Irkçı Tulsa Katliamı: En Temel Ders

Bu yıl, 1921 yılında, aralarında pek çok polisin de olduğu silahlı ırkçı beyaz çetelerin Oklahoma, Tulsa’da yüzlerce Siyahiyi öldürüp binlercesini terörize ettikleri, Siyahilerin kiliselerinin, hastanelerinin, evlerinin, okullarının, kütüphanelerinin ve iş yerlerinin bulunduğu mamur topluluklarını yaktıkları Tulsa Katliamı’nın 100. yıldönümü. Ve bu tarz katilce bir baskı, pek çok biçimde bu sistemin hakimiyeti altında hem bu ülkede hem de dünya çapında hala devam ediyor. 

DAVA KAPANDI. Bu sistem, en başından itibaren bugüne kadar insanlığa karşı işlenmiş en gaddarca suçları işlemiştir. 

Bu sistem hakimiyetini sürdürdüğü müddetçe bunu yapmayı asla bırakmayacaktır-bırakamaz. Bu kesin bir şekilde kavranması ve harekete geçilmesi gereken bir derstir! 

Buradaki soru kapitalist-emperyalist sistemin gidip gitmemesi gerektiği sorusu değildir, ancak Tulsa Katliamı gibi olayların bir çeşit ‘’istisna’’ değil ‘’kural’’ olduğunu ve bunun sistemin yoğunlaşmış olarak sadece bu ülkede değil ama dünyanın her tarafında kitlelere nasıl davrandığı realitesinden bıkmış ve öfkelenmiş milyonlarca insanın devrimci mücadelesiyle ne kadar sıra süre içerisinde gideceğidir.


Yazının kaynağı için tıklayınız.




Fransa, “Darbe Girişimi”, Sağa Kayma ve Faşizm Üzerine

Başarısız Cezayir darbe girişiminden tam 60 yıl sonra Fransa, 20 emekli generalin ve 1000’in üzerinde askerin imzaladığı “Açık Mektup” [i] vakasını yaşadı. Mektup, Fransa’nın “tehlikede” olduğunu ve “ırk savaşına” karşı mücadele edebilmek üzere “Onur ve Vatan” perspektifi altında “ulusun muhafazasına” çağrıda bulunuyordu. Mektup’a yönetici sınıflardan sadece birkaç gün sonra “gereken yapılacak” biçiminde cevap verildi. Mektup, Fransız faşizminin ve aşırı sağın merkez üssü RN/Rassemblement National’in (Ulusal Toparlanma) önderi Marine Le Pen tarafından selamlanarak sahiplenildi. Mektubun yayınlanmasından bir hafta sonra, yapılan anketlere göre toplumun yüzde 58’i -sağ partilere oy verenlerin yüzde 71’i- tarafından destek bulmakta [ii]. Tüm bunlar bize neyi anlatmaktadır? Faşizm tehlikesinin ABD emperyalizminin göbeğinde güçlenerek ilerlediği, faşist ve aşırı sağcı hareketlerin Türkiye’den, Hindistan’dan Polonya’ya, Hırvatistan’a kadar geniş bir yelpazede iktidara geldiği, pekiştiği ve güçlenmek için mücadele ettiği bu tabloda, sömürgeciliği savunan ve bu temelde Fransız emperyalizmin çıkarlarını  temsil etmek isteyen bir darbe girişiminin 60. yıldönümünde yaşanan kutuplaşma hangi siyasi zeminde olmaktadır?

“Açık Mektup” ve Fransız Geleneği

Mektup, her ne kadar azınlık bir grup tarafından yazılmış olsa bile, çok uzun zamandır faşist güçler ve aşırı sağcılar tarafından ileri sürülen ve toplumun önemli bir kesimini etkileyen görüşleri barındırmaktadır: “Fransa’nın parçalanması”, “İslamcılaşma” “kültürümüzün ve değerlerimizin aşağılanması” gibi. “Zamanı geldi” şeklinde bir alarmcılıkla birlikte, “mevcut yasaların uygulanmasının” bahsedilen problemlerin çözebileceği söyleniyor. Yani, anayasal düzeni sağlamak için anayasayı uygulamak lazım! “Siyasetçilerin artık bunu savsaklamaması gerek”. O yüzden “ülkeyi yönetenler gerekli cesareti bulmalıdırlar” diye uyarıda bulunuluyor. Ama daha da vurucu olan “şimdiye kadar kelle koltukta Fransa’yı koruyanlar” olarak böylesi bir “felakete” karşı, sessiz kalmalarının -emekli bile olsalar- mümkün olmayacağını ve “Fransa’yı korumak için” gereken her şeyi yapabileceklerini söylüyorlar.

Şüphesiz açıklamayı yapanların bir kısmının RN ile dolaylı ya da direkt ilişkileri vardır. 2016’da Calais’de, Valilik tarafından yasaklanan anti-göçmen PEGİDA eylemini düzenleyen ve konuşmacısı olan imzacı General Christian Piquemal, -ki bu olaydan sonra görevden alınmıştır- Müslüman karşıtlığı, göçmen karşıtlığı gibi faşist düşüncelerini her daim açıkça belirtmiş ve yine açık bir şekilde diğer faşist ve aşırı sağcı güçlerle birlikte hareket etmekten çekinmemiştir.

“Eşitlik, Özgürlük, Kardeşlik” gibi burjuva demokrasisinin mottosu yerine toplumu “yeni temelde” bir arada tutmak üzere, “İslamcılaşmaya ”, “göçmen istilasına” karşı, “Fransa’nın çıkarlarını” koymak, toplumu Fransız ulusunun “büyük gururu” gibi gerici ideolojik tutkalla bir arada tutmak, aşırı sağın ve faşist güçlerin temerküz ve kalkışma noktasıdır. Diğer yandan ise “değerler” olarak parlatılan ve ister burjuva demokrat olsun isterse faşist, Fransız ulusalcılığının ortak paydası olan, “Şanlı Fransız tarihi”, Napolyon hayranlığı, kapitalist-emperyalizmin sömürgeciliğinin bir fotoğrafıdır. “Şan ve Şeref” olarak ilan edilen Mavi-Beyaz-Kırmızı Fransız bayrağı, Kanada’dan, Haiti’ye, Kamboçya’dan, Cezayir’e, Senegal’e kadar yüzbinlerce insanın öldürülmesi, köleleştirilmesi, sömürgeleştirilmesi ve baskı altına alınmasını ifade eder. Fransa’nın köklü bir “demokrasi geleneği” olduğunu söyleyen “sol” ve ilericiler, köleliğin anayasal olarak kaldırılması sonrasında, hala Siyahi insanların “meta olarak” görülmesini ve köle sahiplerine tazminat ödenmesini görmezden gelirler -evet bunu yapan “Büyük Fransız Devrimi”dir-. İlericilerin ve “solcuların” eklektik olarak sahip çıktıkları, bugün ise aşırı sağcılar ve faşistler tarafından gerici temelde radikal bir biçimde savunulan “Fransız geleneğinin” temsil ettiği tarih budur: Fransız emperyalizmin dünya çapındaki çıkarları!

Irkçılık ve Fransız Faşizmi

Fransız faşizminin en belirgin özelliği sömürgecilik tarihine olan hayranlığıdır. Bu hayranlık, onlarca ülkenin zor yoluyla işgal edilmesi ve yüzbinlerce insanın gerek savaş yoluyla gerekse, bunun akabinde izleyen baskı yoluyla öldürülmesi ve ölüme terk edilmesinden başka bir şey değildir. Fransa’nın sömürge tarihi, halkların ardı ardına boğazlanmasının tarihidir. Böylesi sömürgeci bir tarih olmaksızın bugünkü Fransa olmazdı.

Emekli generallerin Mektup’unda açık bir şekilde bahsini ettiğimiz tarihe sahip çıkılmıştır. Mektup, önemli oranda bu tarihin ürünü olarak, yüzbinlerce insan ucuz emek gücünden yararlanmak üzere Fransa’ya getirilmiş olan göçmenlerin şehir merkezlerinde uzaklaştırılarak, banliyölerde izole edilmesini ve ötekileştirilmesini “Fransa’nın parçalanması” olarak göstermiştir. Banliyölerde büyüyen, sürekli olarak sistemin işleyişi tarafından dışlanan ve bunlara karşı haklı bir öfkeyle büyüyen insanları “düşman unsur” olarak ilan etmek faşistlerin en fazla başvurduğu cephaneliğidir. Bu ırkçılık, aşırı sağ ve faşistler tarafından kullanılan ne “bağlantısız” bir ideolojik silah ne de suni bir kalkış noktasıdır. Kökleri bu kapitalist-emperyalist sistemin dünya çapındaki işleyişi ve Fransız emperyalizminin burada oynadığı rol, dünyanın ezen ülkeler ve ezilen ülkeler olarak ikiye bölünmesi, bu bölünmenin sürekli baskı altında tutulması, tüm bunların gerçekleşebilmesi için halk kitlelerinden “rızalık” alınması üzere şovenist ideolojinin ve oynadığı rolün pekiştirilmesine yönelik duyulan ihtiyaçtan doğar. Ve bu, aynı zamanda faşizmin ve aşırı sağın güçlenmesine de önemli zemin sağlamaktadır.

Sağa Kayış ve Faşizm Üzerine

“Demokrasinin beşiği”, “göçmen toprağı” (Terre d’Asile) Fransa’da, yönetici sınıflar içerisinde bariz bir bölünme kendisini gösteriyor. 2. Dünya savaşı sonrasında, hakim sınıflar tüm çelişkilerini burjuva demokrasisi ve “çoğulculukla” çöze geldi. Lakin gelinen aşamada eskinin “eşitlik, özgürlük ve kardeşlik” sloganı tutmuyor. Kapitalist-emperyalizmin merkezlerinde, neo-liberal “küreselleşme”, “dünyalılaşma” reçeteleri yerine, “önce ben”, “ulusal çıkarlarım” “benim ülkem” ön plana çıkıyor. Faşizmin günümüz varyantları (İslamcı ya da Hıristiyan faşizm gibi), saklandıkları gölgelerden çıkıp geliyor ve burjuva demokratik yönetim biçimine radikal gerici alternatif sunuyor.

İfade etmek istediğimiz, verili bir zamanda, verili bir faşist hareketin güç kazanması ve ilerleme kat etmesi değildir. Söylenilmek istenilen, burjuvazinin bir yönetim biçimi olarak demokrasinin ve onun normlarının eskisi gibi tutmadığıdır. Tutkal, şu ya da bu ülkede değil, dünya çapında tutmuyor ve toplum bütün olarak sağa kayıyor. Verili burjuva demokratik hükümetler, hatta “sol” ve ilerici güçler, yaşanan problemlere yönelik cevapları kaydıkları bu zeminden veriyorlar. Örneğin, Açık Mektup’a ilişkin Sosyalist Parti Senato üyesi Hélène Conway-Mouret hem “tepkilerini anlıyorum” diyerek bu açıklamayı meşrulaştırmış hem de “Bu açıklama, ordunun imajını zedeliyor” diyerek “demokrasi” illüzyonu temelinde “Fransız ordusu bizimdir” demiştir.

Diğer taraftan ise, faşizme ve aşırı sağa cevap olarak ise burjuva demokrasisinin çeşitli biçimler altında savunusu devam ediyor. Faşizminin burjuva demokrasisinin iyi işlemediğinden dolayı ortaya çıktığı ileri sürülüyor. Bunun için ise, demokrasinin “etkin”, “çoğulcu”, “yerel”, “geniş”, “kapsayıcı” ve “radikal” biçimleri tartışılıyor. Daha önceden de söylediğimiz üzere;

“Bir egemenlik biçimi olarak, faşizm burjuva demokrasisinin özü ile biçimi arasındaki çelişkiyi çözer, burjuva diktatörlüğünü olanca çıplaklığı ile uygulamaya koyar… Faşizm, kapitalist-emperyalist burjuva sınıfının diktatörlüğünün aleni uygulanmasıdır. Açık terör ve şiddete, toplumsal ve yasal hakların çiğnenmesine dayalı bir hâkimiyet biçimidir. Faşizm altında, devlet gücü ve fanatik birtakım serserilerin örgütlenmesi ve seferber edilmesi yoluyla türlü kesimlere, özellikle de ‘düşman,’ ‘istenmedik unsur,’ yahut ‘toplum tehdidi’ olarak nitelendirilen insanlara yönelik korkunç saldırılar gerçekleştirilir” [iii]“Faşizm, insanlığı ve gezegeni türlü dehşetlere maruz bırakan bu düzenin, hâlihazırda yaşatmakta olduklarını da katlayacak, daha çirkin ve açıktan katil bir biçimidir. ‘Demokratik biçimle’ aynı özü paylaşıyor olmasına rağmen nitel bakımdan farklı oluşu ‘zıtların birliğinden’ kaynaklıdır.” [iv] Bugün Fransa’da faşizm, kapitalist sistemin işleyişinin hem dünya çapındaki hem de ülkedeki temel zorluklar ve engellere yönelik hakim sınıflarının bir kanadının faşist programı ve rejimi toplumun yeni kurucu unsuru olarak gündeme getirmesi ve toplumu bu temelde kutuplaştırması temelinde vuku bulmaktadır. 20 emekli generalin “darbe” hazırlığı yapıp yapmamasının dışında, bu generaller de dahil olmak üzere, toplumun siyasi polarizasyonunu sağlayan temel budur.

Yazımızı sonlandırırken yeni komünizmin mimarı ve önderi Bob Avakian’dan şu alıntıya kulak vermek, hayati önemdedir:

“ ‘Weimar Cumhuriyeti’ aşılmalıdır ve yerine yeni bir şey gelmelidir. Burjuva cumhuriyeti, yani emperyalizm ile kapitalizmin burjuva-demokratik biçimli egemenliği, esasında baskıcı bir yönetim şeklidir. Temelinde devasa sömürü ve baskı ağları ve süreçleri yer almaktadır. Bu sistem, dünya çapında ve dahası, cumhuriyetin sınırları dâhilinde de milyonlarca, milyarlarca insana tarifi imkânsız -ve gereksiz- acılar sunmaktadır. O hâlde bu, aşılmalıdır ve yerine yeni bir şey inşa edilmelidir. Ancak bunun yerine gelecek olan, aynı sistemin daha iğrenç ve açıktan katliamcı bir biçimi değil, nihaî olarak dünya çapında tüm baskıcı iktidar biçimlerinin ve tüm baskı ve sömürü ilişkilerinin ortadan kalkışına olanak tanıyacak, bunu sağlayacak radikal şekilde yeni bir toplum, radikal şekilde farklı bir devlet olmalıdır.” [v]


[i] https://www.place-armes.fr/%C3%A9v%C3%A9nements

[ii] https://www.lopinion.fr/edition/politique/armee-majorite-francais-soutient-lettre-generaux-243290

[iii] http://yenikomunizm.com/onumuzdeki-donem-icin-gereken-stratejik-yonelime-dair-bazi-notlar/

[iv] http://yenikomunizm.com/onumuzdeki-donem-icin-gereken-stratejik-yonelime-dair-bazi-notlar/

[v] http://yenikomunizm.com/fasistler-weimar-cumhuriyetinin-yikimi-ve-onun-yerini-alacak-olan/




Georgia’nın Seçmen Bastırma Yasası… Sistemin Zirvesinde ve Toplumun Bütün Katmanlarında Çelişkiler Devam Ediyor

Editörün Notu: Aşağıdaki yazı Cumhuriyetçi faşistlerin kontrolünde olan Georgia eyaletinde Siyahilerin ve diğer azınlıkların oy haklarının bastırılmasına yönelik çıkartılan ırkçı kanunlarla ilgili revcom.us sitesine iletilmiş bir okur mektubudur. Trump/Pence faşist rejiminin seçim yenilgisine rağmen Amerika’da faşist güçlerin hala kurumsal bir güç olarak varlığını sürdürmesi ve bunun bütün dünya için oluşturduğu tehlikeyle beraber Revcoms’un son deklarasyonunda da altı çizilen bunun hakim sınıflar arasındaki çelişkilerin ne kadar derinleştiğiyle alakalı olarak bu incelemeleri değerli görüyoruz ve çevirisini okurlarımızın dikkatine sunuyoruz.


Revcom.us’ deki “The Blatant Fascism and Naked White Supremacy of Georgia’s New Voter Suppression Law—More Revealed!” makalesinden çok şey örgendim. Bu bağlamda ve siteyi okurken birkaç ek düşüncem vardı:

Aynı fikirdeyim, Siyahilerin ve beyaz olmayan diğer halkların oy hakkını savunma mücadelesinin etrafındaki çatışma, bir bütün olarak toplumda ve baştakiler arasında hızla keskinleşiyor. Düzinelerce eyaletteki faşist Cumhuriyetçiler, Siyahilerin sistematik olarak nesiller boyu oy kullanmasının engellendiği günleri, şiddet tarafından desteklenen bir yasalar ağı aracılığıyla geri getirmek için hareket ediyorlar. Yürekli özgürlük savaşçıları, 1960’larda Güney’de oy kullanma hakkını kazanmak için hayatlarını riske attılar ve birçoğu canlarını verdi. Şimdi, Trump’ın “çalındığına” dair düzmece ağlamalarıyla ateşlenen faşistler, Siyahi, Latino, Amerikan Yerlisi ve göçmen halk kitlelerine karşı bir intikamla hareket ediyorlar.

Ortada bir “çalma” var, beyaz olmayan tüm insanları daha da şiddetli bir şekilde tabi kılmanın bir parçası olarak ezilen ulustan beyaz olmayan insanlardan oy verme hakkının çalınması var. Georgia’da kabul edilen bu yasaların ilki üzerine yöneticiler arasında keskin bölünmeler patlak verdi ve faşist olmayan yöneticilerin büyük bir bölümü güçlü bir muhalefetle karşı çıktı.

Faşistler Daha Açıkça FAŞİST Oluyor!

Öncelikle, bu faşistlerin kendi aralarında ve giderek artan bir şekilde kamuoyunda maskelerinin bir kısmını düşürdüklerini ve saldırılarını desteklemek için şimdi daha da açık bir şekilde beyaz üstünlükçü saçmalıklar püskürttüğünü görmek önemlidir. En azından 43 eyalette Cumhuriyetçi yasa koyucular tarafından önerilen 250 yeni yasa , işten sonra oy verme merkezlerinin açık tutulmasını, postayla oy vermeyi ve/veya şahsen erken ve Seçim Günü oylamasını sınırlandırmayı veya yasaklamayı amaçlamaktadır. Ki bunların hepsi on milyonlarca insanın önüne barikatlar koyacaktır. Georgia’da, bu yasalardan ilki geçtiğimiz günlerde kabul edildi, oy vermeyi bekleyen insanlara su şişeleri dağıtmayı yasadışı kılan bir hükümle, bu yasa Siyahilerin oy kullanmasına erişimi ciddi şekilde azaltan bir yasadır. Bu yasa, sözde “renk körü” ırkçılığın bir örneğidir: Yasanın kendisi Siyahileri belirtmezken sisteme zaten yerleştirilmiş olan ayrımcılık nedeniyle, Siyah mahallelere daha az oy sandığı koyulması sebebiyle, Siyahiler genellikle Georgia’nın güneşinde saatlerce sıraya girip bu suya ihtiyaç duyuyorlar.

Ancak daha önce bu makalede belirtildiği gibi, Amerika Ulusal Beyzbol Ligi’nin protestosuyla beraber All-Star oyununun Atlanta’nın dışına çıkarılmasıyla birlikte, Georgia merkezli Delta Havayolları ve Coca Cola yasaya karşı çıkan ifadeler yayınladı, geçen hafta yüzlerce önde gelen avukat ve pek çok büyük şirketlerin ve bankaların başkanları, ünlülerle birlikte, Washington Post ve New York Times’da çıkan seçmenlerin bastırılmasına karşı iki sayfalık bir reklamı imzaladılar. Biden, Georgia yasasını Jim Crow’u tekrar kurma girişimi olarak nitelendirdi ve Demokratlar bu önlemlere karşı koymak için Kongre’de bir yasa önerdiler.

Yine de birçok yönden güçlü hâkim sınıf şirketleri ve kurumları tarafından alınan benzeri görülmemiş konumlara rağmen, Georgia’daki Cumhuriyetçiler geri adım atmadılar. Ülke çapında, seçmen bastırma yasaları ile tam hız ilerliyorlar. Bu arada, bu yasayı savunan faşistler bunu yaparken daha açık bir şekilde faşist hale geldiler, şovu TV’de en çok izlenen “haber” programı olan Tucker Carlson gibi ırkçı pislikler savunmada açık bir faşist teoriyi savunacak kadar ileri gidiyor.

Bunun Gösterdikleriyle İlgili Birkaç İlk Düşünce

Birincisi, bu yasaların özünü yeniden açığa çıkardığını hissediyorum: Siyah bir vatandaş olmanın temel yasal ve medeni haklarından birine ve diğer ezilen beyaz olmayanlara ciddi saldırılar. Ve genel olarak Siyahilere ve beyaz olmayan insanlara oy hakkını kullandırtmama hareketleri dalgası ile beyaz üstünlüğü, ataerkillik ve zenofobiye dayanan bütün bir faşist gündem arasındaki bağlantılara işaret ediyor. İyi not edin: Amerikan Suçları No. 11’den [1. Kısım (https://revcom.us/a/648/american-crime-case-11-violent-suppression-of-black-peoples-right-to-vote-en.html) ve 2. Kısım (https://revcom.us/a/649/american-crime-case-11-part-2-gutting-voting-rights-act-disenfranchising-millions-of-black-people-en.html)] bu Amerikan oy hakları suçlarıyla ilgili öğrendiğim gibi, bu saldırılar bu kanunlarla başlamadı ve onlarla da bitmeyecek.

İkincisi, büyük sermaye bloklarının bu yasalara şiddetle karşı çıkması gerçeği, ancak buna rağmen ve bunun karşısında, Georgia’daki ve ülkenin dört bir yanındaki Cumhuriyetçi valiler ve yasa koyucular geri adım atmadı, hatta inatlarını ikiye katladı, bu da yönetici sınıf içindeki bölünmenin derinliği gösteriyor.

Bu geri adım atmayı reddetme, örneğin, Indiana’nın o zamanki valisi Mike Pence’in sözde “dini özgürlük” tedbirini değiştirmek zorunda kaldığı birkaç yıl önce olanlarla çelişiyor. Bu “dini özgürlük” tedbiri, Apple, Salesforce, Subaru ve Amerikan Kolej Sporları Kurumu (NCAA) gibi kuruluşların eyaleti boykot etmekle tehdit edilmelerinin ardından LGBTQ bireylere karşı bağnazlığı yasallaştırmıştı. Bu çelişki, egemen sınıfın faşist kanadının son beş yılda ne kadar daha katılaşmış ve kararlı hale geldiğini gösteriyor.

Georgia’nın seçmen bastırma yasasını protesto etmek için hareket eden başlıca hâkim sınıf kurumlarının başkanları, yalnızca çeşitli veya çok kültürlü iş gücüne öncülük etmeleri veya başlıca öncülerin kendilerinin Siyahi olması ve bu önlemlere karşı çıkmaları gerçeğiyle harekete geçmiyor. Hatta bu yasaların Cumhuriyetçiler tarafından kontrol edilen eyaletlerde Demokrat Partiyi daha da marjinalleştirmeyi amaçladığı gerçeğiyle bile harekete geçmiyor. Tüm bunlarla alakalı olarak, ama daha da derin bir şekilde, Georgia yasalarına ve diğer seçmen baskı yasalarına muhalif hâkim sınıfların, meşru normlarda böylesine derin bir değişikliğin ABD toplumunun istikrarını daha da tehlikeye atacağından ve ABD’nin dünyanın baskın süper gücü olarak kalma yeteneğini baltalayacağından korktuğunu düşünüyorum. Ter atölyeleri, gecekondu mahalleleri, savaşlar ve çevresel yıkımlarla dolu bir dünyanın tepesinde olduğunun altını çizmekle birlikte.

Revcoms’dan gelen yeni Bildiri ve Çağrı keskin bir şekilde bir çınlama yaratıyor ve bu özellikle şurada vuku buluyor:

‘’Bu sistemin başı beladadır, kolay ve kalıcı çözümleri olmayan krize ve çatışmalara kapılmış durumdadır.  Bu sistemin işleyişi, ülkenin her yanında bu sistem altında çözülemeyecek derin bölünmelere yol açmıştır. Toplum parçalanmaktadır. Yönetenler kendi aralarında şiddetli bir kavgaya hapsolmuşlardır ve geçmişte olduğu gibi şeyleri bir arada tutamazlar.’’

Üçüncüsü, oy hakkı için kan banyoları döküldükten sonra her ne kadar farklı bir bağlamda olsa da bazı açılardan, yine aynı savaşlarda savaşıyoruz. Oy hakkının kendisi sistemin temelindeki beyaz üstünlüğünü ortadan kaldırmadı ve oylamanın kendisi de Carlson gibi insanların temelini oluşturduğu soykırım saldırısını engellemeyecek. Ancak bu hak ve buna yönelik mevcut saldırılar önem arz etmektedir!

En hafif tabirle bu meşum bir durumdur. Ancak bu dik kafalı bölünmelerin diğer tarafı, Revcoms’un çağrısında açıklığa kavuşuyor: Gerçek Bir Devrim İçin Şimdi Örgütlenmeye Yönelik Bir Deklarasyon, Bir Çağrı ve yukarıda alıntı yaptığımız tam parça:

‘’Devrim her durumda mümkün değildir, genellikle yalnızca ender zamanlarda ve durumlarda, özellikle de böylesi güçlü bir ülkede mümkündür. Bu, o ender zamanlardan ve durumlardan biridir. Bu sistemin başı beladadır, kolay ve kalıcı çözümleri olmayan krize ve çatışmalara kapılmış durumdadır.  Bu sistemin işleyişi, ülkenin her yanında bu sistem altında çözülemeyecek derin bölünmelere yol açmıştır. Toplum parçalanmaktadır. Yönetenler kendi aralarında şiddetli bir kavgaya hapsolmuşlardır ve geçmişte olduğu gibi şeyleri bir arada tutamazlar. Bununla bağlantılı birçok kötü şey olmasına ve gerçekten korkunç bir şeye yol açmasına rağmen, ondan gerçekten olumlu bir şey çıkarabilmemiz mümkündür – devrim yapmak, bu sisteme son vermek ve çok daha iyi bir şeyi hayata geçirmek mümkündür.’’

Tucker Carlson

Faşist Fox kanalından Tucker Carlson Georgia’daki bu ırkçı yasalara muhalefete karşı saldıran alçaklar arasında öncü bir pozisyondadır. 8 Nisan günü Fox kanalında en çok izlenen programında bu kanuna muhalefet edenlerin amacının beyazların oylarını beyaz olmayan göçmenlerin oylarıyla ‘’seyrelterek’’ çalmak istemesi olduğunu söyledi. Ve tabii ki beyaz üstünlenmeciliğinin önsözü olan ‘’Irkçı değilim ama…’’ ile başladığı cümlesinde, ‘’herkes bundan ırksal bir sorun çıkartmak istiyor. Halbuki hayır, ‘’beyaz soykırımı teorisini’’ biliyor musunuz? Hayır, hayır, hayır bu sadece bir oy hakları meselesi.’’ diyerek asılsız iddialarda bulunmuştu.

Carlson bu beyaz üstünlenmeci ‘’yerine koyma’’ teorisini ana akımlaştırarak kendisini bunula suçlayanlara karşı bir kılıf yaratmaya çalıştı. Bu ‘’yerine koyma’’ teorisi, beyaz olmayan göçmenleri, beyaz üstünlenmeciliği ve ataerkiye karşı tolere edilemez varoluşsal bir tehdit olarak görüyor. Geçtiğimiz yıllarda beyaz üstünlenmecileri ‘’yerine koyma’’ teorisini kullanarak saflarında bir infial yaratmış ve Yeni Zelanda’da, Norveç’te camilerde katliamlar gerçekleştirmişlerdi. Teksas’ta Latinolara ve San Diego’da da bir camide ve sinagogda katliamlar gerçekleştirmişlerdi. Aynı şekilde bu sözde teori, bir beyaz üstünlenmecisinin Heather Heyer’i öldürdüğü Virginia, Charlotesville’deki yürüyüşte yürüyen pek çok faşiste de ‘’ilham’’ olmuştu. Marşlarında geçen ‘’Yahudiler bizim yerimize geçemeyecekler’’ de faşist komplo teorilerindeki Yahudilerin Batı’ya bir ‘’işgal’’ kampanyası yürüttükleri yönündeki saçmalığı yansıtmaktadır.

Pek çok insan Tucker’ın ‘’beyazların yerine koyma’’ teorisindeki zırvalarındaki Nazilerle birleştiği noktaları ortaya koyarken aynı zamanda The Daily Show programındaki bir montajda Tucker’ın mesajarının demin bahsettiğimiz katliamları yapanlarla ne kadar benzediğini gözler önüne seriyordu.

Demokrat Parti’nin içerisindeki Yahudilerin en muhafazakar kanadından Anti-Defamation Ligi Carlson’un kovulması için Fox’a yaptığı çağrıya haber kanalının başı olan Lachlan Murdoch, Carlson’u savunarak cevap verdi. Ve Carlson söylemlerini sürdürdü.

Bununla beraber Carlson’un aleni bir şekilde ‘’yerine koyma teorisini’’ savunmasının yanında Cumhuriyetçi faşistler Temsilciler Meclisinde bir ‘’Önce Amerika Gelir’’ grubu oluşturmak için kolları sıvadı. Platformlarının ‘’spesifik olarak Anglosakson siyasi geleneklerine saygı’’ ve estetik değeri ‘’Avrupa mimari geleneğini devam ettirmek olan’’ bir altyapıyı savunduğunu söylediler. Temsilciler Meclisinin altkurulunda 14 Nisan günü yaptığı konuşmada Cumhuriyetçi Scott Perry, ‘’Pek çok Amerikalı için şu an olmakta olan ya da inandıkları şey şudur ki bu ülkede Amerika doğumlu, milli Amerikalıları değiştirerek bu ulusun siyasi peyzajını kalıcı bir şekilde değiştiriyoruz.’’




Chicago Polisi 13 Yaşındaki Çocuğu Öldürdü

Yedinci sınıf öğrencisi olan 13 yaşındaki Adam Toledo, Chicago’da, 29 Mart pazartesi sabahı bir polisin göğsünden vurması sonucu hayatını kaybetti. Toledo’yu öldürdükten sonra polis cesedini saatlerce bir lisenin arkasında bıraktı. İlk belirlemelere göre insanlar ‘’şüphelinin’’ yetişkin olduğunu düşünüyorlardı. Çarşamba günü fotoğrafı yayınlandığında polisin bir çocuğu öldürdüğü kesinleşmişti. Annesi Elizabeth Toledo oğluyla ilgili kayıp başvurusunda bulunmuştu. Oğlunun soğukkanlılıkla katledilmesinden iki gün sonra Chicago Polisinden, aşağılık polislerinden birinin oğlunu vurduğunu öğrendi.

Adam Little Village’de, Chicago’nun batı yakasında çoğunluğu Meksikalı olan bir mahallede annesi ve dört kardeşiyle yaşıyordu. Elizabeth Toledo gözyaşları arasında ‘’Bebeğime gerçekten ne oldu öğrenmek istiyorum.’’, ‘’Hala oyuncak arabalarıyla oynuyordu, hep mutluydu, hayvanları severdi, kız kardeşlerini severdi, bisiklete binerdi, müzik dinlerdi.’’ dedi. Elizabeth Toledo gazetecilere Adam’ın büyüyünce aslında polis olmak istediğini ama oğlunu bir polisin öldürdüğünü söyledi.

Adam’ın mahallesinde yaşayanlar, arkadaşları ve ailesi yürüyüşler ve nöbetler düzenleyerek şehirden söz verdikleri gibi öldürülüşünün görüntülerini yayınlamasını istediler.

Polis şimdiden her zaman yaptığını yapıyor, saldırgan eylemlerine kılıf arıyor. Şimdiden bir ‘’silahlı çatışma’’ olduğundan ve olay yerinde bir silah ‘’bulunduğundan’’ bahsettiler. Pazartesi sabahı ne yaşanmış olursa olsun Adam Toledo’nun katledilmesi kesinlikle kabul edilemez ve gereksizdir. Annesi acılar içerisinde ‘’Onu öldürmek yerine pek çok seçenekleri vardı’’ dedi. Ne kadar canavarca ve suçlu bir sistem ki, bu sistemin silahlı kanun koruyucuları oluyorlar ve bu herifler gidip bir yedinci sınıf öğrencisini öldürebiliyorlar!


Kaynak için: Chicago Police Kill 13-year-old Boy – “He still played with Hot Wheels,” says his mother (revcom.us)




Atlanta Cinayetlerinin Hasta ve Ölümcül Bir Sistemdeki Derin Kökleri Üzerine

Editörün Notu: ABD’de 2019’dan bu yana yaşanan en büyük silahlı saldırı olayının zanlısı olan 21 yaşındaki Robert Aaron Long, ABD’de Asyalılara yönelik şiddet ve ırkçılık tartışmasını yeniden alevlendirdi. Georgia eyaletinin Atlanta kentinde 3 masaj salonuna önceki gece silahlı saldırı düzenleyen ve 6’sı Asyalı kadınlar olmak üzere 8 kişiyi vurarak öldürdüğünü kabul eden ancak saldırılarının ‘ırksal motivasyona dayanmadığını’ savunan zanlı hakkında savcılık, 8 kez cinayet suçlamasıyla dava açtı. Saldırılarda hayatını kaybedenlerin 6’sının Asyalı kadınlar olması, zanlı aksini söylese de saldırıda Asyalılara karşı bir nefret suçu olduğu tartışmasını gündeme getirdi. Georgia Eyalet Meclisi Vekili Vietnam asıllı Bee Nguyen, yaptığı açıklamada, söz konusu saldırının tam da ‘cinsiyet temelli şiddet, yabancı düşmanlığı ve kadın düşmanlığı’ üçgeninde yaşandığını ve bunların sıradan cinayetler olmadığını ifade etti.

Aşağıdaki makale 22 Mart 2021 tarihinde revcom.us web sitesinde yayınlanmıştır. Türkçe çevirisini okurlarımız için sunarız.

Kaynak için bkz: The Deep Roots of the Atlanta Murders in a Sick and Murderous System (revcom.us)


16 Mart’ta 21 yaşındaki beyaz bir erkek Robert Long, Atlanta bölgesindeki masaj salonlarında çalışan altı Asyalı kadını ve diğer iki Asyalı olmayan müşteriyi vurarak öldürdü.

Suçlanan katilin motivasyonu hakkında şu ana kadar bildiğimiz şey, bu kadınların “günaha düşmesini” önlemek için onlara hak ettikleri şekilde davrandığı… Bu durum derin, yaygın ve Hıristiyan-faşizminden esinlenen güçlü bir nefreti işaret etmektedir.  Tüm toplum için “toplumsal bir yapıştırıcı” olarak hizmet eden kadınların ezilmesi ve aşağılanmasını… Suçlanan katilin motivasyonlarında açık bir Asyalı karşıtlığı veya göçmen karşıtı unsurun kanıtı bulunmamakla birlikte, Asyalı kadın göçmenlerin çalıştığı bu salonları hedef alması gerçeği ortada. Ulusal düzeyde Asyalı göçmenlere yönelik ırkçı saldırıların belirgin bir şekilde arttığı bir bağlamda bu olay gerçekleşti. Bilinçli niyet ne olursa olsun, ABD’deki Asyalılar arasında terör estirilmeye devam ediliyor.

Asyalıları hedef alan şiddete karşı tepkiler ve protestolar artarken, bu pek çok insan için bardağı taşıran son damla oldu ve onları ırkçı kültürün hastalıklı ve yaygın biçimlerini protesto etmeye itti. Amerika, Asyalı kadınları nesneleştirmektedir ve insan olarak görmemektedir.

Bu protestolar haklıdır ve farklı milletlerden insanların öfkeyi ifade etme biçimleri önemlidir ve güçlü bir şekilde desteklenmelidir. Ama gerçek şu ki, bunu ortaya çıkaran sistem -ABD toplumunun temelindeki kapitalist-emperyalist sistem- devrilmeden bu protestolar tek başlarına temelden hiçbir şeyi değiştirmeyecektir.

İşte nedeni.

Sırtında Yüzlerce Yıllık ABD Tarihi Bulunan “Yalnız Silahşör”

Katil “yalnız bir silahşör” olabilir, ancak Long’un cani haçlı seferi, bu kapitalizm-emperyalizm sistemi altında ataerkilliğin ve beyaz üstünlüğünün uzunca bir tarihi ve derinlemesine iç içe geçmiş gerçekliği tarafından yönlendirilmektedir ve buna hizmet etmektedir.

Bu kanlı ve sıkı bir şekilde iç içe geçmiş bağlar, İç Savaş’tan sonra Kıtanın Batısında ABD’nin “talihini açan” demiryollarını inşa etmek için Çinli işçilerin ölümüne çalıştırıldığı dönemlere kadar uzanıyor. Bu bağlar, dönemsel linçler ve ırkçı yasalardan toplama kamplarında açık hapis cezalarına kadar beyaz üstünlükçü anti-Asya ırkçılığının uzun bir tarihine dek uzanıyor ve Long’un ölümcül öfkesi bu tür ırkçı saldırıların belirgin bir şekilde arttığı bir dönemde meydana geliyor. Bu bağlar, ABD bu ülkeleri bombalayıp talan ederken, sivilleri katlederken ve kadınlara tecavüz ederken, Vietnam’dan Kore’ye ve Filipinler’e kadar Asyalı kadınların ABD askerleri için aşağılayıcı şekilde metalaştırılmasına, fuhuşa sürüklenmelerine ve köleleştirilmesine uzanıyor. Amerikan imparatorluğunun emperyalist egemenlikleri için yaptıklarına geri dönüyor. Bu bağlar, hem kadınların “cinsel nesneler” olarak yaygın şekilde kabul edilmesine, hem de bu baskıcı metalaştırmayı güçlendiren Hıristiyan faşist fanatizminin altında yatan ataerkilliğe geri gidiyor. Buna geleneksel cinsiyet rolleriyle “ailenin” kutsallaştırılması, heteroseksüel evlilikler dışında cinsel ilişkilerin yasaklanması da dahildir. Bu konuda yapılan suistimaller, “günah” olarak göstermek; ırkçı mitolojinin haklı gösterdiği beyaz olmayan göçmen emeğinin aşırı sömürülmesi; Amerikan siyasi, ekonomik ve askeri hakimiyetinin “Üçüncü Dünya” ya da “küresel Güney” in hizmetinde askeri dehşetle toplumların yok edilmesi; ve bu sistemi bir arada tutmak için ataerkilliğin “toplumsal bir tutkal” olması gerçeği: Bunlar, birkaç tatlı söz ve vaatle kolayca iyileştirilebilecek çeşitli “yan etkiler” değildir. Öyle birkaç reform ile düzeltilecek şeyler değildir.

Bunlar, bu sistemin ayrılmaz bir parçasıdır.

Hristiyan Faşist Deliliğinin Sınırsız Ataerkilliği ve Aşırı Yabancı Düşmanlığı

Tüm bu çirkinlik ve dehşetin temel üçlüsü -beyaz üstünlüğü, kadın düşmanlığı (patriyarkadan kaynaklanan kadın nefreti) ve Amerikan şovenizmi- Hristiyan-faşist Trump/Pence rejimiyle daha da artmıştır. Bunlar yine kapitalizm-emperyalizm sisteminin tezahürleri ve ürünleridir. Hem Asya karşıtı ırkçılık hem de kadın düşmanlığı, hem seçim kampanyasında hem de genel başkanlık döneminde ve özellikle geçen yıl, Trump ve faşistler tarafından açıkça körüklenmiştir. Kısmen, COVID-19 salgınını beceriksiz bir şekilde ele almasının suçunu, “Çin gribi” gibi iftiralarla Çin’e kaydırmayı hedeflemiş, ancak daha stratejik olarak, bu durum Çin’le ve yabancı düşmanlığıyla çekişme içinde daha büyük ABD emperyalist çıkarlarına hizmet etmiştir ve genel faşist programın göçmen karşıtı ayağını oluşturmuştur. Bu o kadar yaygındı ki, başlangıçta bu cinayetleri araştırmakla görevli olan Cherokee İlçesi Şerifi Yüzbaşı Jay Baker, Facebook’ta, Trump’ın abartılı ve iftira içeren ifadesini yansıtan COVID-19 “ÇİN’DEN İTHAL VİRÜS” yazan tişörtlerin fotoğraflarını yayınlamıştı.

Long, Atlanta bölgesindeki Asyalılar tarafından işletilen spa merkezinde bu katliamları gerçekleştirdikten sonra, yakalandığı sırada bu tür “günah” yerlerine karşı kanlı intikamını sürdürmek için Florida’ya gittiği bildirildi. Kendisi uzun zamandır, heteroseksüel evlilik haricinde seksi “günah” olarak katı bir şekilde yasaklayan Hıristiyan-faşist Güney Baptist mezhebine bağlı köktenci bir aileye ve kiliseye mensup. Long, 2018 tarihli bir videosunda hayat misyonunu tanımlamıştır. Ona babasının verdiği serveti sefahat ve “fahişeler” üzerine boşa harcayan, ancak babasına dönüp ona boyun eğdiğinde ataerkil ailedeki konumu eski haline gelen Savurgan Oğul’un İncil’deki öyküsünden alıntı yapmıştır. Buna paralel olarak, Long, polise yaptığı ölümcül saldırını amacının Hristiyan-faşist erkek üstünlenmeci ideolojisinin sapkın bir tezahürü olarak bu Asyalı kadınların erkekleri “ayartmasını” durdurmak olduğunu söyleyecektir.

Bob Avakian, Yeni Yıl Açıklamasında kadının toplumdaki konumundaki köklü değişimleri ve bu sistem içinde bu değişimler nedeniyle ortaya çıkan derin çatışmaları tartışırken şunlara işaret ediyor:

Din ve özellikle dini köktencilik, kadınların ataerkil itaatini ve diğer “geleneksel” baskı biçimlerini teşvik eden ve pekiştiren güçlü bir faktördür. Bu noktada, Iowa’da, günümüz Amerikan faşizminin bel kemiği olan beyaz Hıristiyan köktencilerle (“beyaz evanjelistler” olarak adlandırılır) dolu bir kasabada büyüyen Kristin Kobes Du Mez’un önemli bir öngörüsünden bahsetmek gerekir. Jesus and John Wayne: How White Evangelicals Corrupted a Faith and Fract a Nation adlı kitabında kendisi şöyle yazıyor:

Beyaz evanjelistler, bu karmaşık meseleleri bir araya getirdiler; sağlam, saldırgan, militan bir beyaz maskülenliğine nostaljik bir bağlılık, onları tutarlı bir bütün halinde birbirine bağlayan bağ görevi görüyor. Bir babanın evdeki yönetimi, ayrılmaz bir şekilde ulusal sahnedeki kahramanca liderlikle bağlantılıdır ve ulusun kaderi her ikisine de bağlıdır.

Bu durum, BA’nın bu çalışmada belirttiği temel bir noktayı göstermektedir:

ABD’de son birkaç on yılda, kadınların durumunda ve aile içindeki ilişkilerde büyük değişiklikler oldu. On aileden yalnızca birinde, kocanın “tek geçim sağlayan” ve kadının tamamen bağımlı “ev hanımı” olduğu bir “model” vardır. Ekonomik değişikliklerle birlikte tutum ve beklentilerde de önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Ve sadece ailenin dokusunda değil, daha geniş anlamda toplumsal ilişkilerde de çok önemli gerilimlere neden olmaktadır… Kadınların toplumdaki konumu ve rolü ile ilgili bütün bir mesele, günümüzün aşırı koşullarında giderek daha keskin bir şekilde kendini ortaya koymaktadır. Bu mesele, bugün ABD’de bir barut fıçısı gibidir. Tüm bunların en radikal şartlardan ve aşırı şiddet içeren yollardan başka bir çözüm bulacağı düşünülemez. Henüz belirlenemeyen soru şudur: Radikal gerici mi, yoksa radikal devrimci bir çözüm mü olacak? Köleliğin zincirlerinin güçlendirilmesi anlamına mı, yoksa bu zincirlerdeki en belirleyici halkaların parçalanması ve köleliğin tüm biçimlerinin tamamen ortadan kaldırılmasını gerçekleştirme olasılığının açılması anlamına mı gelecek?

Atlanta’da olan bitenler ışığında bunu bir düşünün.

Demokratlar: Farklı Şişe, Aynı Kötü Şarap

Tüm bu çirkinlik ve dehşetle yüzleşen Biden, Atlanta’ya uçarak “bizim sessizliğimiz suç ortaklığıdır” dedi ve ardından Kamala Harris, “Amerika’da ırkçılık gerçektir. Ve her zaman oldu. Yabancı düşmanlığı Amerika’da gerçektir ve her zaman olmuştur. Cinsiyetçilik de.” “Beklemeyeceğiz. Nerede ve ne zaman olursa olsun şiddete, nefret suçlarına ve ayrımcılığa karşı daima sesimizi yükselteceğiz.” dedi.

Bu, Trump’ın nefret dolu söyleminden çok farklı ve bazı çevrelerde rahat bir nefes alabilir. Ancak Avakian’ın Yeni Yıl Açıklamasında belirttiği gibi:

Biden/Harris yönetiminin politikalarının çoğunun Trump/Pence rejiminin bariz zulümlerinden farklı olacağına şüphe yoktur, Biden ve Harris ile işler kesinlikle “farklı hissedilecektir”, ancak “ülkeyi birleştirmeye” çalışacakları yol -kapitalizm-emperyalizm sisteminin çıkarları ve gereksinimleri doğrultusunda- hiçbir saygın insanın istememesi veya parçası olmaması gereken bir şeydir.

Bu Demokratların içi boş teselli sözleri ve değişim yeminlerinin ardındaki “geçmiş performansları” üzerine düşünmek için lütfen bir dakikanızı ayırın. Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atanlar Biden’ın ve Harris’in Demokratlarıydı. Amerikan imparatorluğunu savunmak ve genişletmek için Kore, Vietnam, Laos, Endonezya, Kamboçya ve Asya’nın başka yerlerinde savaşları ve/veya askeri darbeleri başlatanlar Biden’ın ve Harris’in Demokratlarıydı. Bunlar altı milyondan fazla can alan, bu toplumları parçalayan ve bu ülkelerde önce Amerikan askerlerine sonra da tüm erkek “seks turistlerine” “hizmet” veren muazzam fuhuş ağlarının yaratılmasına hizmet eden savaşlardır. Bu savaşlara kaçınılmaz olarak, yükselen şovenist duygular, ırkçılık, insan yerine koymama, doğrudan saldırılar ve dünyanın o bölgesinden insanlara karşı yapılan baskılar eşlik etti ya da dünyanın o bölgesinde bunlar yaşanmamış gibi davranıldı.

Cumhuriyetçi yönetimler ve rejimlerle birlikte ABD’nin ekonomik egemenliğini 1990’lardan günümüze kadar genişleterek, açlık sınırındaki ücretlerle spor ayakkabılardan bilgisayarlara, arabalara dek her şeyi üreten bir ter atölyeleri ağı kuran, Clinton ve Obama yönetimleriydi. Tıpkı Biden ve Harris gibi onlar da Demokratlardı. Şimdi kalkmış “Her zaman sesimizi yükselteceğiz,” diyorlar. Evet, gerçek nedenleri ve bu nedenleri ortadan kaldırma ihtiyacını gizlemek için seslerini yükseltiyorlar. Trump’ı ismiyle anmadan “işaret ediyorlar”, ancak bu şiddetin dinden, özellikle de Hıristiyan-faşist köklerinden ve geçmiş dönemlerin bütün bir linç çetesi atmosferinin faşist karakterinden bahsetmeyi ve bunları aktif olarak ifşa etmeyi reddediyorlar.

Bu derin bir gerçektir. Irkçı, kadın düşmanı vahşete ve cinayetlere son verilmesini talep etseler bile, tüm saygın insanlar tarafından yüzleşilmesi gereken bir gerçektir. Biden ve Harris ve diğer Demokratlar bu eylemlerden sonra “seslerini yükseltebilirler”, ancak bu çirkinliği ve dehşeti üreten sistemin, buradaki milyonlar ve gezegendeki milyarlarca insanlık için gereksiz ve dayanılmaz acıları devam ettiren, nefret ve delilik üretmeye her seferinde devam eden bu sorunun köklerine inemezler, bundan bahsedemezler.  Çünkü onlar, yani Demokratlar, sorunun bir parçasıdır, bu sistemi yöneten egemenlerdir. Irkçılık, yabancı düşmanlığı ve ataerkillik bu sistemin temellerine dayanmaktadır. Açık ve grotesk faşist biçimler şeklinde, ya da bu sistemin işleyişiyle “farklı” çok kültürlü bir maske altında süreklilik kazanır ve yoğunlaştırılırlar. Hiçbir şey yapmamak, temel nedenleri güçlendirmeye devam etmek demektir.

Devrim — Daha Azı Değil!

Bu dehşetleri sonsuza kadar sona erdirmek demek onları köklerinden koparmayı gerektirir. Bu, insanlık tarihindeki en radikal devrim olan gerçek bir devrim yoluyla bu sistemi yıkmayı ve kökten farklı bir sisteme dayalı olarak kararlı bir şekilde hareket edebileceğimiz, kolektif olarak beyaz üstünlüğünü ve kadınlara yönelik ataerkil baskıyı ortadan kaldırabileceğimiz Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa içinde öngörülen dünyayı meydana getirmeyi gerektirir. Avakian’ın dediği gibi:

Daha iyi bir dünyaya giden yol kolay değil ve olmayacak – bu, kararlı bir mücadele ve evet, büyük bir fedakarlık olmadan başarılamaz. Fakat mevcut kapitalizm-emperyalizm sisteminin egemenliği altında mevcut seyri sürdürmek, bugün dünyada halihazırda işlenen dehşetlerin, ivedi duruma gelen ve çok daha kötü hale gelecek ve giderek artan bir şekilde ortaya çıkan dehşetlerin, oldukça gerçek varoluşsal tehlikenin devamı anlamına gelmektedir.




Atlanta’daki Kadın Düşmanı Irkçı Cinayetler: Adalet ve Hepsinden Önemlisi DEVRİM İçin Haykırış!

Editörün Notu: Aşağıdaki makale revcom.us web sitesinde 22 Mart 2021 tarihinde yayınlanmıştır.

Kaynak için bkz: The Misogynistic, Racist Murders in Atlanta Cry Out for Justice… and, Most of All, REVOLUTION! (revcom.us)


Bu hafta bir silahlı erkek -altısı göçmen Asyalı kadın- toplam sekiz kişiyi öldürdü. Sebep “cinsel açıdan baştan çıkarmaya” karşı çıkılmasıydı. Bu toplu katliam eylemi, büyük ölçüde Trump/Pence faşist rejiminin açık ırkçılığı ve yabancı düşmanlığı tarafından körüklenen, zaten artan bir bağnazlık ve şiddet dalgasıyla karşı karşıya kalan Asya halkının -göçmenler ve benzer şekilde burada doğanların- yüreklerini daha da dağladı. Kadınların kontrol edilmesi ve hatta tamamen ortadan kaldırılması gereken “cinsel ayartmanın” nesneleri olduğu görüşü binlerce yıllık dini suçlamalarla, kadınların bedenleri ve cinsellikleri üzerinde erkeklerin ve ataerkil kurumların tekeli olduğu şeklinde çınlamaktadır. Çok iyi nedenlerle, binlerce kişi bu toplu katliama karşı eylem ve protestolara akın etti; ve bu protestolar desteklenmelidir.

Bununla birlikte kadınlara yönelik baskı ve beyaz üstünlenmeci zihniyet Amerika’da “ara sıra olan bir şey”  değildir. Bunlar, ABD toplumunun tarihi dokusuna ve günlük yaşamına, onu tanımlayan kapitalist-emperyalist sisteme derinlemesine işlenmiştir ve bunun ayrılmaz bir parçasıdır. Bunlar ne sempati ile, reform yeminleriyle, daha fazla polis uygulaması ve kovuşturma sözleriyle ortadan kaldırılabilir, ne de daha iyi eğitim, güvenli alanlar yaratılması, fonların polisten akıl sağlığı çalışanlarına kaydırılmasıyla temelden değiştirilebilirler. Bu kitlesel katliama karşı ülkenin dört bir yanına dökülen haklı öfke ve acı, Asyalı halklara ve kadınlara karşı bu toplumu sarmış nefret, mücadele yoluyla, devrimci bir anlayışa, kararlılığa ve örgütlenmeye dönüştürülmelidir.

Kadınlara yönelik baskıların kökünden sökülmesi; Amerika’ya nüfuz etmiş ölümcül beyaz üstünlüğünün; Amerika’nın dünyanın çoğunluğu üzerindeki emperyalist tahakküm girişiminin; ve göçmenlerin şeytanlaştırılması ve ezilmesi aslında devrimi gerektiriyor, daha azını değil. Bu çelişkiler burada ve dünyada yoğunlaşmaktadır.

Bob Avakian’ın ortaya koyduğu temel gerçek yine açıkça ortaya konmuştur:

“…temel olarak iki seçeneğimiz var. Ya bütün bunlarla yaşamaya devam edeceğiz ve gelecek kuşaklar da -eğer bir gelecekleri olacaksa- aynısını, hatta daha beterini yaşamaya devam edecek – veya, devrim yapacağız!”




Malcolm X’in Suikastı: Bugün İçin Önemli Dersler

Editörün Notu: Aşağıdaki yazı 2015 yılında Malcolm X’in suikasta uğrayarak öldürüldüğü günün yıl dönümünde Revolution Gazetesinde yayınlanmıştır.


Malcolm X, 21 Şubat 1965 yılında, New York – Harlem’de Audubon Salonunda öldürüldü. Saat 15.00’da 400 kişilik bir kalabalığa konuşmak için ayağa kalkmıştı. Bir anda odanın arka tarafında bir kargaşa baş gösterdi, anlaşılan iki kişi kavga ediyordu. Sis bombası atıldı. Derken ön sıradan iki adam aceleyle sahneye çıktı. Malcolm çifteyle ve tabancayla tam 16 kez vurulmuştu. 15.30’da yakınlardaki bir hastaneden ölümü açıklandı.

Malcolm X’in trajik ölümüyle ilgili pek çok soru havada kaldı ve hiçbir zaman neyin ve kimlerin bu suikastın arkasında olduğu tam olarak bilinemeyecek. Amerikan hükümeti, Malcolm X ile ilgili CIA ve FBI’ın elinde bulunan bütün belgeleri yayınlamayı reddetti. Ancak şimdiye kadar yayınlanan, sızdırılan yüz binlerce sayfalık belge bize bazı şeyleri gösteriyor: Malcolm X sıkı bir şekilde devlet tarafından izlenmiş, Amerikan ajanları Malcolm X’in içerisinde bulunduğu kuruluşlara sızmış, yine New York Polis Departmanı ajan olarak bu organizasyonlarda adam çalıştırmış; böyle bir suikasta ortam hazırlamak için İslam Birliği örgütü ve Malcolm X arasındaki bütün ayrılıkları kızıştıracak ve alevlendirecek her türlü kirli metot kullanılmış.

Bugünkü mücadele için buradan öğrenilmesi gereken dersler var. 1965 yılında Malcolm X güçlü bir Siyahi devrimci önder olarak kendisini gösteriyordu, döneminin diğer güçlerine nazaran çok daha radikaldi. Carl Dix kendisiyle ilgili şöyle yazmıştı: “Siyahilerin direniş hareketini, 1960’lı yıllarda Siyahilerin gördükleri baskılar nedeniyle sisteme eklemlenmek isteyen hareketini, bu hareketin en ileri unsurlarının sorunun bu sistemin kendisi olduğunu görecek bir seviyeye getirmekte inanılmaz bir rol oynamıştı. Malcolm, Amerika’yı Siyahi halka karşı işlediği suçlar konusunda amansızca yargılıyordu.”

Malcolm enternasyonal olarak da önemli bir rol oynuyordu, Afrika’ya ve diğer ülkelere seyahat ediyor, kolonyalizm karşıtı güçlerle ittifak halinde sömürgeciliği teşhir ediyor ve ona karşı sesini yükseltiyordu ve Amerika’nın, Afrika’da ve dünyanın başka yerlerinde ezilmiş halklara karşı işlediği suçları teşhir ediyordu.

Bütün bunlar yüzünden Malcolm X, Amerika içerisindeki hakim sınıflar ve kendisini hedef tahtasına oturtan devletin baskıcı aygıtları için ciddi bir tehdit arz ediyordu. FBI, Malcolm ile ilgili takip çalışmalarına 1950’li yıllarda başlamıştı; o dönem Malcolm ülke çapında İslam Birliği camileri açıyordu. 1960’lara gelindiğinde kendisiyle ilgili her hafta düzenli olarak raporlar yazılıyordu.

1964 yılında FBI başkanı J. Edgar Hoover, FBI’ının New York ofisine gönderdiği telgrafta ‘’Malcolm X ile ilgili bir şey yapın. New York’ta bu kadar Siyahi şiddeti yeter’’ diyordu. Aynı yıl Malcolm yeni bir organizasyon kurdu, Afro-Amerikalılar Birliği Kuruluşu (OAAU). Gizli bir New York polisi ajanı olan Gene Roberts hızlı bir şekilde bu organizasyona sızdı ve Harlem’in güvenlik şefi konumuna geldi.. Roberts New York polisinin Özel Servisler ve İstihbarat Biriminin (BOSSI) bir parçasıydı, bu birim direkt olarak FBI’ın Karşı İstihbarat Programı (Cointelpro) tarafından oluşturulmuştu. Bu dönemde FBI ve CIA Malcolm’un uluslararası seyahatlerini de takip ediyorlardı. Hükümet ajanları bilindiği üzere İslam Birliğine de sızmışlardı, örneğin hükümet ajanı olan John Ali, Birliğin basın sekreteriydi. Bu ajanlar üyelerin aktivitelerini ve kimliklerini raporluyor, taraftarları korkutuyor, evrakları çalıyor ve suç teşkil edecek materyalleri ofislere yerleştiriyorlardı.

Malcolm’ün ölümünden önceki yıllarda İslam Birliği ile kendisi arasında hızla tırmanan çatışmalar başlamıştı, Birliğin programı büyük ölçüde muhafazakardı. Bu farklılıklar Malcolm’ün birliğin lideri olan Elijah Muhammad tarafından susturulması ve akabinde de Birliği terk etmesi ile sonuçlandı.

Editörlere gönderilen ve revcom.us sitesinde de yayınlanmış olan bir mektubun da işaret ettiği gibi : “Malcolm, İslam Birliği’ni (NOI) terk ettiğinde kendisine karşı şahsi bir karalama kampanyası başlatıldı. Bunlar her türlü sert eleştiriyi içeriyordu, o zamanlar Birliğin önemli figürlerinden, şu anda başkanı olan Louis Farrakhan direkt olarak Malcolm’ün “ölmeye değer” birisi olduğunu söylüyordu. Genel olarak Farrakhan ve diğer isimler Malcolm X’e karşı kişisel bir hınç besliyorlardı, kendisiyle ilgili bir dolu karalama kampanyası yürüttüler ve insanları ona karşı kin beslemeye sevk ettiler. Bütün bunlar işe yaradı. O dönem Malcolm’ün kendisini koruyabilecek bir organizasyonu yoktu, 1965 yılının başlarında herkesin bildiği evi gece yarısında bombalandı. Malcolm ve ailesi ölümden son anda kurtuludu. Suikasta uğradığı gün her zaman görev yapmakta olan polisler olay yerini terk ettiler ve öldürülmesi için açık bir alan bıraktılar. Bununla beraber o sırada odada en az beş FBI muhbiri vardı ve Malcolm’ün kendi kişisel koruması da New York polisinin bir ajanıydı. Karalama kampanyaları yürüten İslam Birliği’nin üyelerinin direkt olarak FBI tarafından satın alınıp alınmadığı aslında alakasız bir sorudur, nitekim gerçekte olan böyle bir şeyin olabilmesi için bütün atmosferin hazırlanmış olduğu ve polislerin ellerinin kansız gibi gözüktüğüdür.’’

Malcolm’ün öldürülüşünün 49. Yılında, Baltimore Şehri Bölge Üniversitesinde profesör olan Baba Zak Kondo, FBI köstebeklerinin kirli oyunları ile ilgili şunları söylemişti:

“FBI temelde köstebekleri aracılığıyla birisine yönelik negatif dedikodular çıkartıyordu, yaptıkları genelde buydu ve bu aslına bakarsanız bu gerçekten de bilimseldi. Malcolm’ün telefonunu dinliyorlardı. Telefonları ve aileleri dinliyorlardı. Aile arasında bir konuşma duyduklarında ve mesela Elijah, Malcolm ile ilgili negatif bir şey söylediğinde bunun not alıyorlardı ve ileride kullanabilecekleri bir şema hazırlıyorlardı. Bunu kendi çıkarları için kullanıyorlardı. 1963’e doğru tek yaptıkları şey buydu. Ve nihai olarak gerçekleşeceklerin temel sebebi Elijah ve Malcolm arasındaki husumetlerdi, FBI bunu sonuna kadar sömürerek kullandı. Daha sonra ikinci aşamaya geçtiler, Malcolm bir kez ceza aldığında hedefleri onu attırma ve Malcolm ile Elijah ve Birlik arasında bir savaş çıkartmaktı. Ve bu savaş son tahlilde Malcolm X’in suikastı ile sonuçlandı.”

Dönemin hakim güçleri Malcolm X’in potansiyelini fark etmişlerdi. Sahayı, özellikle de bu baskıcı sistemden bir çıkış için çaresizce önderliğe ihtiyaç duyan Siyahi halk kitlelerini nasıl etkilediğini ve etkileyebileceğini fark etmişlerdi.

Buradan çıkartılması gereken acı bir ders var: Sistemin, kurtuluş için mücadelede bu işe önderlik edenlerin gücünü fark etmesi ama halkın bunun tam olarak farkına varamaması. Halk böylesi önderleri korumak için her şeyi yapmalıdır. Ve bunun önemli bir parçası, devlet için çalışan insanlar ve güçlerin olduğunun ciddi bir şekilde farkına varmaktır; ve yine başka güçlerin olduğunu, bunların objektif olarak sistemin devrimci önderleri sarsmak, alaşağı etmek ve hatta öldürmek için çalıştığının farkına varmaktır. Halk, hakim güçlerin ölümcül fiilayatlarını kolaylaştıran bu gibi karalamaları ve yalanları tanımalı, bunları teşhir etmeli ve bunlara bir son vermelidir.




Polonya Hükümetinin Kürtaj Hakkına Saldırıları, Yükselen Küresel Faşizm ve Bunun Radikal Olarak Farklı Alternatifi

Editörün Notu: Aşağıdaki yazı 15 Şubat 2021 tarihinde Devrim Turu üyesi bir yoldaş tarafından yazılmış ve revcom.us sitesinde yayınlanmıştır. Çevirisini okurlarımızın dikkatine sunarız.

Kaynak için bkz: On the Polish Government’s Attacks on Abortion Rights, the Rising Tide of Global Fascism, and the Need for a Radically Different Alternative (revcom.us)


27 Ocak 2021’de Polonya’da faşist rejim, ilk olarak Ekim ayında açıkladığı kürtajın en yaygın yasal hallerini illegal hale getirecek olan yeni yasaları zorla uygulamaya koydu; bu yasalar ceninde oluşabilecek hasarlara rağmen doğumu zorunlu kılıyor. Bu şu andan itibaren tecavüz, ensest ve annenin hayatının tehlikede olduğu durumlar hariç her türlü kürtajı yasa dışı ilan ediyor. Bu durumun kadınları daha da ‘’geleneksel formda’’ bir baskının ve boyun eğmenin arkasına atmayla ilişkisi var, ve bu saldırılar kadının ekonomik ve sosyal hayattaki daha fazla katılımına karşı bir intikam olduğu gibi, aynı zamanda da daha geniş teokratik-faşist bir ajandanın ve küresel hareketin ilerleyen adımları.

Bu yasanın resmi olarak açıklanması sonrası meşru pek çok eylem dalgası başladı; yüzbinlerce kadın ve pek çok erkek sokakları doldurdu ve şiddet içermeyen ancak sürdürülebilir ve dramatik performanslar sergilediler. Daha önce Ekim ayındaki olaylara dair bir okur mektubunun tasvir ettiği üzere:

‘’İnsanlar üzerlerinde ‘’Embriyolardan önce insanlar’’ ve ‘’keşke hükümetimi kürtaj edebilsem’’ yazan pankartlar taşıyorlar. Ülke çapında pek çok iş yerinde iş bıraktılar. Kadın grupları kırmızı elbiseler giyerek Handmaid’s Tale’a gönderme yapıyorlar ve ileride bunun kadının nasıl bir tahakküm altına gireceğinin sembolü olduğu anlatıyorlar. Eylemciler cüretkar bir şekilde Katolik kilisesinin hayatlarındaki baskıcı ağırlığına meydan okuyorlar, Pazar ayinlerini rahatsız ediyorlar ve katedrallerde oturma eylemleri yapıyorlar, pek çoğuna kader biçilen ve tehlikeli olan yasadışı kürtajı sembolize etmek için elbise askılarıyla eylemler yapıyorlar.’’

Eylemlerin itici gücü kürtaj kısıtlamaları olsa da bu eylemler aynı zamanda genel olarak aşırı sağa ve insanların boğazlarına tıkılan faşist ajandaya olan nefreti ve tiksinmeyi de temsil ediyor. Gençler ve öğrenciler protestoların kritik bölümünü oluşturuyorlar ve iktidardaki faşist ‘’Hukuk ve Adalet’’ Partisine karşı ciddi bir muhalefeti dile getiriyorlar.

‘’Hukuk ve Adalet’’ Partisi (PiS) şu an da  Jarosław Kaczyński tarafından yönetiliyor ve 2001 yılında kuruldu. Köktendinciliği ve ‘’geleneksel değerleri’’, şiddetli bir ataerkiyi, homofobiyi ve göçmenlerle, mültecilere yönelmiş ağır bir yabancı düşmanlığından oluşan programlarıyla 2015 yılında iktidara geldiler. O zamandan bu yana:

‘’Hukuk ve Adalet Partisi mahkemelerin kontrolünü eline geçirmek için sistematik olarak çalıştı, Yüksek Mahkemeden yargıçları kovarak orayı da iktidar partisinin çöplüğüne çevirdi ve Anayasa Mahkemesinde tam kontrol sağladı ki kürtaj karşıtı yasayı da Anayasa Mahkemesi onayladı. Mahkemelerde gücünü inşa ederek kitlesel protestoların ortasında insanların en temel haklarına dahi coplarla saldırdılar.’’

Polonya’da PiS’in kadınları kuluçka makinelerine indirgeyerek, yasal ve sosyal olarak erkeğe ve kiliseye tabi kılma hamleleri bütün dünyada, küresel ölçekte süregitmekte olan faşist hareket ile alakalı ki sürecin gelişimi bundan birkaç on yıl öncesine dünya ölçeğinde küreselleşme ile beraber milyonlarca insanın yerlerinin değişmesi ve Avrupa çapındaki yabancı düşmanı geri tepmeyle ilişkisi bulunuyor. Bob Avakian (BA) son zamanlarda dünyanın durumu ve bunun ima ettiklerine dair Yeni Yıl Bildirisinde konuştu:

Dramatik şekilde değişen ve genellikle oldukça değişken olan bu durum, Üçüncü Dünya’da ve özellikle de Hristiyan köktenciliğinin kuvvetli bir olumsuz toplumsal ve politik güç olduğu ABD’deki dini köktenciliğin yükselişi açısından önemli bir faktör olmuştur. Bu durum 2.Dünya Savaşı sonrası dönemde ekonomik ve ilgili toplumsal değişimlerle, özellikle de Üçüncü Dünya’da köktendinciliğin artan etkisine katkıda bulunacak şekilde, komünistler veya devrimci milliyetçiler tarafından önderlik edilen Üçüncü Dünya’daki hareketlerin eski kolonyalistlere ve yeni sömürgeci zalimlere karşı yenilgisiyle veya bunların terk edilmesiyle bağlantılıdır ve bütün bunlarla etkileşim içindedir. En büyük gerileme 1970’lerde Çin’de sosyalizmin tersine dönmesi -Çin’in güçlü bir sosyalist ülkeden ve dünya çapında devrimci mücadele için bir fener ve destek kalesi olmasından kopması- ve orada kapitalizmin restorasyonu oldu. Çin, kendi içinde, Afrika’da ve Üçüncü Dünyanın diğer bölgelerinde halk kitlelerini sömüren yükselen bir emperyalist güce dönüştü.

Ve analizlerine şu şekilde devam etti:

Çok önemli olmakla birlikte, sadece kadın meselesi için değil, fakat aynı zamanda bu sistem altında ezilen, aşağılanan ve de gaddarlığa maruz kalan herkes için geçerlidir. Bu durum sadece Amerika’daki bir hakikat değil, kapitalist-emperyalist sistem tarafından tahakküm altında tutulan, birbirine sıkı sıkıya bağlı, öte yandan inanılmaz derecede eşitsiz olan bütün bir dünya için de geçerli olan bir hakikattir.[i]

Polonya’da kendi vücutları üzerinde kontrol hakkı için mücadele veren kadınlardan, Orta Amerika’nın sınırlarından, Meksika’dan ve daha ilerisinden gelerek Amerika sınırından geçmeyi ümit eden göçmen izdihamından, bu sistemin işleyiş yüzünden, dünya nüfusuna yeterli sağlık hizmeti ve aşı sağlayamayarak gereksiz bir şekilde çok daha kötü bir hale gelmiş olan pandeminin aldığı toplu mezarlarda yatan yüzbinlerce can; mevcut vaziyet tahammül edilemez bir seviyede.

Dünyanın dört bir yanında radikal derecede farklı bir dünyaya olan ihtiyaç; bilimsel bir zemine dayanan bir alternatife, bütün insanlığın kurtuluşuna hizmet edecek bir alternatife olan ihtiyaç feryat ediyor. Böyle bir alternatif mevcuttur, insanlığını potansiyeline ulaşmasını engelleyen mevcut kapitalist-emperyalist sistemi alaşağı etmek için  Bob Avakian’ın ortaya koyduğu yeni komünizm ile yepyeni bir mücadele dalgasının temeli ve rehberi bulunmaktadır.

Yeni komünizm aynı şekilde içerisinde kadınların baskılanması ile ilgili olarak çok daha bilimsel bir anlayışı ve maddi zemini barındırır, bunun ilk sınıfsal bölünmeler ile nasıl ortaya çıktığını, ve bu baskının o zamanda bu yana her bir sömürücü üretim ilişkisi ile nasıl iç içe olduğunu ortaya koyar. İhtiyacımız olan yeni üretim ilişkilerine temel olacak bir devrimdir, gerçekten sosyalist bir devrimdir, bütün baskıcı sosyal ilişkilere karşı mücadele edecek bir devrimdir. Avakian aynı şekilde gelecekteki sosyalist toplumda kadının durumunda ve rolündeki eşitsizlikleri ve çelişkilerin toplumu dönüştürürken, komünist devrimi ileriye taşımak için nasıl ve neden kritik bir parçası olduğunu ve olmak zorunda olduğunu, bunun sadece sonuna kadar devrim ile temin edilebileceğinin altını çiziyor.

Ancak dünyanın bütün taraflarında bu atılımlar ve onların yazarı BA, radikal olarak dünyadaki herkesten farklı olan bu önder, bilimsel metodun çekirdek prensiplerini yoğunlaştırarak yeni komünizme kalbini veren bu lider çok az biliniyor. Bu acil olarak dönüştürülmesi gereken bir meseledir.

Dünyada günlük hayatın cehennem olduğu milyarlarca insanın, sömürülenlerin ve ezilenlerin bugün bir önderi var, hayatını onların kurtuluş davasına adamış ve önümüzdeki problemleri çözümleyen birisi. Daha fazla insana onun sesini götürmemek suç değil midir? BA ve kitleler arasında köprü olarak BA’yı kitleler götürmek bizim zorunluluğumuz değil midir? Ve BA’nın takipçilerini dalga dalga arttırarak yeni komünist bir devrimin bilinçli güçleri yapmak ve bu şekilde her yerde, bütün baskı ve sömürüye son vermek görevimiz değil midir?


[i] Radikal Bir Değişiklik Geliyor : Bu Özgürleştirici mi, Yoksa Köleleştirici mi Olacak? Devrimci mi, Yoksa Gerici mi Olacak? (http://yenikomunizm.com/radikal-bir-degisiklik-geliyor-bu-ozgurlestirici-mi-yoksa-kolelestirici-mi-olacak-devrimci-mi-yoksa-gerici-mi-olacak/)


Editör Notu:

*Polonya’daki faşizm, ilerleyişi ve kürtaj hakkı mücadelesiyle ilgili sitemizde yayınlanan başka bir yazıyı da takipçilerimizin okumasını öneririz:

http://yenikomunizm.com/polonya-fasizm-gerici-ajandasini-kurtaj-yasagi-ile-uygulamaya-devam-ediyor/

*Bob Avakian’ın önderliği ve oynadığı kritik role dair daha fazla fikir edinmek için :

http://yenikomunizm.com/yeni-komunizmin-ve-banin-onderliginin-kritik-onemi/




Senatonun Azil Hükmü ve Cumhuriyetçi Faşistlerin Aymazlığı

Editörün Notu: Aşağıdaki yazı  15 Şubat 2021 yılında revcom.us sitesinde yayınlanmıştır ve Trump’ın Senatoda azil istemiyle yapılan yargılanması ve beraberindeki süreci ele almaktadır. Çevirisini okurlarımızın dikkatine sunarız.

Kaynak için bkz: The Impeachment Verdict from the Senate, and the Shame(lessness) of the Republi-FASCISTS (revcom.us)


Geçtiğimiz hafta Donald Trump’ın Senatoda görülen ikinci azil davasına tanıklık etti. Demokratların çoğunluğu oluşturduğu Temsilciler Meclisi, 13 Ocak günü Trump’ın azledilmesi lehinde oy kullanmıştı. Bunun üzerine talep Senatoya sevk edilmiş ve Temsilci Demokratlar azil sürecinin heyetini ve Senatörler de sürecin yargılayıcıları olmuşlardır. Yargılama Trump’ın seçim sonuçlarını tersine döndürme çabaları ve özellikle de 6 Ocak 2021’de Kongre saldırısını, faşist darbe girişimini ele almıştır. Bu saldırıda beş kişi ölmüş, pek çok kişi de yaralanmışken dışarıdaki kalabalık darağaçları, devasa haçların arasında kölecilik savunucusu Konfederasyon ve Trump bayraklarıyla kutlamalar yaptı.

Sağlam video görüntüleri ve zaman çizelgesi ile azil heyeti reddedilemez bir dava hazırlamıştır, buna göre:

  • Trump’ın kendi açıklamaları 2020 seçimlerinden ancak kendisinin galip çıkacağı seçim sonuçlarını kabul edeceğini açıkça göstermiştir.
  • Trump sürekli bir şekilde açık ara farkla seçimi kazandığını ancak seçime hile karıştığı ve bu galibiyetin kendisinden alındığını söylemiştir ve böylece takipçilerine seçim sonuçlarını tersine çevirmek ve Biden’ın göreve gelmesini engellemek için savaşmaları gerekeceği çağrısını yapmıştır.
  • Trump’ın kendi geçmişi; yıllar boyunca mitinglerine gelen basın mensuplarına ve muhaliflere karşı fiziksel faşist saldırılarla, gayrimeşru polis şiddetini teşvikle, hatta muhtemel olarak masum insanların öldürülmesine teşvikle ve 2017 yılında Kuzey Carolina’da faşist çeteler tarafından katledilen Heather Heyer’ı öldürenler için ‘’gayet düzgün insanlar’’ demesiyle doludur.
  • Trump, Kongre saldırısının; düzenleyicisi, azmettiricisi ve planlayıcısıdır. Amacı ise ‘’seçimin çalınmasını durdurmak’’ ve gayrimeşru bir şekilde, legal olarak Başkan olan ve seçimi açık ara farkla kazanmış olan Biden’ın (ki pek çok Cumhuriyetçi de bunu kabul etmiştir) başkanlığını engellemektir.
  • Trump, takipçileri elektrik silahları, ayı spreyleri, Trump ve Konfederasyon bayrakları taşıyan mızraklar ve başka ağır silahlar ile Kongre binasını bastıklarında ve Temsilciler Meclisi Sözcüsü Nancy Pelosi ve Mike Pence’i öldürmek veya diğerleriyle beraber sakat bırakmak için aramaya başladıklarında, kendisini en az bir senatörün ve Temsilciler Meclisi’nin Cumhuriyetçi kanadının liderinin kendisini taraftarlarının saldırılarının insanların hayatlarına kast ettiği yönünde bilgilendirmesine rağmen defalarca kutsamalarını ve cesaretlendirmelerini istediği yönde hareket eden taraftarlarına göndermiştir.

Bütün bunların ışığında ve daha pek çok delil ile beraber, kimi Cumhuriyetçilerin de Trump’ın yasal savunmasını kifayetsiz bulduğunu belirtmesiyle beraber Senato Trump’ın azili için 57 oy kullanmıştır, 50 Demokrat ve 7 Cumhuriyetçi azile onay verirken 43 Cumhuriyetçi azili reddetmiştir. Böylece azil için yeterli olan 67 oya ulaşılamamıştır.

Bir diğer deyişle Cumhuriyetçi senatörlerin çoğunluğu Trump’ın bütün bu olanlardan suçlu olmadığı yönünde oy kullanmışlardır. Bu açık bir şekilde bağlılıklarının Trump ve artık katılaşmış olan faşist harekete olduğunu göstermiştir. Örneğin Cumhuriyetçi Senatör Mitch McConnell ‘’ikili oynamıştır’’, 6 Ocak günü Trump’ı itham etmiş (6 Ocak öncesi olan her şeye sessiz kalmış ve 6 Ocakta pimin çekilmesine yardım etmiş ve pek çok farklı şekilde rol oynamıştır) ancak daha sonra azil sürecinde suçlamaların zayıf ve geçersiz olduğunu söyleyerek RED oyu vermiştir.

Bunu yaparak Cumhuriyetçiler, Cumhuriyetçi Faşistlerin devam eden lideri olarak Trump’ı ve silahlı faşistlerin organize veya organize olmayan pratiklerini, meydanları doldurmalarını ve karşılarına çıkan herkesi tehdit etmelerini onaylamışlardır.

Bu bizleri Bob Avakian’ın Yeni Yıl Bildirisinde yazdıklarına götürüyor:

Seçimle de ifadesini bulduğu üzere, bu ülkenin neredeyse yarısının “Trumpizm” ile temsil edilen şeyi tutkuyla, agresifçe ve kararlı bir şekilde savunduğu gerçeğiyle yüzleşmek gerekiyor. Kaçınılmaz gerçek şu ki, bu ülke, yani her zaman ilan edildiği şekliyle “Tepedeki Parlayan Şehir” aslında faşistlerle doludur! Ve bu durum, bir bütün olarak hükümetin her düzeyinde ve toplumun büyük kesimlerinde mevcuttur. Bu faşistlerin belirleyici bir özelliği, gerçekliğin delice çarpıtılmasına fanatikçe bağlı olmalarıdır; ki bu duruma akıl ile ve olgularla dahil olabilmek son derece zordur (ve çoğu durumda imkansızdır), çünkü bu çarpıtmalar onların tehdit altındaki kendilerine hak görme şeklindeki hislerini güçlendirmeye, uzun süredir devam eden önyargılarının ve nefretlerinin daha da ölümcül hale gelmesine hizmet ediyor. Bu faşizm, bu ülkede ve bu ülkenin kölelik ve soykırımla kuruluşundan itibaren bütün bir tarihinde hüküm süren kapitalist-emperyalist sistemin temel dinamiklerinde derin bir şekilde kök salmıştır. Bununla bağlantılı olarak bir başka kritik gerçek şudur: Biden, “şifa” getirmede ve “ülkeyi birleştirme” girişimlerinde sefil bir şekilde başarısız olacaktır. Daha önce de yazdığım gibi:

‘’Biden ve Demokratlar, hatalı bir şekilde iddia ettikleri gibi “ülkeyi bir araya getiremezler”, çünkü bu faşistlerle -yani “şikayetleri” beyaz üstünlüğü, erkek üstünlüğü, zenofobi (yabancı düşmanlığı), kuduz Amerikan şovenizmi ve çevrenin sınırsız yağmalanması üzerindeki herhangi bir sınırlamaya karşı fanatik nefrete dayanan ve giderek kelimenin tam anlamıyla kaçıkça ifadelerle kendini gösteren- bu faşistlerle “uzlaşma” olamaz. Bu faşistlerin şartlarıyla ve bütün bunların korkunç getiri ve sonuçlarıyla “uzlaşma” olamaz!’’




Solcu Yandaş Gazeteciler vs. Hakikati Söyleyen Komünistler

Editörün Notu:  Aşağıdaki yazı 1 Şubat 2021 tarihinde Devrim Turu üyesi bir yoldaş tarafından yazılmış ve revcom.us sitesinde yayınlanmıştır. Okurlarımızın dikkatine sunarız.

Kaynak için bkz: “Left”-Wing Spin Doctors vs. Communist Truth Tellers (revcom.us)


25 Ocak günü New York Times’ta bir makale yayınlandı: “Liberaller Trump’ın İktidarı Almaya Çalışmasını Nasıl Prova Ettiler?”. Bu makaleyi okurken “solun” (makalede belirtildiği üzere) ve Bob Avakian’ın (BA) “Yeni Bir Yıl, Tüm İnsanlığın Kurtuluşu İçin Kökten Yeni Bir Dünyaya Yönelik Acil İhtiyaç” açıklamasında şu an yüzleştiğimiz mevcut durum, hakikatin rolü ve insanların gerçeklikle yüzleşme kapasitelerine ilişkin yaklaşımlarını karşılaştırırken defalarca vurulmuşa döndüm. Bu iki yaklaşım arasında bir ayrım çekip bir karşılaştırma yapmanın değerli olacağını düşündüm, çünkü gerçekten yüksek riskler içeren zamanlardayız dolayısıyla yöntem ve yaklaşıma ilişkin sorunsallar dünyayı değiştirmek için nasıl davranacağımız konusunda büyük önem arz ediyor. Yazı boyunca BA’dan aktaracağım alıntılar Yeni Bir Yıl açıklamasındandır.

Makale, Washington DC’de gerçekleşen darbe girişiminin hemen akabinde 6 Ocak günü 900’ü aşkın insanın, ‘’sendika yetkilileri, sivil haklar avukatları ve kampanya stratejistlerinden oluşan bir koalisyonun’’ video konferans ile bir araya geldiğini belirtiyor. Makale, ‘’toplantı acil durum açısından büyük bir başarı değildi ne de gerektiği gibi gerçekten disipline ve birleşik bir cepheyi temsil etmiyordu’’ diye de ekliyor. New York Times’a göre video konferans ‘’bir liberal mesajlaşma gurusunun’’ (Gerçekten bu ne demek?) sunumunu da içeriyordu ve bu sunumda 6 Ocak saldırısına darbe demenin Trump’ı olduğundan daha güçlü göstereceği için kullanılmaması uyarısı yer alıyordu.

Unutmayın, pek çoğu sopalarla, topuzlarla, tellerle ve farklı silahlar kuşanmış yüzlerce faşistten oluşan çeteler Amerikan Başkanının talimatlarıyla Kongre binasını basmaya giderken “Mike Pence’i sallandırın!” ve “Nancy nerede?” diye bağırıyorlardı. Peki buna karşı, bu tarihi ve sarsıcı olaya karşı Demokrat Parti’nin stratejisine bağlı olanlar veya o çizgiyi ileriye taşımaya çalışan ‘’ilerici’’ kuruluşların koalisyonu nasıl bir cevap verdiler? Aman “Darbe” kelimesini kullanmayın, çünkü bu “Trump’ı olduğundan daha güçlü gösterecek” bir etkiye sahip olabilir…

Buradaki kriterleri bunun bir darbe girişimi olup olmaması değildi. Kriterleri ‘’insanların ne düşüneceğiydi’’. Demokrat Parti’ye bağlı olan bu koalisyon, bilim karşıtı, hiçbir temeli olmayan COVID ile ilgili komploları ve seçimlerin ‘’çalındığını’’, ‘’çünkü çok fazla insanın buna inandığını’’ söyleyen hükümet kademesinden halka kadar yayılmış bütün faşist güçlere karşı gayet meşru bir şekilde tepki gösteren insanlardan oluşuyordu.

Aynı koalisyon seçimden bir gün sonra Trump karşıtı devasa kitlesel mobilizasyonu da kasti olarak geri çekmek istedi. Neden? Böyle bir mobilizasyonun ‘’seçimleri kaybetmiş başkanı korkutucu göstererek medya momentumunun eğilimini dikkatsizce değiştirebileceğini’’ düşünüyorlardı. Bu koalisyonun bu konudaki tahmini kendi ‘’anlatılarını’’ devamlı olarak tekrar ederlerse Trump’ın gerçekten ‘’korkutucu’’ olup olmadığına karar verebilecekleriydi. Bu faşist, beyaz üstünlenmecisi, kadın düşmanı, yabancı düşmanı adamın Kongreyi basan çetelerinden, Cumhuriyetçi Partinin içerisindeki mevzilerinden bahsetmeden bile kendisine sadık on milyonlarca insan var ve bu koalisyon ciddi ciddi kendi ‘’anlatılarının’’ bu adamın ve etrafındakilerin gücünü belirleyebileceğini iddia ederek insanları sokaklardan çekiyor.

Niyetlerine bakılmaksızın bu saçma yaklaşımın, yaklaşım olarak faşistlerin ‘’alternatif hakikatlerinden’’ ne farkı var? Bob Avakian’ın açıklamasında söylediği şu cümleyi karşılaştırın: Kaçınılmaz gerçek şu ki, bu ülke, yani her zaman ilan edildiği şekliyle “Tepedeki Parlayan Şehir” aslında faşistlerle doludur! Ve bu durum, bir bütün olarak hükümetin her düzeyinde ve toplumun büyük kesimlerinde mevcuttur. Bir kere daha BA, henüz insanlar durumu anlayıp bununla yüzleşmemişken ve bu durumu değiştirmenin parçası olmamışlarken hakikati ortaya koyuyor.

Biden’ın seçilmesi üzerine spontane gerçekleşen kutlamalarda dahi insanlar ‘’kutlamalarının tonlarından dolayı uyarılmıştı’’ çünkü bu faşist rejimin yapabileceklerinden ve Trump’a oy vermiş 74 milyon kişinin yaratabileceği problemi yadsımak istemişlerdi. Açıkçası bu kutlamalar meşru bir galibiyetin meşru kutlamalarıydılar ancak bu kutlamaları organize edenlerin niyeti, kutlamaları ‘’Mr. Trump’ı aciz’’ göstermek için kullanmaktı. Ancak insanların hakikatlere ihtiyacı var ve BA insanlara onları rahat hissettiren şeyi değil hakikati söylüyor: Seçimle de ifadesini bulduğu üzere, bu ülkenin neredeyse yarısının “Trumpizm” ile temsil edilen şeyi tutkuyla, agresifçe ve kararlı bir şekilde savunduğu gerçeğiyle yüzleşmek gerekiyor. 

Demokrat Partiye bağlı bu ‘’ilerici’’ koalisyon seçimden önce Trump’ın oy sandıkları dışında seçimi ‘’kazanmak’’ için yapabileceği hamleleri belirlemek amacıyla toplandı ve bunu engellemek için yasal kanalları ve prosedürleri araştırmaya başladı. Bütün sokak protestolarına çomak sokmaları bir yana (faşistleri ‘’provoke’’ edeceği gerekçesiyle) ‘’Polisin Mali Kaynaklarını Kesin’’ ve ‘’ICE’ı Dağıtın’’ gibi reformist talepleri bile kınadılar ve bunların yerine ‘’üzerinde daha çok çalışılmış, istediğimiz mesajı verebilecek bir talep’’ oluşturmalıyız dediler. Demek istedikleri adeta geçen yaz yaşanmış milyonların ayağa kalktığı harika isyanları unutmamız, polis tarafından öldürülen azınlıkların neden öldürüldüklerini çok kurcalamamızdı. Bu sistemin göçmenleri neden kafeslere koyduğunu sorgulamamızdı (çok iyi biliyoruz ki bu hem Demokratların hem de Cumhuriyetçilerin hükümetlerinde olmuştur). Hiçbir siyasi eleştiri yapmadılar, kitlelerin acil olarak istediği adaleti gündeme getirmediler, burada ‘’demokratik bir süreç’’ dahi yoktu. Sadece güzel pazarlama yöntemleriyle işaret edilen noktaların kimseyi üzmediğinden emin oldular.

Şimdi bunları BA’nın açıklamasıyla karşılaştırın: Bu faşizm, bu ülkede ve bu ülkenin kölelik ve soykırımla kuruluşundan itibaren bütün bir tarihinde hüküm süren kapitalist-emperyalist sistemin temel dinamiklerinde derin bir şekilde kök salmıştır. İnsanların bu faşizmle yüzleşmesi, faşizmin bu sistemin doğasından doğduğuyla yüzleşmeleri bunun tek başına Trump’ın sorumluluğu olan bir şey olmadığı ve Trump gider gitmez kendiliğinden yok olacak bir şey olmadığıyla yüzleşmeleri gerekiyor.

İnsanlar genel olarak faşizme karşı savaşın Biden’ın seçim zaferi ile bitmeyeceğine dair derin bir izlenimleri var. Trump’ın yargılaması aşamasına doğru gidilirken dahi faşist politikacılar Trump’ı takip etmeye ve kendisi de hakaretler savurmaya, zorbalık yapmaya devam ediyor. Faşist çeteler bütün güçleriyle hala sokaklardalar çünkü insanlar Trump/Pence rejiimi gitsin talebiyle çağrıda bulunan RefuseFascism’in şiddet içermeyen, sürekli ve kitlesel eylem çağrısına yeterince kulak vermediler. Ancak buna rağmen bu ‘’ilerici’’ organizatörler insanları ‘’mevcut olan’’ dışındaki bütün talepler ve tartışmalardan uzak tutmak için çok sıkı çalışıyor.

Bu mesele bireylerin siyasi ve ideolojik olarak deli gömleklerinde tutulması meselesi değildir. Bu konu fazlasıyla dallanıp budaklanan bir konudur. BA’nın ifade ettiği gibi: Ve işler bu sistemin sınırları içinde tutulduğu müddetçe, bu durum aslında sisteme yerleşik durumda olan, aynı zamanda altta yatan ekonomik gücü kuvvetlendirecek ve sosyal ve politik açıdan bu ülkede (ve diğer pek çoğunda) zaten büyük güç gösteren faşizmi kuvvetlendirecek ve buna daha fazla ivme kazandıracaktır.

Farklı kuruluşlardaki insanlarla Times’ta yayınlanan makale ile ilgili konuştuklarında devrimci komünistler genelde bizim ‘’gizli bir ajandamız’’ olduğunu duyarlar. Peki kitlelere hakikatler yerine kendi pabuçlarına uydurulmuş ‘’anlatılar’’ veren kimdir? İnsanlar pasif kalarak daha konforlu hissetsinler diye faşistlerin mevcut güçlerini az gösteren kimdir? Seçimlerin çalınması ihtimali karşısında kitlelerin dışarıya çıkan öfkelerini iptal etme yönünde davrananlar kimdir?

Gerçekten hakikatin ne olduğuna bakalım ve sadece bu makalede bile neyin ortaya konduğuna bakıp bunu BA’nın Yeni Bir Yıl bildirisinde ortaya koyduklarıyla karşılaştıralım. BA ve onu takip eden devrimci komünistler insanları sürekli olarak eleştirel düşünürler olmaya, sonuç çıkarmadan önce kanıt toplamaya, problemleri anlayıp çözüm bulmada tutarlı bir şekilde bilimsel bir yöntem ve yaklaşım izlemeye ve devrimin büyük sorunlarını kitlelere indirmeye ve bunların üzerinde kolektif bir şekilde çalışmaya davet ederler.

BA ve onu takip eden devrimci komünistler, insanların neyi duymaktan hoşlanacaklarına bakmaksızın hakikatin söylenmesi gerekliliğinde ısrar eder ve onlarla şahsi düşünceleri ve prensiplerine karşı bu minvalde mücadele yürütürler, ve bunu yaparken BA’nın analizlerine her seferinde daha derinlemesine girmeyi teşvik ederler. Bütün bunlar önümüzdeki problemleri anlamak ve böylece radikal bir şekilde çok daha iyi bir dünyayı var etme mücadelesinde tutarlı olmak içindir.

BA’nın söylediği gibi: Kökten farklı ve daha iyi bir dünya potansiyeline paralel olarak, halk kitlelerinin ve nihayetinde tüm insanlığın gerçek çıkarlarını temsil edecek son derece farklı bir kutuplaşma meydana getirilmelidir. Toplumdaki ilişkileri ve sorunları anlamak ve bunlar doğrultusunda hareket etmek için kökten farklı bir yaklaşım benimsenmelidir. Tamamen ve tutarlı bir bilimsel yöntem ve yaklaşım benimsenmelidir.

BA’nın burada bahsettiği son derece farklı kutuplaşma için mücadelenin bir parçası olun. Bu açıklamayla cebelleşin, bunu yayın ve etrafınızdakilerle tartışın; BA’nın diğer eserlerine de yönelin, BA’da sahip olduğumuz önderliği keşfedin ve kendisinin neden günümüz dünyasındaki en önemli siyasi düşünür ve önder olduğunu keşfedin.




Trump’ın Faşizmini Ne Yükseltti? Ve Bu Neden Gitmeyecek?

Trump tarafından yükseltilen faşizme ne yol açtı? Faşistlikte zirveye ulaşan son seçimleri ve sonrasını nasıl anlamamız gerekiyor? Trump’tan esinlenerek Kongre Binasına saldırılması ve engellenen darbe teşebbüsünü nasıl yorumlamak gerekiyor? Ve şu an ne olacak?

Geçtiğimiz dört yıl boyunca acı çeken, her yeni zulüm karşısında dehşete düşen herkesin bütün bunların NEDEN olduğunu araştırması ve mümkün olan en derin seviyede bunların köklerine inmesi gerekiyor. Bunu yaparken Bob Avakian (BA) tarafından ortaya konulan sentezle işe başlayabilirsiniz. Bob Avakian alarm durumundan bahsetmiş ve en azından 1990’ların başından beri faşizmin bu toplumda ve onun altında yatan sistemik nedenleri, itici güçleri ve temel dinamiklerini analiz etmiştir. Analizleri tutarlıdır ve aynı zamanda olaylar geliştikçe sürekli olarak derinleşmiştir. Faşizme karşı mücadelede çok farklı insanları içeren -popüler olmasa ve hiç de az olmayan riskler içerse de- farklı inisiyatifler geliştirmeye öncülük etmiştir.

Kısaca -ve özünde- büyük partilerden bir tanesi, bu ülkenin ekonomik, sosyal, politik ve ahlaki açıdan karşı karşıya olduğu derin ve çetin sorunlara yönelik on yıllardır faşist bir çözümü ilerletmiştir. Faşizm hissettiğiniz bir yumrunun kanserli bir tümör olduğunu söyleyen doktorun lanet okuması türünden bir küfür demek değildir. Bilimsel olarak kavranması gereken faşizm, kapitalizm-emperyalizmin bu problemlere verebileceği bir yanıtı tanımlar ve bunu analiz eder. Bu faşist programın kökleri bariz ve çiğ bir ırkçılık, kadın düşmanlığı ve aşırı şovenizmdir. Diktatörlüğün, demokratik haklara hiçbir şekilde bakılmaksızın pervasızca uygulandığı bir düzen biçimidir. Bu, Hristiyan köktendinci cehaletin ve baskının yüceltildiği, bilimsel bilgi arayışının tamamen yok edildiği ve bastırıldığı ahlaki ve epistemolojik bir düzendir.

Faşizm, kapitalizm-emperyalizmin bir biçimidir, normal zamanlarda bu diktatörlük düzenini daha demokratik bir tarzda uygulayan yöneticiler için bir seçenektir. Ancak faşizm, eski tas eski hamam demek değildir. Kapitalist yönetimin farklı bir biçimidir. Burada ve dünyadaki halk kitleleri için ciddi sonuçları olan bir sıçramayı işaret eder. Bu geçen seçimlerde kapitalist-emperyalist egemen sınıfı içinde bu adımı atıp atmayacaklarına dair son derece önemli bir mücadele yoğunlaşmıştır. Faşizm sık sık iktidara gelir, ve genellikle “demokratik rıza” süsleriyle iktidara gelişini bir tercih olarak gösterir. Trump ve etrafındakiler bu seçimleri bu açıdan çok önemli gördüler. Ve en başından beri yenilgiden korkarak, Demokratların bir şekilde buna hile karıştırdığı yalanını yaydı… insanların pandeminin ortasında oy kullanmasını sağlamak için sistemin mevcut kurallarını uygulayarak bunu yaptı!

…bu temelde hem Biden’ı sakatlayacaklar, hem de daha sonraki bir tarihte sistemin meşruiyetini dünyadaki ve ABD’deki genel kamuoyunun gözünde pek de kaybetmeden ve belki de büyük bir direnişe maruz kalmadan iktidarlarını yeniden ele geçirebileceklerdir.

Trump, seçimlerden önce kazanacağını söylemişti ve ancak sahtekarlık yapılırsa kaybedeceğini defalarca dile getirdi. Trump’ın yeniden seçilmesine yardımcı olması için hükümet kaynaklarını yasadışı olarak kullanma ve kontrol etme çabalarına, ayrıca oylama süreçlerini bastırma çabalarına rağmen sonuç olarak seçimleri Biden kazandı. Biden, Trump ve müttefikleri tarafından propaganda edilen kaçık hayallere kapılmamış herhangi bir kişinin dahi inkar edemeyeceği şekilde kesin olarak kazandı.

Faşist partinin ve faşist aygıtın belirli bir kesimi bu seçime itiraz etmemenin daha akıllıca olduğunu düşünmüş olabilir. Buna McConnell, Mike Pence ve diğerleri de dahildir. Bu kabus “projesini” başka şekillerde -Mahkemelerin büyük bölümlerini (Yüksek Mahkeme’nin çoğunluğu buna dahildir), yasama organlarını, silahlı kuvvetlerdeki bölümleri ve devletin diğer çeşitli unsurlarını (ordu, polis, bürokrasi vb.) kontrol ederek- çok daha iyi ilerletebileceklerine karar verdiler. Bu temelde hem Biden’ı sakatlayacaklar, hem de daha sonraki bir tarihte sistemin meşruiyetini dünyanın ve ABD içindeki genel kamuoyunun gözünde pek de bozmadan ve belki de büyük bir direnişe maruz kalmadan iktidarlarını yeniden ele geçirebileceklerdir.

Trump şiddetle sonuçlara karşı çıktı; içinde kendisinin seçimleri kazandığı ve şu ya da bu tuhaf hayali plan tarafından bir şekilde engellendiği var olmayan bir dünyayı gerçek olarak öne sürmekte ısrarcı oldu. Bu durumun “ülkemizi” yok edeceğini söyledi. Mahkemelerde ve yasama meclislerinde süreci yürütemeyince, bunu zorla yapmak için 6 Ocak’ta çetelerini sahaya sürdü. Neyse ki -şimdilik- bunları geri çekti.

Şu an Trump’ın faşist darbe girişimine kesin bir yenilgi yaşatılmasını mümkün kılmaları temelinde, Trump ile Cumhuriyetçi-Faşist Parti’deki diğer figürler arasındaki anlaşmazlıklar önemlidir. Ancak bu faşizmin kökleri Trump’tan çok daha derinlere inmektedir. Ve bu kökler, bir birey olarak Trump’ın da ötesinde kendilerini savunmaya devam edecektir. Bunun, ABD siyasi yaşamının itici gücü olarak kendi başına bir şekilde buharlaşıp gideceği beklentileri, gerçekte temelsiz hayallerdir.

Bob Avakian’ın önceden yazdığı gibi:

Biden ve Demokratlar, hatalı bir şekilde iddia ettikleri gibi “ülkeyi bir araya getiremezler”, çünkü bu faşistlerle -yani “şikayetleri” beyaz üstünlüğü, erkek üstünlüğü, zenofobi (yabancı düşmanlığı), kuduz Amerikan şovenizmi ve çevrenin sınırsız yağmalanması üzerindeki herhangi bir sınırlamaya karşı fanatik nefrete dayanan ve giderek kelimenin tam anlamıyla kaçıkça ifadelerle kendini gösteren- bu faşistlerle “uzlaşma” olamaz. Bu faşistlerin şartlarıyla ve bütün bunların korkunç getiri ve sonuçlarıyla “uzlaşma” olamaz!


Kaynak için bkz: Statement on the Inauguration of Joe Biden (revcom.us)




Joe Biden’ın Göreve Başlamasına İlişkin Açıklama

Bugün Joe Biden, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı olarak göreve başladı, Kamala Harris de başkan yardımcısı oldu. Bu durum, Donald Trump’ın aylarca kendisinin kazandığını iddia ettiği bir süreç sonunda yaşandı. Ve silahlı bir faşist darbeyi -Kongre’de 6 Ocak’ta yapılması planlanan nihai oylama sonucunu tersine çevirmek için Trump tarafından çağrılan ve önderlik edilen güçlerin girişimini- takiben gerçekleşti. Biden artık makamının dizginlerine sahip durumda. Trump artık faşizmi pekiştirmek için devlet gücünü kullanamaz.

Eğer Trump bunu başarmış olsaydı, sonuçları hesaplanamaz bir dehşet olabilirdi; buna demokratik ve sivil hakların ortadan kaldırılması da dahildir.

İnsanların kararlı bir şekilde Trump’a karşı oy vermesi ve Trump’ın oyları tersine çevirememesi önemli ve çok iyi bir şeydi. Faşizmin artık dünyanın en güçlü ülkesinde yürürlükte olmaması çok iyi. Bugün insanlık için güzel bir gün, ilerici değişimlere yönelik her türlü mücadele için güzel bir gün.

Bununla birlikte, 75 milyon Trump faşistine oyunu verdi. Faşistler, federal ve eyaletlerde hükümetin çeşitli kritik kollarına hâkim olmaya, kolluk kuvvetlerini ve orduyu istila etmeye halen devam ediyor. Hristiyan faşist okullar, kiliseler, medya ve siyasi eylem fonları ağı ve daha genel olarak da faşist medya sağlam bir şekilde ayaktadır. Bu bir gerçek.

Biden’ın göreve başlaması son dört yıldaki Trump’ın durumuyla tam bir tezat oluşturdu, pek çok insan bunu hissetti. Yine de Biden’ın birlik çağrıları ve Amerika’nın özünde “iyi” olduğu iddiaları, ne bu ülkenin Demokrat ve Cumhuriyetçilerin egemenliği altındaki gerçek suçlarını örtebilir, ne de bu iddialar bu ülkede var olan derin bölünmelerin üstesinden gelebilir. Bunlar, toplumun gerçek tarihsel dokusuna ve gerçek günlük işleyişine ayrılmaz bir şekilde işlenmiş bölünmelerdir. Faşizm tarafından hem ileri sürülen hem de çağrılan güçleri -ekonomik, sosyal ve politik güçleri- tekrar kavanoza kapatamazlar.

Dahası: Biden’in “sistematik ırkçılık” hakkındaki konuşması; bu ırkçılığı doğuran, besleyen ve gerektiren sistemin ismini -kapitalizm-emperyalizmi- sonsuza dek saklayamaz. Dünyada “Amerikan liderliğini yeniden tesis etme” konusundaki konuşması kanlı olanı değiştiremez, yüzyıllardır aynı emperyalist sistemin “liderliğinin” kayıtlı talanını değiştiremez.

Bu sistemin normal işleyişinin ve doğurduğu faşizmin dehşeti ve özellikle de tüm bunlara çözümün ne olduğu -Bob Avakian tarafından ortaya konulan yeni komünizm temelinde gerçek bir devrim- konusunda söylenecek çok şey var.

Bu hafta başında söylediğimiz gibi, Bob Avakian:

Bu çılgınlıktan bir çıkış yolu geliştirdi. BA’nın yazdığı Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa içinde gerçek bir devrim için bir strateji ve bu temelde yeni bir toplum vizyonu somutlaştırılmaktadır. Başka hiçbir yerde, fiilen herhangi bir hükümetin kurucu veya rehber belgesinde bu Anayasa’da somutlaştırılmış şekliyle, sadece korunmaları değil muhalefet etme, entelektüel ve kültürel mayalanma hakkı üzerine bir şey var mı? Sağlam bir çekirdekle, eğitim sistemi aracılığıyla ve bir bütün olarak toplumda insanların hakikat nereye götürürse götürsün, eleştirel düşünme ve bilimsel keşif ruhu ile hakikati takip etmelerini sağlayacak bir yaklaşımla ve bu şekilde dünyayı sürekli olarak öğrenecekleri, onu insanlığın temel çıkarlarına uygun olarak değiştirmeye daha iyi katkıda bulunabilecekleri, tüm sömürünün ortadan kaldırılacağı ve buna karşılık gelen toplumsal ilişkiler ve siyasal kurumların dönüştürüleceği, tüm baskı ve sömürüyü ortadan kaldırmak amacıyla ekonominin sosyalist dönüşümü için bir temele sahipler mi?

Bu kritik zamanda bu yazıya eşlik eden (aşağıda yer alan) “Trump’ın Faşizmini Ne Yükseltti? Ve Bu Neden Gitmeyecek?” başlıklı yazıyı incelemek önemli olacaktır. Bob Avakian’ın belirtilen çalışmalarını derinlemesine araştırın ve üzerine düşünün. Yakında çok daha fazlasını aktaracağız. Revcom.us sitesini Pazartesi sabahı ziyaret edin. Ardından önümüzdeki Perşembe – 28 Ocak saat 17.00’de mevcut durum ve yapılması gerekenler hakkında özel bir YouTube programı yapacağız.

31 Ocak Pazar günü, 18:00 EST/15:00 PST’de GERÇEK Bir Devrim Turu için Örgütlenin kampanyası için bağış toplamak üzere özel bir canlı yayın etkinliğimiz olacak.

4 Şubat Perşembe günü, RNL Show’un (Revolution – Nothing Less Show) “İkinci Sezon” prömiyerleri sunulacak. Geçen yılki programları şimdi takip edebilirsiniz.


Trump’ın Faşizmini Ne Yükseltti? Ve Bu Neden Gitmeyecek?

Trump tarafından yükseltilen faşizme ne yol açtı? Faşistlikte zirveye ulaşan son seçimleri ve sonrasını nasıl anlamamız gerekiyor? Trump’tan esinlenerek Kongre Binasına saldırılması ve engellenen darbe teşebbüsünü nasıl yorumlamak gerekiyor? Ve şu an ne olacak?

Geçtiğimiz dört yıl boyunca acı çeken, her yeni zulüm karşısında dehşete düşen herkesin bütün bunların NEDEN olduğunu araştırması ve mümkün olan en derin seviyede bunların köklerine inmesi gerekiyor. Bunu yaparken Bob Avakian (BA) tarafından ortaya konulan sentezle işe başlayabilirsiniz. Bob Avakian alarm durumundan bahsetmiş ve en azından 1990’ların başından beri faşizmin bu toplumda ve onun altında yatan sistemik nedenleri, itici güçleri ve temel dinamiklerini analiz etmiştir. Analizleri tutarlıdır ve aynı zamanda olaylar geliştikçe sürekli olarak derinleşmiştir. Faşizme karşı mücadelede çok farklı insanları içeren -popüler olmasa ve hiç de az olmayan riskler içerse de- farklı inisiyatifler geliştirmeye öncülük etmiştir.

Kısaca -ve özünde- büyük partilerden bir tanesi, bu ülkenin ekonomik, sosyal, politik ve ahlaki açıdan karşı karşıya olduğu derin ve çetin sorunlara yönelik on yıllardır faşist bir çözümü ilerletmiştir. Faşizm hissettiğiniz bir yumrunun kanserli bir tümör olduğunu söyleyen doktorun lanet okuması türünden bir küfür demek değildir. Bilimsel olarak kavranması gereken faşizm, kapitalizm-emperyalizmin bu problemlere verebileceği bir yanıtı tanımlar ve bunu analiz eder. Bu faşist programın kökleri bariz ve çiğ bir ırkçılık, kadın düşmanlığı ve aşırı şovenizmdir. Diktatörlüğün, demokratik haklara hiçbir şekilde bakılmaksızın pervasızca uygulandığı bir düzen biçimidir. Bu, Hristiyan köktendinci cehaletin ve baskının yüceltildiği, bilimsel bilgi arayışının tamamen yok edildiği ve bastırıldığı ahlaki ve epistemolojik bir düzendir.

Faşizm, kapitalizm-emperyalizmin bir biçimidir, normal zamanlarda bu diktatörlük düzenini daha demokratik bir tarzda uygulayan yöneticiler için bir seçenektir. Ancak faşizm, eski tas eski hamam demek değildir. Kapitalist yönetimin farklı bir biçimidir. Burada ve dünyadaki halk kitleleri için ciddi sonuçları olan bir sıçramayı işaret eder. Bu geçen seçimlerde kapitalist-emperyalist egemen sınıfı içinde bu adımı atıp atmayacaklarına dair son derece önemli bir mücadele yoğunlaşmıştır. Faşizm sık sık iktidara gelir, ve genellikle “demokratik rıza” süsleriyle iktidara gelişini bir tercih olarak gösterir. Trump ve etrafındakiler bu seçimleri bu açıdan çok önemli gördüler. Ve en başından beri yenilgiden korkarak, Demokratların bir şekilde buna hile karıştırdığı yalanını yaydı… insanların pandeminin ortasında oy kullanmasını sağlamak için sistemin mevcut kurallarını uygulayarak bunu yaptı!

…Bu temelde hem Biden’ı sakatlayacaklar, hem de daha sonraki bir tarihte sistemin meşruiyetini dünyanın ve ABD içindeki genel kamuoyunun gözünde pek de bozmadan ve belki de büyük bir direnişe maruz kalmadan iktidarlarını yeniden ele geçirebileceklerdir.

Trump, seçimlerden önce kazanacağını söylemişti ve ancak sahtekarlık yapılırsa kaybedeceğini defalarca dile getirdi. Trump’ın yeniden seçilmesine yardımcı olması için hükümet kaynaklarını yasadışı olarak kullanma ve kontrol etme çabalarına, ayrıca oylama süreçlerini bastırma çabalarına rağmen sonuç olarak seçimleri Biden kazandı. Biden, Trump ve müttefikleri tarafından propaganda edilen kaçık hayallere kapılmamış herhangi bir kişinin dahi inkar edemeyeceği şekilde kesin olarak kazandı.

Faşist partinin ve faşist aygıtın belirli bir kesimi bu seçime itiraz etmemenin daha akıllıca olduğunu düşünmüş olabilir. Buna McConnell, Mike Pence ve diğerleri de dahildir. Bu kabus “projesini” başka şekillerde -Mahkemelerin büyük bölümlerini (Yüksek Mahkeme’nin çoğunluğu buna dahildir), yasama organlarını, silahlı kuvvetlerdeki bölümleri ve devletin diğer çeşitli unsurlarını (ordu, polis, bürokrasi vb.) kontrol ederek- çok daha iyi ilerletebileceklerine karar verdiler. Bu temelde hem Biden’ı sakatlayacaklar, hem de daha sonraki bir tarihte sistemin meşruiyetini dünyanın ve ABD içindeki genel kamuoyunun gözünde pek de bozmadan ve belki de büyük bir direnişe maruz kalmadan iktidarlarını yeniden ele geçirebileceklerdir.

Trump şiddetle sonuçlara karşı çıktı; içinde kendisinin seçimleri kazandığı ve şu ya da bu tuhaf hayali plan tarafından bir şekilde engellendiği var olmayan bir dünyayı gerçek olarak öne sürmekte ısrarcı oldu. Bu durumun “ülkemizi” yok edeceğini söyledi. Mahkemelerde ve yasama meclislerinde süreci yürütemeyince, bunu zorla yapmak için 6 Ocak’ta çetelerini sahaya sürdü. Neyse ki -şimdilik- bunları geri çekti.

Şu an Trump’ın faşist darbe girişimine kesin bir yenilgi yaşatılmasını mümkün kılmaları temelinde, Trump ile Cumhuriyetçi-Faşist Parti’deki diğer figürler arasındaki anlaşmazlıklar önemlidir. Ancak bu faşizmin kökleri Trump’tan çok daha derinlere inmektedir. Ve bu kökler, bir birey olarak Trump’ın da ötesinde kendilerini savunmaya devam edecektir. Bunun, ABD siyasi yaşamının itici gücü olarak kendi başına bir şekilde buharlaşıp gideceği beklentileri, gerçekte temelsiz hayallerdir.

Bob Avakian’ın önceden yazdığı gibi:

Biden ve Demokratlar, hatalı bir şekilde iddia ettikleri gibi “ülkeyi bir araya getiremezler”, çünkü bu faşistlerle -yani “şikayetleri” beyaz üstünlüğü, erkek üstünlüğü, zenofobi (yabancı düşmanlığı), kuduz Amerikan şovenizmi ve çevrenin sınırsız yağmalanması üzerindeki herhangi bir sınırlamaya karşı fanatik nefrete dayanan ve giderek kelimenin tam anlamıyla kaçıkça ifadelerle kendini gösteren- bu faşistlerle “uzlaşma” olamaz. Bu faşistlerin şartlarıyla ve bütün bunların korkunç getiri ve sonuçlarıyla “uzlaşma” olamaz!


Kaynak için bkz: Statement on the Inauguration of Joe Biden (revcom.us)




Bu Deliler Ciddi – Peki ya Siz?

Editörün Notu: Aşağıdaki önemli açıklama 28 Aralık 2020 tarihinde revcom.us web sitesinde yayınlanmıştır.

Kaynak için bkz: These Lunatics Are Serious—Are You? Trump Summons Fascist Mobs to DC to Stop January 6 Election Certification (revcom.us)


Trump 6 Ocak Seçim Tasdikini Durdurmaları İçin Faşist Çeteleri DC’ye Çağırıyor

Bu sıradan bir sene olsaydı, 2020 seçiminde Joe Biden’ın Donald Trump’ı kolayca yendiği gerçeğinin resmi olarak tasdiki için meclis ve senatonun 6 Ocak’ta toplantı yapacakları haberlere bile çıkmazdı. Çoğu seçimde 6 Ocak meclis tasdiki sadece bir formalite olarak kalır.

Ancak bu sıradan bir seçim değildir.

Evet, Biden gerçekten kazandı, kesin olarak kazandı. Ve evet, Seçmenler Heyeti [Electoral College] -Trump’ın demagojisi, tehditleri ve rüşvetlerine rağmen- Biden’ı kazanan olarak tasdik etti. Ve evet, mahkemeler Trump’ın açıkça temelsiz davalarını kesinlikle reddetti. Ancak Trump savaş yolunda devam ediyor. Ve bu durum ne yazık ki bir şaka değil. Öyle ya da böyle, bunun sonuçları olacak.

Trump Faşist Çeteleri DC’ye Geri Çağırıyor

Bu sene 6 Ocak’ta, Donald Trump -ABD’nin faşist başkanı- bizzat kendisinin kudurmuş MAGA çetelerinin ve sokak savaşçısı beyaz üstünlenmecilerinin gerici nefretini körüklemek için seçimin çalındığı yönünde sıyırmış komplo teorileri kullanıyor. Trump bunları DC sokaklarında rekor sayılarda toplanmaya çağırıyor ve sonuçların -ki bu direk bir alıntıdır- “çılgınca” olacağı sözünü veriyor.

DC’deki en son #Overturn [#SeçimiGeriÇevir -Ç.N.] toplanmasında MAGA Faşistleri ve Proud Boys kendilerine karşı çıkan protestoculara ve orada bulunan başka insanlara acımasızca saldırmıştı. Siyahi kiliseleri hedeflemişlerdi, Rev. Dr. Ianther M. Mills’in “Çarmıhta yakmayı hatırlatan” (Ku Klux Klan terörünün bir sembolüdür) bir ortam şeklinde tanımladığı bir durumda Black Lives Matter posterlerini göstere göstere yırtıp yakmışlardı. Bu bağlamda, Trump’ın çağrısı ancak aynısının ve hatta daha kötüsünün yapılmasına bir davet olarak anlaşılabilir.

Bu sene 6 Ocak yaklaştıkça Trump senatodaki ve meclisdeki Cumhuriyetçilere sertçe çıkışmakta, milyonların oyunu hiçe sayarak seçimi tasdik etmeyi reddetmeleri için onlara baskı yapmaktadır. Alıştığımız şekilde, aslında kendi yaptığı şey ile rakiplerini suçlamakta, Demokratların seçimi kaybetmeyi bir “savaş hamlesi ve ölümüne mücadele” olarak göreceklerini iddia etmektedir. Sonra senato çoğunluğu lideri McConnell’ı aynısını yapmadığı için kınadı. Şimdiden pek çok dar kafalı, gerçekleri reddeden faşist kongre üyesi reddedeceklerinin sözünü verdi. (1) Ve Cumhuriyetçilerin büyük çoğunluğu şu ana kadar Trump’ın 6 Ocak tasdikini bozma girişimlerini takip etmeyi reddetseler de Trump, kendisi için toplanan silahlı faşist çetelerini, kendi darbesi ile aynı hizada olmayanların üzerine hınç dolu bir şekilde salıyor. (2)

Bariz olanı bir kez daha işaret etmek gerekirse: Trump, 6 Ocak günü seçimin tasdikini engellemekte başarısız olsa dahi bu çok belirsiz ve tehlikelidir. Bu durum FAŞİSTLİKTİR. Trump ve faşist hareketi ilerideki savaşı kızıştıracak ve intikam için istekli olacaklardır. Bu normalleştirilmemeli ya da görmezden gelinmemelidir.

Ancak şu an olmakta olan tam da budur. Bu ülkede yaşayan iyi insanlar hala sessiz kalmaya devam ediyorlar. Pasif durumdalar. Öbür tarafa bakmayı tercih ediyorlar. Bu durum değişmediği müddetçe insanlığın geleceği tehlikededir.

İyi olan her bir insanın bu hakikat ile yüzleşmesi ve bunun engellenmesi için kolektif mücadeleye katılması gerekmektedir.

Trump’ın Seçimleri Faşistçe Alaşağı Etme Çabası Şimdi ve Yarın İçin Tehlike Arz Etmektedir

Pek çok insan seçimlere yönelik bu beklenmedik ve çok taraflı faşist saldırıyı ve beraberindeki 6 Ocak DC yürüyüşünü, yalnızca kısa vadeli bir şekilde başarılı olup olmayacağı yönünde değerlendiriyor. Trump’ın bariz farkla kaybedişini, seçimlerde hile olduğu ile ilgili ithamları sonrası mahkeme salonlarının yüzüne kapanmasına işaret ediyor, hatta kimileri 6 Ocak’ta planlanan bu yürüyüşe gülerek bakıyorlar.

Ancak açıkçası bu devamlı olarak bir koçbaşı ile dövülen duvarın arkasında durmaya ve her darbe ile açılan ufak çatlaklara, havaya fırlayan taş parçalarına gülmeye benziyor… ancak gözden kaçan bir şey var ki o da; duvarın temeli zayıflıyor ve dışarıdaki çeteler her seferinde daha da güçlü vurarak daha da kararlı bir şekilde geliyorlar.

Bir şey kesin ki, kimse duvarın tam olarak ne zaman çökeceğini söyleyemez. Şu an da Trump’ın seçimleri tersine çevirmesi zor gözükse dahi, ne Trump, ne Biden ne de şu an bunu okumakta olan sizler bundan kesin bir şekilde emin olamazsınız. Ancak Trump 20 Ocak’ta başarsın ya da başarmasın şu bir gerçek ki, bu faşist hareket gün geçtikçe güç ve inisiyatif kazanıyor, bu hem uzun vadede hem de kısa vadede geçerli.

Bunun Ne Anlama Geldiğini Bir Düşünün… Hem Şimdi Hem de Gelecek İçin!

Sayıları yüzlerce kişiden oluşan faşist bir çetenin 21 Aralık’ta Oregon eyalet binasını basmasını ve bunun büyük bir haber değeri dahi taşımamasını, bu faşist terörün bu derece normalleşmiş olmasını bir düşünün. (3) Trump’ın kampanya naiplerinden birinin şunu diyebildiğini bir düşünün: “6 Ocak büyük bir gün. Eğer mali destek aldıysanız bu parayı silaha ve cephaneye harcamayı düşünebilirsiniz çünkü olaylara oraya doğru gidebilir.” Bu açıklamayı eski bir FBI çalışanı Suriye ve Afganistan’daki radikal terör hücrelerinin retoriğine benzettiğini söyledi.

Bir zamanlar “düşünülemez” olduğuna inanılan çirkin faşist manevraların ne anlama geldiğini şu an bir düşünün -orduya yerel protestolara karşı çıkması için çağrı yapmak veya bir seçimi iptal etmek için sıkıyönetim ilan etmek gibi- bütün bunlar şimdi ve bundan sonra gerçek olasılıklar olarak görülmelidir. Yakın tarihli bir örnek daha: Trump, Michael Flynn’i Beyaz Saray’a davet etti ve CNN ve New York Times’a göre, yardımcılarına Flynn’in Trump’ın seçimi sıkıyönetim koşulları altında yeniden yapması önerisini sordu. Raporlara göre, “rütbeli subaylar, cumhurbaşkanı sıkıyönetim ilan ederse ne yapacaklarını tartıştılar.”

Milyonlarca Trump seçmeninin ezici çoğunluğunun ne anlama geldiğini bir düşünün. Bunlar aslında, seçimin Trump’tan çalındığına dair komplo teorisine dayalı YALAN’a inanıyor! Ve bu YALAN kentlerde siyah nüfusun yoğun olduğu bölgelerde seçmen sahtekarlığına odaklanıyor. Bu insanlar yalnızca buna aykırı herhangi bir gerçeğe veya kanıta karşı aşılanmakla kalmıyor; Trump onlara diğer herhangi bir faşist YALANI da söyleyebilir. Trump’ın faşist darbesini engelleyen kurumlar, yasalar ve hükümet normları tarafından ihanete uğradığına ve mağdur edildiğine inanıyorlar. Bütün bunlarla gaza geliyorlar ve gelmeye de devam edecekler. Bu kurumlara ve normlara daha fazla saldırmak, onları parçalamak ve beyaz üstünlüğü, kadın düşmanlığı ve göçmen nefretinin yönlendirdiği şiddeti gerçekleştirmek için artan faşist bir kararlılıkla bunu yapacaklar.

Muhalefetin -örneğin Biden’ın- yasa dışı bir şekilde iktidarda olacağına inanan milyonlarca kişi var. Bunlar kararlı bir çekirdek tarafından desteklenmektedir. Özellikle de muhalefet terhis edildiğinde ve tehditten habersiz olduğunda bunlar yeniden ortaya çıkma potansiyeline sahiptir. Bu durum kabul edilemez; yüzleşilmesi, üzerinde aktif olarak çalışılması ve dönüştürülmesi gereken gerçek bir sorundur. Trump aleyhine ezici sayılarla doğru şekilde oy kullanan milyonlarca saygın insanın tüm bunlar karşısında sessiz kalması ve durumun daha da kötüye gitmesine izin vermesi önemli bir sorundur.

Bu Faşistlerle “Uzlaşma” Olmaz

Tüm bunlara rağmen Demokratlar hakkında en göze çarpan şey, bunların neredeyse tamamen sessiz olmalarıdır. Aslında çeteleri, ölüm tehditlerini ve diğer şiddet olaylarını kınayan Cumhuriyetçilerin çamurlarını görmek çok daha kolaydır. Demokratlar bunun yerine, “ulusal iyileşme” ve ortak zemin hakkında konuşmakla meşguller. Biden’ın yakın zamanda attığı bir tweette belirttiği gibi: “Bir yıllık acı ve kayıptan sonra artık birleşme, iyileşme ve yeniden inşa etme zamanı.” Diyorlar. Ancak Bob Avakian’ın belirttiği gibi:

“Biden ve Demokratlar hatalı bir şekilde iddia ettikleri gibi “ülkeyi bir araya getiremezler”, çünkü bu faşistlerle “uzlaşma” olamaz. Bunların “şikayetleri”, beyaz üstünlüğü, erkek üstünlüğü, zenofobi (yabancı düşmanlığı), kuduz Amerikan şovenizmi ve çevrenin sınırsız yağmalanması üzerindeki herhangi bir sınırlamaya karşı fanatik nefrete dayanıyor ve giderek kelimenin tam anlamıyla kaçıkça terimlerle ifade ediliyor. Bununla, bu faşistlerin şartlarıyla, bunun tüm korkunç sonuçlarıyla “uzlaşma” olamaz!”

Bu ülkedeki ve dünya çapındaki halkların çıkarları için artan sayıda onurlu insanın Amerika’nın bütün bir faşist programını -beyaz üstünlüğünü, erkek üstünlüğünü ve yabancı düşmanlığını- kararlı şekilde reddetmesi gerekmektedir. Bu durum sistemin normal siyasi kanallarının, Demokratlar tarafından savunulan ve uğruna mücadele edilen siyasi kanalların dışına çıkmayı -ve onun tarafından belirlenen siyasi şartlara karşı olmayı- gerektirir.

Bunu Tersine Çevirmek İçin Yapılacaklar ve Önderlik Mevcut

İçinde yaşadığımız kapitalizm-emperyalizm sisteminin doğasında ve bu sistemin dünya ölçeğinde yarattığı muazzam değişim ve krizin bu ülkede faşizmin ortaya çıkmasının, hatta seçim yenilgisine rağmen ortadan kalkmamasının sebepleri var. Demokratların bu faşistleri ve onların insanlığın geleceği için oluşturdukları tehdidi aktarmak ve buna karşı olmayı üstlenmek yerine, aksine sistemleri için ortak bir zemin ve istikrar aramaya kararlı olmalarının bu sistem ve dinamiklerinde kök salmış nedenleri var. Bob Avakian (BA), bu nedenleri ve sonuçlarını bilimsel olarak incelemek için çoğu bu kaynak sayfasında bulunabilecek benzersiz bir çalışma yaptı.

Bu nedenleri anlamak -ve bu anlayış temelinde ne yapılacağını ve karşılaştığımız durumu değiştirmeye nasıl devam edeceğimizi kavramak- önümüzdeki fırtınalı günler için çok önemlidir. BA’nın çalışmasına derinlikli bir şekilde giriş yapmamak demek, insanlık çok riskli bir kasırgaya doğru kör uçuş yapmak demektir. Faşist bir Amerika’yı durdurmak için bu ülkedeki milyonlarca insanı şiddet içermeyen kitlesel protestolarda harekete geçirmek için çok çeşitli siyasi bakış açılarından insanları birleştiren bir organizasyon olan RefuseFascism.org, 6 Ocak’taki bu faşist haydutların muhalefetlne karşı gelmenin yaratıcı yollarının bulunması için çağrıda bulundu. Okurlarımızı bu çabaya katılmaya ve RefuseFascism.org’un bu durumu ve ileriye dönük yolu anlamak için düzenlediği önemli forumlardan öğrenmeye davet ediyoruz.

Son olarak, sizi tanıdığınız başkalarıyla konuşmaya ve bu durumu nasıl dönüştürdüğümüze dair fikirlerinizi bizlere yazmanızı rica ediyoruz; faşizm ivme kazanırken ve insanlığın geleceğini tehdit ederken artık onurlu insanlar da sessiz bir şekilde beklemesin…

E-mail: revolution.reports@yahoo.com


Dipnotlar:

1. Bunlar arasında Alabama Temsilcisi Mo Brooks, senatör seçilen Tommy Tuberville fikri düşündüğünü söyleyen ve QAnon komplo teorisyeni ve Georgia kongre üyesi seçilen Marjorie Taylor Greene, “Başkan Trump’ı geri aldım” diyen dahildir.

2. Revcom.us adresindeki MAGA Fascists Threaten to Kill, Burn, Rape Officials Who Resist the ‘Overturn’ Campaign bölümüne bakın.

3. Oregon Public Broadcasting tarafından bildirildiği üzere faşistler, ekonominin derhal “yeniden açılmasını” talep ederek ve valinin tutuklanmasını talep ederek, Salem’deki Eyalet Başkenti kapılarını zorladılar. Bazıları silah ve sprey taşıyordu ve çoğu maskeli değildi.




Durmaksızın Öldürüyorlar: Trump/Pence Rejiminin Adalet(sizlik) Bakanlığı

14 Haziran’da Daniel Lewis Lee, Indiana – Terre Haute’deki cezaevinde enjeksiyonla idam edildi. Bu durum, federal bir mahkûmun 2003’ten beri yaşanan ilk idamıydı. Trump’ın “Adalet Bakanlığı” (DOJ), Trump’ın görevde olacağı süre zarfı içinde belirlenmiş iki idama ek olarak, üç mahkûmu daha idam etmeyi planlıyor. Eğer bu idamlar da tamamlanırsa, faşist rejimin Temmuz’dan beri öldürdüğü mahkûm sayısı toplamda 13 olacak. Cezaevleri Federal Bürosu’na göre bu durum 1927’ den beri federal idamların en kanlı dönemi olacak. İdam cezasına karşı bir grup olan Death Penalty Action’ın sözcülerinden biri olan Allison Cohen, Salon web sitesine “Benzeri görülmemiş bir idam manyaklığı içerisindeyiz” dedi.

İdam edilenler ve idamının tarihi belli olanlar arasından:

Lezmond Mitchell, şiddet geçmişi olmayan bir Navajo. Kendisi Navajo topraklarında yaşanan vahşice cinayetlerin sorumlusu olarak hüküm giydirilmiş, fakat bu suçlamayı reddetmiştir. Adalet Bakanlığı, mağdurun ailesinin ve Navajo ulusunun taleplerine rağmen -1885’ten bir federal kanunun etkilenen/mağdur kabilenin izin vermesi istisnası dışında, kabile toprağında işlenen suçlara idam cezasının verilemeyeceğini açıklamasına rağmen- idam cezasında karar kıldı. 11’i beyaz, biri Amerikan Yerlisi bir jüri tarafından yargılandı ve mahkûm edildi. Mitchell, 26 Haziran’da idam edildi.

Lisa Montgomery, bir hamilenin kaçırılmasının ve öldürülmesinin sorumlusu olarak mahkûm edildi. Üvey kız kardeşi Diane Mattingly, Elle dergisine Montgomery’nin çocukluğundan yetişkinliğinin başlarına kadar yaşadığı şiddet, tecavüz, çocuk fahişeliği, başka tacizleri ve bunların sonucu olarak “bipolar kişilik bozukluğu ve kompleks travma sonrası stres bozukluğu teşhisi konulduğunu ve düzenli olarak gerçek dünyadan ayrışan ve halüsinasyonlar gören biri” olduğunu söyledi. Avukatlarından birinin de dediği gibi, “Lisa Montgomery’yi idam etmek, yine hayatı boyunca suistimale uğramış bir başka kadına daha yapılan bir adaletsizlik olacaktır.” Montgomery’nin idamı, Terre Haute’de 12 Ocak 2021’e planlanmış. Planda bir değişiklik olmazsa, 1984’ten beri federal devlet tarafından idam edilen ilk kadın olacak.

İdam Mangasını Geri Çağırmak

Adalet Bakanlığı’nın Hristiyan faşist bakanı William Barr, devlet-sponsorlu katliamlarda “gecikmeleri önlemek” için “genişletilmiş infaz metodlarına” izin veren yasalar öne sürdü. Şimdi tercih edilen barbarca ölüm enjeksiyonuna ek olarak idam mangaları ve elektrikli sandalye de eklenecek. Gücü hala elinde bulunduran faşistler, ölüm enjeksiyonları için yeterli donanıma sahip olmayan eyaletlerde bile idamların nispeten hızlıca uygulanmasından emin olmak istiyorlar. Bir federal mahkûm eğer idam cezalarının henüz yasal olmadığı bir eyalette cezaya çarptırılırsa, Barr’ın yeni yasası, yargıcın isteği üzerine yasaları ve olanaklarıyla başka bir eyaleti atayabilmesine olanak sağlayacak.

“Siyahilere Karşı Peşi Sıra ve Çok Sayıda Ölüm Cezası Talep Edilecek”

Indiana’da federal toplum savunucusu olan Monica Foster, eğer federal idamlar yasal olursa, en çok siyahilerin öldürüleceğini söyledi. Cezaevi nüfusu hakkındaki tarih ve bilgiler iddialarıyla uyuşmakta. Hem demokrat hem de cumhuriyetçi otoriteler, korkunç suçlar işlemiş olan beyaz erkekleri yargılayıp idam edilmelerine büyük bir toplumsal dikkat çekerek idam cezasına destek organize etti, sonra da ölüm araç-gereçlerini çoğunlukla siyahi ve Latino erkeklere karşı kullandı.

İdam edilmesi istenen küçük bir kesimi göstererek federal -ve diğer- idamların altında yatan beyaz üstünlenmeciliğinin aleni bir şekilde gözükmesine engel oluyor. Çünkü idamı istenen Siyahi erkeklerin yüzdesi, toplumdaki Siyahi insanların nüfusunun yüzdesiyle kıyaslandığında durum oldukça orantısız. Federal ölüm cezası mahkumlarının listesine bakıldığında yüzde 44,4’ü siyahi ve 40,7’si beyaz, bununla birlikte siyahi halk toplumun yüzde 13’ünü oluşturmakta.

Texas’ta, 1984’te “Şeker Adam”ın yargılanışı ve idamı -oğlunu zehirlemiş olan beyaz bir adam- Huntsville’deki cezaevinin bir mezbahaya dönüşmesinin kapılarını açtı. Hemen akabinde, Clarence Brandley (işlemediği bir suç için dokuz yıl boyunca ölüm sırasında tutulan siyahi bir kişi) ve Shaka Sankofa (bir kişinin hatalı şahitliği ve elle tutulabilir bir kanıt olmaması bazında hüküm giymiş ve ölüme mahkûm edilmiş devrimci zihniyetli bir siyahi kişi) gibi insanlar bu tür cezalardan muzdarip olacaklardı. Zehir vücudunda dolaşırkan Shaka Sankofa “Şu an Amerika’da yaşanan şey linçtir. Benim savunmamda Amerika’nın hiçbir yerinde dinlenilmemiş çok fazla ve ilgi çekici kanıt var… Halklar tüm dünyada yoksulların ve masum siyahi halkın katledilmesini durdurmak için bir araya gelmeli.”

Intercept web sitesi “Baş Savcı William Barr federal idam tarihlerini açıkladığı anda vakaların dikkatlice seçildiği belliydi.” şeklinde bir açıklama yaptı. Barr’ın listesindeki herkes rezalet suçlardan hüküm giymişti ve “mahkumların çoğu beyaz erkeklerdi, ki birçok insan bunun bir hata olmadığını çözmüştü.”

Faşist Bir Rejim, Adaletsiz Bir Sistem

Bu toplumda idam cezasının yaygın bir şekilde kullanılması şüphesiz ki Trump/Pence rejiminden önce de vardı ancak bu son yıllarda yaygın kullanıldığı eyaletlerde dahi gözden düşmeye başlamıştı.

Trump ve Barr’ın federal ölüm cezasını yeniden canlandırmalarının altında yatan sebep, pek çok kişinin iddia ettiğinin aksine, aslında seçimde oylarını arttırmak için bir taktik değildi. Bu durum aksine bu faşist rejimin başta Siyahiler ve ezilen halk kitleleri olmak üzere acımasız ve ekstrem operasyonlarını, kalpsiz baskılarını sürdürmek istemesinin devamı niteliğindedir. Ortaya çıkanlar, bu ülkede yoğunlaşmış olan kadın düşmanlığı ve ırkçılık kültürünün yozlaşmış sosyal ilişkileri ile hayatları, zihinleri ve ruhları ortadan ikiye ayrılmış insanlar üzerinde faşistlerin ne derece cezalandırıcı uygulamalar istediğini göstermektedir.

Barr’ın Adalet Bakanlığı tarafından yapılan yeni regülasyonlar, faşist rejim görevden indikten sonra da devam edecek, ta ki bütünüyle başka bir yönetim tarafından tamamen gönderilene dek. New York Times’ın ortaya koyduğuna göre Joe Biden ‘’ölüm cezasını kaldıracağına yemin etti.’’ Bunun olup olmayacağı, ne zaman ve nasıl olacağı ve eyalet çapında, federal devlet çapında nasıl olabileceği ise belirsiz. Ancak belli olan bir şey var ki, o da sadece Trump ve Pence’in değil ancak bütün bir faşist hareketin katilce niyetleridir. İdam cezasıyla ilgili yeni regülasyonlar şimdi yasalara eklendi ve kısa bir süre içerisinde çıkartılamayacak. Bununla beraber yeni regülasyonlar idamı kolaylaştıracaktır ve bu ülkede öncekinden çok daha kitlesel boyutlarda bunun yapılmasına olanak verecektir.

Eşitsizlikler, sistematik baskılar, kadınlar ve çocuklar üzerinde kurumsallaşmış taciz ile baş etmeye çalışan bir toplumda, ülkenin bütün bir tarihi boyunca adaletsizce idam cezasının mutlak cezalandırma biçimi olarak kullanılmış olması düpedüz büyük bir haksızlıktır.


Kaynak için: On a Killing Spree: Trump/Pence Regime’s Department of INJustice (revcom.us)




Karşılaştığımız Dönüm Noktaları ve Faşist Rejimi Devirme Mücadelesi

Editörün Notu: Aşağıdaki açıklama 6 Kasım 2020 tarihinde revcom.us web sitesinde yayınlanmıştır. 3 Kasım seçimleri sonrası ortaya çıkan vaziyete yönelik oryantasyon notlarıdır.

Kaynak için bkz: https://revcom.us/a/672/the-crossroads-we-face-en.html


İçinden Geçtiğimiz Önemli Duruma Yönelik Bazı Yönlendirme Noktaları:

Basına baktığımız zaman, Joe Biden hem halk oylaması hem de Seçiciler Kurulu oylamasında önde gidiyor ve şu an seçimleri kazanacak şeklinde duruyor. Halen bazı kilit “savaş alanı” eyaletler için durumun netleşmesi bekleniyor, ancak eğer bu normal bir seçim olsaydı Biden’ın kazanma yolunda ilerlediğini belirtmek gerekirdi.

Birincisi, EĞER Biden gerçekten Seçiciler Kurulunu kazanırsa -Trump/Pence faşist rejiminin devam etmesinin dünya halkları ve bu ülkede ne anlama geleceği düşünüldüğünde- bu önemli ve çok olumlu bir gelişme olacak. Bob Avakian’ın tarihi önemdeki 1 Ağustos Bildirisi “Şu Anki Acil Durum, Trump/Pence Rejimini Acilen Gönderme İhtiyacı, Bu Seçimlerde Oy Vermek ve Devrim İçin Temel İhtiyaç Üzerine” içinde belirttiği gibi, seçimlerde Biden’ın kazanması “Trump/Pence rejimi tarafından temsil edilen her şeye ve bu sistemin tüm baskı ve adaletsizliklerine karşı mücadeleyi sürdürmeye devam etmek için çok daha iyi koşullar yaratacaktır ve dünya halklarına büyük bir hediye olacaktır.”

Seçiciler Kurulu marjları çok dar ve çekişmeli olsa da, ve hatta yaklaşık 70 milyon kişi soykırımcı bir ırkçıya oy vermiş olsa da, Biden’ın seçim zaferiyle ileriye dönük mücadele için şartlar, bağlam ve çerçeve çok daha farklı ve daha iyi olacaktır. Trump’ı yenme mücadelesi, niteliksel olarak farklı bir yönetim biçimi olan -bu rejime karşı çıkanlara karşı açıkça teröre ve şiddete başvuran, muhalefete ve protestoya izin verme bahanesi olmaksızın herkesi tehdit olarak gören- faşizme karşı bir mücadeledir.

Biden için meşru bir seçim zaferi, kitlesel siyasi direniş için, faşist rejimin gayrimeşruluğunu ifşa etmek ve ona karşı harekete geçmek için çok daha elverişli koşullar yaratacaktır. Bu gayrimeşruluk durumu, hem faşistlerin seçimleri çalmalarından ve devam eden tehditlerinden ayrıca bunu desteklemek için şiddet kullanmalarından, hem de faşist programın dehşetinden kaynaklanmaktadır.

Normal Bir Seçim Değil – Normal Bir Geçiş DEĞİL!

İkincisi, bu seçimler geçen yüzyılda Amerikan demokrasisinin temelini oluşturan iktidarın barışçıl bir şekilde devredilmesini içeren “normal bir geçişin” olacağı normal bir seçim değildir. “Trump teslim olmayı planlamadığını söyledi.” CNN kendi sitesinde bunu büyük şekilde manşetten duyurdu.

Bu bir sürpriz değildir. Trump, “barışçıl bir şekilde iktidarı devretme” konusu sorulduğunda defalarca söz vermeyi reddetmişti. Trump, bu oylamanın bütünlüğünü tanımayacağını pek çok şekilde duyurdu ve her yasal, yarı yasal ve yasadışı yolu kullanarak bununla mücadele etmeyi planlıyor. Bu plan; mahkemeleri sahte davalarla bağlamayı, taraftarı olan faşist haydutlara yol vermeyi ve belki de henüz tahmin etmediğimiz diğer şeyleri içermektedir.

Yalanların ve dezenformasyonun “zorba” retoriğinden, mahkeme savaşlarına ve faşist haydutları seçimlerin gerçekleşmesi için çalışmaya gönüllü olan insanları taciz ve tehdit ettirmeye kadar, Trump seçim sonuçlarını tanımıyor.

Trump; beyaz üstünlüğü, kadın düşmanlığı ve “Önce Amerika Gelir” üçlüsü etrafında 2016’da olduğundan çok daha sert ve savaşan bir faşist sosyal taban oluşturmuş bulunuyor. Faşist programlarını tam olarak uygulama şansı bulamadan bu seçimin “kaçtığını” hissediyorlar. Trump’ın danışmanları ve Newt Gingrich gibi bilindik faşistler, FOX Haber’e giderek Trump’ın fanatik takipçilerini bir araya getirecek bir “öfke patlamasını” vaat ediyor. Faşistler şu an pek çok düzeyde ve farklı şekillerde Trump/Pence iktidarını korumak için savaşmayı planlıyorlar.

Yalnızca “normal” kanallara, işleyişe ve kurumlara güvenmek büyük olasılıkla felaket olacaktır.

Dolayısıyla, Trump/Pence rejimi kâbusuna son vermek isteyenlerin bu rejim devrilene kadar devam edecek şiddet içermeyen kitlesel protestolarla mücadele etmesi gerekmektedir. Gerekli olan budur! Faşistlerin “kamusal alana” ve kamusal söylemlere hakim olmasına izin VERİLMEMELİDİR. Mahkemelerin ve halihazırda var olan bazı önemli eyalet yasama organlarının faşist egemenliğiyle birleştiğinde bu ölümcül olabilir. Onurlu insanların oluşturduğu koalisyon artık siyasi savaş alanından çekilemez – bunun yerine kalan işi tamamlamak ve bu faşist rejimi kovmak için bir araya gelmeli, örgütlenmeli ve ortaya çıkmalıyız.

* Daha Stratejik Bir Bakış Açısı:

Trump zorla gönderilse bile bu durum faşizmi ortadan kaldırmıyor. Faşizm, bu ülkede yalnızca derinlere işlemiş ve iyi örgütlenmiş bir akım değildir, geçtiğimiz dönemde metastaz yapmış, “ilerlemeler” kaydetmiş, saflarını büyütmüş ve sağlamlaştırmıştır. Neredeyse kesin olarak çok daha yoğun bir şekilde geri gelmeye çalışacaktır.

Bob Avakian (BA) tarafından bu faşist fenomenin, hareketin ve ideolojinin kökleri ve dokusu -şu anda konuyla ilgili yorum yapan başka hiç kimsenin sahip olmadığı- bir dizi çalışmada bilimsel olarak irdelenmiş ve ortaya çıkarılmıştır. Bu seçim, bu toplum hakkında derin soruları gündeme getirmiştir. Dürüst ve samimi insanlar, sayıları pek de az olmayan Siyahi ve Latinolar da dahil olmak üzere yaklaşık 70 milyondan fazla insan Trump’a nasıl oy verebildi diye acı içerisinde. İnsanlar iç savaş hayaletiyle yüzleşiyorlar. Trump ve faşistler yasaları lime lime ederken NEDEN Demokratların oyunu “kurallar kitabına” göre oynamaya devam ettiklerini soruyorlar; ve bu duruma bir cevap arıyorlar.

Cevabı VAR; ancak bunlar kolay cevaplar değil. Beyaz üstünlüğünün, erkek üstünlüğünün, zehirli maskülenliğin, Amerikan şovenizminin, “dolandırıcılığın” ve toplumsal yapıda halkı alt üst eden bir cehalet içinde insanların yuvarlanmasının kökleri nelerdir? Bunlar insanların birbirleriyle ve doğayla özgürce ve bilinçli bir şekilde etkileşimde bulunduğu bir dünyanın önünde engel olarak duruyor mu? Donald Trump gibi gaddar bir insanı ve akılsız fanatiklerini ortaya çıkarabilecek, insanları ve toplumsal grupları şekillendirebilecek bir sistemin ve toplumun ötesine nasıl geçebiliriz?

Tüm bu sorular Bob Avakian tarafından ele alınmış ve “TRUMP/PENCE REJİMİ GİTMELİ, İnsanlık Adına Faşist Bir Amerika’yı Kabul Etmeyi Reddediyoruz – Daha İyi Bir Dünya Mümkün” filmi gibi ufuk açıcı çalışmalarda önderlik sağlanmıştır. BA, sorunun köklerine ve çözümüne bilimsel olarak iniyor: Gerçek bir devrim ve bu faşist rejimi devirme ve bu devrimi yapmanın bir parçası olarak bu faşist hareketi dağıtma mücadelesi. Geçen yıl bu çılgınlık yüzünden acı çektiyseniz, adalet için sokaklarda savaştıysanız – gitmeniz gereken yer burasıdır, kontrol etmeniz gereken kişi budur.

* Önümüzdeki Acil Siyasi Savaşa Dönüyoruz:

Toplumda, yakın, orta ve uzun vadede şekillenen kararlı ve şiddetli bir mücadele var. Bir düzeyde, faşizmin konsolidasyonu ve ilerlemesinin dinamiklerinin devamlılığı ile “diğer tarafı anlamak” “onları ve ekonomik kaygılarını anlamaya çalışmak” “onları kışkırtmamak” adı altında faşistlerle koalisyon çağrıları yapılabilir.

ASLA!

Bob Avakian’ın da belirttiği gibi:

“Fakat bu faşizmin köklü temelleri var ve bu faşistlerin zihinleri onlara “iyi davranarak” veya “şikayetleri” “meşruymuş” gibi davranarak değişmeyecek. Gerçek şu ki, bu “şikayetler” beyaz üstünlüğü, erkek üstünlüğü, zenofobi (yabancı düşmanlığı), kuduz Amerikan şovenizmi ve çevrenin sınırsız yağmalanmasından kaynağını alır. Bununla, bu faşistlerin şartlarıyla, bunun tüm korkunç sonuçları bir “uzlaşma” olamaz!”

Demokratları takip etme dürtüsü ve yönelimi toplumda kendiliğinden bir şekilde güçlü olsa da, bu durum sadece faşizmin daha da güçlenmesine ve nihai şekilde sağlamlaşmasına yol açacaktır. Açık ve basit bir gerçek olarak, bu faşist beyaz üstünlükçü kadın düşmanı çerçeveye yakalanan ve hapsolan “halkın insanlığını” kabul etmek, faşizmden kopmak için onlarla sert bir şekilde mücadele etmek anlamına gelmelidir, yani bunları “anlamamalı” veya idealist şekilde “birebir” sohbetlerde bunlara “ulaşılmamalıdır”. Bu durum, faşist alçaklara, beyaz üstünlüğüne, kadın düşmanlığına, “Önce Amerika Gelir” şovenizmine ve Hıristiyan faşizmine karşı keskin bir mücadele ile toplumu kutuplaştırmak ve yeniden kutuplaştırmak anlamına gelir.

Bir kez daha Faşizmi Reddet‘in de talep ettiği gibi, gerekli olan şey: Acildir ve her zamankinden daha önemlidir. Şiddet içermeyen, yaratıcı ve kararlı bir şekilde sokağa çıkarak bu faşist rejimi kitlesel ve güçlü bir şekilde reddediyoruz, bu rejim gidene ve bu kabus sona erene kadar devam ediyoruz.