Editörün Notu: Web sitemize iletilmiş aşağıdaki yazıyı takipçilerimizin dikkatine sunarız.
20 Ocak 2018’de 72 savaş uçağı, ağır silahları ve sayıları binleri aşan paramiliter güçleri ile Türkiye Afrîn’i işgal etti. Afrin İnsan Hakları Örgütü, 3 yıldır Türkiye ve desteklediği cihatçı grupların denetiminde olan Afrîn’de yaşanan insanlık suçlarını açıkladı. AİH’nin raporuna göre:
- Saldırılarda 498 sivil hayatını kaybetti.
- 82 kişi işkence ile katledildi.
- Bombardıman sonucu 303’ü çocuk ve 213’ü kadın olmak üzere 696’dan fazla sivil yaralandı
- Öldürülen ve kaçırılanların sayısı 943 kişiye ulaştı.
- Bunlardan 76’sı işkence sonucu öldürüldü veya yargılanmadan idam edildi.
- 2018 yılından 2019 yılına kadar 40 kadın katledildi, 128 kadın yaralandı, küçük yaşlardaki 60 kız çocuğu tecavüze uğradı. Bu kadınlardan 5’i intihar ederken, 270’i de kaçırıldı.
- 2019 yılında insan kaçırma ve fidye isteme olaylarının sayısı 6 bini aştı. 500 kişinin ailesinden fidye parası istendi ve 330 kişinin akıbeti bilinmiyor. Belgelere göre 700 kişi işkenceye uğradı. Kadınlar ve çocukların kaçırılıp onlara işkence edilmesinin ardından görüntüleri ailelerine yollandı ve fidye istendi. İstenilen fidye parası bazen 100 bin doları aştı. 54 kişi işkence sonucu öldürüldü. 41 kişi ise Türkiye ve çetelerinin bombardımanı sonucu katledildi. Bombardıman sonucu 2 gazeteci öldü ve 670 sivil de yaralandı. Mayın ve patlamalar sonucu ise bin 730 sivil yaralandı.
- 2020 yılında 58 kişi katledildi. Bunların 9’u kadın. 987 kişi kaçırıldı. Sivil bölgelerde 39 patlama gerçekleşti. Bunların sonucunda 170 ölü ve yaralı var. 2020 yılında 35 kadın da kaçırıldı. Aralarında engelli ve çocukların da olduğu 67 kadına tecavüz edildi. Yaşları küçük olan 5 kız çocuğu silah zoruyla çetelerle evlendirildi. Bunların dışında işgalci Türkiye’nin bilgisi dahilinde erkeklere de cinsel şiddet uygulandığı belgelendi.
İnsan Hakları Raporu’nda ortaya çıkarılan bu suçlar, gerçekliğin çok az bir kısmını kapsıyor. Eğitim sisteminin felce uğratılması, temel sağlık hizmetlerine dahi erişilememe durumu ve gerici güçlerin gün aşırı bombalamaları sonucunda doğanın talan edilmesi de gerici saldırıların parçasını oluşturmaktadır. Zira Afrin’de vahşetin sınırı yok. Bu insanlık dışı suçların işlenmesinin sorumlusu başta faşist T.C devleti olmakla beraber, yine en temelde bağlı olduğu kapitalist-emperyalist dünya sisteminin doğasının bir sonucudur.
Sosyal-emperyalist Sovyetler Birliği’nin çökmesinden sonra “tek kutuplu dünya” konsepti doğrultusunda, başını ABD’nin çektiği emperyalist güçler, pazarların yeninden paylaşımı ve yeni stratejik güç dengeleri oluşturmak için harekete geçti. Bunun sonucunda özelde Ortadoğu olmakla birlikte birçok bölgeye “demokrasi götürmek” adı altında, emperyalist savaşlar gerçekleştirildi. Buna yine ek olarak, bölgesel gerici güçler şu ya da bu emperyalist ülkeler tarafından desteklenme ve yönlendirme sonucunda uzun yıllara varan “vekalet savaşları” vuku buldu. Tüm bunlar bölgenin istikrarsızlaşmasına ve yeni gerici güçlerin -İslamcı köktenci gericiliğin- sahada güç kazanmasına vesile olmuştur.
Hali hazırdaki bu negatif tablonun diğer bir boyutu ise, şu an dünyada insanlık için gerçek bir umut vadeden sosyalist bir ülkenin bulunmamasıdır. 20. yüzyılda gerçekleşen Ekim Devrimi ve Çin devrimi -çeşitli tali hataları kendi içeresinde barındırmakla birlikte- insanlığın nihai kurtuluşu için atılmış büyük ileri atılımlardı ve bu ülkelerin varlığı tüm ezilen halklara ve başka dünya isteyen insanlara ilham oluyordu. Ne yazık ki 1976’da Başkan Mao’nun ölümünden sonra karşı darbe yaşandı ve Devrimci Çin’i kaybettik. Bugün ise Çin emperyalist-kapitalist sistemin son derece azgın bir modelini sunmaktadır.
*****
Türk hakim sınıfları, cumhuriyetin kurulmasından bu yana, Kürt ulusunu bastırmak, asimile etmek ya da “makul Kürt” yaratmak için devamlı bir birliktelik oluşturmuşlardır. Bu ister burjuvazinin İslami, isterse Kemalist temsilcisi olsun, Kürt ulusunun baskı altına alınması bu sisteme sıkı sıkıya bağlıdır. Her ne kadar bu baskının niteliğinde hakim sınıflar arasında farklılıklar olsa bile, temel teşkil eden ve sisteme içkin olan ezen ulus anlayışıdır.
Emperyalist dünya sisteminin özgül bir çelişkisi olarak köktencilik, Ortadoğu’da da güçlü bir akım haline gelmiştir. Batı’nın Müslümanların yoğunlukta yaşadıkları ülkelere müdahale etmesi ve bunu yıllarca takip eden savaşların gerçekleşmesi sonucunda Batı karşıtlığının “İslam değerleri”, “İslam Ümmeti” altında toplanmasına vesile olmuştur. Diğer yandan ise emperyalist güçler, bölgeye müdahale edebilmek için ya Suni yada Şii güçleri desteklemiş ve yıllarca mezhep savaşlarını teşvik etmişlerdir. Bu ise toplumda, dini köktenciliğin yayılmasına ve tek “alternatifmiş” gibi gözükmesine neden olmuştur.
Bob Avakian’ın da dediği üzere:
Bir yanında Cihat diğer yanında Küreselleşme ve Küresel Haçlı Seferi bulunan bu mücadelede, insanlığın sömürgeleştirilmiş ve baskı altına alınmış katmanları arasındaki tarihsel olarak miadı dolmuş kesimler ile emperyalist sistemin tarihsel olarak miadı dolmuş egemen katmanlarını görüyoruz. Bu iki gerici kutup karşılıklı mücadele içindeyken bile birbirini güçlendiriyor. “Miadı dolmuş” bu güçlerden herhangi birinden yana taraf olduğunuz takdirde, her ikisini de güçlendirmiş oluyorsunuz.
Hakim sınıfların İslami kanadını temsil eden AKP, dini referanslar kullanarak gerici barbar silahlı İslamcı güçleri destekleyerek, Suriye’nin istikrarsızlaşan siyasi sahasına hakim olmayı hedeflemekte, özellikle de Kürtler’in olası bir bağımsız devlet kurma ihtimalini yerle bir etmek istemektedir. AKP bir Daeş olmasa bile, iki miadı dolmuşlar içesinde, Siyasal İslam’ın parçası olarak, kendi İslamcı Faşist rejiminin zorunlulukları sonucunda bölgeye müdahale etmektedir. Şüphesiz AKP’nin temsil ettiği rejim, bu müdahaleyi dünya arenasına bağlı olarak yani, emperyalistler arasındaki çelişkilerden yararlanarak yapabilmektedir. Afrin’de son iki yılda gerçekleşen katliamlar ve Kürt ulusunun gadre uğratılması da bu siyasi arena üzerinden vuku bulmaktadır.
Add comment