Trump’ın Ukrayna Savaşındaki Yön Değişiminin Arkasındaki Kanlı Emperyalist Hesaplar
Editörün Notu: Okumakta olduğunuz yazı 24 Şubat 2025’te revcom.us sitesinde yayınlanmıştır. Yazının öneminden dolayı çevirisini, siz okurlarımızla paylaşıyoruz. Kaynağından okumak için tıklayınız.
Üç yıl önce bu ay, Rusya Ukrayna’yı işgal etti ve kanlı, ezici bir savaş başlattı. Bu savaşta yüz binlerce insan öldü ve çok daha fazlası da ağır yaralandı ya da sakat kaldı. Ancak Rus işgalinin başlangıcındaki kısa bir dönem dışında, bu savaş esas olarak Ukrayna halkının ulusal kurtuluş mücadelesi OLMADI. Bunun yerine, ABD ve Avrupa Ukrayna’ya 300 milyar dolardan fazla silah akıttı ve bunu bir vekalet savaşına dönüştürdü yani ABD ve Rusya’nın dünyanın bölünmesi ve yağmalanması için düello yaptığı bir arenaya. (Bunun nasıl ve neden böyle olduğuna dair belgeler için buraya ve buraya bakabilirsiniz).
Ukrayna’nın Kherson kentindeki çok katlı bir apartman 20 Şubat 2025’te Rus saldırısı sonucu ağır hasar gördü. Fotoğraf: AP
Geçtiğimiz iki hafta içinde Donald Trump bu politikayı tersine çevirdi. Trump, Rusya ile doğrudan müzakerelere başladı. Ukrayna’yı bunların dışında bıraktı ve lideri Voloydymr Zelensky’ye saldırmaya başladı. Bu tür bir değişim, nedenine ilişkin her türlü spekülasyona yol açtı. Ancak şimdilik bu konuda bilinmesi gereken üç önemli şey var:
Bu savaş, ABD ve Rusya gibi rakip emperyalist güçlerin emperyalist amaçlar peşinde koştuğu haksız bir vekalet savaşı olmuştur. Rusya’nın işgali emperyalist ve haksızdı. Ancak bunun öncesinde ABD’nin yıllar boyunca gerçekleştirdiği saldırgan hamlelerin üstü örtülmüştür. 1990’ların başında ABD, Rusya ile Doğu Avrupa’da Rusya’ya sınırı olan ülkeleri ABD liderliğindeki askeri ittifak NATO’ya dahil etmeme konusunda bir anlaşma yaptı. 2014 yılında ABD, Rusya’ya dost olan seçilmiş bir Ukrayna hükümetini devirmek için perde arkasında komplo kurdu. Bu noktada ve o zamandan beri artan bir şekilde Ukrayna’nın NATO’ya katılması için hamleler yapıldı. Rusya, ABD’nin “arka bahçesi” olarak gördüğü Meksika’nın rakip bir emperyalist askeri ittifaka katılması için saldırgan hamleler yapsaydı ABD’nin ne yapacağını bir düşünün! Rusya Ukrayna’yı işgal ettiğinde, ABD Ukrayna’yı Rusya’nın kanını kurutmaya yetecek kadar silahla donatarak bunu değerlendirdi.
Trump’ın “barış saldırısı”, ABD’nin emperyalist amaçları olan gezegen üzerindeki hakimiyetini sürdürme hedefinden kopmuyor… Aynı amacı farklı bir şekilde hedefliyor. Bunun daha büyük bir stratejiye nasıl uyduğunun daha fazla araştırılması ve analiz edilmesi gerekiyor. Şu an da Rusya, kendisi de küresel bir emperyalist güç olan Çin ile yakın müttefik. Ukrayna’daki savaş ve ABD/NATO ittifakının Rusya’yı ekonomik olarak izole etme ve kırma girişimleri Rusya’yı Çin’e daha da yakınlaştırdı. Hem Biden hem de Trump, Çin’i ABD’nin dünya egemenliğine yönelik başlıca tehdit olarak görüyor. Ve yönetici sınıfın her iki tarafı da -Demokrat ve Cumhuriyetçi- bu kanlı egemenliği sürdürmeyi amaçlıyor.
Ancak Trump’ın Ukrayna’yı bir kenara bırakıp Putin’e yaklaşması ve geçtiğimiz hafta JD Vance gibi yalakalarına NATO’nun Münih’teki yıllık konferansında Fransa, Almanya, İngiltere gibi NATO askeri müttefiklerine hakaret etme talimatı vermesinde görüldüğü gibi, bu rekabetin nasıl sürdürüleceği konusunda keskin farklılıklar var. Tüm bunlar yakından izlenmelidir. Bunun olası sonucu -nükleer güçler arasında küresel bir savaş- devasa ve korkunçtur.
Ukrayna hükümeti bu anlaşmada acımasızca bir kenara itildi ve Trump bir gangster gibi lideri Zelenski’ye saldırırken ödeme olarak Ukrayna’nın maden zenginliğinin yarısını talep etti. Son üç yıl boyunca Biden Zelenskiy’i “kahraman bir demokratik lider” olarak yüceltti ve Zelenski Kongre önünde “iki partili birliğin” büyük bir gösterisi olarak müjdelenen bir konuşma yaptı. Ancak tüm bu saçmalıklara rağmen, ABD bu savaşta her zaman söz sahibi oldu ve savaşı kendi emperyalist çıkarları için kullandı. Biden ve NATO, Zelenskiy ile bir langırt makinesi gibi oynayarak, yardımı Rusya’nın kanını akıtmaya yetecek ama bir dünya savaşını kışkırtacak kadar fazla olmayacak şekilde ayarladı ve yüz binlerce Ukraynalıyı ABD’nin emperyalist amaçları uğruna kurban etti.
Ancak, Biden’ın da itiraf ettiği gibi, bu ayarlamaların kusursuz olmadığı anlaşılmalıdır; 1 ve ABD’nin tüm insanlığın yok olmasına yol açabilecek bir üçüncü dünya savaşını göze almış olması, inanılmaz bir caniliğin kanıtıdır.
Bob Avakian, kısmen bu savaşa ve savaşın kökenindeki çılgınlık ve insanlık dışılığa tepki olarak şunları söylemiştir:
Artık bu emperyalistlerin dünyaya hükmetmeye ve insanlığın kaderini belirlemeye devam etmelerine izin veremeyiz. Mümkün olan en kısa sürede devrilmeleri gerekiyor. Ve insanlığın bu şekilde yaşamak zorunda olmadığı bilimsel bir gerçektir.
DİPNOTLAR:
Ekim 2022’de Demokratların düzenlediği bir bağış toplantısında Biden şu uyarıda bulunmuştur: “Küba Füze Krizi’nden bu yana ilk kez, eğer işler bu şekilde devam ederse, nükleer silahların kullanılmasına yönelik doğrudan bir tehditle karşı karşıyayız.” “Kennedy ve Küba Füze Krizinden bu yana Armageddon (kıyamet) ihtimaliyle karşı karşıya kalmamıştık.” Aynı hafta içinde Rusya’nın Ukrayna’da taktik nükleer silah kullanma tehdidine atıfta bulunan Biden, “Taktik nükleer silahı kolayca kullanıp Armageddon’a yol açmamak diye bir şey olduğunu sanmıyorum” yorumunda bulundu.
1.) Almanya’da erken seçimler, sağ ve faşist partilerin zaferiyle sonuçlandı. Hristiyan Birlik partilerinin koalisyonu (CDU/CSU) birinci parti oldu. Ancak seçimlerin asıl kazananı, oylarını %10’un üzerinde artıran ve %20 oyla ikinci parti olan faşist AfD (Almanya için Alternatif) oldu. İki parti oylarının toplamı, toplumun sağ faşist partilerden yana olduğunu gözler önüne seriyor. Erken seçime gitmek zorunda kalan trafik ışıkları koalisyon partileri ise büyük bir yenilgiye uğradı. Şansölye Olaf Scholz’un partisi Sosyal Demokrat Parti (SPD), %10’a yakın oy kaybıyla tarihinin en düşük oyunu alarak ancak üçüncü parti olabildi. Diğer koalisyon ortağı Yeşiller dördüncü parti olurken, Liberal Parti (FDP) seçim barajı %5’in altında kaldığı için parlamentoya bile giremedi. AfD’nin yükselişi ve Hristiyan Demokrat Parti (CDU) ile olası koalisyona karşı gençlerin yönelimiyle oylarını artıran Sol Parti, %9’a yakın oyla bir yükseliş yakaladı. Sol Parti’den ayrılarak kendi isminde parti kuran Sara Wagenknecht’in partisi BSW ise barajı geçemedi. Partilerin AfD ile koalisyon yapmasına karşı “demokrasi koruma duvarı” seçimler öncesi tartışmalarda hayli sarsıldığı için, CDU’nun faşist AfD ile koalisyon tartışmaları daha da alevlenecek. Ancak AfD’yi dışarıda bırakan bir koalisyon hükümetinin, faşizmin dünya koşullarında yükseldiği ve Almanya’daki sağa kayışın 1930’lu yıllardaki durumu andırdığı koşullarda çok uzun süreceği de bir soru işaretidir.
2.) 90’lardan beri en yüksek katılımla gerçekleşen seçimler, toplumsal olarak sağa kayışın bir yansıması oldu. Faşist parti, İkinci Emperyalist Savaş’tan bu yana en büyük zaferini kazanmakla kalmadı, siyasetteki parametreleri belirlemeye başladı. Kendini “demokrat” ve “Avrupa Birliği’nin liberal değerlerinin koruyucusu” gören Sosyal Demokrat ve Yeşiller gibi partiler de faşist partinin programını aratmayacak şekilde göçmen düşmanlığında ve savaş çığırtkanlığında gitgide el yükseltti. Sol Parti dahi belirli yereller dışında Filistin’deki soykırıma ve göçmenlerin geri gönderilmesine karşı net bir duruş sergileyemedi.
3.) Geçen yıl AfD temsilcileriyle burjuva kanadının göçmenleri geri gönderme planı için yaptığı toplantının açığa çıkması, ülke genelinde kitlesel AfD karşıtı eylemlerin fitilini ateşlemişti. Seçimler öncesinde de Hristiyan Demokrat Parti CDU’nun faşist AfD ile koalisyon yapma sinyallerine karşı sokaklara çıkan binlerce insan, AfD’ye karşı koruma duvarının yıkılmasına tepki gösterdi. Ancak bu eylemlerde yükseltilen AfD karşıtlığı, faşizme tam olarak nasıl ve hangi taleplerle karşı durulacağı konusunda ağır kafa karışıklığını derinleştirdi. Demokrasilerini koruma adına sokağa çıkan insanlar, aslında burjuva demokrasi çerçevesinde göçmenlerin gönderilmesine karşı değildi. Birçok şehirde Filistin dayanışma eylemlerine mesafe koyduğunu açıkça dile getiren AfD karşıtı eylem komiteleri, AfD’nin asıl hedef aldığı Orta Doğu’dan gelen göçmenleri ve Filistin’deki soykırıma karşı duruşu antisemitik olarak yaftalayarak faşist parametrelerin dışına çıkamadı. Türkiye’deki Cumhuriyet eylemlerini hatırlatan demokrasi eylemleri, Almanya’nın kapitalist-emperyalist sistemdeki yeri ve Alman parası ve silahı ile dünyanın her yerinde yapılan katliamlar, talan ve sömürüyü sorgulamadan burjuva demokrasi savunusuyla faşizmin yükselişine karşı duramadı, duramaz.
4.) Ukrayna savaşı ile yükselen savaş çığırtkanlığı ve artan savaş yatırımlarıyla sosyal her alanda yapılan kesintilerden dolayı tepkili olan kitlelerin tepkisini AfD, göçmen karşıtlığına doğru örgütledi. Aslında faşizmin hedefinde olan önceki nesil göçmenler ve LGBTİ+’lar bile 2015 sonrası gelen Ortadoğulu göçmenlere karşı İslam karşıtlığı üzerinden AfD’ye destek verdiler. AfD, göçmen mahalleleri de dahil şehrin her köşesine astığı pankartlarında özellikle ekonomik zorluklardan duyulan kitlelerin hıncını, asıl müsebbibi kapitalist-emperyalist sistem yerine, günah nesnesi olarak hedef aldığı göçmenlere karşı örgütledi. Kadınların ve LGBTİ+’ların özgürlüğüne engel olarak tacizci göçmen erkekler stereotipi körüklendi. AfD, kitlelerin hoşnutsuzluğunu faşizme doğru örgütleyerek sahayı hazırladı. Ancak AfD’nin yükselişi, arkasındaki burjuva kesimlerin desteği olmadan mümkün olamazdı. Burjuva demokratik yönetimin kapitalist-emperyalist sistemin çoklu krizlerine artık çözüm getirememesi, burjuva hâkim sınıflar içinde son yıllarda olan çatışmayı, parçalanma derecesine getirdi. Özellikle Ukrayna savaşı sonrası yükselen enerji krizi, Almanya’nın yükselen Çin emperyalizmiyle yenilenebilir enerji sektöründe rekabet edememesi, Rusya’nın olası saldırısına karşı askeri yatırımlar; ekonomik, çevresel ve politik krizi derinleştirdi.
5.) Kapitalizm-emperyalizmin dünya çapında neden olduğu siyasi, ekonomik, askeri ve iklim krizleri ile kitlesel göçler, 1945’ten beri Avrupa’daki kapitalist-emperyalist toplumları bir arada tutan liberal tutkalı eritti ve Almanya da bu durumdan istisna değildir. Son yıllarda dünyanın her yerinde yükselen faşizm, Trump’ın tekrar iktidara gelişiyle Almanya’daki yansımalarını AfD’nin yükselişi ve liberal demokrat partilerin de daha da sağa kayan söylemlerinde gösterdi. Tüm bu çelişkiler karşısında, burjuva çevrelerin seçimini faşist partiden yana yapması ve Elon Musk-Alice Weidel ittifakı da AfD’ye daha fazla ivme kazandırdı. Hem Almanya’da hem de ABD’de Hitler selamının normal görülmesi ve Holokost’un küçümsenmesi, Amerikan-Alman faşistlerinin ittifakıyla faşizmin normalleştirilmesi ve seçimlerle de “demokratikleşmesini” getirdi.
6.) AfD’nin normalleştirilmesi ve iktidardaki SPD ve Yeşiller gibi burjuva demokratik normları kabul eden partilerin faşist parametrelerden çıkamaması, Hristiyan Demokrat Parti’nin AfD ile ortak hareket etmesi, daha farklı bir dünya isteyen gençleri faşizme karşı mücadeleye yöneltti. Toplumdaki sağa kayışa rağmen gençlerin bir kısmının arayış içinde olması -her ne kadar bu potansiyel Sol Parti’ye gitse de-, olumlu bir tepkinin yansımasıdır. Ancak burjuva demokratik çerçeve içinde devrimci bir çözüm sunamayacak olan Sol Parti’ye yöneliş bir kurtuluş getirmeyecektir. Mevcut partilerin hiçbiri sistemde köklü bir değişimi temsil etmemektedir. Bunun nedeni, hepsinin Alman emperyalizminin siyasi, ekonomik ve askeri çıkarlarını savunarak toplumun karşı karşıya olduğu çelişkilere çözüm üretememeleridir. Bu çelişkilerden çıkış yolu, ancak Almanya’nın kapitalist-emperyalist sistemdeki başat rolüne karşı, ilerici çevrelerin ve halk kitlelerinin devrim bilimi öncülüğünde bu sistemi kökten değiştirmek için gerçek bir devrimi için mücadelesiyle mümkündür.
24 Şubat 2025
Tüsiad’ın Çıkışı ve Rejimin Yeniden “Ayar” Vermesi Üzerine
Bir süredir TÜSİAD’ın açıklamaları ve İslamcı Türkçü faşist rejimin parmak sallayarak TÜSİAD üzerinden burjuvazinin “muhalif” kanadını yeniden hizaya çekme durumu gündeme düştü. Bu kriz kimi çevrelerin söylediği gibi “suni” bir gündem olmayıp, hakim sınıflar arasındaki parçalanmayı açıkça göstermektedir. Rejimin son yıllarda zayıflaması ve gücünü koruyabilmek için kutuplaşmaya baş vurduğunu başka makalelerimizde söylemiştik. TÜSİAD’ın bu çıkışı ve ardından histerik bir şekilde paniklemesi durumu, rejimin kendi parametreleri temelinde yeniden kutuplaştırmasına zemin sunduğu da görülmüştür.
Öte yandan Türkiye’deki hakim burjuva klikler arasındaki mücadele ve parçalanma Türkiye merkezli okunarak da anlaşılmaz. Bu kavganın temelini ve dinamiklerini sunan dünya sahnesidir. Dolayısıyla Dünya sahnesindeki gelişmeleri asla gözden kaçırmamalıyız.
Emperyalist-kapitalist sistemin tepesinde bulunan ABD’de faşistlerin iktidara geldiği ve rejimini tahkim etmeye dönük adımlar atmaya başladığı ve bunun sadece iç cepheyle sınırlı kalmadığı dünyanın birçok bölgesinde halklar, temel kitleler ve enternasyonal proletarya açısından tehditleri açıkça ilan etmeye başladığı uluslararası planda bir “faşist ligin” kuvveden fiile geçme aşamasında olduğu bir durumdayız. Bu faşistlerin zorunlu bir ittirmesi ve mevcut siyasal iklimi sadece iradi bir zorlamayla ittirmesiyle oluşmuş bir durum değildir. Bu kapitalist-emperyalist sistemin yaratmış olduğu çok boyutlu çelişkiler ve onun yaratmış olduğu eşitsizliklerin gerici-bir hayli gerici bir “çözümüdür”. Kapitalist sistemin işleyişine bağlı iklim krizinin neden olduğu göçler, kırların büyük oranda çözülmesi ve buna bağlı geçimlik ekonomilerin dağılması ile dünyanın dört bir yanına savrulan mülksüzler, kadınlar, LGBTİQ+’lar, temel kitlelerin yaşadığı derin yoksulluk ve savaşlar nedeniyle yaşanan çok boyutlu krizler gezegen üzerinde insanlığa ve hissedebilir tüm canlı türlerine derinden bir acı vermektedir. Faşistler işte bu temelde güçlü ile güçsüzün mücadelesinde devlete, erkeğe, egemen ulusa, güçlü olana, buralı olana, beyaz olana vurguyla çıkış olacağını iddia ederek temel kitlelere ve enternasyonal proletaryaya bir kez daha dehşetli bir savaş ilanı için baltalarını bilemektedir.
Dünyanın “ilericileri” ve aydınları 1980-1990’dan bu yana geçen süreyi kapitalist-emperyalizmden koparılmış bir neoliberalizm anlatısıyla geçirdiler. Ve kapitalist-emperyalizmin merkez ülkelerinde yaşanan refah devleti uygulamalarını hayırla yad ettiler. El yordamıyla sürekli bir “refah devleti” arayışından bulundular. Şimdi içerisinde birçok “ilerici”nin de bulunduğu çevreler en azından “neoliberalizm” de demokrasi ve hukuk devleti kırıntıları aramaya çalışıyorlar. Gözlerini kapitalist-emperyalist sistemin güncel durumuna ve faşistlerin ve uluslararası faşist ligin oluşumuna gözlerini kapatıyorlar.
Dünya sahnesinden bakıldığında işler bir hayli yaşadığımız ülkeye benzemektedir. Faşistlerin azgın yükselişi ve “ilericilerin” hakim sınıfların bir kanadının altında sığınabileceği-sığınmak istediği ve onların söylemlerini-programlarını kullandığı durum. Bir hayli çılgın bir hal-baş döndürtücü-kızdırıcı.
Türkiye sahnesinde de durum farklı değildir. AKP hükumetleri döneminde büyümeye devam eden TÜSİAD’ın tepkileri sadece bir iç cephe meselesi olarak ele alınamaz. 1980 sonrası Türkiye ekonomisinin ihracata dayalı büyüme yönünde yaptığı tercih ve kapitalist-emperyalizmin yeni dönüşümüyle Türkiye ekonomisi de bir hayli uluslararasılaştı ve uluslararası iş bölümü ve çelişkilerle daha fazla iç içe geçmiş oldu. TÜSİAD herhangi bir açıklama yaptığında sadece “ulusal” ölçekteki kazanımlarını değil uluslararası alandaki kazanımlarını da korumayı amaçlamaktadır. Bunu yaparken son 23 yıllık AKP hükumetleri dönemindeki kazanımlarını korumaya devam etmek istemekte aynı zamanda kendi üzerinde oluşabilecek basıncı püskürtmeye ve sermayenin yeniden üretiminde oluşabilecek riskleri minimize etmeye çalışmakta rol oynamaktadır. Şüphesiz rejimle bu noktalarda antagonist olmasa da çelişkileri vardır. Bu çelişkilerin antagonist olmaması onu önemsiz de yapmamaktadır. TÜSİAD uzunca bir süredir siyasete müdahale etmektedir. TÜSİAD’ın müdahaleleri indirgemeci olarak sadece “ekonomik” kaygılarla da değildir. Aynı zamanda “Cumhuriyetin yeni yüzyılına” ve onun “yeni vizyonuna” dair de şerhleri vardır. O yüzden rejimle TÜSİAD arasındaki kavga, ekonomi alanında değil de üst yapı alınında vuku bulmaktadır. TÜSİAD bilindik burjuva nakaratı “devlet ve hükumet aynı şeyler değildir” diyerek, “totalitarizm” eleştirisi altında, rejimle ayrı düştüğünü göstermek istemiştir. Bu burjuva normları açısından normaldir. Bugünlerde “demokrasi” temsilcisi olarak “parlayan” TÜSİAD’ın Türkiye’de darbelerde, muhtıralarda, hükumet değişikliklerinde birinci derecede rol oynadığı bilinmektedir. Fakat son 8-9 yıldır gözlemlediğimiz kadarıyla TÜSİAD akademisyenler, araştırmacılar ve kamuoyuna mal olmuş figürler aracılığıyla muhalefetin kurucu ufkunu şekillendirmektedir. Bu şekillendirme; faşist rejim analizi yerine rekabetçi otoriterlik diyerek seçim yoluyla normalleşme arayışını, hukuk devleti diyerek burjuva normuna bir geri dönüşü ve yapısal reformlar diyerek ekonomide yeniden emekçilerin ve yoksulların gırtlağına basmayı içeriyordu. Bu muhalefeti destekleyen ilerici insanları hareketsiz kılıyor ve ufuklarını burjuva muhalefeti çizmeye başlıyordu. İlerici insanlar da giderek bu söylemin ve kurucu ufkun içerisine hapsolmaya başladı.
Öte yandan burjuvazinin TÜSİAD kliği ile rejimle daha doğrudan ve organik ilişki içerisinde olan MÜSİAD kliği ve kobiler arasında çelişkiler vardır. Bu siyaset düzleminde, kültür düzleminde ve ekonomik ilişkiler düzleminde ez cümle alt yapı ve üst yapı düzeylerinde kendini gösteren antagonist olmayan bir çelişkidir. Hakim sınıfların MÜSİAD kliği daha çok iç pazarda-AKP fideliğinde gelişen-serpilen bir yapı sergilerken süreç içerisinde Yeni-Osmanlıcı ve İstikrarlaştırıcı Güç Türkiye politikaları paralelinde uluslararasılaştı. Öte yandan bu kavga bir tür “kültür” cephesinde ele alınsa da (örneğin batıcı-laik burjuvazi vs. İslamcı burjuvazi) sadece kültürel bir gerilim olmadığını, üst yapından -ideoloji, felsefe, yaşam tarzı vb- ekonomik alt yapıya kadar -pazarın nasıl örgütleneceği, esas payın kimin kapacağı gibi- vuku bulduğu tartışma götürmez bir gerçektir. Fakat son 10 yıldır bu kavgada hakim sınıfların MÜSİAD kliği lehine bir asimetri daha da fazla ağır basmaktadır. 15 Temmuz 2016’dan sonra konsolide olan İslamcı-Türkçü faşist rejim bu dönemde OHAL ve KHK’lar yoluyla el koyma yoluyla birikim ve yeniden çitleme yapmıştır. Grev yasağı ve toplumun mutlak sindirilmesi yönündeki politikalarla emekçilerin ve temel kitlelerin, kadınların, gençlerin, Kürtlerin, LGBTİQ+’ların gırtlağına basmıştır. Birçok çevre katliamına imza atmıştır. Kuralsızlaşmanın kural haline geldiği, devletin hukuk dışına çıkarak hukukun yeni sınırlarını çizdiği bir süreç yaşanmıştır. TÜSİAD’ın bu süreçte ciddi bir reaksiyonu olmasa da oluşabilecek toplumsal reaksiyonlardan ciddi bir biçimde ürktüğü ve muhalefeti rejimente edebileceği kanalları oluşturduğu sır değildir. Öte yandan bu süreçte hakim sınıfların MÜSİAD kliği ve kobilerin kentsel çeperlerde ve taşrada yeni bir emek rejimi inşa ettiğini buna dayalı bir tür büyüme yaşadığı aynı zamanda bunun sosyal “güvenlik” ve sosyal “yardım” politikalarıyla bir harmoni içinde olduğu emekçilerin ve temel kitlelerin bir tür “çıplak yaşama” indirgendiği de sır değildir. Bu süreçte 2018-2023 arasında yaşanan ekonomik “kriz” söylemine ve “tencere iktidarı götürür” tezinin tutmamasının nedeni biraz da budur. Kobilerin ve MÜSİAD’ın büyüme ve emek rejimine uygun bir sosyal politika geliştiren rejim bir şekilde kitlelere “hayatta kalmayı yaşamak” olarak sunmuş ve bunu “beka” söylemiyle derinleştirmiş oldu. 2018-2023 arasında hakim sınıfların MÜSİAD kliği ve kobiler daha fazla güç kazandı. Toplumsal tabanda ve kültür-düşün alanında da ilerleyen bu hakimiyete karşı TÜSİAD da karlarını artırdı. Fakat daha uzun vadede iç piyasada yaşanabilecek bir iç talep krizine karşı dezenflasyonist politikaları uygulamaları talep etmeye başladı.
İslamcı-Türkçü faşist rejim bir yandan Mehmet Şimşek’i ekonominin başına getirerek bu asimetriyi dengelemeye çalışmakta ve TÜSİAD cephesine ulusal-uluslararası kazanımlarını ve rekabet koşullarını ve karlarını korumaya-artıracağı yönünde bir mesaj verdi.
Güncel olarak patlak veren meselede ise sermayenin yeniden üretiminin zarar göreceği koşullar, “kamu düzeni” açısından yaşanabilecek riskler, uluslararası alanda yaşanacak olası maceracı politikalar ve CHP’ye doğrudan kayyum atanma riski TÜSİAD’ı harekete geçirmiş gözüküyor. Şimdilik hükumete bir bayrak gösterdiler ve rejim “kılını kıpırdatırsan acımam yakarım” dercesinde bir karşılık vererek TÜSİAD yetkililerini gözaltına aldı. Her nekadar TÜSİAD 18 Şubat’taki açıklamalarıyla da bir geri çekilme olmadığını ve çizgilerinden geri basmadıklarını beyan ettseler bile bayrağı gösterip geri çekildiler. Çünkü rejimle TÜSİAD arasındaki çelişki antagonist değildir. Öte yandan burjuvazi devletsiz yapamaz, her ne kadar devletin başındakilerle bariz çelişkileri olsa bile. Devletle-rejimle mesafeyi açtığı ve çelişkilere karşı bayrak açmaktan öteye gittiği koşullarda devlet içi kliklerden ve uluslararası güçlerden destek aldığı söylenebilir ya da hakim sınıf klikleri arasında yeni bir tür çözülme-ittifak olasılığı doğmuştur. Şimdilik görebildiğimiz kadarıyla uluslararası planda rejimin manevra alanı mevcuttur. Hakim sınıf klikleri arasında da bir parçalanma söz konusu olmakla birlikte aralarındaki bağın tamamen koptuğu bir seviyede değildir. TÜSİAD’ın açıklaması bu durumda hibrit kemalist cepheyi yeniden inşasının parçası olmakta ve rejim tarafından sürdürülebilecek saldırıların karşısında olduklarını dile getirerek “topyekün” bir saldırının önünü alma niteliğinde okunabilir.
İNSANLIK ADINA FAŞİST BİR AMERİKAYI KABUL ETMİYORUZ!: Trump/MAGA Faşist Saldırısını Yenilgiye Uğratmak İçin Harekete Geçin
Editörün notu: Aşağıda yer almakta olan yazı (https://revcom.us/en/name-humanity-we-refuse-accept-fascist-america) Bob Avakian’ın takipçileri devrimci komünistler Sunsara Taylor ve Andy Zee tarafından kaleme alınmış bir çağrı metnidir. Çevirisini okurlarımıza sunuyoruz.
Trump’ın başkanlıktaki ilk günleri büyük bir faşist şok saldırısını öne çıkardı. Göçmenler terörize edilmekte, saklanmaya itilmekte, hiçbir inceleme yapılmaksızın toplanıp tutsak edilerek acımasızca sınır dışı edilecekleri uçaklara bindirilmektedir. Federal devlet ve üst düzey emniyet görevlileri içerisinde agresif bir “arındırma” politikası başlatılmıştır. Dünyanın her yerinde hayat kurtaran sağlık programları dondurulmuş ve aynı zamanda ABD içindeki sağlık örgütleri sınırlandırılmıştır. Bilim, mantık ve medya sürekli bir saldırı altındadır. Devlet sitelerinden önemli doğrular silinmektedir. 6 Ocak’ta yer alan şiddet yanlısı isyancıların hepsi affedilmiştir, yani faşizm için şiddet içeren yasalar üzeri bir haydut kuvveti olmak için serbest bırakılmışlardır. Kürtaj kliniklerini terörize eden Hristiyan faşistler aynı zamanda tedavi arayan kadınları da terörize etmek için ortaya salınmıştır. Trans insanlar silinmekte, bazı hapsedilmiş trans kadınlar erkek hapishanelerine transfer edilerek olası saldırılarla baş başa bırakılmış ve tehlike altında kalmıştır. Kölelik ve soykırımın acımasız tarihi müfredattan silinmektedir. Kurumlar ayrımcılığa karşı önlemler alırlarsa tehdide maruz bırakılmaktadır. Çevresel ve iklimsel yıkım ise her günün emridir ve insanlığın geleceğini tehdit edecek bir dönüm noktası daha da yaklaşmaktadır.
Trump 2025 sadece başkanlık yapacak bir sonraki hükümetten ibaret değildir.Bu faşizmdir: kapitalizm-emperyalizm sisteminin dünyanın en güçlü kapitalist-emperyalist ülkesinde bilim karşıtı Hristiyan köktenci delilikten güç alan; ırkçı, göçmenleri hedef alan, kadınlara ve LGBT’ye nefret kusan MAGA deliliğini güç kullanarak dayatmak için hamlelerde bulunan; sınırsız bir kapitalist yağma ve çıplak bir emperyalist yayılmacılık ortaya koymaya kararlı; herhangi muhalefeti veya direnişi şiddetle bastırmaya hazır, gizlenmeyen -açıkça ve agresifçe baskıcı ve ezici- diktatörlüğüdür.
Bütün bunlar tasarlandığı şekliyle hızlıca ilerlemektedir. Steve Bannon faşistlerin stratejisini şöyle açıklamıştır: “Yapmamız gereken şey ortalığı sele kaptırmaktır. Her gün onları üç şeyle vuracağız. Birinden oltaya tutulacaklar ve biz de hepsini yapacağız. Bam, bam, bam. Bunlar asla, asla toparlanamayacaklar. Ancak tıpkı merminin namludan çıktığı en yüksek hızı gibi başlamamız gerekli.”
Faşistler, bizim tarafımızın afallamış ve felç halde olmasına, her yeni saçmalığa cevap vermekle meşgul olarak faşist gücünün tamamına etkili bir biçimde karşı koyamayacak şekilde hızlarına ayak uyduramamış ve bunalmış hale gelmemize bel bağlamaktadır. Eğer bu biçimde mücadele etmeye çalışırsak haklı da olacaklar. Her bir saldırıya karşı direnmek haklı ve gerekli olsa da tek başına bu yeterli olmayacaktır! Faşizme karşı bu şekilde savaşmaya çalışmak neredeyse kesin olarak sadece cephe arkası hamlelere doğru zayıflayacak ve en nihayetinde her şeye karşı koymak için çok geç olacaktır.
İleriye doğru bir yol vardır. Gereken şey, toplumun her kesiminden ve pek çok farklı bakış açısından insanları içeren büyüyen bir hareketin bütün faşist programa karşı sürekli bir kitle direnişiyle siyasi hücuma geçerek İNSANLIK ADINA FAŞİST BİR AMERİKA’YI KABUL ETMİYORUZ! beyanında bulunmasıdır.
Bob Avakian (BA), Trump’ın seçilmesinden kısa bir süre sonra yayınlanan Revolution #111 sosyal medya mesajında buna olan ihtiyacı ve bunun sahip olabileceği etkiyi güçlü bir biçimde açıklamaktadır:
Şimdi demoralize olma ve umutsuzluğa kapılma zamanı değildir. Trump/MAGA faşizmini “meşru” olarak kabul etme ve hâkim sınıfın temsilcileri olan Demokratik Parti liderleri ve diğer “ana akım” liderlerin halka ısrarla tavsiye ettiği gibi bu sistem altında “şeylerin işleyişinin” sınırları içerisinde kalma zamanı değildir. İçe kapanma ve Trump/MAGA faşistlerinin ezici gücü momentum kazanarak halk kitlelerini ezerken “kendine bakmaya” çalışma zamanı değildir. Şimdi Trump/MAGA faşizmine karşı aynı öfkeyi hisseden diğer herkese ulaşma, çoğunluğun iyiliği -bu faşizmi yenme iyiliği- için kolektif hareket ve fedakâr bir mücadele zamanıdır.
Peki faşizmi yenme gerçekte ne anlama gelmektedir ve bu nasıl gerçek olabilir? Faşizmi yenmek, gerçekten geniş ve kararlı bir kitle hareketini -ülkenin her yerinde hızla ve büyüyerek birlik olunabilecek herkesle birlik olmak- inşa ve mobilize etmek ve bu hareketin Trump’ın ülkeyi yönetemeyeceği ve faşist programını yürürlüğe koyamayacağı derecede eşsiz bir siyasi kriz yaratmak için son derece devasa ve güçlü olmasını hedeflemek anlamına gelir.
Bu doğrudur ve tekrarlanmaya değerdir. Amacımız bu ülke içerisinde Trump/MAGA faşizminin temsil ettiği şeylerden nefret eden milyonları, Trump’ın ülkeyi yönetmesine ve faşist programını yürürlüğe koymasına engel olabilecek türden eşsiz bir siyasi kriz yaratacak seviyede sürekli bir direniş için ayaklanmaya çağırmaktan daha azı olamaz.
BA sonrasında 2020 yılında George Floyd ve Breonna Taylor’ın polis tarafından acımasızca katledilmesinden sonra ortaya çıkan muazzam ayaklanmada bu tarz bir kitle muhalefetinin potansiyelini görmüş olduğumuzdan bahsetmiştir. Bu ayaklanma bu ülkedeki bütün siyasi atmosferi değiştirmiş ve dünyanın her yerinde yankı bulmuştur. Halkın daha da büyük bir boyutta, Trump/MAGA faşizmini yenebilecek türden sürekli ve kararlı bir direniş için hızlıca mobilize edilebilme potansiyelini göstermiştir. Şimdiden bile henüz tüm olanlara karşı güçlüce hareket etme yöntemi ve cesaretini bulamamış olsalar da pek çok kişinin taşıdığı şok, öfke ve acının derinliğinde bu direnişin toplum ve devletin her kurumunu etkilemek ve içlerine sızmak için sahip olduğu potansiyeli görebilmekteyiz.
Los Angeles, Houston, Chicago caddelerinde ve Berkeley’den Arizona’ya kadar kolej kampüslerinde binlerce gencin sokaklara döküldüğünü gördüğümüzde heyecandan kalbimiz duracak gibi oldu. Hava direnişle son derece canlıydı ve Trump’ın faşizminin göçmenlere karşı iğrenç ve ölümcül gayri insaniliğine büyük bir karşı koyuştu. Bu kararlılık ve mücadeleci ruhun bu faşizmi yenmeye istekli ve bunun için gereken her şeyi yapmaya kararlı, her ulustan ve toplum kesiminden insanları içerecek şekilde genişlemesi gereklidir ki bütün faşist ezici gücüne konsolide olmadan meydan okunabilsin. Hatta adalete inanan her bir insan gelecek için bu mücadeleye katılmalıdır!
Bize gelince, biz Devkomlar (devrimci komünistler) bu faşizme imkân tanıyan bütün bu kapitalizm-emperyalizm sisteminin çürümüş ve gayrimeşru olduğunu ve temelden farklı ve çok daha iyi bir sistemin mümkün olduğunu bilimsel bir biçimde anlamanın coşkusuyla bu mücadeleye katılmaktayız. Coşkuluyuz çünkü o gençler gibi biz de önemsiyoruz. Ancak bunun ötesinde, Bob Avakian’ın çalışmaları ve önderliği ile kapitalizm-emperyalizm altında insanlığın yüzleşmekte olduğu sorunların ve insanlığın kurtuluşundan daha azı için olmayan gerçek bir devrim ile her şeyin dönüştürülmesine nasıl yaklaşılması gerektiğinin canlı ve bilimsel bir anlayışına sahibiz. Dünyanın her yerinde halkları kurtarmak için yeni bir ülke altında birlikte çalışıp mücadele edebilmemizi mümkün kılmak için Bob Avakian’ın dünyayı gerçekten nasıl anlayabileceğimizi ve değiştirebileceğimizi, nasıl gerçekten devrim yapabileceğimizi ve radikalce farklı bir sistem ve toplum kurabileceğimizi radikalce yeniden tasavvur etmesi gerçekten çok önemli bir şeydir.
Vicdanı olan herkesi, BA’nın bütün bunlar ve Trump/MAGA faşizminin acil meydan okuması üzerine söyledikleri ile açık fikirli olarak dürüstçe ve derinden ilgilenmeye davet ediyor ve herkese meydan okuyoruz. 2025: Yeni Bir Yıl, Yeni Zorluklar, Son Derece Gerçek Korkunçluğun Karşısında Eşi Benzeri Görülmemiş Pozitif Bir Yolda İlerlemekmesajının videosunu izlemeye ve mesajı analiz etmeye, aynı zamanda da RNL (Revolution, Nothing Less) [Devrim, Daha Azı Değil] Show içerisinde BA’nın Sunsara ile yeni röportajlarını incelemeye davet ediyoruz. Ayrıca herkesi bu devrim ile ilgili daha fazlasını öğrenirken de devrim için mücadeleyi yaygınlaştırmak ve ilerletmek için İnsanlığın Kurtuluşu İçin Devkom Birliği ile çalışmaya davet ediyoruz.
Ancak bu MAGA faşizmini yenmek için verilen büyük mücadeleye katılmak için Bob Avakian’ın ve devkomların geniş çapta görüşlerinin hepsi ile aynı fikirde olmanız gerekmiyor. BA’nın kendisinin söylediği gibi, Trump/MAGA faşizmini yenmek için mücadelenin zafer elde edebilmesi için farklı bakış açısından milyonlarcamızın birlik olması gerekecektir. Bu sebeple de bu meydan okumaya karşı koyabilmek için bunu okuyan herkesi bize ulaşmaya, bizimle çalışmaya ve başkalarını da getirmeye davet ediyoruz.
Farklı bakış açılarından hepimizin şimdi bir araya gelmesi ve hepimizi tehdit eden Trump/MAGA faşizmini yenene kadar siyasi hücumumuzu bırakmayacak şekilde belkemiğimizi güçlendirmesi gereklidir.
İNSANLIK ADINA, FAŞİST BİR AMERİKA’YI KABUL ETMİYORUZ!
2025: Yeni Bir Yıl, Yeni Zorluklar, Son Derece Gerçek Korkunçluğun Karşısında Eşi Benzeri Görülmemiş Pozitif Bir Yolda İlerlemek
Editörün Notu: Okumakta olduğunuz yazı Bob Avakian’ın 2025 yeni yılı vesilesiyle yapmış olduğu açıklamanın çevirisidir. Konuşmanın videosu yazının sonunda mevcuttur.
Birinci Nokta:Trump 2025 sadece başkanlık yapacak bir sonraki hükümetten ibaret değildir.Bu faşizmdir: kapitalizm-emperyalizm sisteminin dünyanın en güçlü kapitalist-emperyalist ülkesinde bilim karşıtı Hristiyan köktenci delilikten güç alan; ırkçı, göçmenleri hedef alan, kadınlara ve LGBT’ye nefret kusan MAGA deliliğini güç kullanarak dayatmak için hamlelerde bulunan; sınırsız bir kapitalist yağma ve çıplak bir emperyalist yayılmacılık ortaya koymaya kararlı; herhangi muhalefeti veya direnişi şiddetle bastırmaya hazır, gizlenmeyen -açıkça ve agresifçe baskıcı ve ezici- diktatörlüğüdür.
Bize sürekli söylenenin aksine, bu faşizmi seçenler “Amerikan halkı” değildir. Bölünmemiş, bütün bir “Amerikan halkının” varlığı söz konusu değildir, bu ülkenin içerisinde “iki ülke” vardır.
Bu ülkenin içerisindeki “iki ülke” gerçek bir anlamda kölelik ve soykırım temelinde Amerika sözde “Birleşik” Devletleri’nin başlangıcından bu yana var olmuş temel ayrımın bir uzantısıdır. Bu ayrım bu ülkenin tarihi boyunca hiçbir zaman çözülmemiştir: ne 1860’lardaki İç Savaş’la, ne de 1960’lar ve onu takip eden yıllardaki değişimlerle.
Önceden de söylediğim gibi, İç Savaş dönemindeki kölelik savunucusu Konfederasyon ile Amerika’yı tekrardan açıkça, agresifçe beyaz üstünlenmeci, erkek üstünlenmeci ve anti-LGBT yapmakta kararlı olan günümüzün faşizmi arasında direkt bir bağlantı vardır.
Bütün bunlar 111 numaralı sosyal medya mesajımda vurguladığım üzere şimdi “Trump/MAGA faşizmini ‘meşru’ olarak görmenin ve Demokrat Parti liderleri ve diğer ‘ana akım’ hâkim sınıf temsilcilerinin halkı sevk ettikleri şekilde bu sistem altında ‘şeylerin işleyiş biçiminin’ sınırları içerisinde kalmanın zamanı olmamasının” sebebidir. Şimdi Trump/MAGA faşizm canavarı momentum kazanıp halk kitlelerini ezip geçerken içine kapanmanın ve “kendine dönmeye” çalışmanın zamanı değildir. Şimdi, Trump/MAGA faşizmine karşı aynı öfkeyi paylaşan diğer herkese ulaşma, kolektif eyleme geçme ve herkesin iyiliği için (bu faşizmi yenmek için) fedakâr bir mücadeleye girişme zamanıdır.”
Şimdi, tamamen konsolide olmadan, ileride de konsolide olmasını engelleyecek şekilde bu faşizme karşı birlik olunabilecek herkesle birlik olup kararlı bir mücadele verme zamanıdır. Bu hareket Trump’ın ülkeyi yönetmeyi ve faşist programını uygulamayı başaramayacağı seviyede eşsiz bir siyasi kriz yaratmak için son derece kitlesel ve güçlü olmayı amaçlamalıdır.
İkinci Nokta: Bu faşizm, bizzat doğası gereği sürekli olarak en “bilgili insanların” dahi inanmaya sürüklendiği seviyenin çok daha ötesinde korkunçluklar yaratan kapitalizm-emperyalizm sisteminden doğmuştur.
Revcom.us sitesinde “American Suçları” serisi başlangıçtan günümüze kadar bu ülkenin hâkim güçlerinin büyük, kanı donduran suçlarından yüz tanesini incelemektedir [“Amerikan Suçları” olarak bunların çevrisi yenikomunizm.com içerisinde mevcuttur -Ç.N.]. Sosyal medya mesajlarım, revcom.us ve YouTube RNL – Revolution, Nothing Less! Show [Devrim, Daha Azı Değil!] üzerinde sürekli olarak bu ülkeyi yöneten ve dünyanın tamamını egemenliği altına almış kapitalizm-emperyalizm sisteminin temel doğası ve dinamikleri üzerine bilimsel analizler yapılmaktadır: Neden bu sistemin reforme edilemeyeceği, gerçek bir devrim ile tamamen ortadan kaldırılması gerektiği; neden şimdi devrimin acil ihtiyaç olmanın yanı sıra çok daha da mümkün hale geldiği “nadir zamanlardan” olduğu; nasıl bu devrimin temelden farklı ve çok daha iyi bir sisteme ilerleteceği; tüm bu gerçek ve gittikçe artan korkunçluklara karşı bu devrim için aktif bir biçimde çalışmak için zamanı nasıl ele alabileceğimiz ve daha niceleri.
Şimdi iktidarı eline almak için hareket eden Trump/MAGA faşizmi, tüm bu sistemin ve bu ülkenin tüm tarihinin topraklarından yeşermiş ve bu korkunçluğu çok daha fazla ve çok daha direkt yollarla öne sürecektir. Aynı zamanda bu sistemin bir bütün olarak temel doğası ve dinamikleri de halk kitlelerini korkunç acılara tabi tutmakta, çevreyi gittikçe artan bir hızla yok etmekte ve nükleer silah sahibi emperyalist ülkeler ABD ile rakipleri Rusya ve Çin arasında topyekûn savaş tehlikesini tırmandırmaktadır.
Önceden keskin bir biçimde söylediğim şey şimdi daha da acil olarak belli olmaktadır:
Bu emperyalistlerin dünyaya hükmetmelerine ve insanlığın kaderini belirlemelerine daha fazla izin veremeyiz. En hızlı şekilde alaşağı edilmeleri gerekmektedir.
Üçüncü Nokta: Temelden farklı bir sistem ile tamamen yeni bir yaşam biçimi mümkündür.
Dünyanın bütün bu gerçek korkunçlukları ile olduğu şekliyle devam etmesi için hiçbir iyi sebep yoktur.
Dünya Savaşının büyük ölüm ve yıkımlarının ötesinde, 1945’te bu savaşın bitmesinden bu yana temel olarak dünyanın ve özellikle de yoksul ülkelerin kapitalizm-emperyalizmin boyunduruğuna alınması (ve ABD’nin “bir numaralı” emperyalist yırtıcı olması) sebebiyle 500 milyondan fazla çocuğunaçlık ve önlenebilir hastalıklardan gereksiz yere ölmüş olmaları için hiçbir iyi sebep yoktur.
Dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir kişinin aç kalması, düzgün barınmaya, sağlık hizmetlerine ve diğer temel ihtiyaçlara sahip olmaması veya sürekli olarak bu ihtiyaçlarını karşılayamayacak olma korkusu altında yaşaması için hiçbir iyi sebep yoktur.
Bu sistemin temel olarak sorumlusu olduğu bitmek bilmeyen savaşlar ve hızlanmakta olan çevresel yıkım için hiçbir iyi sebep yoktur.
Baskın kültür ve düşünüş biçimlerinin katliamcı, baskıcı ilişkileri güçlendirmeye hizmet ederken bunun hiçbir pozitif alternatifinin bulunmadığı şeklindeki saçma fikri insanların kafasına sokması için hiçbir iyi sebep yoktur.
İnsan toplumunun efendiler ve köleler olarak ikiye ayrılmış olduğu, halk kitlelerinin zincirlendiği, dövüldüğü, tecavüze uğradığı, katledildiği ve bilgisizlik ve acı içine gömüldüğü bu uzun gecenin devam etmesi için hiçbir iyi sebep yoktur.
Bunların tamamı için hiçbir iyi sebepyoktur, ancak bir temel sebepvardır: dünyanın ve halk kitlelerinin hala bu kapitalizm-emperyalizm sisteminin egemenliği altında yaşamaya zorlandıkları hakikati vardır.
Bu sistem tamamen absürt -suçlu ve canavarca absürt- ve tamamen miadı dolmuştur: tarihi çoktan geçmiş halde, insanlık için herhangi pozitif bir ilerlemeye sebep olabileceği zamanın çok ötesindedir ve aksine insanlığın bütün bu delilikten, suçtan ve gereksiz acılardan kurtarılmasının önünde direkt bir engeldir. ABD’de ve diğer ülkelerde faşizmin yükselişi bu sistemin tamamen miadı dolmuş doğasının ve insanlığın tümü için yükselmekte olan bir tehlike arz ettiğinin göze batan bir işaretidir.
Bu canavarca sistemin ötesine geçmenin gittikçe daha da acil hale geldiği bir noktada bulunmaktayız: İnsanların sadece bireysel olarak yaşamlarını sürdürebilmek için mücadele etmek zorunda olduğu, herkesin diğerleri ile rekabet ve çatışma içinde olmaya itildiği ve her yerde halk kitlelerinin miadı dolmuş baskı ilişkileri tarafından zincirlendiği ve aynı zamanda insanlığın geleceğinin ve bizzat varlığının gittikçe artan bir tehdit altında kaldığı bir durumdan öteye gitmek acil önem taşımaktadır.
Şimdi bütün bunların ötesine geçmek mümkündür.
Tamamen farklı bir yaşam biçimi mümkündür: Toplumu örgütlemenin tamamen farklı bir yolu, radikalce farklı bir ekonomik temel ve siyasi sistem, insanlar arasında özgürleştirici ilişkiler ve seviyeyi yukarı çeken bir kültür ve bütün bunların halk kitlelerinin temel ihtiyaçlarını karşılama ve onların en yüce çıkarlarını gerçekleştirme adına şekillendirilmesi mümkündür. Bu hem geniş kapsamlı hem de somut bir biçimde yazmış olduğum Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa (Tasarı Önerisi) (yenikomunizm.com içerisinde bu çeviriye erişilebilir) içerisinde öne sürülmüştür. Bu Anayasa (Tasarı Önerisi) içerisindeki içinde yaşayabileceğimiz tamamen özgürleştirici şekle ışık tutan temel noktaların özetleri Tamamen Yeni Bir Yaşam Biçimi, Temelden Farklı Bir Sisteme İhtiyacımız Var ve Bunu Talep Ediyoruz beyanında bulunmaktadır.
Bunu gerçekleştirmeye girişen devrimcilerin örgütlü saflarına katılmak,İnsanlığın Kurtuluşu İçin Devkom Birlikleri’nin (Devrimci Komünist) bir parçası olmak, bu devrim için aktif ve acil bir biçimde çalışmak, sadece kendimiz için veya küçük bir grup veya oluşum için değil, tüm insanlığın kurtuluşu için hayatımızı öne sürmek: bu gerçekten uğruna yaşanmaya ve hayatınızı adamaya değer bir şeydir.
Dördüncü Nokta –Kritik Önemdeki Son Nokta: Bu sistemin sınırlarının dışına çıkmak, onun katliamcı güçlerinin baskısını kırmak; devrim sadece acil bir ihtiyaç değildir aynı zamanda mümkündür de.
Bu ülkede bu sistemin faşist bir rejimi iktidara getirme şeklindeki ekstrem ifadeye büründüğü gerçeği bu sistemin bir bütün olarak tamamen çürümüş ve gayrimeşru doğasının ve bu ülkedeki hâkim sınıfların artık nesillerdir devam eden şekilde birlik içinde bir hâkim sınıf olarak yönetmeye devam edemeyeceğinin bir ifadesidir. Tabi ki Demokrat Parti, Trump/MAGA faşizmi ile birlikte çalışmaya ve herkesin onu kabul etmesini sağlamaya çalışacaktır ki diğer suçlarının yanı sıra faşizme de neden olan bu korkunç sistemin hakimiyetinin istikrarı devam ettirilsin. Ancak gerçek şudur ki bu ülkede ve genel olarak dünyada çelişkiler ve çatışmalar büyük aksamalara ve patlamalara sebep olarak bu sistemin istikrarına zarar vermeye devam edecektir ve bu gittikçe daha yoğun hale gelen durumda büyüyen, bilinçli, kararlı ve kendini adamış binlerden oluşan devrimci güçler bilimsel bir temelde çelikleşerek milyonlarca insandan oluşan kitlelere bu deliliğe son vermek ve çok daha iyi bir şeyi gerçekleştirmek için gereken özgürleştirici devrim için önderlik etmenin, gerekli temeli hazırlamakta bütün zorlukların üstesinden gelmenin gerekliliklerine sahip olabilecektir.
Şimdi devrimin daha mümkün hale geldiği nadir zamanlardandır.
Bu nadir zaman boşa harcanmamalı, çöpe atılmamalıdır. Acilen ve aktif bir biçimde gerçekten özgürleştirici bir devrim yapmak için bundan faydalanılmalıdır…
Bu nadir zamanın sonucu bir veya diğer taraftaki bu sistemin acımasız dayatıcılarına ya da bir veya başka şekilde insanları bu baskıcı sistemin sınırlarının dışına götüremeyecek, götürmeyecek veya bu sınırların dışına bakmayacak herhangi bir güce bırakılamaz. Bunu gitmesi gereken yere -gerçek, özgürleştirici bir devrime- götürmek için milyonlara önderlik edecek binlerden oluşan örgütlü bir güç olmalıdır ve bu mümkündür.
Böyle bir örgütlü devrimci güç ile toplumun tümü üzerinde artan bir etkiye sahip olmak, halk kitlelerin düşünüş biçimini değiştirmek ve her kurumun nasıl yanıt vereceğini etkilemek mümkün olacaktır.
Devrimin saflarında organize olmuş binler ile milyonlar devrime kazanılabilir ve milyonlar devrime kazanıldıktan sonra devrimin zaferi için gerçek bir olasılık söz konusu olabilir.
Bu devrim için çalışmaya temel yaklaşım revcom.us içerisindeki önemli dosyalarda öne sürülmüştür, örneğin Revolution—Building Up The Basis To Go For The Whole Thing, With A Real Chance To Win: Strategic Orientation And Practical Approach [Devrim – Gerçek Bir Kazanma Şansı ile Tamamen Devrim Yapmak İçin Gerekli Temeli İnşa Etmek: Stratejik Yönelim ve Pratik Yaklaşım]. [yenikomunizm.com içerisinde de çoğu önemli dosyanın çevirisi ve Türkiye içerisinde devrim olasılığı üzerine çalışmalara erişilebilir -Ç.N.]. Ülkenin her yerinde insanlar, sürekli ve hızlıca artan sayılarda bu devrimi gerçekleştirmek için bu temel stratejik yaklaşımı istikrarlı bir biçimde uygulamak için çalışan örgütlü devrimci güçlere katılmalıdır.
Bitirmeden önce bu devrime acil ihtiyaç ve devrimin gerçekten mümkünlüğü ışığında bu devrimin ihtimali öne sürüldüğünde bahsedilen bir şey üzerine konuşmak istiyorum: İnsanları bu devrimin bir parçası olmaya çağırdığımızda ve bunun için çalıştığımızda “insanların ölmesine sebep olacağımız” şeklindeki söylemden söz ediyorum.
İlk olarak bizzat bu ülke içerisinde şeylerin korkunç boyutlarından bir tanesini ele alırsak, kitlesel hapsetmeler sebebiyle boşa harcanan ve yaralanan milyonlarca yaşam ile birlikte sadece son yıllarda binlerce Siyahi insan ve diğerleri polis tarafından öldürülmüştür ve bu polis katliamları hala devam etmektedir. Aynı zamanda çete çatışmaları sebebiyle iç şehirlerde on binlerce insanın öldüğü tahmin edilmektedir. Tekrardan söylemek gerekirse bu sistem halk kitlelerini içinde mahsur bıraktığı koşullar ve teşvik ettiği çürümüş değerler ve iğrenç kültür sebebiyle insanların akıllarını zehirleyip ahlaklarını bozması ile en nihayetinde bütün bunlardan sorumludur.
Dünyanın her yerinde çok sayıda insan ölmektedir ve bunun sebebi kapitalizm-emperyalizm sisteminin sebep olduğu savaşlar, yıkımlar ve yarattığı yoksunluklardır.
Dahası, bizzat insan toplumunun tümü nükleer savaş ve çevresel yıkım sebebiyle artmakta olan tamamen neslinin tükenmesi tehdidi ile karşılaşmaktadır.
Bu korkunç gerçeklik ve bunların hepsinin tamamen gereksiz olduğu gerçeği sebebiyle bizim acilen devrime ihtiyacımız vardır. Ancak bu sistemin insanların hayatlarını değersizleştirmesi, küçük düşürmesi, pervasızca mahvetmesi ve büyük çapta yok etmesinin aksine biz devkomlar (geliştirmiş olduğum yeni komünizm temelinde devrimci komünistler) dünyadaki her şey içinden insanların en değerlileri olduğu şeklindeki temel çizgi ile uyumlu olarak ilerlemekteyiz ve eşi benzeri görülmemiş ve acil ihtiyaç duyulan devrime de en ciddi ve bilimsel temelli biçimde yaklaşmaktayız.
Aynı zamanda mücadele etmekte olduğumuz sistemin doğası sebebiyle devrimin gerçek fedakarlıklar gerektirdiği gerçeğini görmezden gelmek mümkün değildir. Ancak yine söylüyorum ki insanların hayatı şu anda altında yaşamaya zorlandığımız bu sistemin yönetimi ve dikteleri sebebiyle büyük sayıda, son derece gereksiz ve gerçekten kötü şekillerde heba edilmektedir ve insan hayatının çok daha geniş bir çapta, büyük bir yıkıma uğratılmasının son derece ciddi tehlikesi ile yüzleşmekteyiz. Biz devrimci komünistler burada ve bütün dünyada çok sayıda insanın canavarca ve tamamen gereksiz bir biçimde mahvedilip yok edilmesine son verme hedefi için yorulmak bilmeden çalışmaktayız. İnsanlığın tümünün çıkarları adına, bütün bu deliliğe ve çekilen gereksiz acılara son vermek ve insanların en sonunda bireysel olarak yaşam mücadelesinin ötesine geçmelerini, binlerce yıldır süren baskıcı ilişkilerin büyük ağırlığını omuzlarından atmalarını ve gerçekten bir dünya topluluğu olarak gelişebilecekleri, birlikte hareket etmenin temel prensipleri ile ilerleyen ve dünyanın uygun bakıcıları olmaya muktedir hale gelmelerini mümkün kılacak bir dünya yolunda ileriye doğru özgürleştirici bir adım olacak devrim için gereken fedakarlığı yapmaya hazır ve hazırlıklıyız ve başkalarını da bu fedakarlıkları yapmak için çağırmaktayız.
İNSANLIK ADINA, FAŞİST BİR AMERİKA’YI KABUL ETMİYORUZ!
BÜTÜN BU SİSTEM ÇÜRÜMÜŞ VE GAYRİMEŞRUDUR – TAMAMEN YENİ BİR YAŞAM BİÇİMİNE VE TEMELDEN FARKLI BİR SİSTEME İHTİYACIMIZ VAR VE BUNU TALEP EDİYORUZ!
Donald Trump’ın Mide Bulandırıcı FAŞİST Yemin Konuşması
Editörün notu: Aşağıda yer almakta olan yazı Trump’ın resmi olarak başkan olması ve yemin etmesi sonrası Devrimci Komünist Parti-ABD’nin sesi olan revcom.us içerisinde yayınlanmıştır.
Trump’ın Konuşmasına İlişkin 3 Önemli Nokta: Donald Trump’ın yemin töreni konuşması bütün çıplaklığıyla emperyalistti.
Amerikan topraklarını genişletmekten bahsetmesinin yanı sıra Panama da dahil diğer ülkelerin topraklarını ele geçirmekle tehdit etti. Cümlesinde açıkça “aşikar yazgı” ibaresini kullandı yani ABD’nin diğer halkları ve topraklarını tahakküm altına almasının tanrı tarafından tahsis edilen özel bir hakkı olduğunu söylerken “dünya tarihinin gördüğü en güçlü orduyu” inşa edeceğini söyledi. Tarihin en saldırgan emperyalist gücünün istifade edilmeye çok açık hale geldiğini iddia eden bir portre çizerken Denali Dağının isminin McKinley Dağı olarak değiştirilmesini talep etti. Bu talep; Porto Riko, Filipinler, Guam ve Küba’ya hiçbir provokasyon dahi yokken savaş açarak bu toprakları ve daha sonra bağımsız bir ülke olan Hawaii’yi de ele geçiren başkanı onore ederek açık bir mesaj vermek anlamına geliyor.
Donald Trump’ın konuşması ırkçı, mizojen ve LGBT düşmanıydı.
Trump, göçmenleri kötü giden her şey için günah objesi gibi gösteren, her birinin kaçık ve suçlu olduğu iftiralarını sürdürdü. Konuşmasının devamında Siyahilere ve diğer ezilen uluslara, kadınlara ve LGBT bireylere yönelik yüzyıllardır süregelen baskının ve ayrımcılığın üstesinden gelmeye çalışan her türlü programı ortadan kaldırmaya yemin içti. Cinsiyet rollerini acımasız ve katı bir biçimde uygulayacağı noktasında ne kadar kararlı olduğunu gösterirken işi transların varlığını reddetme noktasına kadar getirdi! Şifreli bir dil kullanarak, bu ülkenin gerçek tarihinin-üzerine inşa edildiği kölelik ve soykırım- ve mevcut gerçekliğiyle beraber kadınların ezilmesiyle ilgili materyallerin ve hatta LBGT insanların varlığından bahseden materyallerin dahi peşinde olduğunu söyledi. (Trump bu imalı beyanı “çocuklarımızdan çoğu durumda kendilerinden utanmayı…ülkemizden nefret etmeyi öğreten bir eğitim sistemimiz var” diyerek verdı -bu ifadeler faşistler tarafından örneğin Siyah Tarihi Derslerini tanımlamak için kullanılan ifadelerdir ki Florida gibi eyaletlerde bu dersleri yasakladıkları gibi LGBT bireyleri olumlu bir şekilde ele alan tüm kitapları okul kütüphanelerinden “arındırmışlardır.”)
Donald Trump’ın konuşması tehlikeli bir Hristiyan faşist kaçkınlığıdır.
Bu konuşmasında Trump kendisini Amerika’ya “yeni altın çağı” getirecek seçilmiş son dönem mesih gibi tanıttı. Kendisine yapılan suikast girişimini anlatırken “Hayatım bir nedenden ötürü kurtarıldı. Tanrı tarafından ABD’yi yeniden yüce yapmak için kurtarıldım” dedi. Bu fantezi daha sonra Trump için dua eden iki vaiz tarafından daha da güçlendirildi: Evanjelist Billy Graham’ın oğlu Franklin Graham ve Tanrının müdahalesinin “milimetrik mucize” ile kanıtlandığını iddia ederek hezeyan derecesinde bir konuşma yapan Detroitli Siyahi papaz Lucius Sewell. Bu durum Trump’ın fanatik takipçilerine akıl almaz saldırganlık kazandıran kutsal bir savaşta ve ahir zamanlarda oldukları zihniyetini teşvik etmektedir.
Trump’ta çok bariz hissedilen hızlı hareket etmek isteyen bir aciliyet hissi vardı. Günün ilerleyen saatlerinde kendilerini MAGA çılgınlığına adamış insanların doldurduğu bir arenada bir dizi ekstrem başkanlık kararnamesini imzaladı. İçerdiği diğer şeylerin yanı sıra bu kararnameler sınırları daha da askerileştirecek, petrol veya gaz için sondaj yapılmasına yönelik her türlü kısıtlamayı kaldıracak.
Eve Götürülmesi Gereken İki Mesaj:
İlk olarak bir konuda açık olalım: Beyaz üstünlenmeciliği, ataerki ve diğer baskı biçimleri bu ülkenin kurulduğu ilk günden itibaren kumaşına işlenmiş olmakla beraber Trump/MAGA faşizmi bu ülkenin yönetilmesi anlamında niteliksel bir değişiklik anlamına gelecek ve şayet durdurulmazsa bu suçlar çok daha korkunç seviyelerde gerçekleşecektir.
Trump’ın bu şiddetli faşist saldırıyı hızlı ve sert bir şekilde harekete geçirmekteki kararlığını görmeli, bizler de hızlı ve keskin davranmalıyız: Bu Trump/MAGA faşizmini yenmek için birleşebileceğimiz herkesle birleşmeliyiz.
İkincisi, Trump bu sistemden bir şekilde farklı değildir. Trump/MAGA faşizmi bu sistemin ekstrem bir ifadesidir. Bu sistem, temelinde yatan ve hiçbir zaman kökünden sökülüp atılamayan kölelik ve soykırımdan dünyanın dört bir yanındaki imparatorluk savaşları tarihine kadar ölümcül bir sömürü sistemidir. Biden ve Harris’in, Obama ve Clintonların en önde yer alarak Demokrat Parti’nin onay mührünü vermeleri çok şey ifade ediyordu. Demokratlar (ve Liz Cheney gibi figürler) ve Trump/MAGA faşizmi arasındaki çelişkiler çok keskin olabilir ancak bütün bunların içerisinde olduğu kontekst bu sisteme nasıl daha iyi hizmet edileceği noktasındadır.
Bu faşizmden ve onun sistemle olan ilişkisinden bahsederken devrimci önder ve yeni komünizmin mimarı Bob Avakian şöyle söylüyordu:
Şimdi iktidarı eline almak için hareket eden Trump/MAGA faşizmi, tüm bu sistemin ve bu ülkenin tüm tarihinin topraklarından yeşermiş ve bu korkunçluğu çok daha fazla ve çok daha direkt yollarla öne sürecektir. Aynı zamanda bu sistemin bir bütün olarak temel doğası ve dinamikleri de halk kitlelerini korkunç acılara tabi tutmakta, çevreyi gittikçe artan bir hızla yok etmekte ve nükleer silah sahibi emperyalist ülkeler ABD ile rakipleri Rusya ve Çin arasında topyekûn savaş tehlikesini tırmandırmaktadır.
Önceden keskin bir biçimde söylediğim şey şimdi daha da acil olarak belli olmaktadır:
Bu emperyalistlerin dünyaya hükmetmelerine ve insanlığın kaderini belirlemelerine daha fazla izin veremeyiz. En hızlı şekilde alaşağı edilmeleri gerekmektedir.
Trump Kabinesi: Faşist Makine Şekilleniyor
Editörün notu: Aşağıdaki yazı Trump’ın kabinesi ve daire başkanlığı atamalarını yayınlamasının ardından ABD’li devrimci komünistlerin yazmaya başladığı ve bu faşist vekillerin niteliğini analiz eden 4 yazıdan oluşmaktadır. Oyucularımız için bu 4 ayrı yazıyı bir yazı olarak birleştirdik ve bölümler halinde sunduk.
Trump Arizona-Meksika sınırında, 2024 Ağustost, Fotoğraf: AP
Trump, rejimi 20 Ocak’ta iktidarı aldığı zaman kabinesinde (daire başkanları) bulunduracağı önemli insanları geçtiğimiz hafta duyurdu.
Beyaz üstünlükçüler, Hıristiyan faşistler, erkek üstünlükçüler, savaş çığırtkanları ve yabancı düşmanlarından oluşan bu dehşet topluluk hakkında söylenecek çok şey vardır. Ancak kavranması gereken asıl şey, Trump’ın ABD’deki kabus gibi faşist programını uygulamak ve ABD’nin dünyadaki egemen konumunu daha da şiddetli bir şekilde yeniden tesis etmek için kendisine sadık olan vekillerden oluşan bir ekibi bir araya getirdiğidir.
Bu ve ileride yayınlanacak makalelerde bu programın farklı bileşenlerine odaklanacağız, birinci konumuz ise Trump’ın milyonlarca mültecilere hazırladığı saldırı planı.
Mülteci Karşıtı Bir Vuruş Takımı Oluşturmak
Devrimci lider Bob Avakian tarafından söylenen bu temel gerçeklik ile başlayalım:
Neden dünyanın birçok köşesinden insan buraya (ABD) geliyor? Neden? Ben size nedenini söyleyeyim. Çünkü, dünyanın geri kalanını bu ülkeyi mahvettiğinizden çok daha fazla mahvettiniz.
Yüzyılı aşkın süredir devam eden ABD kapitalizm-emperyalizminin anavatanlarını yağmalaması sonucu, milyonlarca sıradan, çalışkan insan orada kendilerine bir gelecek göremiyor (Bunun hakkında daha fazla bir fikir edinmek için Revcom.us sitesinde bulunan ve yenikomunizm.com okurları tarafından Türkçeye’de çevrilmiş Amerikan Suç serisine göz atabilirsiniz). Ailelerini doyuramıyorlar, çocuklarını çetelerden koruyamıyorlar. Bundan dolayı insanlar taşıyabileceklerini alıyorlar, çocuklarını ellerinden ya da kucaklarından tutarak canlarını kurtarmak için kaçıyor, aylarca süren tehlikeli bir yolculuğa çıkıyor, yol boyunca şiddet tarafından takip edilirken ABD’de güvenli bir sığınak bulmayı umut ediyorlar.
Bunun yerine, güvenli bir geleceğin kapısı bu ülkenin yöneticileri tarafından yüzlerine kapatılıyor! Sınır Devriyesi ve ICE, kanunsuz çeteler tarafından daha fazla şiddete maruz kalıyorlar. Meksika’da mülteci kamplarına geri dönmeye zorlanıyorlar, bir kez daha çetelerin ve yozlaşmış yetkililerin insaflarına kalıyorlar, bazen de yıllarca sürebilecek şekilde “sıranızı beklemeniz” söyleniliyor.
Trump’ın “tecavüzcü” ve “suçlu” olarak şeytanlaştırdığı, “bok çukuru ülkelerden” geliyorlar dediği, Amerikalıların evcil hayvanlarını yemekle suçladığı ve çürümüş okullardan enflasyona kadar Amerikan kapitalizminin burada yarattığı her sorundan sorumlu tuttuğu insanlar bunlar. Mültecilerin ülkemizin “kanını zehirlediği” şeklindeki faşist iddiayı, adeta Hitler’in dilini yankılayarak ortaya attı. Ve ABD’de çok fazla sayıda ezilen insan bu zehirli saçmalığın içine çekildi, savunmasız kardeşlerimizi kucaklayıp onları savunmak yerine üzerlerine basarak bir adım öne çıkmaya çalıştılar.
Kampanyası sırasında destekçilerini ülkeyi bu “işgalcilerden” korumak için harekete geçmeleri yönünde kışkırtan Trump rejimi, göçmenleri ve ailelerini toplayıp terörize etme konusunda sonuna kadar gitmenin temelini attı. Şimdi Trump, göçmenlerin peşine kitlesel bir şekilde düşmek üzere bir terörist takımı kurdu. Belirtilen hedefleri 11 milyon belgesiz insanı (her yıl milyonlarca) sınır dışı etmek ve aynı zamanda yeni göçmenlerin girişini engellemek için sınırı kapatmaktır.
İşte Trump’ın planını yürütmek için resmi pozisyonlara atanan o üç insan:
Kristi Noem, AP
Güney Dakota Valisi Kristi Noem İç Güvenlik Departmanı Başkanı (DHS) olarak atandı. Noem, Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza (ICE) ve onun 20.000 ajanı ve 20.000 Sınır Devriyesi personelinden sorumlu olacak. ICE, sınır bölgeleri dışındaki sınır dışı işlemlerinin ana uygulaycısıdır; ülke çapında 400 tane ofisle faaliyetlerini yürütmektedir. Trump’ın planı sadece sınırları kapatmak ve halen sınır bölgesinde olan mültecilere saldırmak değildir; onlarca yıldır burada yaşamış, yerleşmiş ve aile kurmuş olan mülteciler bile ABD’nin her yerinde avlanacaklardır.
Noem’in memleketi güney sınırından 1600 km uzaklıkta ve nüfusunun yüzde 5’inden azını göçmenler oluşturmaktadır, fakat Noem mülteci korkusunu körüklemeyi siyasi kimliğinin önemli bir parçası yapmıştır. Sınırın bir “savaş bölgesi” olduğundan bahsediyor ve Teksas sınırının faşist askerileştirmesini desteklemek için Güney Dakota Ulusal Muhafızlarını 5 kez görevlendirmiştir. Hatta güvenlik arayan çaresiz aileleri sakatlamak için jiletli tel tedarik etmeyi bile teklif etmiştir.
Trump’ın eski kıdemli siyasi danışmanı, Stephen Miller. Miller, 2023 senesinde New York Times’a verdiği bir röportajda, iki yıldır her sene milyonlarca insanı duruşma ya da diğer yasal süreçler olmadan sınır dışı edilmesine yönelik ayrıntılı bir plan üzerinde çalıştığını söylemişti. Miller’ın planı aynı zamanda halihazırda ABD’de olan belgesiz göçmenlerin toplanmasını ve ülkeden sınır dışı etmeden önce kamplarda alıkonulmasından da bahsediyor.
Stephen Miller, AP
Miller, bu plan için sadece ICE ajanlarının değil ama aynı zamanda yerel polis ve eyalet Ulusal Muhafız birliklerinin de gerekeceğini söyledi. Trump’ın kurmay başkan yardımcısı olarak Miller, bunu yapabilecek federal güce geniş erişimi olacak. Miller şöyle diyor: “Başkan Trump’ın kararlılığından en ufak şüphe duyan aktivistler ciddi bir hata yapıyor: Trump, en görkemli mülteci baskısını uygulamak için federal güçlerin geniş cephanesini serbest bırakacak.”
Tom Human, tamı tamına göçmen karşıtı bir canavardır. Homan’ın “sınır çarı” olarak
Tom Human, AP
yetkileri ve sorumlulukları daha tam belli değildir. Ancak açık olan bu eski polisin, Sınır Devriyesi ajanı, ICE ajanı ve ICE vekil direktörü (2017-2018) “Bu ülkenin gördüğü en büyük sınır dışı etme operasyonunu yürütme” sözü verdiğidir.
Homan, Trump’ın ilk döneminde binlerce çocuğu ebeveynlerinin kucağından koparan aile ayırma programının “mimarı” olarak kabul ediliyor. Ve Homan bunu hala savunuyor: “Umrumda değil, değil mi? Günün sonunda, biz yasaları uyguladık?” Sınırı geçenler “kendilerini ayırmayı tercih ettiler.” Homan, 11 milyon kişiyi ailelerinden tekrar ayırmadan sınır dışı etmenin bir yolu olup olmadığı sorusuna “Elbette var-aileler beraber sınır dışı edilebilir.” Diye yanıt verdi. Peki ya yerel valiler ya da belediye başkanları kendi şehirlerinde/eyaletlerinde toplu sınır dışı istemezlerse? “Bize yardım etmeyecekseniz, yolumuzdan çekilin-çünkü her şekilde yapacağız.”
Acil Hedefler: DACA ve TSP
İnsanlığa karşı işlenen bu endüstriyel ölçekli suç birden olmayacaktır. Cesur ve acımasız bir açılış salvosunu gerçekleştirmek için harekete geçirilecek cepheler vardır. Homan, Trump ve diğerleri ilk hamlelerin Geçici Koruyucu Statüsü (TPS) ve Çocukluk Çağında Gelenler için Ertelenmiş Eylemler (DACA)’in iptali olacağını söyledi.
TPS kapsamında, kendi ülkelerine dönemeyecek kadar tehlikeli olan göçmenler koşullar değişene kadar ABD’de yasal olarak bulunma ve çalışma izni veriliyor. Eğer TPS iptal edilirse, 16 ülkeden gelen (çoğunluğu Haiti ve Venezuela olan) neredeyse bir milyon insan aniden yasadışı olur, çalışma izinleri kalmaz ve sınır dışı edilmek için avlanırlar. TPS sahibi birçok kişi karışık statülü ailelerin bir parçasıdır, yani çocuklarından ve sevdiklerinden koparılmış olacaklardır. Bazıları mevcut koşullarda memleketlerine gönderilmeleri bu kişiler için bir “ölüm cezası olacağını” söyledi.
DACA, ABD’ye çocukken gelen ve burada büyüyüp yaşam kuran insanlara geçici yasal statü veriyor. Neredeyse 3.6 milyon insan DACA’dan yararlanabiliyor; bu kişilerden çoğu hayatlarında hiçbir zaman memleketlerini ziyaret etmemiş ve oradan kimseyi tanımıyor. Bazıları o dili konuşamıyor. Eğer DACA iptal edilirse, kendileri için yabancı bir ülke olan bu ülkelere sınır dışı edileceklerdir. Ve yine büyük bir kısmı şu anda ABD vatandaşı olan kişilerle evli ve/veya çocuk sahibidir.
Peki ya Demokratlar?
2020 senesinde, özellikle Trump’ın “aileleri ayırma” politikasına karşı kamoyunda oluşan tepki ve protestoların ardından Demokratlar, Trump’ın insanlık dışı zulmünün aksine göçmenlere karşı “şefkatli” bir duruş sergiliyor pozu kestiler. Fakat 2024 kapmanyasının sonunda Kamala Harris, Trump’a sağdan saldırmaya başladı. National Public Radio (Ulusal Kamu Radyosu)’ya göre Harris, “Ülkemize yasadışı yollardan giren ulusötesi çetelerin, uyuşturucu kartellerinin ve insan kaçakçılarının peşine düştüm. Onlara dava üstüne dava açtım ve kazandım. Donald Trump ise sınırımızı güvence altına almakla ilgili büyük laflar ediyor ama bunu yapmıyor.” dedi. Ayrıca Demokratların hazırladığı, Sınır Devriyesini güçlendirecek ve Biden ile Harris’in “sınırı kapatmasını” sağlayacak “sınırda sertlik” tasarısıyla da övündü. Bir başka deyişle, göçmenlerin çoğunun tehlikeli suçlular olduğu yönündeki faşist görüşü pekiştirdi ve onları durdurma konusunda sadece kendisinin ciddi olduğunu savundu.
Bu, Demokratların faşizmle gerektiği gibi mücadele edemediklerinin bir başka örneğidir. Öncelikle, ABD emperyalizminin geçmişte Latin Amerika’da ve başka yerlerde yaptığı ve çaresiz insanların kitlesel göçlerine neden olan yıkımın tamamen bir parçasıydılar. Ve kar odaklı sistemlerinin bunu onarmasının ya da geri almasının, hatta ileride durmasının hiçbir yolu yoktur. Ayrıca göçmen karşıtı hareketin özünde yatan Amerikan şovenizmine ve beyaz üstünlüğüne de meydan okumak istemiyorlar ki Demokratlar yine boğazlarına kadar bu sistemin kendileri de bir parçasıdır.
Bu sorun ancak Bob Avakian tarafından kaleme alınan Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet’in Anayasası’nda öngörüldüğü gibi sosyalist bir sistemle çözülebilir. Bu anayasa, göçmenlerin sosyalist bir toplumu varlığa çıkaracak olan devrimin gerçekleştirilmesinde büyük bir rol oynayacaklarına işaret etmektedir. Ve “Kuzey Amerika’daki Yeni Sosyalist Cumhuriyet’in yönelimi, bu Cumhuriyet’in amaç ve hedeflerine katkıda bulunmak için samimi bir istek duyan dünyanın her yerinden göçmenlere kucak açmaktır.” Yeni sosyalist cumhuriyet, yalnızca “göçmen krizine” yol açan ABD emperyalizminin ezilen uluslar üzerindeki yağmacı saltanatına son vermekle kalmayacak, aynı zamanda kitlelerin emperyalizmin verdiği zararı onarmasını ve yaşanabilir toplumlar inşa etmesini sağlayacak olan dünya çapındaki devrimci mücadeleleri teşvik edecek ve destekleyecektir.
ŞİMDİ Olması Gereken!
Hiç kimse göçmenlere yönelik saldırıları kabul etmemeli ve her dürüst insan buna karşı olmalıdır: Kimden, ne zaman, nereden gelirse gelsin göçmen karşıtı saçmalıkları teşhir etmeli…göçmenler saldırı altında iken onları sonuna kadar savunmalı…ve Trump’ın göreve gelmesiyle birlikte insanların üzerine yıldırım gibi çökecek olan toplu sınır dışı etme planını bozguna uğratmak için pek çok farklı şekilde harekete geçmelidir.
HAZIR OLUN! Fakat daha da önemlisi, gerçek bir devrim ve yepyeni bir dünya için mücadele etmenin bir parçası olarak bu faşist rejimi yenmek için devrimci mücadelenin bir parçası olarak revcoms’a (devrimci komünistler) katılın.
İnsanlık adına, Faşist bir Amerika’yı REDDEDİYORUZ! Daha İyi bir Dünya VAR OLABİLİR.
Bu Ülkede Var Olan Kapitalizm-Emperyalizm Sistemi ve Devlet Enstitüleri Yıkılmalı ve Yok Edilmelidir -ve Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet’in Anayasası temelinde yeni sosyalist bir sistem ile değiştirilmelidir.
Trump, rejiminin 20 Ocak’ta iktidara gelmesiyle birlikte kabinesine (departman başkanları) veya diğer önemli mercilere yerleştirmeyi planladığı tüm kilit kişileri açıkladı.
Beyaz üstünlükçülerin, Hristiyan faşistlerin, erkek üstünlükçülerinin, savaş kışkırtıcılarının ve yabancı düşmanlarının (zenofoblar) oluşturduğu bu iğrenç ittifak hakkında çok şey söylenebilir. Ancak kavranması gereken asıl nokta, Trump’ın ABD’deki kâbus gibi faşist programını uygulamak ve ABD’nin dünyadaki hâkim konumunu daha da şiddetli bir şekilde yeniden kuvvetlendirmek için sadık vekillerden oluşan bir ekip kurduğudur.
Bu, bu programın farklı bileşenlerine odaklanan devam eden bir dizi makalenin ikincisidir. Birinci bölüm, Trump’ın milyonlarca göçmene yönelik büyük saldırı planlarına odaklanıyordu. Bu makalede, halk sağlığının bilimsel temellerini parçalamakla görevlendirilen bilim karşıtı delillere değiniyoruz.
Halk Sağlığı Bilime Bağlıdır; Faşizm ise Cehalete ve Kör İnanca Bağlıdır
Halk sağlığına özen göstermek, hastalıkların yayılmasını önlemek ve bunlarla mücadele etmek, hasta insanları tedavi etmek, mümkün olduğunda çareler bulmak, her toplumun işleyişinin gerekli bir parçasıdır. Bunun çok büyük bir karmaşıklığı var; insan vücudu, insanların birbirleriyle ve kendileriyle olan ilişkileri ve davranış biçimleri (sağlıklı ve sağlıksız), insanları hasta eden organizmalar ve süreçler inanılmaz derecede karmaşıktır.
Laboratuvar teknisyenleri, 10 Temmuz 2020’de Teksas, Edinburg’daki UT Health RGV Klinik Laboratuvarı’nda COVID-19 test örneğiyle çalışıyor. Fotoğraf: AP
Bu nedenle, halk sağlığına dualarla değil, en “teselli edici” olanla değil, “YouTube’da gördüğüm bir şeyle” değil; bilim temelinde yaklaşılması esastır.
“Komplo Teorileri, ‘Kesinlik,’ Liberal Felç veya Dünyayı Değiştirmeye Yönelik Bilimsel Bir Yaklaşım” (kısa versiyon) adlı eserinde Bob Avakian, Ardea Skybreak’in (profesyonel eğitim almış bir bilim insanı ve yeni komünizmin savunucusu) bilimin anlamı ve önemi hakkındaki sözlerini aktarıyor:
Bilim, gerçekliği hayali güçlere başvurarak açıklamaya çalışan ve analizlerinin hiçbiri için gerçek bir kanıt sunmayan dinden veya mistisizmden veya buna benzer şeylerden çok farklıdır. Buna karşılık, bilim ispat gerektirir. Kanıt gerektirir.
Ve
Bilim olmadan manipüle edilmenin, düşüncelerinizin manipüle edilmesinin ve neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayırt edememenizin insafına kalırsınız.
Bu, Trump gibi faşistlerin neden bilime karşı çıktığını ve hatta “objektif hakikatin” varlığını neden tamamen reddettiğini açıklamaya yardımcı oluyor. Projeleri, destekçilerinin şikayetlerini manipüle etmeye, önyargıları beslemeye ve öfkesini körüklemeye, onları açık şiddet yanlısı diktatörlüğün destekçileri veya şok birlikleri olarak birleştirmeye ve kullanmaya dayanır. Ve bunları yaparken de rakiplerini korkutmaya, felç etmeye ve ezmeye dayanır.
Bu durum Hristiyan faşizmi ve aşırı bireycilikle bir araya geliyor. Sağlığın tanrıya ve duaya bağlanmaktan geldiği Hristiyan faşist dünya görüşü, literalist (harfi harfine) Hristiyanlığın acımasız ataerkilliğiyle (kürtaj karşıtı, trans karşıtı, vb.) birlikte. Ve bunun yanı sıra yapmak istediğiniz şeyin, halk ve toplumsal sağlık için gerekenlerden daha önemli olduğu, aşırı bireyselcilikle el ele.
Bilime karşı bu akıl dışı ve mantıksız muhalefet, Trump’ın federal kamu sağlık sistemindeki kritik pozisyonlara atadığı kişilerle açıkça ortaya çıkıyor.
Trump’ın Halk Sağlığı Ekibi—Komplo Teorisyenleri, Dolandırıcılar ve İnanç Şifacıları
Robert F. Kennedy Jr. (RFK)—Sağlık ve İnsan Hizmetleri Bakanlığı (HHS)
Robert F. Kennedy, Jr.
HHS; Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC), Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), Ulusal Sağlık Enstitüleri (NIH) ve Medicare ve Medicaid Hizmetleri Merkezleri dahil olmak üzere 13 sağlık ile ilgili kurumu denetler. Başka bir deyişle, federal kamu sağlığı altyapısının çoğu RFK’nin liderliğinde olacaktır.
Ve Kennedy, komik görünebilen ama aslında oldukça rahatsız edici olan bilim karşıtı görüşleriyle kötü bir üne sahiptir. İşte iki önemli örnek:
RFK aşı karşıtıdır. Nokta. Şimdi “kimsenin aşılarını elinden almayacağını” iddia etse de Temmuz 2023’te (Associated Press‘e göre) “… ‘Güvenli ve etkili bir aşı yok’ dedi” ve FOX News kanalındaki röportajında, bilimsel çalışmalarla çürütülmüş olan“aşıların otizme neden olabileceği” fikrine hâlâ inandığını söyledi.
“Bir yürüyüş parkurunda küçük bir bebeği taşıyan birini görüyorum ve ona diyorum ki, onlara aşı yaptırmamak daha iyi olur.” diye ekliyor.
Şunu düşünün! 1950’lerin başına kadar ebeveynler çocuklarının çocuk felci geçirmesinden korkuyorlardı, bu hastalık 3.000 çocuğu öldürdü ve sadece 1952’de çok daha fazlasını felç etti. 60’ların ortalarına kadar yılda yaklaşık 48.000 kişi kızamık nedeniyle hastaneye kaldırıldı. Bir zamanlar milyonlarca insanı öldüren çiçek hastalığı gibi ölümcül hastalıklar artık neredeyse tamamen ortadan kalktı. Bu nasıl oldu? AŞILAR!
RFK aşıların “tehlikeli” olduğuna kendi deyimiyle “samimi olarak inanıyor” olabilir, ancak bu sadece onun HHS başkanı olarak ne kadar tehlikeli olduğunu gösteriyor. (1)
RFK, küresel ısınmayla ilgili kaygının “gerçek” sağlık tehlikelerinden bir dikkat dağıtma olduğuna inanıyor. Aslında şöyle demişti: “Demokratlar, gıdamızdaki, toprağımızdaki ve suyumuzdaki kimyasallar gibi acil sorunları ihmal ederken, CO2’yi [küresel ısınmanın ana itici gücü olan] saymaya takıntılı.”
Şimdi; gıda, toprak ve suda kimyasalların zayıf regülasyonlarıyla ilgili sorunlar var. Bu kapitalist bir ülke ve bu nedenle yasama organları ve düzenleyiciler üzerinde “şüpheli” toksik kimyasalların kullanımına izin verme ve kârı maksimize etme adına insanların sağlığı ve yaşamları ile ilgili her türlü riski alma konusunda muazzam baskılar var ve bu büyük ihtimalle insanların sağlığını bir dereceye kadar olumsuz etkiliyor.
Ancak her şeyden önce Trump, bu düzenlemelerin daha da gevşetilmesi konusunda öncülük ediyor. Trump’ın ilk döneminde, FDA’nın kimyasallar ve katkı maddeleri üzerinde yasal olarak zorunlu sınırlamaları uygulama eylemleri hızla azaldı. Ve o zamandan beri Trump, ikinci döneminde “düzenleyici devleti” (yani gıda, ilaç ve suyun güvenliğini sağlamakla görevli kurumları (FDA gibi)) azaltma sözü verdi. Mother Jones‘taki son makaleye göre, RFK, mevcut FDA çalışanlarının “soruşturulmasını ve muhtemelen hapse atılmasını” [vurgular eklenmiştir] istediğini söyledi, çünkü onlar sözde gıda ve ilaç şirketlerinin “yozlaşmış” ağının bir parçası.
Dolayısıyla zaten sallantıda olan düzenleyici sistemin RFK/Trump yönetimi altında daha da güçlenmesini beklemeyin.
İkincisi, küresel ısınma objektif olarak ABD’de ve tüm dünyada insanların karşı karşıya olduğu çok daha ciddi bir sorundur. İklim değişikliği, aşırı hava olayları nedeniyle halihazırda on binlerce kişiyi öldürüyor ve kuraklık, aşırı yağmur ve diğer iklim kaynaklı sorunlar dünyanın birçok yerindeki çiftçileri mahvederken milyonlarca insanı mülteciye dönüştürüyor. Ve gezegendeki yaşamı bir bütün olarak yaşanmaz hale getirme gibi gerçek bir tehlikeyi de beraberinde getiriyor.
Yine de Trump yönetimi, “iklim değişikliği inkarcıları” ile dolu ve ayrıca bunu daha fazla petrol pompalamak veya RFK’de olduğu gibi aşıları ortadan kaldırmak, bakteri yayabilen çiğ (pastörize edilmemiş) sütü teşvik etmek ve diğer tehlikeli derecede bilimsel olmayan fikirler gibi gerçekten “önemli” şeylerden bir “dikkat dağıtma” olarak gören insanlarla dolu. Daha fazla faşist delilik!
Ekibin Geri Kalanı
Dr. Mehmet Öz—Medicare ve Medicaid Merkezleri (CMS)
Mehmet Öz Fotoğraf: AP
CMS, 150 milyon yaşlı, engelli ve/veya yoksul insanın sağlık sigortasını denetler. Bu, hayati önem taşıyan, büyük bütçeli ve oldukça karmaşık bir idari görevken Öz’ün başlıca deneyimi fırsatçı bir TV kişiliği ve dolandırıcı olarak görünmektedir.
Trump gibi Öz de COVID pandemisinin zirvesindeyken, işe yaramadığı ve muhtemelen tehlikeli olduğu kanıtlanmış olmasına rağmen, hidroksiklorokini bir tedavi olarak öne çıkardı. Ve bu sadece bir kerelik bir şey değildi. Öz’ün televizyon programında önerdiği “tedaviler” (obezite için yeşil kahve özü, kanser için besin takviyeleri vb.) üzerine yapılan bir araştırma, Öz’ün önerilerinin yüzde 39’unun hiçbir araştırma tarafından desteklenmediğini, yüzde 15’inin ise mevcut kanıtlarla tamamen çeliştiğini gösterdi.
Öz’ün bu konudaki savunması açıklayıcıdır: “Aslında şovda bahsettiğim şeylere kişisel olarak inanıyorum; onları tutkuyla inceliyorum. Çoğu zaman bunların gerçek olarak sunulabilecek bilimsel dayanaklara sahip olmadığını kabul ediyorum.” [Vurgu eklenmiştir.] Başka bir deyişle, milyonlarca izleyiciye gerçek olgulara dayanan gerçek bilime değil, daha çok “inanca” dayalı yaşam-ölüm tedavi önerilerinde bulunuyor.
Dr. Marty Makary—Gıda ve İlaç Dairesi (FDA)
Marty Makary Fotoğraf: AP
FDA, reçeteli ilaçların yanı sıra gıda katkı maddelerinin düzenlenmesinden doğrudan sorumlu olan HHS’nin bölümüdür. Makary, COVID salgını sırasında “doğal bağışıklık” savunucusuydu; herkes hastalığa yakalanmalı ve daha sonra (VE EĞER İYİLEŞİRLERSE) aşıların sağladığından daha güçlü bir bağışıklığa sahip olmalılardı. Bu, milyonlarca insana ölümcül bir hastalıkla Rus Ruleti oynamasını önermek anlamına geliyor. Ve bunun doğru olmadığı ortaya çıktı – “doğal bağışıklık” aşı bağışıklığından daha güçlü olmadığı kanıtlandı. Benzer şekilde Makary, COVID aşısının nadir görülen bir kalp rahatsızlığına neden olduğunu iddia etti… yine yanlış! Yine de hükümetin –yani salgınla mücadele etmeye çalışan bilim insanlarının– yanlış bilginin “en büyük faili” olduğunu iddia etme cüretini gösterdi.
Dr. David Weldon—Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC)
David Weldon Fotoğraf: AP
CDC, bulaşıcı hastalık salgınlarının önlenmesi veya ortadan kaldırılmasından en fazla sorumlu kuruluştur. Weldon ise aşıların bir başka düşmanı, uzun yıllar boyunca otizme neden olduğunu iddia etti. Weldon ayrıca “geleneksel sağlık sigortasına bir alternatif sunan Hristiyan örgütleri için bir ticaret grubunun” başkanıydı ve HHS’nin kürtaj kapsamını reddeden sigorta şirketlerini kabul etmesini zorunlu kılan bir yasa tasarısının önde gelen savunucularından biriydi.
Dr. Janette Nesheiwat—Sağlık Dairesi Başkanlığı
Sağlık Dairesi Başkanlığının rolü ve görevi esas olarak tıbbi konularda kamuoyunu
Janette Nesheiwat Fotoğraf: AP
etkilemek ve eğitmektir. Nesheiwat’ın Stetoskopun Ötesinde: Tıptaki Mucizeler adlı kitabının web sayfasından ne tür bir “etki” yaratacağına dair bir fikir edinebiliriz. Kitabı, “duanın dönüştürücü gücünü” aydınlatan “bir Hıristiyan anı kitabı” olarak tanımlıyor. Nesheiwat’ın “Hıristiyan bilgeliği tarafından yönlendirildiği” ve “en büyük yaşam çizgisinin… Tanrı’nın sevgisinin gücü olduğu” söyleniyor. Kitabın tanıtım yazılarında kendisinden “Yeryüzündeki bir melek”, “İsa Mesih adına başkalarına hizmet eden” ve “Tanrı’nın sevgisine güvendiğimizde ortaya çıkan bereketlerin bir hatırlatıcısı” olarak bahsediliyor. Sayfada “bilim” kelimesi görünmüyor.
Bu bizi tekrar bilime olan ihtiyaca ve halk sağlığına yönelik bu sorunların karmaşık olduğu gerçeğine getiriyor. Ezilen, acı çeken ve dünyaya bilimsel bir yaklaşım konusunda herhangi bir eğitimden mahrum bırakılan insanların, anlaşılabilir bir şekilde, hızlı ve basit cevaplar aramaları olasıdır. Ancak daha iyisini bilebilme konumunda olan ancak bunun yerine onlara bu “basit cevapları” veren kişiler aslında onların sağlıklarını ve kendilerine daha iyi bakma yeteneklerini baltalıyor. Dahası, dünyaya bilimsel bir yaklaşımın zayıflatılması, insanları her alanda manipüle edilmeye açık hale getiriyor ve özellikle Trump gibi “Sadece ben düzeltebilirim!” diyen faşist liderler tarafından kullanılmaya hazır hale getiriyor.
ŞİMDİ Neye İhtiyacımız Var!
Komplo teorisyenleri, dolandırıcılar ve “duanın” temel bir tıbbi uygulama olduğunu düşünen kişiler tarafından temel kamu sağlık hizmetlerinin ele geçirilmesine hiç kimse katılmamalı ve her iyi insan buna karşı çıkmalıdır. Ve tüm bunlar, cemaatini hizaya sokmak için cehalete ve eleştirel olmayan düşünceye güvenen katıksız faşist bir başkanın yönetimi altında gerçekleşiyor.
Gerçek bir devrim ve yepyeni, daha iyi bir dünya için mücadelenin bir parçası olarak bu faşist rejimi yenmek için devrimci mücadeleye devrimci komünistlerle (revcoms) birlikte katılın.
İnsanlık adına, faşist bir Amerika’yı kabul etmeyi REDDEDİYORUZ.
Daha İyi Bir Dünya Mümkün.
Bu Ülkedeki Mevcut Kapitalist-Emperyalist Sistem ve Hükümet Kurumları Kaldırılmalı ve Parçalanmalı—Ve Yerine KUZEY AMERİKA’DAKİ YENİ SOSYALİST CUMHURİYET ANAYASASI’NA Dayalı Yeni Bir Sosyalist Sistem Getirilmelidir.
2.Bölüm Referansları:
1) Yakın zamanda da belirttiğim gibi, bu ülkede birçok insanın COVID’e karşı aşılarını yaptırmayı reddetmesi gibi ciddi bir sorun yaşanıyor. Öte yandan bu aşıların ciddi hastalıklara ve COVID’den ölüme karşı güvenli ve etkili olduğu açıkça kanıtlanmış durumdadır. Eğer bu ülkedeki insanların büyük çoğunluğu aşılanmış olsaydı, bu durum COVID pandemisini kontrol altına almak için büyük bir adım olacaktı. Dünyanın her yerindeki insanların da aşı olması gereklidir, aşı oranlarının ve aşılara erişimin şu anda çok sınırlı olduğu dünyanın daha yoksul ve baskı altındaki ülkelerinde aşı yaptırmaya özel önem verilmelidir… Yani bu ülkedeki pek çok insanın -aşıların yaygın olarak bulunduğu ve ücretsiz olduğu yerlerde- aşı olmayı reddetmesi pandeminin devam etmesini sağlamaktadır. Bu durum ülkede çok sayıda insanı, özellikle de Siyahileri, Latinoları ve Amerikan Yerlilerini öldürüyor ve daha da tehlikeli varyantlar üretme olasılığıyla virüsün mutasyona uğramaya devam etmesini sağlıyor.” (“Aşılar Covid’le Baş Edebilmek İçin Belirleyici Araçlardır – Hükümetlerin veya Büyük Şirketlerin “Komplosu” veya “Kumpası” Değildir!” başlıklı yazıdan)
12 Kasım’da Trump, Amerika’nın devasa askeri makinesinin başına geçmesi için Pete Hegseth’i “Savunma Bakanı” olarak seçtiğini açıkladı. Hegseth’e girmeden önce, Bob Avakian’ın sosyal medya mesajı DEVRİM #105’te, yaşadığımız baskıcı sistem hakkındaki önemli analizlerine yer verelim: “HAYIR: Bu Trump/MAGA Faşizmini Kabul Etmek ve Direnmeyi Reddetmek, Her Şeyi “İyi!” Hale Getirmeyecek!”:
İnsanları bunların doğru, bilimsel bir anlayışına ulaşmaktan alıkoyup yanlış yönlendirmek için sürekli yapılan girişimlere rağmen kapitalist sınıfın iktidarı, her şeklinde aslında bir diktatörlüktür: kapitalist sınıfın siyasi iktidar ve özellikle de polisi ve askeriyle “meşru” askeri güç ve şiddet üzerindeki tekelidir. Bu diktatörlük, kapitalist sınıfın ekonomiye -neyin üretildiğine, nasıl üretildiğine, ürünlerin ve hizmetlerin nasıl değiş tokuş edildiğine (satıldığına) ve bundan elde edilen gelirlere- hükmetmesine dayalıdır.
Kapitalist diktatörlüğün “demokratik” formunda, bütün bunlar kapitalist sınıfın iktidarı ve kapitalist sistemin baskıcı ilişkileri temelinde, bu sistem ve ilişkilerle sınırlı ve bu sistem ve ilişkilere tabi olsa da insanlar farklı seviyelerde belirli haklara sahiptirler ve “hukukun üstünlüğü” genel bir prensip olarak uygulanmaktadır. (Günümüzde bu, kapitalizm-emperyalizm sistemidir. Kapitalizm-emperyalizm, kapitalizmin bir süredir uluslararası bir sömürü ve baskı sistemi haline gelmiş olduğu gerçeğini yansıtmaktadır.)
Kapitalist diktatörlüğün faşist formunda ise “hukukun üstünlüğü” esasen faşistler ne derse odur, insan hakları şöyle veya böyle açıkça faşistlerin izin verdikleriyle sınırlıdır ve bu haklar da sadece faşistlerin iktidarıyla uyumlu geçinenlere sağlanır.
Tüm bunlar Trump’ın bu diktatörlüğün kalbindeki askeri makinesinin başına Pete Hegseth’i seçmesini son derece ciddi kılıyor.
Trump, Hegseth’i atadıktan sonra şunları söyledi: “Pete’in yönetiminde, Amerika’nın düşmanları uyarılmış olacak—Ordumuz Yeniden Büyük Olacak ve Amerika Asla Geri Adım Atmayacak.”
Gelin ne dediğine yakından bakalım:
“Ordumuz Yeniden Büyük Olacak” derken Trump, silahlı kuvvetlerin tamamen faşist bir temelde örgütlenmesini ve birleştirilmesini kastediyor—erkek egemen, beyaz üstünlükçü, aşırı milliyetçi, açıkça saldırgan ve terörist.
Amerika’nın düşmanları” derken Trump, faşistlere karşı çıkan Amerika’da yaşayan herkesi ve Amerika’nın ekonomik ve politik egemenliğine engel olan veya buna karşı çıkan dünya üzerindeki herhangi bir grup ya da ülkeyi kastediyor.
Trump, “Amerika Asla Geri Adım Atmayacak” derken, giderek Nazileşen bu silahlı gücün, ülke içinde ve dışında bu “düşmanlara” karşı harekete geçirilmesini kastediyor; özellikle de Çin, yenilmesi gereken düşman olarak tanımlanıyor.
Bir düşünün: Pete Hegseth, dünyanın en güçlü ordusunun komutasına atanıyor ve bu orduyu, “evde” faşizmi uygulayan ve dünya çapında Amerika’nın egemenliğini sağlayan “demir yumruk” olarak dönüştürmek ve yönetmekle görevlendiriliyor.
Hegseth’i bu kritik pozisyon için “nitelikli” kılan şeyin ne olduğuna gelin derinlemesine bakalım.
Pete Hegseth: %100 Hristiyan Faşist
Bir Fox News “karakteri” olan Hegseth, ilk görevi ABD’nin Guantanamo işkence kampında gardiyanlık olan bir gazidir. Ve Afganistan ve Irak’taki ABD savaş suçları makinesinin bir parçasıydı. Ancak Hegseth hakkında en önemli şey, onun düpedüz bir Hristiyan faşisti olmasıdır.
Hegseth, 2022’deki Battle for the American Mind (Amerikan Zihniyeti İçin Savaş) adlı kitabında, toplumun büyük bir kısmının “Gerçeğin, Tanrı’nın vahiy yoluyla (İncil) ve O’nun ilahi açıklamalarıyla keşfedilebileceğine inandığı” 1500’lü yıllara, Avrupa’ya geri dönmeyi arzuladığını anlatıyor. Gerçekte olup biteni inceleyerek, onu analiz etmek için akıl ve mantık yoluyla neyin doğru olduğunu anladığımız anlayışını yayan 1700’lerin Aydınlanma hareketini sert bir şekilde eleştiriyor. Ya da başka bir deyişle, bilimi!
Hegseth’e göre, her şeyin kötüleşmeye başladığı yer burasıydı. “Tanrı’nın sözü” artık insan düşüncesinin ve eyleminin merkezinde değildi. Hegseth’in görüşüne göre, bu “sorun”—”Marksistler” ve “İlericiler” tarafından desteklenen bir “komplo” ile—giderek daha kötüye gitmiş ve 200 yılın ardından nihayet “hastalık gibi yayılmış” (kanser gibi) ve Amerikan toplumunu ele geçirerek, onu felakete sürüklenme noktasına getirmiştir. Bu durumdan kurtulmak için ise bir Hristiyan yeniden fetih hareketi gerekmektedir.
ABD Ordusunun Faşist Bir Temelde Yeniden Yapılandırılması
Amerika’nın askeri gücü, Amerikan emperyalist sisteminin ekonomik ve politik gücünün merkezinde olmakla beraber, içinde keskin çelişkiler barındırmaktadır. Birincisi, ordu temelde birliğine ve silah arkadaşlarına sadakatle ve ikincil olarak da Anayasa tarafından güvence altına alındığı varsayılan “özgürlük ve eşitliğe” olan vatansever inançla “uyumludur” (bir arada tutulur). Aynı zamanda ordunun neredeyse yarısı Siyahi, Latino ve diğer ezilen uluslardan oluşuyor. Bu çelişkiler, ordunun “bütünlüğünü” ve savaşma kapasitesini zayıflatabilir—ve yoğun kriz dönemlerinde, Vietnam Savaşı’nın sonlarına doğru olduğu gibi, silahlı kuvvetlerde ciddi bölünmelere yol açabilir. Ayrıca, polis tarafından George Floyd’un öldürülmesinin ardından yaşanan isyanla ilgili olarak üst düzey komutanların endişe ettiği gibi bir durum da ortaya çıkabilir.
Son birkaç on yılda, ABD yöneticileri, bu tür problemleri ezilen gruplara yönelik küçük tavizlerle çözmeye yöneldiler-daha fazla Siyahi ve kadını teşvik ederek, eşcinsellerin kimliklerini açıkça ifade etmelerine “izin vererek” gibi. Ancak faşistler bu önlemlerden nefret ederler. Ve isteseler bile, bu tür “tavizleri” kullanamazlar, çünkü bu tür tavizler, açık beyaz ırkçılığı ve erkek egemenliğini yeniden tesis etme gündemleriyle tamamen çelişmektedir, dahası “Tanrı tarafından belirlenmiş” cinsiyet ve cinsel rollerle de uyumsuzdur. Planları, din, vatanseverlik ve faşizm etrafında birleşmek, bu ideolojik temele dayanarak daha fazla insanı saflarına katmaktır. Ve kadınlara, eşcinsel bireylere ve diğerlerine orduda yer verilmesi durumunda, bu açıkça aşağılanmış ve tahakküm altına alan bir temelde olacaktır.
Bu yaklaşım, Hegseth’in aşağılayıcı ve ırkçı yorumunda şu şekilde ortaya konmuştur:
Son üç yıldır, Pentagon… işe alım kampanyalarında toplumsal cinsiyet eşitliği, ırksal çeşitlilik, iklim saçmalığı, aşıya tapınma ve LGBTQA+ harfler karmaşasını içeren sosyal adalet mesajlarını benimsemiştir.
Tek bir sorun var: 82. Hava İndirme Tümeni’ne katılmak isteyen yeterince Brooklyn’li travesti veya San Franciscolu lezbiyen yok. Sadece travestiler ve lezbiyenlerle kalmıyor, aynı reklamlar geleneksel olarak saflarımızda bulunan genç, vatansever Hristiyan erkekleri de küstürüyor. (vurgular eklenmiştir)
“Çeşitlilik, eşitlik ve kapsama”(1) (DEI) programlarını destekleyen veya bunlara uyan üst düzey subaylardan bahsederken, 2023’te Hegseth şunları yazdı: “Bir sonraki Amerika Birleşik Devletleri başkanı, hepsini—ya da en azından çoğunu—kovmalı ve Anayasa’ya gerçek bağlılık gösteren liderleri atamalıdır.” Trump’ın, göreve başlar başlamaz bunu kolaylaştırmak için bir başkanlık kararnamesi hazırladığı bildiriliyor.
Savaş Suçlarının ve Savaş Suçlularının Ateşli Şampiyonu
ABD ordusunun büyük savaş suçları işlemesine ve bunun savaşma biçiminin ayrılmazbir parçası olmasına ve kendi savaş suçlarını örtbas etmek için çalışmasına rağmen, aynı zamanda Amerika, hukukun üstünlüğüne saygı duyan bir savaş gücü gibi davranmıştır. Bu saçmalık, ancak savunmasız sivillerin açıkça katledilmesi gibi bazı suçlar gün ışığına çıktığında, ABD ordusunun zaman zaman tek tek askerleri veya subayları kovuşturmak zorunda kaldığı anlamına geliyor.
Ancak bu bile Hegseth için çok fazla. Trump’ın ilk döneminin sonlarına doğru, altı Deniz Piyadesi, kasıtlı olarak sivilleri vurmak ve silahsız, yaralı ve ilaçlı bir mahkumu bıçaklayarak öldürmek de dahil olmak üzere tekrarlanan zulümler nedeniyle ekiplerinin kıdemli bir üyesini ihbar etmişti.
Hegseth, Fox News platformunu kullanarak, suçlanan Deniz Piyadesi subayı ve üç diğer hükümlü ABD askeri için af talep eden ses getiren bir kampanya başlattı ve bu kişilerin kovuşturulmasını, ABD askeri operasyonları için “ölümcül” olacak “maç sonrası yorumları” olarak kınadı.
Trump onları affetti.
16 Mart 1968’de Vietnam’daki My Lai’de ABD ordusu birlikleri tarafından katledilen köylüler.
Hegseth, savaş kurallarının “Amerika’nın II. Dünya Savaşı’ndan bu yana bir savaş kazanamamasının nedeni olduğunu” yazmıştır. “Bir elimiz arkamızda savaşıyoruz ve düşman bunu biliyor… Eğer savaşçılarımız keyfi olarak kurallara uymaya zorlanıyor ve uluslararası mahkemelerin kendilerini daha iyi hissetmeleri için daha fazla hayat feda etmeleri isteniyorsa, kendi kurallarımıza göre savaşlarımızı kazanmak daha iyi olmaz?!” mı diyor.
1981—San Salvador, El Salvador’da ölüm mangası kurbanları. 1980’te başlayan 12 yıllık savaşta, ABD’nin desteklediği sağcı hükümetler, yaklaşık altı milyon nüfusa sahip ülkede 70.000’den fazla kişiyi öldürdü ve işkence yaptı.
Hegseth, düşmanlara yönelik bunun yerine şu yaklaşımı öneriyor: “Eğer teslim olursanız, belki hayatınızı bağışlarız. Eğer teslim olmazsanız, kollarınızı söküp atarız.”
Bunların hepsi, Amerikan ordusunun terör, işkence ve keyfi katliama daha da fazla bel bağladığını ve uluslararası hukuk veya “kamuoyunun” hiçbir şekilde kısıtlamadığı bir duruma işaret ediyor.
Faşist Ordu Kimleri Hedef Alıyor?
İlk olarak, “içerideki” düşmanlar var. Trump, George Floyd protestocularına karşı orduyu serbest bırakarak “onları bacaklarından vurun” demişti. Gelecek döneminin ilk gününde İsyan Yasası’nı devreye sokmak istediğini söylemiştir; bu yasa, ona kendi rejimine karşı yapılan protestolara karşı Amerikan ordusunu kullanma yetkisi verecektir. Trump ve yönetimindeki yetkililer, milyonlarca belgesiz göçmenin kitlesel olarak sınır dışı edilmesi için Amerikan ordusunu kullanacaklarını ısrarla belirtiyorlar. (8 Kasım’da Trump, “Biden’ın işgalini kitlesel sınır dışı programı ile tersine çevirmek için askeri gücü kullanacağını” yineledi.)
Hegseth, “dünyanın tek güçlü, özgürlükçü, Hristiyan yanlısı, İsrail destekçisi ordusunu” kurma konusunda daha da ileri gitti. Amerikan Haçlı Seferi kitabında “Solcular, hayal edebileceğinizden çok daha fazla şekilde, geleneksel Amerikan vatanseverlerini her taraftan kuşatmış durumdalar ve öldürmeye hazırlanıyorlar: kurucularımızı öldürmek, bayrağımızı öldürmek ve kapitalizmi öldürmek için.” diye yazıyor. “Amerika’da Sol ve Sağ arasındaki uzlaşmaz farklılıkların, siyasi süreçle çözülemeyen sürekli çatışmalara yol açtığını” anlatıyor. (Vurgular eklenmiştir.) Şiddeti çağırmadığını iddia ederken, tam tersini ima ediyor: “Ne Amerikan Haçlı Seferimiz gerçek kılıçlarla ne mücadelemiz silahlarla. Henüz değil.” (Vurgulama Hegseth’in).
Çin ile Savaşa Hazırlık
Uzun yıllardır ABD’nin tüm egemen sınıfı (faşist ve “ana akım” kesimler) Çin’i ABD’nin emperyalist küresel egemenliğine yönelik en büyük tehdit olarak görüyor ve savaşa hazırlanıyor. Dramatik bir örnek vermek gerekirse, 2024 yılında Biden yönetimi, Çin’in artan nükleer kapasitesini göz önünde bulundurarak nükleer silah programlarına yapılan harcamalarda yüzde 31’lik bir artış çağrısında bulundu. (2)
Faşist tutum daha da saldırgan ve açıktır. Hegseth, Çin’in “Amerika Birleşik Devletleri’ni yenmeye özel olarak adanmış bir ordu kurduğunu” söylüyor. Ve “Onlar sadece bölgesel değil, küresel hakimiyet konusunda da tam spektrumlu, uzun vadeli bir görüşe sahipler… Kendilerine hizmet edebilecek bir yapıyı hayata geçirmelerinin tek yolu bizi yenmektir.”
Proje 2025 (Trump’a yakın güçler tarafından hazırlanan faşist konsolidasyonun ilk altı ayı için bir oyun planı), doğrudan şunu söylüyor: Ordu okulu derslerinin, “eşit düzeydeki bir tehdidi yenmeye odaklanan büyük ölçekli kara operasyonlarına hazırlık üzerine yoğunlaşması” gerektiğini belirtiyor.
Ve eğer bu “eşit düzeydeki tehdit”in kim olduğundan emin olmayan varsa, Proje 2025, “ABD savunma stratejisi, Çin’i ABD savunma planlamasında birinci öncelik olarak açıkça tanımlamalıdır” diyor.
Şu An Ne Gerekiyor!
İnsanların gerçekçi olması önemli! Faşizm (Bob Avakian’ın yakın zamanda belirttiği gibi) “bir ‘küfür’ veya ya da seçim sürecinde rakibinizi yaftalayabileceğiniz basit olumsuz bir etiket” değildir. Faşizm, kapitalizm-emperyalizmin iktidar biçiminde belirgin bir değişikliktir ve beraberinde daha kötü vahşetler getirir.
Aynı zamanda, bu dramatik değişikliklerin tamamı, insanları şok edebilir ve bu faşizmi doğuran ve besleyen bu sistemin ve bu ülkenin kalbindeki çirkinliği ortaya çıkarabilir. VE, bu hareketlerin her biri -Hristiyan faşizmini dayatmak; açıkça beyaz üstünlüğünü ve erkek egemenliğini savunmak; generalleri kovmak; ABD’ye federal birlikler göndermek; Çin’le savaşa giderek yaklaşmak gibi- rejim ve sistemin kendisi için tehlikelerle dolu olacak. Bunların her biri, hem egemen sınıfın saflarında, çekirdek kurumları da dahil olmak üzere, hem de faşistlerle halk kitleleri arasındaki çatışmayı keskinleştirme olasılığını barındırıyor. Bunların hepsi, insanların bu sistemi ve neden olduğu sefaletin karşısında keskin bir şekilde meydan okumaları için potansiyel fırsatlar sunabilir
Bob Avakian’dan alıntı yapacak olursak, “Zaman moral bozukluğu ve umutsuzluk zamanı değil, meşru öfke ve devrimci kararlılık zamanıdır.”
Gerçek bir devrim ve yepyeni, daha iyi bir dünya için mücadelenin bir parçası olarak bu faşist rejimi yenmek için devrimci komünistlerle birlikte devrimci mücadeleye katılın.
İnsanlık Adına, Faşist Bir Amerika’yı KABUL ETMİYORUZ.
Daha İyi Bir Dünya Mümkün.
Bu Ülkedeki Mevcut Kapitalist-Emperyalist Sistem ve Hükümet Kurumları Ortadan Kaldırılmalı ve Dağıtılmalı, Yerine KUZEY AMERİKA’DAK YENİ SOSYALİST CUMHURİYET ANAYASASINA DAYALI YENİ, SOSYALİST BİR SİSTEM GETİRİLMELİDİR.
EK: Kutsal Savaş Planlarıyla Haçlı Seferi Meraklısı
Hegseth sadece Aydınlanma öncesi zamanlara geri dönmek istemiyor — aynı zamanda 11. yüzyıldaki ilk Hristiyan haçlı seferinden daha da ilham alıyor.
Bu, Avrupa tarihinde, Katolik Kilisesi’nin toplum üzerinde neredeyse mutlak güç sahibi olduğu uzun bir dönemde gerçekleşti; “sapkınlar” ve “cadılar” düzenli olarak işkenceye tabi tutuluyor ve canlı canlı yakılıyordu. Toplumun çoğunluğunu oluşturan ve Kilise ile diğer güçlerin muazzam zenginliklerini sağlayan, çaresiz yoksul, hasta ve cahil köylüler, hayatları boyunca baskıya boyun eğerlerse ölümden sonra daha iyi bir dünyaya gidecekleri vadeden İncil’in öğretileriyle kontrol altında tutuluyordu. Hegseth’e göre, bu harika bir zamandı!
Hegseth, 2020 tarihli Amerikan Haçlı Seferi adlı kitabında, “Haçlı Seferini Tekrar Büyüt” adli bölümde, dini bir coşku ile, Papa Urban’ın (İtalya’da) Hristiyanların, Kudüs’ün (Filistin’de) kontrolü için İslam güçleriyle savaşması gerektiğine karar verdiği anın “heyecanını” yakalıyor: “Papa, Katolik Kilisesi ve Avrupalı Hristiyanlar savaşmayı seçti — ve haçlı seferleri doğdu.” Ve “Papa Urban II, inananları Müslümanlarla savaşmaya çağırarak ünlü savaş narasını dudaklarında duymalarını sağladı: ‘Deus vult!’ yani ‘Tanrı bunu ister!’”
Ve yüzyıllarca sürecek karşılıklı katliamı başlatarak yola çıktılar. (Yolda bu “Haçlılar” Yahudi yerleşim yerlerine saldırarak binlerce masumu öldürdüler).
Hegseth bu konuda sadece yazmakla kalmıyor—omzunda “Deus Vult!” dövmesi taşıyor. (“Deus Vult!” dövmeleri, beyaz üstünlükçü gruplar arasında yaygın bir şekilde popülerdir. Hegseth, bu gruplarla herhangi bir bağlantısı olduğunu reddediyor.) Ancak daha da kötüsü, ABD’deki “solculara” karşı yürütülecek savaşı modern bir Haçlı Seferi olarak tasavvur ediyor. Amerikan Haçlı Seferi kitabında şöyle yazıyor: “Tarihimizdeki bu dönem, bir Amerikan Haçlı Seferi çağrısı yapıyor. Evet, insan özgürlüğü gibi kutsal bir dava için bir kutsal savaş.”
3.Bölüm Referansları
DEI, faşistler tarafından, ABD kurumlarının ve kültürünün merkezinde yer alan apaçık beyaz üstünlüğünü, kadın düşmanlığını ve eşcinsel karşıtı fikir ve uygulamaları hafifletmeye yönelik her türlü çabayı tanımlamak için yaygın olarak kullanılır. Eğitim ve iş fırsatları konusunda mevcut ve mevcut ayrımcılığa maruz kalan gruplara özel bir özgürlük alanlarını hedefleyen programlar, 1960’ların ve 1970’lerin başında siyahilerin, diğer azınlık gruplarının ve kadınların gerçekleştirdiği sarsıcı mücadelelere yapılan bir tavizdi.Bu programlar—özellikle siyahilerin köleleştirilmesi ve Yerli Amerikalı Kızılderililere uygulanan soykırım gibi ABD’nin suçlarının gerçek tarihinden sadece bir kısmını bile öğretmeye yönelik çabalar ve bu ilk suçlara dayanarak devam eden “modern” baskı biçimleri hakkında—faşistlerin, halihazırda iktidara geldikleri eyaletlerde büyük hedefi haline gelmiş durumda ve şimdi ülke genelinde kaldırılma tehlikesiyle karşı karşıya.
MAGA faşistlerinin Biden (ve Obama ile Bush) yönetimlerinden temel farkı, diğer yönetimlerin Irak ve Afganistan’daki “bitmeyen savaşlara” ve Ukrayna’da Rusya ile yürütülen vekalet savaşına saplanıp kalarak Çin’e odaklanmayı zayıflatmış olmalarıdır. (Bu Trump tarzı muhalefet, bazen saf kişiler tarafından Trump’ın “savaş karşıtı” veya “izolasyon taraftarı olduğu şeklinde yanlış anlaşılabilir. Gerçek bundan çok uzaktır.)
Bu yazı, bu programın farklı bileşenlerine odaklanan ve devam etmekte olan bir serinin dördüncü yazısıdır. Birinci bölüm Trump’ın milyonlarca göçmene yönelik büyük saldırı planlarına odaklanmıştı. İkinci bölüm halk sağlığına ve bilim ve kanıtların yerini komplo teorileri ve “inanç temelli” yaklaşımların almasına odaklanmıştır. 3. Bölümde Trump’ın Savunma Bakanı adayının Hıristiyan faşist savaş çığırtkanlığı zihniyeti ortaya kondu. Bu makalede, çevre, enerji politikası ve çevre ve iklim değişikliğini inceleyen devlet kurumlarından sorumlu olmak üzere aday gösterilen iklim değişikliği inkarcıları ve fosil yakıt sondajı ve yakma şampiyonlarını ele alıyoruz.
Donald Trump’ın kabine görevlerine ve çevre ve iklim konularıyla ilgili kurumlara atadığı kişiler için iki kriter vardır: 1) Trump’ın genel faşist gündemiyle kesin ve sorgusuz siyasi ideolojik uyum; ve 2) küresel ısınma ve iklim değişikliğinin bilimsel olarak ortaya konmuş gerçekliğini ve bunun ekosistemler ve insan uygarlığı için oluşturduğu varoluşsal tehdidi inkar etmek. Bunlar, yönetimde üst düzey görevlere kabul edilmek için işaretlenmesi gereken iki kutudur.
Trump’ın kendisi, aslında çok sayıda kanıtla sağlam bir şekilde temellendirilmiş olmasına rağmen, iklim değişikliğini inkâr etmekle övünmesiyle ünlüdür. Trump kampanyasını “ sondaj bebeğim sondaj” sloganıyla yürüttü ve kömür, gaz ve petrol madenciliğini ve sondajını kısmen bile olsa kısıtlayan tüm yasalara veya hükümet politikalarına son verilmesi çağrısında bulundu. Biden petrol sondajı konusunda rekor kırıp çevreye büyük zarar verirken (ve “çevreci başkan” olarak poz verirken), Trump bunu kısıtlıyormuş gibi bile yapmayacaktır.
Teksas’ta petrol pompaları. Biden-Harris yönetimi altında ABD, herhangi bir zamanda herhangi bir ülkeden daha fazla ham petrol üretti. Fotoğraf: AP
Bu durdurulmadıkça -ki durdurulmasının tek yolu devrimdir- gezegendeki pek çok yaşam biçiminin yok olma hızı daha da korkunç bir şekilde artacaktır.
İklim değişikliği gerçektir. İklim değişikliği temel olarak kömür, gaz ve petrolün (“fosil yakıtlar”) toplumun makinelerini çalıştırmak için kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Bu yakıtların kullanımı, ısıyı atmosferde hapseden ve sıcaklığını yükselten gazları serbest bırakmaktadır. Bu ısınma süreci, bilim insanlarının son derece tehlikeli olacağı konusunda uyardığı bir eşiği aşmış durumda. Orman yangınları, kasırgalar ve kuraklıklardaki hızlı artış ve türlerin yok oluşundaki keskin yükseliş, tersine çevrilmediği takdirde yaşanacak felaketin erken uyarı işaretleridir. Sadece gaz, kömür ve petrol kullanımında büyük ve hızlı bir kesintinin bunu durdurma şansı vardır.
İklim değişikliği Endonezya’da kuraklığın yanı sıra sellere de neden olmuştur.
Trump, tıpkı bir ahmak gibi, bilim insanlarının vardığı sonuçların büyük bir “aldatmaca”, bir yalan olduğunu söyleyip duruyor. Ancak iklim bilimciler arasında tehlikeye ilişkin temel mutabakat düzeyi, inanılmaz miktarda araştırmadan elde edilen gerçek kanıtlara dayanmaktadır. Bir aldatmacadan ziyade, bu bilimsel sonuçların kendileri, fosil yakıtların kullanılmaya devam etmesinde büyük pay sahibi olan kapitalist-emperyalistlerin bizzat desteklediği baskı ve inkar kampanyalarının hedefi olmuştur. Demokratlar iklim bilimine önem verdiklerini ve bir şeyler yaptıklarını iddia ediyorlar. Bunu, gerçekten ve çoğu zaman derinden endişe duyan ve hatta bu konuda acı çeken milyonları kendilerine çekmek için yapıyorlar – ama bu tam bir ikiyüzlülük. Yine, Biden başkanlığı fosil yakıt üretiminde tüm rekorları kırdı.
Trump, tıpkı bir ahmak gibi, bilim insanlarının vardığı sonuçların büyük bir “aldatmaca”, bir yalan olduğunu söyleyip duruyor. Ancak iklim bilimciler arasında tehlikeye ilişkin temel mutabakat düzeyi, inanılmaz miktarda araştırmadan elde edilen gerçek kanıtlara dayanmaktadır. Bir aldatmacadan ziyade, bu bilimsel sonuçların kendileri, fosil yakıtların kullanılmaya devam etmesinde büyük pay sahibi olan kapitalist-emperyalistlerin bizzat desteklediği baskı ve inkar kampanyalarının hedefi olmuştur. Demokratlar iklim bilimine önem verdiklerini ve bir şeyler yaptıklarını iddia ediyorlar. Bunu, gerçekten ve çoğu zaman derinden endişe duyan ve hatta bu konuda acı çeken milyonları kendilerine çekmek için yapıyorlar – ama bu tam bir ikiyüzlülük. Tekrar ediyorum, Biden başkanlığı fosil yakıt üretiminde tüm rekorları kırdı.
“Sistemin” Hatalı Olduğunu Söylemek Gerçekte Ne Anlama Geliyor?
Hem Trump’ın hem de Biden’ın yaptıklarının temelini oluşturan ve nihayetinde onları yönlendiren kapitalizm-emperyalizm SİSTEMİ’dir. Fosil yakıtlara 700 milyar doların üzerinde muazzam miktarda sermaye yatırılmıştır. Bu yatırımlara sahip olan ve kontrol eden kapitalistler böylesine büyük bir yatırımdan vazgeçemezler – bu onların mahvolması anlamına gelir ve başka bir kapitalist yönetimi ele geçirir. Bunlar bu genişle ya da öl sisteminin yasalarıdır. Bu kapitalistler ve kapitalist-emperyalist uluslar için geçerlidir. Gezegene hükmetme savaşından bir şekilde “çekilmeye” çalışan her kapitalist-emperyalist ülke, “çekilmeyen” rakipleri tarafından ezilecek, hükmedilecek ya da ele geçirilecektir. (Bu konuda daha fazla bilgi için buraya ve buraya bakabilirsiniz).
Kapitalizmin kurallarına göre telafi edilmesi gereken sadece devasa yatırımlar değildir. Farklı kapitalist-emperyalist güç blokları dünyanın stratejik hakimiyeti için birbirleriyle mücadele ediyor. Petrol üzerindeki kontrol bu hakimiyet için hayati önem taşımaktadır ve bu hakimiyet için gerekli olan tüm ordular petrole bağlıdır. Tüm bu nedenlerle, ihtiyaç duyulan sarsıcı dönüşüm ancak kapitalizm-emperyalizm sistemine karşı devrimle ve Bob Avakian tarafından kaleme alınan Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet Anayasası temelinde yeni bir sistemin kurulmasıyla gerçekleşebilir.
Trump Demokrat Partinin İkiyüzlülüğünden Vazgeçiyor ve Tüm Sınırları Kaldırıyor
Demokratların iklim bilimine gösterdikleri ikiyüzlü yaklaşım ve bazı kamu arazilerinde petrol sondajına getirilen cüzi sınırlamalar bile Trump için çok fazla.
Trump’ın ABD’nin “enerji egemenliği” olarak adlandırdığı programının temel unsurları şunlardır:
Petrol ve doğal gaz üretiminin ve doğal gaz ihracatının daha da büyük ve pervasızca genişletilmesinin teşvik edilmesi.
Küresel ısınmayı sınırlandırması ve iklim değişikliğinin etkilerini ele alması beklenen uluslararası bir anlaşma olan Paris İklim Anlaşmasından, Trump’ın 2016’da yaptığı gibi, ABD’yi bir kez daha geri çekmek. Bu anlaşma ne kadar etkisiz olursa olsun Trump, ABD emperyalizminin küresel büyük güç manevralarında petrol ve doğalgazı silah olarak kullanma kabiliyetine, ne kadar yetersiz ve sembolik olursa olsun, hiçbir kısıtlama getirmek istemiyor.
Yenilenebilir (örneğin güneş/rüzgar) enerji için federal yatırımları ve desteği kesmek.
Kamyonlardan, enerji santrallerinden ve fabrikalardan kaynaklanan karbon emisyonlarına ilişkin mevcut -ama son derece yetersiz- düzenlemeleri ve standartları geri almak.
İklim bilimine saldırmak ve hükümetin her kademesinde iklim bilimcileri susturmak.
Bu faşist gerçeklik inkârcılarının Trump yönetiminde gerçekleştirmek için yanıp tutuştukları korkunç çevre tahribatı, fosil yakıtların yakılmasındaki artış ve iklim bilimine saldırı da dâhil olmak üzere,hiç kimse Trump rejiminin tamamına razı olmamalı ve her dürüst insan buna karşı çıkmalıdır. Şimdi bir şekilde kenara çekilmek ya da kendine acımak veya “iyileşmek” için “zaman ayırmak” ahlaki açıdan kabul edilemez ve siyasi açıdan -ve kelimenin tam anlamıyla- intihara meyillidir. Kapitalizm-emperyalizm reformu çerçevesine tutunmak ve gezegene yönelik bu faşist saldırıyla mücadele etmek için Demokrat Parti’ye bel bağlamak da aynı derecede (ve bazı açılardan daha da fazla) ölümcüldür.
Bir yol var – sadece buna direnmek için değil (ki şu andan itibaren enerjik bir şekilde yapılmalı), kapitalizmin-emperyalizmin çılgın ve intihara meyilli kısıtlamalarından ve kurallarından kurtulmuş yepyeni bir sisteme ulaşmak için. Yeni, devrimci hükümetin “insanlığın gerçekten yeryüzünün uygun bekçileri olabileceği bir dünyayı var etmek amacıyla, halihazırda akut olan ve hızla hızlanan çevresel krizi ele almak için hızlı, sistematik ve etkili bir şekilde hareket edeceği” sosyalist bir sistemden bahsediyoruz. Bunun nasıl yapılabileceği Kuzey Amerika’daki Yeni Sosyalist Cumhuriyet için Anayasa’da somut bir şekilde ortaya konmuştur.
Gerçek bir devrim ve yepyeni ve daha iyi bir dünya için mücadelenin bir parçası olarak bu faşist rejimi yenmek üzere devrimci mücadeleyi üstlenmede devrimci komünistlere (revcoms) katılın. Sadece bir devrim ve Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet Anayasası temelinde örgütlenmiş yeni bir sosyalist toplum, dünya halklarının kendilerini özgürleştirmeleri ve iklim krizi ve çevre kriziyle başa çıkmaları için bir yol açabilir.
İnsanlık Adına, Faşist Bir Amerika’yı Kabul Etmeyi REDDEDİYORUZ.
Daha İyi Bir Dünya MÜMKÜN.
Bu Ülkedeki Mevcut Kapitalist-Emperyalist Sistem ve Hükümet Kurumları Kaldırılmalı ve Dağıtılmalı ve Yerine KUZEY AMERİKA’DAKİ YENİ SOSYALİST CUMHURİYET ANAYASASINA DAYALI YENİ, SOSYALİST BİR SİSTEM GETİRİLMELİDİR.
Özel Bir Mesaj: Trump/MAGA Faşistlerinin Her Birine Lanet Olsun!
Editörün Notu: Okumakta olduğunuz yazı Bob Avakian’ın 107 Nolu mesajıdır. Yazıyı orijinal dilinde okumak için tıklayınız.
Özel Bir Mesaj: Trump/MAGA Faşistlerinin Her Birine Lanet Olsun!
Trump/MAGA Faşistlerinin Her Birine Lanet Olsun!
Ve bize bu faşistlerle “iyi geçinmemizi” ve “iyi oynamamızı” söyleyen herkese de lanet olsun!
Trump’ı destekleyen insanlarla, onları kendi koşullarında “anlamaya” çalışmaktan iyi bir şey çıkmaz. Kim olurlarsa olsunlar – ve bunu yapmak için hangi nedeni ya da rasyonalizasyonu öne sürerlerse sürsünler – içerdiği her şeyiyle birlikte faşizmi destekliyorlar. (Daha önceki bir dizi mesajda, en son 105 numaralı mesajda, bunun ne anlama geldiğini çok açık bir şekilde ortaya koydum – bu faşizmin gerçek dehşeti – bir bütün olarak bu kapitalizm-emperyalizm sistemi tarafından işlenen devam eden dehşetin üstüne).
Trump’ı destekleyen insanlar hatalı olduklarını kabul etmedikçe ve MAGA faşizmini destekleyerek yaptıklarıyla yüzleşmedikçe, onlarla “iyi geçinmenin” ilkeli bir yolu olamaz; ve bunun yerine, onlarla herhangi bir ilişki içindeyken, desteklemekten ve olanak sağlamaktan sorumlu oldukları faşizmle sert bir şekilde yüzleştirilmeleri ve hesap sorulmaları gerekir.
Bir kez daha: Zaman moral bozma ya da umutsuzluğa kapılma zamanı değildir ve kesinlikle faşizm ve onu destekleyenlerle “ortak zemin” bulmaya yönelik tamamen yanlış ve son derece zararlı girişimlerin zamanı da değildir.
İhtiyaç duyulan şey, bu faşizme meydan okuyan ofansif bir yönelimdir – cesur bir meydan okuma ve bunların herhangi biriyle birlikte gitmeyi kararlı bir şekilde reddetmedir – şimdi ve sürekli bir şekilde.
Ve: Bu faşizme ve bu faşizmi doğuran tüm sisteme ve diğer tüm vahşetlerine (bu mesajlar aracılığıyla bir bütün olarak ışık tuttuğum ve revcom.us adresindeki American Crime serisinde kapsamlı ve derinlemesine analiz edilen vahşetler) karşı haklı bir öfke ve devrimci kararlılık zamanıdır.
Esad’ın Devrilmesi, Suriye’nin ve Bölgenin Geleceği ve İnsanlığın Çıkarları Nerede Yatıyor?
27 Kasım’da İslamcı köktendinci bir örgüt olan Heyet Tahrir el-Şam’ın (HTŞ) ve akabinde Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusunun (SMO) rejime karşı başlattığı saldırı hamlesi sonucunda Suriye’de 24 yıllık Beşar Esad ve 60 yıllık Baas dönemi sona erdi. Askeri faşist diktatörlüğün sona ermesi, geçiş hükümeti için konuşmaların başlaması ve HTŞ’nin “İslami prensiplere” dayanan ancak her nasılsa “kapsayıcı” bir yönetim oluşturacağını iddia etmesiyle beraber ilerleyen sürecin sonunda yarının Suriye’sinin tam olarak neye benzeyeceğini bilemesek de bölgesel ve küresel gericilerin kendi çıkarlarını ilerletmek için bu sürekli değişen tabloda keskin bir mücadele içerisinde olduklarını ve mevcut durumun bölge halkları için pozitif bir sonuca kabil olmadığını bilmek önemlidir.
Sürecin Tarihsel Arkaplanı
Suriye ve Ortadoğu’daki çelişkilerin bu biçimiyle açılmasının tarihsel olarak başat nedeni emperyalizmin bölgedeki uzun yıllara dayanan tahakkümüdür. Birinci Paylaşım Savaşının bitimiyle beraber İngiliz ve Fransız emperyalizmi Ortadoğuyu kendi arasında paylaşmış, ilerleyen süreçte de vekil güçler aracılığıyla bölgedeki varlığını askeri ve ekonomik olarak sürdürmeye devam etmiştir. Bu süreçte Suriye, Fransa yönetiminde kalmış; askeri darbeler ve siyasi çalkantıların akabinde, 60 yıllık bir süre boyunca askeri faşist bir diktatörlük tarafından yönetildi. Son on yıldaysa Suriye’deki rejimin siyasetinde belirleyici olan iki güç emperyalist Rusya ve İslamcı köktendinci bir teokrasi olan İran İslam Cumhuriyeti olmuştur. Sonuç olaraksa emperyalizmin tahakkümü, askeri faşist diktatörlük altında çektikleri acıların üzerine Suriye halkları on yılı aşkın devam eden korkunç bir iç savaşla daha da yıkıldı. 6 milyon insan mülteci durumuna geçerken daha fazlası ise ülke içerisinde yerinden oldu. Ülke nüfusunun %90’ı yoksulluk sınırının altında yaşarken 17 milyon kişi insani yardıma muhtaç.
Sürecin Aktörleri Kim? Kim Hangi Çelişkilerden Faydalanarak Ne İstiyor?
Suriye’de hızlı bir şekilde yeni boyutlara gelen farklı çelişkiler birbirleri ile de çelişki ve rekabet halinde olan pek çok unsur ve daha geniş anlamda bölge ve dünyadaki çelişkilerin ilerlemesiyle ilgilidir.
Esad rejiminin karşısında konumlanan ve kimi zaman birbirleriyle de rekabet halinde olan pek çok Sünni cihatçı örgüt bulunmaktadır, HTŞ ve Daeş bunlara verilebilecek örneklerdir. Batı medyasının şekere bulamalarına ve Colani gibi önderlerin imaj değişkliğine rağmen bu unsurlar gericiliğin en karanlık hallerinden biri olan dinci köktendinciliği savunmakta, birbirlerinden yorumsal anlamında farklılaşsalar dahi İslami bir yönetim ile yönetmek istemektedirler. Ancak ideolojik koşullarının haricinde bölgedeki cihatçılarda uluslararası çelişkilerden faydalanmaya ve sürece buna göre müdahale yapmaya çalışmaktadırlar. 2018 yılında bölge üzerinde kontrolünü güçlendiren ve çatışmaların şiddetini azaltan rejimin birkaç gün içerisinde düşmesi de hem emperyalistler hem de 7 Ekim’in ortaya çıkardığı yeni bölgesel çelişkiler ekseninde yaşanabilmiştir. Rusya’nın kanlı Ukrayna bataklığında hapsolması ve İran ile “Direniş Ekseninin” özellikle de Hizbullahın zayıflaması verili bir süreçte belirleyici olanın dünya sahnesi olduğunu, dünya olup bitenlerin Suriye’de nasıl patladığını ortaya koymaktadır.
İç savaşın en kızgın dönemlerinde sunduğu hava desteği ile Rusya, askeri ve stratejik desteği ile İran’ın sürece istedikleri gibi müdahil olamamaları kendi zorunluluklarıyla ilgilidir. Ukrayna’daki savaşta 500.000’i aşan kayıp veren Rus emperyalizmi için yoğunlaştırılmış bir şekilde birden fazla cephede savaş yürütmek çok mümkün gözükmemekte ve Rusya Trump göreve gelene kadar Ukrayna’da ilerleme kaydetmek istemektedir. İran ise Suriye’deki üst düzey askeri komutanlarının İsrail tarafından suikastle öldürülmesi ve Lübnan’da Hizbullahın sıkışması, Şii milislerin M5 karayolunun kesilmesiyle devreye girememesi gibi pek çok çelişki karşısında hareket edememiştir. Mevcut durum Rus emperyalizmi için kritik öneme sahip, Latakya’da bulunan iki askeri üssün ne olacağı meselesini de gündeme getirmektedir. Nitekim bu üsler Rusya’nın Akdeniz ve ötesinde askeri faaliyetinin temel direği gibidir. Libya, Sudan ve Orta Afrika’daki varlığını sürdürmesi için elzemdir çünkü bu üslerin olmaması demek Rusya’nın askeri operasyonlarını Türkiye üzerinden yürütmesi veya Baltık Denizi üzerinden güçlerini Akdenize taşıması anlamına gelir. Her ikisi de Rus emperyalizminin çıkarlarına ters düşmektedir.
ABD emperyalizmi ve onun askeri karakolu İsrail, Rusya ve İran’ın bir müttefikinin oyun dışı kalması ile bölgedeki tahakkümünü güçlendirmek için adımlar atmaya başlamıştır. İsrail, objektif olarak rejim değiştiği için 1970’li yıllarda yapılan antlaşmaların artık kadük hale geldiğini Golan Tepeleri ve Suriye sınırının içerisinde on kilometreyi aşan bir bölgenin durumunun değişmesi gerektiğini hemen açıklamış havadan belirli hedefleri vurarak yeni bir işgalin sinyallerini vermişken Netayahu -namı diğer Neten-Nazi- ve Siyonist liderlik hem ideolojik hem de stratejik bir noktadan “Büyük İsrail” sınırlarına geçme naraları atmaktadır. İran’ın ikmal hatlarının kesilmesinin ABD ve İsrail’in memnuniyetle karşıladığı doğru olsa da bu çelişkilerin nereye evrilebileceği de belirsizdir. SSCB karşısında bölgedeki tahakkümünü sürdürebilmek için seküler milliyetçi ve devrimci hareketlere karşı desteklediği İslamcı unsurların daha sonra ABD’nin bölgedeki çıkarları için en büyük tehdide dönüştüklerini unutmamak önemlidir.
Suriye’nin egemenliğini bifiil ihlal eden, bölgedeki cihatçıları destekleyen ve farklı noktalarda onlarca askeri gözlem noktası barındıran Türkiye özgülünde ise Esad rejiminin devrilmesi ve ortaya çıkan karışıklık hali Türk hakim sınıfları için hem Kürt Hareketine karşı saldırı cephesini genişletme hem de bölgede karar merci güç olma neo-osmanlıcı ideolojik hülasaları için bir fırsat niteliği taşımaktadır. Eğitip beslediği SMO güçleri ile vakit kaybetmeden Menbiçe başlattığı işgal hareketi bunun en büyük göstergelerinden biridir. Türkiye emperyalist bir devlet olmamasına rağmen bölgesel gerici bir güçtür ve Suriye’de halk kitlelerin yaşadıkları acıların önemli bir müssebibidir. Türk hakim sınıfları hem ideolojik hem de ekonomik çıkarlarıyla uyumlu gördükleri biçimde iç savaşın başlamasından bu yana durmaksızın Daeş de dahil cihatçı çeteleri desteklemiş kimini kendi ülke sınırları içerisinde rejimle savaşmaları için ABD ile eğit-donat taktiğiyle yetiştirmiş kimini ise Kürt halkını bastırmak, ülke içerisinde terör ve korku iklimi yaratabilmek adına yönlendirmiş, görmezden gelmiştir. Türkmenlere yardım adı altında tırlarla taşınan silahlar, yüzlerce devrimcinin, ilericinin ve yurtseverin öldürüldüğü bombalı saldırı faillerinin istihbaratın takibinde olduğu ancak kati suretle müdahale etmeden sadece izledikleri bugün cesur gazeteciler sayesinde öğrendiğimiz bilgilerdir.
Türk hakim sınıfları-ister faşist-İslamcı ister “liberal” olsunlar- için kırmızı çizgi Kürt ulusunun herhangi bir statü kazanmasıdır. 30 yıl boyunca Barzanilerle kol kola yürüyüp 2003 yılında bölgesel Kürt yönetimine ilk itaraz edenlerin Türk hakim sınıfları olduğu hatırlanmalıdır. Ancak Erdoğan’ın Kuzey Kürdistanda yükselme taktiği ve Barzani’nin PKK karşıtı çizgisi -Barzaniye bağlı güçler Kuzey Kürdistan’da AKP için çalışmaya başladılar- Türk hakim sınıflarını Barzani yönetimini nispeten kabul eden duruma çekmiştir. Hakim sınıfların ısrarla “terör sorunu” diyerek Kürt halkını bastırmak için her türlü vahşeti hayata geçirirken yine ülkenin resmi terör örgütleri listesinde yer alan HTŞ ile kol kola hareket etmesi aslında Türk hakim sınıflarının ve özel olarak bu rejimin ne derece kuduz bir şovenizmle hareket ettiğini bir kez daha göstermektedir.
İnsanlığın Çıkarları Nerede Yatıyor?
Suriye’de sahada aktif olan unsurların HİÇBİRİ insanlık için özgürleştirici bir vizyona sahip değildir. Ne Esad rejimi ve onun gerici destekçileri Rusya ve İran ne bölgedeki en büyük yıkımlara ve acılara sebebiyet veren ABD ve onun askeri karakolu soykırımcı İsrail ne de her türlü imaj çalışmalarına rağmen cihatçı köktendinciler. Öte yandan taşıdığı pozitif demokratik muhteva ve ilerici yanlarına rağmen bölgedeki Kürt Hareketinin vizyonu da kesinlikle insanlığın kurtuluşunu sağlayabilecek bir vizyon değildir.
Bununla beraber bir önceki yazımızda da söylediğimiz gibi:
Suriye halkları, Ortadoğu halkları ve dünyadaki halk kitleleri için özgürleştirici bir vizyonu “mevcut olanın politikası” üzerinden okumak ve buna göre gericiler arasında taraf seçmek devrimcilik değil yenilgiciliktir ve bunun halk kitlelerine hiçbir faydası yoktur.Emperyalist gericiler, bölgesel gericiler ve İslamcı köktendinci güçler arasında seçim yapmak zorunda değiliz. Bölgede yaşanan ve durmak bilmeyen savaşlardan, bölgenin gerici “ağababalarının” kanlı hesaplaşmalarından, ABD’nin desteğiyle ve İsrail eliyle yapılan soykırımdan, yerinden edilen milyonlarca insandan, insanlığın kültürel mirasının ve çevrenin bitmeyen talanından, cihatçı köktendincilerden ve emperyalizmin dur durak bilmeyen kanlı müdahalelerinden bıkıp usanmış olan ve bunların olmadığı bir dünya isteyen herkesin acil olarak Bob Avakian’ın mimarı olduğu yeni komünizmle ilgili çalışmaya başlaması ve gerçek bir devrim hareketinin parçası olmaları can alıcı bir zorunluluktur.
Suriye, Halepte Yaşanan Çatışmalara İlişkin Oryantasyon Notları:
Bundan birkaç gün önce Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) önderliğindeki cihatçı çeteler Suriye’nin en büyük şehirlerinden biri olan Halep’e sürpriz bir saldırı harekatı başlattı. Bu sırada Türkiye’nin desteklediğibaşka bir cihatçı çete oluşumu olan “Suriye Milli Ordusu” (SMO) İdlib üzerinden hem Esad güçlerine hem de YPG öncülüğündeki Kürt güçlerine saldırmıştır. Halep’e yönelik bu saldırının sürpriz niteliği Rusya ve İran’ın yoğun desteğiyle Esad rejiminin Halep’teki “muhalif” fraksiyonları şehirden çıkartmasından bu yana şehirdeki gücünü hemen hemen 2015 yılından itibaren konsolide etmiş olmasıydı. Bu süreçte Rusya’nın hava saldırıları belirleyici olmuştu.
Cihatçı güçlerin bir kez daha Halep’i ele geçirme noktasına gelmiş olmaları, şehrin kontrolünü tutup tutamayacaklarından bağımsız olarak dünyadaki ve bölgedeki çelişkilerüzerinden okunmak zorundadır. Nitekim Esad rejiminin askeri olarak başarılı olmasında belirleyici olan üç unsur; Rus hava gücünün aktif kullanımı, başta Hizbullah olmak üzere İran’ın Şii vekil milisleri ve İran Devrim Muhafızları komutanlığının çatışmalara önderlik etmesidir. Rus emperyalizmi özellikle Trump’ın göreve gelmesinin beklenmesiyle Ukrayna Savaşında oluşan belirsizlik ortamında daha agresif bir şekilde ilerlemekte ve bütün NATO’nun silahlarıyla kuşanmış adeta bir yem konumundaki Ukrayna güçleriyle çatışmaların yoğunlaşmasına bağlı olarak dünyanın başka bölgelerindeki çatışmalar üzerindeki etkisi zayıflamıştır. Hizbullah güçleri ise İsrail’in Gazze’deki soykırımı ve savaş alanını genişleterek Lübnan’a katliamcı saldırıları sonucu Suriye cephesinde zayıflamış bir pozisyondadır. Savaşın diğer belirleyici unsuru olan ve hem vekil güçleriyle savaşta yer alan ancak en önemlisi askeri sürece önemli kumandanlarıyla önderlik eden İran’ın Suriye’deki kritik konumdaki askeri kumandanlarının çoğunun İsrail tarafından suikastle öldürülmüş olmasıdır.
Objektif durum böyle olmakla beraber HTŞ ve türevi fraksiyonlar Batı medyasının lanse ettiği gibi “isyancı” veya “muhalif” değillerdir. HTŞ, Suriye El-Kaidesinden kopan İslamcı köktendinci cihatçı bir örgüttür. Batı emperyalizmi kendi çıkarlarına ters düşmediği ve düşmanını zayıflattığı ölçüde en gerici unsurlara dahi sahip çıkmaktadır. Bununla beraber cihatçılığın karşısında “seküler” olmasından kaynaklı Esad rejimini desteklemek, iç savaşa kadar bölgenin en güçlü gerici unsurlarından birini desteklemek demektir. Bu da bizi bölgedeki belirleyici çelişkiolan iki miadı dolmuşlar çelişkisine getirmektedir. Bob Avakian dinamiklerini derinlemesine analiz ettiği bu çelişkiyi şu şekilde anlatmaktadır:
Buradaki çekişmede bir yanda Cihad diğer yanda McDünya/McHaçlıSeferi’ni görürüz, bunlar insanlığın sömürgeleştirilen ve ezilen ve tarihsel olarak miadı dolmuş katmanlarına karşı, emperyalist sistemin tarihsel olarak miadı dolmuş egemen sınıfı şeklinde bulunurlar. Bu iki gerici kutup birbirlerine karşı olsalar da aslında birbirlerini güçlendirirler. Eğer bu “miadı dolmuşlardan” birinin yanında yer alırsanız, en sonunda ikisini de güçlendirirsiniz.”
Farklı özgüllüklerde farklı formlar alabilecek olmasına rağmen Ortadoğuda bugün belirleyici olan çelişki iki miadı dolmuşlardır, bu çelişkiyi görmeksizin Ortadoğuda yaşadığımız bu karanlık tabloya ışık tutabilmekte mümkün değildir.
Erdoğan’ın temsil ettiği İslamcı-Türkçü faşist rejim SMO da dahil olmak üzere bölgede hareket eden cihatçı güçler için sağlam bir dayanak noktasıkonumundadır. Erdoğan rejimi; Suriye’nin egemenliğini, “sınırlarını terörden korumak” bahanesiyle-aslında kuduz bir şovenizmle- defalarca kez düzenlediği askeri operasyonlarla ihlal eden, bifiil İdlib’de onlarca askeri gözlem noktası ve askeri personeliyle devamlı olarak çiğneyen bir pozisyondadır. Rejim, bölgedeki çelişkileri hem kendi karşı karşıya zorunluluklardan kaynaklı hem de neo-Osmanlıcı diyebileceğimiz büyük bölgesel güç olma ideolojik hülasaları için devamlı olarak kızıştırmaktadır ve bunu yaparken defalarca kez faş olmuştur. Rejimin Türkiye içerisindeki kamplarda cihatçı çeteleri yetiştirdiği, Türkiye’den “bölgedeki Türkmenlere yardım” adı altında Daeş de dahil köktendinci çetelere askeri ekipman tedarikinde bulunduğu rejimin baskılarına rağmen çalışan gazeteciler tarafından ortaya çıkarılmıştır. Dolayısıyla rejimin dışişleri bakanı Hakan Fidan’ın “yeni bir göç dalgasını tetikleyecek hiçbir eyleme girişmeyiz”, “dahlimiz yok” açıklamaları Erdoğan rejiminin bölgeyi devamlı destabilize ettiği tarihsel hakikatini hızlıca gizleme girişimidir.
Suriye halkları, Ortadoğu halkları ve dünyadaki halk kitleleri için özgürleştirici bir vizyonu “mevcut olanın politikası” üzerinden okumak ve buna göre gericiler arasında taraf seçmek devrimcilik değil yenilgiciliktir ve bunun halk kitlelerine hiçbir faydası yoktur.Emperyalist gericiler, bölgesel gericiler ve İslamcı köktendinci güçler arasında seçim yapmak zorunda değiliz. Bölgede yaşanan ve durmak bilmeyen savaşlardan, bölgenin gerici “ağababalarının” kanlı hesaplaşmalarından, ABD’nin desteğiyle ve İsrail eliyle yapılan soykırımdan, yerinden edilen milyonlarca insandan, insanlığın kültürel mirasının ve çevrenin bitmeyen talanından, cihatçı köktendincilerden ve emperyalizmin dur durak bilmeyen kanlı müdahalelerinden bıkıp usanmış olan ve bunların olmadığı bir dünya isteyen herkesin acil olarak Bob Avakian’ın mimarı olduğu yeni komünizmle ilgili çalışmaya başlaması ve gerçek bir devrim hareketinin parçası olmaları can alıcı bir zorunluluktur.
Faşizmi Reddetmek ve Direnişi Örgütlemek
Editörün notu: Aşağıda yer almakta olan iki yazı Bob Avakian tarafından 24 ve 25 Kasım tarihlerinde yayınlanan mesajlardır. Okumayı kolaylaştırmak adına yenikomünizm.com editörleri tarafından tek başlık altında birleştirilmişlerdir. İlk mesaj Trump/MAGA faşizminin neden kabul edilmemesi gerektiğini ve bu rejimle faşizmin niteliğini incelerken ikinci mesaj ise faşist saldırılar karşısında hedef haline gelen insanların haklarını ve yaşamlarını korumanın önemiyle beraber faşizme karşı mücadelenin sisteme karşı mücadeleyle birleşmesi ihtiyacını vurgulamaktadır. Bahsi geçen mesajlar Bob Avakian’ın farklı sosyal medya mecralarında yayınlanan Revolution 105 ve 106. mesajlarıdır.
HAYIR, Bu Trump/MAGA Faşizmine Direnmeyi Reddetmek ve Onu Kabul Etmek Her Şeyi İyi Yapmayacak!
[Bob Avakian – REVOLUTION– 105: Bazı büyük soruları yanıtlamak ve tehlike arz edecek derecede hatalı argümanları bertaraf etmek.]
İlk olarak, pek çok insanın üzerinde net olmadığı şu temel soru: Faşizm nedir ve özellikle de bu Trump/MAGA faşizmi nedir?
Faşizm, baskıcı bir sistemin açıkça, gizlenmeden işleyen diktatörlüğüdür. Trump/MAGA faşizmi kapitalizm-emperyalizm sisteminin bu ülkedeki (insanların ve çevrenin kapitalist-emperyalist yağmacıları arasındaki en güçlü ülke) açık, gizlenmemiş diktatörlüğünü temsil etmektedir.
82, 83 ve 84 numaralı mesajlarımda buna daha detaylı bir biçimde değinmiştim, ancak bazı önemli noktaları burada özetlemek gerekirse:
İnsanları bunların doğru, bilimsel bir anlayışına ulaşmaktan alıkoyup yanlış yönlendirmek için sürekli yapılan girişimlere rağmen kapitalist sınıfın iktidarı, her şeklinde aslında bir diktatörlüktür: kapitalist sınıfın siyasi iktidar ve özellikle de polisi ve askeriyle “meşru” askeri güç ve şiddet üzerindeki tekelidir. Bu diktatörlük, kapitalist sınıfın ekonomiye -neyin üretildiğine, nasıl üretildiğine, ürünlerin ve hizmetlerin nasıl değiş tokuş edildiğine (satıldığına) ve bundan elde edilen gelirlere- hükmetmesine dayalıdır.
Kapitalist diktatörlüğün “demokratik” formunda, bütün bunlar kapitalist sınıfın iktidarı ve kapitalist sistemin baskıcı ilişkileri temelinde, bu sistem ve ilişkilerle sınırlı ve bu sistem ve ilişkilere tabi olsa da insanlar farklı seviyelerde belirli haklara sahiptirler ve “hukukun üstünlüğü” genel bir prensip olarak uygulanmaktadır. (Günümüzde bu, kapitalizm-emperyalizm sistemidir. Kapitalizm-emperyalizm, kapitalizmin bir süredir uluslararası bir sömürü ve baskı sistemi haline gelmiş olduğu gerçeğini yansıtmaktadır.)
Kapitalist diktatörlüğün faşist formunda ise “hukukun üstünlüğü” esasen faşistler ne derse odur, insan hakları şöyle veya böyle açıkça faşistlerin izin verdikleriyle sınırlıdır ve bu haklar da sadece faşistlerin iktidarıyla uyumlu geçinenlere sağlanır.
İlk Trump rejimi hakkında 2017 yılında yaptığım konuşmada (The Trump/Pence Regime Must Go! [Trump/Pence Rejimi Gitmeli!]) açıkça bahsettiğim üzere Trump/MAGA faşizminin programı ve politikası şöyledir:
İnsan hak ve özgürlüklerine acımasızca saldırmak ve açıkça geri kafalılığı ve adaletsizliği desteklemek; kendilerinden alçak ya da ülke üzerinde bir leke olarak gördüklerine karşı soğuk kanlı bir kötülük veya bir umursamazlık ile hareket etmek; sağlık hizmetlerine erişimi olmazsa acı çekecek ve hayatını kaybedecek milyonlara sağlık hizmetlerini reddetmeyi görev edinmiş; kadınları kaba bir biçimde yağma objelerine, kürtaj ve doğum kontrolü hakkı olmayan çocuk doğurucularına, kocalarının ve genel olarak erkeklerin hizmetkârlarına indirgemek; iklim değişikliği bilimini reddetmek, evrim bilimine saldırıda bulunmak ve genel olarak bilimsel yöntemi bir kenara itmek… Müslümanlara, göçmenlere ve iç şehirlerdeki insanlara karşı devlet terörünü yoğunlaştırmak; “Önce Amerika” diye salyalar saçan beyaz üstünlenmeci, erkek üstünlenmeci ve LGBT karşıtı zehir saçan çetelere yardımcı ve destek olmak ve onları öne sürmek; bütün bunları gururla üstlenmek ve daha da kötüsünü yapma amacını açıkça beyan etmek.
Yakın zamandaki seçimde Trump bir tür “savaş karşıtı” aday gibi davransa da ilk iktidar döneminde birden fazla kez savaş nedeni olan eylem emri vermiştir ve birden fazla kez de nükleer silah kullanma tehdidinde bulunmuştur.
Şimdi Trump iktidara yeniden geldiğinde -bir önceki deneyiminden öğrenmiş, seçim yoluyla “düşmanlarını ortadan kaldırmış” ve açıkça belirttiği intikam duyusuyla hukuk alanında da aynısını yapmak için hamlelerde bulunmuş olarak- Trump çok daha kötüsünü yapmakta kararlı olacaktır.
Hope For Humanity on A Scientific Basis (revcom.us sitesinden de ulaşılabilir) [İnsanlık İçin Bilimsel Temelde Umut] içerisinde vurgulamış olduğum üzere, kapitalist diktatörlük her şekliyle halk kitleleri için son derece baskıcı olsa da ve ortadan kaldırılması gerekse de alelade faşist bir diktatörlük bu sistemin içine inşa edilmiş olan baskı, suç, yağma ve yıkımın daha açıktan ve daha saldırgan bir biçimde, yaygın olarak kullanılan insanların hakları iddialarının ve çevrenin üzerine titreme bahanelerine dayanmadan uygulanacağı anlamına gelecektir.
Bütün bunlar, bütün suçlarının yanı sıra bu faşizmin de büyümesini mümkün kılan sistem zaten bu sistemken bir ya da diğer şekilde bu faşizmle uyumlu olmanın ya da faşizme karşı çıkarken “bu sistemin kuralları içerisinde hareket etmenin” destekçisi olanlara bir yanıt olmalıdır.
103 numaralı mesajımda bahsettiğim üzere Demokratik Parti liderleri Trump’ın aslında bir faşist olduğu gerçeği hakkında konuşmakta en nihayetinde kendilerini zorunlu hissettikten sonra şimdilerde bu faşizmi desteklemekte ve uygulanmasını kolaylaştırmaktadırlar.
Demokratlardan ve onların temsil ettiği sistemden kopmamakta direten veya bunlara bağlı olan bazıları şunları söylüyor: “İyi olacağız. Nixon ve Reagan’ın altında hayatımızı sürdürebildik ve Trump ile de baş edebiliriz.”
Bu, özellikle de şimdiki dönemlerinde Trump/MAGA faşizminin temsil ettiği şeylerin Nixon ve Reagan ile alakalı olanların çok daha ötesinde bir boyutta, çok daha ilerisinde bir seviyede olduğu gerçeğini görmezden gelmektedir.
The Trump/Pence Regime Must Go(Trump Pence Rejimi Gitmeli!)isimli konuşmamdaki şu analizi anlamak kritik önem arz etmektedir: Nixon Cumhuriyetçi Parti içinde faşizm yönünde bir ilerlemeyi temsil etmiştir ve Reagan da bu yönde daha da ilerlemiştir. George W. Bush olayları faşist yönde daha da ileri taşıdıktan sonra ise 2017 yılında iktidara gelen Trump/Pence hükümeti topyekûn faşizme sıçrayışı gerçekleştirmiştir.
Şimdi Trump’ın 2020 yılındaki kabul etmeyi reddettiği yenilgisinden sonra yeniden iktidara gelmesiyle başka bir büyük, nitel sıçrayış gerçekleşmiştir: Bu faşizm üzerinde herhangi bir sınırlamayı veya zapt etmeyi kabul etmeyeceğini açıkça belirten intikamcı faşizm.
Trump bu korkunç faşist programı uygulamaya koymakta kararlıdır ve şimdiden hazırlıklara başlamış durumdadır. Sadece artan sayıda insanı içererek gerçekten kitlesel bir boyuta ulaşabilecek kararlı bir direniş Trump’ın engellenebileceği bir durumu yaratma olasılığına sahiptir.
Bütün bunlar Trump’ın şimdi seçimi kazandığı ve o yüzden “demokrasi adına” sonuçları kabul edip Trump’ın programını uygulamasına izin vermemiz gerektiği şeklindeki saçma sapan argümana verilecek cevaptır. Hitler de 1930’larda demokratik (“Weimar”) Almanya’nın “normal, meşru” işleyişi ile iktidara geldi, yani insanlar bunu ve bununla gelen korkunçlukları da kabul mü etmeliydi?!
Eğer günümüzde bu ülkede faşist Trump bu sistemin “normal” süreçlerinin sonucu olarak iktidara gelebiliyor (veya geri dönebiliyor) ise bu durum, bu faşizmi meşru ya da halkın kabul etmesi gereken bir şey yapmaz, aksine, kapitalizm-emperyalizm sisteminin tümünün tamamen çürümüş vetemelinden gayrimeşru doğasını açığa çıkartır.
Bunlar, Trump/MAGA faşizmine karşı kararlı bir mücadele verilmesi ve birleşilebilecek herkesle birleşilmesi gerekse de kapitalizm-emperyalizm sisteminin diğer suçlarıyla birlikte bu faşizmin temelini de kökünden sökmek için bu sistemi sonunda ortadan kaldırmanın ve yerine çok daha iyi bir sistemi inşa etmenin zorunlu olduğunu güçlü bir biçimde göstermektedir.
Trump/MAGA Faşizmi Tarafından Hedef Alınan İnsanların Haklarını ve Yaşamlarını Koruyun. Bu Faşizme ve Bu Faşizme Büyüme Şansı Tanıyan Bu Sisteme Karşı Hücuma Geçin.
İNSANLIK ADINA, FAŞİST BİR AMERİKAYI KABUL ETMİYORUZ!
BU SİSTEM TAMAMEN ÇÜRÜMÜŞ VE GAYRİMEŞRUDUR – YENİ BİR YAŞAM BİÇİMİNE VE TEMELDEN FARKLI BİR SİSTEME İHTİYACIMIZ VAR VE BUNU TALEP EDİYORUZ!
Bir önceki mesajımda (105) sıkça Trump/MAGA faşizmine teslim olmak ve onunla uyum içinde davranmak için bahane olarak kullanılan argümanlara yanıt verdim. Gerçek şudur ki Demokrat Parti görevlileri -ve hâkim sınıfın diğer “liberal” temsilcileri- şeylere temel olarak hatalı bir şekilde yaklaşacaklardır: “demokrasi” olarak hitap ettikleri bu katil, baskıcı kapitalizm-emperyalizm sistemine ve “özgür dünya” olarak bahsettikleri, kelimenin tam anlamıyla soykırımcı Amerika imparatorluğuna hizmet eden şeylerin temelinde. Bu hatalı yaklaşımların Trump/MAGA faşizmine karşı ve diğer suçlarının yanı sıra bu faşizme de imkân tanıyan sisteme karşı mücadelenin koşullarını ve sınırlarını belirlemesine izin verilmemelidir.
Hakim sınıfların parçası olmayan liberaller (ve “ilericiler”) bu faşizme karşı geniş bir birleşik hareket inşa edilmesinde, neyin bu faşizmin yükselmesine neden olduğunun araştırılmasında ve bunun çözümünün ne olduğunun anlaşılmasında önemli bir rol oynayabilirler ancak aynı zamanda bu liberallerin ve “ilericilerin” kendi zihinlerini açmaları, bu sistemin dışında ve bu sistemin sınırlarının ötesindeki fikirlerle ve çözümlerle dürüstçe yüzleşmeleri ve gerekli olan mücadele için daha dik durmaları gerekmektedir.
Seçimin sonucundan beri geçen zamanda, 102 numaralı mesajımdan başlayarak şunları vurguladım: Şimdi demoralize olma ve ümitsizliğe kapılma zamanı değildir – meşru bir öfke ve devrimci kararlık zamanıdır ve ihtiyaç olan şey cesurca bir baş kaldırma ve bunların hepsini kararlı bir biçimde reddetmektir -şimdiden başlayarak devamlı bir şekilde.
İNSANLIK ADINA, FAŞİST BİR AMERİKAYI KABUL ETMİYORUZ! boş bir slogan veya sadece genel bir karşıtlık beyanı değildir, Trump/MAGA faşizmine karşı kitlesel direnişi inşa etmek için aktif bir oryantasyondur.
En önemli boyutunda bu, birleşilebilecek herkesle birlik olmak, faşizme karşı protesto ve direnişte milyonlarca ve en nihayetinde on milyonlarca insanı mobilize etmek anlamına gelmektedir.
Aynı zamanda bunun önemli bir parçası da insanları haklarına ve hatta bizzat hayatlarına yapılan saldırılara karşı korumayı içerecektir. Bu savunma pek çok farklı boyutu içermek zorunda olacaktır: Hukuki ve siyasi savunma ve faşizmin hedefi olan insanlara yapılacak fiziksel saldırılara karşı savunma.
Faşistlerin ya da diğer baskıcı güçlerin insanları korkutma, insanlara karşı şiddet uygulama ve hatta insanları katletme hamlelerine karşı direnişte acilen yapılması gereken, gerçek bir cesaret ve yüreklilik gerektiren pek çok şey vardır. Hiç kimse üzerine sebepsiz ve adaletsiz saldırıların çağrısını yapmadığımı açıkça söylememe izin verin; ancak bu sistem altında ezilen ve şiddet gören ve doğru olanı temsil ettiği ve doğru olan için direndiğinden ötürü saldırıya uğrayanları korumak bir hak, bir ihtiyaç ve bir sorumluluktur.
Şimdi Trump’ın yeniden seçilmesiyle birlikte MAGA faşistleri heveslenmiş, Trump/MAGA faşizminin hedefleri olan göçmenlere, kadınlara, LGBT bireylere, Siyahi halka ve diğerlerine saldırmak ve onları korkutmak için güçlü bir desteğe sahip olduklarını hissetmişlerdir. Bu faşizmi yenmenin önemini fark etmiş kişilerin, bu faşistlerin saldırılarına karşı savunma inşa edilirken bu faşizme meydan okumakta ofansif bir oryantasyona sahip olmaları gereklidir.
Biz devkomların (devrimci komünistlerin) WE NEED AND WE DEMAND: A WHOLE NEW WAY TO LIVE, A FUNDAMENTALLY DIFFERENT SYSTEM [YENİ BİR YAŞAM BİÇİMİNE VE TEMELDEN FARKLI BİR SİSTEME İHTİYACIMIZ VAR VE BUNU TALEP EDİYORUZ] bildirisinde açıkça söylediğimiz gibi: “Bu kapitalizm-emperyalizm sisteminin iktidarı altında yaşamaya devam ettiğimiz sürece insanların ABD Anayasası altında garanti edilmiş olması gereken haklarını ve hayatlarını saldırılara karşı koruyacağız.”
Aynı zamanda bu Bildiri şu kritik noktaya parmak basmaktadır:
Bu, en başta belirttiğim ikinci sloganda yoğunlaştırılan anlayıştan yola çıkmaktadır:
BU SİSTEM TAMAMEN ÇÜRÜMÜŞ VE GAYRİMEŞRUDUR – YENİ BİR YAŞAM BİÇİMİNE VE TEMELDEN FARKLI BİR SİSTEME İHTİYACIMIZ VAR VE BUNU TALEP EDİYORUZ!
Çok iyi ve önemli sebeplerle bunu tekrar tekrar vurguladım: Diğer suçlarıyla birlikte bu faşizmin de yükselişine imkân tanıyan şey bu kapitalizm-emperyalizm sistemidir. Milyonların uğruna savaşmak için kazanıldığı (ve daha da fazla milyonların da bu özgürleştirici devrime destek sağladığı) bir devrimle ayakları yerden kesilmesi gereken şey bu sistemin ta kendisidir.
Bu devrimi inşa etmek ve gerçekleştirmek için gerekli olan temel yaklaşım revcom.us sitesindeki şu önemli belgede öne sürülmüştür: Devrim- Stratejik Bir Oryantasyon ve Pratik Yaklaşımla Gerçekten Kazanma Şansı İçin Tüm Sistemi Devirmek İçin Temeli İnşa Etmek. Kapitalizm-emperyalizm sisteminin mağlubiyetinden sonra yerine neyin getirilmesi gerektiği konusunda bu Bildiri, “İhtiyacımız Var Ve Talep Ediyoruz” içerisinde de yer alan şunlara vurgu yapmaktadır:
Var Olan Kapitalist-Emperyalist Sistem ve Bu Ülkenin Devlet Kurumları Yıkılmalı ve Ortadan Kaldırılmalıdır ve Yerlerine Kuzey Amerika Yeni Sosyalist Cumhuriyeti Anayasasını Temel Alan Yeni Bir Sosyalist Sistem Getirilmelidir.
“Temeli İnşa Etmek”, “İhtiyacımız Var Ve Talep Ediyoruz” Bildirisinin veKuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa içinde öne sürüldüğü üzere devrimin ve uğruna mücadele ettiğimiz yeni toplum ve yaşam biçiminin temel prensipleri ve özel hedeflerinin basit bir özetini sunduğu şeklindeki önemli noktaya değinmektedir. Bu Bildiri:
…şimdi ve tamamen bir krizin çıkışına kadarki gelişme süresince ülkenin her yerinden milyonlarca insana geniş çapta dağıtılmalı ve popülerleştirilmelidir. Yeni Sosyalist Anayasa’nın, halk kitlelerine adaletsizliğe ve ayrımcılığa, baskı ve sömürüye son vermek için gerçekten imkan tanıyacak ve onları destekleyecek; şimdiden akut hale gelmiş ve hızlanmakta olan çevre krizi ile insanlığın gerçekten Dünya’nın koruyucuları olabilecekleri bir dünyayı gerçekleştirme hedefi yolunda baş etmek için dünyanın her yerinde aynı hedef uğruna mücadele eden devrimci mücadelelere güçlü, sistematik ve etkili bir destek sağlayacak radikal derecede farklı, özgürleştirici bir sistem için gerekli temeli, çerçeveyi ve pratik yol göstericiliği nasıl yapacağı çok net biçimde anlatılmalıdır.
Rejimin Kayyımlar Siyaseti ve Bu Sistemin Köklerinden Sökülüp Atılmasına Dair Acil İhtiyaç
2024 Mart yerel yönetim seçimlerinin üzerinden henüz birkaç ay geçmişken, rejim Esenyurt’la başlayan kayyum atamalarına hız veriyor. Aslında rejim seçimler öncesinde de kayyum uygulamalarına devam edeceğini, şayet “iller hizmet almak istiyorsa” Cumhur İttifakını desteklemesi gerektiğine dair tehditler savurmuştu. İktidar hem yandaş medya hem de “panik” saldığı sözde muhalif “ana akım” medya üzerinden, kayyım iklimini toplum üzerinde hakim kılmayı başarmıştı.
2024 yılı meclis açılışında Devlet Bahçeli’nin Dem Partili vekillerin elini sıkması ve “Öcalan’a umut hakkı verilsin” “beklenmedik” çıkışı ardından, çoğu insanın bir “çözüm süreci” beklediği koşullarda, rejimin ilk hamlesi, Kürtlerin son yüz yıldır olduğu gibi istikrarlı bir şekilde bastırılmasına yönelik ağır şovenist siyasettin devam ettiğini göstermesi oldu. AKP/MHP iktidarı, kuruluşunda olduğu gibi Cumhuriyetin yüzüncü yılında da Kürt sorununun bir ulusal sorun olarak değil bir “güvenlik sorunu” olarak gördüğünü aleni faşist uygulamalarıyla bir kez daha teyit etti. Esenyurt’ta adımı atılan Kuzey Kürdistan’a uzanan kayyumların temelinin harcı bu ülkenin kuruluşunda olan, Takrir-i Sükûn Yasası ile başlayıp, Şark İslahat Planı ile devam eden, Kürt ulusunun katliamlar ve sıkı yönetimlerle bastırılmasıyla uygulanan zehirli Türk şovenizminden başka bir şey değildir. İslamcı Türkçü Faşist rejim, Kemalist faşistlerin ayak izlerini takip ederek, Anayasaya tabi olmayan Umumi Müfettişlik teşkilatı yerine kayyumları koymuştur. Açıktır ki, Anayasayı ve temel insan haklarını hiçe sayan geçmişin ve “modern” zamanımızın bu benzer uygulamaları, sömürgeci ideoloji ve siyasetin hayata geçirilmesidir. Zira sömürgeciler, sömürge altına aldığı yerlerde kendilerini “yasa” ile sınırlamaz ve “müesses nizamı” kurabilmek için her uygulamaya başvurabilirler.
Kürt bölgeleri tüm iktidarlar açısından bir “laboratuvar” görevi görmüştür. Geçmişte Kemalistler, “Kürt isyanları var” diyerek, “üniter devletin çıkarları” için Kürtlerin bastırılmasını acımasız katliamlar, yerinden etmeler, sürgünler ve hapsetmeler ile gerçekleştiriyordu. Kürtlere saldırıların ardından gerek CHP içerisindeki gerekse dışarısındaki “muhalif” Türk hakim sınıflarını bu katliam sonrası yarattıkları terörize edilmiş siyasi atmosferde bastırıyordu. Kemalistler böylece “vatanın bölünmezliğini” sağlamış oluyordu. Bugün ise benzer bir siyaseti -yeni koşullarda- AKP/MHP ittifakının izlediğini görmekteyiz. Demokratik Özerklik ilanlarıyla başlayan ve rejimin 2016’daki darbe girişiminden sonra gücünü tahsis etmesiyle birlikte Kürtlerin bastırılması siyaseti yeniden pik yapmıştır. Siyasi temsilcileri tutuklanmış, partileri defalarca kapatılma tehdidine maruz kalmış, her bir aktif üyesine defalarca dava açılmış ve neredeyse Kürt siyasi hareketinin kazandığı tüm belde ve belediyelere kayyum atanmıştır. Rejim bir taraftan Kürtleri bastırırken, yaratmış olduğu gerici siyasi iklimde, hakim sınıfların “muhalif” kanadını da hedef göstermiştir. 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde deepfake videolarla PKK’nin CHP’yi desteklediği dezenformasyonu yapmıştı. Rejim, 31 Mart yerel yönetim seçimleri sonrasında da, belediyelerin ezici bir çoğunluğunu “muhalif” partilere kaybetmesi sonrasında tekrar harekete geçmiş, özellikle de CHP belediyelerinin “terörle iltisaklı” olduğu resmini çizmeye çalışmıştır.
“Ustalık dönemindeki” Erdoğan, Bahçeli ağzıyla “Öcalan’a umut hakkını” dile getirdikten hemen sonra CHP’nin “eşit yurttaşlık” çıkışı, DEM parti kitlesinin ilgisinin İktidar yerine azımsanmayacak oranda CHP’ye kaydığını gösterdi. Zaten Kent Uzlaşısı altında uzun zamandır birlikte hareket eden CHP, Kürt reformist hareketinin bazı taleplerini -bunun ne olduğunu tam olarak bilmiyoruz- “anayasal düzen içerisinde” savunabileceğini ileri sürdü. Erdoğan ise Türkiye içerisinde kalan -değişen bölge koşullarında- Kürtleri kendi tarafına çekme en azında tarafsızlaştırma yönelimi başlamadan paralize olmuş gibi duruyor. Bu siyasete paralel olarak, “terörizmle mücadele” de ise Dersim ve Ovacık Belediyelerine atanan kayyumlarla birleşik CHP-DEM portresi çiziyor. Rejim bu yeni atamalarla birden fazla amacı hedefleyebilir; bir yandan Türk şovenizminin ağır etkisinden olan kitlelere “CHP vatana ihanet ediyor” imajını verirken, diğer yandan ise DEM partiye “Kürt sorununu ben çözerim, başka yöne bakma” mesajı veriyor olabilir. Zaten kayyumlar atanmadan önce Ahmet Türk’ün de açıklaması da “Kürt sorunu çözmek isterse Erdoğan çözer, liderdir, güçlüdür” yönündeydi.
Seçilmiş belediye başkanlarının anayasal hakları hiçe sayılarak kayyum atanması bu rejimin kendisini hiçbir yasal zorunlulukla sınırlamama yönelimidir ve tüm faşist iktidarların ortak paydasıdır. Vicdanı iyiden ve güzelden yana olan herkesin bu faşist uygulamalara karşı olması gerekir. Bir diğer temel hakikat ise yasal olan her şeyin doğru olmadığıdır. Temel demokratik hakların savunusunun “yasal” çerçevede sürdürülmesi, ezilenleri egemenlerin çizdiği sınırlar içerisine hapseder ve bu sistemin suçlarına karşı gerekli isyanın bastırılmasının zeminini yaratır. Bir diğer temel hakikat ise, halk kitlelerinin iradesinin “seçimler yoluyla” tecelli ettiği zehirli anlayışıdır. Sömürü, yoksulluk, ezilen ulusların bastırılması, kadın cinayetleri, LGBT+ düşmanlığı, çevrenin talanı ve türcüğülün ortaya çıkardığı kırımlar, özcesi bu sistemin caniyane sonuçları “halkın iradesi” değildir bizzat ezilenlerin özgürleşmesinin önündeki ağır engeller ve cinayetlerdir. Bunları gerçekleştirenler ise seçimler yoluyla toplumun önemli bir kısmından “rızalık” alarak yaparlar. Seçilmişlerin apriori olarak “halk iradesi” olarak adlandırılması mevcut rejimin ve onun caniyane suçlarının “meşrulaştırılmasına” zemin hazırlar.
Sonuca doğru gelirken akılda tutulması gereken hususlardan biri de meselenin basit bir “demokrasiye darbe” olmadığıdır -her ne kadar yapılan uygulamalar anti demokratik olsa bile-. Burada hedeflenen, DEM parti üzerinden Kürt halkının bastırılması, Kürt sorunun inkarı ve mevcut olan sorunun “terör sorunu” olduğu propagandasının yapılmasıdır. Bu uygulamalar, bu cumhuriyetin DNA’sında mevcuttur ve ister Kemalist olsun isterse İslamcı, Türk hakim sınıfları, Kürtlerin en temel hakkı olan kendi kaderini tayin hakkını bastırmadan, rejimlerine devam edemeyeceğidir. Bu hem rejimlerini sürdürmek hem de hakim sınıfların ortak ve tartışmasız çıkarı olan “üniter devleti” sürdürmek açısından temel bir hakikattir. Bu sistemin sürekli olarak yol açtığı baskı ve sömürü ilişkilerinden kurtulmak için, gerçek bir devrim yoluyla köklerinden sökülüp atılması acil bir ihtiyaçtır.
Başka bir dünyayı arzulayan, bu sistemin ve onun halihazırdaki rejiminin şu ya da bu suçundan rahatsız olan herkesin ileri çıkıp, kayyum atamalarıyla Kürtlerin tekrardan bastırılmasına karşı çıkması gerekir. Bu ülkede ve bölgemizde özgür bir toplumun inşası için, ağır Türk şovenizmine karşı olmak, onun her türden saldırılarını püskürtmek tüm ilericilerin başlıca görevleri arasındadır.
Faşist Trump daha yeni seçilmişken nasıl ciddi bir biçimde devrimden bahsedebilirim?
Seçimden hemen sonra Dev-Komlardan (revcoms) biri bu soru üzerine çok önemli oryantasyon noktalarını içeren şunları yazdı:
“Trump kısa zaman önce önemli bir farkla seçimi kazandı, nasıl insanları devrime kazanacaksınız?” diyenlere cevaben,
A) kazanacağımız kişilerle Trump’a oy verenler aynı kişiler değil,
B) Halen faşizme şiddetli bir biçimde karşı çıkan on milyonlarca insan var ve
C) Bu devrimde aktif biçimde rol almaları için halkın çoğunluğunukazanmamız gerekmiyor… milyonlara ulaşmak, milyonları etkilemek ve onlara önderlik etmek için binleri kazanmamız gerekiyor.
İlk nokta (A) 102 numaralı mesajımda vurguladığım kritik gerçeğe ulaşmanın başka bir yoludur. Sözde “Birleşik Devletler” içinde aslında “iki ülke” vardır. “Ana akım” medya da dahil olmak üzere sürekli olarak beyan edilenin aksine faşist Trump’a “Amerikan halkı” oy vermedi. Basitçe, oy veren insanların yarısı Trump ve faşizm için oy verdi. Aynı zamanda diğer yarısı da Trump’a karşı oy kullandı ve tıpkı B noktasının vurguladığı gibi bu faşizme “şiddetle karşı çıkan” çok sayıda insan vardır. Tekrardan söylemek gerekirse: bu sözde “Birleşik Devletler” içinde “iki ülke”.
Bu ayrım, bu kapitalizm-emperyalizm sisteminin sınırları içinde hiçbir pozitif şekilde çözümlenemez ve üstü örtülemez. Dahası:
İnsanların ufku bu sistemin sınırları içerisinde mümkün olan şeylerle sınırlı kaldıkça, halk toplumun yönü konusunda “gerçekçi seçeneklerin” sadece bu sistemin bir hâkim sınıf partisini ya da diğerini desteklemek (Demokrat ya da Cumhuriyetçi) olduğuna inanmaya devam ettikçe sonuç, korkunçlukların devamı olacaktır.
101 numaralı mesajıma dönersek: Bu sistem bize bir kaçık bir ırkçı, kadın düşmanı, tam tamına faşist (Donald Trump) ile soykırımcı savaş suçlusu (Kamala Harris) arasında bir “seçim” sunduğunda bu sistemin tamamen çürümüş, canavarca suçlar işlemiş, korkunç derecede yıkıcı, tamamen miadı dolmuş, herhangi bir pozitif şeyi temsil edebileceği dönemlerin çoktan geçtiği bir sistem olduğunu fark etmenin zamanı gelmiş demektir. (Eğer insanlar dikkat etmediyseler de, Biden/Harris hükümeti halen Gazze’deki soykırımını ve Lübnan’daki katliamlarını ve yıkımlarını daha da yoğunlaştırmakta olan İsrail’e tam destek -silah ve siyasi destek- vermeye devam etmektedir.)
102 numaralı mesajımda vurguladığım üzere:
Mesele tam da budur: Şeyler artık bu sistemin ve onun hâkim sınıfının koşulları ve sınırları içerisinde kalmaya devam etmemelidir.
Ciddi bir biçimde bu sistemin dışında ve ötesinde çözümler aramanın zamanı gelmiştir.
Bu sistemi ortadan kaldırmak ve kökünden sökmek, temel olarak farklı ve çok daha iyi bir sistemi ortaya çıkarmak için bir devrimin zamanı gelmiştir.
Diğer suçlarının yanı sıra bu faşizmi de ortaya çıkarmış olan bu sistemden temelden kopmuş, devrime sıkı sıkı bağlı bir devrimci gücü öne sürmeye ihtiyacımız var ve bunun bir temeli vardır. Sadece bu faşizme karşı inşa edilmesi gereken kararlı direnişe liderlik etmek ve yol göstermek için değil, aynı zamanda artan sayıda insanı bu korkunç sisteme en nihayetinde son vermek için acil ihtiyaç duyulan devrim için aktif olarak çalışmaya kazanmak için de gerekli bilimsel anlayışı -ve bu temelden gelen yürekliliği ve kararlığı- kazanmış insanlar gereklidir.
Bu, C noktası ile ilgilidir. Devrimler pozitif ve radikal bir değişim isteyen herkesin bu devrim için, bu pozitif ve radikal değişime karşı çıkan herkesin de bu devrime karşı mücadele ettiği bir durumdan çıkmazlar.
Aksine, iki tarafta da mücadelenin direkt içinde bulunan bel kemiği güçler bulunur ve daha çok sayıda insan ise bir tarafı ya da diğerini destekler ya da bir taraf veya diğerine karşı “dostane tarafsızlık” pozisyonunda dururlar (bazıları ise “dışarda kalmaya” çalışır ya da bir taraf ya da diğeri arasında gidip gelirler).
Bu ülkede bu durum, (C noktasında bahsedildiği gibi) devrimde aktif biçimde rol almaları için milyonlara ulaşmaları, milyonları etkilemeleri ve onlara liderlik etmeleri için binleri kazanmak anlamına gelir. (Evet, bu devrim sürecinde diğer taraftan insanları da kazanmak anlamına gelir – onları devrimci güçlerin kuvveti, kararlılığı ve azmi temelinde kazanmak).
Bu topyekûn devrimci mücadele bağlamında bu sistemin baskın kurumlarının önemli biçimlerde ayrışmaları ve parçalanmaları muhtemeldir ve bu da önemli sayıda insanı devrime kazanma imkanını ortaya çıkarır.
Bunları gerçekleştirebilmek uğruna gerçek bir şansa sahip olabilmek için sadece Trump’ın başını çektiği faşizme karşı değil, aynı zamanda bu faşizmin yeşerdiği çürük toprağıyla tüm bu iğrenç sisteme karşı aktif bir mücadele yürütmek ve bunları keskince teşhir etmek gereklidir. 102 numaralı mesajda da vurguladığım üzere bu “bu faşizmi nihai ve kesin bir biçimde yenmek” ve “bunu diğer suçlarının (Bu suçlar bu sistemin içine inşa edilmiştir. Bu mesajların tümünde ışık tuttuğum ve Amerikan Suçları serisinde detaylı ve derinlikli bir biçimde analiz edilen suçlardır.) yanı sıra faşizmin ortaya çıkıp gelişmesini de sağlayan tüm bu sisteme son vermenin bir parçası olarak yapmak” anlamına gelmektedir.
Şimdilik bu ülkenin kritik tarihinden aldığım temel bir nokta ile bitireceğim:
1860’larda İç Savaş’a kadar giden dönemde Lincoln’ün Başkan seçilmesi Güney’deki köle sahipleri için “Birleşik Devletler’den” ayrılmak ve köleliğe dayalı Konfederasyonlarını korumak için savaşmak yolunda “bardağı taşıran son damlaydı”. Günümüzde köleliğe ve baskının her çeşidine karşı olanlar için Trump’ın seçilmesi “bardağı taşıran son damla” olmalıdır ve tekrar tekrar gösterdiğim üzere acımasız sömürü ve katliamcı baskıya dayanan ve şimdi direkt olarak köleci Konfederasyonun politik soyundan gelen bu faşizmin yükselişini gerçekleştiren bütün bu sistemden kopmak ve onu alaşağı etmek için devrimci bir mücadeleyi ateşlemelidir.
Neden Demokratlar Faşizme Yardımcı Oluyor Ve Faşizmin Önünü Açıyor? Bu, Sistemle İlgili Hangi Gerçekleri Gösteriyor Ve İyi İnsanların Neler Yapması Gerekiyor?
Editörün notu: Aşağıdaki yazı 17 Kasım 2024 tarihinde Bob Avakian tarafından yazılmıştır. Orijinaline https://bobavakianofficial.substack.com/p/revolution-103 inkinden ulaşabileceğiniz yazının çevirisi yenikomünizm.com okurlarınca yapılmıştır.
Trump’ı faşist olarak adlandırdıktan sonra Kamala Harris, Joe Biden ve önde gelen diğer Demokratlar şimdilerde nasıl “iktidarı barışçıl olarak teslim ettikleriyle” övünmekle meşguller, Trump’a iktidar “geçişinde” yardım etmekteler ve ona Başkanlık sürecinde başarı dilemekteler! Bu, şu anda bir Trump Başkanlığının ilk seferkinden çok daha kötü olacağında ısrarcı olmalarına rağmen Demokratların 2017 yılında yaptıklarının bir tekrarıdır.
Tekrardan Demokratlar benim sürekli olarak vurguladığım (örneğin revcom.us sitesinde bulunan FASCISM AND THE WHOLE SYSTEM [Faşizm ve Bütün Bu Sistem] makalemde) kritik noktayı bizzat kendileri öne çıkarıyorlar: Demokratlar ve hakim sınıfın temsil ettikleri “ana akım” kesimi, faşistlerle olması gereken şekilde savaşamazlar ve bu savaşın bütün bu sistemi ortadan kaldırma mücadelesinin bir parçası olarak verilmesi gereklidir.
Faşizm bir “küfür” veya bir seçim sürecinde rakibinize negatif bir etiket olarak yapıştıracağınız bir şey değildir. Donald Trump tarafından temsil edildiği şekliyle faşizm; beyaz üstünlenmeci, erkek üstünlenmeci, LGBT karşıtı, göçmenlerden nefret eden, agresif bir biçimde doğayı yıkıcı, bilim karşıtı, dini köktenci fanatik, devlet gücünü tehlikeli ve yıkıcı deliliğine itaati dayatmak ve kendisine karşı çıkan veya direnenleri acımasızca cezalandırmak için kullanmaya kararlı bir şeydir. Şimdi seçimin de sonlanmasıyla birlikte de işte lider kadro Demokratlar, faşist Trump’la iş birliği yapmaya ve ona destek olmaya can atıyorlar!
Demokratlar için, faşizm formunda dahi olsa bu kapitalizm-emperyalizm sisteminin hükmünün “istikrarı”, faşizmi gerçekten yenmekten daha önemlidir.
Bütün bu sistemin ve onun hâkim sınıfının bütününün tamamen çürümüş, suçlu ve tamamıyla gayrimeşru olduğu gerçeğinin bir başka bariz göstergesi!
Demokratların insanlara dayatmakta yardımcı olduğu şeyin aksine ihtiyaç olan şey şimdiden başlayıp devam edecek şekilde bunların tümünün devamına cesurca karşı çıkmak ve kararlı bir biçimde bunları reddetmektir.
102 numaralı mesajda söylediğim gibi: Şimdi demoralize olma ve umutsuzluğa kapılma zamanı değildir – meşru öfke ve devrimci kararlılık zamanıdır.
Kesinlikle bu faşizmin hedefi olan insanların haklarını ve yaşamlarını koruma ihtiyacı olacaktır. Aynı zamanda faşizm ve onun destekçileriyle yüzleşildiğinde savunmacılığa geçmedeğil, oldukları her şeye ve bu faşizmi gerçekleştirmek için yaptıkları tüm hamlelere cesurca karşı çıkan sağlam bir duruş söz konusu olmalıdır.
Trump’ı destekleyen ve ona oy verenler içinse: Bu kişiler nasıl bir sebep veya açıklama getirirlerse getirsinler, gerçek onlarınfaşizmi (ve faşizmle gelen her şeyi) destekledikleridir. Buna karşı istikrarlı ve aktif bir biçimde hücuma geçmek de zorunlu ve kritiktir. (Bu, “Sizin vücudunuz, benim kararım” gibi iğrenç bir sloganla tecavüz kültürünü, kadın ve kızlara istismarın trompetini çalan bu “abiler” için ve bu faşizmin diğer bütün çürümüş ifadeleri için de kesinlikle geçerlidir)
Daha da temel olarak düzenli bir biçimde vurguladığım üzere: Bu faşizm, bu ülkedeki bu sistemin bizzat toprağına kök salmıştır ve gittikçe artan sayıda insanın bu faşizme karşı mücadelenin gerçek bir devrim yoluyla bu sistemin tamamının ortadan kaldırılması için verilen mücadelenin bir parçası olarak verilmesi gerektiğini fark etmeye ve bu farkındalık üzerinden hareket etmeye kazanılması gereklidir.
Sırada: Faşist Trump’ın az önce seçildiği bir zamanda nasıl ciddi bir şekilde bir devrimden söz edebilirim?
Faşizm ve Sistemin Bütünü
Editörün notu: Aşağıdaki yazı 1 Kasım 2024 tarihinde Bob Avakian tarafından yazılmış ve Devrimci Komünist Parti-ABD’nin sesi olan revcom.us içerisinde yayınlanmıştır. Orijinaline https://revcom.us/en/bob_avakian/fascism-and-whole-systemlinkinden ulaşabileceğiniz yazının çevirisi yenikomünizm.com okurlarınca yapılmıştır.
Bu Sistemin “Ana Akım” Temsilcileri Faşistlerle Neden Mücadele Edilmesi Gerektiği Şekilde Mücadele Edemiyor – ve Bu Mücadele Neden Tüm Sistemi Ortadan Kaldırmak İçin Verilen Mücadelenin Bir Parçası Olarak Yürütülmeli?
Seçimle -ve onun bir parçası olduğu (ve şu anda yoğunlaştığı) daha büyük çatışmayla- ilgili olarak, “ana akım” yönetici sınıfın faşistlerle mücadele edilmesi gerektiği şekilde mücadele edemediği çarpıcı gerçeği, Biden’ın asıl “çöpün” Trump’ın destekçileri olduğu yönündeki yorumuyla ilgili olarak yeniden ifade buldu. (Bu, Madison Square Garden’daki son Trump mitingine ve özellikle de bir “komedyen” tarafından Porto Riko’nun yüzen bir çöp adası olduğuna dair yapılan ırkçı “şakaya” yanıt olarak söylenmiştir). Demokratların Biden’ın sözleri konusunda kendilerini savunmaya geçmelerine izin vermeleri ve “ana akım” medyanın bu konuyu ele alış biçimi önemli ölçüde faşistlerin ekmeğine yağ sürmüştür: Tüm bunlar , “ana akım” emperyalist egemen sınıf temsilcilerinin faşistlerle mücadele edilmesi gerektiği şekilde mücadele edemedikleri temel noktasını keskin bir şekilde vurgulamaktadır .
İşte bu “ana akım” güçler (New York Times da dahil olmak üzere) nihayet Trump’ın gerçek bir faşist olduğunu kabul ediyor ve vurguluyor (hatta Trump’ın eski Genelkurmay Başkanı General Kelly, Times’a verdiği röportajda faşizmin içeriğine dair oldukça doğru bir tanımlama yaptı) ancak daha sonra bu “ana akım” güçler savunmaya geçiyor ve mantığı takip etmeyi reddediyor: Eğer Trump bir faşist ise, ki açıkça öyle, o zaman destekçileri de faşizmin destekçileridir ve bu da onların gerçekten aşağılık insanlar oldukları anlamına gelir.
Sosyal medya mesajımREVOLUTION #98 ‘de (@BobAvakianOfficial) açıkça belirttiğim gibi,
İnsanların Trump’ı desteklemelerinin temel nedeninin ekonomik olarak zor zamanlar geçirmeleri olduğu gibi saçmalıklarla uğraşmayın. Aslında birçok Trump destekçisi ekonomik olarak iyi durumdadır (ve bazıları çok zengindir). Ancak ekonomik olarak zor durumda olanlar için bile asıl önemli olan soru şudur: neden sürekli yalan söyleyen, cehaleti teşvik eden, ırkçı, kadın düşmanı ve her yönüyle faşist Donald Trump’ı destekliyorlar? Bunun tek cevabı, en azından ırkçılık ve kadın düşmanlığında yanlış bir şey bulmamaları olabilir – ki bu da onları kadın düşmanı ve ırkçı yapar (Trump’ı destekleyen Siyahlar ve diğer beyaz olmayan insanlar için ne korkunç bir ironi!). Tıpkı Almanya’da Hitler’i ve Nazileri destekleyenler gibi, bir faşisti destekliyorlar çünkü faşizm onlara cazip geliyor.
Hitler’i destekleyenlerin aşağılık insanlar olduğunu söyleyen biri savunmaya geçer mi ya da geçmeli mi?
Ancak “ana akım” siyasetçiler, medya, yorumcular vs. bu mantığı mantıksal sonucuna kadar takip edemezler. Biden hemen yorumlarına “açıklık” getirerek Porto Riko (ve genel olarak Latinler ve Siyahlar hakkında ırkçı “şakalar”) hakkında ırkçı “şaka” yapan “komedyen” hakkında konuştuğunu belirtti. Ve yine “ana akım” medya, Biden’ın yorumunun Demokratları savunmaya geçiren bir şey olmasına izin verdi.
Demokratlar, 20 yıldır Barack Obama ve diğerleri tarafından sürekli dile getirilen “hepimiz Amerikalıyız” ve sorun Cumhuriyetçilerin ve şimdi de özellikle Trump’ın “bizi bölmesi” (“Amerikan halkı”) çizgisinden kurtulamıyor. Demokratlar (ve medyadaki “vekilleri”), Trump sözcüleri Trump destekçilerinin “ülkenin yarısı” olduğu argümanını ortaya attığında kendilerini savunmaya geçmelerine izin veriyorlar. Demokratlar (ve egemen sınıfın “ana akım” kesiminin diğer temsilcileri) bu ülkede, daha önce de söylediğim gibi, Trump’ın hem bir ifadesi hem de itici gücü olduğu bütün bir kitlesel faşist fenomen olduğunu kabul edemiyor ya da bunu açıkça kabul edemiyorlar. Demokratlar bunu doğru bir şekilde ele alamazlar çünkü seçimler çerçevesinde bunu yapmanın kaybetme stratejisi olduğunu düşünürler (büyük ölçüde efsanevi olan “kararsız seçmenleri” yabancılaştırmak). Ve daha temel nedenlerden ötürü Demokratlar (ve genel olarak egemen sınıfın “ana akım” kesimi) bunu yapamaz çünkü ülkenin yarısının faşist olduğunu kabul etmek, ülkeyi bir arada tutmak ve gücünü dünyaya yansıtmak için çok önemli olan “tepedeki parlayan şehir” ve “özgür dünyanın lideri” mitolojisini yerle bir eder.
Asıl, daha büyük ve daha temel dinamikler ise (örneğin 2017’de yaptığımTrump/Pence Rejimi Gitmeli! konuşmamda da işaret ettiğim üzere) mevcut kutuplaşmanın temelde 1860’larda İç Savaş’a yol açan kutuplaşmanın bir uzantısı olmasıdır. Ve yine belirttiğim gibi, İç Savaş’ın sonucu -Konfederasyon’un yenilgisi ve köleliğin resmen sona ermesiyle- 1870’lerde Yeniden Yapılanma’nın sona ermesiyle büyük ölçüde tersine dönmüş, bu da temelde yeniden yapılandırılmamış bir Güney’in “yeniden yükselmesinin” yolunu açmıştır; bu sadece köle sahibi Konfederasyon’a liderlik eden aynı tür güçlerin Güney’in kendisinde hakim olması anlamında değil, aynı zamanda bir bütün olarak ülkede giderek orantısız bir güce sahip olmaları anlamında da geçerlidir. Tüm bunlar, bugün ABD’de faşizmin gücünün tarihsel arka planının ve temelinin büyük bir bölümünü oluşturmaktadır.
Bugünkü durumda faşistlerin, kendileri de beyaz üstünlüğünün kurbanı olan insanların bir bölümünü ve özellikle de erkekleri kazanabilmiş olmaları, büyük ölçüde erkek üstünlüğünün rolü ve etkisinden kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda, bu ülkenin tarihsel gelişiminde, büyük ölçüde İncil’in harfi harfine okunması temelinde rasyonalize edilen erkek üstünlüğünün beyaz üstünlüğü ile sıkı sıkıya iç içe geçmiş olduğu gerçeği vardır. Beyaz üstünlüğünün tarihsel olarak en açık ve saldırgan olduğu ve bugün de en açık ve saldırgan olduğu yerler, ülkenin bu bölgelerinde -özellikle de Güney’de- erkek üstünlüğü için de geçerlidir. Örneğin, özellikle faşistlerin egemen olduğu Yüksek Mahkeme’nin Roe v. Wade kararını bozmasından sonra kürtaj konusunda acımasız, ciddi kısıtlayıcı ve baskıcı yasakların yürürlüğe girdiği eyaletlere bakın: Buralar büyük ölçüde eski Konfederasyon (ve o zamanın deyimiyle “Konfederasyona komşu” bölgeler).
Ancak şimdi, İç Savaş (ve Yeniden Yapılanma’nın sonu) döneminden farklı olarak ABD, uluslararası arenada nispeten sınırlı etkiye sahip bir ülke değil: Başta iki dünya savaşı olmak üzere, dünyada yaşanan bir dizi “döngü” ya da sarmal sayesinde ABD, dünyanın en güçlü emperyalist ülkesi, insanların ve çevrenin en büyük talancısı olarak ortaya çıkmıştır. “Felaket Bir Şey, Ya da Gerçekten Özgürleştirici Bir Şey” başlıklı yazımda vurguladığım gibi, daha da temel ve belirleyici bir öneme sahiptir:
Bu, adaletsizliğe karşı savaşanların amacının köleliği kaldırmak olduğu ve toplumu kimin yönettiği açısından tek olası olumlu sonucun Kuzey merkezli yükselen kapitalist sınıfın egemenliğinin sağlamlaştırılması ve güçlendirilmesi olduğu 1860’lardaki İç Savaş zamanı değil. O dönem artık çoktan geride kaldı. Ve dünya çapında bir sömürü ve baskı sistemine dönüşen bu kapitalizm sistemi,kapitalizm-emperyalizm, çoktan miadı dolmuş, son kullanma tarihini çoktan geçmiş, herhangi bir olumlu rol oynayabileceği koşulları çoktan geride bırakmıştır. Şimdi hedef tam da bu kapitalizm-emperyalizm sisteminden kurtulmak olmalıdır.
Tüm bunlar, egemen sınıfın “ana akım” temsilcilerinin faşistlerle mücadele edilmesi gerektiği şekilde mücadele edemedikleri kritik noktasıyla ilgilidir. Ve bunun, tam da bu faşizme karşı mücadelenin, nesiller boyunca burada ve tüm dünyada insanlar üzerinde tahakkümünü dayatmış olan bu kapitalizm-emperyalizm sistemini sürdürmek (ya da restore etmek) için değil, aksine bu canavarca sistemi ortadan kaldırmak için mücadelenin bir parçası olarak yürütülmesi gerektiği gerçeğiyle ilgili çok önemli sonuçları vardır. Bu, ülke genelindeki ve egemen sınıf içindeki çelişki ve çatışmaların derin ve yoğun olduğu ve çözüm için haykırdığı, ancak bu sistemin çerçevesi ve sınırları içinde iyi bir çözüme sahip olamayacağı mevcut durumda stratejik ve çok acil bir öneme sahiptir.