Başını Recep Tayyip Erdoğan’ın çektiği, Türk hakim sınıflarının İslamcı şovenist kliği, 9 Ekim’de Rojava’ya bir işgal harekatı başlattı. Adına “Barış Pınarı” denilen bu işgal, çoğunluğunu Kürt ulusunun oluşturduğu Rojava’da “güvenli bölge” oluşturma bahanesiyle yapılmaktadır. Şimdi tüm dünya “IŞİD’i yenen güçler” olarak ilan edilen Kürtlerin, Erdoğan’ın emrindeki Türk ordusu tarafından caniyane bir katliama maruz kalışının ayak seslerini işitmektedir.
Suriye’de, 2011’de evvela “Arap Baharı”nın rüzgarıyla faşist Esad rejimine karşı kendiliğinden ayağa kalkan kitlelerin beraberinde getirdiği derin çatlaklar, rejimin, Suriye üzerindeki iktidarının zayıflamasına neden olmuştur. Esad rejiminin çözülmesine doğru giden yolda ardından, emperyalistlerin doğrudan ve dolaylı müdahalesi artık tayin edici rol oynamıştır. Bu ortamda Kürt güçlerinin Rojava’da (Batı Kürdistan) elde ettikleri göreli otonomi, bölgenin yerel gerici devletlerini (İran, Suriye, Türkiye) rahatsız etmiştir. Lakin bu coğrafyanın istikrarsızlığı ve İslamcı köktencilerin güçlenerek Irak ve Suriye sınırları içerisinde “Hilafet” ilan etmeleri , bir taraftan dinci köktencilik, diğer taraftan ise emperyalist gericiliğin yani miadı dolmuş iki gerici gücün arasındaki çelişkinin kızışmasına neden olmuştur. Emperyalistler bölgede İslamcı cihatçı köktencilikle mücadele edebilmek ve kendi aralarındaki çelişkilere müdahale edebilmek için, Kürt güçlerini “kara kuvveti” olarak gördüler. (Trump’ın “Kürtler bizim için savaştılar ama biz de onlara karşılığında para ve silah verdik” demesi, böyle gördüklerinin ispatıdır.) Ardından IŞİD’in askeri yenilgisiyle birlikte emperyalistler arasındaki çelişkiler daha fazla derinleşti. Şimdi bütün bu gerici güçler, bölgenin yeniden şekillendirilmesinde birbirleriyle yan yana dururken bile aynı anda “benim çıkarlarım” hakikatine bağlı kalarak, birbirlerine karşı kıyasıya mücadele etmekteler.
Erdoğan’ın İslamcı, şovenist Türk hakim sınıfı kliği, “Barış Pınarı Harekatı” denilen işgal için uzun süredir NATO müttefiği ABD ile istişare içerisindeydi. ABD bölgede kendi gerici emellerini tesis etmek için Kürt güçlerine ihtiyaç duymakta ama beri yandan Kürtlerin Türkiye ile olan çelişkileri, ABD’yi istemediği başka çelişkilerin girdabına çekmekteydi. Erdoğan’ın “Yeni Osmanlıcılık” hayallerinden ötürü her ne kadar ABD, Türkiye’nin bölgede “belirleyici aktör” gibi davranma küstahlığından rahatsız olsa da, Kürtler yüzünden kendisine –İran örneğinde olduğu gibi- bir düşman, üstelik Türkiye gibi güçlü bir düşman edinmek istemediği apaçık ortadadır. Öte yandan aynı ABD, Türkiye’nin istediği gibi davranamayacağının da sınırlarını çizmek istemektedir. Kendine has tarzıyla attığı tweetlerde Trump’ın dile getirmeye çalıştığı budur. Ancak bu durum başta Trump’ın kendi partisi olmak üzere ABD hakim sınıflarının farklı kliklerinde bir dizi hoşnutsuzluğu beraberinde getirmektedir. Bu ise ABD hakim sınıflarının tam bir fikir birliği içinde olmadıklarını göstermektedir.
PYD ve onun silahlı kuvveti YPG açısından ise durum son derece trajiktir. 2014’de Kobani’de İslamcı köktenciliğin bir aktörü olan IŞİD’in saldırılarını püskürtmek için ABD’den ve koalisyon güçlerinden yardım alan PYD/YPG, bir IŞİD olmasa bile İslamcı köktenciliğin bir başka temsilcisi olan Erdoğan’ın caniyane katliamı karşısında yüzüstü bırakılmıştır. Her ne kadar koalisyon güçleri tarafından Türkiye’ye yönelik bir dizi yaptırımlar başlatılsa bile, sonuçta Kürtler, Türkiye’nin işgal ve ilhakı karşısında yalnız kalmışlardır. Bu, Türkiye’nin işgal ettiği alanlarda her istediğini (mesela bir soykırımı) yapacağı anlamına gelmese de, YPG’yi buradan söküp atmak, milis güçlerini imha etmek ve onları destekleyen halk kitlelerine yönelik terör estirmek yani, kendi emellerini gerçekleştirmek için tüm sınırları zorlayacağından şüphe etmemek gerekir.
Hatırlamakta fayda var. Kanlı hesaplar sonucu Erdoğan’a bu imkanı tanıyan Trump, Kasım 2016’da ABD başkanı seçilmiştir. Kendisi faşist bir dünya görüşüne, bir programa sahiptir ve bu rejimi dünyanın en büyük, en güçlü emperyalist devleti olan ABD’de konsolide etmek istemektedir. ABD emperyalizminin kuruluş temellerinde köle emeği vardır. ABD dünyanın en büyük savaş ve kıyım makinesidir. ABD İkinci Dünya Savaşı sonrası, dünya çapında dahil olduğu tüm savaşlarda 10 milyondan fazla insanın hayatına kıymış ve bu emperyalist çarkın işlemesi için milyarlarca insanın hayatını kabusa çevirmiştir. Trump/Pence rejimi insanlık adına hiçbir olumlu unsuru bünyesinde barındırmamaktadır. Bu rejim, konsolide olmadan alaşağı edilmelidir. Hal böyleyken, dünyanın dört bir yanında halkın, insanlığın çıkarlarını savunanların böylesi bir rejime umut bağlamaları, insanlığın genel çıkarlarına tezattır. Ve ne acıdır ki, bu tezatlık Kürt güçlerinin “müttefiklerimiz sözlerinde durmadı” serzenişinde kendisini göstermektedir. Eğer insanlar, bütün ahlaki, dini, siyasi ve sosyal sözlerin, beyanların ve taahütlerin arkasında bir sınıfın veya diğer bir sınıfın çıkarının olduğunu anlamazlarsa aldatılmaktan ve kendini aldatmaktan kurtulamayacaklardır.
Erdoğan’ın temsil ettiği hakim sınıf kliği de, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel direklerinden birini, ulusal baskıyı devam etirmek ve kendi emellerini “büyük çapta” yayabilmek için, bölgede, emperyalistler arasındaki çelişkilerden faydalanarak hareket etmektedir. Erdoğan ve AKP’si bunu yaparak bir yandan Kürtlerin on yıllardır süren ayrı devlet kurma mücadelesini ve arzusunu kırmak istemekle kalmıyor, aynı zamanda Türkiye içinde derinleşmekte olan çelişkilere de müdahale ediyor. Toplumu kendi İslamcı ve Türk şovenizmi siyasal çizgisi temelinde yeniden kutuplaştırıyor ve buna muhalif gelen hakim sınıfların Kemalist temsilcileri, bu kutuplaşmada “şerh” düşseler bile Erdoğan’ın arkasında sıraya giriyorlar. Son yerel yönetim seçimlerinde Erdoğan’ın geriletilmesi için umudunu hakim sınıfların Kemalist temsilcilerine bağlayan ilerici, “solcu” güçlerin –ki buna muhalefetteki Kürt partisi HDP’de dahildir- “demokrasi ittifakı”, bugün fiilen Erdoğan’ın işgal ve ilhak saldırısının bir parçası haline gelmiştir.
Tüm bu çelişkiler yumağı içerisinde olan ve başka bir toplum isteyen insanlar yönelimsiz ve umutsuz bir şekilde kendi içlerine doğru kapanıyorlar. Eğer insanlar umutlarını hakim sınıflardan birine bağlarlarsa, seçimle toplumun radikal temelde değişeceğine ya da en azından böylece “faşizmin geriletileceğini” söylerlerse, aynı kapana tekrar tekrar düşmekten kendilerini alamayacaklardır. Evet, insanların umutsuz ve yönelimsiz olmaları, sadece kapitalist emperyalist sistemin “güçlü” olmasıyla ilişkili değildir. Aynı zamanda insanların umut olarak gördükleri “reformların” yani, sistemin ufak tefek değişikliklerle dönüştürülebileceğinin veya bir gerici güce karşı başka bir gerici güçle “müttefik” olunabileceğinin umutsuzluğu ve hezimetidir.
Ne mutlu ki, tüm bunlara kökten ve radikal bir alternatif var. Bu, komünist bir devrimdir! İnsanların “benim çıkarım” demediği, sınırların ve sınıfların ortadan kalkacağı; buna bağlı olan üretim ilişkilerinin,bu sınıflara ait olan eski fikirlerin ve geleneklerin ortadan kalkacağı; bunun bir başlangıcı olarak mevcut devletleri zor yoluyla devirip, dünya devrimi için bir üst alanı olacak sosyalist bir rejim, işte insanlığın gerçek umudu budur. Bu komünist devrimin bilimi, stratejisi, önderlik sanatı Bob Avakian tarafından, geçmiş sosyalist deneyimlerden ve insanlığın diğer pozitif tecrübelerinden sentezlenerek Yeni Komünizm olarak insanlığın hizmetine sunulmuştur. Dünyanın her yerinde olduğu gibi, Türkiye ve Kürdistan’da da halk kitlelerinin, kölelikten tamamen kurtarılmış bir dünya özlemi duyanların Bob Avakian’ın inşa ve önderlik ettiği Yeni Komünizmi öğrenmeleri, takip etmeleri acil bir zarurettir. En ilerilerin, komünist devrimin yeni bir merhalesi ve insanlığın kurtulması için devrimci mücadele de öne çıkmaları, kendilerini birer önder olarak inşa etmeleri ise elzemdir.
Türk Ordusu, Rojava’dan ve Kürdistan’ın tüm parçalarından defol!
Emperyalistlere ve gericilere değil, devrim için kutuplaşmış halk kitlelerine, kendi gücümüze güvenelim!
İnsanlığın nihai kurtuluşu için; DEVRİM! Daha Azı Değil!
[…] Bütün Makaleleri Göster Faşist Türk Devletinin “Barış Pınarı” İşgali ve Kürt Halkının İhtiyaç Duyduğu Ge… […]