7 Kasım 2021 tarihinde Türkiye’de egemen sınıfların iktidar için mücadele eden diğer kanadının öne çıkan siyasi partisi CHP’nin genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, sosyal medya üzerinden kamuoyu ile kadınlara yönelik “çözüm paketini” paylaştı. [1] Bu paket, gençlere yönelik vaatlerin ardından gündeme geldi. 6 madde olarak veya kendi tabirleri ile “6 Ayda 6 Kolaylık” şeklinde belirtilen bu içerikler pek çok yönden dikkat çekici. Aynı zamanda özellikle ilerici kesimler başta olmak üzere toplumda öne çıkan çeşitli yaklaşım biçimleri ve taleplerle etkileşime geçtiği düşünüldüğünde, bu içeriklerin neyi ifade ettiğinin kesin olarak altının çizilmesi gerekiyor.
Kılıçdaroğlu’nun vaatleri iktidara geldiklerinin ilk haftasında İstanbul Sözleşmesi’ni derhal yürürlüğe koyacaklarını belirtmekle başlıyor. Bunun yaptırım gücü olarak da sadece bu meseleye bakacak özel mahkemeler, yargıtayda ayrı bir ceza dairesi kurulması, polis merkezlerinde ev içi şiddete yönelik eğitim birimleri kurulması gibi çeşitli “yenilikler” dile getiriyor. Ayrıca sevinçle ekliyor, bu polis merkezlerinde eğitim verecek kişilerden bir kişi de “kadın” olacak diyor…
Kılıçdaroğlu diğer maddelerde ev kadınlığını güçlendireceklerini ve yasal bir çerçeveye alacaklarını söylüyor. “Ev kadınları güçlendikçe aileler de güçlenecek” şeklinde coşkuyla haykırıyor. Kılıçdaroğlu’nun ne ev kadınlığı fenomenini ne de aile kurumunu ortaya çıkaran baskıcı üretim ilişkileri ile aslında hiçbir derdinin olmadığını böylece anlamış oluyoruz. Tıpkı devletin baskı ve eşitsizliklerin devamlılığını sağlayan üstyapı kurumları ile gerçekten bir derdinin olmadığı gibi…
İstihdam konusunda devlette ve kobilerde %35’lik kadın oranları yakalama hedeflerini öne süren Kılıçdaroğlu, boşanmış kadınlar için nafaka fonu yapılandıracağından bahsediyor. Yeni Başlangıç Fonu olarak tanımladığı bu sisteme başvuran her kadına ev kurma ve iş bulma destekleri sunacaklarını söylüyor. Kılıçdaroğlu’na göre boşanan çiftler arasındaki “gerginlikler” böylece kontrol altına alınacak… Meselenin temelindeki derin eşitsizlikleri, erkek üstünlenmeciliğini ve derin toplumsal cinsiyet rollerini perçinleyen mevcut üretim ilişkileri gerçeğini es geçen Kılıçdaroğlu, burjuva aile kurumunu ve yasal temelini yüceltmek için adeta elinden geleni yapacağını söylüyor. Böylesi bir bakış açısı şüphesiz kadınlara yönelik toplumda yaşanan son derece gerçek dehşetleri de nafaka için “gerginliklere” indirgeyebiliyor.
Kılıçdaroğlu’nun bir diğer yenilik (!) önerisi, doğum izninden ötürü istihdam sürecinden uzak kalmış veya işten çıkartılmış kadınların mağduriyetini gidermek için şirketlere vergi indirimi getirme iddiası. Önemli bir baskı ve eşitsizlik uygulamasından bahsederken meselenin ucu bir anda kapitalist üretim ilişkilerinin devamlılığına çıkıyor. Böylece şirketler kadınları işten atmamayı “kendileri için avantajlı” olarak görecekler… Evet doğru okudunuz. İşin özü, gerçek bir kurtuluşa acilen ihtiyaç duyan kadınlar bir kez daha şirketlerin ve kapitalistler arası rekabetin açıktan lütfuna bırakılacaklar. Kılıçdaroğlu belli ki meseleyi bir tür “kazan-kazan” olarak görüyor. Bunun niçin böyle olamayacağına birazdan değineceğiz.
Kılıçdaroğlu son olarak kadın sağlığı meselesinde devletin sorumluluk alacağını, önleyici sağlık hizmetlerinin ve ergenlik çağındaki kızların sağlık harcamalarının ücretsiz olacağını söylüyor. Gerçekten de kapitalist-emperyalist sistem altında çok büyük bir problem olmaya devam eden sağlığa erişim ve sağlık bakım hakkı meselesi kadınlar da dahil olmak üzere tüm toplum için kritik önemde. Bunun mevcut üretim ilişkilerinde nasıl bir düzenleme ile mümkün kılınacağı, düzenlemenin toplumun diğer kesimlerini niçin kapsamadığı gibi meseleler paket içeriğinde yer almıyor ve bu haliyle popülist bir söylemden de öteye gidemiyor.
Kılıçdaroğlu vaatler paketini “eğer yapmazsam bakın videom işte burada, gelin benden hesap sorun!” diyerek efelenerek bitiriyor.
Nasıl Bir Dönem? Nasıl Bir Çözüm?
Öncelikle nasıl bir dönemden geçtiğimizi görmemiz gerekiyor. CHP başkanının vaat paketleri, AKP/MHP faşist iktidarının gerek kamuoyu araştırmalarında gerekse halkın günlük yaşamında çok daha belirgin şekilde kendini gösteren “sorgulanma” durumunun yaşandığı ve toplum genelinde şu ana dek belli şekillerde sahip oldukları “psikolojik üstünlüğü” adım adım yitirmeye başladığı, gerek iç gerekse dış politikada azımsanmayacak derinlikte problemlerin baskısı ile karşı karşıya bulunduğu, egemen sınıfların şu an muhalefette olan ve kendi içlerinde keskin çelişkileri bulunan farklı kesimlerinin Millet İttifakı adı altında rejime tepki duyan farklı dünya görüşlerinden halk kitlelerini bir araya getirmeye çalıştığı, genel olarak kapitalist-emperyalist sistemin dünya arenasındaki mevcut işleyiş dinamikleri ve bölgede yoğunlaşan çelişkiler bağlamında gündeme gelmektedir.
Kadınlara yönelik yukarıda öne sürülen bu içeriklere gelirsek… Nereden tutulsa elde kalan bu reformist paketi salt bir seçim vaadi olarak görmemek gerekiyor. Burada yoğunlaşan ve egemen sınıfların bir kanadını ifade eden çok fazla siyaset ve dünya görüşü saklı.
Kılıçdaroğlu’nun kadınlara yönelik 6 ayda 6 kolaylık dediği uygulamalar, her şeyden önce kadınların ve elbette LGBTİQ+ bireylerin -ki vaat paketinde kendilerinden bahsedilmez- yaşadıkları baskı, sömürü ve tahakküm ilişkilerinin özünü tamamen görmezden gelmekte ve yalnızca görünürdeki çeşitli sonuçların sistemin işleyişi lehine nasıl telafi edilebileceğine odaklanmaktadır. Oysa ıskalanan şey tam da sorunun özüdür. Sorunun devamlı olarak enerjisini aldığı ve dehşet biçimlerde açığa çıkmasına neden olan asıl kaynaktır. Bu esas kaynak, içinde yaşamak zorunda bırakıldığımız insanlığı ezen ve ezilen, efendiler ve köleler şeklinde derin şekilde bölmüş, yalnızca rekabette geri düşmemeye ve düşük maliyetli yüksek karlara odaklanmış bir üretim sistemi, yani kapitalizm-emperyalizm sistemi ve binlerce yıllık tarihi bulunmakla beraber, şu an bu sisteme içkin bir şekilde gelişmeye devam eden patriyarka yani ataerkidir. Kadınların ve LGBTİQ+ bireylerin ve elbette tüm insanlığın üzerindeki ağır prangalar işte bu temellerden enerjisini almaktadır ve içinde yaşadığımız bu sistem, onun kurumları, onun işleyiş tarzı, egemen olan düşünce biçimi ve egemen olan ahlak anlayışı sorunun tam olarak merkezinde durmaktadır. Kılıçdaroğlu’nun çözüm önerileri bu sistemsel temele ve bunun gerçekten nasıl temelden değiştirileceğine dair hiçbir şey söylememektedir. Bunun yerine ortaya konan öneri ve yaklaşımlar, açıkça sömürü ve baskının kurumları olarak yapılanmış mevcut devlet aygıtı ve kurumları temelinde işleyecek bir toplum ve dünya ufkundan süzülen sistem içi düzeltmeler ve etkisiz pansumanlarla sınırlı kalmaktadır.
Üstelik bu pansuman önerileri meselenin ciddiyetini hiç anlamadıklarını göstermekte, öte yandan kendi hatalı epistemolojilerini de yansıtmaktadır. Tıpkı ABD’de devamlı olarak Siyahileri ve ezilen halkları acımasızca katleden polislerin üzerine kamera takarak ve siyahi polis sayısının arttırılması ile ıslah etmenin mümkünlüğüne inanan Demokratlar gibi, CHP de sistemin zor aygıtının birimlerinde eğitimler düzenleyerek ve “kadın” polis sayısını arttırarak meselenin çözüleceğine inanmaktadır. Veya ev kadınlarının güvence altına alınmasının veya işletmelerde sayısının arttırılmasının kadınlara yönelik katliamlar, şiddet ve baskı uygulamalarına karşı gerçekten de büyük fark yaratacağını düşünmektedir. Bunlar tamamen gerçeklikten kopuk, içi boş iyi niyet temennileridir ve mevcut sistemsel ilişkiler içinde kalıcı çözüm getirmesi mümkün değildir.
Burada bir kez daha hatırlatmakta yarar var. Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan İstanbul Sözleşmesi, kadının ve LGBTİQ+ bireylerin sivil haklarının tanıması ve kadınlarla erkekler arasındaki eşitsizliklere karşı mücadele edilmesi için hayata geçirilmiştir. Buradaki sivil haklar önemli olmakla birlikte, kadın sorunu basit bir şekilde “eşit haklara” indirgenemez. Binlerce yıldır devam eden ve yaşadığımız sisteme içkin olan ataerkinin köklerinden sökülüp atılması ve kadının nihai olarak tüm dünyada özgürleşmesi, “yasal” düzenleme ile sağlanabilecek bir toplumsal problem değildir. [2]
Yeni Komünizm’in yazarı ve devrimin önderi Bob Avakian’ın belirttiği gibi;
“Bu durumun kökleri, meta haline getirilen emek gücünün başka sermayelerle rekabette sermaye biriktirmenin aracı olduğu meta üretimi ve değişimi ilişkisinden doğan ve derinlere kök salmış ataerkil ilişkilerde yatmaktadır ve genel olarak bu ilişkilerin parçasıdır. Bütün bunların bu sistem içindeki varlığı tesadüfi değildir. Bu sistem içindeki reformlarla veya daha “aydın insanların” otorite mevkilerine gelmesiyle ortadan kaldırılamaz. Bu sistemin temel ilişkilerine ve dinamiklerine dair bilimsel bir tahlil, kadınların ezilmesinin bu sistem içinde neden ortadan kaldırılamayacağını güçlü bir şekilde gösterecektir.” [3]
Ayrıca daha önce altını çizdiğimiz üzere:
“Bu sistem içerisinde kadının kurtuluşuna yönelik yapılmaya çalışılacak reform girişimleri ya kendi zıddını -erkek üstünlenmeci güçlerin pervazsızca kadınlara yönelik saldırılarına zemin hazırlayacaktır- yaratacaktır ya da en basit tabiriyle bir noktadan sonra sönümlenecektir. Bunun temel sebebi erkek hakkının, ataerkinin bu düzenin derinlerine kök salmış olması ve bu sistemin mevcut vaziyet olmadan varlığını sürdüremeyecek olmasıdır.” [4]
Kadınların güvence altına alınması, kadına karşı şiddete yasa önünde gerekli cezaların verilmesi şüphesiz önemlidir. Bunun için kimi kadın gruplarının verdiği mücadele katiyen hafife alınmamalı aksine güçlü bir şekilde desteklenmelidir. Bununla birlikte esas sorun, ataerkinin kapitalist-emperyalist üretim ilişkilerine içkin olduğudur. Kadınların kurtuluşu, insanlığın kurtuluşunun önemli bir parçasıdır. Kadınların ezilmesi ve kurtuluşları için mücadele meselesi çok daha büyük çapta, proleter devrimin önemli bir parçası olarak ele alınmak durumundadır. Kendi başına önemli bir mücadele olduğu gibi, aynı zamanda, temel anlamda, nihai amacı hiçbir baskı ve sömürü biçiminin olmadığı komünist bir dünya olan komünist devrimin hayati bir parçası olarak ele alınması gerekir. [5]
Türkiye’de yeni komünizm rehberliğinde gerçek bir devrimle birlikte kurulacak yeni sosyalist cumhuriyet kadınların ve LGBTİQ+ bireylerin tam olarak özgürleşmesi yolunda, bunun dünya devriminin ve tüm insanlığın özgürleşmesinin önemli bir parçası olduğu perspektifiyle hareket edecektir. Bu vizyon özellikle üretim araçlarının mülkiyetinin kökten değiştirilip kolektifleştirilmesi ardından üst yapı alanında komünizm yolunda gerçekleştirilecek sayısız devrim ve atılım ile güçlü bir temel üzerinde, devrimin özgürleşmeyi destekleyecek yeni kurumları ve biçimleri ile gelişimi destekleyecektir.
Şu an yaşanan bu kahredici acılara boyun eğip sessiz kalarak sistemi ve işleyiş biçimini temelden değiştirmeyecek geçici çözüm ve reformların peşine takılma zamanı değil, Bob Avakian’ın mimarı olduğu yeni komünizm sayesinde yepyeni ve bilimsel bir perspektifle kadına yönelik baskıyı analiz etme, çok daha bilinçli bir şekilde ayağa kalkma, gerçek bir devrim hareketi için gereken adımları atma zamanıdır!
Referanslar:
[1] Bkz: https://twitter.com/kilicdarogluk/status/1457404327157448710?
[2] İstanbul Sözleşmesi’nin Feshedilmesi Üzerine Oryantasyon Notları | Yeni Komünizm (yenikomunizm.com)
[3] Kadınların Kurtuluşu İçin Mücadelenin Stratejik Önemi | Yeni Komünizm (yenikomunizm.com)
[4] İstanbul Sözleşmesi’ni Tartışırken Aslında Neyi Tartışıyoruz? | Yeni Komünizm (yenikomunizm.com)
[5] Kadınların Kurtuluşu İçin Mücadelenin Stratejik Önemi | Yeni Komünizm (yenikomunizm.com)
Add comment