Yönetici sınıfın medyası ve anaakım siyasetin sözcüleri mütemadiyen İsrail devletine ve Siyonist ideolojiye karşı çıkmayı bir noktada anti-semitizme ve Yahudi halkına olan nefrete bağlıyorlar. Aynı zamanda dünya çapında güçlü bir anti-semitizm akımının yükseldiği -bu aynı şekilde hakim sınıfların bir kısmı tarafından da desteklenmektedir- de bir gerçektir ve bu durum kendi başına bir tehlike olmakla beraber halk kitlelerinin düşüncelerini de negatif bir şekilde etkiler.
Bu meseleyi berraklaştırmak için:
- İsrail devleti Ortadoğuya göç eden Avrupalı Yahudiler tarafından kurulmuştur ve bu yerleşimciler tarihsel olarak sürekli bir biçimde bu bölgede bulunan Filistin halkının olduğu topraklara yerleşmişlerdir. Bu hareket başından itibaren kurucusu tarafından açık bir şekilde sömürgeci bir proje olarak pazarlanmış ve tasarlanmıştır. En az yarım milyon Filistinli kayda değer ölçüde katliamı da içeren bir etnik temizlik savaşının sonucu topraklarından edilmişlerdir. Yeni İsrail devleti pek çok büyük güçten ciddi destekler almıştır ancak kuruluşunun devamından bugüne bölgede ABD emperyalizminin çıkarlarının kritik bir uygulayıcısı rolünü oynamaktadır. Halklar veörgütlenmeler -buna devrimci komünistler de dahildir- bu temelde İsrail’in gayrimeşru bir yerleşimci devleti olduğunu savunmalıdırlar. Bu bakış açısı sadece aşırı derecede meşru değildir aynı zamanda yanlışlanamayacak objektif bir hakikattir. Bu fikri anti-semitist veya Yahudi karşıtı olarak damgalamak ve bu fikri savunanları bastırmaya çalışmak korkakça ve tehlikelidir; bu durum iktidarın hakikati bastırmak ve bu hakikat etrafındaki tartışmayı yasaklamak için kullanılmasıdır. Böylesi denemelere karşı çıkılmalıdır ve bu fikri savunanlarla aynı şekilde İsrail’in boykot edilmesi, yatırımların geri çekilmesi ve yaptırıma uğratılmasını savunanlar desteklenmelidir.
- Anti-semitizmin-Yahudi halkını bir halk olarak o ya da bu biçimde şeytanlaştıran ve insandışılaştıran görüş- herhangi bir hakikat tarafı veya geçerliliği olmadığı gibi ‘’tartışmaya’’ açık da olmamalıdır ve olduğu haliyle yani gerici bir zehir olarak teşhir edilmelidir. Böylesi görüşler Nazilerin 6 milyon Yahudiyi katletmesi de dahil yüzlerce yıl süregiden soykırımcı eylemlere sebep oldu veya bunları meşrulaştırdı. Ve aynı zamanda çok yakın bir süreye kadar bu fikirler Katolik Kilisesi de dahil Avrupadaki hakim sınıfların ‘’repertuvarındaydı’’. Bugün böylesi fikirleri ortaya atanlar -Alex Jones’tan Louis Farrakhan’a David Icke’dan DAEŞ’e ve türevlerine- bunu genellikle ciddi derecede gerici veya aleni faşist bir diskurun ve programın parçası olarak yaparlar. Böylesi bakış açılarına ve programlara da aynı şekilde sonuna kadar karşı çıkılmalıdır. Ezilen halk kitlelerinin ‘’Yahudilerin’’ köle ticaretinden sorumlu olduğu veya perdenin arkasından ‘’her şeyi kontrol ettiği’’ gibi yalanlara düşenlerine de gerçek düşman olan kapitalist-emperyalist sistemi hedeften kurtararak aptal yerine konulduklarını ve kandırıldıklarını söylemek gerekiyor.
Add comment