Yeni Komünizm

HTŞ’nin Doğası, Gelişimi ve Niteliği Üzerine

Esad’ın devrilmesi sonrası insanlar Sednaya hapishanesinde(1) ve toplu mezarlarda(2) sevdiklerini aramanın ve belki sadece kemiklerine ulaşabilmenin yasını tuttu. Kimi kesimdeki sevinç ve yas gibi karışık duygular, yerini kimlerin iktidara geldiğini sorgulamaya, kaygıya ve protestolara bıraktı. HTŞ’nin siyasi yönetimde kadınlara yer vermeye niyetinin olmadığını söylemesinden sonra, kadınlar Noel ağacının yakılmasından sonra da Hristiyanlar sokaklara döküldü. Cihatçıların ev baskını, yağma, kadınlara taciz, kaçırma ve infazları hızla başladı. Arap Alevi toplumu için önemli kişilerden Hüseyin bin Hamdan el Hasibi’nin Halep’teki türbesinin yakılması bardağı taşıran damla oldu. Lazkiye, Tartus, Cebele, Hama, Humus’ta Alevilerin kitlesel gösterilerine HTŞ ateşle karşılık verdi ve Eski Esad güçlerinden hesap sorduğunu söyleyip, Alevilere karşı cadı avı ve katliam başlattı. Batılı emperyalistlerin “ılımlı İslam” ambalajında pazarlayıp meşruiyet yaratmaya çalıştığı HTŞ’nin imaj balonu bir ay bile dayanamadan patladı. Selefi cihatçı özünün imaj değişim çabalarıyla neden değişemeyeceğini ve önümüzdeki günlerde nasıl bir düzen kuracağını HTŞ’nin evveliyatı gösteriyor.

HTŞ, El Kaide’nin Suriye kolu olan El Nusra Cephesi’nin devamıdır. 2003’te ABD’nin Irak’ı işgalinden sonra Irak’ta El Kaide’ye katılan HTŞ lideri Ahmed Hüseyin el Şara (savaşçı adı Ebu Muhammed el Colani), Irak’ta güç kaybettikten sonra 2011’de Suriye’deki ayaklanmaları fırsat olarak görüp 2012’de El Kaide’nin Suriye kolu El Nusra Cephesi’ni kurdu. ABD aynı yıl içinde terör örgütü olarak ilan etti ve 2013’te de Colani’yi “özel olarak belirlenmiş küresel terörist” listesine aldı.

Hem El Nusra Cephesi hem IŞİD başlangıçta Irak El Kaidesi’nden doğup, sonrasında iktidar mücadeleleriyle ayrılarak amansız düşmanlara dönüştü. 2013’te IŞİD lideri Bağdadi, El Nusra Cephesi’nin IŞİD’in bir parçası olduğunu açıklamasından sonra Colani bu kararı reddetti ve ona savaşçı, silah ve para sağlayan El Kaide lideri Eymen el-Zevahiri’ye bağlılığını sürdürdüğünü ilan etti. Gruplar çatıştı ve Suriye’deki savaşçılar için rekabette binlerce kişi öldü. Suriye’deki Sünni cihatçı gruplar arasında üstünlük mücadelesindeki iç çatışmadan sonra Şubat 2014’te El Kaide, resmen IŞİD ile bağlarını kopardı(3). Ancak bu gruplara bağlı bireysel cihatçılar zaman zaman yurt dışında terör saldırıları düzenlemek için iş birliği yapmaya devam etti.

El Nusra lideri Colani kısa sürede Basra Körfezi’nde kendi bağışçılarını güvence altına alan, kontrolü altındaki bölgelerde vergilendirme ve varlıklara el koyma yoluyla gelir toplayan, isyancı saldırılar düzenlemede ustalaşan ve giderek artan sayıda savaşçıyı kendine çeken bir örgüt kurdu. 2014’te 8.000 savaşçıya ulaştı.

HTŞ Şemsiyesi Altında Birleşme

2016’da Colani, Zawahiri’nin onayı olmadan El Kaide ile de bağlarını kopardı(4) ve örgütün adını Jabhat Fatah al Sham (Levant’ın Fethi Cephesi)(5) olarak değiştirdi. Suriye güçlerinin Halep şehrini geri almasından sonra savaşçılarını İdlib vilayetine tahliye etti ve 2017’de diğer aşırılıkçı dört grupla HTŞ şemsiyesi(6) altında birleşti. Colani diğer isyancı grup Ahrar al-Sham ile çatışarak İdlib’te silah üretiminden sorumlu Ahrar grubunu(7), üst düzey askeri yönetiminden kişilerle birlikte 3.000 savaşçısını hakimiyetine aldı. Daha sonra Harakat Nour al Din al Zinki, HTŞ ile Ahrar al Sham arasındaki iç çatışmadan dolayı HTS’den ayrıldı. HTŞ altında birleşme, örgütün savaşçı sayısını ve askeri gücünü artırıp etkinliğini İdlib, Hama, Halep ve Dera gibi geniş bir coğrafyaya yaydı. ABD, HTŞ’yi terör örgütü ilan etti, Colani’nin tutuklanması için başına 10 milyon dolar ödül koydu.

HTŞ’nin güç mücadelesiyle diğer örgütleri hakimiyeti altına alması cihatçılar arasındaki ideolojik bölünmeleri derinleştirdi. Ahrar al Sham, Müslüman Kardeşler’in ana akım ideolojisini temsil ederken; HTŞ, El-Kaide gibi Selefi cihatçı anlayıştan geliyordu. Her ikisi de Şeriatı yasama için birincil kaynak olarak savunsa da Müslüman Kardeşler gibi ana akım İslamcılar, Şeriat temelli bir medeni devletin elde edilmesinde aşamalı bir yaklaşımı tercih ederken; El-Kaide gibi selefi cihatçılar yeniden bir Halifelik kurmak isterler ve bunu yapmanın tek yolunun İslam düşmanlarına karşı silahlı mücadele olduğunu savunurlar. Ancak burada temel olan ister “ana akım” isterse selefi olsun hepsinin de özü İslami köktenciliğe dayanır.

HTŞ şemsiyesi altında bu birleşme, ideolojik bir değişimden ziyade bir kabuk değiştirme ya da imaj değişim hamlesiydi. Bu yeni imaj ile HTŞ, grubun Suriye içindeki çekiciliğini sınırlayan El Kaide’nin küresel cihatçı gündeminden uzaklaşıp yerel yönetim, ekonomik konular ve insani yardımların idaresi gibi konulara odaklandı. Ancak temel ideolojisi olan Suriye’de İslami bir yönetim kurmaya dayalı cihatçı anlayışı değişmedi. HTŞ, uluslararası muhalefeti en aza indirip Suriye’deki İslamcı hareketleri kendine daha etkin bir şekilde bağlayarak radikal İslamcı kökenlerini yerel yönetime angaje etmeye çalışan pragmatik bir örgüt oldu.

HTŞ altında birleşme, aynı zamanda Astana görüşmelerine(8) denk gelir. Rusya ve İran destekli güçlerin desteğiyle rejim güçlerinin Halep’i geri almasından sonra, Türkiye’nin kol kanat germesiyle beş vilayette dört “gerilim azaltma bölgesi” oluşturulup cihatçı örgütler(9) İdlib’e yerleştirildi. HTŞ, İdlib’de Ahrar el Şam ve Nour el Din Zenki Hareketi gibi rakipleriyle çatışarak 2019’a kadar şehrin büyük kısmını kontrol altına aldı (10). HTŞ, aynı zamanda en büyük rakibi IŞİD ile de çatışıp kontrolü altındaki bölgelerde faaliyet gösteren IŞİD hücrelerine baskınlar düzenliyor ve IŞİD savaşçılarını tutuklayıp Türkiye’ye teslim ediyordu. 2019’da IŞİD lideri Ebu Bekir el Bağdadi bir Amerikan askeri operasyonunda öldürüldüğünde, Colani, Bağdadi’nin ölümünü memnuniyetle karşıladı(11).

Mart 2020’de Şam’ın müttefiki Rusya ve isyancıların destekleyicisi Türkiye’nin arabuluculuğuyla yapılan ateşkes, bölgeyi çevreleyen çatışmaları büyük ölçüde durdurdu (12). 2,9 milyon kişinin yaşadığı ve çatışmalardan bölgeye sürülenlerin çoğunun kamplarda kaldığı Türkiye sınırındaki İdlib, cihatçı grupların son kalesi haline geldi. 2.000 ila 2.500 savaşçısı olan El Kaide’nin Suriye kolu Hurras el Din; Çin’in Uygur azınlığından gelen 3.000 ila 4.500 savaşçıyla Türkistan İslam Partisi (TIP); Batı Avrupalı ve Çeçen savaşçılar; bazı IŞİD hücreleri ve binlerce Türkiye destekli savaşçı, İdlib’de HTŞ ile birlikte varlık gösteriyordu. Ankara, Mart 2020’deki ateşkes anlaşmasıyla İdlib’e yaklaşık 15.000 asker konuşlandırmıştı. 10.000 savaşçısı olduğu tahmin edilen HTŞ, diğer İslamcı örgütler üzerinde konsolidasyon sağlayarak İdlib’in yarısından fazlasını ve çevredeki eyaletlerin küçük kısımlarını kontrolü altına aldı (13).

HTŞ’nin diğer İslamcı örgütler üzerinde baskı kurması ve savaşçılarını tutuklaması protestoları tetikledi. Protestolarda önemli bir rol oynayan kadınlar, HTŞ’den tutukluları serbest bırakmasını istedi (14). HTŞ, Suriye ayaklanmasının 11. yıl dönümü etkinliğinde diğer cihatçı grupların bayraklarını yasaklayınca, Colani karşıtı sloganlar atan kişiler güvenlik güçleri tarafından alandan uzaklaştırıldı. HTŞ, Nisan 2022’de Fransa, Fas, Suudi Arabistan ve Türkiye’den gelen, aralarında bazı IŞİD üyelerinin de bulunduğu 50 yabancı cihatçıyı Türkiye’ye transfer etti. 2022 ortalarından itibaren HTŞ, İdlib’deki diğer cihatçı gruplara kıyasla askeri üstünlüğe sahipti. HTŞ’nin İdlib’de El Kaide ve IŞİD’e yönelik periyodik baskıları uluslararası toplumca iyi niyet göstergesi olarak sunulsa da bu hamleler esasen grubun yeminli düşmanlarını ortadan kaldırmak ve yerelde kendine muhalif sesleri bastırarak yönetimini pekiştirmek içindi.

HTŞ, Türkiye ile ilişkilerine dayanarak, SMO (Suriye Milli Ordusu)’nun fraksiyonlarıyla çoğu zaman Kuzeybatı Suriye’de koordinasyon içinde olurken (15), SMO içindeki gruplar arasındaki çatışmalara da dönem dönem dahil oldu (16). 2018 yılında Türkiye, HTŞ’yi resmen terör örgütü olarak ilan etse de, Türkiye HTŞ’ye Kuzeybatı Suriye’de kol kanat gerdi. Türkiye, Bahar Kalkanı Harekâtı ile İdlib’de Suriye rejiminin saldırısını engellemiş ve Mart 2020’de Rusya ile M4 karayolu boyunca yaklaşık 6.5 km genişliğinde bir koridor oluşturan ve Türk-Rus güçleri tarafından devriye gezilen bir ateşkes anlaşmasını hayata geçirdi. Bu anlaşma, 2022’ye kadar süren ateşkesle HTŞ’ye bir nevi kalkan oldu. HTŞ, SMO gibi Türkiye güdümünde olmayan ama pragmatik ilişkiler kuran bir örgüt oldu (17).

 

HTŞ’nin İdlib Yerel Yönetimi ve Ekonomisini Ele Geçirme Süreci

HTŞ’nin gelir kaynağı, ilk başta rejim ve muhalif fraksiyonlardan ele geçirilen ganimetler (18), fidye, bağış ve halktan zorla alınan zekâtla sınırlıydı. Ancak Kuzeybatı Suriye’de askeri ve siyasi de facto güç haline gelmesi için başka finansman kaynaklarına ihtiyacı vardı. Bunun için bölgedeki tüm yatırım ve ticaret faaliyetlerini kapsayan bir ekonomik sistem inşa etti. Siyasi meşruiyet kazanmak için altında birçok bakanlık (19) bulunan Suriye Kurtuluş Hükümeti’ni (SSG) kursa da, bu siyasi yapı daha çok HTŞ’ye yasal ve idari bir örtü olmaktan öteye gitmedi (20).

HTŞ, kurumsallaşarak SSG üzerinden Türkiye’den gıda maddelerinin ithalatı, tarım alanlarının kontrolü, benzin ve dizel ithalatı ile dağıtımı gibi gelir kaynaklarını kontrolü altına aldı. Yakıt ve enerji ticaretinden yaklaşık 1 milyon dolar kazanıyordu. Ayrıca insani yardımların dağıtımını kontrol ediyor ve bu malların bir kısmını HTŞ’nin çıkar ağlarını güçlendirmek için kullanıyordu. Bölgenin ayakta kalmasında uluslararası insani yardımların büyük payı oldu. Temel gelir kaynağı ise Türkiye ile en önemli sivil, insani ve ticari geçiş noktası olan Bab el-Hava sınır kapısından sağladığı yıllık 10-15 milyon doları bulan geçiş ücretleriydi (21).

HTŞ ayrıca çeşitli şirketler ve SSG altında kurumlar kurarak İdlib’de belirli sektörlerde tekel oluşturup siyasi gücünü güçlendirdi. Bunlardan en önemlisi yakıt ve petrol türevlerinin kontrolüydü. Ocak 2018’deki Zeytin Dalı Harekâtı’nın ardından Türkiye ve SMO’nun Afrin’i ele geçirmesi ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) kontrolündeki bölgelerden yakıt ithalatının kesilmesinden sonra HTŞ, Kuzeybatı Suriye genelinde petrol türevleri ticaretini tekeline almak için Watad Petrol Şirketi’ni kurdu (22). Şirket, kuruluşundan hemen sonra bir Türk şirketi olan MT aracılığıyla petrol türevleri ithal etmeye başladı.

Ticareti ve para akışını kontrol etmek için çeşitli birimler kuran HTŞ, İdlib’de döviz işlemlerini kontrol altına almak için önce Para Ajansı’nı (23), sonra kendi havale şirketi al-Waseet’i bir bankaya dönüştürerek Şam Bankası’nı kurdu. Banka, öncelikle Watad Petrol Şirketi’nin para transferlerini yapmak için hizmet vermeye başladı. İdlib’deki Türkiye etkisinin boyutunu göstermesi açısından da SSG’nin Suriye lirası (SYP) yerine Türk lirası (TL) (24)’na geçmesi çarpıcıdır. Mal fiyatları, maaşlar ve en önemlisi Watad Petrol Şirketi’nin kontrolündeki petrol türevleri ve gaz fiyatları TL’ye endekslendi. Birkaç gün içinde Afrin’deki Türk Posta ve Telgraf Teşkilatı (PTT) şubesi aracılığıyla büyük miktarda Türk lirası Şam Bankası’na aktarıldı. Şam Bankası (25), İdlib’de Türk lirası banknotlarının ana kaynağı haline geldi.

Ticaret ve finansal trafiğin devamı için elzem olan iletişim teknolojisi için de SSG, Telekomünikasyon Departmanı (29) aracılığıyla fiber optik kablolar döşeyerek ve iletişim kuleleri inşa ederek İdlib ve çevresindeki iletişim altyapısını denetimi altına aldı. HTŞ’nin Kuzeybatı Suriye ekonomisi üzerindeki kontrolü, yalnızca belirli sektörlerle sınırlı olmayıp, İdlib ve batı Halep’teki ticari ve ekonomik faaliyetlerin çoğunu kontrol eden geniş bir ortaklar ve iş insanları ağına dayanıyordu. Bu ağın gelişmesi, Kuzeybatı Suriye’deki siyasi ve askeri gelişmelerle, özellikle de Türkiye ile ilişkileri ve faaliyetleriyle şekillendi.

HTŞ, kurduğu kurumlarla kurumsal siyasi bir hükümet görünümü yaratırken, aynı zamanda bu birimleri demir yumruğunu kullanmak, zorla zekât paraları toplamak ve talanla gelirlerini artırmak için kullandı. Çiftçilerden ve iş yeri sahiplerinden Zekât Departmanı ile her yıl zorunlu zekât alıyordu (26). Zeytinyağı üreticileri ürettikleri yağın bir kısmının zorla zekât olarak alınmasını protesto edince, HTŞ çiftçilerin kasabasını bombalayarak beş kişiyi öldürdü. Mezhepçi Selefi anlayışıyla “mürtetler ve Şebbiha” olarak tanımladığı yerinden edilmiş Hristiyanların ve rejimle bağlantılı saydığı Alevi sivillerin evlerine el koydu (27). Ele geçirilen mülkler, örgüt komutanlarına “prim” olarak veriliyordu. Yeni tapulama işlemlerini de kurduğu Taşınmaz ve Mülk Kayıt Bürosu üzerinden yürütüyordu. Bu kurum, aynı zamanda yerinden edilip İdlib’de kamplarda kalan kişilerden de devlet arazisi üzerine çadır kurduklarını söyleyerek zorunlu kira alıyordu (28).

Şam’ı ele geçirmesinden aylar önce, Kuzeybatı Suriye’de oluşturduğu siyasi ve ekonomik yapı ve askeri hakimiyetine rağmen, bölge ciddi bir siyasi krizle çalkalanıyordu. Halk, Colani’nin görevden alınması, tutukluların serbest bırakılması ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi için eylemler yapıyordu. HTŞ’nin iç sorunları, üst düzey figürlerden Ebu Maria el-Kahtani’nin suikastı ve Ebu Ahmed Zekur’un örgütten ayrılarak Türkiye kontrolündeki bölgelere kaçışıyla derinleşti. Halkın bir kısmı HTŞ’nin bir cihatçı gruptan, mali kazanç ve nüfuz için yarışılan bir patronaj sistemine dönüştüğünü düşünüyor bu durum hem halkın öfkesini hem de iç bölünmeleri arttırıyordu. Şubat 2023 depremlerinden sonra kötü yönetim, yolsuzluk, vergiler, işsizlik, yetersiz yardım ve yaşam koşulları krizi halkın tepkisini büyüttü. HTŞ’nin muhalif seslere baskısı ve işkenceleri de bu huzursuzluğu körükledi. HTŞ’nin Şam’ı ele geçirme hamlesi, bir nevi İdlib’teki sıkışmışlığı ve istikrarsızlığına bir çıkış yolu oldu.

İdlib’ten Şam’a Transfer Edilen Yeni Hükümet

13 yıl süren savaştan sonra, sadece 11 günde Suriye’deki rejimi devralan Colani, Şam’ı ele geçirir geçirmez Emevi Camii’ndeki zafer konuşmasında, Ortadoğu için yeni bir dönemin başladığını ve yeni bir Suriye inşa etmenin “İslam ümmeti için bir ışık” olacağını “muştuladı”. İdlib’teki İslami hükümet modeli ve SSG’nin bakanları, Tevhid bayrağı ve üç yıldızlı HTŞ bayrağıyla Şam’a transfer edildi. Yeni hükümet, yeni rejimde burjuvazinin kaygı duymasını müjdelercesine iş dünyası liderlerine, devletin serbest piyasa modelini benimseyeceğini ve küresel finans sistemine entegre olacağını duyurdu. Şam’ı kontrol eden yetkililer, ilk iş olumlu bir imaj çizmek ve uluslararası meşruiyet yoluyla insani yardımlar üzerinden fonların kapısını aralamak için düzeni tesis ederek devlet kurumlarını koruma ve çeşitliliğe saygı gösterme taahhüdü verdi.

El Kaideci cihatçı kamburlarını takım elbise ve kravatlı imajıyla örtmeye çalışan Colani, 2020’den beri yaptığı imaj ve halkla ilişkiler çalışmalarını yaptırımların kaldırılması için daha da artırdı. Colani, BBC’ye verdiği röportajda, savaşın yıprattığı Suriye’nin Batı veya komşuları için bir tehdit oluşturmadığını, grubunun artık bir terör örgütü olmadığını, sivilleri hedef almadığını ve aşırılıkçı geçmişten uzaklaştığını söyleyip Suriye’nin Afganistan’a benzetilmesine karşı çıksada mızrak çuvala sığmıyor.

Terörist HTŞ’nin Colani’sinden Devletleşen HTŞ’nin Al Şaraa’sına

HTŞ halen ABD, AB ve Türkiye tarafından “terörist” bir grup olarak kabul edilse de ülke temsilcileri bir bir Şam’ın yeni yöneticilerini ziyaret ederek Colani’nin bu “ılımlı İslam” imaj çalışmalarına katkıda bulundular. 2018’den beri HTŞ “yabancı terör örgütü” olarak tanımlansa da başta ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri ile BM temsilcileri, İslamcı yönetimden azınlık hakları, kadın temsili ve Kürtlerin geleceğiyle ilgili “ılımlı ve kapsayıcı olacağına dair güvence” aldılar. ABD, Şam’daki görüşmelerden aldığı “olumlu mesajlar” ile Colani’nin başına koyduğu 10 milyon dolarlık tutuklama ödülünü kaldırdı bile. Türkiye’nin öteden beri olan HTŞ desteğinin ganimetlerini toplamak için Şam’a giden Hakan Fidan, Colani ile en sıcak kucaklaşmayı yaptı.

Ziyaretlerle ve açıklamalarla HTŞ’nin cihatçı özünün “ılımlı” ambalajla paketlenmesi söylemleri, Suriye’ye yıllardır uygulanan yaptırımların kaldırılması ve İdlib üzerinden özellikle 2017’den beri sağlanan insani yardım fonlarının artık Şam üzerinden devam ettirilerek, Suriye’nin Batı emperyalistlerinin siyasi vesayeti doğrultusunda yeniden inşa edilebilmesine dayanıyor. Suriye ekonomisi 13 yıllık savaş, yıkım ve yaptırımlar sonrası perişan halde. Avrupa Birliği ve ABD, Sezar Yaptırımlarıyla Suriye ekonomisinin büyük bir kısmını, özellikle enerji sektörü ile teknoloji ve ticaretle ilgili sektörleri hedef almıştı. Şimdi Batılı emperyalist liderler, yeniden kurulacak düzende rol almak için bir bir Şam’da boy gösterip yaptırımların kaldırılması için olumlu izlenimlerini paylaşıyorlar.

Suriyeli hiçbir temsilci olmaksızın ABD ile sekiz Arap ülkesi ve BM temsilcisinin Akabe’deki toplantısında Suriye’nin geleceğini konuşmaları (35), aslında Suriye’nin geleceğine Suriye halkının karar vermeyeceğini de göstermiş oldu. 13 yıllık savaş bitse de Batılı emperyalistlerinin desteğiyle yükselttiği İslamcı HTŞ rejimi üzerinden devam eden siyasi vesayetle Suriye halkının geleceği Suriyelilerin eline bırakılmıyor.

Kolları Kırılan “Direniş Ekseni”

HTŞ’nin 13 yıllık savaştan sonra neredeyse çoğu bölgeyi kurşun atmadan ele geçirmesi, bölgede yoğunlaşıp patlak veren çelişkilerden ve Bob Avakian’ın iki miadı dolmuşlar olarak tanımladığı, emperyalizmin özgül bir çelişkisi olan Batı emperyalizmi ve İslami köktenci cihatçılık arasındaki çatışmadan ayrı düşünülemez. Direniş Ekseni olarak adlandırılan taraflar hem emperyalistler arası çelişkilerin hem de iki miadı dolmuşlar çelişkisinin bir dışavurumu olarak siyasi sahada yer edinirler. Rusya ve İran’ın müdahalesi ile 2017’de savaş Esad’ın lehine dönerken, Rusya’nın Ukrayna savaşına odaklanması ve İsrail’in Filistin, Lübnan, Suriye ve İran’a yönelik saldırıları ile Hizbullah (36) ve İran’ın Suriye’ye destek gücünü zayıflatmasıyla, savaş şu aşamada ABD, Israil ve Türkiye destekli HTŞ’nin iktidarıyla sonuçlandı.

HTŞ iktidarı, İsrail ve ABD güçlerinin Orta Doğu’da kontrolünü arttırarak; İran’ın Lübnan’daki Hizbullah, Irak’taki Hashd al-Shaabi ve Yemen’deki Husiler gibi silahlı grupları içeren “Direniş Ekseni” ittifakına büyük bir darbe oldu. İran’ın “direniş ekseni”ndeki kritik düğüm noktası Suriye’nin kaybedilmesi, Hamas ve Hizbullah’ın İsrail tarafından sistematik olarak saldırıları ve Hashd al-Shaabi’nin saldırılarını önlemek için ABD’nin Irak üzerindeki baskısı sonrası, her türlü ciddi saldırı kabiliyetine sahip tek vekil olarak Yemen’deki Husiler kalıyor.

Filistin’deki soykırımdan artık kimse bahsetmiyor. İsrail, diğer yandan Batı emperyalistlerinin Orta Doğu’daki karakolu görevini devam ettirerek Suriye’yi de vuruyor ve işgalini sürdürüyor. HTŞ’nin iktidara gelişinden sonra en az 800 saldırıda kuzey şehirlerini, Tartus ve Lazkiye’nin kıyı şeritlerini, Humus, Hama ve başkent Şam’ın çevresini bombalayıp Suriye’nin askeri tesislerini ve bütün altyapısını yok etti. Hermon Dağı’nı ve Suriye sınırındaki bölgedeki stratejik kasaba ve köyleri ele geçirerek “tampon bölge”sini Şam yakınlarına kadar dayandırdı. İsrail, Suriye’deki saldırılarını artırırken, Colani ülkenin yeni bir savaşa hazır olmadığını söyleyip İsrail’e karşı en ufak bir direnişte bulunmadı. HTŞ yönetiminin ABD ve İsrail yanında daha önce Suriye savaşında da savaştığı Filistin, Hizbullah ve İran güçlerine karşı duruşuyla bu güçlerin örgütleri Suriye’den çekildi.

SDG’nin Geleceği

SDG güçlerinin geleceği hâlâ muğlak. HTŞ, SDG’yi (Suriye Demokratik Güçleri) dağıtma ve Türkiye ile olan yakın ilişkilerinden ötürü SDG güçlerine federal bir statü verme niyetinde olmadığını açık etse de, ABD desteğini kaybetmemek için de Kürt güçlerine yönelik sert bir açıklaması ya da icraatı olmadı. Türkiye destekli SMO, SDG’ye saldırırken, ABD SDG’yi desteklemeye devam etti ve geçici ateşkesler yapıldı. SDG, Tel Rıfat ve Menbiç’ten Fırat’ın doğusuna çekildi. Fırat Nehri sınırında Karakozak Köprüsü ve Tişrîn Barajı bölgesinde çatışmalar devam ediyor.

Türk devleti, “PKK/YPG’nin silahsızlanması ve yabancı savaşçıların Suriye’den çıkması” şartı HTS tarafindan yerine getirilmezse Kobane’ye operasyon tehdidi savuruyor. SDG komutanı Mazlum Abdi, Rojava’nin silahsızlandırılması ve yabancı savaşçıların bölgeyi terk etmesi teklifini kabul etti ancak SDG güçlerini dağıtmayacaklarını, Suriye’yi bölmeden, gayri merkezi bir sistem dâhilinde “federasyon” değil ama “özerk” bir bölge olarak kalmayı hedeflediklerini söyledi. ABD güçlerinin de desteklediği gibi, Şam’da Barzani’ye yakın ENKS ile birlikte bir Kürt temsiliyetinin olduğu, SDG güçlerinin Kobani, Haseke ve Kamışlı ile sınırlı kaldığı bir “özerk” yönetime doğru gidilebilir. Türk devleti, SMO üzerinden çatışmalarla “tampon bölgesini” genişletip ilhakına devam ederken, Fırat’ın doğusuna çekilen SDG güçleri üzerine ABD’yi çiğneyip geçemiyor, ancak Bahçeli’nin muştuladığı “barış süreci” üzerinden Kuzey Kürdistan ve Rojava’da siyasi tahakküm sağlamaya çalışıyor.

ABD, SDG ile ittifakını sürdürürken Pentagon, asker çekme planı olmadığını ve IŞİD’in hâlâ tehdit oluşturduğunu söylüyor. ABD güçlerinin Suriye’nin doğusunda, Irak sınırındaki El Tanf garnizonunda konuşlu 900 askeri personelinin 2.000 askere çıkarılması, Suriye’den çekilmeye pek niyetli olmadığını gösteriyor. Suriye’de bunca askeri ve siyasi “yatırım” yaptıktan sonra ve Suriye’de HTŞ üzerinden “direniş ekseninin” yıpratılması stratejisi düşünüldüğünde, ABD’nin Trump iktidarı ele aldığında da çekilmeyeceğini öngörmek güç değil. Keza Trump’ın söylediği gibi, Ocak ayındaki yemin töreninden önce Gazze’de tutulan esirler serbest bırakılmadığı takdirde, Trump Orta Doğu’da “büyük bedeller” ödetmeye geliyor. Ancak, askeri varlığını tam çekmeden, HTŞ ve SMO güçlerinin Türkiye desteğiyle rejimi “dostane olmayan bir ele geçirme”sini “akıllıca” bulduğu müttefiki Erdoğan’a Suriye’de ABD ve İsrail çıkarlarıyla paralel bir şekilde tahakküm kurmasına izin de verebilir.

HTŞ, Batılı emperyalistler siyasi vesayetlerini devam ettirmek için hangi ılımlı ambalaja sokmak isterlerse istesinler, İslamcı köktenci cihatçı bir örgüttür. Daha geçenlerde, ABD emperyalistleri ve müttefikleri için “kötü İslamcılar” olarak görülen, başına ödül konulan Colani’yi ve HTŞ’yi birden “iyi İslamcılar” olarak kabul etmeleri büyük ancak hiç de şaşırtıcı olmayan bir ikiyüzlülüktür. Esad rejimi Ortadoğunun en gerici rejimlerinden biriydi ancak yerine gelen HTŞ bir kurtarıcı veya devrimci bir güç değildir ve başta azınlıklar olmak üzere tüm Suriye halklarına, şimdi yapmaya başladığı gibi, katliamdan ve baskıdan başka bir şey getirmeyecektir. Bundan kurtuluş ne Batı emperyalizmi destekli cihatçı HTŞ’dir ne de BRICS destekli “direniş ekseni”dir. Tıpkı dünya ve bölge halklarının olduğu gibi Suriye halkının kurtuluşu da emperyalistlerden emperyalist beğenerek değil, ancak devrimci halk kitlelerinin örgütlü mücadelesiyle gerçek bir devrimle mümkündür. Görevimiz bölgesel gerici Türkiye’nin HTŞ ve SMO gibi cihatçılar üzerinden kurduğu tahakküme, Kürt güçleri üzerindeki baskıya ve her türlü mülteci düşmanlığına karşı koymaktır.


DİPNOTLAR

  1. İşkence ve kötü muamelelerle bilinen Sednaya Hapishanesi’nde rejim tarafından “terörizm” suçlamasıyla keyfi olarak tutuklanan ve sistematik işkenceye maruz kalan yaklaşık 20.000 mahkûmun bulunduğu tahmin ediliyor.
  2. Şam’ın 40 km kuzeyindeki El-Kutayfah’ta ise, Esad rejimi tarafından öldürülen en az 100.000 kişinin cesedinin bulunduğu bir toplu mezar keşfedildi.
  3. Birkaç ay sonra, IŞİD Musul’a saldırdı ve ardından Bağdadi liderliğinde sözde İslam Halifeliği’nin yeniden kurulduğunu ilan etti.
  4. HTŞ, Şubat 2017’de yayınladığı ilk video mesajında El Kaide’den bağımsızlığını ilan etse de bu iddialar şüpheyle karşılandı.
  5. Çoğunlukla İdlib ilinde faaliyet gösteren Jabhat Fatah al Sham (JFS), Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) ile birlikte Suriye’deki en güçlü isyancı gruplardan biri olarak kabul ediliyordu. JFS’nin kurucuları arasında, IŞİD’in lideri olan Abu Bakr al-Baghdadi de bulunmaktaydı. Örgüt, ABD ve Birleşmiş Milletler tarafından terör örgütü olarak tanımlanmıştı.
  6. Colani önderliğindeki Jabhat Fatah al Sham; Harakat Nour al Din al Zinki (Nour al Din al Zinki Hareketi), Liwa al Haq (Hak Tugayı), Jabhat Ansar al Din (Dinin Destekçileri Cephesi) ve Jaysh al Sunna (Sünni Ordusu) isimli dört küçük grupla birleşerek Hay’at Tahrir al Şam’ı (HTŞ/Levant Kurtuluş Örgütü) kurdu.
  7. Kopuşları tetikleyen Hashim al Sheikh, HTŞ birleşmesini, “Suriye’deki grupları tek bir birleşik komuta altında birleştirmek” için gerekli bir adım olarak nitelendiriyordu.
  8. 2016’nın sonunda Suriye hükümetinin, Rusya ve İran destekli güçlerin yardımıyla Halep’in kontrolünü geri alması sonrası, IŞİD ve Fetih el Şam Cephesi hariç tüm grupları kapsayan bir ateşkes ilan edildi. Halep’in Aralık 2016’da Suriye ordusunun kontrolüne geçmesi ve muhaliflerin kentten çıkarılmasının ardından, Türkiye ve Rusya’nın girişimiyle, Suriye hükümeti ve bazı silahlı muhalif grupların katılımıyla 23 Ocak 2017’de Astana’da görüşmeler başladı.
    Türkiye ile Rusya’nın uçak krizinin ardından ilişkilerinin düzelmesi ve Rusya’nın Suriye’de artan etkisi, Astana sürecine zemin hazırladı. HTŞ’nin katılmadığı görüşmelerde, Suriye hükümeti kapsamlı bir çözüm üzerinde müzakereyi hedeflerken, muhalifler ateşkes ve insani yardım konularına odaklandı. Kürt güçleri, Türkiye’nin YPG’yi terör örgütü olarak görmesi nedeniyle görüşmelere davet edilmedi. 15 Eylül 2017’de Türkiye, Rusya ve İran, İdlib’in de dahil olduğu beş vilayette dört “gerilim azaltma” bölgesi oluşturma konusunda anlaştı. Türk ordusu, Ekim 2017’de HTŞ’nin kontrolündeki bölgeler de dahil olmak üzere İdlib’e girdi ve burada 12 gözlem noktası kurdu. Cihatçıların egemen olduğu alan, İdlib ilinin yarısını ve komşu illerin küçük bölgelerini kapsıyordu. Ancak Rusya destekli hükümetin yıllarca süren bombardımanı, muhalefet kalesine zarar vermeye devam etti. Eylül 2017 sonrasında, cihatçıların ve ittifak gruplarının bulunduğu alanın yüzölçümü 9.000 kilometrekareden (3.470 mil kare) sadece 3.000 kilometrekareye (1.150 mil kare) kadar daraldı.
  9. Suriye iç savaşının başlarında HTŞ, başkente yakın yerler de dahil olmak üzere İdlib’in ötesinde de aktifti. 2017’de Ghouta’dakiyaklaşık 500 savaşçı, rejimin Şam banliyösü etrafındaki kuşatmasını kırmak için bir karşı saldırı başlattı. Mart 2017’de HTŞ intihar bombacıları, savaşçıları kısa süreliğine Şam’ın derinliklerine doğru ilerlerken Şam’ın bir banliyösü olan Ghouta’nın ötesinde hükümet güçlerine saldırdı, ancak ilerleme engellendi. Mart 2018’de Ghouta’da bulunan HTŞ savaşçılarına, hükümetle yapılan bir ateşkes anlaşmasının ardından İdlib vilayetine taşınma izni verildi. Rusya ve Türkiye, İdlib çevresinde bir silahsızlandırılmış bölge oluşturma konusunda anlaşmaya vardı ve HTŞ güçleri İdlib’e tahliye edildi.
  10. Şubat-Nisan 2018’de HTŞ, İdlib ve Batı Halep vilayetlerinde Ahrar el Şam ve Nour el Din Zenki Hareketi ile çatıştı. HTŞ, Ahrar el Şam gibi İslamcı rakiplerini etkisiz hale getirerek onların savaşçılarını bünyesine kattı. Ocak 2017’de, Ahrar el Şam’ın üst düzey liderlerinden Ebu Cabir el Şeyh, örgütten ayrılarak bir düzine komutan ve 1.000 savaşçıyla birlikte HTŞ’ye katıldı. 2021 yılının ortasında Al-Monitor’a konuşan eski bir Ahrar el Şam lideri olan Ebu Amir el Homsî, şu ifadeleri kullandı: “Ahrar el Şam’dan ayrıldık çünkü liderlik seviyesindeki tüm çekişmeler bizi bıktırmıştı. Artık takip edecek bir hukukumuz kalmamıştı ve hareket, pozisyonlar ve çıkarlar üzerinde tartışan gruplara dönüşmüştü, bu da onun gücünü kaybetmesine neden oldu.” HTŞ, Ekim 2018 itibarıyla 000 ila 15.000 militandan oluşan bir savaş gücüne sahipti. Çatışmalar, Ocak 2019’da sona erdi ve HTŞ, İdlib vilayetinin daha büyük bir kısmının kontrolünü elinde bulundurdu.
  11. HTŞ, İslamcı gruplar arasındauzun süredir takipçileri ve toprakları için Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) ile rekabet ediyordu. IŞİD’in Kuzeydoğu Suriye’den Irak’a uzanan bir halifelik kurmasıyla Doğu Suriye’nin kontrolü için yarışıyorlardı. 2017’den beri HTŞ, kontrolü altındaki bölgelerde faaliyet gösteren IŞİD hücrelerine baskınlar düzenliyor ve IŞİD savaşçılarını tutuklayarak Türkiye’ye teslim ediyordu. Temmuz 2019’da, HTŞ, İdlib vilayetindeki Saraqeb ve Jisr el Şugur kasabalarında IŞİD hücreleriyle çatıştı. Ekim 2019’da IŞİD lideri Ebu Bekir el Bağdadi, İdlib vilayetindeki Barisha kasabasında bir Amerikan askeri operasyonunda öldürüldü.
  12. HTŞ, Suriye ordusunun ve Rus hava saldırılarının tekrar eden saldırılarına rağmen kontrolü sürdürdü. 2019 ve 2020’de Suriye, İdlib’e yönelik saldırılarında Kafranbel, Saraqeb ve Maarat al Numan ile M5 otoyolu da dahil olmak üzere 1.457 mil karelik alanı geri aldı. Ancak bu operasyonlar maliyetliydi. HTŞ, Suriye güçlerine karşı intihar bombalı araç saldırıları düzenledi ve uçaksavar silahları ile topçu ateşi kullandı.
  13. HTŞ, bölgede diğer İslamcı gruplarakarşı baskı uygulayarak kontrolü ele geçirdi. 2021 itibarıyla HTŞ, 170’ten fazla yabancı savaşçıyı gözaltına aldı. Temmuz 2020’de HTŞ, El Kaide’ye bağlı Hurras el Din grubuna karşı güvenlik operasyonları düzenledi. 2021 yılında HTŞ, Esad rejimine karşı olan bir diğer Sünni cihatçı grup olan Cundallah ile Lazkiye eyaletinde karşı karşıya geldi ve üstünlük sağladı. Yapılan bir anlaşma sonrasında Cundallah savaşçıları, ya HTŞ’ye katılmayı ya da silahlarını bırakıp sivil hayata dönmeyi kabul etti.
  14. Ocak 2022’de İdlib’in kuzeyindeki Deir Hassan köyünde, HTŞ’nin yerel medya üzerinde baskı kurması ve muhalifleri tutuklaması nedeniyle protestolar düzenlendi. Halep’in HTŞ kontrolündeki al-Sahara kasabasında birkaç büyük gösteri yapıldı.
  15. Mayıs 2022’de HTŞ, Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu’nun önemli bir fraksiyonu olan Levant Cephesi ile Kuzeybatı Suriye’deki lojistik koordinasyon için müzakerelere başladı. Taraflar, birbirlerine yönelik medya saldırılarını durdurmayı ve savaşçılarının birbirlerinin topraklarına girip çıkmalarına izin vermeyi kabul etti. Levant Cephesisavaşçılarının İdlib’e hareketi kolaylaştırıldı ve aynı şekilde HTŞ savaşçılarının Azez ve Levant Cephesi’nin kontrol ettiği diğer bölgelere girişine izin verildi.
  16. Ekim 2022’de Kuzey Suriye’de Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu (SMO) grupları arasında büyük çaplı çatışmalaryaşandı. Çatışmalar, Hamza Tümeni’nin bir siyasi aktivist ve eşini öldürmesiyle başladı. Üçüncü Lejyon, bu olaya karşılık olarak Hamza Tümeni ve Sultan Süleyman Şah Tugayı’na (SSŞT) saldırdı. Çatışmaların büyümesi üzerine HTŞ, Hamza Tümeni ve SSŞT’ye destek için Afrin’e müdahale etti ve Üçüncü Lejyon’u bölgeden çıkardı. Çatışmalar Azez’e kadar yayıldı, ancak Türkiye’nin araya girmesiyle geçici bir ateşkes sağlandı. Türkiye, bölgedeki gerginliği azaltmak için HTŞ’nin ve SMO’nun kontrol ettiği alanları ayıran bariyerler inşa etmeye başladı.
  17. Moskova ile 5 Mart 2020 anlaşmasından bu yana İdlib üzerinde büyük bir askeri ve ekonomik etki kazanan Ankara, sonraki iki yıl boyunca İdlib ve kendi nüfuz alanındaki diğer bölgelerde faaliyet gösteren askeri grupları “askeri konsey” adı altında birleştirmeye çalıştı. Ancak Ekim 2020’de HTŞ, Ahrar el Şam ve Faylak el Şam gibi bu bölgelerdeki en büyük üç fraksiyonu bir araya getirme çabası sırasında Colani’nin Ahrar el Şam içinde bir “iç darbe” düzenleyerek askeri konseydeki temsilcisinin diğer grupların değil kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmesini sağladı.
  18. 2018’in başlarında, HTŞ’nin ele geçirdiği ganimetlerin değeri yaklaşık 149 milyon ABD doları (USD) olarak hesaplandı. HTŞ ayrıca, rejim, İran, Lübnan hükümeti ve İtalya hükümeti gibi çeşitli taraflarla yapılan bir dizi tutuklu takas anlaşması sonucu en az 94 milyon ABD doları aldı. Ayrıca bilinmeyen meblağlar, rejim cezaevlerindeki tutukluların ailelerinden, bu tutukluların serbest bırakılması taleplerinin yukarıda belirtilen anlaşmalara dahil edilmesi karşılığında alındı. Kaçırma fidyeleriyle birlikte HTŞ, İran ve Hizbullah’tan, öldürülen savaşçılarının cenazelerini verme karşılığında ödeme talep etti. 2013 yılında, o zamanlar El Nusra Cephesi olarak bilinen HTŞ, tarihi alanları talan etmeye başladı ve tarihi eser kaçakçılığı yapmak için büyük ağlar kurdu.
  19. Hükümet, İçişleri, Adalet, Vakıflar, Eğitim, Sağlık, Yerel Yönetim ve Hizmetler, Ekonomi ve Kaynaklar, Kalkınma ve İnsani Yardım, Yükseköğretim ve Tarım Bakanlığı olmak üzere on bakanlıkla faaliyet göstermeye başladı.
  20. İdlib, resmi olarak HTŞ ile doğrudan bağlantılı olmayan teknokratların da dahil olduğu “Kurtuluş Hükümeti” tarafından yönetiliyor gibi görünse de, bu hükümette yer alan kişilerin HTŞ liderliğinden onay alması gerekmekteydi.
  21. HTŞ, en önemli gelir kaynağını sınır geçiş kapılarındaki hâkimiyeti üzerinden elde etmiştir. Haziran 2017’de HTŞ, Ahrar el-Şam ile silahlı çatışmaların ardından, hem insani yardımlar hem de ticaret için kritik olan Türkiye ile en önemli sivil, insani ve ticari geçiş noktası Bab el-Hava sınır kapısını ele geçirdi ve Ahrar el-Şam bölgeden çekildi. Bab el-Hava, Kuzeybatı Suriye’deki en büyük gelir kaynaklarından biri olup, özellikle Türkiye ile olan ilişkiler açısından oldukça stratejik bir kazançtı. Bab el-Hava’dan elde edilen gelir aylık 10-15 milyon dolar arasında değişmekteydi. Bab el-Hava’ya ek olarak, HTŞ, Afrin/SMO bölgeleriyle bağlantılı Gazaviyye geçişini ve Türkiye ile HTŞ’nin insan ve mal kaçakçılığı operasyonlarını yürüttüğü gayri resmi Dorriyeh geçişini kontrol etmekteydi. SSG, Kasım 2019’da, HTŞ’nin Saraqib’de rejim ile yeni bir geçiş noktası açma planını açıkladı. Ancak bu girişim, Türkiye’nin ve kamuoyunun tepkisiyle başarısız oldu. HTŞ’nin sınır geçişlerinden aylık milyonlarca dolar topladığı tahmin edilmekteydi. HTŞ’nin Geçiş Yönetimi, bu geçişlerden geçen her maldan —Türkiye’ye giden meyve ve sebzeler ile Kuzeybatı Suriye’ye gelen un ve buğday dışında— ücret uygulamaktaydı. Ücretler, malın türüne bağlı olarak ton başına 3 ila 7 dolar arasında değişmekteydi. Ancak bu kontrol noktaları, şoförlerden ek ücretler de almaktaydı. Geçiş Yönetimi, rejim saldırıları sonucu yaşanan büyük göç dalgası sırasında İdlib’den çıkarılan her tarım hasat makinesi için 500 dolarlık bir ücret uyguladı.
  22. Watad’ın gizli yapısı, hem bölgesel hem de uluslararası düzenlemelerden kaçınarak HTŞ’nin kontrolündeki bölgelerde yakıt ticaretini merkezileştirmesine ve bir tekel oluşturmasına olanak tanımış; şirketin, Kuzeybatı Suriye’ye petrol türevleri ve gaz ithal etme konusunda Türkiye’den tek yetkili olarak atanmasıyla bu durum pekişmiştir. Watad, sadece Avrupa menşeli rafine petrol ürünlerini ithal etme yetkisi almakla kalmamış, aynı zamanda SSG tarafından bölgedeki gaz ve petrol türevleri satış ve dağıtım fiyatlarını düzenleme ve işleme haklarını da almıştır. Ayrıca, Suriye’nin kuzeydoğusunda üretilen ham petrolü işleme hakkı da şirkete verilmiştir. Haziran 2019’da sızdırılan bir faturaya göre, Watad Petrol Şirketi’nin aylık net kârı 1.67 milyon dolar olarak kaydedilmiştir. Bölgedeki petrol türevleri ticaretindeki egemen rolü ve ekonomik gücünü pekiştiren şirketin bu büyük kâr oranı, petrol ve gaz sektöründeki tekelci gücünü sürdürme kapasitesini de yansıtmaktadır.
  23. Mayıs 2017’de HTŞ, döviz işlemlerini düzenlemek ve İdlib vilayetinde döviz kurlarındaki tekel ve manipülasyonu önlemek amacıyla Nakit Yönetimi ve Tüketici Koruma Genel Para Ajansı’nı kurdu. Ajansın işleyiş kuralları, Suudi para yasasından neredeyse kelimesi kelimesine alınmıştır. 2017’deki kuruluşundan bu yana Ajansın rolü, havale ve döviz şirketlerinden belirsiz miktarlarda vergi toplamak olmuştur.
  24. Türk lirasına geçişin ardından hem Şam Bankası hem de Parasal Ajans daha aktif roller üstlendi. Haziran-Temmuz 2020 döneminde Ajans, bir dizi karar yayınladı. Rejim bölgeleri ile Kuzeybatı Suriye arasındaki nakit transferlerini ve döviz ve havale şirketlerinin, para gönderim ofisinin para biriminden farklı bir para biriminde ödeme yapmasını yasakladı. Kuzeybatı Suriye’deki tüm döviz ve havale şirketlerinden Ajans’tan uygun lisans almalarını zorunlu kıldı ve Kuzeybatı Suriye’de SYP alımını suç saydı. Para Ajansı’na lisans başvurusunda bulunan işletmelerin sermayelerinin %25’ini Şam Bankası’na yatırma zorunluluğu bulunmaktaydı. Bu tutar, altı ayda bir yenilenmesi gereken lisans süresi boyunca bankada tutulmalıydı. Bu tedbirler, Ajans tarafından nakit hareketi piyasasını HTŞ’ye bağlı veya HTŞ ile çalışan küçük bir tüccar ve iş insanı grubuna sınırlamak için tasarlanmıştı.
  25. Para Ajansı’nın, İdlib’in finansal hizmetlerini düzenleme süreci sayesinde, Şam Bankası döviz ve havale işletmeleri için koşulları belirleyen kilit bir oyuncu haline gelmişti. Bu koşullar, bu işletmelere uymaları emredilen ABD doları döviz kurunun belirlenmesini de içermekteydi. Bu süreç, HTŞ’nin ekonomik alan üzerindeki güçlü hâkimiyetini ve bölgedeki para akışını nasıl yönlendirdiğini açıkça göstermektedir. Şam Bankası, HTŞ’nin gelirlerini artırmanın yanı sıra, bölgedeki ekonomik sistemi de merkezileştirerek örgütün güç yapısını pekiştiren bir araç olarak hizmet etmekteydi.
  26. Zekât miktarları, her kesime göre değişiklik göstermekteydi. Bu zekât miktarları, başlangıçta HTŞ’nin Hisbah (dini polis) birimi, yani Sawaed al-Khair tarafından dayatılmış ve toplanmıştı; ancak bu sorumluluk daha sonra SSG’nin Zekât Departmanı’na devredilmişti. Zekât Departmanı, çiftçilere toplam ürün değerlerinin %5’ini zekât olarak ödemeleri için bir kararname yayınladı ve ödeme yapmayan çiftçilere hapis cezası tehdidinde bulundu. Ardından, Zekât Departmanı, zeytin üreticilerine ya zeytin mahsullerinin %10’unu ya da ürettikleri zeytinyağının %10’unu zekât olarak ödemelerini emreden bir kararname yayımladı.
  27. HTŞ, 2018’den 2019 sonlarına kadar İdlib’teki yerinden edilmiş Hristiyan nüfusuna ait yüzlerce mülkü ele geçirdi. Eylül 2020’de, HTŞ bu uygulamasını genişleterek, İdlib ilindeki Arap Suriye Ordusu’na bağlı askerler, Suriye hükümeti çalışanları ve Baas Partisi üyelerine ait yaklaşık 500 mülke el koydu.
  28. SSG, yeni tapulamalar için Taşınmaz ve Mülk Kayıt Bürosu’nu kurdu ve İdlib’te, Yerel Yönetim ve Hizmetler Bakanlığı’ndan lisans almadan yapılacak herhangi bir inşaat faaliyetini yasakladı. Yerinden edilmiş kişilerin (IDP) devlet arazisi üzerinde inşa edilen IDP kamplarından Tarım Bakanlığı’na kira ödemelerini zorunlu kıldı ve kamplarının yıllık kira bedelini 13 TL’den 50 TL’ye yükseltti. Vatandaşların, özellikle yerinden edilmiş kişilerin (IDP), devlet arazisi veya mülkü alıp satmalarını üç yıl hapis cezası tehdidiyle yasakladı. Sınırdaki zeytin bahçelerinin sahiplerinden, yerel meclislerinden arazilerinin sahipliğini kanıtlayan bir yazı almalarını ve ardından Tarım Müdürlüğü’nden hasat izni almalarını zorunlu kıldı.
  29. İdlib’teki internet servis sağlayıcılarının, HTŞ’nin bağlantılı olduğu SYR Connect adlı şirkete ait bir lisans olmadan çalışmamalarını yasaklayan idari bir kararname yayınlayarak, şirketin iletişim sektöründe tekelleşmesini sağladı. SSG’nin Telekomünikasyon Düzenleyici Departmanı (TRD), iletişim sektörünü düzenlemek ve denetlemek amacıyla Telekomünikasyon Kanunu’nu yayımladı. Watad modelini tekrarlayarak telekomünikasyon sektörünü ele geçirmeyi amaçlayan HTŞ, Kasım 2019’da SYR Connect şirketini kurmuş ve bu şirket, Kuzeybatı Suriye’deki internet paketleri ve hizmetlerinin tek sağlayıcısı ve dağıtıcısı olma konusunda münhasır haklar kazanmıştır. Ancak finansal, teknik ve idari sorunlar nedeniyle SYR Connect başarısız olmuş ve kontrolünü SSG’nin TRD’sine devretmek zorunda kalmıştır.
  30. İsrail ile Lübnan arasındaki ateşkesten bir gün sonra, 27 Kasım’da Esad yönetimine karşı İslamcı muhalifler, Türkiye destekli SMO ile birlikte HTŞ’nin önderliğinde İdlib’teki üslerinden saldırıya başladı. Batı Halep’e ilerleyerek birçok kasaba ve köyü ele geçirdi. 28 Kasım’da İdlib’in doğusundaki köylerden hükümet güçlerini çıkararak, M5 karayoluna yöneldiler. 29 Kasım’da Halep’in batısına girdiler, ertesi gün Halep’i ele geçirip Hama’ya doğru ilerlediler. 1 Aralık’ta hava saldırılarıyla ilerleme yavaşlatılmaya çalışılsa da muhalefet Hama’ya yöneldi. 3 Aralık’ta Hama’daki çatışmalar devam etti, 5 Aralık’ta şehir tamamen muhalefetin eline geçti. 6 Aralık’ta Humus’a doğru ilerleyerek, hükümetin hava saldırılarıyla karşılaştılar. 7 Aralık’ta Dera’da ele geçirildi ve başkent Şam’a doğru ilerlediler. 8 Aralık’ta Şam’ı ele geçirerek Esad’ın ülkeden kaçtığını duyurdular
  31. Colani’nin imaj değişim çabaları 2020’ye dayanıyor. El Kaide bağlantısını bir yük olarak sırtından atıp, Colani “fatih” unvanını yerine toplum odaklı bir sivil lider imajı geliştirmeye çalışıyordu. İdlib’teki bir restoranda Kurban Bayramı’nda insanlara yemek servisi bile yapmıştı. Bir zamanlar sarık ve askeri üniformayla gezen Colani, 2022’de yeni bir yolun açılış töreninde yerel halkla buluşarak Batı tarzı kıyafetlerle fotoğraflanmıştı. Colani, ABD’ye kendisi ve HTŞ’nin terörist tanımlamalarını kaldırması çağrısında bulunduğu Şubat 2021’deki röportajında, “Bu devrimdeki 10 yıllık yolculuğumuz boyunca Batı veya Avrupa toplumuna hiçbir tehdit oluşturmadık: ne güvenlik tehdidi, ne ekonomik tehdit, hiçbir şey” diyerek Batı emperyalistlerine tehdit oluşturmadığını yinelemişti. İmajını daha da parlatmak için Hayat Tahrir al-Sham, hem yurt içinde hem de yurt dışında halkla ilişkiler çabalarını artırdı. Yönettiği bölgelere yardım teslimatlarını ayarlayıp almak için uluslararası medya ve insani yardım kuruluşlarıyla iş birliği yapıyordu.
  32. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, ABD’nin HTŞ ile temas kurduğunu doğruladı. ABD, Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) temsilcileriyle ilk resmi görüşmesinde, ABD’li diplomatlar, Ahmed el-Şaraa’dan, İslamcı yönetimin azınlık hakları, kadın temsili ve Kürtlerin geleceğiyle ilgili “ılımlı ve kapsayıcı olacağına dair güvence” aradı.
  33. Almanya Federal İçişleri Bakanlığı Sözcüsü’ne göre, HTŞ sadece Suriye’yi hedef alan, diğer ülkelerdeki saldırıları reddeden ve yerel faaliyetlere “kendini adamış bir örgüt” olarak Almanya’da bir tehdit oluşturmuyor ve özel olarak terör örgütü olarak listelenmiyor. Ancak HTŞ, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından terör örgütü listesinde ve BM’nin bu yaptırım listeleri Avrupa Birliği tarafından uygulandığı için Dışişleri Bakanlığı’na göre HTŞ, Almanya’da hâlâ terör örgütü sayılıyor. Eğer yaptırım listesinden kaldırılmazsa HTŞ’nin Almanya’daki fonları ve ekonomik kaynakları dondurulacak ve üyelere hiçbir ekonomik kaynak sağlanamayacak. İngiltere de HTŞ’yi terörist olarak sınıflandırıyor. Ancak Bakan Pat McFadden, İngiltere’nin Suriyeli isyancı gruba yönelik mevcut yasağı yeniden değerlendirebileceğini ve grubun şu anda nasıl davranacağına bağlı olduğunu duyurdu. Colani ile görüşen BM Özel Temsilcisi Geir Pedersen, değişimin olumlu bir hava yarattığını ve uluslararası toplumun insani yardım ve devlet kurumlarının korunması konularında sorumluluk alması gerektiğini söyledi.
  34. Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Şam’daki büyükelçiliği yeniden faaliyete geçirdi ve kendi de Şam’ı ziyaret ederek Colani ile pozlar verdi.
  35. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen ile sekiz Arap ülkesi Ürdün, Suudi Arabistan, Irak, Lübnan, Mısır, BAE, Bahreyn ve Katar dışişleri bakanları, Ürdün’ün Akabe kentinde yaptıkları toplantıda, Suriyeli hiçbir temsilci olmaksızın Suriye’nin geleceğini konuştular. Siyasi sürecin BM ve Arap Birliği’nin desteğiyle, BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararı doğrultusunda ilerlemesi, devlet kurumlarının korunması, Suriye’nin kaosa sürüklenmemesi ve terörle mücadelede ortak çabalar, Suriye’nin yeniden inşası ve mültecilerin dönüşü, azınlıkların haklarını koruyan ve terörist gruplara zemin hazırlamayan bir hükümet çağrısı yapıldı. Mülteci geri dönüşleri tartışıldı ve İslam Devleti’nin yeniden canlanma riski devam ederken Avrupa’da birçok ülke iltica başvurularını askıya aldı. Blinken, ABD ve müttefiklerinin, Suriye’de insani yardıma erişim sağlanması, ülkenin terör gruplarına üs olmaktan çıkarılması ve geçiş sürecinin “Suriye liderliğinde” gerçekleşmesi çağrısı yaptı.
  36. Esad’ın düşmesi, Hizbullah’ın bölgedeki askeri gücünün zayıflamasıyla yakından alakalıdır. Geçmişte Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Suriye ordusuna destek sağlamak için Lübnan merkezli militan grup Hizbullah’ın iyi eğitimli ve çoğunlukla savaşta tecrübeli savaşçılarına güvenmişti. Dolayısıyla Hizbullah’ın müdahalesi, hem 2011’den bu yana rejime meydan okuyan isyancı güçlerin bastırılmasında hem de Esad ailesinin yönetiminin korunmasında önemli bir rol oynamıştır. Ancak son üç ayda İsrail’in Hizbullah’ın liderliğine ve piyadelerine yönelik amansız saldırısı, hareketi büyük oranda yok etti ve geçen hafta Esad’ın yardımına koşamayacak hale geldi. Hizbullah, uzun süredir genel sekreteri olan Hasan Nasrallah da dahil olmak üzere en üst düzey liderlerinden en az on beşini kaybetmişti ve bu durum zaten ezici bir darbe almıştı.

 

 

Yeni Komünizm

Bizler, devrimin önderi Bob Avakian'ın mimarı olduğu Yeni Komünizm‘in takipçileriyiz. Bob Avakian'ın devrimci önderliğini takip eden ve Yeni Komünizm temelinde dünyayı anlama ve değiştirme sorumluluğunu üstlenenleriz. Detaylı bilgi için bkz: Biz Kimiz?

Dünyada devamlı olarak yaşanan dehşetlerin ve son derece gereksiz acıların ortadan kaldırılması hem mümkün hem de son derece gereklidir. Bob Avakian'ın devrimci önderliğini ve geliştirmiş olduğu Yeni Komünizm'i öğrenerek kazanma şansı olacak gerçek bir devrim hareketini birlikte inşa ediyoruz. Yeni Komünizm'in teorik çerçevesine ilk kez giriş yapacaklar başlangıç noktası için web sitemizde yer alan bu bölümdeki makaleleri inceleyebilir, Bob Avakian'ın Türkçeye çevrilmiş eserlerine buradan ulaşabilirler. Görüş, katkı ve desteklerinizi bekliyoruz.

#DevrimDahaAzıDeğil

Devrim: Kazanmak İçin Gerçek Bir Şans

Atılımlar

Kadınların Kurtuluşu

Kemalizm Eleştirisi

Enternasyonalizm

Highlight option

Turn on the "highlight" option for any widget, to get an alternative styling like this. You can change the colors for highlighted widgets in the theme options. See more examples below.

YENİ KOMÜNİZM HAKKINDA GÖRÜŞLER