Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 4-6 yaş grubu çocuklara yönelik olarak açtığı Kuran kursları modeli İslamcı-Türkçü AKP/MHP faşist rejimi altında okul öncesi eğitime alternatif bir model haline getirilmeye çalışılıyor. Sünni İslam’ın resmi temsilcisi konumunda olan ve rejimin elinde devletin önemli bir ideolojik aygıtı olarak işlev gören Diyanet İşleri Başkanlığı kısa bir süre önce de 4-6 yaş grubu çocuklar için açtığı Kuran kurslarının okul öncesi eğitim kapsamında anaokulu olarak kabul edilmesini ve okul öncesi eğitime ‘din eğitimi” derslerinin eklenmesini gündeme getirdi.
Biraz daha önceye gittiğimizde eğitim alanına yapılan din dersi müdahalelerinin yeni olmadığı, aksine AKP/MHP ekseninde cisimleşen egemen sınıfların iktidarı elinde bulunduran kesimi açısından bu meselenin ajandalarının önemli bir parçası olduğu görülecektir. Rejimin sözcülüğünü yapan sayısız sendikadan biri olan Memur Sen, 2014 yılında yapılan 19. Milli Eğitim Şûrası’nda çocuk haklarına ilişkin uluslararası sözleşmelere, Anayasa’ya aykırı biçimde okul öncesi eğitim programına “zorunlu din dersi konulsun” talebini gündeme getirmişti. [1] Bugün de bu aynı talepte ısrarcı olduklarını ifade eden Memur Sen, Erdoğan tarafından başlatılan 20. Milli Eğitim Şûrası’nda konuyu yeniden gündeme getirdi. Beraberinde toplumda çeşitli tartışmalar da kendini göstermeye başladı.
Rejimin İdeolojisi ve Gerekli Olan Yöntem ve Yaklaşım
AKP/MHP faşist rejimini tanımlarken özellikle bu rejimin topluma dayatmaya çalıştıkları dünya görüşünün -yani insanların kendileri de dahil olmak üzere gerçekliği ve genel olarak fenomenleri tanımlama ve bunlara müdahale etme biçimi açısından- İslamcılık/Türkçülük çerçevesinin son derece belirleyici olduğunu her seferinde vurguluyoruz. Rejimin niteliğini anlayabilmek için, dayandıkları ve uygulamaları açısından sıkıca sahip çıktıları ve hedefleri doğrultusunda toplumu kamplaştırmada temel bir rolü olan ideolojik örüntünün ne olduğunu da anlayabilmek gerekiyor. Bu İslamcılık ve Türkçülük ideolojileri esas olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecinden günümüze her dönem belli şekillerde egemen sınıfların toplum üzerinde hegemonyasını sağlayan, toplumda çeşitli normlar ve aşılmaması istenen kırmızı çizgiler belirleyen temel bir ideolojik referans olmuştur. Her iki ideolojinin de spesifik olarak kendi tarihsel gelişim süreçleri, referansları, öne çıkan düşünürleri, bazı durumlarda birbirinden farklı öne çıkan vurguları ve değişiklik gösterebilen tarzları olsa da, esas olarak büyük bir “kesişim kümesinde” örtüştüklerini ve egemen sınıflar ve onların devlet aygıtının bekası açısından askıya alınamayacak işlevsel bir role sahip olduğunu belirtmek gerekiyor. AKP/MHP faşist rejimi ile bu ideolojik bileşende, geleneksel ahlakın İslamcı biçimi ile şoven Türkçü biçimi kuvvetli şekilde kaynaşmış bulunuyor. Ve yine bu bileşen konseptinin içeriğini incelediğimizde bu coğrafyada -ve aynı zamanda dünyada- yaşanan pek çok acının da arka planına kolaylıkla ulaşabiliyoruz.
Referanslarını İslam’dan ve Kuran’dan alan geleneksel ahlak temelli uygulamalara baktığımızda, bir yanda kadınların açıkça köleleştirilmesi, ataerkil konseptte erkeğin egemen rolüne ve “kutsal” aileye hapsedilmeleri, belirlenen kırmızı çizgileri aşanların hızla yaftalanmaları, hakarete uğramaları, ayıplanmaları, şiddete uğramaları ve günlük yaşamda katledilmeleri de dahil türlü şekillerde cezalandırılmaları; LGBTİQ+ bireylerin varlıklarının başlı başına sorun görülmesi, lanetlenip insan olarak kabul edilmemeleri, benzer şekillerde hakarete uğramaları, sözlü-fiziki türlü biçimlerde terörize edilmeleri; bilime ve bilimsel düşünceyi inkar etme veya şüphe düşürme çabaları, insanların kurgusal bir mutlak güce, vahiye, kelama ve elçilerin sözlerine inanmaları doğrultusunda oryante edilmeleri, her tür ilerici sanatsal, edebi, felsefi çalışmanın bastırılması, kınanması veya görmezden gelinmesi yerlerine açıkça geleneksel ahlakın son derece yıkıcı ve zararlı gerici konseptini içeren ürünlerin ön plana çıkartılması gibi durumlar kendini yoğun bir şekilde göstermektedir. Öte yandan bütün bu konsepte Türk Ulusunun ülkenin kurucu unsuru olduğu ve diğer uluslardan daha ayrıcalıklı ve üstün oldukları, Türkiye Cumhuriyeti’nin de aslında dünyadaki en değerli ve en önemli ülke olduğu şeklindeki bariz şovenizm ve Türkçü safsata eklendiğinde ortaya çıkan sentez, egemen sınıflardan topluma aşılanan ve toplumda farklı şekillerde yansımasını bularak egemenlerin mevcut durumlarını devam ettirebilmesine yardımcı olan karşılıklı bir etkileşim dinamiğinin kurulması ve toplumda egemen kılınmaya çalışılan duygudaşlık durumunun belirlenmesi açısından büyük bir hacim kaplamaktadır. İşte bu konsept, şu an AKP/MHP faşist rejiminin istedikleri ve öngördükleri -bu doğrultuda dayatmaya çalıştıkları ve sonuna kadar zorladıkları- bir toplum/dünya vizyonundan süzülen bir arka plana sahiptir.
Öte yandan İslamcı-Türkçü geleneksel ahlak konseptinin yapılanmasını ve egemenler tarafından toplumun tüm gözeneklerine dayatılmasını salt kişilerin keyfine ve iradesine dayandırmak veya bunu bir tür bireysel nostalji hastalığı gibi görüp ciddiye almamak büyük bir problemdir. Her ne kadar tek tek insanların arzu ve isteklerinin verili süreçler üzerinde belirli etkileri ve bazen önceden öngörülemeyen çok farklı çelişkileri ortaya çıkarma potansiyeli bulunsa da, esas olarak AKP/MHP faşist rejimi elinde cisimleşen bu İslamcı-Türkçü ideolojik çerçevenin gemiyi azıya almasında kapitalist-emperyalist devletlerin dünyadaki çok yönlü ilişkilerinin, yaşadıkları zorunluluklarının, maruz kaldıkları açmazlarının ve yoğunlaşan çelişkilerinin belirleyici etkisi bulunmaktadır.
Yeni Komünizm’in mimarı Bob Avakian’ın pek çok çalışmasında derinlikli ve dinamik bir şekilde ele almış olduğu bu dünya arenasının -ve iki miadı dolmuşlar konseptinin- niçin belirleyici olduğunu görebilmek gerekiyor. Özel olarak pek çok çelişki barındıran batı emperyalizminin bağlamında İslamcı köktenciliğin (ve genel olarak dinci köktenciliğin) atılım yaptığını kavrayacak bilimsel bir yaklaşım ve analizin rehberliği, bizlere AKP/MHP faşist rejiminin gerçek gelişim seyrini daha doğru bir şekilde değerlendirmemizde yol göstermektedir. Dünyada yalnızca daha fazla acı ve dehşet getiren ve eğer tüm insanlığın kurtuluşunu hedefleyen gerçek bir komünist devrimle son verilmez ise daha da büyük dehşetlere neden olacak bu her iki miadı dolmuşların diyalektik işleyişini kavrayabilmek, bu çelişkili birliğin devrim için ortaya sunduğu farklı potansiyellerin farkına varabilmek açısından son derece önemlidir. İslamcılık-Türkçülük konseptiyle toplumdaki herkesin mutluluğunu tanrı kavramına ve onun yer yüzündeki temsilcisi olan mevcut rejime, devlet aygıtlarına ve rejimin başındaki egemenlere bağlanmasını doğru okuyabilmek için bu arka planın ve yaklaşımın önemi büyüktür.
Sonuç olarak, AKP/MHP faşist rejiminin eğitim sisteminde ve genel olarak toplumsal yaşamda kendi dünya görüşüne ve yaşam tarzına uygun nesiller yetiştirme yönündeki uygulamaları tüm topluma yönelik fiili bir baskı ve dayatma haline gelmiş durumdadır. Bu konuda özellikle de eğitim sisteminin ‘tek din, tek mezhep, tek ahlak’ anlayışına, ayrıca bileşenin önemli bir parçası olan “tek dil, tek bayrak, tek ulus” şeklindeki çiğ şovenizme uygun olarak İslamcı-Türkçü ilkelere göre biçimlendirilmek istenmesi kabul edilemez. Öte yandan meseleyi “din eğitimini 4 yaşında vermeyelim 12 yaşından sonra verelim” şeklinde ortaya koyan çeşitli pedagogların açıklamaları, Almanya’daki eğitim sistemi ile entegre kilise eğitimini referans gösterenlerin sürece meşruluk arama çabaları veya konuyu sadece bir yasa meselesinin ihlaline indirgeyen pasifist liberal tutumlar meselenin ciddiyetini görmezden gelmekte ve büyük bir sorumsuzluk örneği ile dini ideolojinin ve ahlakın keskin kılıcını olduğu gibi yerinde bırakmaktadır. [2]
Bilimsel düşünceyi öğrenecek, doğru bir mantık yürütme ve soyutlama yeteneğini kazanacak, geleneksel ahlakın köleleştirici ve yıkıcı düşünce biçimi ve direktiflerinin karşısında kendini, toplumu, doğayı, dünyayı bilimsel şekilde keşfedecek ve gerçekliği her yönden sorgulayarak onu değiştirecek eleştirel akla sahip yeni kuşakların yetiştirileceği bir eğitim sistemi ancak kökten farklı ve insanlığın her tür sömürü ve baskı ilişkisinden kurtulacağı, Marx’ın belirttiği “4 Bütünler” [3] hedefini gerçekleştirme yolunda faaliyet yürüten bir sistem tarafından her yönüyle organize edilebilir ve gerekli kurum ve uygulamalarla istikrarlı kılınabilir. Bu süreç gerçek bir devrimi ve onun stratejisini gerektirmektedir. Günümüzde Bob Avakian’ın önderliğinden ve geliştirmiş olduğu komünizmin yeni sentezi olan Yeni Komünizm’den [4] öğrenerek, bu gerekli olan stratejiyi öğrenip, genç kuşaklar da dahil tüm insanlığın kurtuluşu için doğru şekilde uygulayabilmemiz mümkündür.
Konuya Yönelik Okuma Önerileri:
* Geleneğe Bağlı Kalmak Yalnızca Baskı ile Uzlaşmakla Sonlanır | Yeni Komünizm (yenikomunizm.com)
* Dinin Olmadığı Bir Ahlak, Gerçek Kurtuluştur | Yeni Komünizm (yenikomunizm.com)
* Komünist Ahlak Nedir? | Yeni Komünizm (yenikomunizm.com)
* Tanrı Olmadan İyi Olabilir miyiz? | Yeni Komünizm (yenikomunizm.com)
* Akıl Niçin Özgürleştirilmeli? | Yeni Komünizm (yenikomunizm.com)
Referanslar:
[1] 20. Milli Eğitim Şûrası’nı Uyarıyoruz! Okul Öncesi Eğitim Düzeyinde Dini Eğitim, Çocukların Sağlıklı Gelişimi Açısından Uygun Değildir! | Eğitim Sen (egitimsen.org.tr)
[2] Şahin Aybek : Pedagojik olarak okul öncesinde niye din eğitimi verilemez? (cumhuriyet.com.tr)
[3] Marx, “4 Bütünler” olarak bilinen bir formülasyonda, komünist devrimin temel amacını ve hedefini çok kapsamlı ve aynı zamanda konsantre bir şekilde ortaya koymuştur. Bütün sınıfsal ayrımların, bu sınıfsal ayrımların dayandığı bütün üretim ilişkilerinin, bu üretim ilişkilerine tekabül eden bütün toplumsal ilişkilerin ve bu toplumsal ilişkilere tekabül eden bütün fikirlerin devrimcileştirilmesinin amaçlandığını söylemiştir.
[4] Yeni Komünizm’i öğrenmek açısından Bob Avakian’ın yakın bir zaman önce yayınlanan güncel bir makalesi önemli bir başlangıç noktası olabilir.
Kaynak için bkz: Canlı Marksizm Vülger Marksizme Karşı – Cansız Reformizm Değil, Özgürleştirici Devrim | Yeni Komünizm (yenikomunizm.com)
Add comment