ABD ve İran arasındaki münakaşa bir kez daha hız kazanıyor.
Pek çok burjuva yorumcu ABD ve İran arasında nükleer programa dair pazarlıkların iyi gitmediği konusunda uyarıda bulunuyor. Hatta daha da ileri giderek; görüşmelerin düşmesi halinde bu münakaşanın, askeri çatışma veya direkt olarak savaşa dönüşebileceği konusunda uyarıda bulunuyorlar.
New Yorker’daki uzunca değerlendirmesinde Robin Wright, Biden hükümetinin bir yetkilisine dayandırdığı haberinde şöyle bir cümle aktarıyor: “Eğer diplomasi tekler ve İran nükleer programını hızlandırmaya devam ederse ABD 2022’nin ilk çeyreğinde bir nükleer krizle karşı karşıya kalabilir”. Daha sonra ise potansiyel savaş ihtimaliyle ilgili uyarılarda bulunuyor:
‘’…İsrail veya ABD tarafından yürütülecek çok boyutlu bir askeri harekat bölgede pek çok cephede savaşı tetikler. İran’ın mevcut silahlanması eskiye nazaran son derece iyi; askeri ve siyasal ağırlığı olan temsilcileri ise modern tarihinde olmadığı kadar ödünsüz. Nükleer antlaşma sadece bir başlangıç olabilir ve bu Amerikan’ın İran zorluğuyla karşılaşan sekizinci başkanı için belki de sadece en kolayı olabilir.’’ [i]
Wright burada yönetici sınıflar için konuşmuyor; kendisi saygın ve nüfuzlu bir gazeteci; uyarısı ciddiye alınmalı. Eğer böyle bir savaş çıkarsa bu gerçekten de ciddi ve potansiyel olarak felaketvari olur. [ii]
Burada Wright tarafından betimlenen dinamiklere daha derinden gireceğiz ancak bundan önce kadrajı biraz daha geriye çekip bütün bunların cereyan ettiği çerçeveyi görebilmek gerekiyor.
Arka Plan ve Kontekst: Kim En Çok Şiddeti Açığa Çıkardı, Kim Bölge ve Bütün Dünya İçin Daha Fazla Tehdit Anlamına Geliyor?
İkinci Dünya Savaşından sonra ABD, Ortadoğu ve Orta Asya’yı dizginleri altına aldı. Bunun üzerinden geçen 70 yılda Amerika’nın savaşları, vekalet savaşları, darbeleri, yaptırımları, baskıcı (ama ABD’ye itaatkar) rejimlere destekleri ve drone saldırıları bölgede kelimenin tam anlamıyla milyonlarca insanın ölümü ve çok daha fazlasının hayatlarının mahvolmasıyla sonuçlandı.
Şimdi, ABD’ye karşı olan rejimlerin ve hareketlerin büyük çoğunluğu gericilerdir. Ve İran İslam Cumhuriyeti; İran halklarını sömüren, kadınların üzerinde ağır ataerkil sınırlamalar getiren, her türlü rahatsızlık ve protestoyu en şiddetli şekilde bastıran, keyfi bir şekilde insanları hapseden, işkence eden ve siyasi mahkumları idam eden aşırı derecede baskıcı, köktendinci bir teokrasidir. Bütün anti-ABD retoriğiyle beraber İslam Cumhuriyeti hiçbir zaman küresel kapitalizm-emperyalizmden kopmakla ilgilenmemiş, İran’ın sistemdeki konumunu yeniden tanımlamak ve Ortadoğu ve ötesindeki gerici etkisini genişletmek istemiştir.
Ancak kim defalarca kez fazla sayıda zarara neden olmuştur? Gerçekten ‘’barışa tehdit’’ olan kimdir? Kim bölgeye dünyadaki bütün güçlerden çok daha orantısız bir şekilde, on yıllardır yıkıcı boyutlarda kargaşa ve kaos getirmiştir?
Bu soruların cevabı açık bir şekilde kan emici ABD emperyalizmi ve onların vahşi müttefikleridir!
Devrimci önder ve yeni komünizmin yazarı Bob Avakian burada işleyen dinamiği analiz etmiştir:
“Buradaki çekişmede bir yanda Cihad diğer yanda McDünya/McHaçlıSeferi’ni görürüz, bunlar insanlığın sömürgeleştirilen ve ezilen ve tarihsel olarak miadı dolmuş katmanlarına karşı, emperyalist sistemin tarihsel olarak miadı dolmuş egemen sınıfı şeklinde bulunurlar. Bu iki gerici kutup birbirlerine karşı olsalar da aslında birbirlerini güçlendirirler. Eğer bu “miadı dolmuşlardan” birinin yanında yer alırsanız, en sonunda ikisini de güçlendirirsiniz. Her ne kadar bu çok önemli bir formülasyon olsa ve dünyanın şu evresinde süreçleri yöneten dinamikleri anlamak açısından kritik önemde olsa da, aynı zamanda bu “tarihsel olarak miadı dolmuşlardan” hangisinin daha büyük zarar verdiği ve insanlığa karşı daha büyük tehdit oluşturduğu konusunda açık olmamız gerekiyor: Bu da, tarihsel olarak miadı dolmuşlardan emperyalist sistemin egemen katmanıdır, ve özellikle de ABD emperyalistleridir.”
ABD’nin İran Nükleer Müzakereleri – Gerici ve Miadı Dolmuş Güçlerin Çarpışması
ABD ve İran arasındaki nükleer müzakereleri bu gerici çarpışmanın dinamiklerini ve insanlıkla beraber gezegen için ortaya çıkardığı tehditleri göstermektedir.
2015 yılında İran, ABD (Obama-Biden hükümetinde) ve diğer dünya güçleriyle [iii] nükleer zenginleşme programını sınırlayacak ve böylece çok sert olan ABD’nin ve diğer ülkelerin ekonomik yaptırımlarının kaldırılacağı bir antlaşma imzaladı. Bu barışa doğru atılmış bir adım olmadığı gibi taraflar arasındaki antagonizmaları çözmeye yönelik bir adım da değildi. Bu antlaşma karşılıklı tarafların kendi çıkarlarını-sonuna kadar gerici- ilerletmek adına imzaladıkları bir antlaşmaydı ve birbirleriyle olan ölümcül dinamikleri bitirmedi. [iv]
İran antlaşmanın şartlarına bağlı kaldı. Ancak bundan sadece üç yıl sonra, faşist Trump sözleşmeyi tek taraflı olarak feshetti çünkü kendisi ve ABD yönetici sınıfı (ve İsrail) bunun İran’a çok fazla verdiğini ve ABD’nin emperyalist çıkarlarına zarar verdiğini düşünüyorlardı. Bundan hemen sonra Trump sayısı 1000’i geçen yaptırımları uygulamaya soktu. Bu yaptırımlar sonucunda sıradan İranlılar arasında yoksullaşma arttı, acılar baş gösterirken, ölümler dahi yaşandı. Bununla beraber ABD, İran’a karşı direkt (ve bazen İsrail tarafından gerçekleştirilen) başka savaşkan eylemlere girişti; yüksek hükümet yetkililerini, önemli bilim insanlarına suikast düzenledi; bunlar tam anlamıyla savaş suçlarıydı.
ABD’nin bu hareketleri antagonizmaları bir kez daha güçlendirdi. İslam Cumhuriyeti buna cevaben bölgesel müttefikler ve askeri vekilliklerinden oluşan ağını inşa etmeye devam etti. Raporlara göre askeri cephaneliği ciddi anlamda büyürken nükleer programı %60 zenginleşti-bu her ne kadar şu anda bir tane yapmasa bile nükleer bir silah için gerekli %90 zenginleştirilmiş[v] orana yaklaştı- ve bunu emperyalist tehditlere ve saldırılara karşı bir koz olarak kullanırken, bölgesel rakiplerini de tehdit etmeye devam etti. İran rejimi antlaşmanın imzaladığı yedi yıl öncesine göre Rusya ve Çin tarafından çok daha fazla destekleniyor. Trump’ın hamleleri karşılığını Batıya karşı septik ve güvensiz ağır köktendinci teokratların ülkeyi yönetmeye başlamasıyla sonuçlandı.
Emperyalist Demokratlar Trump’ın nükleer antlaşmadan haşin bir şekilde çekilmesine karşı çıktılar. Biden ofise geçtiğinde 2015 antlaşmasının başka bir formunun konulması için yoğun müzakerelere başladı, bunlar şu anda gerçekleşiyor.
Ancak zemin değişti ve görüşmeler zorluklarla dolu. ABD hakim sınıfları kendi aralarında çok derin bir şekilde bölünmüş durumda ve İran’a daha sonraki bir başkanın antlaşmayı feshetmeyeceğinin garantisini kimse veremiyor. ABD, Afganistan’da ve Irak’ta yenildi. Bununla beraber yükselen Rusya ve Çin zorluğunun da eklenmesiyle bölgedeki ‘’askeri ayakizini’’ düşürmek zorunda kaldı. Ve Biden’ın ekibi aslında şu an da Trump rejiminin 2015 antlaşmasının orijinal haliyle ilgili çekincelerinin pek çoğunu paylaşıyor.
Genel olarak ABD ve İsrail, İslam Cumhuriyeti’nin nükleer silaha sahip olmasına hatta sahip olabilme potansiyeli olmasına bile müsaade etmeyecekleri konusunda çok kararlı olduklarını belli ettiler. Bunu engellemek için gizli operasyonlar, suikastlar ve/veya askeri güç kullanmaya hazırlar. Biden, Haziran’da “İran benim nöbetimde asla nükleer bir silah alamayacak” dedi.
Yani diplomasi her ne kadar ilerlemekte olsa da ABD askeri opsiyonu, canavarca çıkarlarıyla uyumlu istediği bir sonuç elde etmek için masada tutuyor, bu aynı zamanda yanlış hesaplamaları ve savaş tehlikesini de arttırıyor.
Bu durum ABD ve İSC arasındaki mesafeyi arttırırken antlaşmayı da zorlaştırıyor. Aynı anda İsrail ve Suudi Arabistan İSC’ye karşı inanılmaz derecede düşmanca davranıyor ve ABD politikalarıyla tamamen uyumlu bir yol izlemiyor. Yani askeri çatışma tehlikesi özellikle de görüşmeler düşerse çok daha fazla yükselecek!
Bütün bunlar -her iki tarafınkiler- çok tehlikelidir ve kitlelerin çıkarlarıyla hiçbir ilgileri yoktur. Aslına bakılırsa bunlar insanlığın büyük bölümünü çok ciddi riskler altına koymaktadır!
Enternasyonalizm, Devrimci Yenilgicilik ve Başka Bir Yolu Öne Sürmek
O halde devrimciler ve insanlığın kurtuluşunun hasretini çekenler bu ağır duruma nasıl yaklaşıp, harekete geçecekler?
Yeni başlayanlar için Bob Avakian’ın dediği gibi, “Amerikalıların hayatları diğer insanların hayatlarından daha değerli değildir.” (Basics 5:7)
Ve hayır, Amerika iyiliğin gücü değildir. Yöneticileri dünyayı daha iyi bir yer yapmaya çalışmak için ‘’ellerinden gelenin en iyisi yapan’’ iyi niyetli insanlar değillerdir. Aksine; küresel bir baskı, yağma ve vahşi sömürü sisteminin yöneticileri ve temsilcileri olan toplu katliamcılardır. Yaptıkları hiçbir şey desteklenmemelidir-aksine karşı çıkılmalıdır çünkü eylemleri haksızdır ve yenilgileri, imparatorluklarının insanlık ve gezegen üzerindeki dizginlerini zayıflatmaktadır. Yani bu yenilgilerini sadece hoş karşılamakla kalmamalıyız ancak yenilgilerinin devrimi yakınlaştırdığı anlayışının kavranması noktasında başkalarını bunun için eğitmeli – ve sert bir şekilde mücadele yürütmeliyiz. (Bunlar hiçbir şekilde gerici İran teokrasisini veya Rusya ve Çin gibi büyük baskıcı güçleri desteklemek anlamına gelmez, böylesi bir duruş sadece ABD’yi desteklemenin tersyüz edilmiş halidir.)
Felaket Bir Şey Veya Gerçekten Özgürleştirici Bir Şey makalesinde:
“Hem acil hem de genel stratejik açıdan, bu asalak bireyciliğe meydan okumakla fazlasıyla bağlantılı olarak Amerikan şovenizmine -Amerika’nın ve Amerikalıların herkesten daha iyi ve daha önemli olduklarına dair iğrenç fikre- karşı ciddi, kararlı ve amansız bir mücadele yürütülmelidir. Daha önce de belirttiğim gibi, bu iğrenç düşünce bu ülkedeki geniş kesimlere, hatta mazlumlara bile bulaşan bir zehirdir; ve halk kitleleri bu Amerikan şovenizminden kopmadıkça, mevcut gidişata olumlu ve devrimci bir çözüm getirilemez. Bu Amerikan şovenizminin temel ve en çirkin tezahürlerinden biri, çok sayıda “ilerici” ve “uyanık” insan arasında bile ABD ordusuna verilen mide bulandırıcı destektir. Tüm bu mide bulandırıcı “hizmetleriniz için teşekkür ederiz” sözüyle birlikte kendini gösterir, yani dünyadaki en sömürücü, baskıcı ve yıkıcı toplumsal gücün çıkarlarını ve hedeflerini uygulamak için korkunç savaş suçları ve insanlığa karşı suçlardan oluşan ABD kapitalist-emperyalizmine bir “hizmetin”. Bununla mücadele etmek ve insanları bunu kabul etmemeleri ve buna karşı çıkmaları için kazanmak -toplumun tüm kesimleri arasında- acilen ihtiyaç duyulan devrimi inşa etmek ve sonrasında devrimi devam ettirebilmek için şimdiden çok önemlidir ve bunun kesin stratejik sonuçları vardır.”
Ancak sadece bu da değil. Bir kez daha BA’dan alıntılamak gerekirse, enternasyonalizm “önce tüm dünya gelir” demektir. Enternasyonalizm bütün dünyadaki kitleler ile baskının her türlü biçimine karşı, ister Batı emperyalistleri olsun ister ezilen ülkelerdeki veya Üçüncü Dünyadaki gericiler olsun, isterse de İran’daki gibi köktendinci teokrasiler veya başka gerici rejimler olsun; baskının her türlüsüne, miadı dolmuş bütün rejimlere karşı mücadele yürütmektir. Enternasyonalizm başka bir yolu öne sürmek – komünizm yolunda devrim ile emperyalizme ve İslami köktendinciliğe karşı radikal şekilde özgürleştirici bir alternatifi öne sürmektir. Ve aynı zamanda bu yoldaki diğer devrimciler ve dünyanın her yerinde baskının farklı biçimlerine karşı savaşanları karşılamak, desteklemek ve dayanışma inşa etmektir.
Bu devrimci güçler İran Komünist Partisi Marksist-Leninist-Maoist ve yeni kurulan Afganistan Yeni Komünizm Hareketi’ni (JAKNA) de içermektedir. Bu yapılar yeni komünizmi uygulamaya çalışmakta ve bu mücadele de ciddi fedakarlıklar yapmaktadırlar. Bu aynı zamanda Avrupa’da, İranlı siyasi mahkumların özgürlükleri için mücadele yürüten ve dünyanın diğer yerlerinde insanları da bu mücadeleye çağıran Kafesi Yak/Kuşları Serbest Bırak (Burn the Cage/Free the Birds) gibi gruplarla da bir araya gelmek anlamına gelir.
ABD ve İran arasındaki mevcut çatışma tehlikelerle yüklüdür. Daha ötesinde, acil bir kriz olan nükleer müzakerelerinden nasıl bir sonuç çıkarsa çıksın, siyasi olarak patlamaya hazır ve her an patlayabilecek bir uluslararası çelişkiler silsilesi bulunmaktadır.
Dipnotlar:
[i] Wright burada daha önce Carter ile başlayarak yedi ABD Başkanı’nın İslam Cumhuriyeti ile antagonistik çelişkiler yaşadığına gönderme yapmaktadır. Ancak bu listeden Eisenhower’ı çıkartır. Aslında Eisenhower 1953 yılında İran’ın seçimle gelen başkanı Mussadık yerine ABD destekli darbeyle gelen ve bir Amerikan kuklası olan Şah Rıza Pehlevi’yi desteklemiş ve bu darbeye sponsor olmuştur.
[ii] Jerusalem Post gibi başka gazetelerde de emperyalistlerin bu zorluğu nasıl halledecekleri yönünde keskin tartışmalar bulunmaktadır ki bu da sürecin nasıl çözüleceğine dair bir kat daha belirsizlik eklemektedir.
[iii] Rusya, Çin, Fransa, Almanya ve Britanya.
[iv] Bkz. Larry Everest, The U.S-Iran Nuclear Deal& the Imperialists Dilemma, Revolution, 10 Ağustos, 2015.
[v] Burada belirtilen ‘’zenginleştirilmiş’’ ifadeleri uranyumun zenginleştirilmesinden bahsetmektedir. Nükleer bir bomba yapılabilmesi ve bunun kullanılabilmesi için %90 saflıkta zenginleştirilmiş uranyuma ihtiyaç vardır.
Add comment