani ilk olarak Marx tarafından geliştirilen ve daha sonra Lenin ve Mao ve bugün Avakian tarafından başarılı bir şekilde daha üst aşamalara çıkarılan önerilerin, tezlerin ve analiz yöntemlerinin savunulması ve zenginleştirilmesi-, daha önceki anlayışın yanlış veya kısmen yanlış olduğu keşfedilen unsurlarının reddedilmesini içeren kopuş Marksizm’in sıçramalar (ki sıçrama kendi içerisinde sentezi barındırmaktadır) gerçekleştirdiği süreçte genel anlamda ikincildir. Bir anlamda Afganistan Komünist Partisi (Maoist)’in yukarıdaki pasajda bunu tartıştığı görülüyor ve bununla mutabıkız, Marksizm’in tek bir devamlılığı söz konusudur ve bu tek bir ideolojik silahı temsil eder. Fakat bu doğru gözlem, Marksizm’in gelişim süreci içersinde sıçramalar gerçekleştirdiğini ve bu sıçramaların daha önce doğru olarak kavranan şeylerden kopuşu da içerdiğini görmezden gelmek için kullanılmamalıdır. Senteze ulaşmak hem devamlılığı hem de kopuşu içerir ve bu sayede, hatta daha önceki pozitif unsurlar da dâhil olmak üzere her şey yeniden biçimlendirilir. Afganistan Komünist Partisi (Maoist)’in tartışmasında yeni bir aşamaya ulaşmak, anlayıştaki artımsal (incremental) ilerlemelerin birikiminden kaynaklı, oldukça mekanik bir süreçtir. Bu, daha üst bir anlayış düzemine ulaşmada, özellikle de devrimci bilimimizin gelişiminde kilit düğüm noktalarında sentezin merkezi rolünü yatay hale getirir. “Bob Avakian’ın ifade ettiği gibi, komünizm canlı, eleştirel ve sürekli değişen bir bilim olduğu gibi, aynı zamanda bütünsel bir felsefe ve politik teoridir.”

Afganistan Komünist Partisi (Maoist) kopuş ile devamlılık arasına büyük bir duvar örmektedir. İlk olarak, net olunması gereken şey: kopuş ve devamlılığın karşıtların bir birliği olduğudur. Kavranması gereken şey, onlar arasında diyalektik bir iç içe geçmenin söz konusu olduğudur. Marksizm’in gelişiminde kopuş olmaksızın devamlılığın olamayacağını vurgulamak zorunludur.

Eğer Marksizm yanlış, tek yönlü ve bilimsel olmayan yönler ve unsurlardan kopamazsa Marksizm bilimsel nüvesi ile devamlılığını sürdüremez. Eğer Marksizm, toplumsal pratik ve daha genel olarak insan bilgisinin ilerleyişi süreci içerisinde yanlış olduğu keşfedilen daha önceki anlayışlarını ayıklamazsa, eğer bu anlamda önermelerini sürekli olarak yeniden incelemezse bir bilim olmaktan çıkar. Bu, daha önceki anlayışta ve pratikte var olan ve Marksizm’in temel bilimsel anlayışına ters düşen ikincil, fakat yine de gerçek olan ve zarar veren, unsurları eleştirmede Avakian’ın yaptığı şeydir. Ve sonuç sadece, basitçe, düzeltmeleri veya değişiklikleri mevcut olan Marksizm-Leninizm-Maoizm’in bütününe eklemek değildir: daha önce var olan anlayışın kendisi yeniden biçimlendirilir, yeni bir sentez ortaya çıkar. Afganistan Komünist Partisi (Maoist)’in, anlayıştaki nicel ilerlemelerin niteliksel sıçramalara götüreceği mekanik ifadesi ve bunu Marksizm’in gelişimine uygulama çabaları, Marksizm’in herhangi bir ülkedeki uygulanışının otomatik olarak teorik anlayışta buna tekabül eden ilerlemeye götüreceği yanlış görüşü ile ilgilidir. Mücadelesinin en doruk noktasında PKP destekçilerinin çoğu içerisinde argüman hiçbir zaman yüzeyde olanın ötesine geçememekteydi: Peru devrimi ilerlediği için bu ilerlemenin kabulü Gonzalo Düşüncesi’nin evrensel geçerliliğinin de kanıtıydı. Tam tersi olarak da bazı yoldaşlar Çin’den bugüne herhangi bir sosyalist devrim gerçekleşmediği için teori alanında bir sıçrama olamayacağını savunmaktaydılar. Bu tip düşünce ağır bir biçimde ulusalcılık ve amprisizm ile muzdariptir.

Şimdi tekrar Afganistan Komünist Partisi (Maoist)’nin, Marksizm’e niceliksel ve niteliksel eklemeler konusundaki argümanlarına geri dönelim. Gerçekte niteliksel atılımlar-her ne kadar kesinlikle kapsasa da- sadece kısmi doğruların sonucu değildir. Herhangi bir bilimin gelişimindeki belli düğüm noktalarında biriktirilmiş deneyim, daha fazla tartışma ve diğer alanlardaki keşiflerin ve tartışmaların etkisi daha önceki doğru varsayımların ve anlayışların bir kısmının yeniden incelenmesini gerekli kılar.

Afganistan Komünist Partisi (Maoist)’in, Marksizm’in daha üst bir kavrayışına ulaşma ve onun etrafında birleşme sürecine o kadar şiddetle itiraz etmesi anlaşılmaz değildir. Doğrusu, bizzat DEH’in oluşturulması ve daha sonraki Marksizm-Leninizm-Maoizm formülasyonunun kabul edilmesi sürecinde anlayışımızda aşama ve sıçrama problemi üzerine doğrudan mücadele edildi. DEH içerisinde dahi, Marksizm-Leninizm-Maoizm’in Marksizm-Leninizm’in daha üst bir gelişimi olmadığı konusunda dişiyle tırnağıyla mücadele edenler vardı . Bu reddedişin merkezinde, birçok alanda Mao’nun Stalin’in hatalarına karşı getirdiği eleştirilerin (sosyalizm altında sınıf mücadelesi anlayışı, halk arasındaki çelişkiler ile halk ve düşman arasındaki çelişki arasındaki fark, karşıtların birliği ve mücadelesinin diyalektiğin merkezi yasası olarak görmek vs.) inatçı inkârı yatmaktadır. Mao’nun katkılarına yapmacık bir bağlılık görüntüsü çizilirken, bunlar mevcut teori gövdesine basit katkılar olarak görülmekteydi. Bu eklemelerin ayrıca bazı fikirlerin reddedişini ve bazı diğerlerinin yeniden biçimlendirilmesini gerektirdiğini kabul etmeye karşı bir reddediş söz konusuydu. Bazen, Mao’nun bazı yönleri Stalin’den daha iyi anladığı, fakat bunun, Mao Stalin’den daha sonra yaşadığı için ve daha fazla deneyim biriktiğinden dolayı -sanki daha fazla deneyim kendi başına daha ileri bir anlayışa götürüyormuş gibi- böyle olduğu dahi kabul edildi.

Gerçeklikte proleter devrim yapmanın yeni deneyimleri genel olarak tek bir yeni açıklamaya değil, farklı, çelişkili açıklamalara götürür. Bunlar iki-çizgi mücadelesine götürür. Bizim görüşümüze göre Çin’deki darbe, sosyalist toplumda kapitalizmin restorasyonu tehlikesi ve proletarya diktatörlüğü altında devrimi sürdürme gerekliliği ile ilgili Mao’nun bütün tezlerinin trajik ve şanssız bir test edilmesidir. Bu darbe onun temel tezlerini hem doğrulamıştır ve hem de onun geliştirdiği anlayışın daha da geliştirilmesi ve yeniden şekillendirilmesi için büyük oranda materyal sunmuştur. Fakat birçok diğerleri böyle bakmıyorlar ve doğrusu, bu sonuç zorunlu olarak kendiliğinden ortaya çıkacak bir şey değildir. Enver Hoca ve birçok diğerleri Çin’deki kaybın Maoizm’in kullanışsız olduğunun kanıtı olduğunu düşündüler.

Bugün devrimci komünizm Bob Avakian’ın yeni sentezi üzerinden bir kez daha kendi gelişiminde yeni bir aşamaya ulaştı. Bilimizdeki daha önceki gelişimler gibi bu da hem devamlılığı ve kopuşu ve hem de parçalardan oluşan bütünün (ensamble) yeniden biçimlendirilmesini içermektedir. Yeni Sentez, Mao’nun ötesine geçerek ve Mao’un öğretilerinin bilimsel yönleri ile çelişen unsurları, ikincil de olsalar, tanımlayarak Mao ile gerçek bir devamlılık sunmaktadır. Bizzat Bob Avakian’ın cümleleriyle ifade etmek gerekirse (DKP, ABD’den Manifesto’da ifade edilen): “ Bu Yeni Sentez’in önemini ve potansiyel pozitif gücünü küçümsememek çok önemlidir: bir taraftan Uluslararası Komünist Hareketin ve şimdiye kadar var olmuş olan sosyalist ülkelerin tarihsel deneyiminden olumlu olanları öne çıkarırken ve yeniden düzenlerken, önemli hata ve eksiklikleri eleştirmek; bir bütün olarak yeni ve radikal olarak farklı bir dünyanın – yeni ve daha ileri bir temelde – yaşayabilirliğini ve evet arzu edilebilirliğini diriltmek ve bunu materyalizm ve diyalektiğin daha sağlam bir temeline yerleştirmek… Bu nedenle umudun kaynağı olarak sağlam bir bilimsel temele dayanan bu anlayışın taşıdığı potansiyeli küçümsememeliyiz.”

Bu mektubun gelişimi içerisinde, yeni senteze dâhil edilen bu unsurların bazılarından bahsettik. Daha kapsamlı değerlendirme için DKP, ABD’den Manifesto ve diğer dokümanlarına başvurulmasını öneriyoruz . Sınıf gerçekliği anlayışının ve Avakian’ın “proletaryanın şeyleştirilmesi” dediği şeyin atılması yeni sentezin felsefi ve epistemolojik unsurlarının parçasıdır. UKH içerisinde keskinleşen şimdiki iki-çizgi mücadelesi bu ideolojik sorunları içermektedir.

Avakian aynı zamanda halen varlığını sürdüren, Marksizm’i bir bilim olarak anlamaya engel olan dinsel-benzeri unsurları tanımlamış ve eleştirmiştir. Marks ve Engels’in Hegel’den ödünç aldıkları “yadsımanın yadsınması” veya sık sık tekrarlanan “komünizmin kaçınılmaz zaferi” ifadesi devrimci komünizmde bir karşı-akım olarak her zaman var oldu. DEH içerisinde bu yanlış fikirlerin bazıları Gonzalo’nun “maddenin binlerce yıllık hareketi komünizme ilerliyor” anlayışı tarafından daha üst bir aşamaya çıkarıldı. Bu türden düşünüşlerin, yoldaşların ve kitlelerin cesaretini arttırmaya yönelik sadece boş zafer vurgusu olarak üzerinden geçilemez. Dinsel-benzeri düşünüş devrimci komünizme bir bilim olarak bakmanın ve onun bir bilim olarak ilerlemesine yardım etmenin önünde durmaktadır. (Ki bir bilim olarak komünizm gerçekliği daha bütünlüklü tahmin edebilir ve dünyayı değiştirmek için daha da iyi bir araç olarak hizmet edebilir.)

Bunun ışığında ayrıca bir bilim olarak Marksizm’in rolü ve bir sınıf olarak proletarya ile ilişkisi konusunda önemli bir tartışma bulunmaktadır. DEH içerisinde bunun yanlış ve mekanik bir kavrayışı genişçe kabul görmektedir. Bunun, Marksizm’de gerçek ile taraflılık arasındaki ilişkiye ilişkin kısmından HKP (M-L) (Naksalbari)’den Ajith ile Mücadele’deki tartışmada bahsedildi. Marksizm proletaryanın çıkarlarına taraftır, fakat Marksizm taraflı olduğu için taraf değildir. (Cümle olduğu gibi çevrildiğinde şöyle bir şey çıkıyor: Marksizm proletaryanın çıkarlarına taraftır, fakat onun taraf oluşundan dolayı taraf olduğu doğru değildir. Burada kastedilen şey Marksizm’in genel anlamda bir tarafı teşkil etmediği, fakat somutta proletaryanın çıkarlarına taraf olduğudur. Anlaşılması açısından düzeltme ihtiyacı duydum. Zaten ne kastettiğini devamında biraz daha açıklamaktadır. –çev. ) Doğrusu, Marksizm’in taraftarlığının temel nedeni nihai çıkarları toplumu meta üretimi alanının ilerisine götürmekte yatan bir sınıfın (proletarya) objektif pozisyonunda ve nihayetinde bununla ilişkili olan her şeyde yatmaktadır.

Sadece bu anlamda Marksizm’in taraf olduğu söylenebilir. Bu hiçbir zaman belli bir anda veya belli bir ülkede işçilerin bilincinin bir yansıması veya işçilerin acil veya özgül veya kolektif çıkarlarını yansıtan bir ideoloji olarak sunulamaz ve sunulmamalıdır. Bu, Avakian’ın, meta üretimi biçiminde ve sınıflı toplumun tarihsel gelişiminde belli bir konum işgal eden bir sınıf olarak proletaryayı yaşam kalitesinden öte düşünmede, soyutlamada başarısız olmak ve bunun yerine proletaryaya belli bir ülkede veya durumda bulunan somut veya gerçek işçilerin bir yığını olarak bakmak anlamına gelen “proletaryanın şeyleştirilmesi” eleştirisinin önemli bir noktasıdır. Tüm baskı ve sömürü ilişkilerinin komünizme ilerleme yoluyla dünya ölçeğinde ortadan kaldırılması bir sınıf olarak proletaryanın -ve belli proleterlerin veya hatta bu veya şu ülkedeki veya bir dönemdeki bir bütün olarak proletaryanın fikirleri veya daha acil ve sınırlı çıkarları değil- objektif rolüdür ve bir sınıf olarak onun temel çıkarlarınadır. Ki bu çıkarlara temel olarak komünizm tekabül eder ve hizmet eder.

Burada bir kez daha devamlılığı ve kopuşu görüyoruz. Marx ve Engels önce insanlık tarihinde toptan bir yeniçağa götürme dünya çapında-tarihsel görevine vurgu yaptılar. Hem Lenin ve hem de Mao revizyonist tahrip etmeye karşı bu anlayışı savundular ve böyle yaparken onu daha da zenginleştirdiler. Lenin’in önemli Ne Yapmalı çalışması komünistlerin bir sendika sekreteri değil, halkın koruyucu önderleri olduğunda ısrar eder ve bilincin rolüne ilişkin Lenin’in tüm tartışması oldukça önemli doğru bir anlayışı yansıtmaktadır. Bu çalışmanın, Lenin’in en çok görmezden gelinen ve/veya tahrif edilen ve saldırıya uğrayan yazılarından biri olması şaşırtıcı değildir, çünkü tam da kendisini komünizm olarak sunan ekonomizme ve dar bakış açısına karşı çıkmaktadır. Benzer olarak Mao ÇKP’ye Marks’ın “proletarya ancak tüm insanlığı özgürleştirerek kendisini özgürleştirebilir” sözünü öne çıkarmada ve popülarize etmede önderlik etti. Fakat ÇKP’de ayrıca bu görüş açısını kaybeden veya gerçeğe ulaşmaya ilişkin olarak sömürülen sınıfsal konumundan veya o kesim kitlelerini temsil etmesinden kaynaklı belli insanlara bir tür “özel yer” atfeden –bir tür şeyleştirme- ikincil eğilimlerin olduğu da doğrudur. SSCB’de Stalin önderliği dönemindeki bu tipten daha kötü yanlışlardan ve Stalin’in “komünistler bir tür özel bir kumaştan yapılmadırlar” ısrarından bahsetmeye bile gerek yoktur.

Böylece Avakian’ın “proletaryanın şeyleştirilmesi” eleştirisi, Mao’nun ve ondan önce gelenlerin bir sınıf olarak proletarya ve devrimci süreç arasındaki ilişkiyi kavrayışlarındaki bazı bilimsel olmayan ikincil anlayışları ve pratiklerinin bir eleştirisi ve onlardan kopuştur. Aynı zamanda Avakian devrimci komünizmin tüm gelişimi içerisinde sürekliliğini devam ettiren devrimci nüveyi savunmakta ve onu daha ileri götürmektedir. Komünistlerin insanlığın özgürleştiricileri olduklarına ilişkin bu bütünlüklü vurgu, hem Marx’tan bu yana komünizmin tüm tarihi boyunca sürekliliği olan içeriğin devamıdır ve hem de mekanik materyalizm ile ve sınıf gerçeği ve “şeyleştirilmiş” proletarya anlayışları ile ilişkili karşı akımlardan kopmayı gerektirmektedir.

IX. KOMÜNİST DEVRİMİN YENİ BİR AŞAMASI İÇİN TEORİK ÇERÇEVE

Bazı yoldaşların istekli düşünüşlerine veya kuruntularına rağmen, eğer komünist hareket düşmanın iftiralarını cevaplayacaksa ve boşa çıkaracaksa yapmamız gereken çok şey var: proleter devrimin bütün ilk dalgasının bilimsel bir özetini sunmak: ve gerçekleştirmek için mücadele ettiğimiz toplumun uygulanabilir, çekici ve ikna edici bir vizyonunu ortaya koymak.

Bob Avakian’ın yeni sentezi sağolsun, bir taraftan yanlış olan ve komünizme ters düşen –örneğin sınıf gerçeği ve bununla ilişkili “proletaryanın şeyleştirilmesi” anlayışı, ulusalcılık, pragmatizm, ve pozitivizm- unsurları ve yine daha önceki sosyalist toplumlarda proletarya diktatörlüğünü sürdürmedeki ikincil -fakat gerçek- hataları ciddi bir şekilde eleştirirken, diğer taraftan komünist hareketin büyük başarılarını bilimsel bir biçimde ve şevkle savunan bir temel bulunmaktadır. Doğrusu bu iki görev birbirinden ayrılmaz bir şekilde iç içedir: Geçmiş hataları eleştirmeksizin başardıklarımızı başarılı bir şekilde savunamayacağız. Kendimizi başardıklarımızın üzerine temellendirmeksizin gelecek sefere daha iyi yapmak için üstesinden gelmemiz gereken gerçek hataları göremeyeceğiz. Bu ideolojik ve politik görevler dünya ölçeğinde ve her ülkede mevcuttur.

Dikkati temel ideolojik ve politik çizgi sorunlarına yoğunlaştırmaya karşı çıkarken, saati geri almak ve DEH’i veya başka bir uluslararası örgütü daha önceki temel üzerine ve kesinlikle güçleri örgütlemeye kalkışmaksızın inşa etmek ne mümkündür, ne de arzu edilendir. Bu meselede devam edebilecek herhangi bir şüphe 2012 tarihli “öneri” (bu mektubun ekinde bahsedilen) ile dağıtılmalıdır. Şu anda ifade edilen ve savunulan şey bütünüyle yanlış bir ideolojik ve politik çizgiyi temsil etmektedir. Bu, Yeni Sentez yoluyla daha da geliştirilen devrimci komünizme karşı ve o olmaksızın “komünistleri yeniden bir araya getirmeye” yönelik bir çabadır.

Bu önerinin yazarları, bir taraftan “karşı-devrimci” suçlamalarını savururlarken ve bu en son savaşa imza koymalarını diğerlerinden beklerken, yeni sentezin gerçek bir tartışılmasından kaçınmayı ve onu engellemeyi umut etmektedirler. Bir taraftan DEH’in oluşturulmasının ve gelişiminin tarihsel olarak temsil ettiği gerçeğe sırtlarını dönerken, diğer taraftan DEH’in başarılarında hak iddia etmektedirler. Gerçeklikte eğer “öneri” kabul edilirse bu sadece DEH’in gerçek başarılarını yadsımak olacaktı ve DEH’in kuruluş amacına ters düşecekti. Bu tür bir yaklaşım proleter devrimin ilerlemeye büyük ihtiyaç duyduğu bir dönemde sadece bir gerilemeye neden olacaktı. O ilerleme için bir çerçeve mevcuttur.

Uluslararası Komünist Hareketi meydana getirenler ve diğerleri içerisinde esaslı bir tartışma yürütmeye yönelik ciddi bir ihtiyaç bulunmaktadır. Bu mücadele içerisinde ortaya çıkan -başarılı neticeyle- yeni bir jenerasyonun politik gelişimi ile derinden kesişebilecek ve onu güçlendirebilecek bir tartışmadır. Günün politik ve ideolojik sorunları ile uygun bir şekilde yüzleşmede başarısızlığa uğramak ve yanlış sonuçlar çıkarmak komünist hareketin aşağı doğru kayışını daha da hızlandıracaktır.

Sadece daha derin bir düzlemde bir politik ve ideolojik birlik sağlama temelinde, komünist güçlerin pratik birliğinin en iyi şekilde nasıl daha da ilerletileceğine daha yakından bakmak mümkün olacaktır. “Geleceğin öncüsü” olmak ile “geçmişin tortusu” olmaya düşme arasında tercih yapma sorunu kendisini dayatmaktadır –ve bu mücadelenin sonucunun muazzam etkileri olacaktır. DEH’i ve Uluslararası Komünist Hareketi meydana getiren tüm güçlerin, hem mevcut kayışın önüne geçilmez bir noktaya gelmesine neden olma tehlikesini ve hem de komünist devrimin yeni bir aşamasına geçişin gerçek ihtimalini ve ihtiyacını içerisinde eşit derecede barındıran sürece enerji ve dikkat sunmaları zorunludur. Doğrusu bu tartışma şimdiden gecikmiş durumdadır ve bu tartışmayı ihmal etmenin iyi bir nedeni veya geçerli bir mazereti olamaz.

DEH’i bir araya getiren güçler içerisinde bir iki-çizgi mücadelesi kesin bir şekilde ortaya çıktı. Ve bundan geri dönüş olamaz.

“Devrimci Komünist Parti ABD’den Bir Manifesto” çalışmasından alıntılamak gerekirse: “Her yerdeki devrimcilere ve komünistlere, kökten farklı temelde çok daha iyi bir dünyaya özlem duyan herkese: her ne biçimde olursa olsun geçmişe geri sürüklenip orada mesken tutmayalım — bunun yerine komünizm hedefine ve insanlığın binlerce yılın geleneğinin zincirlerinden kurtuluşuna doğru cesaretle ilerleyelim.”

Devrimci Komünist Parti, ABD
1 Mayıs 2012


Ek:

Devrimci Enternasyonalist Hareketi’in katılımcı parti ve örgütlerine yönelik bu mektubu sonlandırırken, “DEH’in birkaç partisi” tarafından Dünyada Durum Üzerine ve Yeni Bir MLM Enternasyonal Örgüt İnşa Etmek İçin Konferansa Yönelik Bir Öneri başlıklı, imza için dağıtılan iki dokümanın varlığından haberdar olduk. Bu iki doküman partimizin yıllardır dile getirdiği analiz ve argümanlarla gerçek bir tartışmaya girmeye teşebbüs etmezken, Bob Avakian’ın Yeni Sentezini “revizyonizm” olarak karakterize etmeye ve hatta daha ileri giderek “partimizin sadece devrim ve komünizm yolundan sapmakla” kalmadığını, fakat DEH’in bugünkü krizinden ve iflasından sorumlu olarak “karşı-devrimci bir çizgiye sahip olduğunu” ilan etmeye cüret etmektedirler. Bu dokümanlar ayrıca, BNKP (M)’deki “Prachanda-Bhattarai çizgisi” olarak adlandırdıkları şeye ilişkin ikincil derecede bir dizi eleştiri sıralamaktadırlar, fakat bu, görüleceği gibi, bu dokümanların yazarının kuyrukçuluğunu gizlemek ve bir bütün zaman sürecinde süren ve yeni bir biçimde bugüne kadar gelen BNKP (M)’deki revızyonist çizgi nedeniyle bir özür olarak sadece bir “temelsiz ” çizgidir. Bu dokümanların açık hedefi Bob Avakian ve onun komünizmin yeni sentezidir.

Bu dokümanların içeriği, hepsi mektubumuzun bahsettiği biçimde, yıllardır DEH içerisinde var olan sorunlarla da alakalı olan, ideolojik ve politik problemlere ve ona tekabül eden metoda yönelik mükemmel bir örnek sunmaktadır. Komünistlerin, komünist hareket içindeki güçleri, revizyonist ve karşı- devrimci olarak damgalamama ve özellikle de neden çizgilerinin revizyonist veya karşı-devrimci oldukları ile ilgili herhangi bir argüman ileri sürmeden bunu yapmama konusunda doğru bir ilkeleri vardı. Böyle bir sonuca, ancak ilgili sorunlara yönelik yoğun bir politik ve teorik inceleme yapıldıktan ve şu ya da bu hatalı çizgiye düşenleri kazanmaya yönelik ilkeli bir mücadele yürüttükten sonra varılabilir. Partimizin BNKP(M)’nin revizyonist çizgisine karşı 5 yıldan beridir sürdürdüğü mücadele bu doğru yaklaşımın bir örneğidir. Bununla beraber, yeni bir enternasyonalist örgüt kurmaya yönelik şu andaki çabaların arkasındakiler farklı bir mantığa, UKH içerisinde iki-çizgi mücadelesi sürdürme temel anlayışını ortadan kaldıran bir mantığa uygun olarak hareket etmektedirler. Alice Harikalar Diyarında’ki Kızıl Kraliçe gibi önce cezayı vermekte sonra da yargılamaktadırlar. Bu yaklaşım biçimi bir kaza değildir. En uç ve temelsiz suçlamaları onlara yönelik destekleyici herhangi bir kanıt sunmaya yönelik en küçük bir çaba göstermeden ileri sürmek ve gerçeği umursamaz bir biçimde hiçe sayma, kendi başına, örgütleyicilerinin geliştirmek istedikleri “komünist hareket” biçimi ile uyumlu ve böyle bir yaklaşımın ortaya çıkaracağı gelecek toplum anlayışının yansıması bir ideolojik ve politik çizginin işaretidir.

Birçok yoldaş bugüne kadar ideolojik ve politik mücadele keskinleşirken köşelerinde oturdular. Bu yeni “inisiyatif” in önderleri, “birlik için farklı bir kriter ortaya koymaya çalıştıkları, ve özellikle de Mao’nun “ideolojik ve politik çizginin belirleyiciliği” vurgusuna karşıt olarak, Maoist önderlikli halk savaşını dogmatik ve pragmatik bir biçimde kendi “referans noktaları ve stratejik dayanakları” olarak ele aldıkları için, bu türden desteksiz uğraşla başları belaya girmemektedir. Bununla beraber, bunun -bazıları böyle düşünmüş olabilir- çizgilerin ayrıştırılmasından kaçınma ve komünist hareketin parçalı bir birliğini kabaca bir araya getirme pragmatist çabası olduğunu vurgulamak önemlidir. Bu tür bir yaklaşım yeterince kötü ve başarısızlığa mahkûmken, gerçek içeriği ve hedefleri çok daha kötüdür. Onların merkezi hedefleri bugünün dünyasında yaşayabilir bir devrimci komünizmin ortaya çıkışına ve gelişimine karşı çıkmaktır.

Burada belirttiğimiz dokümanlardaki yanlış olan her şeyi ortaya koyma durumunda değilken, şimdiye kadar yazdıklarımızın onların savundukları ideolojik ve politik çizgiyi değerlendirmede önemli bir kriter sunduğuna inanmaktayız.

Bu yeni dokümanlar DEH’in sonunu ilan etmektedir. Bırakalım bütünlüklü bir mücadeleyi, yıllardır hareketimizin gündeminde olan temel komünizm meseleleri DEH’in çoğu parti ve örgütü tarafından çok seyrek gündeme getirilmektedir. Tam da bu sorunlara eğilmek mektubumuzun amacıdır.


Dipnot:

(1) Bkz: http://yenikomunizm.com/devrimci-komunist-parti-abdnin-manifestosu/




Komünizm: Yeni Bir Aşamanın Başlangıcı

Editörün Notu: DKP ABD’in, Komünizm: Yeni Bir Aşamanın Başlangıcı: Devrimci Komünist Parti ABD’den Bir Manifesto çalışması Eylül 2008’de yayınlanmıştır.

Kaynak için bkz: https://revcom.us/Manifesto/Manifesto.html


Bize vaaz edilenin tersine, içinde yasadığımız bu kapitalist sistem, insanlığın büyük çoğunluğunun canını teninden ya ıstıraplı bir süreçle -ya da ani bir darbeyle- ayıran bu hayat biçimi, ne mümkün olan en iyi dünyayı temsil ediyor ne de mümkün olan yegâneyi. Asırlar ve binyıllar boyunca günlük yasamın seyrinin, insanlığın büyük çoğunluğunu ruhen ve bedenen cendereye mahkûm etmiş̧, çekilmez ıstırap, katlanılmaz aşağılanma, şiddet ve yıkım, kör cehaletin ve batıl inançların kara peçesi altında ezmiş̧ olması, bu acı çeken insanlığın suçu değildir –ne de var olmayan tanrının ya da tanrıların “iradesi” veya değişmez ve değiştirilemez bir “insan tabiatının” sonucudur. Bütün bunlar, insanlık toplumunun, sömürenlerin ve ezenlerin hâkimiyetinde bugüne kadar gelişmesinin ifadesi ve sonucudur… ama tam da bu gelişmenin kendisi insanlığı, bugüne dek yasanmış̧ olanın, artık hiç de böyle olması gerekmediği bir noktaya getirmiş̧ bulunuyor– insanlığı, bireysel olarak, ve en önemlisi birbiriyle karşılıklı ilişkileri içerisinde, dünyanın her tarafında, geleneklerin ağır zincirinden kurtulup, bugüne kadar daha önce hiç tecrübe etmediği, hatta tam olarak hayal bile edemediği biçimlerde boy atıp gelişebileceği, tamamen farklı bir hayatın mümkün olduğu bir noktaya getirmiştir.

I. Gecenin Uzun Karanlığı ve Tarihsel Çığırın Açılışı

Sömürücü ekonomik ve sosyal ilişkiler, kadınların sistematik olarak erkeklerin hâkimiyeti altında yasamaları, insanlık toplumunun, çelişkili çıkarlar temelinde farklı sınıflara ayrılması, insanlar arasında daima var olmamıştır. Küçük bir grubun sadece zenginliği değil, yasamak için en gerekli araçları tekelleştirmesi ve böylece çok daha fazla sayıda insanı şu veya bu şekilde kendi emrine amade köleleştirmesi, böylelikle bu küçük grubun siyasi iktidarı ve bu sömürüyü zorla yürürlükte tutan araçları tekelleştirmesinin yanısıra, toplumun entellektüel ve kültürel hayatına da hâkim olarak, büyük çoğunluğu cehalete ve boyun eğmeye mahkûm etmiş olduğu durum – ama insanlığın hali her zaman böyle değildi. Ne de insanlık varolduğu müddetçe insanların birbirleriyle ilişkileri ille de bu şekilde kalmaya mahkûm olacaktır. Bu baskıcı ayrışımlar binlerce yıl önce başladı, daha önceki komünal toplum biçiminin yerini aldı, komünal toplumun kendisi de binlerce yıl yaşamıştı, en genel ihtiyaçları elinde tutan ve ihtiyaçlarını karşılamak ve yeni nesiller yetiştirmek için ortak çalışan, oldukça küçük insan topluluklarından oluşuyordu.

Bu ilk komünal toplumların parçalanması, insanların diğerlerinin üzerinde üstünlük sağlama ve başkalarının sırtından “öne geçme”ye çalışmayı güden bir çeşit “doğal eğilim” yüzünden olmadı. Ne de bu parçalanma, erkeğin kadını boyunduruk altında tutması veya bir “ırktan” insanların diğer “ırkları” alt etmesi ve yağmalaması yönlü sözümona bir çeşit “genetik yatkınlık” yüzünden ortaya çıkmadı. Kuşkusuz ilkel komünal toplum zamanında çelişkiler vardı, insanlar birbirleriyle karşılaştıklarında aralarındaki görüş ayrılıklarını kolayca çözemediler ama bu toplumlar, bugün çokça aşinası olduğumuz baskıcı ayrışımların kurumlaşmış niteliğine sahip değillerdi. Birilerinin diğerleri üzerinde efendilik tesis etmesi ve başkalarını kendisi için çalışmaya zorlayarak zenginlik ve iktidar edinmeye çalışması fikri, bu komünal toplumlardaki insanlara yabancı ve öfke uyandırıcı gelirdi. Sınıf ayrışımlarının ve insanlar arasındaki baskıcı sosyal ilişkilerin ortaya çıkması, insanların doğal “dış” çevreyle ilişkilerinin değişmesine dayanıyordu, özellikle de bu insanların yaşam için gerekli temel maddi ihtiyaçları üretmeyi ve yeni nesiller yetiştirmeyi gerçekleştirme yöntemlerindeki değişikliklere.

Özellikle, bu üretim ve yeniden-üretim örgütlenmesi, toplum tarafından üretilen sırf yaşamı sürdürmek için gerekli olanın ötesindeki üretim fazlasını artık bütün toplumun değil de bireylerin kontrol ettiği şekilde yapılmaya başlayınca, özellikle insanlar az çok yerleşik hayata geçince ve bu yerleştikleri toprak üzerinde tarım üretimine başlayınca, işte o zaman uzun karanlık başladı; insanlığın efendiler ve köleler, iktidar sahibi olanlarla olmayanlar, yönetenler ve yönetilenler, toplumun yönünü belirlemede tayin edici rolü olanlar ve kaderi bu şekilde tayin edilenler, hatta bu kaderlerinin belirlenmesinde herhangi bir söz sahipliğinden tamamen yoksun olanlar şeklinde ayrışımıyla başladı.

İnsanlığın büyük çoğunluğu için binlerce yıllık bu karanlığın başından sonuna kadar, köleliğin, ırza geçmenin, yağma savaşlarının, ellerinden alınan bir hayatın, aşırı ızdırap ve umutsuzluğun artık “insanlık hali” olmadığı farklı bir hayatı hayal etti insanlar. Farklı bir dünya özlemi, değişik dini fanteziler biçiminde ifadesini buldu – bu dünyanın dışında sözde insanların kaderini belirleyen ve belirleyecek olan, bu hayatta olmasa da gelecek hayatta, bu dünyada sonsuz ızdıraplara katlananları sonunda ödüllendirecek tanrı veya tanrılara umut bağlamak gibi. Fakat aynı zamanda bu dünyadaki şeyleri bilfiil değiştirmek için de çeşitli girişimler oldu. Başkaldırılar ve ayaklanmalar, büyük isyanlar, silahlı çatışmalar, hatta toplumları ve değişik toplumlar arasındaki ilişkileri önemli oranda dönüştüren devrimler oldu. İmparatorluklar yıkıldı, monarşiler ortadan kaldırıldı, köle sahipleri ve feodal efendiler alaşağı edildi. Ama yüzlerce ve binlerce yıl boyunca, bu savaşlarda birçok insanın, isteyerek ya da istemeyerek, kurban edilmiş olmasına rağmen, sonuç hep sömürücü ve baskıcı bir grubun yönetiminin yerini bir diğerinin alması oldu – şu veya bu biçimde, toplumun küçük bir kesimi, zenginliği, siyasi iktidarı, entellektüel ve kültürel hayatı tekelleştirmeye, toplumun büyük kesimine hükmetmeye ve baskı altında tutmaya, rakip devletlerle ve imparatorlarla defalarca savaşlara girmeye devam etti.

Bütün bunların hepsi esas itibariyle değişmeden kaldı – bütün özverilerine ve mücadelelerine karşın, insanlık için yeni bir gün hiç bir zaman doğmadı… ta ki 100 yıl kadar önce, kökten farklı yeni bir şey ortaya çıkana kadar: bütün dünyada sömürü ve baskının bütün ilişkilerine ve insanlar arasındaki yıkıcı antagonist çelişkilere son vermeyi sadece arzulamakla kalmayıp, buna muktedir de olan insanların başkaldırısıydı bu. 1871’de “kendi” devletleriyle Alman devleti arasındaki savaşın ortasında, uzun zaman sömürülen, yoksullaştırılan ve horlanan emekçi halk, Fransa’nın başkentinde, iktidarı almak ve insanlar arasında yeni biçimde birlik kurmak için ayağa kalktı. Bu, Fransa’nın sadece tek bu parçasında hayat bulmuş olan ve sadece iki ay gibi kısa süren, ancak embriyonik biçimde, sınıf ayrımları ve insanlar arasındaki baskıcı bölünmeyi nihayet ortadan kaldıracak olan komünist toplumu temsil eden Paris Komünü’ydü. Komün, eski düzenin ağırlığı ve zorluğuyla ezildi – onu kahramanca fakat nihayetinde nafile bir çabayla ayakta tutmaya çalışan binlerce kişi katledildi. Ama o zamanlar çok kısa sürmüş olsa da, yeni bir dünyaya doğru ilk adım atılmış oldu, yol açılmıştı, yol gösterilmişti.

Paris Komünü olaylarından da önce, komünist hareketin kurucuları, Karl Marx’ın ve onun çağdaşı ve fikir arkadaşı olan Frederick Engels’in çalışmalarıyla, sömürüsüz ve baskısız, kökten farklı yeni bir dünya ihtimali bilimsel olarak tesis edilmişti. Komün’den sadece bir kaç yıl önce, Marx’ın bizzat belirttiği gibi:

Bir kez iç bağlantı kavrandığında, mevcut koşulların daimi ve kalıcı gerekliliğine olan tüm teorik inanç, onun pratikte çökmesinden önce yıkılır.

Ve Marx’ın gerçekleştirdiği budur: Marx, sadece Avrupa’da sömürünün hâkim biçimi olan ve artarak dünyanın geniş bölümlerini sömürgeleştiren kapitalist sistemin “iç bağlantılarını” değil, aynı zamanda kapitalizm ve önceki toplumlar arasındaki “iç bağlantıları” da bilimsel olarak kazıp gün ışığına çıkardı – böyle yaparak ne kapitalizmin devamı için, ne de çoğunluğun azınlık tarafından sömürü ve baskısına dayanan herhangi bir toplumun mevcudiyeti için hiçbir “daimi ve kalıcı gereklilik” olmadığını gösterdi. Bu, insanlığın gerçeği kavrayışında köklü bir yenilikti. Pratikte tüm dünyada insan toplumunun ve insan ilişkilerinin devrimcileşmesi yönünde dünya tarihsel bir yeniliğin teorik temelini tesis etti.

Marx’ın yaptığı en temel buluş, insan toplumunun karakterinin, ve toplumdaki insanlar arası ilişkilerin, düşünceler ve bireylerin – ne tek tek şahısların ne de doğa üstü güçlerin – arzusu tarafından belirlenmediği, fakat yaşam için gerekli ihtiyaçların üretiminin ve yeniden-üretiminin gerekliliği ve bu üretim için bir araya geliş biçimleri ve bu ihtiyaçları karşılamak için hangi araçları kullandıkları tarafından belirlendiğiydi. Bugünkü dünyada, mevcut olan yüksek derecede geliştirilmiş teknoloji yüzünden – özellikle de yaşam için gerekli temel ihtiyaçların üretimi sürecinin uzağında kalanlar tarafından – şu kolaylıkla unutulabiliyor ki, eğer bu temel ihtiyaçları (beslenme, barınma, nakliyat vb.) karşılamak için üretim faaliyeti devam ettirilmezse ve eğer insan toplumları kendi neslini devam ettirmeye muktedir olmazsa, o zaman kısa süre içinde hayat durur ve “normal olarak” işlemeye devam ettikleri sürece işleyişleri hiç durmayacak sanılan şeyler artık mümkün olmaz. İnsanlığın tarihsel gelişmesi ve toplumsal örgütlenmesinin tüm karmaşık katmanlarının içine nüfuz ederek, insan toplumunun işleyişinin temelini oluşturmak ve esas özünü kavrayıp ortaya dökmek, Marx’ın muazzam bir başarısı ve paha biçilmez katkısıdır.

Ayrıca Marx gösterdi ki, herhangi bir zamanda insanların yaşam için gerekli maddi ihtiyaçları ne tür araçlarla ürettikleri ve yeniden-ürettikleri – üretici güçlerin (yani toprak, ham maddeler, basit ya da karmaşık teknoloji, bilgileri ve becerileriyle insanların) niteliği ne olursa olsun – esasen ve nihayetinde üretici güçleri en iyi şekilde kullanmak için insanların nasıl örgütleneceğini, ne gibi üretim ilişkilerine gireceklerini tayin eder. Bir kez daha, Marx, bu üretim ilişkilerinin, ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar bireylerin niyeti ve keyfine bağlı bir mesele olmadığını, zorunluluk meselesi olduğunu ve esasen belirli bir zamandaki üretici güçlerin karakterine uymak zorunda olduğunu gösterdi. Mesela, eğer bugünkü modern ekonomilerde kilit rol oynayan bilgi teknolojisi ve ilgili üretim süreçleri, küçük gruplardan oluşan (nüfuslarının hacmine bağlı olarak) geniş alanlarda, eski komünal toplumların yaşam biçimine uygun olarak yiyecek arayan ve avlanan toplumlara sunulmuş olsaydı, bu teknolojinin sunumu, bu toplumların niteliğinde çarpıcı değişimlere yol açardı; yaşam biçimleri önemli oranda bozulurdu ve değişirdi. Veya örneğin, kölelik döneminde ve kölelik 1860’larda İç Savaş’la ortadan kaldırıldıktan sonra geçen yüz sene boyunca, Amerika Birleşik Devletleri’nin güney bölgesinde, modern teknoloji, yaşam biçiminin belkemiğini oluşturan büyük çiftlik tarımında etkili olarak kullanılamazdı. Bu büyük çiftlik tarımına damgasını vuran özellik, düşük seviyede bir teknoloji, buna mukabil önce çok sayıda köle tarafından, daha sonra ise yarıcılar ve çiftlik çalışanları tarafından gerçekleştirilen son derece emek-yoğunluklu bir iş olmasıdır: durup dinlenmeksizin “sabahın köründen gece yarısına kadar” insanın belini kıran bir işti bu. Ve gerçekten özellikle de 2. Dünya Savaşı’ndan sonra yeni teknolojinin güney tarımına girmesi – özellikle artan oranda traktörler, biçerdöverler vb. – eski çiftlik sistemini çökertti ve bu, şu veya bu biçimde eskiden toprağa zincirlenmiş olan çok sayıda siyah halkın topraktan kopmasının, hem kuzey hem de güneydeki şehirlere göç etmesinin esas nedeniydi. Buna karşılık, bu mücadele, legal ayrımcılığın ve Ku Klux Klan ve diğer beyaz üstünlükçü ırkçılar tarafından estirilen açık terörün sona erdirilmesi mücadelesini başlatmanın maddi temelinin önemli bölümünü oluşturdu – ki olağanüstü fedakarlık ve kahramanlık örnekleriyle dolu olan bu mücadele, siyah halkın ezilmesine son vermemiş ve verememiş olmasına rağmen, ABD toplumuna, özellikle siyah halkın durumuna, önemli değişiklikler getirmiştir. Siyah halkın ezilmesi ise, ABD’deki kapitalist-emperyalist sistemin ayrılmaz ve esas bir parçası olmuştur, bugün de olmaya devam etmektediri.

Bu, Marx’ın gün ışığına çıkardığı diğer önemli bir gerçeğe işaret eder: belirli bir zamanda var olan üretim ilişkilerinin temelinde daima siyasi ve ideolojik bir üstyapı – siyasi yapılar, kurumlar ve süreçler, düşünce biçimleri ve kültür – ortaya çıkar ki bu üstyapı, temel anlamında, hem mevcut üretim ilişkilerine tekabül etmek zorundadır ve edecektir, hem de bu üretim ilişkilerini muhafaza etmeye ve pekiştirmeye hizmet edecektir. Marx ayrıca göstermiştir ki, üretici güçlerdeki değişikliklerin, boyunduruk ve hâkimiyet içeren üretim ilişkilerinin ortaya çıkmasına yol açtığı zamandan beri, toplum, konumları üretim sürecinde oynadıkları farklı rollere dayanan farklı sınıflara ayrılmıştır. Sınıflara ayrılmış toplumda, ekonomik olarak hâkim sınıf – toplumda önemli üretim araçlarına (teknoloji, toprak ve doğal kaynaklar vs.) sahip olmayı ve denetlemeyi tekelinde tutan grup – siyasi ve ideolojik üstyapıya da hâkim olacaktır. Ekonomik olarak hâkim olan bu sınıf, siyasi iktidarı da tekelinde tutacaktır. Bu siyasi iktidarın tekelleştirilmesi devlette – özellikle polis ve ordu da dahil siyasi baskı araçları, yargı sistemi, ceza kurumları ve yürütme erkinde – vücut bulur ve “meşru” silahlı kuvvetlerin tekelleştirilmesinde yoğun ifadesini gösterir. Böylece, toplumu etkisi altında tutan egemen düşünce biçimleri, bunun kültüre yansıması da dâhil, egemen sınıfın bakışına ve çıkarlarına uyar (Marx ve Engels’in Komünist Manifesto’da açıkladığı gibi, toplum sınıflara ayrıldığı sürece, her çağın hâkim olan düşünceleri o topluma hâkim olanların düşünceleridir).

O zaman toplumda değişikliğin esas temeli, değişikliğin altında yatan itici güçler nelerdir? Marx, insanların faaliyetleri ve buluşları sonucu, üretici güçlerin nasıl sürekli geliştiğini ve bir süre sonra geliştirilmiş olan yeni üretici güçlerin, mevcut üretim ilişkileriyle (ve bu üretim ilişkilerini yansıtan siyasi ve ideolojik üst yapıyla) nasıl antagonizme girdiğini tahlil etti. Bu noktada, Marx’ın belirttiği gibi, mevcut üretim ilişkileri, tam anlamıyla, üretici güçlerin üzerinde bir engel, bir zincir olmuştur; bu durum ortaya çıktığında, esas amacı, üretim ilişkilerini devrimcileştirmek, bunları üretim güçleriyle uyumlu hale getirmek ve üretim ilişkilerinin, bu gelişmenin önünde engel olmak yerine, bunları geliştirmeyi uygun hale getirmeyi sağlayan bir devrimin gerçekleştirilmesi gerekir. Böyle bir devrim, üretim ilişkilerini, üretici güçlerinin gelişme biçimine uygun olarak dönüştürmeyi gerçekleştirmeye azimli bir sınıfı temsil eden güçler tarafından güdümlenecektir. Fakat bu devrim sadece üstyapıda – toplumda siyasi iktidar için mücadelede, eski devlet iktidarının yıkılıp parçalanması ve yeni bir devletin kurulması yoluyla – olmalıdır ve olabilir. Bu da ardından üretim ilişkilerinin, aynı zamanda üstyapının kendisinin, yeni hâkim sınıfın çıkarlarına ve bu sınıfın üretici güçlerini daha fazla dizginlerinden boşandırma ve kullanma yeteneğine uygun olarak dönüşümünü mümkün kılar.

Elbette, devrim son derece karmaşık bir süreçtir, farklı görüşlerden ve amaçlardan insanları ve grupları kapsar, böyle bir devrimi gerçekleştirenler, temelde yatan çelişkilerin -üretici güçler ve üretim ilişkileri arasındaki çelişkilerin- neler olduğunun az ya da çok bilincindedirler ki bu çelişkilerin gelişimi, böylesi bir devrime olan ihtiyacı, böylesi bir devrimi mümkün ve gerekli kılan dinamikleri ortaya çıkarmıştır. Ama sonuçta bu çelişkilerin ve dinamiklerin etkisi, üretim ilişkilerini üretici güçlerin gelişmesiyle uyumlu hale getirme yönünde dönüştürmenin gerekliliği doğrultusunda hareket edebilenleri ve edenleri öne çıkaracaktır. Mesela 18. yüzyılın sonlarında ve 19. yüzyılın başlarında, en radikal burjuva devrimi olan Fransız devriminde olan buydu: birçok farklı sınıf ve toplumsal gruplar bu devrimde yer aldılar, ama son tahlilde, iktidara yerleşmeye muktedir olanlar, eski feodal sistemin yerine kapitalist sistemi kurmayı güden siyasi güçler oldu. Çünkü ekonomideki ve bu temelde bütün toplumdaki bu dönüşüm, üretim ilişkilerini, üretici güçlerin gelişmesine uyum sağlayacak hale getirmenin yolunu temsil ediyordu.

Amerika iç savaşı da, Marx’ın, insanlık tarihinin gelişimine ilişkin geliştirdiği ve uyguladığı temel ilkelere ve metoda örnektir. Bu iç savaş esas olarak iki farklı üretim tarzının – kapitalizm ve kölecilik biçimindeki iki farklı üretim ilişkisi sisteminin – birbiriyle antagonist çelişki içine girmesi ve aynı ülkede artık birarada yaşamalarının mümkün olmaması sonucu patlak verdi. Ve bu iç savaşın sonucu şuydu: Kuzey’de merkezileşen kapitalist sınıfın zaferiyle birlikte, kölecilik ortadan kaldırıldı ve kapitalist sistem bütün ülkede egemen oldu – yine de, özellikle iç savaşı takip eden kısa Yeniden İnşa süresinden sonra, Güneyli toprak aristokrasisi ve gelişen kapitalistler, bütün ülkedeki yönetici sınıfa dâhil edildiler, hatta yönetici sınıf içerisinde büyük bir etkiye sahiptiler. Eski köleler ise bir kez daha baskı altına alınırken, kölelikten hiç de daha hafif olmayan sömürü ve baskıya maruz kaldılar (köleliğin bazı biçimleri, özellikle Güney’de, köleliğin yasal ve resmi olarak kaldırılmasından uzun süre sonra var olmaya devam ediyordu).

Bu tarihsel örneklerden de görülebilir ki, toplumda niteliksel değişiklikler getirmiş olan fakat yine de yeni bir sömürücü sınıfın hâkim bir konuma yerleşmesinden başka bir duruma yol açmayan bu devrimlerde, gidişat öyle bir şekilde kendisini tekrarladı ki, ezilen halk kitleleri bu devrimlerde büyük fedakarlıklar yaptığı (ve feda da edildiği) halde(mesela, ABD iç savaşında, izin verildiklerinde, 200,000 eski köle Kuzey’lilerin safında savaştı, ve bu kölelerin ölüm oranı, Kuzey ordusundaki diğer askerlerinkinden çok daha yüksekti) son tahlilde, bu fedakarlığın meyvelerini eski ya da yeni sömürücüler topladı. Sınıf ayrımı ve ezen sınıf hâkimiyetinin ortaya çıkması ve topluma damgasını vurmasından bu yana, durum bu olmuştur. Tek mümkün olan buydu… ta ki bugüne kadar.

Marx’ın gün ışığına çıkardığı en önemli ve özgürleştirici şey, keşfettiği dinamiklerin sonucu olarak, insan toplumunun gelişmesinin, kökten farklı bir dünyanın mümkün olduğu bir duruma yol açmasıdır. Burada en temel terimlerle kabataslak tanımladığımız karmaşık gelişmelerden geçerek, bir bütün olarak insanlık tarafından paylaşılabilecek, her yerde insanların maddi ihtiyaçlarını karşılamak için kullanılabilecek, diğer taraftan da daha önce hiç olmamış derecede zengin bir entellektüel ve kültürel hayat sağlayabilecek bir bolluğu yaratmayı ve giderek genişletmeyi mümkün kılan üretici güçler bugün artık mevcuttur. Bunu genel anlamda olanaklı kılan bir teknolojinin gelişmiş olması bir yana, bu teknoloji ortak olarak çalışan geniş insan grupları tarafından kullanılabilir durumdadır – ve kullanılmalıdır da. Marx, insanlık için son derece yüksek bedele mal olan ve son derece büyük tehlike teşkil eden bugünkü dünyaya egemen kapitalist sistemin temel çelişkisini ortaya koyar: üretimin gerçekleştirilmesinin toplumsal tarzı ile bu üretim sürecinin kendisinin ve üretilenin küçük sayıda bir kapitalistler grubu tarafından şahsi temellükü ve kontrolü arasındaki çelişki. Parti programımızın vurguladığı gibi:

Bugünkü dünyada şeylerin üretimi ve üretilen şeylerin dağıtımı büyük oranda kollektif çalışan insanlar tarafından yapılmakta ve yüksek oranda koordine edilmiş ağlar halinde örgütlenmektedir. Tüm bu sürecin temelinde proletarya vardır, hiçbir şeye sahip olmayan, ancak bu geniş toplumsal üretici güçleri yaratan ve işleten enternasyonal bir sınıf. Bu olağanüstü üretici güçler, insanlığın, yeryüzünde yaşayan tek tek her kişinin temel ihtiyaçlarını karşılamasını mümkün kılmanın yanısıra, tamamen farklı toplumsal ilişkiler ve değerlere sahip yepyeni bir toplum, herkesin gerçekten ve tam anlamıyla gelişip birlikte ilerlediği bir toplum inşa etmesini de mümkün kılabilirii.

Bunu başarmak – kapitalizmin temel çelişkisini devrim aracılığıyla çözmek, insanlığın ezenler ve ezilenler, yönetenler ve yönetilenler olarak ayrılmış olmalarının ötesine geçmek – komünist devrimin amacıdır. Bu, kapitalizmin egemen olduğu, sömürü ve toplumsallaşmış üretim koşullarında yerine getirilen, üretim ilişkilerini üretici güçlerle aynı seviyeye getirme potansiyelinde somutlaşan, bütün bu üretici güçleri, insanlar da dâhil, daha fazla dizginlerinden boşandıran, proletaryanın en temel çıkarlarını gözeten bir devrimdir. Ama kendi çıkarları temelinde devrim gerçekleştiren önceki sınıflardan farklı olarak, devrimci proleterya, basitçe, kendini ve siyasi temsilcilerini toplumun yönetici pozisyonuna yerleştirmeyi amaçlamıyor; toplumun sınıflara bölünmüş olmasını aşmayı amaçlıyor, bütün baskıcı ilişkileri kökünden sökmeyi, böylece bütün kurumları ve aygıtları, toplumun bir bölümünün diğer bölümüne hükmetmesini ve baskı altına almasını sonunda ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Marx’ın kısa ve öz biçimde özetlediği gibi, bu devrimin amacı “4 Bütün”ü toptan ortadan kaldırma diye bilinegelendir ve bu devrim ancak bu “4 Bütün”ü toptan ortadan kaldırma gerçekleştiği zaman tamamlanmış olacaktır: bütün sınıf ayrışımlarının, bu sınıf ayrışımlarının dayandığı bütün üretim ilişkilerinin, bu üretim ilişkilerini yansıtan bütün toplumsal ilişkilerin ortadan kaldırılması ve bu toplumsal ilişkilere tekabül eden bütün fikirlerin devrimcileştirilmesi. Marx ayrıca proletaryanın ancak bütün sınıfları özgürleştirerek kendisini özgürleştirebileceğini vurgulamakla, bunun özünü berrak ve güçlü bir tarzda yakalayıp dile getirmiştir.

İşte bütün bunlardan dolayı, komünist devrim insanlık tarihindeki en köklü ve gerçek özgürleştirici devrimi temsil eder.

Marx, çıkarttığı sonuçları oluşturmasına yol açan geniş tarihi tecrübeyi tahlil ederken, tarihi gerçekten de insanların yaptığı, ama bunu kendi diledikleri biçimde yapamadıkları yönündeki derin kavrayışa işaret etti. İnsanlar, eski kuşaktan miras aldıkları maddi koşullar temelinde – ve özellikle özünde yatan ekonomik koşullar ve ilişkiler temelinde – ve bu koşulların çelişkili doğası içinde mevcut bulunan muhtemel değişim yolları temelinde tarihi inşa ederler.

Devrimci Komünist Parti, ABD Başkanı Bob Avakian’ın, Devrim Yapmak ve İnsanlığı Kurtarmak (1. bölüm)’de dikkat çektiği gibi:

Burada doğal dünyadaki evrimle bir karşılaştırma yapabiliriz. Ardea Skybreak’in evrimle ilgili kitabında tekrar tekrar vurgulanan noktalardan biri, evrim sürecinin ancak, zaten mevcut olanın temelinde değişiklik ortaya çıkarabileceğidir… Doğa aleminde evrim, mevcut gerçekler ve mevcut sınırlamalar (veya, başka ifadeyle mevcut gereksinimler) temelinde ve bununla ilişki içinde ortaya çıkar ve çıkması mümkündüriii.

Bu şu soruyu soranlara temel cevabı veriyor: siz kim oluyorsunuz da toplumun nasıl örgütlenebileceğine karar veriyorsunuz, siz komünistler ne hakla, hangi değişikliğin mümkün olduğunu ve nasıl olacağını dikte ediyorsunuz? Esasında bu soruların kendisi abes ve bu sorular, insan toplumu kadar genel olarak maddi dünyanın tarihsel gelişme dinamiklerinin – ve değişmenin otaya çıkışına zemin teşkil eden bütün yollar arasındaki dinamiklerin – kökten yanlış kavranmasını dile getiriyor. Bu bir kuşun neden timsah doğurmadığını sormaya benziyor – ya da insanların neden bütün dünyayı kendi başlarına uçarak dolaşabilecek, bir sıçrayışta gökdelenlerin tepesine sıçrayabilecek, x-ışınlarıyla görme yeteneğine sahip çocuklar üretmediğini sormayı anımsatıyor. Siz kim oluyorsunuz da insanların üremesiyle nelerin ortaya çıkacağını dikte ediyorsunuz, siz kim oluyorsunuz da insan yavrularının bazı özelliklerinin olup bazı özelliklerinin de olmayacağını söyleyebiliyorsunuz? Bu “siz kim oluyorsunuz” meselesi değil, ama maddi gerçeğin ne olduğu ve bu maddi gerçeğin – çelişkili – niteliğinde, değişiklik için hangi ihtimallerin yattığı meselesidir. Buradaki mesele ikilidir:

İnsanlık tarihinde ilk defa, maddi koşullar egemenlik ilişkilerini, baskıyı ve sömürüyü nihai olarak ortadan kaldırmayı olanaklı kılmaktadır ve bu amaca doğru mücadeleye rehberlik edecek teorik anlayış, bu ihtimali ortaya çıkaran maddi gerçekten ve onun tarihsel gelişimini kendine hareket noktası olarak alma temelinde oluşturulmuştur.

Aynı zamanda, insan toplum ilişkilerinin dünya-tarihsel dönüşümü ancak gerçek maddi koşullardan hareketle ve bunları karakterize eden çelişkiler temelinde gerçekleştirilebilir ki bu maddi koşullar, sözkonusu olasılığın yolunu açar ama köklü toplumsal dönüşümün başarılmasına karşı engelleri de barındırır; bu çelişkili dinamik hakkında bilimsel anlayış ve yaklaşım – ve bu bilimsel metod ve yaklaşım temelinde örgütlenmiş grubun önderliği -gereklidir ki dünya çapında komünizme ilerleyerek bu dönüşümün gerçekleştirilebilmesi için gereken karmaşık ve meşakkatli mücadele yürütülebilsin.

II. Komünist Devrimin İlk Aşaması

Paris Komünü insanın özgürlüğünü daha da yükseklere çıkarma konusunda ilk büyük girişimdi ve geleceğin bir müjdecisiydi, fakat Paris Komünü gerekli önderlikten yoksundu ve ona, eski düzenin güçlerinin saldırılarına karşı durabilmek, ekonomik, sosyal, politik, kültürel ve ideolojik alanlarda toplumu köklü olarak dönüştürebilmek için gerekli olan bilimsel anlayış tarafından rehberlik edilmemekteydi. Paris Komünü’ne bilimsel bir bakış açısı ve yöntemle değil de romantik yaklaşan bazıları, bilimsel, Marksist bir bakış açısı temelinde birleşmiş örgütlü bir önderliğin yokluğunun, Komün’ün erdemlerinden biri olduğunu söylemeyi severler. Fakat gerçekte bu Paris Komünü’nün en büyük zayıflıklarından biriydi ve çok kısa bir süre sonra yenilmesine neden olan temel faktörlerden biriydi. Böyle bir önderliğin olmayışı – ve kurumsal bir önderliği temelden ortadan kaldıracak ölçütlerin uygulanmaya çalışılması – Komün’ün, kendisini ortadan kaldırmaya ve – sömürücülerin bakış açısıyla bakıldığında çok korkunç olan – komünist devrim hayaletinin bir daha asla ortaya çıkmamasını garanti altına almaya kararlı olan örgütlü güçleri yeterince bastıramamasının temel nedenlerinden biridir. Özellikle Marx’ın vurguladığı gibi, komünarlar karşı-devrimin kalesi olan komşu Versailles’ın üzerine derhal yürümeyi başaramadılar; ve bu yüzden karşı-devrim gücünü toparlayabildi, Paris’in üzerine yürüyebildi ve bu süreçte Komün’ün en kararlı binlerce savaşçısını katlederek Komün’e büyük darbeler indirebildi.

Fakat bir dereceye kadar Komün’ün zaaflarından ve sınırlılıklarından dolayı ortaya çıkan doğrudan sonuçlarının ötesinde, gerçek şudur: eğer Komün karşı-devrimin saldırılarını alt etseydi ve hayatta kalsaydı, o zaman sadece kısa ve parlak bir dönem iktidarı elinde tuttuğu başkent Paris’i değil tüm toplumu yeniden örgütleme ve dönüştürme daha büyük sorunu ile karşı karşıya kalacaktı. Hala büyük oranda küçük çiftçilerden (köylülerden) oluşan bir ülkede temelden yeni ve farklı bir ekonomi, sosyalist bir ekonomi yaratmak, geniş ve köklü eşitsizlik ve baskıyı, özellikle de binyıllardır kadınları köleleştiren zincirleri ortadan kaldırmak zorunda kalacaktı. Ve burada yine Komün’ün zayıflıkları ve sınırlılıkları durmaktadır: kadınlar Komün’ün yaratılmasında ve savunulmasında hayati bir rol oynadılar, fakat buna rağmen Komün içerisinde kadınlar ikincil bir konumda tutuldular.

Paris Komünü’nün yenilgiye uğratılmasından sonraki 50 yıldan daha kısa bir süre içerisinde, emperyalistler arasındaki birinci dünya savaşı sırasında Rus imparatorluğu olarak adlandırılan yerde çok daha kapsamlı ve derinlikli bir devrimci dönüşüm başarıya ulaştı. Bu devrim bu imparatorluğun kalıtsal yöneticisi olan Çarı (Rus Çarı’nı) alaşağı etti ve daha sonrasında, Çarlık yıkılır yıkılmaz “iktidarı ele geçirmeye” ve toplumun kontrolünü eline almaya kalkışan kapitalist sınıfı yerle bir etti. Lenin’in önderlik ettiği bu devrim yoluyla dünyanın ilk sosyalist devleti Sovyetler Birliği ortaya çıktı; ve her ne kadar Lenin 1924 yılında öldüyse de, 20 milyondan fazla Sovyet vatandaşının ölümüne neden olan ve ülkeye büyük bir yıkım getiren ikinci dünya savaşı sürecindeki Nazi Almanyası’nın Sovyetler Birliği’ni işgali de dâhil olmak üzere, ülke içinde ve ülke dışında karşı-devrimci güçlerden gelen ardı arkası kesilmeyen tehditler ve üst üste saldırılarla yüzyüze gelmesine rağmen, sonraki birkaç onyıllık süre için bu sosyalist dönüşüm Sovyetler Birliği’nde sürdürüldü.

Lenin, Rus devrimine ve onun ilk büyük adımı olarak siyasi önderliği ele geçirme, sağlamlaştırma, ve sosyalist dönüşüm yolunda ilerlemeye önderlik etme sürecinde, Marx’ın gerçekleştirmiş olduğu çığır açıcı bilimsel gelişmeler temelinde ilerledi, ve bu, canlı Marksist bilimi geliştirmeyi sürdürdü. Lenin, Paris Komünü’nden ve yine insanlığın tarihsel deneyiminden ve doğal dünyadan önemli dersler çıkardı. Bu derslerin en önemlilerinden biri olarak, Lenin, kapitalist sistemi yıkmak için halk kitlelerinin gittikçe bilinçli bir mücadele yürütmelerini sağlamak ve daha sonra tüm dünya çapında nihai komünizm hedefine doğru toplumun radikal dönüşümünü gerçekleştirmek için öncü bir Komünist partisinin esas olduğu anlayışını sistemleştirdi.

Lenin ayrıca Paris Komünü’nün acı derslerinin özeti temelinde Marx tarafından ortaya konulan, Komünist devrimi sürdürme sürecinde, kapitalist sisteme hizmet edegelmiş mevcut eski devlet mekanizmasını ele geçirip yeni toplum inşasında kullanmanın mümkün olmadığı; bu devleti alaşağı etmenin ve kökünden sökmenin, yerine yeni bir devlet inşa etmenin zorunlu olduğu anlayışını geliştirdi ve uyguladı: gerçekte kapitalist sınıf (burjuvazi) diktatörlüğü olan şeyin yerine, toplumun devrimci dönüşümünü ileri taşımada halk kitlelerini giderek sürece katacak, temelden farklı türden bir devlet olarak, yükselen, devrimci olan sınıfın politik yönetimini, proletarya diktatörlüğünü kurmak gerekir. Lenin bu devrimci diktatörlüğün iki temel nedenden dolayı zorunlu olduğunu söylemektedir.

1) Sömürücülerin – ülke içindeki eski ve yeni sömürücülerin ve dünyanın diğer yerlerindeki sömürücülerin – temelden farklı bir toplum (ve dünya) ortaya çıkarmaya ve “4 Bütün”ü toptan ortadan kaldırmayı başarma doğrultusunda ilerlemeyi amaçlayan halk kitlelerinin verdikleri bu mücadeleyi bastırmalarını engellemek.

2) Komünizme doğru geçişin çeşitli aşamaları boyunca halkın farklı kesimleri arasında değişen derecelerde varlığını koruyacak olan eşitsizliklere rağmen, proletarya diktatörlüğünün bu türden sosyal eşitsizlikleri kökten kazıma ve nihayetinde daha ileriye giderek tüm dünya çapında baskıcı sosyal bölünmelerin artık ortaya çıkmayacağı, ve yasaların ve hakların uygulanmasının kurumlaşmış bir aracı olarak devletin artık gerekli olmayacağı ve bizzat devletin yerini halkın kendiliğinden idaresinin alacağı, sınıf farklılıklarının ve antagonizmaların olmadığı noktaya ulaşma hedefine yürünürken dahi her noktada halkın haklarını garanti altına almak.

Parti tüzüğümüzün önsözünden yine alıntı yapacak olursak:

Daha önceki tüm devletler sömürü ilişkilerinin genişletilmesine ve savunulmasına hizmet ettiler; bu devletler sömürücü sınıfların egemenligini icra ettiler ve bu ilişkilerdeki herhangi temelden değişimlere karşı kendilerini sağlamlaştırdılar. Proletarya diktatörlüğü bunun tersi olarak, sömürünün, baskının ve halk arasında sürekli yıkıcı çatışmaların yeniden ortaya çıkmasına götürecek antagonist sosyal ilişkiler ile birlikte bizzat devletin kendisinin nihai olarak ortadan kaldırılmasını hedefler. Ve bu amaca doğru ilerlemeyi sürdürmek için proletarya diktatörlüğü toplumun farklı kesimlerinden halk kitlelerini, giderek toplumu işletme ve dünya çapında Komünizm nihai hedefine doğru ilerlemeyi sürdürme sürecine anlamlı bir şekilde katmalıdır.

Yeni Sovyet devletinin başında kaldığı birkaç kısa yıl içerisinde Lenin, sosyalist ekonominin ve bir bütün olarak toplumun dönüştürülmesine yoğunlaşmada ve dünyadaki devrimci mücadeleye teorik rehberlik etme ve aktif olarak desteklemede Sovyet devletine önderlik etti. Fakat Lenin’in 1924 yılında ölümü ile birlikte bu süreci ileri taşımaya önderlik etme meselesi, güçlü emperyalist ülkelerin ve diğer gerici devletlerin hâkimiyeti altındaki bir dünyada Sovyet Komünist Partisi içerisindeki diğerlerine, özellikle de Sovyet Komünist Partisi’nin önderi olarak ortaya çıkan Joseph Stalin’e düştü. Bu eşi görülmemiş tarihi bir deneyimdi: birkaç on yıl içinde hem ekonomi hem de toplumsal ilişkiler – kadınlar ve erkekler arasındaki ve yine farklı uluslar arasındaki ilişkiler de dâhil olmak üzere — politik kurumlar ve toplumsal kültür ve halk kitlelerinin dünya görüşü büyük değişimlere uğradı. Sağlık, yerleşim, eğitim ve okuryazarlık da dâhil olmak üzere tüm alanlarda halkın yaşam standardı büyük oranda ilerledi. Fakat bundan da öte, sömürünün yükü ve eski geleneğin ağırlığı halk kitlelerinin üzerinden kaldırılmaya başlandı. Yaşamın ve toplumun bütün alanlarında büyük başarılar kaydedildi ve yine, bazıları onlarca yıldır dünyanın tek sosyalist ülkesi olarak Sovyetler Birliği’nin kendisini içerisinde bulduğu bazı koşullardan kaynaklanan (2. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar) ve yine bazıları bu sürece önderlik edenlerin ve özellikle de Stalin’in bakış açısındaki, yaklaşımındaki ve yöntemindeki problemlerden kaynaklanan oldukça gerçek sınırlılıklar, zaaflar ve hatalar da vardı. Sosyalizme ve komünizme karşı dile getirilen sonsuz çarpıtma ve iftiraların tersine, gerekli tarihsel perspektif ve bilimsel, materyalist, diyalektik bir yaklaşım ve yöntemin uygulanmasi ile, Sovyetler Birliği’ndeki ( ve hatta sosyalizm kurulduktan sonra Çin açısından daha da geçerli olmak üzere) tarihsel sosyalizm deneyiminin, inkar edilemez olumsuz yönlerine rağmen (ki bunlardan derinden öğrenilmesi lazım) kesinlikle pozitif olduğu sonucu çıkarılabilir ve çıkarılmalıdıriv.

Bir kaç on yıllar boyunca Çin’deki devrimci mücadeleye önderlik eden, bu devrimin ilk aşamasını 1949 yılında Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile tamamlayan Mao Zedong’du. Bunun büyük önemini anlamak için, Çin gibi bir ülkede, sosyalizme doğru ilerleyecek ve nihai hedef komünizmi amaçlayan dünya çapındaki mücadelenin parçası olacak bir devrimin, yani Mao’nun önderliği altında yapılan biçimde bir devrimin gerçekleşemeyeceğini savunan, komünist hareket içinde de dâhil, kabul görmüş anlayışı hatırda tutmak gerekir. Çin’in sadece geri, oldukça geniş çapta bir köylü ülkesi olması bir yana (bu 1917 devrim döneminde Rusya için de doğruydu) ayrıca kapitalist bir ülke de değildi; Çin, diğerlerinin, kapitalist-emperyalist ülkelerin hâkimiyeti altındaydı ve Çin’deki ekonomi ve toplum bir bütün olarak, yabancı emperyalist hâkimiyetin ve bu emperyalistlere hizmet eden kapitalist birikimin zorunluluklarına tabiydi. Bununla beraber, Çin’de Mao’nun önderlik ettiği devrim derhal sosyalizmi hedeflemedi, bunun yerine emperyalizme ve feodalizme (ve bunlarla bağlantılı olan bürokrat sermayeye) karşı geniş bir birleşik cephe inşa etti; ve bu devrim, küçük şehirler, oradaki küçük işçi sınıfı merkez alınarak değil, uzun süreli bir savaş, geniş kırsal kesimdeki köylülük temelinde, şehirleri kırlardan kuşatma ve daha sonra gerici güçleri şehirlerdeki kalelerinde yenme ve tüm ülke çapında iktidarı ele geçirme, devrimin bu ilk aşamasını tamamlama ve sosyalizmin kapısını aralama biçiminde sürdürüldü.

Bu zafer her ne kadar önemli ve tarihi olsa da, bizzat Mao’nun vurguladığı gibi, uzun bir yürüyüşte hala sadece ilk adımdı. Sosyalist güzergâhta ilerleme mücadelesine hemen girişme mecburiyeti vardı, aksi takdirde devrimin ilk kazanımları bile kaybedilebilir, ülke bir kez daha sömürücü sınıfların ve yabancı emperyalist güçlerin egemenligi altına girebilirdi. Fakat mesele sadece bu da değildi. Sosyalist bir ekonomi inşa etme ve toplumun diğer alanlarında buna tekabül eden değişiklikleri sürdürme süreci yürütülürken ve Mao bu ilk deneyimi değerlendirirken, giderek sosyalist dönüşüme yönelik Sovyetler Birliği’nde denenmiş “model”den daha farklı yaklaşım geliştirmek gerektiğinin farkına varmaya başladı. Mao’nun buna yaklaşımı, temel düzeydeki halka ve yerel alanlara daha fazla insiyatif verdi ve herşeyden önemlisi teknolojiyi çok fazla vurgulamak yerine — her ne kadar daha ileri teknolojinin gelişiminin oldukça önemli olduğu Mao tarafından kabul edilse de — ilk ve en önemli olarak halk kitlelerinin bilinçli insiyatifini vurguladı. Bu, sosyalist güzergâhta sürekli ilerleme için temeli güçlendirecek, üretim ilişkilerinin, politik ve ideolojik üstyapının devrimci dönüşümü ile karşılıklı birbirlerini beslemesini sağlayacak bir biçimde ekonomik inşayı sürdürmeye yönelik temel yönelimi sağlayan “devrimi kavra üretimi ilerlet” sloganında yoğunlaştı.

Tüm bunlar komünist devrim hedefine Mao’nun en önemli ve en belirleyici katkısına ilişkindir ve onun bir parçasıdır: proletarya diktatörlüğü altında komünizm nihai hedefine doğru devrimi sürdürme teorisi ve bu teoriyi 1960’ların ortalarında başlayan ve 10 yıla yakın süren Çin’deki Kültür Devrimi sürecinde halk kitlelerinin güçlü bir devrimci hareketine dönüştürmede Mao’nun önderliği. Komünist hareketin “kabul görmüş anlayışını” bir kez daha kıran Mao, tüm sosyalist dönem boyunca sosyalist devrimin yenilgiye uğrama tehlikesini doğuran maddi koşulların ortadan kalkmayacağı biçiminde çığır açıcı bir tahlil yaptı. Bizzat sosyalist ülkelerin ekonomik altyapısındaki, üstyapısındaki, ve yine alt ve üst yapısı arasındaki ilişkideki çelişkiler, ve emperyalist ve gerici devletlerden kaynaklı etki, baskı, ve doğrudan saldırılar, sosyalist bir ülkede sınıf farklılıklarının ve sınıf mücadelesinin yükselmesine neden olacaktır: bu çelişkiler toplumu sürekli olarak ya sosyalist yola ya da kapitalist yola götürme ihtimalini ortaya çıkarmaktadır, ve daha özgül olarak, bir burjuva sınıf özlemini sosyalist toplumun bizzat içinde – ki en yoğun ifadesini komünist partisinin içindekilerde ve özellikle revizyonist çizgileri ve politikaları benimseyen en üst düzeydekilerde – tekrar tekrar yeniden üretmektedir. Ve bu, komünizm adına gerçekte emperyalizme ayak uydurmaya ve kapitalizmi geri getirmeye götürür. Mao bu revizyonistleri “kapitalist yola koyulan iktidardakiler” olarak tanımladı, komünizm ile revizyonizm arasındaki mücadelenin, sosyalist toplumda sosyalist yol ile kapitalist yol arasındaki çelişkinin ve mücadelenin üstyapıdaki yoğunlaşmış ifadesi olduğuna işaret etti. Mao, bu maddi koşullar ve bunun ideolojik yansımaları olduğu sürece devrimin tersine dönmesine ve kapitalizmin restorasyonuna karşı bir garanti olamayacağını, bunu engellemenin araçlarının basit ve kolay olmadığını, bu tehlikeyi ortaya çıkaran toplumsal eşitsizlikleri ve kapitalizmin diğer kalıntılarını kısıtlamak ve nihayetinde, tüm dünya çapında devrimin ilerlemesi ile birlikte, kökünden sökmek ve ortadan kaldırmak için devrimi sürdürmekten başka bir çözüm olmadığını gördü ve vurguladı.

Bir kez daha, sosyalist toplumda kapitalist restorasyon tehlikesinin olup olmadığı ve neden olduğu noktasındaki çok büyük kafa karışıklığını ortadan kaldıran, yönelimleri ve hareketleri kapitalizmin restorasyonuna götüren revizyonist güçlere karşı halk kitlelerinin sosyalist güzergahta ilerlemeleri için onları seferber etmede önemli rehberlik sunan Mao’nun bu teorik analizinin önemini ne kadar vurgulasak azdır. Çin’deki Kültür Devrimi, onlarca ve yüzlerce milyon insanın, toplumun yönünün ve dünya devriminin belirlenmesiyle ilgili meseleler hakkında tartıştığı ve mücadele ettiği, böylesi kitlesel devrim hareketinin yaşayan somut örneğiydi. Bu kitlesel patlama kapitalist yolcuların, Çin Komünist Partisi içindeki Deng Siao Ping gibi yüksek görevlilerde dahil, on yıl boyunca gelişmelerini engelledi ve savunma durumunda bıraktı. Ama Mao’nun 1976’da ölümünden kısa süre sonra, bu güçler – sonuçta Deng Siao Ping tarafından, bir süre arka planda, önderlik edilen – bir darbe gerçekleştirmeyi başardılar – ordu ve diğer devlet organlarını devrimcileri bastırmak için kullanarak, binlercesini öldürdüler ve daha da fazlasını hapsettiler – ve Çin’de kapitalizmin restorasyonu sürecini başlattılar. Bu, ne yazık ki, Mao’nun keskin şekilde vurguladığı ve temelini derinden tahlil ettiği tehlikenin canlı bir göstergesiydiv.

III. Bir Aşamanın Nihayeti -Ve Bu Tarihsel Deneyimden Hangi Sonuçların Çıkarılması ve Hangi Sonuçların da Çıkarılmaması Gerektiği

Sovyetler Birliği’nde revizyonistlerin iktidara gelmesinden 20 yıl sonra Çin’de revizyonist darbe ve kapitalizmin restorasyonuylavi beraber, ilk komünist devrim dalgası sona erdi. Parti tüzüğümüzün yalın ve temel anlatımıyla: “devrimci proletaryanın herhangi bir ülkede iktidarı ele geçirmesinden bu yana 10 yılllar geçti – etiketleri ne olursa olsun bugün dünyada hiçbir sosyalist ülke yoktur.”

Dahası sosyalizm ve komünizm hedefi doğrultusunda bu gerileme – ve gerçekten sosyalist bir ülke olmasının sona ermesinden çok daha sonra Sovyetler Birliği’nin ortadan kalkması – komünist devrimden ve bu devrimin somutlaştırdığı toplumun radikal dönüşümünden derinden nefret eden ve bu devrimin yenilmesine ve yıkılmasına ne araçla olursa olsun katkıda bulunmaya sürekli olarak çalışmış gerici güçler, kan kokusu almış köpek balıklarının hırsına kapıldılar. Gerici güçler, komünizm ve komünizmin temsil ettiği toplumun özgürleştirici dönüşümü üzerine toplayabildikleri çöpü yığabilmek için – bu devrimin bir daha ortaya çıkmaması için gösterdikleri çaba içerisinde fütürsuz bir ideolojik saldırıyla devrime her türden iftira ve tahrifat yönelterek, kapitalizmin geri dönülmez zaferini ilan ederek, temelden farklı ve daha iyi bir dünya – ve özellikle de bu dünyayı hedefleyen komünist devrim – özlemini bir kâbus olarak gösterme ve mevcut sistemin gerçek ve sonu gelmez gibi görünen bu kabusun insan kabiliyetinin en yüksek biçimlenmesi olarak sunan çabalarını yoğunlaştırdılar.

Hristiyan köktenci yaradılışçıların, toplumun bütününde ve bilim akademilerinde iktidarı ele geçirdiklerini ve evrim teorisini yasakladıklarını hayal edin. Onların, evrimi öğretmekte ve bu bilgiyi halka taşımakta ısrar eden ileri gelen bilimcileri ve eğitimcileri hapsedecek ve infaz edecek kadar ileri gittiklerini, kutsal kitaptaki yaratılış hikayesinin iyi bilinen “doğru”suna, ve “doğal yasa”nın dinsel yönleriyle “ilahi düzen”e karşıt duran sağlam bilimsel temellere dayanan evrim gerçeğini yanlış ve tehlikeli bir teori olarak ilan ederek aşağıladıklarını ve küçümsediklerini düşünün. Ve mukayeseyi sürdürerek, bu durum içerisinde birçok entellektüel “otorite”nin ve diğerlerinin onların dümen suyuna kapılarak kazanan tarafa geçtiklerini hayal edin: “evrim teorisinin bilimsel belgelere dayanan bir teori olduğuna inanmak ve halka anlatmak sadece saflık değil ayrıca suçtu,”diye beyanatlar verdiklerini düşünün. “Şimdi biz artık evrimin bir dünya görüşünü somutlaştırdığını ve insanlık için felaket getiren faaliyetlere götürdüğünün hiç kimse tarafından sorgulanmayacak kadar (o zaman biz neden sorgulayalım ki) ‘kabul edilen yaygın bir görüş’ olduğunu görebiliyoruz. Bu anlayışın propagandasını yapanların ukala öz-güvenlerine kapıldık. Var olan ve var olmuş herşeyin ‘aklın tasarımı’nın yönlendirici eli olmaksızın ortaya çıkmış olamıyacağını artık görebiliyoruz.” Ve sonuçta bu koşullarda, bir zamanlar işin doğrusunu bilenlerin çoğunun bile yönelimsiz ve demoralize hale geldiklerini, ne utangaçca ne de bağıra bağıra ihbarcılar ve teslimiyetçiler korosuna katılmasalar da, sessizliğe gömüldüklerini hayal edin.

Sosyalizmin geçici yenilgisi ve komünist devrimin ilk aşamasının sona ermesi, böyle bir duruma benzer birçok özelliklere ve sonuçlara sahip olmuştur. Örneğin daha dar bakış açılarına ve daha kısıtlı özlemlere götürmüştür: bir zamanlar işin doğrusunu bilen ve daha büyük bir çaba içerisinde olanlar arasında bile, kısa dönemde, emperyalizmin ve diğer sömürücülerin hâkimiyeti altındaki dünyaya – gerçekte ve en azından öngörülebilir gelecek için – başka bir alternatif olamayacağı fikrinin kabul edilmesine yol açmıştır. Olsa olsa en umut edilebilecek ve uğruna çaba gösterilebilecek şeyin, bu sistemin yapısı içerisinde ikincil bazı düzeltmeler olduğunu kabule götürdü. Başka bir şeyin – ve özellikle radikal olarak farklı bir sistemi, komünist dünyayı hedefleyen bu sistemin sınırları dışındaki devrimci bir kopuşu ortaya çıkarmaya yönelik bir girişimin – gerçekçi olmadığına ve kaçınılmaz olarak felaket getireceği şeklindeki yanlış düşüncelere yol açtı.

Aynı zamanda sosyalizmden geriye dönüşün ve komünizm yolunda buna eşlik eden aksaklıkların yarattığı “boşluk”ta, ve emperyalizm tarafından yürütülen yağmanın sürdürülmesi, hatta yükseltilmesi ile birlikte – ki bunun dünya çapında milyarlarca insan açısından anlamı büyük kargaşa ve baskıdır – yoğun biçimde ezilenler içinde de dahil olmak üzere dünyanın birçok yerinde dinsel köktencilik ve onun örgütlü ifadeleri önemli oranda büyümüş bulunuyor. Emperyalist katiller, kitle kıyımcıları ve fanatik dinci köktenciler – birinciler daha güçlü olan ve daha fazla zarar verenlerdir ve böyle yaparken ikincilere daha fazla güç katmaktadırlar – fakat her ikisi de karanlık bir maskeyi, köleleştirmenin ve empoze edilen cehaletin gerçek zincirlerini temsil etmektedirler.

Fakat tüm bunlar, kapitalist-emperyalist sistemin hâkimiyeti altındaki bu dünyanın nasıl olduğu ve bunun insanlığın büyük çoğunluğu için nasıl bir dehşet anlamına geldiği gerçeğini – veya komünizmin insanlık için gerçekten neyi temsil ettiği ve komünist devrim yolunda çığır açıcı ilerlemeler yaratmanın ihtimallerinin mümkün olduğu gerçeğini – ortadan kaldırmamıştır.

İlk sosyalist ülkelerin ve bir bütün olarak komünist devrimin ilk aşamasının zengin deneyimlerini bilimsel bir bakış açısı ve yöntemle incelediğimizde, meselenin – bize sürekli tekrarlandığı gibi – kapitalizmi devirmeye teşebbüs etmekle komünist devrimin, insan toplumunun yol gösterici, ilerletici ilkesi olması gereken güdüsünü, “en temel” güdüleri olarak kendi bireysel amaçları peşinde koşmalarına neden olan degişmez bazı özelliklerini boşu boşuna değiştirmeye çalışması, böylece “insan tabiatını” ihlal ederek toplumu felakete, halkı zorbalığın pençesine itmesi olmadığını görebiliriz. Mesele şudur ki – bir taraftan, komünist bakış açısını benimseyen insanların artan bilinçli insiyatifinin bir sonucu olarak, hem şartlarda hem de insanlarda muazzam değişimler meydana getirmesinin yanı sıra – bu devrim, bir boşlukta ve “üzerine yazı yazılmamış bir kara tahta” misali insanlarla değil, koşulların ve insanların eski toplumdan çıktığı ve o toplumun (ve insanlar arasındaki baskıcı ilişkileri somutlaştıran ve rasyonalize eden binlerce yıllık geleneklerin) “doğum izlerini” taşıdığı bir ortamda gerçekleşmiştir. Bu devrimler yoluyla ortaya çıkan yeni sosyalist toplumlar, hala – ekonomik, politik ve askeri olarak – dehşetli bir güce sahip emperyalizmin hâkimiyetinde olan bir dünyada varolmuşlardır.

Marx ve Lenin’in temel biçimiyle ortaya koydukları -ve Mao’nun daha bütünlüklü olarak keşfettiği ve açıkladığı- gibi, sosyalizm kendi başına son bir amaç değildir: bu toplum halen komünizm değildir, bu veya şu ülkede tek başına değil de, tüm gerici yöneten sınıfların yıkılması ve her yerde tüm sömürücü ve baskıcı ilişkilerin ortadan kaldırılması ile birlikte ancak dünya çapında gerçekleştirilebilecek olan komünizme doğru bir geçiş sürecidir. Ve tüm bu sosyalist geciş süreci boyunca, gerici devletler var olmaya devam edecekleri ve yine meydana getirilen sosyalist devletleri zaman zaman kuşatacakları ve tehdit edecekleri gerçeğinden dolayı, ve – üretim ilişkilerinde, toplumsal ilişkilerde, ve politik, ideolojik ve kültürel üstyapıda – eski toplumun izlerinden dolayı, (ki – sosyalist güzergahta ilerleme bu izleri kısıtlamaya ve komünizm nihai hedefi doğrultusunda bunların önemli yanlarını dönüştürmeye yol açmasına rağmen – bunlar bizzat sosyalist toplumun içerisinde hala mevcutturlar), tüm bunlardan dolayı, halen ölmemiş ve güçlü olan geçmişin elinin toplumu ele geçirebileceği ve geriye götürebileceği ihtimali yerinde durmaktadır. Kısacası, bu nedenlerden dolayı, bütün bir sosyalist geçiş süreci içinde kapitalizmin restorasyonu tehlikesi devam eder, bu tehlikeyle, ancak bizzat sosyalist ülkenin içerisinde devrimi sürdürmek yoluyla, bunu dünya çapındaki devrimin bir parçası olarak ve aktif bir şekilde destekleyip ilerleterek mücadele edilebilir, bu tehlike ancak bu şekilde bertaraf edilebilir.

Sovyetler Birliği ve Çin’de sosyalizmden geri dönüş ve buralarda kapitalizmin restorasyonunun gerçek anlamı, “devrimin kendi çocuklarını yemesi”… “komünist devrimcilerin” iktidara gelir gelmez “totaliter zorbalara dönüşmesi”… “hayat boyu iktidarda kalmaya kararlı, (burjuva) demokrasisini boğup bunaltan bürokratik önderler” gibi birşey değildir. Bunun “Toplumun hiyerarşik örgütlenmesinin propagandasının kaçınılmaz sonucu” ya da bunlar gibi bu günlerde komünizme saldırmak için öne sürülen, temelden hatalı ve bilimsel olmayan kavramlardan herhangi biriyle hiçbir alakası yoktur. Sovyetler Birliği’nde ve Çin’de devrimin yenilgisine neden olanlar, gerçekten de devrimci partide ve devlette yüksek mevkilere sahip olanlardı. Fakat bunlar, iktidar için iktidar delisi, sınıfsız bir bürokratlar grubu değildi. Onlar Mao’nun ifade ettiği gibi, iktidarda olup kapitalist yolu tutanlardı. Onlar komünizmin değil kapitalizmin, özellikle de bütünüyle kökünden sökülmemiş ve bastırılmamış – tek bir sosyalist ülkenin kendi sınırları içerisinde ve kısa zamanda bastırılamayacak olan kapitalizmin kalıntılarının temsilcileriydi.

Bu revizyonistlerin parti ve devlet mekanizmasında yüksek kıdemli memurlar olmaları gerçeği, bu noktaya kadar şekillenmiş biçimiyle komünizmde veya komünist devrimde ve sosyalist toplumda bir takım temel kusurlar olduğunu göstermez. Bu, radikal olarak farklı bir dünya meydana getirmek için, tamamen farklı araçlar ve modeller bulmak gerektiğine de işaret etmez. Sosyalizmden bu geri dönüşlerin nedenleri daha derinde yatmaktadır. Ve bunlar topluma, ve özellikle de komünizme doğru bir geçiş aşaması olan sosyalizme yönelik bilimsel komünist yaklaşımla uyumludur: Bunlar önemli yönleriyle, yıkılan fakat özellikleri ve etkileri halen tamamiyle dönüştürülmemiş olan eski toplumdan gelen çelişkilerin içerisinde barınmaktadırlar. Bu çelişkiler – toplumdaki sınıfsal bölünmeye bağlı olan ve sömürücü sınıfların egemen olduğu tüm toplumlarda bizzat kendisi yekpare ve büyük bir bölünmeyi oluşturan kafa ve kol emeği arasındaki çelişki de dâhil olmak üzere – hem sadece kapitalist sistemi yıkmada değil, daha sonra sosyalist toplumda devrimi sürdürmede devrime önderlik edecek örgütlü bir komünist öncü ihtiyacını ortaya çıkarır, hem de aynı zamanda öncü içerisinde önderlik konumlarını elinde tutanlar tarafından devrime ihanet edilmesinin ve geriye dönüşün tehlikesini ortaya çıkarır. İnsan toplumunun bugün vardığı tarihsel gelişme ve bunun bugün yolunu açtığı değişiklik olanakları (doğal yaşamda evrim benzetmesini ve burada sınırlılık ile değişim arasındaki ilişkiyi hatırlayın) gözönünde bulundurulacak olursa, mesele – sömürü ve baskıyı ortadan kaldırmak için dünyayı kökünden değiştirmeye gerçekten niyetimiz varsa, gerçek yaşamdaki alternatifler – önderlik veya öndersizlik, demokrasi veya demokrasisizlik, diktatörlük veya diktatörlüğün olmaması değildir; mesele, ya sosyalist yol ya da kapitalist yol, işi ya bu ya da öteki yöne götürecek önderlik, ya bu ya da başka tip bir düzene, ya sömürü ve baskının pekişmesine ve yayılmasına, ya da bunların ortadan kaldırılmasına, bununla beraber, nihayetinde, tüm dünyada komünist devrimin zaferiyle birlikte bunu mümkün kılan şartların yaratılmasıyla, öncü bir partiye ve devlete olan ihtiyacın da ortadan kaldırılmasına hizmet eden demokrasi ve diktatörlük meselesidirvii.

Özetlemek gerekirse: komünist devrimin ilk aşaması uzun bir yol katetti ve karşılaştığı son derece somut engelleri aşmak için mücadelede ve tüm sömürü ve baskı ilişkilerinin sonunda ortadan kaldırılacağı, halkın bütün yönleriyle yeni bir özgürlük biçimine sahip olacağı ve insanlık tarihinde eşi görülmemiş bir bilinçle ve gönüllü insiyatifle, toplumu bütün dünya çapında örgütlemeyi ve dönüştürmeyi sürdürmeyi üzerine alacağı bir dünyaya doğru ilerlemek için mücadelede, inanılmaz derecede ilham verici şeyler başardı. Fakat pek de şaşırmamak gerekir ki, hem bu devrimlere ve ileri götürmeye çalıştıkları bu yeni toplumlara önderlik edenler tarafından işlenen pratik anlamda, hem de bu önderlerin yöntemlerinde ve anlayışlarında, bazıları oldukça ciddi olan önemli yanlışlar ve zaaflar vardı. Bu hatalar ve zaaflar komünist devrimde başlangıç denemelerinin yenilgisinin nedenleri değillerdi, fakat bunlar, ikincil de olsalar, bu yenilgilere katkıda bulundular ve bunun da ötesinde ilk aşamanın bütün bu deneyiminden – hem gerçekten ilham verici başarıları, hem de genel olarak ikincil de olsalar gerçek ve zaman zaman oldukça ciddi olan hata ve zaafları ile birlikte – karşılaşılacak olan yeni koşullarda komünist devrimi ilerletmek ve bu sefer daha iyisini yapmak için derinden ve her yönüyle öğrenilmelidir.

IV. Boy Ölçüşeceğimiz Yeni Meseleler ve Yeni Sentez

Çin’de revizyonistler iktidarı ele geçirdiklerinde ve kapitalizmi restore ettiklerinde, belli bir dönem için sadece genel anlamda komünist olarak görünmeye devam etmekle kalmadılar, fakat daha önemlisi, Mao’nun devrimci çizgisinin ve mirasının sürdürücüleri olduklarını iddia ettiler. Bu durumda dünyadaki komünistlerin gerçekten yapmaları gereken şey, eleştirisel bir ruh ve yaklaşımı muhafaza ederek, vukuu bulanın gerçekten ne olduğunu ve neden vukuu bulduğunu objektif ve bilimsel bir şekilde tahlil etmek ve o somut ve karmaşık koşulların yapısı içinde, komünizm ile kapitalizm arasındaki farkı ve Marksizm’i de revizyonizmden açık bir biçimde ayırt edebilmekti. Bunu o dönemde gerçekleştirmek pek kolay değildi, ve nitekim Mao’nun önderliğindeki Çin’i devrimci ve başarılı bir model olarak gören dünyadaki komünistlerin çoğu bunu başaramadılar. Çin’in revizyonist yöneticilerinin kuyruğuna gözleri kapalı bir şekilde takıldılar ve yollarını ve yönlerini batağa doğru çevirdiler, yahut da şu veya bu şekilde komünist devrim bakış açısını ve hedefini terk ettiler. Büyük bir ihtiyaca cevap vererek, sırf komünizm adına ve devrimci Çin’in ve Mao’nun haklı olarak dünyanın her yerindeki devrimciler ve komünistler içerisinde sahip olduğu büyük prestij gasp edilerek gerçekleştirildi diye Çin’de olup bitenleri kabul edilir görmeyi – partimiz içerisinde büyük bir bölünme pahasına – reddederek, Bob Avakian, Çin’de ne olduğunun ve nasıl olduğunun bilimsel bir tahlilini yapma görevini üzerine aldı, revizyonist darbenin ve kapitalizmin restorasyonunun meydana gelmesine neden olan anlayışa karşı mücadele etti. Bunun yanı sıra, Bob Avakian, Mao’nun komünist devrim bilimi ve stratejisini daha ileri doğru geliştirdiği yönlerin sistematik bir sunumunu ortaya koyduviii. Tüm dünyada, “Maoist”lerin saflarında büyük bir yönelimsizlik, moral bozukluğu ve karışıklığın baş gösterdiği bir zamanda, Avakian’ın bu çalışması, Çin’in kaybından sonra geriye kalan komünistlerin yeniden gruplaşması ve tüm dünyada devrimcilerle komünistler üzerinde bu kaybın etkisinin bertaraf edilmesi için ideolojik ve politik temel oluşturulmasında hayati bir rol oynadı.

Fakat bugün daha da büyük gereksinimler kendisini dayatmaktadır. Bob Avakian bir taraftan partimize bütünüyle önderlik ederken, diğer taraftan son 30 yıldır uluslararası komünist hareketin deneyiminin ve komünist devrime yönelik stratejik yaklaşımın bilimsel bir tahlilini derinleştirmeyi sürdürdü. Bu Bob Avakian’ın çalışmalarının sonucu, yeni bir sentezin, bu devrimi ileri taşımak için daha gelişmiş bir teorik çerçevenin ortaya çıkması oldu.

Parti tüzüğümüzün işaret ettiği gibi, bugün dünyadaki durum – komünist devrimin ilk dalgasının yenilgisi de dâhil olmak üzere – gerçekten “komünizme olan ihtiyacı bir daha göstermektedir.” Ve:

Dünyada hiçbir sosyalist devlet olmamakla beraber, sosyalist devrimler deneyimi vardır ve ilk sosyalist devrimler dalgası içerisinde geliştirilen üzerinde yükselinecek zengin devrimci, bilimsel teori bütünü vardır. Fakat bu durumun tehlike ve fırsatlarına cevap vermek için – sosyalist devrimin bu ilk dalgasının genel deneyimine bilimsel olarak bakmak ve bundan gerekli dersleri çıkartmak için, dünyada meydana gelmekte olan büyük değişikliklerin stratejik muhtevasını yine bilimsel olarak ele alabilmek için – komünist devrim teorisi ve pratiğinin ilerlemeler kaydetmeye ihtiyacı vardır.

Bob Avakian bu sorumluluğu üzerine almıştır ve bu büyük ihtiyaçlara ve fırsatlara cevap veren komünist bir çalışma, yöntem ve yaklaşım bütünü geliştirmiştir.

Bob Avakian tarafından ortaya konulan bu çalışmanın, yaklaşımın ve yöntemin bütünsellikli yapısıyla, ortaya konan yeni bu yeni sentez’de elde edilenle Marx’ın, komünist hareketin başlangıcında gerçekleştirdiği arasında bir benzerlik vardır – komünist devrimin ilk aşamasının sona ermesinden sonraki yeni koşullar içerisinde, devrimin yeniden ilerletilmesi için teorik bir çerçevenin inşası bakımından. Fakat bugün ve bu yeni sentezle, mesele, gayet kesin ve net şekilde belirtilmelidir ki, hem komünist hareket ve onun ortaya çıkardığı sosyalist toplumların tarihsel deneyimi ve hem de bu ilk dalga sürecinde geliştirilen “zengin devrimci bilimsel teori bütünü”nün bir tarafa atılması ve “tasarım tahtasına geri dönmek” gereklidir gibi bir mesele söz konusu değildir. Bu bilimsel olmayan, ve gerçekte gerici olan bir yaklaşımı temsil eder. Tam tersi, ihtiyaç duyulan şey – ve Avakian’ın da üstlendiği şey – teorik ve pratik anlamda daha önce gerçekleşenin üzerine inşa etmek, bundan olumlu ve olumsuz dersler çıkarmak ve bunu yeni ve daha yüksek aşamadaki bir senteze vardırmaktır.

Partimiz tarafından yapılan diğer sunumlar ve yayınlar, bu yeni sentezin daha kapsamlı ve sistematik bir tartışmasını ortaya koymuşturix. Burada bu yeni sentezin bazı temel öğelerini kısaca belirteceğiz.

Felsefe ve metod açısından, bu yeni sentez, Marksizm’i daha bütünlüklü olarak bilimsel kökleri üzerine oturtmaktadır. Bu ayrıca Marx zamanından itibaren zengin tarihsel deneyimlerden öğrenmeyi, komünizmin esas olarak doğru olduğu kanıtlanan temel hedeflerini ve ilkelerini savunmayı, yanlış olduğu, veya artık uygulanabilir olmadığı kanıtlanan yönlerini eleştirmeyi ve atmayı, ve komünizmi daha da bütünlüklü ve sağlam bir şekilde bilimsel bir temele oturtmayı içerir.

İnsan toplumunun komünizme doğru tarihsel gelişiminin ilk kavramlaştırılmasında, Marx’ın formüle ettiği biçiminde bile, bir tür dar ve düz hatta seyreden bir bakış açısı eğilimi – her ne kadar bu eğilim kesinlikle ikincil olsa bile – vardı. Örneğin “yadsımanın yadsınması” (şeylerin, bir şeyin başka bir şeyi yadsıdığı bir tür süreç içerisinde ilerlediği, ve sırasıyla daha ileri bir yadsımaya, ve daha önceki şeylerden unsurlar barındıran fakat artık daha yukarı bir seviyede yeni bir senteze yol açtığı düşüncesi) kavramında, bu kendisini gösterdi. Felsefesi Marx (ve Engels) üzerinde önemli bir etkisi olan bu kavram, Hegel’in felsefi sisteminden devralındı, fakat Marx ve Engels bizzat felsefi idealizmin (tarihin aslında Aklın kendini dışarı vurup ortaya dökmesinden oluştuğu görüşünün) damgasını vurduğu Hegel’in diyalektik anlayışını yeniden düzenleyip materyalist bir temele oturttular. Bob Avakian’ın tartıştığı gibi, “yadsımanın yadsıması”, “kaçınılmazlık” doğrultusuna meyledebilir – sanki bir şey özgül bir şekilde başka bir şey tarafından hemen hemen önceden belirlenmiş bir senteze götürecek şekilde yadsınmaya zorunludur. Ve insanlığın tarihsel sürecine basmakalıp bir şekilde uygulandığında —şu kurguda olduğu gibi: ilkel sınıfsız (komünal) toplum sınıflı toplum tarafından yadsındı ki bu bir daha ortaya çıkacak olan sınıfsız toplum tarafından yadsınacak, fakat bu kez en yüksek temel üzerinden ve tüm dünyada komünizmin gerçekleştirilmesi ile— insanlığın son derece karmaşık ve çeşitlilik gösteren tarihsel gelişimi konusundaki indirgemeciliğe yönelik eğilim, bir “kapalı sistem” ve “kaçınılmazlık”a yönelik eğilim, daha açık ve daha problemli hale gelmektedir.

Bir kez daha, bu ilk ortaya çıktığında Marksizm’de ikincil bir eksiklikti (Avakian’ın yine ileri sürdüğü gibi: “Marksizm, bilimsel komünizm, doğaya ve tarihe yön veren bir tür istek ve hedefin olduğuna yönelik herhangi bir teolojik kavramı kapsamaz, aksine bunu redederx). Fakat bu tür eğilimler komünist hareketin gelişimi ile birlikte kendilerini daha bütünlüklü olarak dayattılar ve bu Stalin’in düşüncesinde özellikle göze çarpar, ve buna olumsuz bir etkide bulunur, ki Stalin – Mao önemli açılardan Stalin’in “cansız katılığını”, mekanik, hatta biraz metafizik materyalizme yönelik eğilimlerini reddedip bunlardan önemli ölçüde kopmuş olsa bile – Mao’nun felsefi görüşlerini etkilemiştir. Bob Avakian’in yeni sentezi, Mao’nun Stalin’den kopuşlarının bir devamını, fakat ayrıca bazı açılardan Stalin’in önderliğindeki komünist hareket içerisinde hâkim hale gelen düşünce biçimi olan ve bizzat Mao’nun kendisinin, tali olarak da olsa etkilendiği yönlerin ötesinde bir kopuşu içermektedir.

Enternasyonalizm 1980’lerin başında Bob Avakian Dünyayı Fethetmekxi adlı çalışmasında komünist hareketin tarihindeki yanlış eğilimlerin, özellikle de milliyetçiliğe yönelik – belli bir ülkedeki mücadeleyi komünizmi hedefleyen tüm dünya devrim mücadelesinden ayırmaya ve hatta onun üstüne çıkarmaya yönelik – eğilimin kapsamlı bir eleştirisini yaptı. Avakian, hem Sovyetler Birliği’nde hem de Çin’de henüz bu ülkeler sosyalist iken, bu eğilimin kendisini nasıl gösterdiğini ve bu eğilimin daha geniş bir şekilde komünist hareket üzerindeki etkisini inceledi, ki buna, diğer ülkelerdeki devrimci mücadeleyi mevcut sosyalist ülkenin (ilk olarak Sovyetler Birliği ve daha sonra Çin’in) yedeği haline getirmeye yönelik girişimler de dahildir. Bunun yanı sıra, Avakian enternasyonalizm için maddi temelin daha ileri bir tahlilini de yaptı – nihai ve genel anlamda, dünya arenası, tek bir ülkedeki devrim açısından bile, özellikle de bir dünya sömürü sistemi olan bu kapitalist emperyalizm çağında neden en belirleyici olandır ve bu anlayış tek tek ülkelerdeki veya dünya ölçeğindeki devrime yaklaşımın bir parçası haline nasıl getirilmelidir? Enternasyonalizm başından beri her zaman komünizmin temel bir ilkesi olduğu halde, Avakian, hem bu ilkenin, komünist hareketin tarihinde hatalı olarak nasıl tehlikeye atıldığını değerlendirdi hem de enternasyonalizmden bu tarz sapmaların üstesinden gelmek ve daha bütünlüklü bir enternasyonalist yoldan komünist devrimi ilerletmek için verilecek mücadelenin teorik temelini güçlendirdi.

Proletarya diktatörlüğünün niteliği ve komünizme geçiş olarak sosyalist toplum üzerine. Bob Avakian bir taraftan Mao’nun, komünizme doğru bir geçiş aşaması olarak sosyalist toplumun – ve bu geçişe damgasını vuran ve bunun şu veya diğer yönden çözümünün, ilerlemenin komünizme doğru mu olacağı yoksa şeylerin kapitalizme doğru geri mi gideceği açısından belirleyici öneme sahip olan çelişkiler ve mücadelelerin – doğası üzerine büyük kavrayış sezgisi yoğunlaşırken, ondan öğrenirken, sağlam bir şekilde savunurken ve propagandasını yaparken, diğer taraftan muhalefetin daha büyük rolüne olan ihtiyaca, entellektüel mayayı daha fazla büyütmeye, ve toplumda sanat alanlarındaki daha büyük yaratıcılığa yönelik insiyatifte ve yaratıcılıkta daha büyük faaliyete dikkat çekmiş ve bunu tanımıştır. Avakian toplum içindeki proletarya ve diğer sömürülen (veya daha önce sömürülmekte olan) grupların “şeyleştirilmesine” yönelik eğilimi – bu gruplardaki belirli insanları “bireyler olarak”, bir sınıf olarak proletaryanın ve en geniş anlamda proletaryanın temel çıkarlarına tekabül eden devrimci mücadelenin daha büyük çıkarlarının temsilcileri olarak ele alan eğilimi – eleştirdi. Buna her zaman dar, pragmatik, ve pozitivist bakış açıları ve yaklaşımlar eşlik etmiştir – ki bunlar, anlamlı olanı ya da doğru olduğu tespit edilebileni (ya da ilan edileni) halk kitelelerinin doğrudan tecrübelerine ve mücadelelerine, sosyalist devletin ve ona önderlik eden partinin o anki amaçlarına kısıtlar. Bu ise, “sınıf gerçeği” kavramına olan eğilimleri kabullenir – ki bu, gerçeğin objektif olduğu, farklı sınıf çıkarlarına göre değişmeyeceği, ve gerçeği kovalama sürecine hangi sınıf görüşüyle bakıldığından bağımsız olduğu şeklindeki bilimsel anlayışa karşıdır. Komünizmin bilimsel bakış açısı ve yöntemi – dogma biçiminde değil de yaşayan bir bilim olarak doğru bir biçimde alınır ve uygulanırsa – bir bütün anlamda gerçeğe ulaşmak için en uygun, sistematik ve kapsamlı araçları sağlar, fakat bu, gerçeğin kendisinin bizzat sınıf karakterine sahip olduğunu, komünistlerin özgül olgular konusunda gerçeğe ulaşmalarının kaçınılmaz olduğu, komünist bakış açısını ve yöntemi uygulamayan hatta karşı olan insanların önemli gerçeklere ulaşma kapasitesine sahip olmadıklarını söylemekle aynı şey değildir. Komünist hareket içerisinde değişen derecede ve değişen biçimlerde mevcut olmuş olan bu tür “sınıf gerçeği” anlayışları, indirgemeci ve kaba materyalisttirler ve diyalektik materyalizmin gerçek bilimsel bakış açısına ve yöntemine aykırıdırlar.

Bu sentezin bağlantılı bir parçası olarak Bob Avakian, komünist hareket içerisindeki entellektüellere yönelik varolan – onları sadece bir problem olarak gören ve entellektüellerin bu zengin sürece katkıda bulunabilmelerinin yollarını (ki bu yolla bir bütün toplumdaki insanlar gerçeğini daha derin olarak anlamaya ve komünizm güzergahında gerçeği dönüştürmek noktasındaki giderek bilinçli bir mücadeleyi sürdürme yeteneğini elde etmeye başlayacaklar) tam anlamıyla tanımayı başaramayan — tek yanlı anlayışı eleştirdi.

Bir kez daha parti tüzüğümüzün vurguladığı gibi:

Bu yeni sentez, hem kendi vizyonlarını sürdürme ve hem de bu mayaya kendi fikirleriyle katkıda bulunmanın bu bütünlüklü sürecinde, entellektüellerin ve sanatçıların önemli rolüne daha büyük değer biçilmesini de gerektirmektedir – ki bunların hepsi, yine, daha zengin bir süreç seyrine sahip olabilmek için gereklidir …

Kısacası Bob Avakian tarafından geliştirilen bu yeni sentezde büyük bir esnekliğe sahip sağlam bir öz olmalıdır. Bu her şeyden önce oldukça geniş biçimde geçerli olan bir yaklaşım ve yöntemdir. … Bunun her iki yönünün (sağlam öz ve esneklik) ve ikisi arasındaki ilişkinin net bir biçimde kavranması, gerçeği, tüm alanlarında, anlamada ve dönüştürmede gereklidir ve insan toplumunda devrim yapmada can alıcı öneme sahiptir.

Sosyalist topluma uygulandığında, bu çekirdeğe önderlik etmek, onu genişletmek ihtiyacı da dâhil olmak üzere sağlam bir merkez ve çok sayıda esneklik yaklaşımı, dünya komünizm mücadelesinin bir parçası olarak sosyalist devrimi sürdürme hedefi ve proleterya diktatörlüğünün gerekliliği bakımından oldukça nettir ve bütün alt- üst oluşlar içerisinde, bu mücadelenin ileri götürülmesinin sürdürülmesi konusunda kararlıdır. Aynı zamanda sosyalist toplumda farklı güzergâhları temsil eden birçok farklı insanlar ve eğilimler zorunlu olarak bulunacaktır – ve bunların hepsi, nihayetinde doğruyu yakalamaya ve komünizme ulaşmaya katkıda bulunabilir. Bu zaman zaman şiddetli olacaktır ve tüm bunu kapsamanın zorluğu – komünizm güzergâhında tüm sürece büyük ölçüde önderlik ederken – Avakian’ın söylediği gibi, dört uzuvdan gerilip dörde parçalanmanın eşiğine gelmek gibi bir şey olacaktır. Tüm bunlar zordur, fakat zorunludur ve kabulümüz olan bir süreçtir.

Avakian tüm bunların içerisinde birleştirici bir tema olarak “insanlığın özgürleştiricileri”nin yönelimini vurgular: sürdürülmesi gereken ve içerisinde kitlelerin itici güç olması gereken devrim, ne öç alma ile ilgilidir ne de dar bir çerceve içerisinde konum değişikliğiyle (“sonuncu birinci olacak ve birinci sonuncu olacak”), tersine, dünyada artık bazıları “ilk” diğerleri “son” olmasın diye bütün dünyayı değiştirme ile ilgilidir; mevcut sistemin yıkılması, proletarya diktatörlüğünün kurulması, ve bu koşullarda devrimin sürdürülmesi, insanlık içerisinde tüm baskıcı bölünmelerin ve sömürücü ilişkilerin ortadan kaldırılması, insanlık tarihinde toptan yeni bir çağa doğru ilerlenmesi amacı içindir.

Devrime stratejik yaklaşım. Avakian’ın yeni sentezi, komünist çalışmayı, halk kitlelerinin komünist bilinci sadece, ve esas olarak, kendi doğrudan tecrübeleri ve mücadeleleri yoluyla değil, kapitalist-emperyalist sistemin doğasının ve özelliklerinin her yönüyle teşhiri ve komünizmin inançları, amaçları, bakış açısı, ve metodunun açık bir şekilde ortaya konması yoluyla geliştirmesi gerektirdiği konusundaki Lenin’in temel anlayışı üzerinde yeniden temellendirmiş ve bu anlayışı zenginleştirmiştir – ki bu anlayış çok yönlü ve sistematik bir biçimde, mücadeleyi stratejik devrimci hedef ile bağlantılandıran, ona doğru yönlendiren örgütlü bir öncü parti tarafından kitlelere getirilir, ayrıca devrimin meseleleri “kitlelere sunulur” ve kitleler bu çelişkileri çözmenin ve devrimi ilerletmenin araçlarını yaratmanın sürecine katılırlar. Bob Avakian’ın önderliğiyle, bir taraftan devrimci bir durumun gelişimini ve milyonları içeren devrimci bir halkın ortaya çıkışını beklerken, bu süreci ayrıca hızlandırmak ve daha sonra böyle bir durum nihayetinde ortaya çıktığında bu fırsatı değerlendirme – ve bu koşullarda savaşabilmek ve kazanabilmek – için emperyalist bir ülkede devrimci faaliyet sürdürmeye yönelik gerekli olan stratejik yönelim geliştirilmiş durumdadır ve daha da geliştirilmeye devam edilmektedir. (bkz Devrim ve Komünizm: Temel ve Stratejik Yönelim, Devrim broşürü, 2008.)

Tüm bunlar, emperyalist ülkelerde devrim mümkün değildir diyenlerin ve komünistlerin teorik ve pratik faaliyetinin kitlelerin acil problemlerine yönelik reformlara ve “çözümler”e, bunu devrimci hedeflerden ve komünist bakış açısından koparan bir şekilde odaklaşması gerektiğini – ki gerçekte bu hedeflerden uzaklaştıracak, halk kitlelerini etkilediği ölçüde, onları demoralize etmeye ve mevcut baskı sistemi içerisinde barınmaya götürecektir – savunanların canlı bir çürütülmesidir.

Aynı zamanda bu yeni sentez ABD gibi emperyalist ülkelerde devrim için temel stratejik yönelimi geliştirdiği için, Avakian ayrıca devrimci mücadeledeki yeni meselelere, ve yabancı emperyalizmin hâkimiyetinde olan ülkelerdeki devrimci stratejinin, son birkaç on yılda dünyadaki ve bu ülkelerin çoğundaki değişimler göz önünde bulundurularak, daha fazla geliştirilmesinin gerekliliğine dikkat çekmiştir.

Bu yeni sentez birçok önemli boyutlarıyla (ki burda sadece kısa bir şekilde değinebildik) devrimi ve komünizmi daha sağlam bir bilimsel temele oturtmuştur. Bizzat Avakian’ın vurguladığı gibi:

Bu yeni sentezin önemini ve potansiyel pozitif gücünü küçümsememek çok önemlidir: bir taraftan uluslararası komünist hareketin ve şimdiye kadar var olmuş olan sosyalist ülkelerin tarihsel deneyiminden olumlu olanları öne çıkarırken ve yeniden düzenlerken, önemli hata ve eksiklikleri eleştirmek; bir bütün olarak yeni ve radikal olarak farklı bir dünyanın – yeni ve daha ileri bir temelde – yaşayabilirliğini, ve evet arzu edilebilirliğini diriltmek, ve bunu materyalizm ve diyalektiğin daha sağlam bir temeline yerleştirmek … Bu nedenle umudun kaynağı olarak sağlam bir bilimsel temele dayanan bu anlayışın taşıdığı potansiyeli küçümsememeliyizxii.

V. Komünizm bir Yol Ayrımında: Geleceğin Öncüsü mü yoksa Geçmişin Tortusu mu?

Şimdiki dönemin devam eden sorunları ve zorlukları karşısında Çin’deki yenilgiden ve komünist devrimin ilk döneminin sona ermesinden sonra gerçekleşen komünistlerin ilk yeniden gruplaşması, önemli bir dereceye kadar bu süreçte keskin farklılaşmalara yol açmıştır: bir taraftan yeni senteze yönelen, yeni tüzüğümüzde temel çizgisi ortaya konan partimiz ile birlikte bazı diğerleri ve diğer tarafta iki karşıt —geçmiş deneyimin, teorinin ve onunla bağlantılı yöntemin bütününe dinsel bir biçimde yapışan veya tümünü bir köşeye atan– eğilim.

Belli anlamda bu, Dünyayı Fethetmek’e karşı, yaklaşık 30 yıl önce ilk basıldığında verilen tepkiden belliydi. Bir taraftan uluslararası komünist hareket içerisinde, Dünyayı Fethetmek’te söylenenlerden dolayı son derece rahatsız olanlar vardı – komünist hareketin deneyiminin yırtık, pespaye bir bayrağa dönüştürüldüğünü iddia ediyorlardı (bu, komünizmi, en önemli özelliklerinden biri kendi kendini sorgulamak olan, canlı ve gelişen eleştirisel devrimci bir bilim olarak görüp kullanmak yerine, komünizmin ne olduğu konusunda dogmatik ve ufalaması kolay bir yaklaşımın yansımasıydı) —diğer taraftan, Dünyayı Fethetmek’i doğru nedenlerle selamlayanların yanı sıra, onu selamlamakla beraber bunu, Dünyayı Fethetmek’in temelden farklı bir bakışla eleştirel olarak incelediği tüm tarihsel deneyimi bırakmak veya ondan vazgecmek için kapıyı aralayacak bir takoz oluşturacağı umudu ve bakış acısıyla yapanlar vardı – ki, bu deneyimin esas olarak pozitif olması ve insanlığın tarihsel olarak eşi görülmemiş ilerlemesini kapsaması, bunlardan kabul gören bir tanesidir ve bunlar sağlam bir şekilde savunulmalı, eleştirel bir şekilde incelenmeli ve ayrıca da bunlardan öğrenilmelidir. O zamanlar Dünyayı Fethetmek’e karşı dile getirilen cevaplar daha embriyonik bir durumdaydı ve geniş bir biçimde tanımlanmış çercevenin içindeydi. Ancak son birkaç on yıl içinde, birçok şeyin daha da açıklanması ile ve daha fazla zorlukların deneyimi ile – dünyadaki yeni zemini parçalayacak ve komünist hareketin canlandırılmasını şekillendirecek gibi görünen mücadeleler içindeki gerilemelerde dâhil olmak üzere – bu muhalefet daha da gelişti ve keskinleşti.

Bugün, komünist hareketin tarihsel deneyimlerini eleştirel bir biçimde incelemeyi reddedenlerin kesiminde, “sınıf gerçeği”nde ve bununla bağlantılı “proletaryanın şeyleştirilmesi”nde ısrar etme olgusunu ve genel olarak komünist teoriye ve ilkelere bir tür dogma, dinselliğe benzer bir yaklaşımı bulmak mümkündür — esası da şudur: “Bilmemiz gereken herşeyi biliyoruz, gerekli tüm temellere sahibiz, mesele sadece bize iletilen bilgeliği uygulama meselesidir.”

Karşı kutupta, komünist hareketin – özellikle de zorlukları, gerilemeleri ve yenilgileri – tarihsel deneyimini kavrayışları üstünkörü ve temelsiz olanlar, sosyalist toplumda kapitalizmin restorasyonu tehlikesinin ortaya çıkmasına neden olan derin çelişkilerin bilimsel komünist tahlilini önemsemeyenler veya reddedenler ve bu tahlilin yerine burjuva demokratik ilkelere ve kriterlere ve burjuva-demokratik meşruluk anlayışlarına dayanan – kapitalist toplumda yaygın olan ve kapitalist sınıfın politik iktidarını uygulaması ile uyumlu ve ona elverişli olan resmi seçim süreci ile politik partilerin rekabeti ile bağlı olan – bir yaklaşım koymaya çalışanlar var. Bu konumunu koruyanlar – hala komünizm maskesini kullanmakla beraber – proletarya diktatörlüğü anlayışını ve tarihsel deneyimini, hatta bu terimin kendisini, bir tarafa bırakmak ve kendilerini ondan uzaklaştırmak için sabırsızlık içindedirler. Esasında bu tür insanlar insanlığın şimdiye kadarki en özgürleştirici deneyiminin “yükünden kurtulmak” istiyorlar! Zamanın yeni koşullarına ayak uydurmak için hızlı bir şekilde ileri gitmek istediklerini iddia ediyorlar … fakat araçları yanlış vitese takılıdır, ve hızlı bir şekilde ters yöne doğru gitmektedirler – artan bir hızla burjuva demokrasisine burjuva hakkın dar ufuklarının içine doğru geri dönmektedirlerxiii, onların yüzyılları, 21’inciden 18’inciye ricad etmektedir.

Burda tanımladığımız yanlış eğilimler gerçek farklılıkları da içerse, bunların bir de “birbirinin aynadaki aksi” olma gibi bir yanları da vardır ve önemli ortak özellikler paylaşırlar. Gerçekte, şuna işaret etmeye değer ki, son yıllarda belli grupların bir kutuptan diğer kutuba – ve özellikle dogmatizm ve onunla ilişkili eğilimlerden burjuva demokrasisinin kucağına (güya halen komünizm kisvesi altında) “yolculuk etmesi” olgusu oluştu. Aşağıdakiler bu eğilimlerin ortak önemli özelliklerinin bazılarıdır.

Komünist hareketin daha önceki aşamasının ve özellikle de sosyalist toplumda kapitalizmin restorasyonuna yönelik tehlike ve temel ile ilgili Mao Zedong’un çığır açıcı anlayışının bilimsel bir özetini asla yapmamak – veya bunu hiçbir zaman sistematik bir biçimde ele almamak. Böylece, bir taraftan Çin’deki Kültür Devrimini savunurken – veya geçmişte savunmuşken – bu Kültür Devriminin neden gerekli olduğu ve Mao’nun bu Kültür Devrimini neden ve hangi ilke ve hedeflerle başlattığı ve ona önderlik ettiği konusunda gerçek ve derin, bir anlayıştan yoksundurlar. Bu Kültür Devrimini aslında sadece proletarya diktatörlüğünün uygulanmasında bir aşama düzeyine düşürmektedirler – veya öte yandan onu bir tür burjuva demokratik anti-bürokrasi hareketi olarak yorumlamaktadırlar ki bu özünde bir bütün olarak komünizme geciş sürecinde toplumda bir komünist öncüye ve onun kurumsallaşmış önderlik rolüne olan ihtiyacı yadsımayı temsil eder.

Bir taraftan Mao’nun komünizme en önemli katkısının – Mao’nun proletarya diktatörlüğü altında devrimi sürdürme çizgisi ve teorisinin gelişimi ve bu teori ve çizginin gelişimini destekleyen ve mümkün kılan tüm zengin analizi ve bilimsel yönteminin – önemini görmezden gelirken ve küçük görürken, Maoizm’i sadece üçüncü dünya ülkelerinde halk savaşı için bir reçete düzeyine düşürmeye yönelik yaygın eğilim.

Pozitivizm, pragmatizm ve ampirisizm. Bir kez daha, farklı yanlış bakış açılarına ve yaklaşımlara bağlı olarak farklı ifadelerle ortaya çıksa da, bunların ortak noktası teoriyi bayağılaştırma ve ayağa düşürmedir—teoriyi sadece en dar ve acil anlamda bir “pratiğe rehber” düzeyine düşürmek, esas anlamda teoriye özel bir pratiğin doğrudan uzantısı olarak bakmak ve ileri pratik (ki bizzat halkın bu kesimi üzerinde subjektif ve soyut evrim öğesini de kapsayan) ile sözümona ileri teori arasında bir denge tesis etmeye çalışmaktır. Bilimsel bir komünist, diyalektik ve materyalist bakış açısı, pratik, özün ve teorinin doğrulanmasının nihai noktasıdır anlayışına götürür; fakat bu dar, ampirik çarpıtmaların tersine, bu, geniş anlamda, pratiğin sadece özel bir bireyin, grubun, partinin veya ulusun doğrudan tecrübesi değil, geniş toplumsal ve tarihsel deneyi kapsadığı biçiminde anlaşılmalıdır. Komünist teorinin oluşturulması ve daha da geliştirilmesi bunun güçlü bir göstergesidir: Marx döneminden bu yana bu teori, toplumdaki ve doğadaki geniş tecrübelerden ve tarihsel gelişmenin geniş kapsamından beslenerek kalıba döküldü ve zenginleştirildi. Teorinin kaynağı olarak pratik ve yine “pratik, doğrunun kriteridir” özdeyişi, eğer dar, ampirik ve subjektif bir biçimde yorumlanır ve uygulanırsa önemli bir yanlışa dönüşebilir ve dönüşecektir.

Çok önemli olarak, bu “birbirinin aynadaki aksi” misali yanlış eğilimler, geçmişin modellerinden (belli özgül modeller değişiyor olsa bile) birine veya diğerine saplanıp kalma, veya onlara geri dönme anlamında ortak bir noktaya sahiptirler: ya komünist devrimin ilk aşamasının geçmiş deneyimlerine – veya bunun tamamlanmamış, tek yönlü, ve nihayetinde yanlış bir anlayışına – dogmatik bir şekilde sarılmak, ya da geçmiş tüm burjuva devrim dönemine ve onun ilkelerine geri dönmek: 21. yüzyıl komünizmi kisvesi altında veya bunun adına, 18. yüzyılın (burjuva) demokrasisi teorilerine geri dönmek, esasında bu “21. yüzyıl komünizmi”ni “saf” ve “sınıfsız” olduğu kabul edilen bir demokrasi –sınıflar var olduğu sürece gerçekte sadece burjuva demokrasisi, ve burjuva diktatörlüğü olması anlamına gelen bir demokrasi– ile eşit görmektirxiv. Bir taraftan görmezden gelinen, modası geçmiş olarak yaklaşılan, veya bir dogma olarak reddededilen, (veya bir soyutlama olarak kabul edilen ve daha sonra pratik mücadeleyle alakasız görülerek, anlamsız bir “komünizmin ABC’si” telakki edilerek köşeye atılan) eski, gerici devletin ortadan kaldırılması ve tasfiye edilmesi, radikal olarak farklı yeni bir devletin ortaya çıkmasının gerekliliğine yönelik tüm bu bilimsel komünist anlayış (ki bunun bedeli Paris Komünü döneminden bu yana tekrar tekrar milyonlarca ezilenin kanıyla ödendi) toplumun tamamını dönüştürmede ve insanlığın tamamını özgürleştirmede, eskiden ezilen kesimlerin çıkarlarını temsil etmektedir. Aksi takdirde, devrimci mücadelenin kazanımları çarçur edilmiş ve ortadan kaldırılmış olacaktır ve devrimci güçler yok edilecektirxv.

Ancak bu yanlış eğilimleri çürütmek ve komünizmin bugüne kadar geliştirildiği biçimde – ki sürekli olarak daha da fazla geliştirilmelidir – bakış açısı, yöntemi ve ilkeleriyle derinden uğraşıp bunları daha sağlam zemine oturtmak yoluyla, komünistler geleceğin gerçekten bir öncüsü olma büyük sorumluluğunun ve sorununun altından kalkabilirler, kendilerini geçmişin bir kalıntısı olmaya teslim ederek veya buna dönüşerek, böylece komünist devrimin, bugünkü dünyanın dehşet ve zorbalığından çıkmanın ve içinde yaşamaya değer bir dünyaya gidişin tek çıkış yolunu ifade ettiği tüm dünyadaki halk kitlelerine ihanet ederek değil.

VI. Devrimci Komünist Parti, ABD İçinde Kültür Devrimi

Yanlış ve hatta düpedüz revizyonist çizgiler, partimizin muaf kaldığı birşey değildir. Aslında burada eleştirmiş bulunduğumuz çizgiler ve eğilimler partimiz içinde varolmakla kalmadı, birkaç yıldan bu yana ve yakın zamana kadar güçlü bir çekim icra etti ve partimizin devrimci komünist bir öncü olmak yerine, komünist etiketi en azından bir süreliğine taşısa da, bir reformistler topluluğuna dönüşmesi yönünde gerçek bir tehlike yarattı. 1980’ler ve 1990’lar sürecinde parti içinde öyle bir durum gelişti ki, gerçekte iki parti vardı ve esasen iki karşıt yolu temsil etmekteydiler. Bir yandan partinin ‘resmi’ çizgisi vardı ve bu çizginin gelişmesi özellikle Bob Avakian’ın öne sürdüğü yeni sentez olarak devam ediyor ve esas olarak partinin (o zamanlar Devrimci İşçi şimdi Devrim olarak bilinen) gazetesinde, partinin diğer dökümanları ve yayınlarında ifade ediliyordu. Fakat aynı zamanda yeni senteze ve devrimci komünist çizginin bütününe karşı, giderek artan muhalefet içinde, her ne kadar sistematik bir biçimde yeni senteze karşı ifade edilmese ve münakaşası yapılmasa da, partinin tüm düzeylerinde hâkim hale gelen revizyonist bakış açıları ve yönelimler vardı – bunlar, belli özgül durumlarda farklılaşan, fakat objektif olarak, komünist devrimin amaçlarını ve bakış açısını tamamen terk etme derekesine varan, emperyalist sistemin bağrına yerleşme ve bu korkunç sistem içerisinde reformlara razı olma noktasında birleşen bakış açıları ve yönelimlerdi.

Bu revizyonist çizgilerin bazı ana özellikleri ve Partimiz içinde bunların gelişmesine ve etkisinin artmasına yol açan faktörler nelerdi?

Çin’deki yenilgi ve birinci komünist devrim aşamasının sona ermesi – ve bu yenilgiyi ve hem ABD’de hem tüm dünya çapında 1970’lerin başlarına kadar süren 1960’ların büyük ayaklanmasının geriye çekilişini takiben dünyanın en güçlü emperyalist ülkesinde çeyrek yüzyıllık göreceli bir ‘denge’ – sadece dünyada radikal bir değişim isteyen ve bunun için savaşan geniş insan kitlesi üzerinde ve daha geniş manada halk üzerinde bir dağılma ve demoralizasyon yaratmakla kalmadı, bu komünistler ve partimiz üzerinde de etkili oldu. Komünist partileri, insanlık için daha iyi bir geleceği ve kökten değişimi amaçlayan bir devrim imkanını ve ihtiyacını bilimsel olarak kavrama temelinde birleşmiş insanlardan meydana gelir; fakat onlar mevcut sistem içerisindedirler ve faaliyetlerini bu mevcut sistem içerisinde yürütürler – komünist partiler, mevcut dünyanın dayattığı şartlardan ve zorunluluklardan ayrı tutulamazlar, tutulmamalıdırlar, ne de bunlara kapalı kalabilirler.

Aynı zamanda komünist devrimin yenilgileri ve duraksamaları kullanılarak, komünizme karşı son birkaç on yıl boyunca eski düzenin savunucuları tarafından amansız bir ideolojik saldırı olmuştur, bunun etkisi de emperyalizmin içinde yerini bulma yönlü çekimin, özellikle ABD gibi bir ükede son derece kuvvetli olmuş olmasıdır.

Bir kaç yıl önce önemli bir parti toplantısında konuşan – ve bu toplantıda parti içindeki revizyonist çizgilerle açıkça yüzleşen, bunları keskin eleştiriye tabi tutan – Bob Avakian şu gözlemlerde bulunmuştu:

Gelin dürüstçe buna bir kez daha bakalım. Çin’in yitirilmesinin etkisinin acısını nasıl hâlâ çektiğimizi anlatmıştım. Çindeki bu yenilgiyi ve bu yenilginin ortaya çıkardığı hiçbir şeyi, emperyalistlerin bu temelde yaptığı ve bunun üzerine inşa ettikleri hiçbir şeyi küçümsememeliyiz. Çin’i ve onun enternasyonal proletarya ve dünya proleter devrimi için temsil ettiği her şeyi – Çin’deki Kültür Devriminden sonra, milyonlarca halk kitleleri o alt üst oluşları yaşadıktan sonra ve evet dünya görüşlerinin yeniden kalıba dökülmesi önemli sürecinden sonra kaybetmek – bunun doğurduğu sonuçlarla hem objektif gerçekte hem de kendi düşüncemizde hala hesaplaşıyoruz.

Eğer buna bir de bütün ‘komünizm öldü’ olgusunu ve BPKD’ye (Büyük Proleter Kültür Devrimi’ne) karşı, Çin devrimi ve oradaki sosyalizme karşı, ve gerçekte sosyalist toplumun ve proletarya diktatörlüğünün tüm deneyimlerine karşı her yönden ve her biçimdeki anti-komünizm barajını, karalamaları ve iftiraları da eklerseniz; tüm bunların etkisini düşünürseniz, materyalistseniz ve diyalektiği uyguluyorsanız, bizim tüm bunların etkisine karşı bağışıklığımız olduğunu, bunların sadece parti dışındaki insanları etkilediğini düşünmek zor olacaktır. Düşüncemizde ve ruhumuzda bile, şayet bu terimi kullanmak isterseniz kalbimizin derinliklerinde, bütün bunlara ilişkin acaba hatalı mıydık diye sorular yok mudur: Niçin kaybettik? Eğer bu kadar doğru idiysek, doğruyu temsil ediyorsaydık, neden işler bu şekilde sonuçlandı? Kendilerine ıztırap veren bu soruları – muhtemelen birkaç kere – sormadığını iddia edecek çok sayıda yoldaşın varolduğunu sanmıyorum. Bu sorulara bir cevabınız var, ama bu cevabı bulmak için epey derinlere inmeniz lazım ve inmeye de devam etmeniz lazım – ve bilimsel olmak gerekiyor. Materyalizme ve diyalektiğe gitmek zorundasınız.

Problem şuydu ki, Bob Avakian ve partide bir kaç yoldaş, diyalektik materyalizmin bilimsel bakışını ve metodunu uygulayarak böyle “derinlere” inerken, partinin çoğunluğu bütün kademelerde bunu yapmıyordu -aksine belli bir dereceye kadar komünizme yapılan iftiraları “yutuyorlar” ve ideolojik ve siyasi olarak, Lenin’in berrakça teşhis ettiği, burjuvazinin kanatlarının altına sığınma arzusuna kapılıyorlardı: burjuva demokrasisi ve burjuva haklara hapsoluyor, reformist hareketlerin özelliği olan görüşlerin – “kimlik siyasetçiliği” ve bununla ilgili olarak felsefi relativizm (objektif doğrunun olmadığı, ya da objektif doğrunun kesin bir anlamda tayin edilemiyeceği, sadece hepsi eşit derecede doğru olan ya da olmayan farklı “söylemlere” sahip farklı grupların varolduğu şeklindeki düşüncenin – kuyruğuna takılıyorlar, temel amaç olarak da devrimin yerine reformu koyuyorlardı.

Partimiz içindeki revizyonizm, Lenin’in de teşhir ettiği komünist hareketteki revizyonizmin uzun zamandır varolan özelliklerini taşıyor durumdaydı – bu özellikler “hareket her şeydir, nihai amaç hiçbir şey değildir” kavramında vücut buluyor, gerekli olan mümkün olandır, mümkün olan da zaten yapılmakta olandır şeklindeki determinist yönelimde somutlaşıyordu. Ve bu, kitleler içinde yanlış yönde “derine inmeyi” içeriyordu – dar bir temelde ve dar bir mücadele kavrayışıyla, devrim ve komünizm bir kenara itiliyor ya da en fazla anlamsız ve cansız bir şekilde reformist faaliyete yama gibi “ekleniyor”, anlamından arınıyor, partinin süregelen faaliyetleriyle en ufak bir ilişkisi kalmıyordu – aslında devrim ve komünizm mezara gömülüyordu. Parti üyeleri her zaman çok meşguldüler – fakat maşguliyetleri ve kaygıları, devrim ve komünizm dışında herşeyi kapsıyordu.

Özünde bu ‘ekonomizmin’ bir biçimiydi. Tarihsel olarak komünist harekette ekonomizm, işçi sınıfının dikkatlerini, onları bir gün sosyalizme ve komünizme kazanabilmenin “en geniş araçları olarak” kendi acil taleplerin üzerinde yoğunlaştırmak demektir – bu yaklaşımı Lenin Ne Yapmalı adlı ünlü eserinde teşhir etmiş ve çürütmüştür, ki bu kitapta Lenin, bu yaklaşımın, komünizmi inşa etmeyi hedefleyen devrimci bir hareketin inşasına hiçbir zaman gotürmeyeceğini, sadece hareketi ve bu harekete katılan kitleleri kapitalizmin çercevesi içine hapsetmeye yarayacağını göstermiştir. Lenin buna karşı şunu vurgulamıştır: bir taraftan komünistlerin kitlelerin önemli mücadelelerine katılıp onları desteklemesi hatta bu mücadelelere önderlik etmeye çalışması önemli olduğu halde, bunu komünistler olarak yapmaları gerekir, vurguladıklarının, zamanlı ve ikna edici ajitasyon ve propoganda yoluyla kapitalist sistemin doğasını ve özelliklerini teşhir etmek olması şarttır, komünist inanç ve amaçlarımızı ortaya koymak, ve bu yolla günün mücadelelerini ve hareketlerini, devrim ve komünizm hedefiyle ilişkilendirmek, bu mücadeleleri ve halk kitlelerini kendiliğindenci bir şekilde burjuvazinin kanatları altına sığınma çabasından uzaklaştırmak, tüm bunları devrimci hedefe doğru yönlendirmek gerekir. Lenin zamanından bu yana, ekonomizm “en geniş uygulunabilirliğe sahip araçları” sadece işçilerin ekonomik mücadelelerine değil, daha genel olarak çeşitli kesimler içerisindeki mücadelelere uygulama şeklinde daha geniş bir anlam taşımaktadır – komünist faaliyetin temelini bu tür mücadeleleri örgütlemede odaklaştırmak, ve her zaman sözde olmasa bile gerçekte, devrim ve komünizm ihtimalini soyut bir şey olarak, uzak bir diyarda belirsiz bir geleceğe aitmiş gibi ele almak, bugünle, hareketler ve mücadelelerle hiçbir canlı ilişkisi olmayan bir şey olarak görmektir.

Öz olarak, devrimci durumun gelişmesini beklerken hızlandırmak, devrimci durumun olmadığı bir dönemde devrimci faaliyet yürütme yönelimi yerine, ekonomist reçete şudur: devrimin zuhurunu beklerken reformist faaliyet – ki bu devrim hiçbir zaman gelmez ve hiçbir zaman bu yaklaşımla inşa edilmez. Ekonomizmin tüm göstergelerinin temel özelliği, kitlelere önderlik edecek bir öncü olarak hareket etmek – kitlelerden öğrenmek, ama öğrenirken onlara önderlik etmek, onların bakış açısını, devrimin mümkün ve gerekli olduğuna yükseltmek, onlarla mücadele ederek devrimci ve komünist bakış açısını üstlenmeye ve devrimin özgürleştirici hedefleri için mücadele etmeye kazanmak – yerine, kitle kuyrukçuluğu yapmaktır.

Giderek partimizin gerçek çalışma, yaşam ve kültürünü şekillendirmeye başlamış olan ekonomizm, ve genel olarak revizyonizm, aynı zamanda (yukarıda tartıştığımız) komünist hareket içinde çok yaygın olan pragmatizm ve ampirisizmin, ve yine komünizmin sağlamca tesis edilmiş ilkeleri hakkında ve hatta devrimin ve komünizmin arzu edilebilirliği ve olasılığı hakkında da bilinmezciliğin de damgasını taşıyordu. Parti Başkanı Bob Avakian tarafından ileri sürülen komünist teori alanındaki teorik çalışma ve gerçek kopuşlar, cepheden bir karşı konma yerine, partinin çoğunluğu tarafından görmezden gelindi – veya bazı durumlarda aynı ilgisizlikle “vay canına çok ciddi” diye karşılanıp hemen tozlu raflara kaldırıldı – çünkü üretilen bu türden teorik çalışma ve kopuşlar, devrim ve komünizm hedefiyle ilişkili olarak çok can alıcı olmasına rağmen, bu ekonomist ve revizyonist yönelim batağındakiler için değerli ve “faydalı” değildi.

Yukarıdakilerle ilişkili olarak, partimiz içinde bu kadar geçerlilik kazanan “revizyonist paketin” diğer bir kilit unsuru ise, komünizmi dünyayı değiştirmek için mütemadiyen uygulanması gerekli olan ve halk kitlelerini bilinçli ve aktif biçimde kazanarak bu uğurda savaşmalarını sağlayacak gerçek devrimci bir yönelim olarak ele almama yaklaşımıydı – bunun yerine komünizm “alternatif bir yaşam tarzı” düzeyine indirgeniyordu. Bu bakış açısıyla, parti, az çok moda olan, kendi kendini haklı bulan, kendine has meşru muhalefete dönmeye başlamıştı. Bazen bu “alternatif yaşam tarzı” kendini ve diğer herkesi meşguliyetlere gömmek, eylemden eyleme koşmak anlamına geliyordu. Bazen bu, özel tarih bilginizle ve (hala hep çaba gösterdiğiniz halde hiç kimse ile birlik olamamanızı içeren) ahlak değerlerinizle, (sözüm ona) komünist olmanın kendini beğenmiş, dogmatik tatmini biçimini aldı; bazen de sadece vakit öldürmek ve eleştirisel düşünceyi buzluğa kaldırmak anlamına geldi. Bir taraftan, “bu işi bilenlerin” özel yeri olarak, partiyi “gizli bilgi tapınağı” şeklinde muhafaza ederken, diğer taraftan kitleleri lapa ile besleme anlayışı, partinin çalışmasına artan bir şekilde damgasını vurdu – komünizm, cansız, özünde dini bir dogmaya dönüştürüldü. Bob Avakian’ın çalışmalarına, artı gazetesi ile resmi belgeleri ve yayınlarına karşı, partinin kamuoyuna açık yüzü – örneğin onunla ilişkili kitap evleri – geçmişten kalıntıların küf kokusunu salgılıyordu veya (devrimci olmayan) “hareket merkezleri”nin meşgul havasındaydı. Bunun çeşitleri mutlaka çoktu, ancak kaynak ve sonuç aynıydı: revizyonizm.

Tüm bunlarla beraber, bir de halk kitleleriyle, özellikle de halk kitleleri üzerinde aslında pranga ve zihinsel zincir olan dini anlayışlar ve bakış açılarına karşı ideolojik mücadele yürütmeye karşı kesin bir tiksinme ve dikkatli bir uzak durma söz konusuydu. Bu, şu anda çok yaygın fakat aynı zamanda yüzeysel olan anti-komünist önyargılara ve peşin hükümlere karşı mücadeleye tutuşmayı üstlenme konusunda bir isteksizlik hatta reddetme tavrı takınmaya kadar gitti.

Sonuçta ve en temel anlamda, bu “revizyonist paket”in temsil ettiği şey, devrimi terketmekti: bu kadar açıktan ve düpedüz, ayan beyan dile getirilmemiş olsa bile “görüp görebileceğimiz devrimin hepsini gördük” tutumunu benimsemekti. En iyi ihtimalle devrim çok uzak bir geleceğe ait birşeydi – ya da başka yerlerde başkaları için olabilecek birşeydi, bir ihtimal üçüncü dünyada gerçekleşebilirdi ama, revizyonist bakış açısına göre, partimizin yaptığı veya yapması gerekenlerle pek az gerçek ve canlı ilişkisi vardı (başka yerlerdeki devrimci mücadelelerin boş “amigoluğunu” yapma seviyesine düşmenin dışında). Partimize ve parti kültürümüze gelince, revizyonizmin etkisi altında, liberalizm başını alıp gitti ve “Yahu gerçekçi olalım – ne bekliyordunuz? – bu ülkede, gerçekten devrimin öncüsü olan, yani Devrimci Komünist Partisi ismini hak edecek bir partinin olması mümkün değil” tutumu yaygınlaştı.

Bu iki çizgi arasındaki, temelden antagonistik olan ve giderek şiddetlenen çelişki – Bob Avakian’ın gelişen yöntemi, yaklaşımı ve çalışmasının bütünü ve partinin “resmi” çizgisi, belgeleri ve yayınları bir tarafta, ve burada genel olarak ifade ettiğimiz değişik özellikleriyle ve esas içeriğiyle “revizyonist paket” diğer tarafta – son birkaç yıl içinde tamamiyle kritik bir noktaya vardı: bu karşıt çizgilerin artık parti içerisinde birlikte var olmaları mümkün değildi, ya da bu türden “beraber var olma” revizyonizmin zaferine ve gerçek devrimci-komünist öncünün sona ermesine götürürdü.

Bu temel farklılaşmaların üzerinde açık ve derin mücadeleye götüren hızlandırıcı faktör, çalışmasının bütününde, yönteminde ve yaklaşımında yoğunlaştığı şekliyle, Bob Avakian’in önder rolünün takdir edilmesine, öne çıkarılmasına ve popülerleştirilmesine yönelik bir kültür inşa edilmesi için yürütülecek kampanyaya partinin hazırlık yapması bağlamında ortaya çıktı. Bu takdir, tanıtım ve popülerleştirme kültürünün inşası şimdi partimizin çok yönlü devrimci çalışmasında iki dayanaktan biri olarak kabul edilmektedir (diğer en büyük destek ise partimizin yayın organıdır – yeni tüzüğümüzde bütün bunlar tartışılıyor). Ancak o dönemde, bundan sadece bir kaç yıl önce, parti içerisinde bununla ilgili tartışmada, daha önce görünenden daha da fazla açığa çıktı ki, partinin içinde, yeni bir parti iç belgesinde ifade edildiği gibi “aslında Başkan’ın çalışmasının esas içeriği olan, devrimin ve komünizmin yeniden tasavvuru, yeni sentez konusunda derin bir takdir eksikliği” vardı. Aynı iç belgenin işaret ettiği gibi:

Şimdiye dek bu yeni sentez çalışması 25 yıldan beri devam etmekteydi; fakat revizyonist çizgi bu çalışmaya sırt çeviriyordu, başta anlamamakla, ve daha sonra, işler geliştikçe, objektif bir muhalefet göstererek. Bu dünyaya gelmek için çabalayan yeni birşey vardı – ve var; hem adet edinilmiş hikmete hem de komünistlerin dogmatizmine ve reformizmine karşı zorlu bir mücadele veriyor. Fakat buna ya bazı yoldaşlar tarafından karşı çıkıldı … veya görmezden gelindi, ya da “ilginç” olarak değerlendirildi. Hemen hemen evrensel olarak içeriği kavranmadı (veya eklektik bir sekilde karşı çıkıldı). Pratikte de kendisine konu dışı diye muamele edildi. “Teori pratigin önünde gidemez” şeklindeki kaba ampirisizm saflarda esas olarak karşı çıkılmadan devam etti. Bob Avakian, Çin’deki 10 yıllık BPKD’den sonra, fazlasıyla çok sayıda insanın Marksizm’i revizyonizmden ayırt edememesine neden olan gerçek problemlerle uğraşmış ve bunları derinlemesine incelemişti. Bu birçok yoldaş tarafından önemsenmedi ve bazıları bundan açıkça rahatsız oldular. Bu meselenin derinliklerine inilmesine ve son derece can sıkıcı sorunların cevaplarının geliştirilmeye başlanmasına bir kez daha ya doğrudan karşı çıkıldı ya da ‘görmezden gelindi’. Bu revizyonist muhalefet, ‘komünizm öldü’ tezini objektif olarak ‘yiyip yuttu’, böylelikle, gerçekten neden ‘Çin’i kaybettik’ gibi acı veren meselelerle uğraşıp bunlara cevaplar geliştiren canlı, gelişen komünist önderlik yerine, donuk dogmatik dinci inançlara sarıldı.

Bu noktada partimizdeki komünist çizgi ile revizyonist çizgi arasındaki karşıtlık sadece daha bütünlüklü olarak ifade edilir hale gelmekle kalmadı, aynı zamanda Bob Avakian’ın önderliğinin ve öne sürdüğü yeni sentezin neyi temsil ettiğinin genişçe kavranıp kavranmaması ve halk kitlelerine götürülüp götürülmemesi meselesine açık ve keskin bir şekilde yoğunlaşmak – veya bunu reddedip reddetmeme ve bunun üzerinden hareket etmeyi kabul edip etmeme – biçimini aldı. Bu şartlar altında, birinci seçenek, devrim ve komünizm yolunda ilerlemeyi temsil ediyordu – çünkü Bob Avakian’ın, onun çalışmalarının, metodunun ve yaklaşımının bütününün rolü, her şeyden önce, komünizmin yaşayan bir bilim ve stratejik devrimci bir yönelim olarak geliştirilmesinden ibarettir – oysa buna partimizde baş gösteren muhalefet, öz olarak, reformizme sığınmayı ve emperyalizme teslimiyeti temsil ediyordu – her ne kadar bu “komünizm”i bir çeşit dini inanç kabilinden ve/veya “alternatif yaşam tarzı” olarak muhafaza etmek suretiyle yapılıyorduysa da.

Durumun ciddiyetinin ve söz konusu tehlikenin ve risklerin tamamen farkında olan – ve o noktada parti önderliği içinde sadece gayet küçük bir çekirdeğin desteğine güvenebilen – Bob Avakian, cesaretle RCP içinde bir Kültür Devrimi çağrısında bulundu. Aynı zamanda bu Kültür Devriminin uzun bir yürüyüşün içinde gerçekleştirilmesi gerektiği konusunda ısrar etti – bu mecaz aracılığıyla Partinin köklü dönüşümü ve yeniden devrimci canlılık kazanması ki bu Kültür Devrimi’nin amacı buydu, daha büyük objektif dünyanın dönüştürülmesi çerçevesinde ve esas olarak buna hizmet etmek için gerçekleştirilmesi gerektiğini vurguladı – partinin çalışmalarını sürdürmesi, komünist ilkeler ve amaçlar rehberliğinde olacaktı ve reformist değil devrimci bir hareket inşa edilecekti. Burada tartışılan sebeplerden ötürü, odak nokta ve kültür devriminin önemli meselesi, Bob Avakian’ın yaklaşım metodu, bütünlüklü çalışması ve yeni sentezi temelinde mi aktif bir şekilde onu yürüteyeceğimiz ve böylelikle bunların yoğunlaştırdığı komünist teori ve stratejiyi mi ilerleteyeceğimiz, ya da bundan vazgeçerek revizyonizmin şu veya bu çeşidini – veya bu minvalde eklektik bir çorbayı – mı benimseyeceğimiz meselesiydi. Bu yılın başlarında bir grup parti üyesiyle konuşmasında Bob Avakian bu Kültür Devrimi’nin başlama yönelimi ile ilgili şunları söyledi:

O zamanlar durumu nasıl görüp mücadele ettiğim temelinde, ki bu aşağı yukarı 5 yıl kadar önceydi, Partinin ‘resmi’ çizgisinde devam eden devrimci komünist karakterine rağmen aslında partinin revizyonizmle “dolup taşmış” olduğu ve hatta artık revizyonizmin damgasını taşıdığı netleştiğinde üç temel seçenek vardı. Bu seçenekler şunlardı:

Bu partiyi olduğu gibi kabul etmek ve özünde partinin tam da nasıl olması gerektiğinden vazgeçmek;

Bu partiden ayrılıp tamamen yeni bir parti kurmak üzere yola çıkmak veya Kültür Devrimi’ni başlatmak.

O zamanlar şuna inanıyordum ve hala da inanıyorum ki, bu konuşmanın ilk başlarında ve başka yerlerdeki konuşmalarımdaki sebeplerden dolayı en son belirttiğim seçenek tek doğru ve gerekli olandı. Bu, bir partinin ne kadar değerli olduğu ve eğer vaktinden evvel ve yanlış bir biçimde bu partiden ayrılınırsa yeni bir parti kurmanın ne kadar zor olduğu nedenleriyle alakalı bir şeydir. Fakat evet, doğru, parti kutsal değildir ve eğer devrimci bir öncü olmayacaksa o halde canı cehenneme! Başka bir şey yapalım, başka bir şey hazırlayalım. Ancak partinin gerçekten olması gereken noktaya doğru dönüştürülebileceğine yönelik umudun tükendiğini gösteren objektif ve bilimsel işaretler yoksa bu partiyi terk etmememiz gerektiğine o zaman da inanıyordum ve halen de inanıyorum.

Bu Kültür Devrimi bir tasfiye değil mücadeleydi – amacı ve metodu kişileri hedeflemek olmayan, revizyonist çizgi ile devrimci çizgiyi karşılaştırarak farkını ortaya koymak ve böylelikle partinin temelini ve üyelerini devrimci çizgi yoluyla sağlamlaştırarak revizyonist çizgiyi teşhir etmek, eleştirmek, ve bu revizyonist çizgiden kopmak olan ideolojik bir mücadele – ki bütün seviyelerden devrimciler ve komünistler olarak parti üyelerinin yönelimi büyük güç ve yeni bir canlılık kazansın, bilimsel komünist metot ve yaklaşım ile temeli daha bir sağlamlaşsın, parti, sorumluluklarını üstlenme yeteneğine ve kararlılığına sahip bütünlüklü gerçek bir devrimci komünist öncü olarak – daha azı kabul değil – kurtarılsın ve yeniden canlandırılsın. Bu Kültür Devrimi’nin rotası ve doğası, başlangıcından bu yana, yaklaşık 5 yıl içinde karmaşık ve keskin gelişmeler izledi. Bu süreçte alt-üst oluşlar yaşandı, parti üyelerinin ve bir bütün olarak partinin kendisinin revizyonizmden temel kopuşu sağlaması ve bir sıçrama ile – bir kez daha ve daha derinlikli temelde – gerektiği gibi ve kararlı olduğumuz gibi komünistler ve komünist bir öncü olmak için, tekrar tekrar ve giderek derinleşen ideolojik mücadele gerekti. Bu mücadele farklı aşamalardan geçti, ilk aşamalarında meydana gelen belirleyici bir ilerlemeyle beraber, partinin kolektif önderliği devrimci çizgi ve bu çizgiyi geliştirip onun için mücadele eden Bob Avakian’ın önderliği etrafında temel anlamda birleşti, ve bu temelde Kültür Devrimi yoluyla revizyonizmi yenilgiye uğratacak ve partiyi devrimci komünist bir öncü olarak kurtarıp canlandıracak yetenek ve kararlılığını derinleştirdi. Bu çapta, tehlike ve fırsatların da bu kadar can alıcı olduğu bir mücadeleden bekleneceği üzere, partimizdeki Kültür Devrimi süreci, kendilerini hala komünist olarak nitelendirseler bile ve hatta daha iyi bir dünyanın ortaya çıkarılabileceğine yönelik arzularını dile getirseler bile, bunu gerçeğe dönüştürme yönünde mücadele etmek için sorumluluk almayıp, gerekli fedakarlıkta bulunmayıp, emperyalizm ve onun korkunç suçlarıyla barış yapmaya gönüllü olanları eledi. Bazı insanlar revizyonizmden kopmayı reddettiler veya kopmayı beceremediler ve partiden istifa ettiler (veya istifa etmeleri rica ve telkin edildi). Partiden kopanların çoğu, birkaç küçük istisna hariçxvi —en azından bu ülkede ve gerçekçi bir zaman dilimi içerisinde– devrimin mümkün olacağına inanmadıkları temelinde ayrıldılar, bazıları da devrimin ve komünizmin artık arzulanan birşey olmadığını düşündüklerini itiraf ettiler. Bu, devrimin mümkün olmadığı ve komünizmin arzulanan bir şey olmadığı anlamına değil, bu insanların devrimci arzularının ve komünist yönelimlerinin yozlaştığı anlamına gelir ve –partimiz içerisindeki Kültür Devrimi süreci yoluyla öne çıkan ve kendilerini komünizm davasına bir kez daha hem de daha derinden adayanların aksine– sırtını partiye ve devrime dönenler, devrimin ve onun komünizm hedefinin, bunu gerçeğe dönüştürmek için yoğun faaliyeti, riskli faaliyeti ve sık sık popüler olmayan ve akıma karşı giden faaliyeti gerektirdiğini, ve kendilerinin de bunu omuzlamaya istekli olmadıklarını kabul etmektedirlerxvii. Onlar artık parti programımızda belirtilen kıstaslara uymamaktadırlar (Bölüm II, Örgütlenme İlkeleri):

Devrimci Komünist Parti ABD, insanlığın önünde duran çok büyük ihtiyacı, komünizme doğru ilk adım olarak devrim yapma ihtiyacını karşılamayı omuzlamak için biraraya gelen insanlardan oluşmaktadır. Onlar, büyük bir ciddiyet ve büyük bir sevgiyle, büyük bir kararlılık ve büyük bir tutkuyla, yaşamlarını tamamen buna adamışlardırxviii.

En temel anlamda partimiz içerisindeki Kültür Devrimi’nin sonucu, partinin devrimci ve komünist bakış açısında, hedeflerinde, ruhunda ve kültüründe gerçek bir yeniden canlanma olmuştur, ki bu parti, karmaşıklara, zorluklara ve tehlikelere bilimsel olarak dimdik karşı duran, nihai hedef komünizm yolunda, bu ülkede devrim için ve dünyada aynı dava uğrunda en yüksek katkıyı gerçekleştirmek için mümkün olanı yapmanın verdiği ilhamla donanmış bir partidir. Ve parti içinde mücadele, partinin devrimci karakterini ve temellerini daha da güçlendirmek ve derinleştirmek için, yeni temelde – partinin devrimci-komünist çizgisi temelinde gayretle ve yaratıcı bir şekilde yürütme çerçevesinde – sürdürülmektedir.

Bütün bu zaman süreci içinde, partimiz – bir taraftan partiyi izleyen halk kitleleri ve yine objektif çıkarları komünist devrimde yatan daha geniş halk kitleleri de ızdırap çekerken – partimiz içerisinde giderek güç kazanan revizyonizmin sonucu ızdırap çekti ki bu revizyonizm, Çin’de kapitalizmin restorasyonu ile son bulan komünist devrimin ilk aşaması durumunun yanlış özetlenmesinden beslendi ve bunu güçlendirdi. Yeni ve eski emperyalistler de bu durumu ele geçirerek dünyayı daha da insafsızca talan ettiler, sosyalizmin ilk aşamasında gerçekten başarılmış olan büyük şeylere olan herhangi bir saygıyı imha etmeye yeltenerek amansız ideolojik-politik saldırı yürüttüler ve bu büyük başarıları mümkün kılan gerçek dünya mücadelesine rehberlik eden devrimci komünizm biliminin itibarını düşürmeye çalıştılar. Partimiz içindeki Kültür Devrimi yoluyla, ideolojik, politik ve örgütsel olarak daha üst bir düzeyde daha güçlü ve daha birleşik olarak, komünizm bilimi (Bob Avakian tarafından ileri sürülen yeni sentez yoluyla daha da geliştirildiği için ve süre giden yoldan ve mücadele yoluyla uygulanması ve geliştirilmesi gereken canlı bir bilim olarak görme anlayışıyla birlikte) zeminine daha sağlam basarak ortaya çıktık.

Komünist ilkelere ve hedeflere bağlı kalmanın ve devrim yolunu terk etmeyi reddederek reformizmin aşınmış hüsran dolu çamurlu patikalarını tercih etmemenin bedelini ağır ödedik – ki reformizmin daha “gerçekçi” olduğu ve işleyeceği iddia edilir. Oysa acı tecrübeler tekrar tekrar göstermiştir ki, bu sadece insanları burjuva hâkimiyetin ve kapitalist zulmün ölümcül sınırları içine hapsetmeye yarar. Ancak bu bedeli ödediğimiz için, omuzlamamız gereken sorumlulukları üstlenmeye şimdi daha da hazırız, önümüzde duran görevlere cevap vermeye – Bob Avakian tarafından ileri sürülen yeni sentez temelinde burada devrim için aktif bir şekilde çalışma, aktif ve anlamlı bir şekilde yaptığımız her şeyi bu devrimci hedefi gerçekleştirmeye ve komünist hareket ile birlikte bir bütün olarak dünyada bu aynı anlayışla mücadele etmeye – daha da kararlıyız.

Bunu yaparken gerçek problemlerin ve risklerin tam farkında olarak kendi deneyimlerimizden – ve bu deneyim yoluyla daha derinden ve daha sağlam olarak kavramaya başladıklarımızdan – komünist hareket içindeki diğer güçleri haberdar ediyoruz. Çünkü bu deneyim hepimizin hedefi açısından derin dersler ve büyük önem taşıyor. Özellikle de partimiz içindeki Kültür Devrimi yoluyla edindiğimiz deneyim, böyle bir partinin yenilip yok edilmemesinin – bu partinin sadece sebat etmekle kalmayıp, ideolojik ve siyasi olarak, ve stratejik devrimci yaklaşım açısından, bilimsel yönelim açısından, bu kavrayışı, evet bu en kudretli emperyalist gücün içerisinde, halk kitleleri için güçlü ve yaşayan bir gerçek haline getirmek için ve bunu tüm dünyada aynısını yapan insanlarla birlik içinde yürütmek için, gerçek bir yeniden canlanma ve güçlenmeyi gerçekleştirmiş olmasının – burdaki ve dünyanın her yerindeki ezilen kitleler açısından ve insanlığın geleceği açısından ne anlama geldiği konusundaki anlayışımızı büyük ölçüde ilerletmiştir. Başkanımız Bob Avakian’ın yakın zaman önce yazdığı gibi:

İşte bu yolla, bu bilimsel temel üzerinden ve bu bilimsel yöntem ve yaklaşımı uygulama yoluyla, devrim ve komünizm için fethetme ruhuna ve (Yeats’in bir şiirinden alıntı yapacak olursak) şiddetli bir tutkuya sahip olabiliriz ve olmalıyızxix.

VII Sonuç: Bir Meydan Okuma ve Bir Çağrı

Burada söylemiş olduklarımızı da, partimizin tüzüğünün sonuç bölümünde söylediklerimizi de bilinçli olarak dile getiriyoruz:

Devrimci Komünist Parti ABD, dünya devriminin kendi payı olarak ve nihai amaç komünizm için emperyalist haydutların göbeğinde, ABD’de devrime önderlik etme sorumluluğunu üstlenmiş bulunuyor. Bu büyük ve tarihsel bir yükümlülüktür ve bütün bunların gerçekleşmesini isteyenler bir araya gelerek bu öncüyü desteklemeli, parti ile beraber çalışmalı ve onu güçlendirecek destekler inşa etmeli, komünist amaç ve bakış açısını destekleme temelinde partiye katılmalıdırlar. Bütün insanlığın özgürlüğü: hedefimiz budur, bu, ve bundan daha azı değil! Yaşamımızı adayacağımız daha büyük bir dava ve daha büyük bir amaç yokturxx.

Tüm burada konuştuklarımız ve dosdoğru yalın sözlerle ortaya koyduklarımız, baskının sömürünün olmadığı yeni bir dünyayı vücuda getirecek kararlılığımıza saygı duyan ve bunu paylaşanlara, parti etrafında saf tutma, partiye destek ve yardım çağrısına daha büyük bir anlam ve vurgu yüklemelidir.

Her yerdeki devrimcilere ve komünistlere, kökten farklı temelde çok daha iyi bir dünyaya özlem duyan herkese: her ne biçimde olursa olsun geçmişe geri sürüklenip orada mesken tutmayalım, bunun yerine komünizm hedefine ve insanlığın binlerce yılın geleneğinin zincirlerinden kurtuluşuna doğru cesaretle ilerleyelim.

Eylül 2008


i Siyahlara uygulanan baskı ve ABD kapitalizmi ve emperyalizminin tarihi gelişmesi arasındaki ilişkinin bütünlüklü analizi için, bakınız Bob Avakian’ın Komünizm ve Jefferson Demokrasisi kitabı, RCP Publications, Chicago, 2008; internette de elde edelebilir, revcom.us

ii ABD Devrimci Komünist Partisi Anayasası, RCP Publications, Chicago, 2008, Önsöz: ABD, Devrimci Komünist Partisinin Temel İlkeleri, sf.2, vurgular orijinalden. Bu Anayasa internette elde edilebilir revcom.us

iii “Devrim Yapmak ve İnsanlığı Kurtarmak” Bölüm 1 ve 2, revcom.us adresinde ve Devrim ve Komünizm: Temel ve Stratejik Yönelim başlıklı devrimci broşürde, 1 Mayıs 2008. Ardea Skybreak’in burada adı geçen kitabı, Evrim Bilimi ve Yaradılış Efsanesi – Neyin Doğru Olduğunu ve Bunun Niçin Önemli Olduğunu Bilmek, Insight Press, Chicago, 2006.

iv Parti Başkanımız Bob Avakian’ın çalışmalarında ve onun eserlerinin, metodunun, yaklaşımının ilham verip rehberlik ettiği diğer kişilerin çabalarıyla, Sovyetler Birliği ve Çin henüz sosyalistken, hem bu ülkelerde elde edilen gerçek ve eşi görünmemiş başarıların, hem de ikincil de olsalar önemli, hatta yer yer son derece ciddi eksiklik ve hataların etraflı bir değerlendirilmesi yapılmıştır ve bu değerlendirmenin yapılması devam da etmektedir. Örneğin bakınız, Aralık 1981’de Devrim dergisinin 50. sayısında yayınlanan ve revcom.us internet sitesinde de bulunan, Bob Avakian’ın Dünyayı Fethetmek başlıklı makalesi, Güz 1990’de Devrim dergisinin 60. sayısında yayınlanan “Bir Dönemin Sonu, Yeni Bir Dönemin Başlangıcı” adlı yazı; ayrıca bakınız, Set the Record Straight projesinin internet sitesi thisiscommunism.org

v Bu komünist devrim ve sosyalist toplum tecrübelerine ilişkin belirtmiş olduğumuz diğer kaynakların yanı sıra, komünizm bilimine ve komünist devrim stratejisine Marx, Lenin, ve Mao’nun yaptıkları katkıların önemli bir değerlendirmesi için, bakınız, Ek: Bilim Olarak Komünizm, ABD Devrimci Komünist Partisi’nin Tüzüğü.

vi Sovyetler Birliği’nin 1990’ların başında resmen son bulması, bu ülkede sosyalizmin 1950’lerin ortalarında alaşağı edilip kapitalizmin restore edilmesinden 30 sene kadar sonra olmuştur. 1950’lerin ortalarından itibaren, Mao Zedong’un tahlil ettiği gibi, Sovyetler Birliği artık sosyal emperyalist olmuştu, yani adı sosyalist aslı kapitalist-emperyalistti, bu ise, devletin, ekonominin tayin edici aracı ve merkezi öğesi olduğu bir kapitalist emperyalizm biçimiydi, Ancak şimdi artık kapitalist olmasına rağmen, Sovyetler Birliği, ABD’nin ve onun önderliğindeki emperyalist bloğun amansız bir rakibi olmaya devam ediyordu; ve ironik olarak, Sovyetler Birliği ve imparatorluğu 1990’larda resmen parçalandığı zaman, “klasik Batı’lı” kapitalizm-emperyalizmin alkışçıları ve “zafer naracıları”, durumu fırsat bilip, komünizmin bir kez daha yenilgiye uğradığını, sosyalizmin işe yaramaz ve işlemez bir bela olduğunun “ispat” edildiğini ilan ettiler. Sovyetler Birliği ve Çin’deki sosyalist toplumun gerçek tecrübesinin tahlili – bu ülkeler henüz sosyalistken gerçekleştirilen tarihsel olarak eşi görülmemiş özgürleştirici dönüşümlerin, bunun yanısıra gerçek problemlerin, eksikliklerin, ve hataların tahlili için, bakınız, Set the Record Straight projesinin internet sitesi thisiscommunism.org

vii Komünist hareketin ve onun ortaya çıkarttığı sosyalist toplumların tecrübesinin, “parti-devlet modeli” dedikleri şeyin kısıtlılığını ve nihai olarak iflasını gösterdiğini iddia edenler, esas olarak hatalı ve şaşırtıcı sonuçlara varmışlardır, ki bu sonuçlar, kapitalistlerin ve onların kampındaki takipçilerin propagandasını yaptığı “alışılagelmişin hikmeti”ne yansıtmakta, ve kendilerinin anti-komünist hırıltılarının kulak tırmalayıcı gürültüsüne biraz daha ses katmaktadır. Önümüzdeki ay ve yıllarda – internet teorik dergimiz, parti gazetemiz Devrim, ve diğer araçlarla – buna benzer teorileri, ve bunların parçası olan bakış açısıyla metodu daha da tepeden tırnağa inceleyecek, mikroskobun altına yatıracak, ve geri püskürteceğiz. Burada şunu açıkça belirtelim ki, bu “parti-devlet modeli” olmaksızın – başka bir deyişle, eskiden sömürülenlerin elinde, dünyadaki tüm sömürüyü ve tüm baskıcı ilişkileri ortadan kaldırmayı amaçlayan devlet iktidarı olmaksızın, bu sürece önderlik edecek bir öncü olmaksızın – kökten farklı bir dünya ortaya çıkartmak için ele alınması gereken derin ve karmaşık çelişkileri, bırakın çözmeyi, sadece bulup çıkartmanın bile yanına yaklaşmanız dahi mümkün olmayacaktır. Bu modeli terk etmek ve ona saldırmak, en azından objektif olarak ve şunun bunun niyetinden bağımsız olarak, insanlığı günbegün şiddetle hırpalayan, hatta insanlığın devam etmesi karşısında gerçek bir tehdit haline gelen bu dehşet düzeninden kopma, ve sonunda tamamen kurtulma amacını, ve bu amacın gerçekleştirilmesi mücadelesini terk etmek ve küçümsemek anlamına gelir. Bilimsel bir bakış açısı ve metotla incelendiğinde ve değerlendirildiğinde, komünist hareketin tecrübesi – ve hatta insan toplumunun tarihsel tecrübesi – işte tam da bunu gösterir.

viii Örneğin, bakınız, Bob Avakian, Çin’deki Kayıp ve Mao Zedong’un Devrimci Mirası. Bob Avakian’ın Mao Zedong’u anma toplantılarında sunduğu bir konuşmanın metni, RCP Publications, Chicago, 1978, ve Mao Zedong’un Ölümsüz Katkıları, RCP Publications, Chicago, 1979

ix Bakınız, “Devrimin ve Komünizmin Yeniden Tasavvuru: Bob Avakian’ın Yeni Sentezi Nedir?”, revcom.us

x“Devrim Yapmak ve İnsanlığı Özgürleştirmek” (Bölüm 1) revcom.us’ten elde edilebilir; ayrıca bakınız Devrim ve Komünizm: Temel Stratejik Yönelim, Devrim dergisinin broşürlerinden – buradaki alıntı broşürün 27. sayfasında bulunabilir.

xi Bob Avakian, Dünyayı Fethetmek? Devrim dergisinin 50. sayısı olarak yayınlandı, Aralık 1981, RCP Publications. Chicago. Komünist enternasyonalizmin içeriği ve bilimsel temeli konularını Bob Avakian’ın ele alışının esas noktalarının bir sunumu için (Dünyayı Fethetmek’in yanısıra) bakınız Dünya Devrimini İlerletmek: Stratejik Yönelim Meseleleri, ilk olarak Devrim dergisi Bahar 1984’te yayınlandı, revcom.us’ten de elde edilebilir.

xii ”Devrim Yapmak ve İnsanlığı Kurtarmak” (Bölüm 1) revcom.us’ten elde edilebilir; ayrıca bakınız Devrim ve Komünizm: Temel Stratejik Yönelim, Devrim dergisinin broşürlerinden – buradaki alıntı broşürün 36-37. sayfalarında bulunabilir.

xiii Ek: Bilim Olarak Komünizm’de yer alan Partimizin Tüzüğü burjuva hakkın şu anlama geldiğini izah eder: kapitalizmden arta kalan ve hala devam eden meta ilişkilerinin sosyalist toplumda nasıl birbirlerini pekiştirdıği ve bunun üstyapıya – siyasi kurumlara, düşünce tarzlarına, kültüre vb – nasıl yansıdığı, ayrıca bütün bunların devrimin sosyalizm altında devam edegelen ilerleyişine nasıl engel teşkil ettiği ve kapitalizmin restorasyonunu engelleme, nihai hedef komünizmi gerçekleştirme mücadelesinin canalıcı bir parçası olarak kısıtlanması ve sonunda üstesinden gelinmesinin gerekliliği

xiv “Saf” ve “sınıfsız” demokrasi hülyalarının berrak bir sergilenmesi, demokrasi ile –temel olarak farklı biçimlerdeki– diktatörlük arasındaki gerçek ilişkinin izahı, Bob Avakian’ın şu açıklamasında mevcuttur:

Derin sınıf ayrışımları ve toplumsal eşitsizliklerin damgasını vurduğu bir dünyada “demokrasi”den bahsetmek –bu demokrasinin sınıf niteliğinden ve hangi sınıfa hizmet ettiğinden söz etmeksizin – anlamsızdır, hatta bundan da kötüdür. Toplum sınıflara bölündüğü müddetçe, “herkes için demokrasi” olamaz: şu veya bu sınıf iktidarda olacaktır, ve kendi çıkarlarına ve amaçlarına hizmet eden tipte bir demokrasiyi savunacaktır. Mesele: hangi sınıfın iktidarda olacağı, ve onun iktidarının, onun demokrasi düzeninin, sınıf ayrışımlarıyla bunlara tekabül eden sömürü, baskı, ve eşitsizliklerin devamına mı, yoksa son bulmasına mı hizmet edeceğidir.

xv İçinde yaşadığımız dönemde, bazı komünistler, eski komünistler, komünizmin “abbas yolcuları”, skolastisizm, agnostisizm, ve rölativizmden oluşan eklektik bir karışım icadetmiş bulunuyorlar, ki bu, bazı durumlarda bilinçli ve açıktan, Bob Avakian’ın yeni sentezine, her halükarda komünizmin temel dünya görüşü, metodoloji ve amaçlarına karşıdır. Bu karışımı ortaya sürenlerin iddialarına göre, komünist hareketin geçmiş tecrübesini izah edecek, açıklığa kavuşturacak, ve bunlardan uygun dersler çıkaracak, ayrıca bu insanların (yanlış) anlayışları doğrultusunda geçmişin hatalarını tekrar etmeyecek bir pratiğe rehberlik edecek yeterli teorik çerçeve mevcut değildir. Dolayısıyla, diye devam ediyor iddia, bu gerekli teorik çerçeveyi keşfetmek için, komünizmin ilkeleri rehberliğindeki devrimci pratikten tamamen yalınlaşmış bir ortamda, sonsuz ve amaçsız olacağı belli girişimlere çaba sarfedilmelidir. Bir de buna genellikle, en dar temelde ve en reformist çeşidinden pratik çalışma ve mücadele avukatlığı eşlik eder, gerçekten yürütülmesi değil – ki bu da bu eklektik karışımın bir malzemesidir. Bütün bunlar da, gerçek devrimci mücadeleden – dar değil geniş anlamda pratikle diyalektik ilişki içerisinde geliştirlmesi mümkün olan, geliştirilmiş ve geliştirilmekte olan komünist teori ve ilkeler rehberliğindeki nücadeleden, reformist değil devrimci içerikli mücadeleden – ayrılmanın, geri çekilmenin, ya da buna kayıtsız kalmanın meşrulaştırılmasına, en azından objektif olarak buna hizmet eder.Özellikle son derece asalak emperyalist bir ülkede – dünyayı talan eden ve milyarlarca insanın canını teninden koparan bir emperyalizmde – böylesi skolastisist, rölativist, agnostik bir yönelimin ve yaklaşımın, komünist renklere bürünerek bile olsa ortaya çıkması, ve özellikle imtiyazlı kesimler içerisinde ve özgül olarak aydın tabakalarda kabul bulması hiç de şaşırtıcı değildir. Çünkü insan yeterli teorik çerçevenin mevcut olmadığını iddia etmeye devam ettiği müddetçe, gerçek komünizm mücadelesine kendisini tamamen vakfetmeyi reddetmesinde yanlış birşey yoktur – hele bu vakfetme ve mücadele, dünyanın en zengin ve en güçlü emperyalist kalesinde rahar bir akademik varlık sürdürmenin sınırlarının dışına çıkmayı gerektiriyorsa. Burada karşı çıkılan akademik aydınların rolü değildir, teorik soyutlama ortamında uğraşma da değildir – ki bu önemli bir girişim alanıdır ve komünizm davasına çeşitli yollardan değerli katkılarda bulunabilir, siyaset ve siyasi felsefe alanıyla doğrudan ilişkisi olmadığı durumlarda bile. Ancak burada teşhis edilen ve şiddetle eleştirilen, teoriye onu devrimci pratikten soyutlayarak yaklaşmayı, teori ile pratiğin arasındaki ilişkiyi, burada tartışıldığı gibi, bilimsel komünist, diyalektik, ve materyalist olarak kavramaya ve bu şekilde yaklaşmaya karşı çıkmayı ilke edinme olgusudur. Akademik çevrelerde radikal düşünce olarak geçinen hatta Marksizm taslayan anlaşılmaz ve bilinçli olarak bulandırılmış saçmalıklar karşısında duyduğumuz sabırsızlığı da bilhassa ifade etmek istiyoruz.

xvi Alenen ya da üstü kapalı bir şekilde devrimden vazgeçmek suretiyle partiyi terkedenlerin geneline istisna olarak, bir rengarenk grup da vardır ki, bunlar emperyalizme teslim olmakla yetinmeyip, kendilerine parti dışında küçük gizli bir “asalak eleştirmenler” grubu kurup, partimize ve önderliğine – özellikle Başkan Bob Avakian’a – karşı son derece ilkesiz saldırılarda bulunarak bu teslimiyete “büyük meşrulaştırmalar” uydurmayı yeğlemektedirler – bunları, dedikodu ve imalarla, partimizin çizgi ve faaliyetlerine iftira ve kaba saptırmalarla, hatta bir yandan şimdilik devrimi ve komünizmi savunuyormuş gibi yaparken (ki bu da çok geçmeden terkedilecektir) açıktan anti-komünizm çağrılarında da bulunarak yapmaktadırlar. Bu objektif açıdan küçük bir olguyu temsil etmesine rağmen, bu “eleştirmenleri” karakterize eden bazı özellikler, olumsuz örnek teşkil etme açısından faydalı olabilirler.

Birinci olarak, bunların bugün savundukları pozisyonlar ve görüş açıları, tam da partimizdeki Kültür Devrimi sırasında tespit edilip toprağın üzerine çıkarılan, itibardan düşürülen ve alaşağı edilen revizyonist çizgileri ortaya dökme değerine (eğer buna değer diyebilirsek) sahiptir – ki bu çizgilerin özelliklerini, partimizdeki devrimci çizgiye karşı ortaya çıkan “revizyonist paket”i tartışırken burada anahatlarıyla ortaya koyduk.

İkincisi, istifa edip bu küçük gizli grubu başlatan eski parti üyeleri, siyasi ve ideolojik oportünizmin niteliğinin klasik bir örneğini sunmuşlardır, ki buna partinin içindeyken farklılıkları konusunda ilkeli mücadele yürütmeyi reddetmiş olmaları da dahildir. Bu davranış, parti üyelerinin parti çizgisi ve siyaseti hakkındaki görüş ayrılıklarını uygun parti kanallarından açıkça ifade etme hakkı ve sorumluluğuna sahip olmasının her komünist örgütlenmenin temel ilkesi olduğu, bizim partimizin de her zaman berrak bir ilkesi olduğu gerçeğiyle çelişir ve bu gerçeği ihlal eder. Bundan da öte, partimizdeki Kültür Devrimi sırasında, partiye, onun komünist ilkelerine ve amaçlarına, partideki Kültür Devrimi’nin içeriği ve amaçlarına bağlılık konusunda tüm parti üyeleri ciddi olarak düşünmeye, sadece – ama sadece – eğer bu konuda sağlamsalar, kendilerini yeniden ithaf etmeye çağrılmışlardır. Şuna işaret etmek uygun olacaktır ki, şimdi kendisini “asalak eleştirmenler”in küçük bulanık su birikintisinde “büyük balık” gibi şişirmeye çalışan Mike Ely denilen kişi, o zaman böyle bir yeniden ithafı yapmıştı – yine partinin çizgisi hakkında ve parti içindeki kültür Devrimi’nin amaçları ve gidişatı konusunda hiçbir itiraz veya görüş ayrılığı belirtmeden.

Parti’nin temel çizgisi konusunda – sadece son birkaç yıl içinde, Parti’de Kültür Devrimi yürütüldüğü dönemde değil, bundan çok daha önceden beri – görüş ayrılıkları olmuş olduğu artık son derece açıklığa kavuşmuş olduğu gözönünde bulundurulursa, şu soru doğal olarak kendisini ortaya koyacaktır: bu kadar uzun bir zamandır temel görüş farklılıkları olduğu açık olan, Parti çizgisinin önemli öğelerine karşı elle tutulur bir itirazda bulunmayı, bu çizgiye karşı açıktan bir mücadele vermeyi reddeden böyle bir kişi neden bu kadar zaman Parti’de kaldı? Aşikar cevap, önemli farklılıkları saklıyarak Parti’de kaldı, çünkü Parti’yi kendi oportünist çizgisinin bir aracı olarak kullanmaya çalışıyordu. Belli ki, saflarımızdaki revizyonizmin sonucu, kendi “alternatif yaşam biçimini” senelerce yürütmenin imkanını buldu, birlik içindeymiş gibi görünerek aşağı yukarı her istediğini yaptı, Parti’mizdeki revizyonist çizgi ve kültürün parçası olan gemi azıya almış liberalizm bunu mümkün kıldı. Ancak Kültür Devrimi ilerletildikçe ve revizyonizmin üzerinde yeşerdiği toprak kesilip küçüldükçe, bu kişinin Parti’yle hem hemfikir görünüp hem de ona muhalif bir çizgiyi yürütmeye devam etmesi gittikçe zorlaştı. O zaman o da ne yaptı? Apar topar Parti’den ayrıldı, oportünizmini ifade edebileceği başka yollar aradı, ve Parti’ye ve önderliğine karşı ilkesiz saldırılar başlattı. Parti’den ayrılmadan önce görüş ayrılıklarını ilkeli bir şekilde ortaya koyup mücadele vermesi için Parti’de varolan yolları tüketti mi – hatta bunları hiç kullanmaya çalıştı mı? Ayrılmadan önce, görüş ayrılıklarını ifade eden bir yazı yazıp bunu Parti kanallarından Parti önderliğine iletti mi? Bu farklılıkları dile getirmek ve tartışmak için Parti önderliğiyle bir toplantı talep etti mi? Hayır. Bunun yerine, komünizmin ilkelerinin tam ihlali içinde, hatta fazilet sahibi herhangi bir kişinin göstereceği davranışın tersine hareket etti.

Böyle bir kişinin bu şekilde davranışı pek de şaşırtıcı değildir, çünkü genel olarak kendisinin oportünist siyasi ve ideolojik çizgisinin yanısıra, özellikle Kültür Devrimi başlayıp Partimizde ivme kazanmaya başladıkça, Parti üyelerinin ufukları, ideolojik ve siyasi çizginin canalıcı meselelerine, bu çizgilerin mücadelelerinin bilim ve gerçek muhteva içinde verilmesine doğru genişleyip yükseldikçe, eğer bu kişi Parti’den ayrıldığından beri kullandığı “boyalı basın” metodlarını – ima, dedikodu, “iç işlerinin ifşası” vb gibi metodları – daha Parti’nin içindeyken kullanmaya kalkışmış olsaydı, bu Parti içinde sadece kaba ve gülünç saptırma, komünizm ilkesinin açıktan ihlali olarak hemen farkedilmekle kalmayacak, genel oportünizmin bir parçası olarak tesbit edilecekti, bu tip ilkesiz metodları terketmesi, bunun yerine ciddi bir şekilde bu Kültür Devrimi’nde sözkonusu canalıcı çizgi meselelerine eğilmesi, Parti’nin devrimci çizgisine karşı olduğu besbelli olan kendi çizgisini ilkeli ve muhtevalı bir şekilde savunması kendisinden talep edilecekti. Ve bunu yapmayı perişan bir şekilde beceremeyecekti, çünkü bir kez daha, bu çizgiler, Parti’nin ve üyelerinin hızla revizyonist olarak tesbit etmekte olduğu ve ona karşı idedolojik mücadele vermekte olduğu “paket”in temsilcileri olarak farkedilecekti.

Daha önce söylemiş olduğumuz gibi, önemli bir sınıf mücadelesi sırasında – ki Partimiz içindeki Kültür Devrimi tam da buydu, ideolojik alanda canalıcı bir sınıf mücadelesi – şeyler ve kişiler kaçınılmaz olarak bölünürler. Bu mücadeleyi ilkeli bir temelde yürütmüş olan, revizyonizmle uzlaşmadan ideolojik ve siyasi çizgi meseleleri üzerinde yoğunlaşan Partimiz, komünist görüş ve yöneliminde, devrimci sorumluluğunu yürütme yeteneğinde son derece güçlenmiştir; ve bu temelde, “asalak eleştirmenler” gizli grupçuğundakiler gibi oportünistlerden kurtulmuş bullunuyoruz. Ve her ne kadar böylesi oportünistlerin çizgisi tamamen iflas etse de, insanlar oportünistlerin objektif olarak karşı-devrimci çizgilerini ve bunların oynadıkları rolü, devrimci-komünist çizgiyle ve Parti’mizin çalışmalarıyla karşılaştırdıkça, Partimiz, ve inşa edip önderlik etmeye kendimizi adadığımız devrimci hareket güçlenecektir.

(Buna bağlı olarak, bakınız “Berbat Kapitalist Devranın Bugününe Saplanıp Kalmak mı, Yoksa Komünist Geleceğin Güzergahını Oluşturmak mı?” Mike Ely’nın Dokuz Mektubu’na cevap olarak RCP’li bir yazı grubunun kaleme aldığı makale, revcom.us)

xvii

xviii

xix Bob Avakian, Komünizm ve Jefferson Demokrasisi, RCP Publications, Chicago 2008, bu eser revcom.us’ten de elde edilebilir.

xx

Önderliğin “Liderler” ve “Önderlik” Üzerine 1995 Yılı Kararları

Editörün Notu: Devrimci Komünist Parti ABD Merkez Komitesi’nin aşağıdaki belgesi revcom.us web sitesinde parti belgeleri arasında yer almaktadır. Partinin 20. yılı vesilesi ile kamuoyu ile paylaşılmıştır. İki bölümlük dökümanın çevirisini okurlarımızın dikkatine sunarız.

Kaynak için bkz: Resolution: On Leaders and Leadership (revcom.us) ve Some Points On the Question of Revolutionary Leadership and Individual Leaders (revcom.us)


Bölüm I: Parti Kitlelere Hizmet Etmek ve Devrim Yapmak İçin Vardır, Başka Herhangi Bir Sebepten Ötürü Değil!

Her şeyden çok proleter devrime ihtiyacımız var: Silahlı bekçilerini devrimci mücadele yoluyla yenerek iktidardaki burjuva sınıfını devirmemiz, tüm devlet aygıtlarını parçalamamız ve halk kitlelerinin içinde ve merkezinde yer alacakları yeni ve kökten farklı bir toplum inşa etmeye başlamamız gerekiyor.

Marksizm-Leninizm-Maoizm’in (MLM) temel ilkelerini ve bilimsel metodolojisini her ülkede ve dünya çapında ciddi şekilde uygulamadan bunu başarmanın hiçbir yolu yoktur. Devrimci pratiğe rehberlik etmek ve devrimci hareketin pratik sorunlarını doğru bir şekilde çözmek için tarihsel kapsam, vizyon ve sürekli değişen toplumsal koşulların somut analizi birleştirilmeli ve tutarlı bir şekilde uygulanmalıdır.

Bütün bunlar iyi fikir ve iyi niyetten fazlasını gerektirir. Gerçek bir devrimci örgütlenmeyi ve sağlam bir şekilde bu temel ilkelere, bu temel metodolojiye dayanan gerçek bir devrimci önderliği gerektirir. Stratejik hedefleri her zaman sağlam bir şekilde devrimci pratiğin ön saflarında tutabilen bir önderlik olmalı. Devrimci hareketin rotasından sapmasını sürekli ve etkili bir şekilde engelleyebilen, eylem ve ilerleme için boşlukları fark edip bunlardan yararlanabilen bir önderlik olmalı.

Partimiz, yıllar önce devrimci fikirli insanların mücadeleleriyle doğdu. Yıllar boyunca pek çok şey öğrendik ve devrim yolunda sebat ettik. Bugün Partimiz, halk kitlelerinin devrimci değişim çabalarının gelişen bir ifadesi, damıtılması ve yoğunlaşması olmaya devam ediyor.

Partinin amacı ve varlık nedeni, halk kitlelerine hizmet etmekten, onların devrim yapmalarını ve dünyayı dönüştürmelerini sağlamaktan başka bir şey değildir. Halk kitlelerinin kendisi gerçekten de Partinin kökleri ve can damarıdır. Kitleler olmadan Parti bir hiç olurdu.

Partimiz sadece bir bireyler topluluğu değil, kolektif bir örgüttür. Bizler her şeye kolektif bir şekilde karar veririz ve birlikte hareket ederiz. Gücümüz kolektivitemizde yatar, bu durum kitlelerin inisiyatifiyle doğru bir şekilde bağlantı kurmamızı, bunu açığa çıkarmamızı, buna önderlik etmemizi ve kitlelerin temel çıkarlarına uygun olarak buna en güçlü devrimci ifadesini vermemizi sağlar. Bu kolektivite, Parti birimlerinin çeşitli düzeylerdeki kolektif işleyişi ve Partinin tüm Parti içinde yukarı ve aşağı doğrultularda bilgi ve komuta zinciri yoluyla ifade edilir ve gerçekleştirilir.

Partimiz, yüksek derecede bireysel girdiyi ve inisiyatifi (bireylerden ve her düzeydeki Parti birimlerinden) yüksek derecede irade ve eylem birliği ile birleştirmemize izin veren bir yöntem olan demokratik merkeziyetçilik temelinde örgütlenmiştir. Bu yöntem, düşmanla örgütlü ve disiplinli bir şekilde savaşmamızı sağlar. Partinin bilgi ve komuta zincirinin, Partiyi kitlelerle bağlayarak, onların devrimci çıkarları için savaşmalarına önderlik edecek şekilde işleyişini mümkün kılar. Demokratik merkeziyetçilik, kitle çizgisinin örgütsel bir ifadesidir.

Demokratik merkeziyetçiliğin her iki yönü, halk kitlelerinin (hem Parti içi hem de dışındaki) çeşitli fikir, deneyim ve katkılarından yararlandığımız ve bunları bir araya getirdiğimiz süreç olan kitle çizgisinin uygulanması için gereklidir. Kitlelerin kolektif bilgi ve deneyimlerinin en iyisini zaman içinde yoğunlaştırmak ve bunu devrimci çizgi ve politikalar ve kitlelere geri sunmak için, tarihin özetlenmiş dersleri ve geleceğin ne olabileceğine dair en kapsamlı vizyon ve pratik devrimci rehberlik sağlar. Bunu, düşmanın aşması zor olan, mümkün olan en güçlü birlik ve disiplin duvarını korurken gerçekleştiriyoruz.

Partimizin tüm üyeleri, farklı yeteneklere ve gelişme düzeylerine sahip devrimci liderlerdir. Hepsi çok değerlidir: Halka hizmet ederler, desteklenmeleri ve saldırılara karşı korunmaları gerekir.

Parti içindeki yoldaşlar iyiyi ve kötüyü paylaşırlar, birbirlerini kollarlar: Bu da kolektivitemizin ve devrimci bakış açımızın bir ifadesidir. Parti içinde, tüm yoldaşların katkıda bulunduğu devrimci teori ve pratiğin geliştirilmesi için ne yapılması gerektiği, doğru ve yanlış üzerinde çok sayıda kolektif tartışma ve çekişme vardır (ve her zaman da olmalıdır).

Parti örgütü, her biri kendi önderliğine sahip olan ve çeşitli üst yönetim organlarını besleyen çeşitli küçük grup ve birimlerden oluşur. Partinin bir bütün olarak kolektivitesi en çok Merkez Komitemizde yoğunlaşır ve burada en iyi şekilde temsil edilir.

Tüm Parti organları gibi, Merkez Komitesi de kolektif bir şekilde çalışır. Kitlelere ve devrimci davaya kendini kanıtlamış, MLM’nin temel ilkeleri ve temel metodolojisinde sağlam bir şekilde kendini temellendirmiş yoldaşlardan oluşan Merkez Komitesi, kolektif olarak kendisine ve onun aracılığıyla tüm Partiye önderlik etmeye en uygun bireysel lideri tanır.

Bob Avakian Partimizdeki Bu Liderlerin Önderidir

Bob Avakian, Partimizin tüm liderleri arasında bireysel açıdan Merkez Komitesi’nin kabul ettiği önderdir:

*Merkez Komitesinin ve Daimi Organlarının kolektivitesine en iyi şekilde önderlik etmektedir, bu şekilde Partinin kolektif yapıları ve yönetici organları aracılığıyla Partiye ve kitlelere önderlik etmektedir.

*Aşağıdan, Parti içindeki ve dışındaki halk kitlelerinden gelenleri damıtmak ve yoğunlaştırmak için Parti kolektivitesinden en iyi şekilde yararlanmaktadır.

*Tarihin derslerini ve özellikle de enternasyonal proletaryanın devrimci mücadelesinin derslerini en iyi şekilde damıtıp yoğunlaştırmaya muktedirdir.

*MLM’nin bugüne kadarki en temel politik, ideolojik ve örgütsel ilkelerini en iyi şekilde damıtıp yoğunlaştırmaya ve bunları uygulama sürecine önderlik etmeye etmeye muktedirdir.

*Bilinmeyen yolları belirlemek ve devrimci çalışmayı sürekli olarak nesnel çıkarlar ve sınıfımızın genel stratejik hedefleriyle daha yakın bir uyum içine getirmek için, toplumsal pratik ve teorinin her alanıyla ilgili kilit önemdeki diyalektik ve tarihsel materyalizm bilimsel yöntemini en iyi kavrayabilen ve bilinçli olarak kullanan kişidir.

*Büyük bir tarihsel kapsama ve vizyona sahip olarak gelişmiş bir ideolojik ve metodolojik temellendirmeyi, kitlelerin duygularına ilişkin gerçek bir anlayışla ve pratik devrimci hareketin sorunlarına ilişkin derin bir kavrayışla en iyi şekilde birleştirip bağlayabilen kişidir.

*Revizyonizme ve oportünizme karşı iki çizgi mücadelesinde ve tüm hatalı gelgitlere karşı Partimizin devrimci güçlerine en iyi şekilde önderlik edebilecek güçtedir.

*Gerçek proleter enternasyonalizmi için bir standart oluşturabilecek ve uluslararası komünist hareketin bir parçası olarak, Devrimci Enternasyonalist Hareketi’n bir parçası olarak enternasyonalist sorumluluklarını yerine getirmede partimize önderlik etmektedir.

DKP’nin Merkez Komitesi olan daha büyük kolektivite, bu kriterleri en iyi karşılayan -ve bunu Partimizin ve uluslararası hareketin tarihindeki kritik dönemeçler de dahil olmak üzere defalarca kanıtlamış- kişinin açıkça Bob Avakian olduğunu kabul eder.

Yoldaş Avakian, bir burjuva liderin tam tersidir: Son derece ilkeli olması, muazzam kişisel özelliklere ve siyasi bütünlüğe sahip olmasıyla tanınır; hayatında halka hizmet etmeyi, halk kitleleri için yaşamayı ve nefes almayı her şeyin üstünde tutmuştur; MLM’nin eleştiri ve özeleştiri yöntemini uygulamada bir model olmuştur; büyük kişisel riskler karşısında kararlı bir şekilde devrimci olarak kalmıştır; MLM bilimini kavramada ve yaymada çok önemli bir rol oynamış ayrıca bunun devrimci pratiğe uygulanmasında yeni zeminler çizmiştir; kendisi hataların köklerini araştırmak, hatalardan ders çıkarmak ve bunları düzeltmek için Partiye önderlik etmiştir; devrimci örgütümüzün kolektif gücünü kullanma, yoğunlaştırma ve yayma konusunda oldukça yetenekli olduğunu göstermiştir; öte yandan espri anlayışını da hiçbir zaman kaybetmemiştir! Kısacası, kendisi yüksek seviyede donanımlı devrimci komünist bir yoldaştır!

DKP Merkez Komitesi, Yoldaş Avakian’a ve onun DKP, ABD Merkez Komitesi Başkanı rolüne olan saygısını, sevgisini ve kesin desteğini coşkuyla yeniden teyit eder.

Bu zamanların zorluklarını ve fırsatlarını daha iyi karşılamak için kolektif mücadelemizi hızlandırmanın bir parçası olarak, Merkez Komitesi tüm Parti üyelerini ve devrimci fikirli insanları daha fazla düşünmeye ve gerçek devrimci önderliği tam olarak neyin oluşturduğunu tartışmaya ve üzerinde düşünmeye ve değerlendirmeye, Merkez Komite Başkanımızın bu bağlamdaki özel rolü ve katkılarından ders almaya çağırıyor.

Merkez Komitesi, burada ayrıca, düşmanın Başkan Avakian’ın can alıcı devrimci sesini susturmasını veya devrimci kitlelerin devrimci önderliğini inkar etmesini önleme doğrultusundaki kararlılığımızı ve onun rehberliğinin ve metodolojisinin giderek genişleyen bir kitleye ulaşmasını sağlama konusundaki yenilenen kararlılığımızı bir kez daha yineler.

DKP, ABD Merkez Komitesi, bu vesileyle tüm devrimci fikirli insanları bu adanmışlıkta bizlere katılmaya davet ediyor.

Devrimci Komünist Parti, ABD Merkez Komitesi – 1995


Bölüm II: Devrimci Önderlik ve Bireysel Liderler Meselesi Üzerine Bazı Noktalar

Herhangi bir yerde herhangi bir devrimci güç için -ve onların müttefikleri ve destekçileri için- en önemli meselelerden biri, liderler ve önderlik meselesidir. Devrimci insanların bireysel liderlere ihtiyacı var mı? Zaten devrimci olan bir kişiyi devrimci bir lider yapan nedir? Bir lideri, önderlikte diğerlerinden “daha iyi” yapan şey nedir? Liderleri ve rollerini değerlendirmek için hangi kriterleri kullanmalıyız? Bireysel liderler insanüstü değilse, zayıf yönleri varsa veya hatalar yapabiliyorsa, onları tanıtmalı mıyız? Bireysel liderlerin çoğu teslim olmaya, dağılmaya veya yok olmaya mahkum mu? Bu durum, kitlelerin onlara tanrı gibi davranmasına, ayrıca bireysel liderlerin gittiklerinde, ezildiklerinde veya dağıldıkları durumlarda olası hayal kırıklıklarına ve felç durumuna yol açabilecekse, o halde neden bireysel liderleri öne sürme ve onları tanıtma zahmetine girilsin ki? Bireysel liderlerin tanıtılması, kitleleri inisiyatif alma ve bilinçli devrimci aktivistler ve liderler haline gelme ihtiyacını kabul etmekten caydırmaz mı? Çalışma yöntemlerimizde kolektiviteden yanaysak ve komünist bir ruh ve yaşam tarzı için çabalıyorsak, o zaman neden bireysel liderleri öne çıkarıyoruz? Peki ya Parti içindeki inisiyatif: Bireysel liderlerin tanınması ve tanıtılması, temel üyelerin veya alt düzey kadroların inisiyatifini ve çok yönlü katılımını engelleme eğiliminde midir? Önderlik ve yönetilenler arasındaki doğru ilişki nedir?

*****

Yukarıda listelenen soruların tümü daha derinlemesine tartışmaya değer. Farklı katmanlardan ve farklı yaşam deneyimlerine (ve farklı politik deneyim düzeylerine) sahip insanlar bu soruları farklı yanıtlama eğiliminde olacaktır.

Devrim yapma konusunda ciddi olan çoğu insan, devrimci çalışmayı yönlendirmek, koordine etmek ve sistematik olarak ortaya çıkarmak ve en nihayetinde iktidarı ele geçirmek ve yepyeni bir toplum kurmaya başlamak için belli bir yapıya, örgütlenmeye ve önderliğe olan ihtiyacı kabul eder.

Özellikle de sıradan kişiler, genellikle düşmanın baskıcı eline fazlasıyla aşina oldukları için, sıkı bir örgütlenme ve net önderlik çizgileri olmadan yetkililerin gücüne ciddi bir şekilde meydan okunamayacağını, bunların yenilgiye uğratılamayacağını kolaylıkla belirtirler. Buna rağmen -özellikle de ABD gibi bir ülkede- temel kitleler arasında devrimci liderlere ilişkin önemli miktarda kinizm durumu mevcuttur: Liderlerin “satacağı” veya satmasalar bile düşman tarafından kitlelerden kopartılacakları ve bu konuda yapılacak pek de bir şey olmadığı görüşü mevcuttur. Bu türden bir kinizm, temel kitleler ile önderlik arasındaki bağlantıyı ve her birinin diğerine karşı sorumluluklarını ortaya çıkararak üstlenilmesi gereken bir şeydir.

Komünist bir devrimci harekette bireysel liderlere sahip olmanın ve onları tanıtmanın “doğru” olup olmadığı konusunda en fazla “sorusu” olanlar genellikle orta tabakadan gelen insanlar ve özellikle de entelektüel tiplerdir. Bu soruya çoğu zaman, parçası olduğumuz belirli tarihsel çağın maddi gerçekliklerinden ve gerekliliklerinden bağımsız bir şekilde, boşlukta veya fazlasıyla soyut olarak bakarlar. Ancak insanlığın, formal bir işbölümü, önderlik yapıları ve hiyerarşilerden vazgeçmeyi göze alabileceği bir aşamaya henüz ulaşmaması durumu, maddi gerçekliğin bir hakikatidir. Soru şu olmalıdır: Bu yapıların doğası nedir ve bu yapılar kimin çıkarlarına hizmet etmektedir?

Sınırlı kapsamda ve yalnızca az sayıda konu etrafında tartışmaya ve eyleme geçmeye çalışan çok az sayıda insan, bazen bir önderlik yapısı ve bireysel liderler olmaksızın “genel konsensüs” yoluyla bunu gerçekleştirebilir. Ancak hedefler, temel ve kapsamlı toplumsal değişiklikler yapmaya çalışmak olunca, ve kesin olarak toplumun tüm örgütlenme biçiminde ve dünya ölçeğinde devrimci bir dönüşüm elde etmek için kişinin arka bahçesinin ötesine geçer geçmez ve sorumluluk alır almaz, o zaman daha resmi iş bölümü, yapı ve önderliğe duyulan ihtiyaç aşikar hale gelir. Ve dahası, dünyayı değiştirmeye yönelik bu çabalar, şu anda iktidarda olanların karşı çıkmasından bağımsız değildir.

Ama eğer bütün bunlar doğruysa, bu durumda belirli bireysel devrimcilerin bu sürecin bir yoğunlaşması olarak ortaya çıkması ve kendilerinin devrimci önderliğin -devrimci davaya özverili bir bağlılık ve kitlelerin derin sevgisinin yanı sıra kitleleri özgürleştirmek ve onların nesnel çıkarları doğrultusunda devrimin yolunu çizmek için gereken bilimsel metodolojiyi güçlü bir şekilde kavramak dahil- en iyi niteliklerinin konsantre bir ifadesi haline gelmesi gerçeği, böylesi bireysel bir liderin veya liderlerin varlığı yakınılacak bir şey değil, aksine hoş karşılanacak ve kutlanacak bir şeydir! Halkın gücünün bir parçasıdır.

İronik olarak, devrimci önderliği “kabul etme” konusunda en fazla tereddüte sahip olan orta sınıftan güçler, sistemin ve toplumun temel dinamiklerinin işleyişinin, yaşamın ve toplumun her alanında halihazırda egemen baskıcı güçler ve kurumlar tarafından ne kadar “yönlendirildiklerini” görmekte genellikle başarısızdırlar! Bunun için tek gerçek alternatifin, kökten farklı hedeflere sahip, kökten farklı bir önderlik biçimi tarafından yönlendirilmeyi seçmeleri ve kendilerinin de böylesi bir lider olmayı öğrenmeleridir.

Bu tür insanlar ayrıca, insanlar da dahil olmak üzere tüm süreçlerde ve tüm şeylerde eşitsiz bir gelişme olduğu gerçeğinin pratik sonuçlarını yeterince düşünmezler. Bu durum, öncü güçler ve genel olarak halk kitleleri arasında geçerlidir. Diğer türlü nasıl olabilir ki? Ancak bu eşitsizlik kötü bir şey değildir: Diyalektik materyalizm perspektifinden doğru bir şekilde anlaşıldığında, eşitsizliğin kendisi bir büyüme ve gelişme kaynağı ve ilerleme için bir katalizördür.

Ancak bu durum birçok aydın tarafından devrimci partilerde ve hareketlerde önderliğin ve bireysel liderlerin tanıtılması hakkında sorulan soruların ciddi şekilde tartışmaya değer olmadığı anlamına gelmez. Örneğin, devrimci harekette, halk kitlelerinin bilinçli inisiyatifinin en iyi şekilde nasıl açığa çıkarılacağının ve onların yürütme işini başkalarına bırakmak isteyebilecekleri herhangi bir eğilimle nasıl mücadele edileceğine ilişkin kendini ortaya koyan (ve pratikte tekrar tekrar ele alınması gereken) gerçek pratik sorular vardır. Benzer şekilde, devrimci saflar içinde, “yukarıdan” kaynaklanan herhangi bir çizgiyi ve politikayı eleştirmeden ve yavan bir şekilde hemen kabul edecek insanları her tür “memur zihniyetinin” gelişmesine karşı koruyabilmek önemlidir.

Bununla ilgili olarak, Yoldaş Avakian’ın defalarca vurguladığı bir noktayı hatırlamak önemlidir: Önderliğin gerçekten devrimci bir önderlik olduğu yerde, önderlik kendi rolünü MLM ilkelerine uygun olarak ne kadar doğru oynarsa, kitlelerin bilinçli inisiyatifi de o kadar büyük olacaktır.

Kitleler ve örgütlü devrimci güçler arasında devrimci bir temelde birliğin en iyi nasıl inşa edileceğine dair gerçek sorular da var. Sahanın genellikle düşman saldırılarının etkisiyle, gerileme ve yenilgi olasılığı nedeniyle daha da karmaşık hale gelmesiyle birlikte, bir dizi soruda her zaman gelişim eşitsizliği ve farklılıklar olması zorunludur.

Ancak, her şeyde olduğu gibi, önderlik meselesini doğru bir şekilde ele almak için, kendimizi MLM’nin bilim ve metodolojisine sağlam bir şekilde oturtmalıyız: Bu temelde çizgileri ve politikaları değerlendirmeli ve neyin zorlayabileceğini belirlemeliyiz, başka bir temelde değil. Ve sonrasında, her şeyi devrimci bir yönde ilerleten çizgileri ve politikaları ilerletmenin ve herhangi bir zamanda onları yoğunlaştıran ve somutlaştıran bireyleri ve örgütleri somut olarak desteklemenin yollarını bulmalıyız.

Hiç kimse devrimci bir lider olarak doğmaz ve insanların nasıl devrimci liderler olacağına dair belirlenmiş bir formül de yoktur. Her devrimci lider, özellikle devrimci harekette, kişisel yaşam deneyimlerinin ve daha geniş toplumsal deneyimin karmaşık bir karışımıdır ve devrimci liderler herhangi bir etnisiteden, milliyetten, cinsiyetten olabilir ve birçok farklı geçmişe sahip olabilirler.

Bir bireyin devrimci önderliğin rolüne ve sorumluluklarına özellikle uygun olduğunu belirlemek için aynı nesnel ölçütler herkese uygulanmalıdır: Esas olan, enternasyonal proletaryanın duruşunu, bakış açısını ve metodolojisini benimseme ve uygulama konusunda en büyük yeteneği göstermeleridir. Bu durum, uluslararası komünist hareketin deneyimiyle gösterilmiştir; bugün dünya çapında MLM partileri ve organizasyonları dünya proleter devriminin ilerlemesi için büyük bir gücü temsil eden bir dizi lideri öne çıkarmıştır ve çıkarmaya da devam edecektir.

Temel kitleler genellikle derin yaşam tecrübelerinden kaynaklı, düşmanın yoğunlaşmış gücüne sadece “iyi fikirler”, “iyi niyetler” ve devrimci safların belirsiz bir “genel konsensüs” ile ciddi bir şekilde meydan okunamayacağını bilirler. Halkın yeni ortaya çıkan gücünü ve savaşçılığını ortaya çıkarmak, yönlendirmek ve kullanmak için gerçekten sıkı örgütlenme ve gerçek siyasi, ideolojik ve örgütsel önderlik gerekir.

Dolayısıyla devrimci kitleler liderlere olan ihtiyacın farkındadırlar. Ancak bu yeterli değildir. Gerçek devrimci liderler devrimci halk tarafından ortaya çıkarılır, geliştirilir, desteklenir, sürdürülür ve devrimci bir halk bu bağlantıyı çok daha eksiksiz olarak anlamalıdır. Devrimci liderler, gerçek anlamda kendileri devrimin kökleri ve filizleri olan devrimci halkın çiçekleri ve meyveleridirler.

Devrimci halk olmadan liderler birer hiçtir. Ve mayın tarlalarında rotayı çizecek gerçek devrimci liderler olmadan, halk kitleleri bunlar mümkün olduğunda gerçek devrimci atılımlar yapmanın yolunu bulamayacaktır. Devrimci önderlik olmadan halkın direnişi defalarca ezilecek ve “öteki tarafa geçmeyi” başaramayacaktır.

Bireysel liderler tanrı veya insanüstü varlıklar değildirler. Herkes gibi onların da bireysel başarısızlıkları vardır, devrime önderlik etme konusunda genel olarak iyi bir iş çıkarsalar bile hata yapacaklardır.

Hatta bazıları bundan daha da kötüsünü yapacak, bir noktada kırılacak ya da bir şekilde düşmana teslim olacak ve devrime ihanet edecektir. Ve bazılarımız düşman tarafından alınacak, hapse atılacak veya öldürülecektir.

Herkes bu tür şeylerin olabileceğini anlamalı ve bu tür darbelerin devrimci bir süreci ve yönü temelden rayından çıkarma olasılığını en aza indirmek için bu tür olasılıklara hazırlanmalıdır. Ancak bu olasılıklar, bizi devrim olasılığı konusunda kinik veya umutsuz kılamaz. Çünkü devrimin temel gücü, devrimci temel, devrimci halkın kendisidir. Ve baskı olduğu müddetçe, halkın zaman içinde devrilen ya da bizden alınanların yerine yeni devrimci liderler çıkaracağı da doğrudur. Ancak şunu da vurgulamak gerekir ki, bu tür kayıpları en aza indirmek ve bu tür kayıpların meydana geldiği durumla ilgilenmek, devrimci kitlelerle birlikte partinin gerçek anlamda sorumluluğudur.

Devrimci liderlerin kendileri, mümkün olan en büyük devrimci kolektiviteyi ve devrimci safların mümkün olan en fazla şekilde büyümesini ve çok yönlü gelişimini desteklemeye dikkat etmelidir, ve mümkün olan en büyük ölçüde, birçok kıdemli ve yeni ortaya çıkan liderin -eğer bizden alınırlarsa- diğerlerinin onların yerini almaya hazır olması gerekir.

Öte yandan, şunu inkar etmek mümkün değildir: Gerçek bir devrimci liderin kaybı -ve bu kişi, kilit ve kritik bir önderlik rolü oynayan bir bireyse- bu durum hepimizin göğsünden bir kalbin sökülmesine benzer. Böyle şeyler olduğunda, bununla ilgilenmeli, yeni liderler öne çıkmalı ve devrimci davaya rehberlik etmeye devam etmek için öne çıkarılmalıdır. Ancak her şeyden önce de, böyle şeylerin olmasını önlemek için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız.

Kilit devrimci liderler, sahip olduğumuz her şeyle savunulmalı ve korunmalıdır. Onlar, aslında, yoğunlaşmış biçimde devrimci halktır. Halkın sunduğu, tarihin belirli bir noktasında ortaya çıkardığı ve öne çıkardığı en iyi şeyleri somutlaştırırlar. Bu tür devrimci liderlere saygı duymak, onları korumak ve savunmak, halkın kendisine saygı duymak, onları korumak ve savunmak demektir.

Devrimci saflarda her zaman birçok farklı şey ve ilerlemenin doğru yolunun ne olduğu hakkında tartışmalar ve çekişmeler olacaktır (ve her zaman da olmalıdır). Bu çok sağlıklı ve önemlidir ve devrimci saflardaki kitle çizgisinin bir ifadesidir ve birçok yönden devrimin ve inşa edeceğimiz gelecekteki toplumun “besini” olacaktır.

Ancak düşmana karşı saflarımızı sıkı sıkıya kapatıyoruz ve onlara güçlü ve çatlaksız bir birlik duvarı ve önderliğe bağlılık sunuyoruz. Bu durum, kendi saflarımızı ihlal etmelerini daha da zorlaştırıyor.

Bunu düşmana çok keskin bir şekilde hissettirmeliyiz: Eğer devrimci liderlerimizin peşine düşerseniz, önce bizim ve devrimci halkın içinden geçmeniz gerekir. Bu derece ciddiyiz.

Devrimci bir komünist lider olmak ne demektir? Devrimci partinin farklı düzeylerde ve yeteneklerde birçok lideri vardır. Çeşitli farklı güçleri bünyesinde barındırırlar. Hepsi devrimci mücadelenin uygulayıcıları olduğu kadar vizyoner kişilerdir, ancak hiçbiri bugün devrimci halkın ya da yaratmaya çalıştığımız gelecekteki yeni toplumun en iyi özelliklerinin cisimleşmiş hali değildir. Bu, partinin gücünün ve kuvvetinin en iyi şekilde onun kolektivitesi ile ifade edildiğinin bir başka ifadesidir.

Yine de her lider, devrimi ve yeni toplumu gerçeğe dönüştürme sürecinin önemli bir parçasıdır. Her biri kendi özel güç ve yetenek karışımını devrime getirir. Her biri, diyalektik ve tarihsel materyalizmin bilimsel metodolojisini devrim yapmanın meselelerini incelemek ve uygulamak için mücadele eder. Her biri birçok şeyi doğru ve bazı şeyleri de yanlış yapar, hepimiz devrim yapma sanatında daha güçlü ve daha iyi olmayı deneyimleyerek öğreniriz.

Her biri küçük kaygılar ve kişisel çıkarlarla değil, insanlığın büyük çoğunluğunun ihtiyaçlarını daha iyi karşılamak için işlerin nasıl yapılabileceğine dair bir vizyonla motive olurlar. Her biri bazen yorulur, ama sonra bir kez daha çok çalışmak için mücadele eder. Her biri bazen korkar, ama sonra bir kez daha cesur olmak ve korkmamak için mücadele eder.

Her şeyden önce, tüm gerçek devrimci komünist liderlerin ortak noktası şudur: Diyalektik materyalizme dayanarak, halk kitlelerine olan stratejik güven.

Devrimci bir liderin hayatı, fedakarlık ve sıkı çalışma, sık sık hayal kırıklıkları, kendinden şüphe etme ve önemli riskler ile kitlelere özverili bir bağlılık ve daha iyi bir dünya için mücadeledir. Ve aynı zamanda başka bir nokta daha vardır: Özellikle halk kitlelerinin kinizmlerini, korkularını veya umutsuzluklarını daha kolay bir şekilde atarak, onların devrimci harekete katılmaları için coşku ve yaşam dolu bir meydan okuma ile öne çıkarlar.

Halkın her şeyi yenen ruhu ve güçlü birliği ve onun devrimci ifadesi, devrimci saflarda yol alır ve her gerçek devrimcinin ruhu başka hiçbir şeye benzemez! Bu muazzam bir şeydir ve -temel halktan beslenen ama onların büyüyen özgürleşmeleriyle asla beslenemeyen- soğuk ve kalpsiz burjuvalar bundan asla zevk alamayacak ve hatta korkacaktır. Ama bu bizim için her şeye değer.

Devrimci yoldaşlar: Partimizi, devrimci önderlerimizi, devrimci halkımızı ve devrimci bir gelecek vizyonumuzu savunmalı, desteklemeli ve kutlamalıyız. Çünkü bunlar etle tırnak gibidirler.

Partimizin Merkez Komitesi Başkanı Bob Avakian Hakkında:

Merkez Komitemizin Başkanı Yoldaş Avakian’ın büyük bir devrimci lider olduğunu gerçekten nereden biliyoruz? Bu makul bir sorudur ve yanıtlarken cesur ve dürüst olmamız gereken bir sorudur.

Bunun ispatının eninde sonunda tarihin akışı ve kitlelerin eylemleri olacağını biliyoruz. Ancak bu arada, halihazırda pek de az gösterge yok.

Örneğin, Partimizin tüm kolektivitesinin en iyi ve en yoğun temsili olan Parti Merkez Komitesi olan kolektivite, bu uzun yıllar boyunca Merkez Komiteye ve onun aracılığı ile tüm Partiye önderlik etmesi için kendisini seçmeye devam ettiğini söylüyor.

Değişen bir toplumda ve dünyada o kadar uzun yıllar tutarlı devrimci pratik biriktirdiğini, asla pes etmediğini, davayı satmadığını veya devrimci yoldan düşmediğini de söylüyor. Kendini içinde bulduğu özel koşullar ne olursa olsun, özellikle Partiye güvenerek kilit siyasi ve ideolojik sorunlara ve kitlelerin duygularına dair bir anlayışa sahip olmanın yollarını her zaman bulmuştur.

Bir dizi kilit noktada test edilip kanıtlanması belli bir şey söylemektedir: Burjuva düşman tarafından takip edilmeye ve tehdit edilmeye dayandı. Devrimci hareket içindeki oportünistlerin ve karşı-devrimci güçlerin kişisel ve siyasi saldırılarına direndi. Aslında bu saldırılar, onu ve önderlik ettiği Partiyi daha güçlü kılmaktan başka bir işe yaramadı.

Önderlik konumu onun kendini beğenmesini sağlamadı, halka olan temel sevgisini asla kaybetmedi ve devrimci bir liderin -ve devrimin kendisinin- devrim yaratan bunları ortaya çıkaran halk kadar iyi ve geniş kapsamlı olduğunu unutmadı.

Öte yandan sorumluluktan asla vazgeçmedi. Zor zamanlarda pes eden, çok mızmızlananlar veya bu zorluklar için başkalarını suçlamaya başvuranlar -liderler, kitleler veya her ikisi- vardır. Yoldaş Avakian’ın yaptığı bu değil: Sorunlar olduğunda, tavrı ilk olarak Partiye ve kitlelere olan stratejik güvenini korumak ve ikinci olarak ne yapılması gerektiğini daha da iyi anlamak için MLM metodolojisini kullanmak için daha fazla çaba göstermektir. Bu hepimizin öğrenebileceği bir şey!

Kitlesel ayaklanma ve devrimci ilerleme zamanlarında, Yoldaş Avakian, hem yakın savaşta hem de her şeyden önce uzun vadeli stratejik hedeflerimiz için kazanımları maksimize etmeye yardımcı olmak için muazzam bir enerji ve coşkuyla uygular ve aynı zamanda böylesi bir yükseliş ve ilerlemede “geri adımlara” ve bu yükselişin ortaya koyduğu veya keskinleştirdiği daha geniş eğilimlere ve daha büyük sorulara derin şekilde bakar. Bundan da hepimiz dersler çıkarmalıyız.

Devrime rehberlik etmek, bir mercan kayalığında bir tekneye kılavuzluk etmeye ya da bir mayın tarlasında bir müfrezeye önderlik etmeye benzer. Her gün yapılacak seçimler ve kararlar vardır: Hangi öncelikleri belirlemeli, hangi tuzaklardan kaçınmalı, hangi açıklıklara gitmeli? Devrimci güçleri ilerletmek ve güçlendirmek için azami çabayı gösterirken düşmanın saldırılarını başarılı bir şekilde nasıl önleyebiliriz, mümkün olan en geniş kapsam ve vizyonla görüşümüzü geleceğe odaklanarak. Yoldaş Avakian’ın birkaç kez değişen koşulları doğru bir şekilde analiz etmek için MLM metodolojisini kullanma ve bu temelde devrimci güçlere çok önemli bir yön ve rehberlik sağlama yeteneğinde öne çıktığı -ABD’de ve uluslararası alanda devrimci yolun gelişiminde yine kritik dönemeçler- oldu.

Bunun çarpıcı örneklerinden biri, Mao’nun ölümünün ardından Çin’deki olayların karşı-devrimci karakterinin ve bunların, devrimin eski kalesinde kapitalizmin restorasyonuna nasıl yol açacağının analizi ile uluslararası devrimci saflarda büyük bir kafa karışıklığı, yönelim bozukluğu ve kargaşa dönemini ortadan kaldırmasıdır.

Yoldaş Avakian, birkaç başka olayda, devrim saflarında ortaya çıkan açık düşmana veya devrim saflarında ortaya çıkan karşı-devrimci siyasi hatlara ve eğilimlere, ekonomizm, çeşitli türlerde reformizm, maceracılık, sosyal şovenizm ve diğer çeşitli teslimiyet biçimlerine devrimci güçleri teslim olmaktan uzaklaştırdı.

Ancak Yoldaş Avakian bunu bir çeşit “büyü” ile yapmadı. Bunu, tarihin derslerini damıtıp yoğunlaştırma ve MLM’nin temel ilkelerini ve bilimsel metodolojisini, devrimci hareketin gelişen gereksinimleri de dahil olmak üzere sürekli değişen nesnel ve öznel koşulların analizine uygulama konusundaki özel yeteneğini sistematik ve tutarlı bir şekilde kullanarak yaptı. Tarihsel kapsamı, vizyonu ve çok keskin bir şekilde MLM metodolojisini, kitlelerin duygularına dair derin bir anlayışla ve pratik devrimci hareketin sorunlarına dair derin bir anlayışla birleştirme konusundaki özel yeteneğiyle, Yoldaş Avakian, defalarca başkalarını devrimci çizgiler, eğilimler ve genel stratejik hedeflerimize doğru ilerlemek için pratikte neler yapılabileceğini ve yapılması gerektiğini belirlemek için devrimcileri karşı-devrimcilerden ayırmaya yönlendirdi. Yoldaş Avakian, MLM’nin duruşunu, bakış açısını ve yöntemini uygulayarak, belirli bir zamanda ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar, yanlış akıntılara defalarca karşı koymaya cüret etmiş ve doğru çizgi etrafında birleşebilecek herkesi birleştirerek Partimizin devrimci güçlerine iki çizgi mücadelesini yürütmede önderlik etmiştir.

Bunu yoldaş Avakian’dan daha iyi kimse yapamaz.

Ve belki de Partimizde muazzam bir sevgi ve saygı duymasının her şeyden çok nedeni budur. O, hiç abartısız, Partimizin yegane en büyük bireysel kaynağı ve silahıdır.

Aynı zamanda, kendisi bunun Parti’nin ve nihayetinde halk kitlelerinin kolektivitesinde kök saldığını, buradan beslendiğini ve ona hizmet etmesi gerektiğini anlamakta ve bu anlayışa öncülük etmektedir.