İlk olarak başlıkta belirtildiği gibi net bir tutum alarak başlayalım; bundan önce Ekolojik Talan yazı dizisinde “Avcılık” makalesinde değindiğimiz gibi:
“Öncelikle avcılık, ‘’legal’’ veya değil her türlü gayrimeşrudur, insanların yaban hayatını kendi arzularını ve zevklerini doyurmak için bu şekilde talan etmesinin ahlaki hiçbir zemini olmadığı gibi gelişmiş teknolojik ekipmanlar ve silahlarla bir hayvanı öldürmenin de ahlaki bir zemini yoktur. Ancak söz konusu içerisinde yaşadığımız sistem olduğunda maalesef hiçbir şey gayri ahlaki bir avuç insanın arzusundan ibaret de değildir, nitekim avcılık her şeyin metalaştığı bir dünyada büyük bir endüstri olmakla beraber doğanın ekonomik bir girdi-çıktıya dönüşmesinin de bir yansımasıdır.”
Avcılık Türkiye/Kürdistan’da bir yandan büyüyen bir endüstri olarak, doğanın talan edilmesinin önemli bir parçasıyken ve yazının başlığı bu meseledeki tavrımızı net bir şekilde ortaya koyduğu üzere, bir diğer yandan Dersim’de gündeme gelen meselenin kendi özgüllüğü olduğu da doğrudur. Daha önce nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olunan ve Alevilik inancında kutsal bir yeri olan Dağ Keçilerinin katledilmesi meselesinde söylediğimiz gibi:
“Avcılık bu sistemin aleni bir şekilde ezen ve ezilen uluslara bölündüğünü de gösterir; bugün Afrika ve Asya’da nesli tükenmekte olan hayvanları katlederek poz veren ‘’beyaz’’ turist aynı zamanda bu sistemin bir teşhiridir de. Avcılık aynı şekilde güçlü bir kültürel asimilasyon elemanı da olabilir; Amazon Ormanlarında, ormansızlaştırma ve zorla yerinden etme ile karşı karşıya kalan çoğu yerli topluluğu bölgelerindeki kültürel olarak da önemli yaban hayvanlarının hedef haline gelmesiyle de bir asimilasyon sürecine itilmiştir; yine aynı şekilde bugün Dersim’de katledilmeye çalışılan, köylülerin nöbetleşe korudukları Dağ Keçileri de faşist rejim için sadece ekonomik bir girdi değil bilahare Alevilik inancının kutsal kabul ettiği bir hayvanı da aleni hedef göstermekte, her fırsatı Türkiye’nin ezilen kimliklerine, uluslarına karşı bir baskı aracı olarak kullanmaktadır.”
Bölgeye yurtdışından avlanma (biz buna hayvan katletme diyelim) için gelenler devlet eliyle öğretmenevlerinde ağırlanırken bölge halkı ve çeşitli sivil toplum kuruluşları bu durumu protesto etmek için öğretmenevinin önünde toplandı. Protesto için bir araya gelen grupla ‘’müzakere’’ eden polis gelen grubun dağ keçilerini değil yaban domuzlarını avlayacağını ve kaçak değil ‘’belgeli’’ olduklarını söyledi. İlk olarak belgeli veya belgesiz avcılığın her türlüsü gayrimeşru ve gayriahlakidir. Bu çok açık bir hakikattir. Öte yandan ‘’dağ keçilerini değil yaban domuzlarını öldürecekler’’ ifadesinde yoğunlaşmış bulunan iç içe geçmiş birden fazla gerici ideoloji bulunmaktadır. Bunlardan ilki çeşitli yaban hayatı türlerinin avlanabilir ancak bazılarının avlanabilir olmaması, türlerin arasında anti-bilimsel bir şekilde yapılan bu ayrımcılıktır; bunun daha yaygın kullanılan adı ise türcülüktür. Katledilen hayvanın dağ keçisi veya yaban domuzu olması objektif açıdan bir anlam ifade etmemektedir. Öte yandan buradaki bir diğer gerici ideoloji ise ‘’İslamcılıktır’’. İslamiyet açısından domuz ‘’yasaklı’’ bir hayvan olduğu ve yöre halkının inancından kaynaklı dağ keçilerinin kutsal olmaları domuzları ıskartaya çıkartılabilir birer metaya dönüştürmektedir. Bu iç içe geçmiş anti-bilimsel ideolojilerin her ikisi de insanlığın ekolojiyle olan ilişkisini darbelemekte doğaya ve türlere bilim karşıtı yaklaşımlara zemin hazırlamakta ve insanlığın gezegenin biyoçeşitliliğine olan bakış açısını negatif bir düzleme sokmaktadır.
Bölgelerindeki yaban hayatını korumak ve İslamcı/Türkçü faşist rejimin her fırsatta ötekileştirerek saldırgan bir biçimde baskıladığı Alevilik inançlarında kutsal bir yer tutan dağ keçilerini korumak isteyen bölge halkı çok meşru bir protestoda bulunmuştur, bu eylemin desteklenmesi ve çoğaltılması gerekmektedir. Ne Dersim’in ne Kürdistan’ın ne de Türkiye’nin herhangi bir bölümünün; rejim tarafından varlıklı insanlar için hayvanların katledilerek oyun alanına dönüştürüldüğü ‘’avlıklar’’ haline getirilmesini kabul etmiyoruz!
Ancak bir diğer taraftan bu protestoda kullanılan sloganlardan olan ‘’Bizim sahibimiz Hızır’dır Bizi Öldürmeyin!’’ sloganı da ideolojik açıdan insan-türler-doğa arasındaki ilişkiyi problemli bir perspektiften ele almaktadır. Bir canlı türünün bir inanç grubu tarafından kutsal kabul edilmesi Alevilik inancına özgü değildir ve bu karmaşık bir meseledir. İnsanların sosyalist iktidar altında da inanma hakları olacaktır ve kutsal kabul edilen değerlere karşı mekanik yaklaşımlardan uzak durulması gerekmekte, insanların bu inançlarına saygı duyulması da gerekmektedir. Beri yandan devrimci komünistler olarak ne dağ keçilerinin ne de başka bir türün ‘’sahibinin’’ olmadığını, bu türlerin binlerce, on binlerce, yüzbinlerce yıllık evrimsel süreçlerin bir sonucu olduğunu ve bu karmaşık evrimsel süreçler sonucunda mevcut biyoçeşitliliğin yeşerdiğini belirtmek elzemdir. Türler ve doğayı anlamak, bundan huşu duymak ve etkilenmek, çeşitli yaratım süreçlerinin (edebi, sanatsal, bilimsel, hatta siyasal) bir parçası olarak onlardan esinlenmek normal ve bir o kadar güzel bir durum olsa dahi bunun da metafizik veya idealist bir temelde değil ancak bilimsel bir yöntem ve yaklaşımla yapılması gerekliliği bunu yaparken materyalist olunması gerekliliği üzerinde durmak kritiktir.
Nihayetinde hayvanların katledilmesi karşısında tavır alan sivil toplum örgütlerini, dernekleri ve yöre halkını destekliyoruz ve bu faaliyeti durdurma çabalarını selamlıyoruz. Avcılığın neden ekolojik talanın bir parçası olduğu, insanın besin piramidinin tepesinde olduğu, canlıların bir tanrı veya ruh tarafından ‘’yaratıldığı’’ -ya da insanlar için yaratıldığı- gibi yanlış ideolojik düşünüş biçimlerinin insanlığın ve gezegenin eşiğinde olduğu varoluşsal krizi neden hızlandırdığı, insanların ‘’gezegenin koruyucuları’’ olmalarının ne anlama geldiği, zorunluluk ve özgürlük ilişkisinin doğru anlaşılması, dünyadaki bütün ‘’gereksiz’’ acılara son vermenin ne anlam ifade ettiği gibi bir hayli kompleks ancak bir o kadar da önemli ve acil konuların daha fazla tartışılması; bu meselelerin bilimsel bir yöntem ve yaklaşımla incelenmesi gerekiyor.
Add comment