1-) 19 yıldır iktidarda olan, son 10 yılda şiddetini artıran ve 2016 darbe girişimini “Allah’ın lütfu” olarak değerlendirip rejimini konsolide eden İslamcı, Türkçü faşizmin temsilcisi AKP, faşist saldırıların hızını ve dozajını artırmaya devam etmektedir. Bu rejim, toplumu İslamcı ve Türkçü temelde kutuplaştırmaktaki gayesi, rejimin ayakta kalabilmesi ve ilerleyebilmesi içindir. AKP’nin temsil ettiği rejim, hakim sınıf ilişkilerini sürdürebilmek ve gerici ajandasına hayat buldurabilmek için daha fazla “ileri atılma” ihtiyacını gütmektedir. Bunun içinde toplumun tüm kesimlerinden -hatta hakim sınıfların muhalif olan kesimlerinden de- bu rejimden rahatsızlık duyan ve bunu şu ya da bu şekilde ifade eden, harekete geçen insanları zapturapt altına almayı zaruri görmektedir. Devletin “meşru” baskıcı aygıtları ve buna paralel giden paramiliter kuvvetleri, tarikatları ve ülkücü faşist yuvalarının azgınca saldırganlığı, rejimin ihtiyacına uygun olarak, siyasi sahaya sürülmektedir.
2-) Yıllar önce “dindar nesiller” istediğini söyleyen Erdoğan, kurucu ideolojik unsur olarak dine işaret etmiş ve bu yönde bir “eğitim” modelini savunmuştur. 12 Eylül askeri darbesinin bir uzantısı olarak Yüksek Öğretim Kurulu’nu, İslamcı Türkçü faşist hakim sınıfın çıkarları temelinde yeninden dizayn etmiştir. Barış isteyen akademisyenleri KHK’lar ile üniversitelerden uzaklaştırmış ve her biri hakkında “terör” davaları açmıştır. “Yeni Osmanlı” hülyasını yaşatabilmek için adeta sömürge valilileri gibi, HDP belediyelerine yapılan kayyumlar, kendisini üniversitelerde de göstermeye başlamıştır. AKP, SS subayları gibi okulları dolaşarak “teftiş” etmekte ve açıktan gençlik kitlelerini tahakküm altına almaya çalışmaktadır.
3-) İslamcı Türkçü faşist rejimin içişleri bakanlığı “kimse devletin gücünü sınamasın” diye açıklamada bulunurken, Devlet Bahçeli ise “bunlar evlat değil, başı ezilmesi gereken yılanlar” diyerek, Boğaziçi Üniversite’sinde bir aydan fazladır direnen öğrencileri hedef göstermektedir. Gayet haklı ve halkın meşruluğunu yakalamış üniversite gençlerini “provokatör” ve “terörist” olarak lanse etmektedir. Böylece gençlik kitlelerinin gruplar halinde “başlarının eğilmesinin”, göz altına alınmasının ve genç kadınların polis güçleri tarafından taciz edilmelerinin “yasal” zeminini oluşturmaktadırlar.
4-) Gerici rejim sadece, direnen genç insanları hedef almamakta, aynı zamanda onları destekleyen ve sempati duyan herkesi “düşman” unsur olarak ilan etmektedir. Toplumun “biz ve düşmanlarımız” temelinde kutuplaştırmakta ve gerici temelde yeniden ideolojize etmektedir. LGBTQ bireylere yönelik tüyler ürperten saldırılar, ataerkilliğin ve ortaçağ ideolojisi olan dinin ağır ve kokuşmuş bir bileşimi olarak tezahür etmektedir. “Değerlerimiz” safsataları altında, “biz ve düşmanlarımız” gerici konsepti daha da harlanmakta, yüzyıllardır olduğu gibi “toplumsal cinsiyet normlarına” uymadıkları iddia edilen herkesi, aleni olarak terörize etmekte ve saldırılarının temel argümanları haline dönüştürmektedirler.
5-) Hakim sınıfların sözde muhalif kanadı olan Kemalist yönetim tayfası her zamanki gibi üzerine düşen görevi yapmaktadırlar: sisteme yönelen halkın ve onun en dinamik kesimi olan gençlerin öfkelerini gemlemek ve sistem içerisine hapsetmek. Kemal Kılıçdaroğlu, gençlik kitlelerinin ayağa kalkışını frenlemek için “aklı selim davranmaya, sağ duyulu olmaya” çağırıda bulunuyor. Aklı selim olan herkesin bilmesi gerekir ki “sağ duyu” ile önümüze sürülen şey kitlelerin meşru mücadelesinin pasifize edilmesinin sinsice ifade edilmiş bir tezahürüdür.
6-) Boğaziçi ile başlayan bu direniş dalgası, bugün özelde öğrenci gençlik olmak üzere gençlik kitlelerinin önemli bir kesimini oluşturmuştur. Ayağa kalkan, kokuşmuş gericiliğe öfkesini kusan gençler ve öğrenci gençler, rejimin zayıf noktasını oluşturuyor. Genç kadınların giderek çoğalması ve direnişin başından beri ön saflarında bulunması İslamcı Türkçü faşist rejimi daha da korkutmaktadır. İkinci Dünya Savaşının Nazi Almanyasında bile gençler faşist iktidarlara ve onların ideolojilerine karşı “Edelweisspiraten” birliklerini oluşturmuşlardır. Mao’nun da söylediği üzere, baskının olduğu her yerde direniş de olacaktır. Gençlerin haklı ve meşru direnişlerinin artan oranda insan tarafından desteklenmesi ve daha geniş ve güçlü bir birlikteliğin inşa edilmesi gerekir. Diğer yandan ise devletin baskıcı araçlarının toplumun geniş kesimlerinde gayri meşru olarak görülmesi ve rejimin durdurulması, geri çekilmesi için bu birliktelik zorunlu ve mümkündür.
7-) Bu sistemden ve onun caniyane sonuçlarından rahatsızlık duyan, sorgulayan herkesin insanlığın dünya çapında nihai kurtuluşu için, bilimsel bir yöntem ve yaklaşıma, Yeni Komünizme ihtiyacı var. Bob Avakian’ın mimarı olduğu ve önderlik ettiği bu Yeni Komünizm, komünizmin, insanlığın baskısız ve sömürüsüz bir dünya için nasıl bir devrim yapılması gerektiği ve bunun gerçek stratejisini bizlere sunmaktadır. Bu Yeni Komünizmi ve onun taşıdığı muazzam potansiyeli görmezden gelmek, ona gereken önemi vermemek insanlığın gerçek kurtuluş için ihtiyacımız olan temel yönelimden bizleri uzaklaştırır. Bu köhnemiş dünyadan bıkıp usanmış herkes, ivedi ve ciddi bir şekilde Bob Avakian’ın Yeni Komünizmine bakmalı ve onu incelemelidir.
Yenikomunizm.com
Add comment