Kısa bir süre önce sosyal medya kanalları üzerinden bazı fotoğraf sanatçılarının Kadın ve LGBTİ modelleri taciz ve istismar ettiğine yönelik bazı ifşalar yayınlandı. Ardından birçok kadın ve LGBTİ birey çok haklı olarak kendi başlarına gelen ve “sanat” kisvesi altında yapılan taciz ve istismarı teşhir etmeye başladı.
Teşhir ve ifşaların “aile yılı” adı altında kadının bastırılmasının ve LGBTİ bireylerin düşmanlaştırılarak hedef gösterilmesinin ağır politik atmosferinde gerçekleşmesi açısından da çok önemli olduğu kesinlikle bilinmelidir. Teokratik faşist rejim “LGBT ideolojisi” safsatası altında azgın bir saldırı yürütürken kendi “ideal kadın” inşasını topluma dayatıyor. “Muhafazakar”, aileye bağlı, erkin bir uzvu olarak kadının var olmasını söylüyor. Rejime “muhalif” olan ama bu sistemin, onun yönetici sınıflarının aynadaki aksi sureti olan “liberal” akıl ise, kadının “ev içi metalaştırılmasından” çıkararak, “toplumsal metalaştırılmanın” parçası haline getiriyor. Kadın böylece bu aterkil toplumda “özgür” birey olarak, “ailenin” zincirlerinden kopabiliyor kendi “seçimini” yapabiliyor ama aynı ataerkil dünyanın devamlılığı temelinde baskı ve sömürü değişik formlarda devam ediyor. Bob Avakian’ın da söylediği gibi:
“Bir kadına burka giydiren zihniyetle, tanga giydiren zihniyet aynıdır”. Zira ikisi de kadını kendi metası olarak görmektedir; birinde “ev içi” iken diğerinde ise “sınırları aşmıştır”. Bu yaşadığımız kapitalist patriyarkal toplumun en belirgin özelliklerinden biridir.
Fotoğrafçı ifşalarının ortaya çıkardığı – ki birçok insan tarafından da bilinen- bu tür istismar ve tacizlerin daha fazla “az ünlü” kadınlara yapıldığı hakikatidir. “Sanatçı” böylece elinde bulundurduğu statü ile daha “az ünlü” genelde de genç kadınları “etkileyerek” ve bazen de şiddete varan yöntemlerle taciz ve cinsel istismarlarını sürdürebilmektedir. Bu olay kapitalist toplumdaki statünün patriyarkayla birleşince nasıl korkunç sonuçlara evrildiğinin göstergelerinden biridir.
Şimdi daha fazla insan, “sanat” camiasında ya da çevrelerinde yaşadıkları rızalık inşası sonrası ya da açık saldırganlık biçiminde yaşadıkları taciz ve cinsel istismar suçlarını ortaya döküyor. Ve yine birçok insan toplumsal baskı ya da yaşadıkları korkulardan – ki bu da toplumsal ilişkilerin parçasıdır- ötürü başına gelen korkunçlukları ifade dahi edemiyorlar. O yüzden, artan oranda insanın, cinsel taciz ve istismar suçlarını kamusal bir şekilde dile getirmesi, dile getiremeyenler açısından da son derecede önemlidir. Burada bu suçları işleyen ve bu köhnemiş dünyanın onun gerici bakış açısını -kadınların, LGBTİ’lerin bastırılması, objeleştirilmesi, şeytanileştirilerek hedef gösterilmesi- belirli düzeylerde temsil etmektedir ve bu temsillerin teşhir edilmesi son derecede önemlidir.
İfşa ve teşhir sürecinden en temel ve kesinlikle en acil gereksinim ise tüm bu suçların, yaşadığımız sistem tarafından anbean üretildiği, korunduğu ve güçlendirildiği gerçekliğinin akılda tutulması ve bunların yaşanmadığı bir dünya için kapitalist sisteme içkin olan ataerkinin köklerinden sökülüp atılması hedefiyle hareket etme bilincinin temel alınması ve yaygınlaştırılmasıdır. Bu yapılmadığı takdirde bu tür cinsel taciz ve istismar olayları, birkaç suçlunun ipinin çekilmesiyle sınırlanacaktır. Bu haklı ve meşru öfkenin suçların temsilleriyle birlikte ama kesinlikle bunu aşarak, bu sistemin kalbine -baskıcı, sömürücü, türcü ve ataerkil kapitalist toplum- yönelmesi, insanlığı, gezegeni ve üzerinde yaşayan diğer hissedebilen canlı türlerini özgürleştirebilmesi temel yönelimiyle hareket etmelidir. Bu son derecede gerekli ve acil olan temel ihtiyaçtır!
Bob Avakian’ın da söylediği üzere;
“Kadınların ezilmesi ve onların kurtuluşu için verilen mücadele, tüm boyutlarıyla, hem bu ülke içinde hem de bir bütün olarak dünyada stratejik bir sorun olarak, her türlü baskı ve sömürünün kökünü kazıma ve bütün insanlığın kurtuluşu için yürütülen genel mücadelede hayati bir önem oynayabilecek ve oynaması gereken bir şey olarak görülmelidir.”
“Birini hariç tutarak bütün zincirleri kıramazsınız. Hem erkeklerin kadınlar üzerindeki baskısını devam ettirmek isteyip, hem de sömürüden ve baskıdan kurtulmak istediğinizi söyleyemezsiniz. Hem insanlığın yarısını köleleştirip, hem de insanlığı özgürleştirmekten bahsedemezsiniz. Kadınlara yönelik baskı, toplumun efendiler ve köleler, ezenler ve ezilenler şeklinde bölünmüş olmasıyla doğrudan bağlantılıdır ve tüm bu koşullara son vermeden kadınların kurtuluşu imkansızdır. Kadınlar yalnızca devrim yaparken değil, bu devrimin tamamında muazzam bir rol oynayacaktır. Proleter devrimin sağlam bir gücü olarak kadınların öfkesi tamamen açığa çıkarılmalıdır.”