Yeni Komünizm

“Marksizm ve Geleceğin Çağrısı” 21. Bölüm: Cinsellik ve Eşcinsellik

Editör Notu: Aşağıdaki bölüm Bob Avakian’ın Bill Martin ile görüşmesinden oluşan “Marksizm ve Geleceğin Çağrısı: Etik, Tarih ve Politika Üzerine Sohbetler” başlıklı kitabın 21. bölümünden aktarılmıştır. Yazı içinde sıklıkla geçen ve alıntı yapılan “Konumumuz” belgesi, önceden web sitemizde çevirisini yayınladığımız “Devrimci Komünist Parti ABD’den: Eşcinsellik Konusunda Yeni Taslak Programdaki Konumumuz Üzerine” belgesidir. Bu önemli belgeye dipnotta yer alan linkten ulaşabilirsiniz.

Kaynak için bkz: Chapter 21: Sexuality and Homosexuality | revcom.us


MARTIN: Eşcinsellik meselesine, partinin bu meseleyle ilgili yaptığı bazı analizlere ve bu meseleyle ilgili daha yakın zamanlarda yapılan bazı dönüşlere girmek istiyorum. Etik meselesinden ve etiğin rolünden çokça bahsettik. Bununla ilgili ilginç olan bir şey, geçmişte bazen “proleter ahlakı” denen şeyin, tabiri caizse cinsel ahlaka ve elbette genel olarak ilişki sorularına ve çok önemli olan kadın sorununa çokça odaklanmış gibi görünmesidir. Öte yandan sadece yaşadığım bazı deneyimlerden ve bildiğim diğerlerinden bu tür bir meseleye pek güvenmediğim bir yere geldiğimi düşünüyorum; işin aslı epey bir güvensizlik durumu var ve bunun tabiri caizse “kişisel” hale geldiğini de biliyorum. Ancak bana kalırsa bu sadece burjuva bireyci bir şekilde değil, çünkü bunlar özel meseleler ve bizde cisimleştiği biçimiyle doğrudan deneyimlerimizle bağlantılılar. Bence bu mesele aynı zamanda karşılıklı olmama eğilimiyle otoriterlik ile tepeden inmeciliğin gerçek sorunlar olmasına uzanıyor. Bunu açmak istiyorum. Soruya gelirsek, eşcinsellik konusunda, kendi başına bu mesele hakkında ne söyleyeceğinizi duymayı çok isterim.

Fakat aynı zamanda önceki çizginin gerisinde görünen metodolojiye ve bu meselede yeni çizginin nasıl ortaya çıktığına da… Çünkü bir anlamda çizginin değişip değişmediğini merak ediyorum. Bununla birlikte çizginin değişmesinin çok iyi olduğunu düşünmeme rağmen, çizginin arkasında bir tür indirgemeci metodolojinin hâlen iş başında olduğundan da kaygılıyım.

Bana öyle geliyor ki, geçmişte parti gibi bir örgütün bir doktrini veya eşcinsellik çizgisine sahip olabileceği, en genel olanlar dışında genel olarak cinsellik, beden veya arzu konusunda herhangi bir gelişmiş analize sahip olmadan bunların sınıflarla, sınıf mücadelesiyle, sınıf çıkarlarıyla vb. ilgili tarihsel olarak koşullandırılmış fenomenler olduğunu söyleme durumu vardı.  [Parti eşcinsellere yönelik ayrımcılığa karşı olduğunu belirtse de uzunca bir süre ve yakın zamana kadar eşcinselliği başlı başına olumsuz bir olgu olarak görmüştü] Bana öyle geliyor ki, eşcinsellik meselesinde ortaya çıkan yeni malzeme iyi bir malzeme ve elbette çizgideki değişikliği destekliyorum. Ancak bence bu materyal görmek istediğim iki şeyi yapmıyor. Bir tanesini keskin bir şekilde ortaya koymak gerekirse, bu meselede bir yere varmanın neden yirmi beş yıl sürdüğünün açıklaması bana bazı açılardan çok üstünkörü geldi. Bu meseleyi gerçekten açıklamıyor, yalnızca birkaç yorum yapıyor ve dahası konuya dair gerekli olduğunu düşündüğüm bir özür de sunmuyor, çünkü yirmi beş yıldır bu meseleyi gerçekten çok fazla insanı uzaklaştıracak şekilde eline yüzüne bulaştırdığını düşünüyorum.

Bu konuda kişisel olmak istemiyorum, fakat benim için çok önemli olanlar da dahil olmak üzere şu an uzaklaşmak durumunda kaldığım bazı ilişkilerim oldu, yalnızca bu yüzden de değil, demek istediğim şey keşke tüm ilişki sorunlarımı bu tür şeylere bağlayabilseydim, fakat açıkçası bunu yapamıyorum ve kadın sorununa yönelik kendimle mücadele ediyorum, maddi olarak hayatımı ve hayatımı nasıl yaşamaya çalıştığımı kastediyorum. Yine de bu siyasetlerle çalışmaktan dolayı uzaklaşmalar yaşandı (ya da en azından uzaklaşmalar bununla ilgiliydi). Entelektüellerle ve sanatçılarla çalıştığım bir ortamda bu konuda sürekli olarak savunmada kalmaya ihtiyaç duydum. Bana öyle geliyor ki, önceki çizginin verdiği zararlar gerçekten de oldukça büyüktü ve bu durum eşcinsellik meselesinin ya da bu konuda eşcinsel olan belirli insanların meselesinin ötesine geçmektedir.

Ve ikincisi, belki daha da büyük bir sorun olduğunu düşündüğüm şey, elbette çizginin değiştiğini düşünüyorum fakat öte yandan çizginin altında yatan görünümün değiştiğinden pek de emin değilim. Yüzeydeki çizgiyi değiştirerek ancak daha derine inmeyerek temel olanı korumanın bir yolu olabileceğinden kaygılıyım. Bana göre bu durum, tarihsel olarak insanların felsefi indirgemecilikten korkma hakkına, hatta sorumluluğa sahip olması gereken iyi bir durum. Çünkü felsefi indirgemecilik, yapılarda, örgütlerde, devletlerde, ne tür yapı olursa olsun otoriterliğe yol açar. İnsanları çok yakın bir şekilde etkiler.

Uluslararası komünist hareketin tarihinin bazı bölümleri bunu çok kötü sonuçlarla doğruluyor ve geçmiş zamanlarda, otoriterlik gibi bir terim ne zaman ortaya çıksa yalnızca şunu söyleme eğilimi olduğunu gördüm: “Engels, devrimin var olan en otoriter şey olduğunu söylemiştir” ve ben bunu böylesi bir meseleye dair verilecek çok iyi bir yanıt olarak kabul etmiyorum. Sanırım bu konuda daha basit bir açıklama, insanların her tür iyi nedenle, tabiri caizse, cinsel yaşamlarını bozmaya yönelik herhangi bir girişimden haklı olarak şüphe duymalarıdır. Elbette insanlar karşılıklı saygıya dayalı ilişkileri hedeflemeli ve elbette diğer insanlara ve özellikle de sahip olduğumuz ataerkil toplum bağlamında kadınlara karşı saygısız davranışlar izlenmesi sadece “özel bir mesele” de değildir. Öyle olduğunu da ima etmek istemiyorum. Ancak bunun da ötesinde, bana öyle geliyor ki samimi ilişkilerde, bazı tek tip kurallarla üstesinden gelinemeyeceği şeklinde temel bir endişe var, ya da gerçek ilişkilerde neler olup bittiğini gerçekten tanımlanabileceği düşünülmüyor, bu yüzden burjuva toplumunda bile bu işin bazı yönlerine yasayı dahil etme girişimleri gerçekten de tuhaf görünüyor.

Bu arada, açıkçası önceki çizgide altmışların tarihsel deneyimi tarafından biçimlenmiş bir tür hoşgörünün, yetmişli yıllarda bir tür püritenlik ve işçicilik biçimine dönüştüğünü düşünüyorum. (1) Bu durum, hem ataerkillik hem de bir tür kamu/kutsal özel ayrımı açısından önceki çizginin büyük ölçüde doğru olan veya en azından doğru şeylerle ilgilenen yönlerinin olmadığı anlamına gelmez. Fakat aynı zamanda son derece karmaşık ayrıntıları çok basit ve yalın bir kategoriler kümesi altında yakalamaya çalışan bir tür indirgemeciliğin de göstergesi. Cevaplanacak çok şey var, bunun farkındayım.

AVAKIAN: Pek çok önemli nokta var ve elimden geldiğince bunlardan bahsetmeye çalışacağım. Eşcinsellik sorunuyla ilgili Taslak Programımızda bulunanların yanı sıra, Taslak Programdaki bu konumu güçlendirmek ve detaylandırmak için bir “konumumuz” belgesi* hazırladık ve bu konumumuz belgesi online olarak yayınlandı. Ancak burada, konumumuz belgesinin yaptığı şekliyle tam anlamıyla bu konuma giremeyeceğim. Bu belge önceki konumumuzun ne olduğunu, nasıl farklı bir konuma geldiğimizi, şimdiki konumun özünün ne olduğunu ortaya koymaktadır; ayrıca yaptığımız hataları neden yaptığımızı özetlemeye çalışır ve aynı zamanda bunun hakkında daha fazla şey öğrenmenin devam eden bir süreç olduğunu düşündüğümüzü de gösterir. Yani bu bir tür zemin sunmaktadır, kırk sayfalık bir durum raporudur ve kısıtlı zamanda tüm bunları özetlemek pek mümkün değildir. Ancak belirttiğiniz ve önemli noktalar olduğunu düşündüğüm bazı noktalardan elimden geldiğince bahsetmeye çalışacağım.

İlk nokta, herhangi bir gelişmiş cinsellik, beden veya genel olarak arzu analizi olmaksızın bir doktrine sahip olunması ve ayrıca tüm bunların neden bu kadar uzun sürdüğü meselesi. Pozisyonumuz birkaç yıl içinde birkaç değişiklik geçirdi. Bunun altmışların hoşgörüsünün yetmişlerin işçiciliğine/püritenliğine dönüştüğünü belirttiniz, bu durum üzerinde düşünmemiz ve daha fazla araştırmamız gereken bir şeydir. 1970’lerin ortalarında, 1975’te parti kurulduğunda konumumuzun ne olduğu açısından bunun bazı gerçek yönleri olabilir. Her şeyden önce, konumumuzun her zaman ayrımcılığa, pogromlara, vahşete, hükümet baskısına, yatak odası polisliğine vb. karşı çıkmak olduğunu söylemek istiyorum. Ve eğer Revolutionary Worker‘ın yıllar içindeki sayfalarına bakarsanız, aslında bunun çok keskin bir şekilde ortaya çıktığını da görürsünüz. Bunlara her zaman aktif olarak karşı çıktık ve bunları açığa çıkarmaya çalıştık. Hareketin bazı dönemeçlerinde bununla ilgili belli bir miktarda bozulma yaşandı ve bunu netleştirmenin önemli olduğunu düşünüyorum.

Aynı zamanda, değişikliklerden geçen bir pozisyonumuz vardı. 1975’te aşağı yukarı bu fenomeni [eşcinsellik fenomenini] emperyalist çürümenin bir parçası kategorisine yerleştirmiştik. Gerçi bir süre sonra bunun çok kaba olduğunu, bayağılaştırma olduğunu, çok karmaşık bir olgunun yanlış analizi olduğunu özetledik ve meseleyi daha fazla incelemeye başladık. Kısa bir süre sonra, Mao’nun ölümünden yalnızca birkaç yıl sonra, 1976’da Çin’de olup bitenlere karşı -gerçekte gerici bir darbeye karşı- partide nasıl tavır alınacağı meselesinde doruğa ulaşan iki çizgi mücadelesi yaşandı. Ve bu durum, bahsettiğiniz bu işçiciliğin birçoğu da dahil olmak üzere birçok konuyu yoğunlaştırdı. Parti bir bütün olarak bundan muaf değildi, fakat özellikle de Çin’deki revizyonist darbeyi desteklemekten yana tavır alan insanlarda bu durum yoğunlaşmıştı.

Dolayısıyla buna karşı tam bir kopuşa yol açacak mücadelemiz başladığında, bu mücadelenin tüm gidişatının ve momentumunun bir parçası olarak diğer bazı şeyleri de bunun ışığında yeniden incelemeye başladık. Eşcinselliği çeşitli ifadeleriyle analiz etmemiz ve üzerinde durmamız, incelemeye başladığımız şeylerden biriydi. Ancak yine de bütün bu iç mücadeleden sonra bile, seksenlerin başında benimsediğimiz Program, bu olguyu emperyalist çürümenin bir parçası olarak görüyordu. Bununla birlikte, bundan kısa bir süre sonra ve işçici ve ilgili eğilimlere karşı devam eden mücadelenin bir sonucu olarak, eşcinsellik meselesine daha önce olduğundan farklı bir şekilde yaklaşmaya başladık. Bunu emperyalizmle birlikte gelen bir çürüme ya da çöküş meselesi, emperyalist asalaklık temelli kentsel çürüme ya da başka bir şey olarak görmeden, meseleye daha çok kadınların baskı altına alınması ve özgürleşmesi (ya da genel olarak cinsel ilişkilerle nasıl ilişkili olduğuyla, ama bunun içinde özellikle de bu toplumdaki cinsel ilişkiler için esas olan şeyle, kadın sorunuyla nasıl ilişkili olduğu) ışığında bakıldı. Daha çok bu açıdan bakarak yapmaya başladığımız şey önemli bir değişiklikti.

Örneğin Revolution dergisinde yazdığımız makalede (sanırım yayınladığımız zaman 1988’di) daha genel olarak “aşk meselesinin” bir analizini yapmaya ve eşcinsellik meselesini bunun içine yerleştirmeye çalıştık. Ama bu kısmiydi ve aynı zamanda onu yeni gözlerle incelemeye çalışmamıza rağmen bazı hatalı metodolojileri de beraberinde getiriyordu. Bakış açımız ve metodolojimiz bazı hatalı varsayımlar ve bazı hatalı yaklaşımlarla gölgelenmişti.

Bu durum, biyolojinin bu konudaki rolü meselesiyle ilgili bir yön olarak ortaya çıktı. Bildiğimiz kadarıyla konunun biyolojik olarak belirlendiği fikrini kabul etmeme eğilimimiz vardı. Şimdi, o zamandan şu ana dek yaptığımız araştırmaları yapmamıştık ve hatta işin bu yönü hakkında biyolojik çalışmalara bakmak gibi yapılacak daha çok şey vardı. Ayrıca bizden bağımsız olarak tüm bu fenomen hakkında -cinsiyetin biyolojisi, belirli cinsel ifadelerin biyolojisi- hakkında çok daha fazla çalışma yapıldı. Örneğin seksenlerin sonlarından günümüze kadar (aşağı yukarı son on yıl artı birkaç yılda) yapılan çalışmalarda gerçek bir sıçrama yaşandı. O dönem belli ölçülerde araştırma yürütmüştük, ancak bunlar o zamandan itibaren yaptığımız kadar kapsamlı değildi. Bu alanda daha yapacak çok işimiz vardı, bunu biliyorduk. Öte yandan ciddi bir metodolojik sorun ortaya çıktı. Konuya “Bu bize biyolojik olarak belirlenmiş gibi gelmiyor” diyerek yaklaşıyorduk -işte burada indirgemecilik devreye giriyordu ya da en azından bunun bir tezahürü gündeme geliyordu- ve şöyle diyorduk; “Öyleyse bu bilinçli bir seçim meselesidir. İnsanlara kendini bu şekilde gösteriyor.”

Heteroseksüel olmak yerine bilinçli bir şekilde lezbiyen olmayı tercih eden çok sayıda kadının varlığından haberdardık ve bundan bir nevi genelleme yaparak şu sonuca vardık: Bu aslında onların yaptıkları bir seçimdir ve kendini sadece lezbiyenlere ve genel olarak lezbiyenlere değil, aynı zamanda genel olarak eşcinsel erkeklere de bu şekilde gösterir. Bununla birlikte bir başka metodolojik hata daha yaptık: “Pekala, madem ki bu bilinçli bir seçim, bu durumda bu mesele ideolojik bir sorundur.” Ve bu mantığı izleyerek şu sonuca vardık: kadınlarla yakın ilişkilere girmemeyi bilinçli olarak seçen erkekler için bu durum kadınları bilinçli olarak reddettikleri anlamına gelir. Ve bu nedenle, bu durum bir tür yoğun kadın düşmanlığının ifadesidir. Ve şaşırtıcı olmayan bir şekilde, tıpkı heteroseksüel erkekler arasında ve heteroseksüel ilişkilerde kadın düşmanlığının birçok yoğun ifadesi olduğu gibi, bu aynı zamanda erkek eşcinseller arasında da bulunabilir. Ancak yine de indirgemeci ve mekanik metodolojiyi uygulayarak, bunun her şeyden önce bir bilinçli seçim olduğunu söylemek için -çünkü pek çok durumda biyolojik değil diyerek- bu mazur görülemeyecek çıkışları yapıyor ve bu indirgemeci sonuçlara varıyorduk. Ve ikincisi, bu durum erkek eşcinseller tarafından kadınların bilinçli bir şekilde reddedilmesi ve bu nedenle kadın düşmanlığının (mizojinin) yoğun bir ifadesi olarak görülüyordu.

Lezbiyenlere gelince, bunun farklı bir fenomen olduğunu hep söyledik, fakat bizler bu fenomeni erkeklerden herhangi bir şekilde uzak durarak ve sadece kadınlarla yakın ilişkiler kurarak kadınların ezilmesiyle başa çıkabilmek için yürütülen bir tür eksik ve özünde reformist girişim olarak gördük. Ve bu nedenle de kadınların ezilmesine tam olarak uymayan, kadınların ezilmesine bir çözüm getirmeyen bir girişim olarak değerlendirme yapıldı. Her ne kadar o zamandan beri fark ettiğimiz ve belirttiğimiz gibi, aslında lezbiyen ilişkiler içinde yer alan kadınların pek çoğu böylesi bir iddiada bulunmasalar da, bu durum kadınların ezilmesine bir cevap olma iddiasını kendinde içeriyordu.

Meseleye geri döndük ve genel olarak bu meseleyle boğuşmaya devam ettik. 1990’ların sonlarına doğru yeni bir program ortaya koymamız gerek deme noktasına geldik. Çeşitli nedenlerden ötürü bu noktaya geldik, öncelikle eşcinsellik meselesi nedeniyle değil, dünyanın genel gelişimi nedeniyle ve bunu kabul ederek 1981’den itibaren parti programımızda yer alan pek çok güzel şey olsa da, temelde değişen pek çok şey de yer alıyordu. Bazı şeyler artık geçerli değildi; dünyadaki durum farklıydı, ayrıca çok şey öğrendik, bu yüzden bu değişiklikleri hesaba katarak, hem nesnel olarak yaşananları hem de öğrendiklerimizi, komünist hareketin neler yaşadığını ve bundan hangi derslerin çıkarılabileceğini, ayrıca dünyanın neler yaşadığını ve bütün bunlardan hangi derslerin çıkarılabileceğini içerecek şekilde şu an taslak halinde yaptığımız yeni bir Program üretmemiz gerekti. Böylece bu süreç birçok meseleyi yeniden incelemek için yoğun bir fırsata döndü. Parti saflarında her düzeyde çokça sorgulama ve mücadele yürütüldü, ayrıca parti dışından eşcinsellik meselesinde partinin tutumuna yönelik eleştiriler de geliyordu. Bu yüzden odaklandığımız esas meselelerden biri buydu. Bu noktada, daha önce yapabildiğimizden çok daha geniş bir şekilde meseleye bakmak ve partinin kendi saflarından gelenlerin yanı sıra dışarıdan gelen tüm çeşitli eleştirilere tekrar bakmak gerekti.

Bu noktada geriye döndük ve diğer şeylerin yanı sıra, biyolojik cinsiyet meselesi ve farklı cinsellik türlerinin, farklı türlerde eşcinsellik vb. dahil olmak üzere çok daha geniş ve derin bir çalışma yürütmeye çalıştık. Ayrıca cinselliğin ve özellikle eşcinselliğin tarihini daha geniş bir şekilde incelemek için geriye döndük. Bu durum konunun tarihini görmezden gelmişiz anlamına gelmiyordu, daha önce de belirli tarihsel deneyimlere bakmıştık, ancak bizler meselenin tarihi ve diğer insanların onun hakkında ne söylediği, bu konuda başka ne gibi bilimler ve çalışmalar yapılmış olduğu konusunda çok daha geniş ve kapsamlı bir çalışma yapmaya çalıştık. Bunun sonucu olarak -genel olarak yaptığımız diğer bazı metodolojik boğuşmaların yanı sıra uluslararası hareketimizin tarihindeki eksikliklerin daha fazla özeti sayesinde (örneğin Stalin ve Lysenko meselesi gibi) bu çok ciddi araçsalcılık ve indirgemecilik hatalarına neyin yol açtığını daha eksiksiz bir şekilde anlamaya çalıştık- bütün bu şeyler bir araya gelmişti ve gördük ki eşcinsellik meselesini pek çok farklı düzeyde vulgarize ediyorduk.

Şimdi bu noktaya kadar çok daha bütünlüklü olarak anlamaya başladığımız şey şu ki, çalışmamız, bizleri her ne kadar bundan genel bir fenomen olarak bahsederken konunun öncelikle biyolojik olarak belirlenmiş bir şey gibi görünmediğine inandırmış olsa da, bu aslında karmaşık bir meseledir ve genel olarak cinselliğin biyolojisi de dahil olmak üzere cinsel çekim ve meselenin birçok farklı yönüne dair konuda öğrenilecek daha pek çok şey vardır. Okuduğumuz ve “eşcinsellik öncelikle biyolojik olarak belirlenir” diyen çalışmalara ikna olmamıştık (ve şimdiye kadar yapılanlar hakkında oldukça derin ve sistematik bir çalışma yürüttük) Bunun biyolojik bir temeli olduğunu -genetik, hormonel ya da başka bir şekilde örneğin kişi doğduktan sonra gelişimin çeşitli aşamalarıyla ve hatta fetüs ile ilgisi olduğunu- göstermeye çalışan çalışmalarda metodolojik ve başka türlü birçok sorun gördük. Dolayısıyla halen konunun daha çok sosyal olarak belirlenmiş bir fenomen olduğunu düşünme eğilimindeyiz. (2)

Öte yandan, burada bir kez daha belirli mekanik ve indirgemeci düşünce türlerinden kopma gereğini gördük. Örneğin, evet bu sosyal bir fenomen veya büyük olasılıkla öncelikle sosyal faktörler tarafından belirleniyor -meseleyi daha derinlemesine inceliyor olmamıza rağmen kanıtların üstünlüğünün işaret ettiği şeyin de bu olduğunu düşünüyoruz- ve kadın sorunu, bireylerin kendilerinin tam olarak bilincinde olmadıkları biçimler de dahil toplumda çok farklı şekillerde oldukça etkilidir. Ancak şunu biliyoruz ki, buradan hareketle erkeklerin eğer kadınlara değil de diğer erkeklere cinsel olarak ilgi duyuyorlarsa, bunun birebir kadınların ezilmesinin bu toplumda çok önemli, merkezi ve temel bir sosyal ilişki olduğu ve bu toplumda genel olarak yakın ilişkiler için çok önemli olduğu gerçeğinden türediği çıkarımını yapmak yanlış olacaktır. Bu meselenin bundan çok daha karmaşık olduğunun farkındayız ve bunun birçok farklı seviyesi ve birçok dolayımı var. Bütün erkekler ataerkillikten ve ona eşlik eden ideolojiden etkilenirler, ancak bundan fazlasıyla etkilenen bazı erkekler için ve hatta düpedüz kaba kadın düşmanlığı (mizojini) biçimlerinde bu heteroseksüel çekiciliğe yol açarken, bazıları ise heteroseksüel değil aynı cinsiyetten (erkeklerden) etkilenirler. Dolayısıyla, sosyal faktörlerden bahsettiğimizde açıkçası kadınlara yönelik baskıdan çok daha fazlası vardır. Tüm bunlara dahil olan, kadınların ezilmesinin yanı sıra insanların hem bireysel deneyimleri hem de başka toplumsal etkenler vardır. Ve halen kadınlara yönelik baskının çok önemli olduğuna inansak da, bu mesele çok karmaşıktır ve bizim kavradığımızdan çok daha fazlasının anlaşılması gerekiyor. Sosyal ve biyolojik faktörlerin etkileşimine dair, aynı zamanda farklı sosyal faktörlerin etkileşimi hakkında öğrenilecek daha pek çok şey var. Kadınların ezilmesi nihai olarak çok önemli olsa bile, mesele buna indirgenemez.

Dolayısıyla şimdiki konumumuzu tanımlayan şey de budur. Bu çok küçük bir taslaktır. Dediğim gibi yaklaşık kırk sayfa uzunluğunda bir konum belgesi ortaya koyduk. Bunu özet olarak aktarıyorum ve elimden gelenin en iyisini yapmaya gayret ediyorum, çünkü bunu tamamen aktarabilmek zor, öte yandan belirttiğim bu konum belgesine geri dönmek önemli.

Şimdi, neden bu kadar uzun sürdüğü sorusuna gelelim. Bundan biraz da olsa bahsetmeye çalıştım. Evet doğru, bu hataları fark edip daha hızlı düzeltseydik daha iyi olurdu. Bunu yapmamamızın bir nedeni -bu diyeceğim belki kulağa totolojik gelebilir- bazı kusurlu metodolojiler kullandığımız için hatalarımızı fark edemememizdi. Ve öncesinde bazı değişiklikler yapmıştık: Özellikle de parti içinde revizyonist – ekonomist bir çizgi için savaşan ve bir miktar etki yaratan insanlardan koptuktan sonra -elbette bunun sorumlusu tamamen onlar değildir- bu işçici etkilerin bazılarından oldukça hızlı bir şekilde ve en azından önemli bir ölçüde uzaklaştık. Ancak bizler bu değişiklikleri yapıp önemli olduğunu düşündüğüm bir pozisyona geçerken ve bu pek çok kişinin yaklaşma biçiminden farklı olsa da -kadınların toplumdaki yeri ve rolü ve bu ataerkil toplumda ezilmeleri sorununu değerlendirmenin merkezine koyuyoruz- daha halen bahsettiğim bu indirgemeci ve diğer metodolojik hatalara sahiptik. Bu yüzden bazı önemli şeyleri görmedik. Eleştirileri dinledik ama eleştiriler içeri işlemedi. Kısmen, eleştirilerin kendisi de hatalar içeriyordu, ancak yine de eğer kendimiz halen bazı yanlış metodolojik yaklaşımlardan hareket etmemiş olsaydık, bu eleştirilerdeki doğru olan noktaları daha kolay ve daha iyi özümseyebilirdik.

Bu indirgemeci, mekanik ve mekanik materyalist yaklaşımlardan daha önce kurtulabilseydik daha iyi olurdu diyebilirsiniz. Ve bu doğrudur. Eleştirileri dinlemedik diye değil. Dinliyorduk, ancak eleştirilerin esasen doğru olduğunu düşünmüyorduk, çünkü halen neyin doğru olduğunu tanımamızı sağlamayan yöntemlerle ilerliyorduk. Kendi başına tam olarak doğru olmayan eleştirilerde bile bunları doğru bir şekilde özümseyip daha iyi bir senteze varabilmek gerekiyordu.

Dediğim gibi, uluslararası komünist hareketin tarihini daha fazla eleştirel bir şekilde özetlemeye çalıştığımız belirli biçimler de dahil olmak üzere bazı şeyler bir araya geldiler, ki sizin de bildiğiniz gibi uzun bir süredir bunu yapmaya çalışıyoruz. Ancak bu bir nevi aşamalar halinde ve üstlenmeye çalıştığımız çeşitli sorumluluklarla -gerçekten öncü parti olmak, bu emperyalist devlet canavarı içinde devrimci bir hareketi öne çıkarmak ve nihayetinde bu sistemi devrimci olarak yıkmaya çalışmak gibi sorumluluklarla- birlikte gitmektedir. Tüm bunlara rağmen, önemli bir mesele olan bu özel meseleye bazen daha fazla bazen de daha az dikkat gösterebildik. Fakat aynı zamanda, ICM’nin [Uluslararası Komünist Hareket] önemli tarihi ve entarnasyonal hareket tarafından ortaya konan önemli meseleler ve şu anda karşı karşıya olduğumuz zorluklar da dahil olmak üzere diğer önemli şeyler, çok sayıda köylünün gecekondu mahallelerine toplu hareketi vb. gibi dünyanın birçok ülkesindeki tüm bu büyük demografik ve sosyal-ekonomik değişiklikler gündemimizdeydi. Bütün bunlar elbette sadece bizim için değil, tüm enternasyonal hareket ve özellikle Devrimci Enternasyonalist Hareket (DEH) için büyük zorluklardır. Ancak konumumuz belgesinde açıklamaya çalıştığımız gibi çeşitli zamanlarda bu farklı şeylere az çok dikkat edebildik. O konum raporunda belirtildiği gibi, hatalarımızın farkına varmamızın, ciddi bir kopuş gerçekleştirmemizin, onlardan uzaklaşmaya başlamamızın çok uzun sürdüğünü ve bu meselede yapacak çok fazla işimiz olduğunu söylemiştik. Ancak yaşanan durum şu faktörlerin birleşik bir kombinasyonuydu: Bazı şeyler, çok yönlü bir devrimci harekete önderlik etmeye çalışırken üzerimizdeki gerekliliklerden kaynaklıydı ve bazı şeyler de bir süre devam eden metodolojik eksikliklerimizle ilgiliydi.

Bu konudaki sorumluluğumuzu ciddiye almaya gelelim. Bir öncü olarak sorumluluğumuzu, kitlelere ve uluslararası da dahil olmak üzere tüm harekete karşı sorumluluğumuzu çok ciddiye alıyoruz. Olaya şöyle bakıyorum: Eğer başkaları üzerinde etkisi olan birisi hata yaparsa, bu kötü bir etki yaratır. Bu durum her tür soruna yol açabilir. Bence dünyada doğruyu yapmaya çalışan herkes, genel anlamda söylemek gerekirse -dünyayı gerçekte olduğu haliyle analiz etmeye çalışan ve onu insanlar için kurtuluşa götürecek şekilde değiştirmeye çalışan herkes- dünyayı olabildiğince iyi anlamak ve bu doğrultuda değiştirmek için çizgiler, politikalar ve programlar geliştirmekle yükümlüdür. Yapmaya çalıştığımız şey buydu. Bize kısa vadeli bir avantaj sağladığı ya da insanların bizi bu yüzden daha çok sevdiği için değil. Son derece rağbet görmeyen ve bir süre buna takılıp kalan bir pozisyon aldığımızı söyleyebilirsiniz. Her ne kadar bizimle aynı fikirde olmamalarının daha başka sebepleri olsa da ve genel olarak devrimci konumu nedeniyle partimizi sevmeyen ve bize saldırmak için buna atlayan çeşitli insanlar olsa da, yalnızca siz zorlu deneyimler yaşamakla kalmadınız, aynı zamanda birçok kişi bu meseleden ötürü partimizden uzaklaştı.

MARTIN: Şurası kesin ki, bu konuda oportünizmle suçlanamazsınız.

AVAKIAN: Doğru. Ancak söylemeye çalıştığım asıl şey, hatalarımızı daha kolay fark edebilseydik daha iyi olurdu. Ve eğer onların farkına varsaydık, bu durumda pozisyonumuzu daha önce değiştirirdik. Yapmamız gerektiğini düşündüğümüz şeyi yapıyorduk ve senin de yapman gerektiğine inandığım şeyi yapıyorduk. Öncü parti olmasanız bile, eğer sorumlu olmaya, gerçeği aramaya ve dünyayı olumlu yönde değiştirmeye çalışan biriyseniz, olayları elinizden geldiğince anlamaya çalışırsınız ve ona göre hareket edersiniz. Aynı fikirde olmadığınız şeylere katılmazsınız. İnsanlar eleştiride bulunursa ve verili bir zamanda, nesnel olarak doğru olsun ya da olmasın eğer bu eleştiriye katılmıyorsanız, kesinlikle aynı fikirde olmamalısınız. Sizin için pek çok soruna neden olan belirli bir pozisyona bağlı kalmayı onaylamak oportünistlik olur. Ancak, büyüklüğü her ne olursa olsun bir hata yaptığınızı fark ederseniz ve kabul ettiğinizde, bu hatayı açıkça kabul etmek, bu hatayı düzeltmenin yollarını aramak ve insanlara bu hatayı tanıdığınızı, bu hatayı neden yaptığınıza dair anladıklarınızı ve düzeltmek için ne yapmaya başladığınızı bildirmek sizin sorumluluğunuzdadır. Kitlelere karşı sorumlu olduğunuz için, aynı zamanda diğer insanların yaptığınız hatadan ve onu düzeltmeye çalışma şeklinizden ders alabilmesi için bu gereklidir. Bence biz bunu yapmaya karar verdik ve yapıyoruz da.

Sanırım söylemek istediğim şey, bir özür anlamıyla konuşmayı uygun bulmuyorum. Çünkü bu kişisel bir şey değil.  Bizler bunu kişisel nedenlerle veya bireyleri düşünerek yapmak için yola çıkmadık. Kişisel motivasyonumuzla yaptığımız bir şey değildi. Bir özeleştiri yapma sorumluluğumuz vardı ve bunu yaptık. Bu konudaki anlayışımızı derinleştirmeye devam etme sorumluluğumuz da var. Ve eğer hatalarımızı veya onları neden yaptığımızı daha iyi anlamışsak, bu durumda bunu kamuoyuna açıklama sorumluluğumuz bulunuyor. Kendimizi dövmek istediğimizden değil, fakat dünyayı değiştirmek istiyorsanız ve özellikle de öncü olmanın sorumluluğunu üstleniyorsanız, bu sizin sorumluluğunuzdadır, ki böyledir, bu bir sorumluluktur, bu çıkıp ilan ettiğiniz bir tür sermaye değildir. Tüm devrimci sürecin sorumluluğunu üstlenme isteğiniz ve kararlılığınızdır. Başka bir deyişle, bence bu bir özeleştiri meselesidir, özür değil. Zarar verdiğini düşünmediğimizden ve verdiği zarardan pişman olmadığımızdan da değil. Ama bence bir özür yerine bizim yaptığımız şekliyle bir özeleştiri yapmak çok daha uygun.

Bir benzetme yapayım. Çin’de olup bitenler konusunda tamamen yanlış bir tavır takınan ve revizyonist darbeyi destekleyen, bizimkinden çok daha büyük etkiye sahip parti ve örgütler var. Bu birçok ülkede kendini gösteren bir fenomendir. Bence eşcinsellik meselesindeki hatalarımız ne kadar önemli olsa da, bu insanların Çin meselesi bağlamında yaptıkları şeyler insanları özgürleştirme mücadelesi açısından çok daha büyük zararlara yol açmıştır. Bu farklı güçlerin çoğuyla mücadele ettik, fakat onlara özür dilemeniz gerekiyor da demedik; hata yaptınız dedik, önemli olan hatayı düzeltip doğru pozisyonu almanızdır ve sonrasında insanları doğru pozisyonun ne olduğu ve bu hatayı neden yaptığınız konusunda eğitmenizdir. Doğru yaklaşımın bu olduğuna inanıyorum. Hatanızı tanımakla yükümlüsünüz, ve bunu ne zaman fark ederseniz bunu düzeltmek ve insanlara bildirmekle yükümlüsünüz. Her ikisi de dediğim gibi kitlelere karşı sorumlu olmanızdandır, fakat aynı zamanda insanlar öğrenebilsin diye de bu sorumluluğunuz vardır.

Çok ciddi nitelikte hatalar yapan diğer insanlarla bu şekilde mücadele yürütürüz. Çin kadar önemli bir ülkede iktidarı kimin elinde tutacağı konusunda eğer burjuvaziyi ve emperyalistleri destekliyorsanız, bu önemli bir şeydir. Ancak yine de, bu durum hiçbir şekilde eşcinsellik meselesiyle ilgili hatalarımızın ciddi olmadığı, bunun ciddi sonuçları olmadığı, bu sonuçların farkında olmadığımız ya da bundan pişman ve rahatsız olmadığımız anlamına gelmez. Öyleyiz. Ve bunu elimizden gelen en kapsamlı şekilde düzeltme ve bundan bir şeyler öğrenme sorumluluğumuzu ciddiye alıyoruz, ki böylece bizim yaptığımız hatalardan başkaları da yalnızca ders almakla kalmasın, fakat aynı zamanda aynı metodolojik hataları yaparak ne bu mesele etrafında ne de bir dizi başka mesele üzerinde bizler de başka hatalar yapmayalım. Yani elbette hatalar yapacağız, fakat hatalarımızdan ders çıkarıp bunları en aza indirmeye çalışmalıyız ve yapmaya çalıştığımız şey de budur.

Bu da sanırım size bir soru sormamı gerektiriyor. Demeye çalıştığınızı anlıyorum. Gündeme getirdiğiniz bütün bu otoriterlik meselesi hakkında daha çok şey söylemek isterim. Burjuvazi üzerinde proletarya diktatörlüğüne neden ihtiyaç duyulduğundan bahsederken Engels’in alıntısını kullanmak bence uygundur. Fakat size katılıyorum, kitlelere karşı otoriter bir şekilde hareket eden bir parti tehlikesi düşünüldüğünde, bir cevaplama biçimi olarak devrimin en otoriter şey olduğuna dair o ifadeyi asla kullanmam. Bu alıntının tamamen uygunsuz bir kullanımı olduğu konusunda size katılıyorum. Tam olarak hangi deneyimden bahsettiğinizi açıkçası bilmiyorum ama bu şekilde davranmak doğru değildir ve bunu duymanın neden sinir bozucu olduğunu da anlayabiliyorum. O noktada şunu söylemek isterim. Buna geri dönebiliriz, çünkü bunun özellikle hassas bir konu olduğuna dair sorduğunuz soruda yer aldığını düşünüyorum. Tam olarak bu ifadeyi kullanıp kullanmadığınızı hatırlamıyorum, ama bence varmak istediğiniz şey bu, çünkü çok kişisel şeyler içeriyor ve konum belgemizde söylediğimiz şeylerden biri de (alıntılamak gerekirse):

“Biz Maoist devrimciler, insanların kendilerini ifade biçimleri ve sosyal ilişkilerini binlerce yıllık geleneksel (baskıcı) töreler ve yapılanmalardan kurtarmak istiyoruz. Yani konu cinsel ilişkilere gelince, olaya “yatak odası polisi” gibi yaklaşmayız. İnsanların kendilerini cinsel yolla ifade etme şekillerinin büyük çeşitliliğinin ve karmaşıklığının -tarihsel olarak- ve cinsel ilişkilerin statik, değişmeyen bir olgu olmadığının farkındayız.”

Bu, yalnızca özellikle eşcinsellik konusunda değil, daha genel olarak cinsellik ve yakın ilişkiler konusunda geldiğimiz daha eksiksiz ve daha derin anlayışın da bir parçasıdır. Yatak odası polisi gibi davranmak istemiyoruz ve davranmayacağız da.

Haklı bir korku var. Bu durum bizi otoriterlikle ilgili şeye geri götürüyor. Uluslararası komünist hareketin bazı yönlerinde bunun kötü bir geçmişi var ve partimizin yapıp ısrarla devam ettirilmiş hatalar var… Lenin’in dediği gibi, eğer bir hata yaparsanız bu belirli bir şeydir. Bir hata yaparsanız ve sonra sadece ısrar etmekle kalmaz, aynı zamanda bunun için derin gerekçeler de ararsanız işte o zaman durum gerçekten de korkunç bir hale gelebilir. Yani bu tehlike var. Bu durum, bunun çok hassas bir konu olduğu gerçeğiyle iç içedir. Size bir soru soracaktım, fakat bu konuya girdiğim için önce biraz daha konuşup daha sonra soruya geçeceğim.

Bence hukuk alanına uygun olarak dahil edilecek şeylere herhangi bir toplum karar vermelidir. En azından yasaları ve bu yasaları uygulayacak mekanizmaları olan herhangi bir toplum karar vermelidir. Proletarya diktatörlüğü altında buna nasıl yaklaşılacak? Çok bariz bir vakayı ele alalım: Örneğin tecavüz bir hukuk meselesi olmalıdır. Bu bir suç ve ceza meselesi olmalıdır. Bunun devam etmesine izin veremezsiniz ve bu sadece bir ikna meselesi de değildir. Bu oldukça açık bir durum. Bu durumda bir hukuk meselesi olmaması gerektiğine karar verdiğiniz başka şeyler de olacak ve hukukun uygulanması, örneğin kitlesel kampanyalar (örneğin “Büyük Hedefler ve Büyük Strateji”de belirtmeye çalıştığım gibi) belirli bir zorlama yönü içerir.

Polis, devlet, mahkemeler ve kanunları uygulayan her şey söz konusu olmasa bile, yine de bazı uygulamalara karşı kitlesel kampanyalar gelişir ve bu bir zorlama unsuru içermektedir. Haklı olarak böyledir. Fakat yazdığım bazı şeylerde vurguladığım gibi, bu tür bir zorlamayı bile makul bir şekilde kullanmanız ve hatta şeylerin etrafında kitlesel hareketler geliştirmeniz için uygun zamanı, yeri ve yolu belirlemeniz gerekir, çünkü süreç bir zorlama unsuru içermektedir. İnsanların yaptıkları, kitle mücadelesinin ve eleştirinin nesnesi haline getirilir. Bu durum, zorlamanın bir yönünü içerir. O halde burada bile temkinli bir şekilde yapılmalıdır. Ve bu sabit ve kesin değildir, ancak genel bir üçüncü kategori olduğunu söyleyebilirim ki, bu ne bir hukuk ve devlet meselesidir ne de bir kitle kampanyaları meselesidir. Daha ziyade belirli bir hedef olmaksızın toplumda geniş bir şekilde gündeme getirdiğiniz bir kitle eğitimi meselesi olabilir. Örneğin baskıcı ilişkiler altındaki kadınlara bakalım: Çeşitli yönlerden kitlesel kampanyalar yürütmek istersiniz, ancak diğerleri (burada fiziksel istismar gibi şeylerden bahsetmiyorum -bu başka bir meseledir- daha “incelikli” baskıcı kişisel ilişki biçimlerini kastediyorum) toplum genel olarak geliştikçe, bunun etrafında kitlesel eğitimler yapıldıkça insanlar bunlardan bıkıp usandıklarına karar verirler, bütün bunlara karşı durmak isterler ve daha fazla katlanmayı da reddederler, bu durumda mesele onları bunu yapmaları için desteklemektir. Ve o aşamada bile sağduyulu olmalısınız, eğer belirtmek gerekirse, bu daha çok bu türden bir çelişki meselesidir.

Bunları üç geniş kategori olarak görüyorum: Hukuk alanına ve devletin baskı aygıtına dahil olması gereken şeyler; belirli kişileri olmasa da belirli uygulamaları hedefleyen kitle kampanyalarının konusu olması gereken şeyler; ve bu iki yoldan biriyle ele alınmaması gereken ancak bunun etrafında daha genel bir eğitim yapılması gereken, insanlar ayağa kalktıklarında ve şu ya da bu belirli şeyi artık istemediklerini söylediklerinde insanları desteklediğiniz diğer şeyler. Bunu çözmek her zaman zordur ve yakın ilişkilere girdiğinizde bir kez daha katılıyorum, buna fazlasıyla dikkat etmelisiniz. Konumumuz belgesinden okuduğum alıntıda söylediğimiz gibi, bu sorunun oldukça karmaşık olduğunun farkındayız. Bu konuda yaptığımız tüm çalışmalardan daha derinden öğrendiğimiz ve eleştirileri doğru bir şekilde dinleyip, eleştirinin doğru yönlerini kabul ederek özümsemeye çalıştığımız ve karmaşık olsa da anlayışımızı derinleştirmeye çalıştığımız şey şudur; sadece genel olarak otoriterliğe değil, aynı zamanda kontrolden çıkabilecek ve aslında çok samimi şekillerde insanlar üzerinde -yaşadıkları yerlerde- gerçek bir tiranlığa yol açabilen durumlara ve bunun kaba bir şekilde ele alınmasına karşı olmalıyız.

MARTIN: Bu iyi bir ifade oldu.

AVAKIAN: Yani orada söylediklerinin özüne katılıyorum ve bunun hakkında daha incelikli bir anlayış geliştirmeye ve bunun farklı seviyelerini anlamaya devam etmeye çalışıyoruz. Gündeme getirmek istediğim bir meseleye dair çalışıyoruz. Sırf bunun karmaşıklığı hakkında bir fikir vermesi açısından söylemek istediğim bir şey daha var. Pornografi meselesine gelelim. Taslak Program’da pornografinin de yasaklanacağı yazıyor. Ama bir de şu soru var, pornografi nedir? Buna kaba bir yaklaşımınız olmamalı. Bu sadece soyut bir kategori olarak pornografi değildir, kadınları aşağılayan ve kadınların aşağılanmasına katkıda bulunan şeylerdir. Kadınların kurtuluşu mücadelesini her yönden ileriye taşımaya başlamak için bile bu yükün kaldırılması gerekiyor. Bunu oluşturan şey, en hafif tabirle kaba yöntemlerle karar alınacak bir şey değildir.

Sanat alanını ele alalım: Kadınların aşağılanmasının resmedildiği her şey kötü müdür? Olmak zorunda değil. Bunu ifşa edip etmemesine, bunu bir eleştiri nesnesi haline getirmesine veya ilerletmesine bağlı mı? Açıktır ki, içinde çıplaklık olan her şey pornografi değildir, kadınlara yönelik baskıcı da değildir. Kadınların çıplaklığı ille de bu olmayabilir. Çok dikkatli olmalısınız, buna katılıyorum. Bu durum daha tam ve derinden anlamaya devam etmemiz gereken bir şeydir. Çok dikkatli olmanız ve bazen zaman ayırmanız gerekir. Çok fazla zarar verilmesine izin vermezken, kaba davranarak daha fazla zarar da yaratamazsınız. Bu nedenle, yalnızca eşcinsellik meselesine değil, daha genel olarak samimi ilişkilere yönelik de indirgemeci yaklaşımlardan tamamen kopmaya çalışıyoruz.

Sorum şu: Konumun değiştirilmesinin ardından bu indirgemecilikten geriye kalan yönler veya biçimler olarak neleri görüyorsunuz? Konum yalnızca yüzeysel olarak mı değişti ve gerçekten daha temelde veya temel anlamda değişmedi mi?

MARTIN: Öncelikle, konum belgesini okuduğumu söylemek istiyorum. Belgenin bu soruların çoğunu iyi bir şekilde ele aldığını düşünüyorum. Bir gün, bütün bunların içinden çıktığı mücadele tarihini daha ayrıntılı olarak bilmek ilginç olurdu (bunun bir öncelik olduğunu söylemiyorum). Bunun sadece bir sıçrama olarak ortaya çıkış şeklini değil, aynı zamanda daha önce meydana gelen bazı aşamaları da tarif ettiniz; itiraf etmeliyim ki, bunun sadece farkında değildim, aynı zamanda halka veya bana açık bir şekilde mevcut olduklarını da bilmiyordum. Anlattığınız bazı dönemlerde, bunların bazılarıyla mücadele edildiği dönemlerde, kulağa tam tersi gibi gelen şeyler de duydum. Tahmin ediyorum; elbette bu sürecin “içeriden” bir parçası değildim, ama eminim ki bu çizgiyle, bunun nasıl oturtulabileceği konusunda kendileriyle mücadele eden pek çok kişi olmuştur. Diğerleri diğer yöne gittiler ve belki de bu meseleyi bıraktılar. Örneğin, yeni çizginin ortaya çıkma şeklinin büyük bir kısmı, kadınların ezilmesi ile insanları eşcinselliğe yönelten her ne ise bunun arasında temel bir bağlantı olmadığını göstermek şeklinde. Her ne kadar, belki bir nebze indirgemeci bir yanı olsa da insanların niçin eşcinsel olduğu soruluyor. Bilmiyorum, niçin heteroseksüeller? Geçmişte bazı teorisyenlerin buna bir tür “heteronormatiflik” dediklerini biliyorum. Bir anlamda bir soru diğeri kadar önemli; işin aslı bu soruların içine diğerinden bağımsız olarak girilemez.

Ama seksenlerin başında birinin bana gelip “Bu partiye karısını döven kimse girmeyecek ve bu partiye hiçbir eşcinsel de giremeyecek” dediğini biliyorum. Eşcinsel birinin karısını döven birinden daha fazla olmadığı ihtimalini kabul etmeye istekliydiler, ancak bunlar tek ve aynı mesele ya da onun gibi bir şey değildir. Böylesi bir dilin takılıp düştüğü konuma nasıl geldiğini merak etmemiz gerekiyor. Bunu bana söyleyen bir kadındı ve bunun elbette önemli olduğunu düşünmüştüm. Ve sanırım bunu bir erkek söylemediği için kızgın olmaya daha az eğilimliydim. Öte yandan bu durum bana bir şey gösteriyor gibiydi. Ve şimdi bu tür şeylerin ötesine geçme mücadelesini görüyorum.

Bana söylenen başka bir şey de, eşcinselliğin, özellikle de erkek eşcinselliğinin bir anlamda uyuşturucu bağımlılığıyla kıyaslanabilir bir şey olduğuydu. Sistematik olarak kavranmış bir bakış açısıyla konuyu aktaran biriyle uzun bir konuşma yapmıştım. O dönemler bu kişi aynı zamanda, bizler [parti] bu önceki işçici yönelime sahipken bundan kopuyorduk ve yine de bu sadece indirgemeci değil, aynı zamanda bir tür püriten zihniyetten geliyor gibi görünüyordu. Bunun başka bir yönü, konuyu açmanın bir başka şekli de, bu tür şeylerle uğraşırken sağduyulu olmanız gerektiğini söylemeniz, çünkü burada samimi ilişkilerden bahsediyoruz… Bence buradaki “hassas” terimi uygun. Meseleyi anlıyorum ya da anladığımı düşünüyorum, burada müzakere edilen meseleyi şu anlamda anlamak istiyorum: Bir başka kamusal – kutsal özel ayrımı yaratmadan ve özellikle kendimizi ataerkilliğin gerçek vahşetini ve ataerkil toplumsal ilişkilerin insanları çok sınırlı, kaba, şiddetli vb. çok farklı biçimlerde şekillendirme biçimlerini gerçekten yükseltemeyeceğimiz bir konuma getirmeden bu alanda özgürlüğe nasıl saygı duyabiliriz? Bütün bunlar kesinlikle kendi içinde önemlidir ve onlarla yüzleşmeden toplumu olumlu yönde değiştiremeyiz.

Ancak “sağduyulu olmak zorundasınız” ile ilgili meselelerden biri de sağduyulu olması gereken “siz”in kim olduğunuz meselesidir. Bu yüzden karşılıklı olmayan konuşma türlerine değindim. Sanırım bu konuda biraz kişisel olacağım, eğer biri yaşadığım yere girmek isterse bu durumda sanırım bu kişinin nasıl yaşadığını bilmek isterim. Biraz olsun isterim, sadece bire bir şekliyle “Seninle geçmişimi tartışmadan önce ben de senin tüm geçmişini bilmeliyim” demek istemiyorum. Fakat öte yandan eğer insanlar böylesi konumlara sokulursa… Kişisel açıdan bunu yaşadım ve başka insanları da gördüm. Ben Katolik değilim ve herhangi bir Katolik geçmişim de yok, ama bunun bir nebze de olsa “utanç verici geçmişinizi pedere itiraf etme” gibi bir yönü var. Kendi adıma bunu biliyorum, bu durum bana sadece bunun otoriter bir yönü olduğunu değil, fakat aynı zamanda gelecekte bu tür konuşmalar yapamayacağımı da hissettirmişti. Genel ilkeler hakkında konuşabilirdik, ancak artık bu konuşmaların hiçbirini yapmayacaktım, çünkü bunlar faydasızdı ve hiçbir şeye yardımcı olduğunu düşünmüyordum. Ve sanırım bu daha çok, ne zaman böyle bir şeyi aşıyoruz ya da böylesi bir meselede işleri ilerlettik mi şeklindeydi. Yoksa tüm bunlar halen bir tür otoriter etkinin neye benzediğini gösteren bir bakış açısı mı?

Bu durum indirgemecilik meselesine tam anlamıyla girmiyor. Dürüst olmak gerekirse daha önce söylediklerinin çoğunun bana bu konuda cevap verdiğini de düşünüyorum. Yaklaşım belirli bir anlamda… Bakın, bazı meselelerde riske edilmemesi gereken bir tür indirgemecilik tehlikesi olduğunu düşünüyorum, bu yüzden bazen indirgemecilik dediğimiz şeyin “Evet, indirgemeci olmamalısın” denilerek kapatılacak o kadar da basit bir mesele olduğunu düşünmüyorum. İşlerin nasıl yürüdüğünü öğrenmek istiyoruz ve eğer bunlar baskıcıysalar bu durumda tabiri caizse onları nasıl ortadan kaldıracağımızı bulmak istiyoruz. Bu durum işlerin nasıl yürüdüğüne odaklanmaya çalışmak anlamına gelir. Bu nedenle belli bir düzeyde basitçe “bu meselelerin özüne inmeye çalışmamız gerekse bile, bu konuda indirgemeci olmamaya çalışacağız” demek iyi bir yanıttır. Bu yüzden söylediklerinin pek çoğunun benim için önemli bir bölümü kapsadığını düşünüyorum.

AVAKIAN: Bahsettiğiniz belirli argümanları bilmiyorum, iki şey söyleyebilirim. Bu tür argümanlar ve karşılaştırmalar bizim örgüt yani parti olarak öne sürdüğümüz şeyler değildir. İşin bir yanı böyledir. Özellikle 1988’de yayınlanan Revolution dergisindeki yazıdan sonra din benzetmesi yaptık. Konumumuzun bazı temellerinin analitik olarak ne olduğunu ve bu konudaki metodolojik hataların neler olduğunu elimden geldiğince özetledim, yaptığımız benzetmeler daha çok din gibi bir şeye benziyordu: Eşcinselliğin çeşitli şekillerde komünist toplumda yeniden ortaya çıkabileceğini söylememize rağmen, sosyalist toplumda baskıcı ilişkileri dönüştürdüğümüzde ve ideolojik mücadele yürüttüğümüzde bunun ortadan kalkması gereken veya insanların gönüllü olarak vazgeçecekleri bir olgu olarak ele alıyorduk. Ancak bu noktada bunun -eşcinselliğin sosyalizmde ortadan kalkmasını- bir amaç ya da olması muhtemel bir şey olarak görmüyoruz. Açıkçası, söylediğimiz gibi, sosyalist toplumlarda bu konuda ve genel olarak samimi cinsel ilişkiler konusunda olumlu ve olumsuz bazı deneyimler olmasına rağmen, bu deneyim ne yazık ki çok sınırlı olmuştur. Ne yazık ki, sosyalist toplumda çok daha fazla deneyime ihtiyacımız olması anlamında bu çok kısıtlıdır.

Bilmediğimiz çok şey var. Konum belgesinde şunu söylüyoruz: Samimi ilişkiler gelecekte nasıl olacak? Kim bilebilir? Bildiğimiz bir şey var ki, insanlar arasındaki baskıcı ilişkileri, özellikle de kadınları zincire vuran, kadınları küçülten, alçaltan ve aşağılayan ilişkileri kökünden sökmek için mücadele edeceğiz. Ve bunu yaparken insanların samimi ilişkilerini ele almalarının birçok farklı yolunu göreceğiz. Baskının ve onunla birlikte gelen düşüncelerin ağırlığını ortadan kaldırdığımızda, muhtemelen birçok farklı şey gelişecektir. Bazı insanların eşcinsel olması, bazı insanların heteroseksüel olması ve bazı insanların da biseksüel olması oldukça muhtemeldir. Pek çok farklı fenomen var ve bunların ne olacağını önceden tasarlamaya veya önceden belirlemeye çalışmıyoruz. Meselenin şu olduğunu söylüyoruz; insanlar ister eşcinsel ister heteroseksüel cinsel ilişkilerin şu ya da bu türüne dahil olsunlar, buradaki anahtar şey baskıcı ilişkileri dönüştürmek, böylece kadınlara yönelik baskıyı ortadan kaldırmak, genel olarak baskıcı ilişkileri ve bunlara eşlik eden ve onları güçlendiren düşünce ve ideolojileri kökünden sökmektir. Bundan sonra ve bunu yaptıkça neyin gelişeceğini göreceğiz. Bu bizim programımızdır ve bu konudaki oryantasyonumuzdur. Sınıflı toplum tarihinin çoğu boyunca heteroseksüelliğin cinselliğin baskın biçimi olmasının veya öyle göründüğünün toplumsal nedenlerini -ataerkillik ve diğer faktörlerle ilgili olarak- 1988 tarihli Revolution makalesinde ve bu konum belgesinde analiz ettik. Yani bunun baskın olmasının nedenleri var, ancak bu toplumsal koşullanma haricinde “biri diğerinden daha doğal” ya da buna benzer bir mesele değildir.

MARTIN: Bu ifadeleri geniş bir tarih ve kültür yelpazesinde kullanıp kullanamayacağınız da belli değildir. İlk kez antik felsefe alanında yüksek lisans dersi alırken, daha önce Platon’u pek okumamış bir öğrenci arkadaşım aklıma geliyor. Profesöre söylediği hepimizi güldürmüştü:  “Profesör, Platon’un gerçekten de eşcinsel olduğunu düşünüyorum.” Elbette, Platon veya Sokrates’in ya da her kimsenin “gey” olmamalarının gerçek bir anlamı var; çünkü “gey” modern bir toplumun, muhtemelen Avrupa toplumunun kültürüne özgü bir terimdir ve halen bundan daha da karmaşıktır. Ancak bir anlamda indirgemecilik yapacaksınız, sanırım bunları kapsamlı terimler olarak görerek bir düzeyde bunların sadece bedenlerin dispozisyonları için geçerli olduğunu, ne tür bedenlerin yan yana olduğunu ve ne tür şeyler yaptıklarını söyleyebilirsiniz. Açıkçası cinsellik bundan çok daha karmaşık bir meseledir. Ve oldukça kültüre özeldir.

AVAKIAN: Katılıyorum ve bu durum konum belgesinde işaret ettiğimiz şeylerden biridir. Resmi tamamlamak açısından konum belgesinin başlangıcında yer alan şu ifadeye atıfta bulunmak istiyorum, burada şöyle yazıyor:

“İnsanlar farklı şekillerde ve farklı sebeplerle cinsel ilişkiye girerler. Temel sebeplerden birisi, seksin (elbette özgürce dahil olunduğunda) tabii ki de iyi hissettirmesidir!”

Bu yüzden buna püriten bir yaklaşımdan geldiğimizi düşünmüyorum, ya da konumumuzda bunun yönleri olabileceği ölçüde kesinlikle bundan kopmaya çalışıyoruz. Sanırım oryantasyonumuz yatak odası polisi olmama meselesiyle uyumludur. Yaklaşımımız insanları eğlenmekten alıkoymak değildir! Ancak resmin diğer tarafı, insanların eğlence olarak gördüğü şeyin tüm bu diğer sosyal ilişkilerle yakından iç içe geçtiğidir ve onlardan bağımsız olamayacağıdır. O halde bunu doğru bir şekilde sıralamamız gerekiyor. Örneğin, MIM (Maoist Uluslararası Hareket) diye bir grup var (sanırım halen mevcutlar). Erkekler ve kadınlar arasındaki tüm cinsel ilişkilerin fiilen ve nesnel olarak tecavüz olduğu şeklindeki son derece indirgemeci argümanı öne sürdüler, çünkü sonuçta kadın ve erkek eşit değil ve bu yüzden bir kadın asla…

MARTIN: Andrea Dworkin’in konumu…

AVAKIAN: Bana göre bu yalnızca kaba bir indirgemecilik ve farklı seviyelerin kafa karıştırıcı bir türü. Genel olarak sosyal ilişkilerin toplumsal bir düzeyi vardır, ancak bu beyaz insanlarla siyahiler arasındaki ilişkilere benzer: Örneğin bir siyahi ile beyaz biri arasında asla bir arkadaşlık olamaz mı? Bu toplumda eşitsizlik olduğu için karşılıklı saygıya dayalı gerçek bir dostluğa asla sahip olamaz mısınız? Bu çok saçma olurdu. Ve herhangi bir ilişki için de durum benzerdir. İster arkadaşlık ister aşk ilişkisi, isterse samimi bir cinsel ilişki olsun, her bir bireysel ilişkiyi sosyal ilişkilerin genel toplumsal düzeyinden tercüme edemezsiniz. Bunlar farklı seviyelerdir. Bu durum daha bütünlüklü olarak anlamaya başladığımız şeylerden biridir. Bununla boğuşmaya devam etmemizin önemli olduğunu düşünüyorum. Ve sana katılıyorum, bunlardan bazılarına girmeniz gerekiyor, çünkü evin tüm kutsallığı, örneğin birçok dehşet -taciz, cinsel taciz ve çocuklara karşı sadece fiziksel istismar- evde işlenmektedir. Sadece son on yılda, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki tüm eyaletlerde evlilik içi tecavüzler gerçekte tecavüz olarak ve yasadışı ilan edildi. Kemiklerin Minberinden Vaaz Vermek‘i yazdığımda ve en azından seksenlere kadar ve belki de bunun ötesinde tecavüz olarak tanınmayan ve suç sayılmayan bazı eyaletler vardı, bununla ilgili araştırma yapmıştım. Yani evin kutsallığı olamaz.

Bu durum, “yatak odası polisi olmak istemiyoruz” ifadesinin bir diğer yüzüdür. Ve bu doğrudur, kimin çocuklarını taciz ettiğini veya kimin karısını taciz ettiğini görmek için kapıları tekmelemeyeceğiz. Bu çelişkiyi çözmenin yolu bu değildir.  Bireysel vakalar ortaya çıktığında veya bir şeylerin olabileceğine inanmak için bir temel olduğunda, o zaman buna bakmanın farklı yolları vardır, bunlar yatak odası polisi gibi davranmak ya da onun gibi bir şey değildir. Bu durum İncil’deki Pavlus’un yaptığı gibi, cinsel dürtüler ve şehvet kötüdür demekle aynı anlama gelmez ve bu şekilde motive edilmez: “Yapabiliyorsanız onlara direnmelisiniz, ama bunu yapmak zorundaysanız, bu durumda erkeğin üstün olduğu bir evlilik yapın, böylece bu dürtüleri kötü yollarla açığa vurmazsınız.”

Bu tür bir bakış açısıyla hiçbir ilgimiz olmasını istemiyoruz, insanlar arasındaki baskıcı ilişkileri, özellikle de kadınlara yönelik baskıcı ilişkileri sürdürmek ve hatta bir şekilde ilerletmekle hiçbir ilgimizin olmasını istemiyoruz. Bu konuda yapacak daha çok işimiz var, çünkü halen daha bütünlüklü olarak meseleyi anlamaya ve belirli hatalardan daha eksiksiz bir şekilde kopmaya devam etmemiz gerekiyor. Fakat aynı zamanda işaret ettiğiniz gibi, bu aynı zamanda çok karmaşık bir meseledir. Kolayca ele alınacak bir şey değildir. Mesele, kişilerle ilgili olarak ortada dolanarak insanların günah çıkarma kabinlerine adım atmasını sağlamak ya da bunun gibi bir şey değildir.

MARTIN: Bununla ilgili bir şey daha söyleyeyim ve sonlandırayım. Her ne kadar özeleştiri ve özürle ilgili söylediklerinize katılsam da burada yapılanlardan pişmanlık duysam da, daha iyi bir çizgiye sahip olmaya çalışmaktan başka ne yapılabilir? Bir anlamda şöyle bir nokta var, eğer şöyle ifade etmem gerekirse… Eşcinsel arkadaşlarım bu sohbetleri yaptığımızı bilselerdi beni affetmezlerdi ve ben de bu konuyu gündeme getirmedim. Bu durum bir anlamda bir dizi meseleyi kapsıyor. Bu yüzden bu meseleye dair sohbet ettik ve bence bunun hakkında konuşarak iyi bir şey yaptık. Bu konudaki son sözüm, yine insanların yatak odalarında kamera istemedikleri noktaya gidiyor. Ama belli bir anlamda, eğer ne demek istediğimi anlıyorsanız, insanlar kamerayı kafalarında da istemiyorlar. Tabiri caizse kameranın kafaya girmesinin yolları vardır. Yatak odasında olmasa bile; sanki birileri izliyormuş gibi, tabiri caizse kendi gözünüzden çıkar. Ve bu durum bir anlamda, daha önce bahsettiğimiz çeşitli biçimlerin atmosferidir. İnsanların seks yapmaları meselesinin farkındayım, insanların seks yapmasının sebeplerinden biri -muhtemelen en iyi sebep- iyi hissettirdiği içindir. Ve bence derin bir seviyede iyi hissettirebilir. Yunanca “eros” kelimesinin yalnızca cinsellik anlamına gelmediğini, aslında bir tür kucaklaşmayı ifade ettiğini düşünmek hoşuma gider. Diğer insanları kucaklamak bence cinsel açıdan veya başka türden iyi bir şeydir. Bundan siyasetin ötesinde, arzuya ya da arzu siyasetinin olmadığı bir yere, başka bir deyişle, “İyi geliyorsa yap” durumuna atlamazsınız. Bundan daha fazlası var. Bir şekilde bu şeylere dahil olmak bir kez daha oldukça zordur. Bununla ilgili, en nihayetinde yalnızca baskı altında hisseden insanlar anlamına gelmeyen türden bir tartışmaya sahip olmak bence bu önemli bir şeydir. Özellikle geçmiş ve yalnızca söz konusu organizasyonun tarihi değil, esas olarak tüm uluslararası komünist hareketin bu konuda genel olarak pek de iyi olmayan geniş tarihi düşünüldüğünde…

AVAKIAN: Evet, bu şekilde öne sürmediğimiz noktayla birlikte bahsettiğiniz argümanlardan ve karşılaştırmalardan bazılarına dair söylemek istediğim bir şey var. Argümanlarımızla ilgili sorunlar vardı ama bizim parti olarak öne sürdüklerimiz bunlar değildi. Öte yandan hatalı bir çizginiz olduğunda ve insanlar onu savunmaya çalıştığında olacak şey kendilerini ayakta duramayan argümanlar üretirlerken bulmalarıdır, çünkü doğru olmayan bir pozisyonu haklı çıkarmaya çalışmakta güçlük çekerler. Yani özetlediğiniz o satırlar ve argümanlar her ne kadar bizim parti olarak ortaya koyduğumuz şeyler olmasa da, bireysel tartışmalarda bu argümanların yanı sıra önemli yönlerden yanıltıcı veya hatalı olan bazı argümanların öne sürülebileceğinden de şüphem yok, çünkü insanlar nesnel olarak doğru olmayan bir pozisyonu savunmaya çalışıyorlardı. Bu durum yaşandığında kendinizi gerçekten de ayakta duramayacak argümanları üretirken bulursunuz. Ve bazıları sadece yanlış olmaktan çok daha fazlası olabilir; aşağılayıcı, saldırgan ya da bunun gibi olabilirler.

MARTIN: Ben de bunun için kendimi eleştirmek istiyorum. Bu konuya yönelik. Tabiri caizse mevzilendiğimi biliyorum. Çizginin gereksinimleri göz önüne alındığında, belki de ihtiyaç duyulandan daha fazla. Tek taraflı, suçlayıcı bir şey yapmak istemiyorum. Ben de bu konuda kendimi eleştiriyorum.

AVAKIAN: Partimiz, önceden de dediğim gibi öncü olma sorumluluğunu üstleniyor, bu yüzden hatalarımızın sorumluluğunu bilimsel ve açık bir şekilde üstlenmeli ve eleştiriye direnmemeliyiz. Bir eleştiri yapılırsa, kötü niyetle bile olsa yine de onu dinlemeye çalışırız. Eğer onunla aynı fikirde değilsek de onu düşünmeye devam etmeliyiz, fakat onunla aynı fikirde olmadığımız sürece tabiri caizse onu kucaklayamayız. Bu yüzden öğrenmeye devam etmeliyiz, sadece öğrenmeye değil daha iyisini yapmaya çalışıyoruz. Dersleri sadece bu meseleye değil, daha geniş bir alana uygulamaya çalışıyoruz. Şanslı olduğumuz önemli bir konu, partimizin hiçbir zaman -daha önce KP’nin insanları Troçki okudukları için kovmasından bahsetmiştim- üyelerimizi, partimizin eleştirisi de dahil olmak üzere, diğer insanları herhangi bir şeyi okumaktan caydırdığımız “donuk” bir parti olarak asla çalışmadık ve böylesi bir partiye de sahip olmak istemiyoruz. İnsanların yalnızca kendi kişisel görüşlerini dile getirmekle kalmadığı aynı zamanda parti içinde eleştiri ve mücadele kanallarının da olduğu demokratik merkeziyetçi bir partimiz var. Aynı zamanda insanlara oldukça açık olmaya çalışıyoruz. Parti içinde eleştiri ve canlı ideolojik mücadelenin yanı sıra, eleştirilerini çeşitli şekillerde dile getiren parti dışından insanları dinlemeye ve öğrenmeye çalışıyoruz. Ve eğer bu durumda olması gerektiği kadar iyi dinlememişsek, bu durum eleştirileri duymak istemediğimizden değil, onları tanıyamadığımızdandır. Bu meseleyi, gerçekten derinlemesine araştırmak, farklı bir anlayışa varmak için gerekli olacak düzeyde tutarlı bir şekilde çok fazla dikkat veremememiz de dahil olmak üzere, önceden bahsetmeye çalıştığım nedenlerden dolayı, tüm bu nedenlerden dolayı, eleştirinin doğruluğunu olması gerektiği anda fark edemedik. Bu doğru, bunu daha önce tanıyabilmeliydik. Ancak bunu yapmadık ve bu durumdan ders çıkarmalıyız. Öte yandan veya daha genel olarak -öte yandan değil, fakat daha genel olarak bu meseleye dair- bahsetmek istediğim iki nokta var.

Biri, karşılıklılık konusundaki noktanız. Evet, arkadaşlar, yoldaşlar, her neyse, bu meseleler üzerine bir tarafı suçlayıcı veya otoriter olmayan bir şekilde tartışmalar yapılmalı. Ama bunun da ötesinde, tüm devrimci sürece önderlik etmeye çalışan bir partiyiz. Daha önce de söylediğim gibi, dürüst olmak gerekirse bu durum sosyalizmin ilk aşamalarında etki ve hatta karar verme açısından orantısız bir rol oynayacağımız anlamına geliyor. Bunun ötesine geçmeye çalışsak bile, bir süre daha bu geçerli olacak. Bu nedenle bu çelişkileri iyi ele almak açısından özel bir sorumluluğumuz var. Bu meselenin bir kısmı, bir kez daha sağduyulu olmayı öğrenmek fakat aynı zamanda ne zaman daha fazla zaman ayırmamız gerektiğini ve gerçekte ne zaman ve nerede bir sonuca varmamız gerektiğini öğrenmektir. Bu durum, çok çeşitli meselelerle ilgili olarak öğrenmeye çalıştığımız bir başka önemli derstir. Kesin bir sonuca varmak zorunda olduğunuz -hem mümkün olduğu için hem de buna ihtiyaç olduğu için- şeylerle, herhangi bir kesin sonuca varmak zorunda olmadığınız ve hatta denememeniz gereken zamanlar ve koşullar arasındaki farkı nasıl çizersiniz? Belki bazı geçici fikirler oluşturabilir ve bunları insanların yanıt vermesi için ortaya koyabilirsiniz, ancak esas olarak daha fazlasını öğrenmelisiniz, daha fazlasını öğrenmeniz gereken bir aşamadasınız. Bu da daha derinden özümsemeye çalıştığımız bir başka önemli derstir. Yani evet, karşılıklılık noktasına katılıyorum; öte yandan bu durum partimizin tabiri caizse kaba ve hantal biçimde değil, doğru yöntemleri ve doğru yaklaşımı uygulamak zorunda olduğu özel sorumluluğu bulunduğunu da ortadan kaldırmaz.


Dipnotlar:

1)“İşçilik” ile dar ve yüzeysel bir “işçi sınıfı kültürü” anlayışını kastediyorum. – BM.

2)2002 yılında bu konuşmanın gerçekleşmesinden bu yana, RCP bu meseleyi incelemeye devam etti ve eşcinselliğin biyolojik temelli bir fenomenden ziyade sosyal olarak belirlenmiş bir fenomen olmasının muhtemel olduğunu söylemenin doğru olmadığı -bu şekilde bir sonuca varılacak bilimsel bir temelin olmadığı- sonucuna vardı. RCP’nin şimdi kabul ettiği gibi, hem biyolojik hem de sosyal faktörlerin tüm insan cinsel çekiciliğine dahil olduğu gerçeğinin ötesinde sonuca varmak için yeterince şey bilinmemektedir. Tüm bu konu hakkında daha fazla şey öğrenilmesi gerekir ve metodolojik olarak bilimsel olmayan sonuçlar çıkarmamak, hatta gerçek olmayan bu tür “eğilimler” formüle etmemek oldukça önemlidir.

*Eşcinsellik Konusunda Yeni Taslak Programındaki Konumumuz Üzerine | Yeni Komünizm (yenikomunizm.com)

Yeni Komünizm

Bizler, devrimin önderi Bob Avakian'ın mimarı olduğu Yeni Komünizm‘in takipçileriyiz. Bob Avakian'ın devrimci önderliğini takip eden ve Yeni Komünizm temelinde dünyayı gerçekte olduğu haliyle anlama ve onu değiştirme sorumluluğunu üstlenenleriz. Detaylı bilgi için bkz: Biz Kimiz?

Dünyada devamlı olarak yaşanan dehşetlerin ve son derece gereksiz acıların ortadan kaldırılması hem mümkün hem de son derece gereklidir. Bob Avakian'ın devrimci önderliğini ve geliştirmiş olduğu Yeni Komünizm'i öğrenerek kazanma şansı olacak gerçek bir devrim hareketini birlikte inşa ediyoruz. Yeni Komünizm'in teorik çerçevesine ilk kez giriş yapacaklar başlangıç noktası için web sitemizde bu bölümde yer alan makaleleri inceleyebilir, ayrıca Bob Avakian'ın Türkçeye çevrilmiş eserlerine buradan ulaşabilirler. Görüş, katkı ve desteklerinizi bekliyoruz.

#DevrimDahaAzıDeğil

Add comment

Devrim: Kazanmak İçin Gerçek Bir Şans

Atılımlar

Kadınların Kurtuluşu

Kemalizm Eleştirisi

Enternasyonalizm

Highlight option

Turn on the "highlight" option for any widget, to get an alternative styling like this. You can change the colors for highlighted widgets in the theme options. See more examples below.

YENİ KOMÜNİZM HAKKINDA GÖRÜŞLER