Yakın zamanda Murat Belge “Antagonist Çelişki” üzerine bir yazı kaleme aldı. 1 Murat Belge aynı zamanda bir “Marksist” olarak bu alanda -Marksizm üzerine- “zaman zaman dolaşacağını” söyledi. Murat Belge yaptığı şeyi “Marksizmin yorumlanması” olarak da ifade etti. Evet, Belge’nin yaptığı tam da budur, Marksizmin yorumlanmasıdır fakat tamamen yanlış bir yorumlama. Bu nedenle, burada bahsi geçen problemi Marksizmin doğru bir okumasına – tüm insanlığın kurtuluşunu gerçekleştirmek üzere komünist bir devrim için bilimsel temelde ele alınmasına ihtiyaç duymaktayız. Burada tartışma konusu olan Murat Belge değildir. Belge’nin düşünce biçimi ve ilerici çevreler içeresinde hayli yer bulan bu düşünce biçiminin temelleri üzerine bir tartışma yürütmektir.
“Marksizm Bir Dogma Değildir” Üzerine
Marksizmin bir dogma, bir din olmadığını Lenin’den bu yana sıklıkla dile getiririz. Zira bizzat Lenin’in kendisi bir bilim olarak Marksizmi ilerletti onun kimi hatalarını eleştirdi, kimi tespitlerinin ise emperyalizm koşullarında geçerli olmadığını görerek terk etti. Bir bilim olarak komünizmi, devrim yapmanın bilimi olarak şeyleri olduğu gibi ve cereyan ettiği gibi analiz ederek, tüm toplumsal çelişkilerin çözümü için proletarya diktatörlüğünün inşa edilmesi ve sürdürülmesi zorunluluğunu çok daha materyalist bir zemine oturttu. Sınıf mücadelesinin salt bir “parçası” olmakla yetinmedi. Sınıfa bilincin dışardan götürülmesi gerektiğini, kitlelerin kendiliğindenciliği ile bilinçli komünist faaliyet arasındaki çelişkinin çözümünü, proletaryanın “edebi ve siyasi temsilcileri” olan komünistler tarafından, komünist öncü tarafından yapılması gerektirdiğini gösterdi. Lenin’in Ne Yapmalı? eseri, komünizm mücadelesinde önemli bir başlangıç noktasını temsil etmekteydi.
Lenin, Marksizm için sadece “dogma değildir” demekle de yetinmedi -Murat Belge’nin aksine- onu bir eylem kılavuzu olarak değerlendirdi; nihai hedefi komünizm olan bir devrimin gerçekleştirilmesi ve dünya çapında komünizme geçişin eylem kılavuzu olarak bunu gördü. Lakin sorun şu ki, kendini Marksist ilan eden hemen herkes bu sözleri kendine bir “çıta” olarak belirler. Ve Bob Avakian’ın sıkça dile getirdiği “somut koşulların somut tahlili” önermesi için bile, bağlamından koparıldığı taktirde kolaylıkla revizyonist bir amentü olarak kullanılabilinir. Marksizminden yapmış olduğunuz alıntıları, maddenin hareketi ve gelişiminin tüm bir salınımı içerisinde anlamak yerine, kendi ön kabüllerinize ve bilim dışı -ya da karşıtı- düşüncelerinize temel olarak kullanabilirsiniz. O yüzden “Marksizm dogma değildir” lafının hangi bağlama oturtulduğuna, maddi gerçekliği nasıl kavradığına ve hangi temelde ve perspektifle dönüştürmeye “yeltendiğine” bakmak gerekir.
Çelişki ve Antagonist Çelişki
Lenin “Doğru anlamda diyalektik, eşyanın özündeki çelişkilerin incelenmesidir” der. Çelişki, şeylerin ve fenomenlerin içerisinde bulanan zıtların birliği yasası ya da diyalektik materyalizmin temel yasası olarak nitelendirilir. Lenin çelişkiyi, “diyalektiğin temeli ya da özü” olarak defalarca vurgulamıştır. O yüzden çelişki yasası -bilimlerdeki yasa olma özelliği, yasanın doğruluğunun şüphe uyandırmayacağı anlamına gelir- bir bilim olarak komünizmin yöntem ve yaklaşımında temel teşkil eder: Bu temel, objektif realitenin gerçekte olduğu ve cereyan ettiği haliyle, zıtların birliği ve mücadelesi temel ilkesine dayanarak dünyanın anlaşılması ve değiştirilmesidir.
Maddenin devamlı hareket halinde olması ve devamlı değişime uğramasından dolayı çelişkinin farklı düzeyleri bulunur. Bir çelişkinin kendi içerisinde ona temel teşkil eden yanı, başlıca yanı ve tali yanı vardır. Bunlar maddenin örgütlenme düzeylerine denk düşer. Kapitalist toplumun temel çelişkisi toplumsallaşmış emek ile şahsi temellüktür. Bu temel çelişkinin iki hareket biçimi vardır; tek tek müteşebbislerin birbirleriyle olan anarşik örgütlenmesiyle, emek ile sermaye arasındaki çatışma. Bu çelişkinin iki hareket biçiminde başlıca çelişki sermayenin anarşik örgütlenmesidir. Emek-sermaye çatışması, bu anarşik örgütlenmenin itici gücü sonucunda alevlenir, keskinleşir.
Bugün kapitalist toplumun temel çelişkisi sonucunda birden fazla çelişki patlak vermiş durumdadır. Mesela çevre krizi bunlardan biridir! Çeşitli sermayeler, birbirleri ile rekabet halindeyken doğayı bir “girdi-çıktı” olarak görmezler. Sermayenin “amentüsü” olan “büyü ya da öl” prensibine bağlı kalarak devamlı olarak, daha “kârlı” olan üretime başvurmak zorunda kalır. “Neyin üretildiğini ve nasıl üretildiğini kâr belirler… Fiyatların ve kârların hareketi, üretim kararlarının alınmasını sağlayan “bilgi”yi aktarır.” 2 Bu anarşik ve gelişi güzel örgütlenme doğanın talanına neden olur. Kapitalist toplumun temel çelişkisinin yol açtığı iklim krizi çelişkisi, bizlere bu temel çelişkinin farklı bir düzeyini göstermektedir. Bu “burjuvazinin halk kitlelerinden intikam almak için” başvurduğu bir çeşit siyasi yönelim değildir. Çelişkinin doğası temelinde cereyan eder ve bütün bir insan varoluşunu, milyonlarca canlı türünü ve doğayı geri dönülmez tehlikelere -hem de çok muhtemel büyük tehlikelere- sürükler.
Emek-sermaye çatışması, temel çelişkinin bir hareket biçimidir. Bu hareket biçimi, kapitalist üretim tarzının anarşik örgütlenme biçimi tarafından devamlı dinamik hale getirilir. Bu iki hareket biçiminde esas itici güç anarşidir. Eğer kapitalist üreticiler birbirlerinden bağımsız meta üretip değer yasası ile birbirlerine bağlı olmasalardı, proletaryayı sömürmek için de aynı zorluklarla karşı karşıya kalmazlardı. Bu durumda proletarya ile burjuvazi arasındaki çelişkiyi yatıştırmak mümkün hale gelirdi. Örnek verecek olursak, İspanyol bir domates üreticisi, yaptığı tüm hesaplamalar sonucunda, Avrupa iç pazarına 50 kuruştan sürdüğü domatesi, Fas üreticisinin daha ucuza satması sonucunda, fiyat düşmesi gerekir. Sermayesini koruyabilmek için bir takım zorluklarla karşı karşıya kalır. Aldığı hammaddeleri daha ucuza almaya çalışır, diğer yandan ise daha ucuz iş gücü talep eder. Afrika’dan gelen çoğu oturma müsaadesi olmayan göçmen işçileri daha ucuza ve daha fazla çalıştırmaya başlar. Avrupa Birliği’nin sözde uygulamaya çalıştığı pestisit-herbisit yasağını ihlal eder, toprağın ve suyun zehirlenmesini hızlandırır, bir sağlık ve çevre krizini körükler. Diğer yandan ise İspanyol işçilerin düşük fiyata çalışmak istememesi ve göçmen işçilerin buna zorunlu olma durumları, ırkçılık ve yabancı düşmanlığını da güçlendirir. Rekabetin keskin olması devamlı meta üreticilerini daha fazla “karlı” olmaya zorlar ve bu hem emek-sermaye çelişmesini etkiler hem de kapitalist toplumda var olan çevre krizi, ırkçılık gibi birçok toplumsal problemin de itici gücünü oluşturur.
“Çelişki evrenseldir, mutlaktır ve şeylerin bütün gelişme sürecinde vardır ve bütün süreçlerde baştan sonra devam edip gider.” 3 Antagonist çelişki ise çelişkinin bir formudur. Zıtların mücadelesinin özgün bir formu. Çelişkinin belirli bir aşamasında ortaya çıkarak çelişkiyi oluşturan zıtların bir arada yaşamasının (coexiste) artık mümkün olmadığı çelişki biçimini -antagonizma- alır.
Belge yazısında “Yalnız, ‘çelişki’ dediğimiz şey ağaç gibi ya da X gazı gibi somut bir varlık değil, elle tutulur olmayan bir şeyin, bir ilişki biçiminin adı. Yani, ‘Burada demir madeni var’ der gibi, burada ‘çelişki var’ diyemezsiniz. Bir test uygulayıp ‘antagonistmiş’ diyemezsiniz.” tespitlerinde bulunarak antagonist çelişkinin yapısını sorgulatmak istiyor. Lakin sorun şu ki, çelişki “burada bir demir madeni var” denilemeyeceği gibi, bu çelişkinin antagonist olup olmadığı sorunu da bir “istek” meselesi değildir, tamamen objektif realitenin doğru soyutlanması sonucunda belirlenir. Yani Murat Belge’nin iddia ettiği çelişkilerin birbirleriyle kurdukları “nihai denge” ile değil. Aksine, denge bile zıtların güç ilişkisi sonucunda ortaya çıkar, zıtlıkların ortadan kaldırılması sonucunda gerçekleşmez.
Murat Belge “ama kapitalizm, en azından 18. yüzyıl diyelim, o zamanlardan beri sürüp gidiyor. Bu durum ‘antagonist’ çelişkinin bir hayli tembel olduğunu göstermiyor mu? Çelişkinin ‘uzlaşır’ cinsinden olsaydı ne yapacaktı?” gibi bazı tespitlerde bulunarak sorular sormaktadır.
Öncelikle burada birkaç problem bulunmakta. Çelişkinin antagonist olduğu tespitini yapmak, bu çelişkinin ancak zıtlardan birinin ortadan kaldırılmasıyla çözüleceği anlamına gelir. Bunun mutlak bir şekilde kendi sonucuna doğru kenetlenmiş ve mutlak bir şekilde hedefi aracılığıyla çözüleceği anlamına gelmez. Öte yandan bu bakış açısı, devrimin zaruri olmadığını, proletaryanın burjuvazi ile olan karşıtlığının illa da zor yoluyla çözülmeyeceğini dile getirir.
Gerçek Bir Devrim Ne Demektir?
Çelişkiyi, yani zıtların birliğini bir arada yaşayabileceği ve bir şekliyle “uyum” sağlayabileceği anlayışının temel dayanak noktalarından biri de mekanik nedensellik anlayışıdır. Eğer devrimler gerçekleşmediyse ve şayet “kaçınılmaz” değilse, bu durumda devrimle mekanik nedensellikle ilişkisi kurulur. Mekanik nedensellik yani “her şeyin bir şey yoluyla ve bir şey doğrultusunda” olduğunu söyleyen bu düşünce biçimi, Murat Belge şahsında olduğu üzere, kaçınılmazlık teorisini kapıdan çıkardıktan sonra bacadan geri alır. Mekanik nedensellik, zorunluluk ve tesadüf arasındaki doğru ve diyalektik ilişkiyi oyun dışı bırakır. Sadece nedensenliğin izini sürerek olan bitenin anlaşılacağını düşünür ve BA’nın da söylediği üzere bu bizi “ilk neden” kabulüne yani Tanrı düşüncesine götürür.
Evet, devrim kaçınılmaz değildir! İnsanlık devrime yazgılı da değildir. Devrim, dar anlamda bizim ne isteyip istemediğimiz ile ilgili bir şey de değildir. Bob Avakian “komünist devrimin nesnel temeli, proleterlerin burjuvaziyi devirmeye ve burjuvaziye karşı mücadele etme konusundaki doğuştan gelen istekleri değildir. Aksine, kapitalist sistemin doğası ve işleyişi, bu sistem için temel ve esas olan, ancak bu sistem altnda çözülemeyecek ve sonuç olarak dünyanın her yanında halk kitlelerini sefalete maruz bırakan büyük çelişkilerdir” 4 der. Komünist devrimin nesnel temeli budur, yoksa proleterlerin burjuvaziye karşı mücadele etme istekleri genetik bir mirastan kaynaklanmaz.
“Ancak bu geniş çaplı olarak anlaşılmalıdır; basit, dar ve ekonomist anlamda değil. Raymond Lotta’nın önceden bahsettiğim makalesinden yaptığım alıntıda, anarşinin yönlendirdiği kapitalist üretim ve birikim sürecinin sürekli olarak değer ilişkilerini dönüştürdüğü ve krize yol açtığı söyleniyordu. Kapitalizmin her seferinde yol açtığı “kriz” yalnızca ekonomik kriz değildir; ve yaygın pek çok yanlış anlayış ve çarpıtmanın aksine, komünizmin bilimsel anlayışı, kapitalizmin kendiliğinden “çökeceğini” kabul etmez. Kapitalizmin, sefalete ve sistemin temel çelişkileri ve dinamiklerine dayanan savaşlar ve çevresel yıkımlar da dahil olmak üzere, devamlı olarak çeşitli krizlere maruz kalan halk kitlelerinin devrimci eylemi yoluyla devrilmesi gerekir.” 5
Peki gerçek bir devrim nedir? “Gerçek bir devrim bir protestodan çok daha fazlasıdır. Gerçek bir devrim, tamamen farklı bir toplumsal örgütlenme, tamamen farklı hedefler ve insanların tamamen farklı yaşama biçimlerine yönelik devlet aygıtını ve sistemi parçalamayı, bunun yerine tamamen farklı bir devlet aygıtı ve farklı bir sistem getirmek için milyonlarca insanı örgütlü bir şekilde kapsamayı gerektirir.” 6
Marx’ın “Tarih sınıf mücadeleleri tarihidir” sözü bağlamına göre istendiği takdirde bayağı indirgemeci ve mekanik bir şekilde ele alınabilir. Örneğin Troçki’nin “siyaset proleterdir ama sanat burjuvadır” anlayışı bu indirgemeci fikri temsil etmektedir. Evet, tarihi kitleler yaparlar fakat bunu kendi istedikleri koşullarda yapmazlar.
Baskının ve sömürünün ortadan kaldırılabilmesi için kitlelerin ezilmişliğinden, öfkelerinden ve tarihsel konumlarından daha fazlasına ihtiyacı var. Mao’nun “araçlar engellenince, insanlar aracılığıyla ile konuşurlar” sözü, üretici güçlerin, üretim ilişkileri içerisinde yaşadığı çelişkinin başka bir biçimde ifadesidir. Lakin burada temel nokta şudur ki, “toplumda köklü bir değişim ihtiyacı, üst yapıda -insanların düşüncelerinde ve daha sonra da insanların oluşturduğu siyasal oluşumlarda- ortaya çıkar” 7.
Toplumdaki insanların tanımlanmasının ve “kategorize” edilmesinin birçok biçimi vardır ve BA’nın da söylediği üzere bunlar üst üste gelmekle birlikte, aynı zamanda birbirlerinden farklılardır. Toplumsal çelişkilerin ve çelişkili toplumsal olguların ve eğilimlerin hepsini indirgemeci bir şekilde “antagonist çelişkiye tekabül eder” diyerek çözemezsiniz. BA’nın “çok renkli ve çok katmanlı harita” metaforunda anlatmak istediği budur.
Diğer yandan, bu problemlerin çözülmesi için siyasi iktidarı yıkmanız ve özgürleştirici bir iktidara sahip olmanız gerekir. Eğer sizi devamlı engelleyen, alı koyan, baskı altında tutan, toplumdaki kafa-kol emeğini devamlı körükleyen bir iktidara sahipseniz, büyük toplumsal çelişkileri bu düzen altında çözemezsiniz. Tüm bunları gerçekleştirmek için, devrimci bir iktidar tesis etmeniz gerekir. Bunun için “İktidara Karşı Savaş, Halkı Dönüştür” stratejik ilkesini uygulamanız gerekir. Ve bunu gerçekleştirecek bir öncüye, devrimci komünist bir partiye ihtiyacınız vardır. Gerçek bir devrim için ve gerçek bir kazanma şansı için, gerekli olan stratejik yaklaşım budur. Nihai hedefi ter türden baskının ve sömürünün sökülüp atıldığı bir dünya topluluğu olan komünist devrim kaçınılmaz değil ama zorunlu, mümkün ve arzulanabilir.
1https://birikimdergisi.com/haftalik/10393/antagonist-celiski
2Anarşinin itici gücü üzerine daha derinlik bir tartışma için bakınız: Raymond Lotta https://yenikomunizm.com/anarsinin-itici-gucu-uzerine/
3Mao Zedong, Seçme Yazılar, Cilt 1, Çelişki Üzerine, Sf 321
4Bob Avakian, Atılımlar/Breakthroughs, https://yenikomunizm.com/breakthroughs-atilimlar-marxin-tarihsel-atilimi-ve-yeni-komunizm-ile-daha-ileri-bir-atilim/
5Bob Avakian, Atılımlar/Breakthroughs, https://yenikomunizm.com/breakthroughs-atilimlar-marxin-tarihsel-atilimi-ve-yeni-komunizm-ile-daha-ileri-bir-atilim/
6Ardea Skybreak, Bilim ve Devrim: Ardea Skybreak İle Röportaj, El Yayınları tarafından yayına hazırlanmaktadır.
7Bob Avakian, Devrim Yapmak ve İnsanlığı Kurtarmak, El Yayınları, Sf 27
Add comment