Yeni Komünizm

IŞİD’in Kobani’ye Cani Saldırıları

IŞİD’in Kobani’ye Cani Saldırıları ve Rojava’daki Savaşın Yarattığı Endişeler ve Yeşerttiği Umutlar

İran Komünist Partisi (Marksist-Leninist-Maoist)’in aşağıdaki beyanı 23 Eylül 2014 tarihinde partinin kendi yayın organı olan Haghighat’ın son sayısında yayınlanmıştır.


IŞİD’in (diğer adıyla İD) Suriye Kürdistan’ında yer alan Kobani’ye son saldırılarının sonucu olarak (Rojava Kürtçe’de‚ Batı’ anlamına geliyor, Batı Kürdistan olarak da biliniyor.) bölgedeki insanlar katliam tehlikesiyle karşı karşıya kaldılar. Saldırılar 18 Eylül’de yoğunlaştı ve IŞİD’li İslamcılar şehrin çevresindeki birçok köyü ele geçirmeyi başardılar. Binlerce insan Türk sınırına doğru kaçtı; Türk ordusu ise ilk başta bu insanların ülkeye girişlerini engelledi. Hatta Türk ambulansları yaralı IŞİD’lileri tedavi için Türk hastanelerine taşıdı.

Kobani (Ayn –El-Arap) ve çevresindeki köyler yarım milyondan fazla bir nüfusa sahip. Bu şehir, Aleppo’dan 150 km, Fırat Nehri’ndense 30 km uzaklıkta yer alıyor ve Kürt İşçi Partisi’ne (PKK) yakın bir organizasyon olan Kürdistan Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) liderliğinde bulunuyor. Kürtler bir süredir ellerinde olan her türlü silahla IŞİD’e karşı direniyor. Bu direniş, özellikle de IŞİD’e karşı savaşan kadınların mücadeleye katılımıyla biliniyor. Suriye’deki sivil savaş tavan yapmışken, PYD Esad’la Türkiye ve Batı tarafından desteklenen muhalif güçler arasında tarafsız kalacağını duyurmuştu. Ancak rejim güçleri bölgeden çekilince Parti, bu fırsatı değerlendirerek merkezi hükümetten boşalan boşluğu doldurdu ve kendi bölgesel güç yapısını kurdu.

Irak’taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi’yle, özellikle de Mesut Barzani’yle işbirliği içinde olan Türk Hükümeti, Rojava’yı kuşatarak insanların direnişini kırmaya çalıştı. Bunun için Iraklı Kürt liderlere, Suriye Kürdistan’ı boyunca oldukça derin çukurlar kazmaları emri verildi. Suriye’deki Kürtler sınır boyunca kazılan bu hendekleri, Türk hükümetine hizmet ve taviz olarak görüyorlar.

PYD’nin popülerliği ve iyi imajı özellikle Şengal Dağı’nda Yezidilerin (Yezidiler bir Kürt dini azınlığı ve Sünni radikaller tarafından kafir olarak görülüyorlar) kurtulmasına yardım ettiklerinde arttı. 1 Ağustos’ta IŞİD, saldırı yönünü Şengal’e çevirdiğinde Barzani’nin Kürt Demokratik Partisi’nin (KDP) liderliğinde bulunan15.000 peşmergeden oluşan beş askeri birlik, hiçbir direniş göstermeden şehirden çekildi. Ancak PKK ve PYD gerillaları binlerce insanın hayatını kurtaran güvenli bir koridor açmayı başardılar ve oradaki insanları organize edip silahlandırdılar.

Rojava Bölgesi’nde insanların özgürleşme ve kendi kaderlerini tayin etmeye geniş ölçüde katılım umutları ve Kürdistan Bölgesel Hükümeti kontrolündeki bölgedeki koşullar ile yaşamla direniş arasında çarpıcı bir fark var. Barzani ve Cemal Talabani liderliğindeki Irak Kürt partileriyle on yıldan fazla zamandan sonra, Irak Kürdistan’ı büyüyen sınıf farkları ve açık bir toplumsal baskının, özellikle de kadınlara baskının feodal-aşiret yapısıyla, Orta Doğu’nun geri kalanında göze çarpan özelliklerin aynılarının görüldüğü bir yere dönüştü. Ancak PYD liderlerinin özellikle de Suriye ve Irak’ta gericilere karşı verilen güncel mücadeleye ilişkin olarak benimsediği politikalar da bölge insanları için farklı bir gelecek vaat etmiyor.

PYD’nin liderleri PKK lideri Abdullah Öcalan’ı ideolojik ve siyasi liderleri olarak tanıyorlar ve emperyalist ülkeler ve bölgenin hakim sömürücü ve baskıcı güçleriyle müttefik olabilmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Türk gazeteci Hasan Cemal’le yaptığı röportajda bir PYD lideri şunları söyledi: ‘’Türkiye Kürtlerle beraber oldukça güçlü hale gelebilir. Eğer Kürt karşıtı politikalarından kurtulursa Türkiye, tüm Orta Doğu’ya sahip olabilir.’’ Bu bakış açısı ışığında, PYD yönetimine ulusal özgürlük için mi yoksa Orta Doğu uluslarının Türkiye tarafından zapt edilmesi için mi savaştığı sorulmalıdır.

PYD liderleri IŞİD saldırılarının ABD emperyalistlerini kendilerini tanımaya mecbur bırakacağını ve Suriye’deki genel olarak gerici gruplardan oluşan ABD liderliğindeki koalisyona katılmalarının yolunu açacağını umut ediyorlar. ABD emperyalistlerinin Türk hükümetinin karşı çıkması nedeniyle PYD’yi tanımayı reddettikleri söylendi. Ne var ki, PYD liderleri ABD ve Batı tarafından tanınmak için ellerinden geleni yapıyorlar. The Associated Press PYD sözcüsü Nevaf Halil’in PYD’nin IŞİD’e karşı savaşan her türlü koalisyona katılmaya hazır olduğu yönündeki sözlerine yer verdi. Hacı Mansur, PYD liderliğindeki Rojava’nın bir yetkilisi ABD’nin Suriye’deki muhalif güçlerle koalisyon kurarken PYD’yi görmezden geldiği için çifte standart uyguladığını söyledi ve ABD’yi PYD’yi gerçek müttefiği olarak tanımamakla eleştirdi. (“MilitantGainsIllustratePlight of SyrianKurds,”  BassemMroue, AssociatedPress, 18 Eylül 2014)

PYD sözcüleri ayrıca ABD’nin liderlerinden biri olan ve Amerikan yetkililerle görüşmek üzere ABD’ye gitmeye niyetlenen Salih Müslim’in vize başvurusunu dahi reddettiğinden yakındılar. ABD adına konuşan ABD Genelkurmay Başkanı General Martin Dempsey ise ABD’nin IŞİD’e baskı yapmak için Suriye Kürtlerine ihtiyacı olduğunu ancak koalisyonun bir parçası haline getirilmelerinin şart olmadığını söyledi. (AP, 18 Eylül)

Financial Times Salih Müslim’in kısa süre önce Birleşik Krallık yetkilileriyle Londra’da görüştüğünü bildirdi. Gazete ayrıca PYD liderlerinin Batıyla bağ kurma amaçlı yoğun çabalarına değindi. (“Syrian Kurds eye greater role in West’s Isis fight,” Erika Solomon and Piotr Zalewski, Financial Times, 17 Eylül 2014)

Bu “koalisyonun“ liderliğinin ABD emperyalistlerinde olduğu ve bu savaşın yönünün Türkiye, Suudi Arabistan ve Ürdün dahil olmak üzere bölgedeki ülkelere ilişkin ABD planına göre tayin edileceği bir sır değil.

The New York Times’ın haberine göre:”Suriye sınırına yakın (Reyhanlı, Türkiye) gizli bir dairede Amerika Birleşik Devletleri temsilcileri ile müttefiklerinin temsilcileri radikal İslam Devleti’ne karşı yürütülen savaşta kara birlikleri olarak düşünülen Suriye isyancıların etkili bir güç haline gelmesi için gerekli gördükleri şeyin temellerini atıyorlar.” (“U.S. Goal Is to Make Syrian Rebels Viable”, Ben Hubbard, NYT, 18 Eylül 2014) Yazı, PYD’nin ABD tarafından seçilen güçlerden oluşan koalisyona dâhil olmak için aktif bir biçimde çabaladığını da belirtiyor. Rapor ayrıca, ABD her ne kadar bu gruplardan “Ilımlı İslamcılar” olarak söz etse de bunların ideolojik olarak İslamcı IŞİD’den geri kalır yanı olmadığını öne sürüyor.

PYD liderleri, emperyalistler ve gerici güçler tarafından bir tanınma ve onlarla bir müttefiklik arayışına girmektense emperyalist bir koalisyonun liderliğinden bağımsız bir mücadelenin bir zayıflık değil, güç göstergesi olduğunun farkına varmalılar. Toplumsal baskının olmadığı “demokratik”, kadınların özgür ve eşit olduğu bir toplum yaratma iddiaları ile insan düşmanı koalisyonlardan kabul görme politikaları arasındaki derin boşluğu dolduramazlar. Kürt halkına yapılan baskı Türk devletinin işleyişinin bir parçası ve emperyalistler IŞİD’den dahi daha fazla suça eğilimliler. Onların politikaları yıllardır Orta Doğu’daki ulusal baskıyı kurumsallaştırdı ve inşa ettikleri güç yapıları bu tarz bir baskı olmadan var olamaz.

Gerçek şu ki, PYD liderleri ve beraber hareket ettikleri diğer organizasyonlar Suriye Kürdistan’ında içinde yaşadıkları baskıcı toplumlardan farklı bir toplum inşa etme amacıyla hayatlarını riske atan genç kadın ve adamların umut ve amaçlarına ancak zıt bir yolda yürüyorlar. Bu liderlerin böyle bir niyetleri olmaması da mümkün, ancak düşünceleri ne olursa olsun çizgilerinin onları götürdüğü yol bu.

Suriye Kürdistan’ındaki silahlı kadınların resimleri oldukça ilham verici ve Suriye’nin ve Orta Doğu’nun başka bölgelerinden kadın ve erkekleri cezbettiği de bir gerçek.

PYD ve PKK liderleri ile önceki Kürt milliyetçisi liderler (duruma göre dinci ya da kendini “solcu” olarak tanımlayanlar ) arasındaki açık farklara rağmen, hepsi aynı tarzda reel politikalar, pragmatizme dayanan “pratik” politikalar uyguluyor ya da başka bir deyişle mümkün olan ve verili zamanda yararlı görünen yönünde gidiyorlar. Bu tarz bir politika zaman zaman bu grupların bazı liderlerine siyasi güç kazandırmış olsa da (Kürdistan Bölge Yönetimi gibi), Irak’ta 20 yılı aşkın bir KBY tecrübesi bunun kitleler için bir temel haklar kazanımına değil, toplumsal dejenerasyona yol açtığını gösteriyor.

Kürt burjuvazisinin farklı fraksiyonlarının hepsi de var olan toplum ve emperyalist hakimiyetle uyum sağlamaya denk gelen farklı fikirler ürettiler. Bu uyum, Kürdistan’ın ulusal özgürlüğü önünde bir engel. Abdullah Öcalan bu duruma uyum sağlamaya öylesine niyetli ki, şimdi bölgedeki emperyalist politikalara doğrudan hizmet eden bir yola giriyor.

Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) Kobani’deki muharebeyi, Stalingrad’ı savunmak için 2. Dünya Savaşı’nda yürütülen mücadeleyle karşılaştıran bir demeç verdi ve IŞİD’in faşist suçlularına karşı verilen Kobani direnişinin bize Stalingrad’ı (o zamanki SSCB’nin Nazi Almanya’sına karşı savunuluşunda kahramanca bir zaman) anımsattığını söyledi. Şüphesiz bu büyük bir istek ve aslında Orta Doğu’daki ve dünyadaki insanların hevesli desteğini arkasına alacak Stalingrad’ın bir örneği bu bölgede vücut buluyor. Ancak emperyalistler, bölgesel faşist devletler ve İslamcı gruplar tarafından oluşturulan bir koalisyona girerek Stalingrad’a benzer bir şeyin oluşması mümkün değildir. Evet, 2. Dünya Savaşı’nda Sovyetler Birliği Almanya’yla savaş halinde olan emperyalist devletlerle bir koalisyona girmiştir. Ancak, Sovyetler Birliği kendi bağımsız politikasını sürdürmek ve herhangi bir emperyalist gücün kölesi haline gelmemek için yeterli siyasi, ekonomik ve askeri güce sahipti. Devrimin yararına oluşturulan koalisyonlar ile emperyalizmin çıkarlarını savunan koalisyonlar arasında bir fark vardır. Sovyetlerin savaş performansını sabote etme çabalarına rağmen, Stalingrad özgüveniyle Stalingrad oldu. Sovyetler Birliği, kendine güveniyordu, çünkü kitleler kendilerini kapitalist ve feodal sömürücü sınıflardan sosyalist bir devrim yoluyla özgürleştirebilmişti. Stalingrad yalnızca askeri bir muharebe değildi; radikal farklılıkları olan iki sistemin karşı karşıya gelmesiydi: bir yanda Nazi Almayası biçimindeki kapitalist – emperyalist sistem, diğer yandaysa Ekim Devrimi’nin ürünü olan bir sistem. Bu iki sistem bir ölüm kalım savaşına girmişti. Stalingrad Zaferi, büyük oranda Sovyetler Birliği’ndeki sosyalist sistem nedeniyle kazanıldı. Bu mücadeleyi devam ettirmek için gereken yiyecek ve silahları işçi ve emekçiler kendileri üretti. Ve kendileri de Alman emperyalistleriyle savaşan diğer emperyalist güçlerin; yani ABD, Birleşik Krallık ve Fransa’nın yiyecek, silah ve mali desteğine bel bağlamak zorunda kalmadılar. Sovyetler mücadelesi büyük oranda Sovyetler Birliği’ndeki kitlelerin üretici, askeri ve örgütsel gücüne olan güvenle gelişti ve bu savaş tam anlamıyla bir halk mücadelesiydi.

IŞİD’e karşı muharebede korkusuz kadın ve erkeklerin fedakârlıklarına rağmen Suriye Kürdistanı’ndaki yönetim ve yaygın olarak benimsenen politik çizgi önüne alınırsa, burasının da burjuva ve feodal sınıflarca yönetilen Irak Kürdistan’ından daha iyi bir kaderi olmayacaktır. Ancak, bundan da büyük bir tehlike var. PYD’nin meşruiyet ve işbirliği beklediği tüm güçlerin Kürt halkına karşı işledikleri oldukça kanlı suçlardan oluşan bir geçmişi var. ABD’den Türkiye’ye, İran’dan Suriye’ye, hepsi Kürt güçleriyle yaptıkları tüm ‘’anlaşmaları’’ her zaman bozdular ve daha güçlü ortaklar için Kürtlere ihanet ettiler. Geçmişteki kanlı ‘satışların’ gölgesi şu anki durumun da üzerinde. O halde asıl soru, sosyal değişim için ayağa kalkan insanların nam salmış gericiler ve büyük güçler için ölmeye giden askerler mi olacakları yoksa bilinçli bir biçimde kendi radikal çıkarları için mi savaşacakları. Bizim cevabımız ise şu: her şey halkın mücadelesini hangi sınıfın, hangi siyasal programın ve hangi öncü kuvvetin yönettiğine bağlı.

Yeni Komünizm

Bizler, devrimin önderi Bob Avakian'ın mimarı olduğu Yeni Komünizm‘in takipçileriyiz. Bob Avakian'ın devrimci önderliğini takip eden ve Yeni Komünizm temelinde dünyayı gerçekte olduğu haliyle anlama ve onu değiştirme sorumluluğunu üstlenenleriz. Detaylı bilgi için bkz: Biz Kimiz?

Dünyada devamlı olarak yaşanan dehşetlerin ve son derece gereksiz acıların ortadan kaldırılması hem mümkün hem de son derece gereklidir. Bob Avakian'ın devrimci önderliğini ve geliştirmiş olduğu Yeni Komünizm'i öğrenerek kazanma şansı olacak gerçek bir devrim hareketini birlikte inşa ediyoruz. Yeni Komünizm'in teorik çerçevesine ilk kez giriş yapacaklar başlangıç noktası için web sitemizde bu bölümde yer alan makaleleri inceleyebilir, ayrıca Bob Avakian'ın Türkçeye çevrilmiş eserlerine buradan ulaşabilirler. Görüş, katkı ve desteklerinizi bekliyoruz.

#DevrimDahaAzıDeğil

Add comment

Devrim: Kazanmak İçin Gerçek Bir Şans

Atılımlar

Kadınların Kurtuluşu

Kemalizm Eleştirisi

Enternasyonalizm

Highlight option

Turn on the "highlight" option for any widget, to get an alternative styling like this. You can change the colors for highlighted widgets in the theme options. See more examples below.

YENİ KOMÜNİZM HAKKINDA GÖRÜŞLER