Yeni Komünizm

Mevcut SADAT Tartışmaları Üzerine

Editörün Notu: Bu yazı bir yeni komünizm sempatizanı tarafından yazılmıştır. Yazıda SADAT ve Adnan Tanrıverdi ile ilgili belirtilen bilgilerin detaylarına ve kaynaklarına ulaşmak için ideolojik olarak içerisinde pek çok problemi (bir yandan “ordunun İslami temelde siyasileştirilmesine karşı olurken diğer taraftan Kemalist biçimde yeniden yapılandırılmasına dair önermesi gibi) bulundursa da yazarları Ersin Eroğlu ve Caner Taşpınar olan, Kırmızı Kedi’nin yayınladığı “Gölge Ordu – Sadat’ın Sır Perdesi Aralanıyor” adlı kitaba bakabilirsiniz.


SADAT Aslında Nedir ve Kurucusu Adnan Tanrıverdi Kimdir?

Uluslararası Savunma Danışmanlık İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. adıyla kurulan şirket, kendini bir askeri danışmanlık şirketi olarak tanımlamaktadır. Kurucusu olan emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi 90’lı yıllarda Kemalistlerin başlıca klik olduğu TSK’de dik başlı karakteriyle dikkat çekmekteydi. Kendisi, TSK’nin o dönemde uyguladığı ve “Kemalist değerlere” tekabül eden din ile olan ilişkilerin nasıl kurulması gerektiği konusunda belirlenen sınırlar karşısında kendi İslamcı, gerici çizgisinden taviz vermemiş birisidir. Emekli olduktan sonra ASDER (Adaleti Savunanlar Derneği) adlı bir dernek kurmuştur.

Bizzat ASDER Genel Başkanı Nevzat Tarhan’ın açıklamalarına göre 15 Temmuz gecesi sokağa 1000’in üzerinde çoğunluğunun emekli astsubay ve teğmen olduğu kişiler sahaya inmiş ve İslamcı/Türkçü Faşist AKP rejimi lehine müdahalede bulunmuşlardır. Aynı zamanda ASDER üyelerinin çoğu, İslamcı faşist Adnan Tanrıverdi ile SADAT’ın kurucu üyelerindendir, ama bundan önce, 2011’de Adalet Savunanlar Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASSAM) kurulmuştur. ASSAM’ın kuruluş bildirisinde belirttiği üzere TC’nin kuruluşundan itibaren Batı’ya dönük bir eksende ilerlemesi ve İslam medeniyetlerine sırtını dönüp onları bir tehdit olarak görmesini eleştirmekte ve “İslam dünyasından yabancılaşan” TC’nin Batı güdümlü olmamasını ve İslamcı temelde dış ilişkiler kurulmasını arzulamaktadır. Keza ASSAM’ın kurulma ideolojisi ASRİKA fikrine dayanmaktadır; ASRİKA projesi, Müslüman ülkelerin tek bir bayrakta toplanmasını, isminin ‘’İslam Ülkeleri Konfederasyonu’’ olmasını, başkentinin İstanbul, anadili Arapça olmasını ve hukukunun şeri hukuk olmasının belirlendiği, halihazırda anayasası bulunan bir çalışmadır. ASRİKA bununla ilgili her sene kongreleri düzenlenen ve bu kongrelerin aynı zamanda içlerinde çeşitli Büyükşehir Belediyeleri, THY gibi büyük şirketler ve İslamcı rejimin temsil ettiği burjuvazinin önemli sponsorları da olmaktadır. Yani anlayacağınız üzere, İslamcı faşist Adnan Tanrıverdi ve üyeleri, aleni bir şekilde, AKP-MHP faşist rejimin destekleyicisi bürokratlar, para destekleri alarak da İslamcı bir devleti kurmak için yapılan projeleri desteklemektedir. İçerisinde eski TSK subay ve astsubaylarının da bulunduğu ASRİKA aleni bir biçimde Cihadı istediğini belirtmiş ve bunun için örgütlenen uluslararası bir proje olmuştur.

SADAT Tek Başına Okunmamalıdır

Anlayacağınız üzere SADAT birçok farklı şirket, dernekle iç içe geçmiş, ilişkileri olmuş ve İslamcı faşist AKP-MHP’nin önderlik ettiği rejim ile de birçok noktada benzer hatta aynı denebilecek ilkeleri paylaşmakta ve hayata geçirmeye çalışmaktadır. Keza Tanrıverdi, aslında İslamcı faşist rejimin temsilcilerinin, şeriat ekseninde tasavvur ettikleri dünya için bürokrasinin ve askeriyenin her alanında kadrolaşması ve hatta devletin aygıtlarını ve bütün bürokrasiyi İslamcı ideoloji temelinde yeniden dizayn etmek ve İslam ekseninde bir ordu oluşturmak için, Başkanlık sisteminin gelmesi veya Harp Okullarının MSB bünyesine alınması gibi yapılan birçok askeri ve bürokratik değişiklikleri de bizzat üstlenmektedir.

Gelgelelim SADAT’ın kurucu kadrosunun İslamcı gerici bir toplum kurma uğruna yaptığı başka faaliyetlere. SADAT’ın askeri danışmanlık şirketi olduğunu defalarca belirten Tanrıverdi, SADAT’ın yaptığı iddia edilen ve kimisi kanıtlanan birçok faaliyeti inkâr etmiştir. SADAT bazen çeşitli şirketlerle ortak bir şekilde Türkiye’de ve özellikle Ortadoğu ve Afrika’daki birçok Müslüman ülkede askeri kamplar kurmuş ve oldukça nitelikli ve çeşitli askeri eğitimler vermektedir. Kremlin’e yakınlığı ile bilinen Federal Haber Ajansı ÖSO mensuplarının SADAT’çılar tarafından Libya’ya götürüldüğü masrafların ise Katar tarafından karşılandığını iddia etmişti ve Suriye’den 1200’in üstünde EL Nusra’cıya Türkiye’de eğitim verilip para ve T.C. vatandaşlığı vaadi ile Libya’ya gönderildiği de daha birçok rapor arasındadır. Aynı zamanda MİT ile anlaşma yapıp Suriye’ye silah taşıyan yine SADAT’tır. Tüm bunlar yetmezmiş gibi, Birleşmiş Milletler Raporlarına göre, SADAT, Libya’daki çatışmalara katılmaları için Suriyeli, 18 yaşından küçük çocukları işe almıştır. SADAT, İslamcı faşist bir ideoloji ile aleni bir şekilde insanlık suçu işleyen ve paramiliter örgütlenmenin önemli bir parçası olmaya devam eden bir yapıdır. SADAT açıkça gerici bir paramiliter güçtür. SADAT’ın bu yazıda daha fazla yer vermeyeceğimiz birçok daha gerici ve insanlığın çıkarlarının tam karşısında duran faaliyetleri ve rolleri de mevcuttur.

Rejim Neden Paramiliter Güce İhtiyaç Duymaktadır?

İslamcı Faşist Adnan Tanrıverdi, SADAT’ın önemi olarak: TSK’nin gidemediği, ulaşamadığı yerlere müdahale edebilmek olduğunu belirtmiştir. Burada paramiliter örgütlenmenin, neden rejimin işine geldiğini anlamak gerekiyor.  Rejim sadece bu paramiliter örgütlerin büyümesine ve ilerlemesine “izin” vermemiş bilakis  bunların örgütlenmesinde siyasi, ideolojik ve örgütsel düzeyde rol oynamıştır. Türkiye’nin bölgedeki “külhanbeyliği” de emperyalistler ve yerel gericilikler arasındaki çelişkilerden yararlanarak vuku bulmaktadır.  bulunan kuvvetli bir gerici güçtür, fakat emperyalist bir ülke değildir. Bundan dolayı istediği zaman, kafasına estiğine göre TSK ile çıkartma yapamaz. Türkiye Adnan Tanrıverdi’nin paramiliter örgütlenmesindeki önemli rolü ise, TSK ‘den bağımsız olup askeri bir güç olarak çeşitli ülkelerde T.C. çıkarlarını perde arkasında temsil edebilmesidir. Pek tabi emperyalist güçler arasındaki çelişkiler de rejimin bölgede ne kadar söz sahibi olup olamayacağını da etkilemektedir.

Bir diğer ihtiyaç ise her ne kadar rejim “seçim yasasını” değiştirerek iktidarını götürebildiği yere kadar götürebilmek istemektedir. Ancak bu olası bir seçim bozgununda iktidarı kolay kolay bırakacağının da kesin olduğu anlamına gelmemektedir. Her ne kadar birincil ihtimal olmasa da dikkate alınması gereken ihtimaller arasındadır ve hâkim sınıfın diğer kanadı bu ihtimal karşısında çaresiz ve hazırlıksız durumdadır. Şayet bir seçim bozgunundan sonra iktidarın “demokratik yöntemlerce” değişiminin olmadığı bir senaryoda olası bir iç savaş karşısında rejimin paramiliter bir güce sahip olması gerçeği vardır. Keza bu gücün kullanılma aşamasına gelinirse Türkiye/Kürdistan halklarının ve daha genel olarak insanlığın çıkarları açısından oldukça korkunç bir şey ifade ettiğini söylemeye gerek bile yoktur. Aynı zamanda mevcut rejimin kitlesinin bir kısmının hali hazırda bir kısmının silahlandırıldığı gerçeğini ve ciddi bir kısmının da zaten silahlarının da bulunduğu ihtimalini göz önüne alırsak bahsettiğimiz olası senaryolarda tablo oldukça fecidir.

Burjuvazinin “Muhalif” Kanadından Yükselen Sesler

13 Mayıs’ta SADAT’ın önüne giden Kemal Kılıçdaroğlu ile SADAT gündeme düşmüş oldu. Kılıçdaroğlu yukarıda bahsettiğimiz SADAT’ın faaliyetlerinin sadece küçük bir kısmını dile getirmiş ve tekrar Tanrıverdi’yi inkâr eden pozisyona sokmuştur. Ancak genel olarak dikkat çeken şey CHP’nin göze çarpan endişesi SADAT gibi AKP-MHP’nin başını çektiği faşist rejim ile ilişkili olan gerici bir yapı sebebiyle “seçimin demokratik yollarla yapılmayacağından” endişe etmesidir. Hâkim sınıfın “muhalif” kanadının lokomotif gücü olarak CHP, SADAT’ın seçimlerde olası bir AKP bozgununda AKP lehine harekete geçeceğinden şüphelenmektedir. Pek tabi Kılıçdaroğlu hedefinin teröristler olarak adlandırdığı SADAT olduğu ve rejimi de ilişkilendirdiği çıkışını da durduk yere yapmamıştır. Canan Kaftancıoğlu’na verilen hapis cezasından sonra Kılıçdaroğlu bir nevi hamlesini oynamış, hedefe bu sefer SADAT’ı ancak yine İslamcı faşist rejimi tekrar koymuştur.

Fakat burada düşünülmesi gereken bir diğer husus, SADAT’ın sadece seçimleri “gölgeleyeceği” meselesi değildir aynı zamanda, olası bir seçim yenilgisi sonrasında İslamcı/Türkçü faşist rejim, şayet iktidarı bırakmamak için her şeyi göze alırsa -ki bunu bir olasılık olarak akılda tutmak gerekir-, 15 Temmuz’da “kahramanlık” yapan ve bunu bilcümle Ortadoğu’dan Kuzey Afrika’dan Kafkaslar’a kadar götüren SADAT’ın “engin” tecrübesinden yararlanmak isteyecektir. CHP bu senaryoların farkında olduğu için SADAT’ı bir “terörist yuvası” olarak gösteriyor, rejimin şu ya da bu düzeyde etkisi altında olan ve mevcut gidişattan rahatsızlık duyan kitlelerle “neyi desteklediğinizin farkında olun” mesajı veriyor, ve “Bu ülkede CHP var” diyerek, hakim sınıfta dahil olmak üzere, toplumdaki tüm muhalifleri kendi kanatları arkasında toplamaya girişiyor.

Miadı Dolmuş İki Kutuptan Çıkılma İhtiyacı

Mevcut rejimin senelerdir devam ettirdiği ve fazlaca gereksiz acıya sebep olduğu her türlü gerici uygulamalara kesin bir şekilde son verilmesi gerekmektedir. Bu durum karşısında ise CHP, ülkeye “gerçek demokrasiyi getirme” misyonunu üstlenmektedir. Seçimin demokratik yollarla yapılmasından kastedilenin aslında ne olduğu bir yana gerçek demokrasi denilen şeyin aslında neyi temsil ettiği ise ancak büyük çaplı başka çalışmaların konusu olabilir. Ancak şu hakikati kavramak can alıcıdır. “Seçimler en fazla, ezilenlere, hangi ezenler grubunun onları soyup eziyet edeceğini seçme ‘seçimini’ verir!” [Cold Truth, Liberating Truth] [1]

Tüm bu delilikten çıkış “gerçek demokrasi” peşinde koşmak veya “hesabı sandıkta ödetmek” değildir. Bir tarafta İslamcılık ve İslam’ın değerleri ile diğer tarafta Kemalizm’in değerlerinin bulunduğu kutuptan kesinlikle çıkılması insanlık ve gezegen adına bir zorunluluktur. Bu iki kutbun aslında birbiriyle nasıl ilişki içerisinde olduğuna ve her ne kadar mevcut rejimin niteliğindeki şekliyle olmasa da CHP’nin önde geldiği ve hâkim sınıfın diğer kanatlarında da oldukça mevcut olan ve bu ülkenin kurucu ideolojisinin içinde olmazsa olmaz bir harç niteliğiyle bulunan dinin rolü göz ardı edilmemelidir. Bu iki kutup, diğer birçok yazımızda bahsettiğimiz üzere miadı dolmuş iki ideolojiye tekabül etmektedir. [2]

“Öncelikli olarak bu durum Türkiye’de yaklaşık 20 yıldır terör estiren AKP faşist rejiminin gökten zembille inmediği anlamına gelmektedir. İslamcı bir siyasayı kendisine kutup yıldızı edinen şimdinin rejimi, iktidarını kurmayı ve konsolide etmeyi kapitalizm-emperyalizmin temel dinamiği üzerinden gerçekleşmiştir. 2002 yılında iktidara gelmesinden bu süreç içerisindeki politikalarına kadar ve 2015 itibariyle rejimini konsolide etmesi de dahil olmak üzere bütün bunlar kapitalizm-emperyalizmin temel çelişkisinin çok özgün bir yansımasından; iki miadı dolmuşların temelinden gelmektedir.” [3]

“Kemalizm ve İslamcılık arasında sıkışarak iki miadı dolmuşlar arasındaki bu çelişkiyi görememek siyasi bir felci de beraberinde getirmektedir. İslamcılığa karşı, Kemalizm’in miadı dolmuş toplum projesinin ve değerlerinin parlatılması veya tersine bunlara karşı bir diğer miadı dolmuş şeriatçılık ve ümmetçilik konseptinin parlatılması ile, aslında iki kutbun da toplumda daha geniş nüfuz alanları bulmaya devam etmesi sağlanmaktadır.” [4]

Dünyanın tamamında kendini acil bir şekilde hissettiren devrim ihtiyacı karşısında bu gibi miadı dolmuş kutuplar ekseninde toplumun kutuplaştırılmasındansa çok net bir şekilde insanlığın ve gezegenin devrim için pozitif kutuplaştırılmasına acil bir şekilde ihtiyacı vardır. Bu gibi gerici rejimleri dünyanın her yerinde var eden kapitalist-emperyalist sistemin, işleyişinin ve fonksiyonunun meşruluğunun sorgulanması ve nihai hedefi komünizm olan bir devrim için, Bob Avakian’ın mimarı olduğu yeni komünizm temelinde örgütlenilmesi acil bir ihtiyaçtır ve mümkündür. Bu, rejimden ve onun insanlık dışı uygulamalarından bıkıp usanan herkesin sorumluluğudur.


[1] https://yenikomunizm.com/bir-devrime-ihtiyacimiz-var-daha-azina-degil-bu-sistem-altindaki-secimler-asla-hicbir-seyi-degistirmeyecek/

[2] İki miadı dolmuşlar Bob Avakian’ın Tüm Tanrılardan Kurtulun! adlı eserinde keskin bir şekilde ortaya koyduğu dinamik bir kavramsallaştırmadır, bu en özet haliyle: “Buradaki çekişmede bir yanda Cihad diğer yanda McDünya/McHaçlıSeferi’ni görürüz, bunlar insanlığın sömürgeleştirilen ve ezilen ve tarihsel olarak miadı dolmuş katmanlarına karşı, emperyalist sistemin tarihsel olarak miadı dolmuş egemen sınıfı şeklinde bulunurlar. Bu iki gerici kutup birbirlerine karşı olsalar da aslında birbirlerini güçlendirirler. Eğer bu “miadı dolmuşlardan” birinin yanında yer alırsanız, en sonunda ikisini de güçlendirirsiniz.”

[3] https://yenikomunizm.com/gerici-talibanin-iktidari-ele-gecirmesinin-ardindan-turkiye-ozgulunde-iki-miadi-dolmuslari-degerlendirmek/

[4] https://yenikomunizm.com/gerici-talibanin-iktidari-ele-gecirmesinin-ardindan-turkiye-ozgulunde-iki-miadi-dolmuslari-degerlendirmek/

Yeni Komünizm

Bizler, devrimin önderi Bob Avakian'ın mimarı olduğu Yeni Komünizm‘in takipçileriyiz. Bob Avakian'ın devrimci önderliğini takip eden ve Yeni Komünizm temelinde dünyayı anlama ve değiştirme sorumluluğunu üstlenenleriz. Detaylı bilgi için bkz: Biz Kimiz?

Dünyada devamlı olarak yaşanan dehşetlerin ve son derece gereksiz acıların ortadan kaldırılması hem mümkün hem de son derece gereklidir. Bob Avakian'ın devrimci önderliğini ve geliştirmiş olduğu Yeni Komünizm'i öğrenerek kazanma şansı olacak gerçek bir devrim hareketini birlikte inşa ediyoruz. Yeni Komünizm'in teorik çerçevesine ilk kez giriş yapacaklar başlangıç noktası için web sitemizde yer alan bu bölümdeki makaleleri inceleyebilir, Bob Avakian'ın Türkçeye çevrilmiş eserlerine buradan ulaşabilirler. Görüş, katkı ve desteklerinizi bekliyoruz.

#DevrimDahaAzıDeğil

Add comment

Follow us

Don't be shy, get in touch. We love meeting interesting people and making new friends.