Yeni Komünizm

Covid 19, “Eşitsizlikler” ve Kadınlar Üzerindeki Baskının Derinleşmesi ve Kadınların Kurtuluşu Üzerine

Bob Avakian, Covid-19’un neden olduğu karantina sürecinin hemen başında şunu söylemişti:

“Koronavirüs nüfusun geniş kesimlerini vuracak olsa bile, mevcut kriz bir kez daha bu eşitsizliklerle ilişkili bir şekilde bu ülkede etkisini gösterecek – göçmenler, mahkumlar, evsizler, yoksul topluluklar, özellikle de ezilen milliyetler arasında ve bu sistemin “normal işleyişi” ve egemen güçleri tarafından değersizleştirilmiş, küçük düşürülmüş ve horlanmış diğer kesimler orantısız acılar çekecektir

Bunun gerçekleşmesinin esas yollarından biri kadınların ezilmesidir. Bu baskı, bu kapitalizm-emperyalizm sisteminin (ve ezen ve ezilenlere ayrılmış tüm sistemlerin) temel bir parçasıdır ve bu sistemin “normal” işleyişinde korkunç biçimler alır.” 1

Bu yazının kaleme alınmasından bu yana henüz 3 ay bile geçmedi lakin burada dile getirilen acı hakikatler, özellikle de kadınların baskılanması, bunun “normal” işleyi ve Covid 19 ile almış olduğu daha da büyük acılara neden olmuştur. Bu durum sadece bir ülke içerisinde sınırlı kalmayıp, emperyalist kapitalist dünya sisteminin işleyi sonucunda, bütün dünyada vuku bulmaktadır. Bazı ülkelerde kadına yönelik şiddetin 3 kat arttığı gözlemlenilmiştir. Covid 19 pandemisi boyunca Türkiye’de kadına şiddet bilançosu ürpertici boyutlara ulaştı. İlk tanının konulduğu 11 Mart’tan, 31 Mart’a kadar geçen 20 günlük süreçte çoğu evinde olmak üzere toplamda 21 kadın öldürülmüştür.

Ücret eşitliği gerçektenden kadınları zincirlerinden kurtarabilir mi?

Türkiye’de karantina uygulaması bir kara mizahı andırsa da, özellikle orta tabakanın hatırı sayılır kesmi ile üst tabakanın “karantina” koşullarına uymaya çalıştığı gözlenmiştir. Üst sınıflardan gelen kadınların önemli bir kısmının okumuş ve görece “ekonomik özgürlüklerine” kavuştuğu bilinir. Ancak bu ekonomik “özgürlüklerin” kadını söylediği gibi özgürleştirmediği görülmektedir.

British Journal for the Philosophy of Science dergisinin editörü Elizabeth Hanon2 Twitter  hesabından duyurduğu, “derginin kadın yazarlarından çok az yazı aldığı”nı söylemiştir. Yine birçok batı ülkesinde karantina süresi boyunca kadınların “işe katılımlarının” düştüğü yapılan istatistikler arasındadır. Evden çalışma koşulları içerisinde işin yeni “yüzü” ile birlikte, kadınların ezilmesinde artış hat saffadadır. Kadınlar ufacık evler içersinde bir yandan çocukların sorumluluklarını üstlenmekte, korona koşullarında ağırlaşan temizlik işlerini yapmakta diğer yandan is “evden çalışma” sorumluluklarını yerine getirmenin zorunluluğu ile baskı altına alınmaktadırlar.

Ev işlerinin “eşit” olarak paylaşımında ise erkekler çoğunlukla kadınlardan daha fazla maaş aldıkları için ev ekonomisi açısından erkeğin işinin muhafazasının daha önemli olduğunu vurgulamaktadır. Feminist iktisatçılar “eğer cinsler arasında tam bir ücret eşitliği olsaydı, kadınlar böylesi bir seçime zorunlu kalmazlardı” diye vurgulamaktadır. Birçok sosyal statüye göre kadının ezilmesi farklı biçim alsa da, durum hiçte feminist iktisatçıların söylediği gibi değildir. Zira Elizabeth Hanon’dan verdiğimiz örnek, yani akademisyen kadınların “verimliliğinin düşmesi” olgusu, eşit ücret almadıkların dolayı değildir. Bu sistemin işleyişinin gerçekleşmesi için kadının ikinci cins olarak devamlı baskılanmasından ötürüdür. Ve cinsler arası ücret eşitsizliği bu baskılanmanın bir tezahürüdür, nedeni değil!

Patriarka öldürmeye devam ediyor hem de daha da çok!

Bu sistemin işleyişi sonucunda hergün binlerce kadın ailedeki erkekler tarafından dayak yemekte, taciz ve tecavüze uğramakta ve hatta öldürülmektedir. Ev koşulları kadınlar için güven ve huzur ortamı değildir, aksine kadınların aşşağılanmaya baskı altına alınmaya başladığı yerdir. Karantina demek kadınların ev içinde yaşanabilecek her türlü şiddet ve kötü muameleye maruz kalması ve buna karşı şayet varsa yardım alabileceği kaynaklardan mahrum kalması anlamına gelmektedir.

Son yıllarda kadınların öldürülme şekline baktığımızda, yaklaşık üçte birinin ev dışında, sokakta ya da bir kamusal alanda öldürüldüğünü görmekteyiz. Kendi gizli “erk” yuvalarında taşarak “kamusal” alana dalga dalga vuran bu ataerkil şiddetin caniyane etkilerini, virüse karşı evde kalmak zorunda kalan kadınlar üzerinde yol açabilecek etkisini bir düşünün! Bu durumu çoğu zaman “sessiz bir kurban olma” olarak nitelendirirler. Halbuki kadınların sesini bastıran tamda bu sistemin kendisidir. Özellikle AKP’nin İslamcı Faşist rejimiyle birlikte kadınların üzerindeki baskının daha fazla katmerlendiği görülmektedir. Kadının “kahkaha” atmasını yasaklayan, “edepli” olmaya çağıran, “4-5 çocuk yapmaya” zorlayan ve binlerce yıllık “analık kutsaldır” mitiyle, kadınların üzerindeki baskı ve şiddetin aleni bir biçimde artığı görülmektedir.

Sorunun salt bir “ekonomik özgürlük” olduğu ya da “kadınların koruyan yasalar” çıkartılması ile birlikte ataerkil düşüncenin -ister burjuva temelde isterse köktenci dinci temelde- üstesinden gelinebileceği düşüncesi bir illüzyondan ibarettir. Şüphesiz ücret eşitliği ve kadına yönelik cins ayrımcı yasaların ortadan kaldırılması önemli mücadelelerdir. Buradaki sorun, patriyarkal anlaşıya karşı hedefin dar ve ekonomist taleplerle saptırılmasıdır. Bu patriyarkal toplumun binlerce yıllık işleyişi, insanların düşünüş biçimi, kültürel yaklaşımları, geleneksel ilişkileri ve diğer bir çok üst yapıya ait olan kurumların köklerinden kazılması gerekir. Patriarka bugün, kapitalist toplumun içerisine ete kemiğe bürünmüş ve bu düzenin devamlılığını sağlayan bir yapı taşı halini almıştır. Kapitalist üretim ilişkileri -bunun ekonomik alt yapısı- böylesi bir köklü değişikliğin önünde engeldir. Çünkü bu sosyal ilişkiler, gelişimin sınırlarını ve kapasitesini de belirler. İnsanlığın sınıflı toplumun damgasını taşıyan ilişkilerden kurtulması, buna zemin sağlayabilecek bir üretim ilişkilerinin ve buna bağlı sosyal ilişkilerinin inşasından geçmektedir. Bunu gerçekleştirmek ise reformları değil, devrimi zorunlu kılar!

Bob Avakian’ın da dediği üzere kadınların kurtuluşunu “tüm kölelik ve baskı biçimlerinden arınmış bir dünyada yaşamaya kararlı olanların önemli bir savaş alanı olarak kabul etmesi ve benimsemesi gereken bir şeydir3. Bugün insanlığın tüm bu gereksiz acıların ve tüm bu caniyane uygulamaların köklerinden kazıması için ihtiyaç duyduğu yönelim, baskı ve sömürü ilişkilerinin kaldırıldığı nihai amacı komünizm olan gerçek bir devrim hareketinin inşasıdır.


Referanslar:

Mehmet Seyhan

"Bilgi kuramınızın ne olduğu ve hakikat belirlemeye nasıl devam ettiğiniz meselesi -veya objektif realite olarak neyi düşündüğünüz- meselesi, bilimsel bir yaklaşıma sahip olup olmamanız açısından oldukça önemlidir ve merkezi konumdadır" - Bob Avakian

Add comment

Follow us

Don't be shy, get in touch. We love meeting interesting people and making new friends.