Editörün Notu: Dongping Han’ın “Kültür Devrimi Hakkında Bilinmeyenler – Çin’in Bir Bölgesinde Yaşam ve Değişim” başlıklı yüksek lisans tez çalışması Umut Yayımcılık tarafından 2019’un son bölümünde düşünce dünyamıza kazandırıldı. Dongping Han’ın bu çalışması ilk olarak 1 Aralık 2008 tarihinde “The Unknown Cultural Revolution: Life and Change in a Chinese Village” ismi ile Monthly Review Press tarafından yayınlanmıştı. Bu kitap, komünizm tarihi üzerine karalama ve çarpıtmalara bilimsel bulgular ve tarihsel gerçekler üzerinden yanıt veren ve araştırmacı-yazar Raymond Lotta’nın katkılarıyla biçimlenen Set The Record Straight projesinin önerilen okuma listesi içinde de yer almaktadır (Bknz: http://thisiscommunism.org/ThisIsCommunism/Books.html). Böylesi önemli bir eseri türkçeye çevirdiği için Umut Yayımcılık’a teşekkür ederiz.
Büyük Proleter Kültür Devrimi’ne giden süreçte ve bütün bir devrim döneminde Çin Halk Cumhuriyeti’nin Shandong eyaletindeki bir belde olan Jimo’ya merceğini tutan Dongping Han, çocukluğunun geçtiği bu beldedeki detaylı mülakatlar ve değişimi yansıtan istatistikler sayesinde, sıklıkla karalanan ve çarpıtılan Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin hedefleri, işlevi ve belirli bir ölçekteki uygulaması hakkında önemli sonuçlar ortaya koyuyor.
Tez çalışması toplamda 7 bölümden ve sonuç kısmından oluşuyor. Giriş kısmında Jimo beldesini tanıtan Dongping Han, diğer yedi bölümde adım adım Kültür Devrimi’nin ortaya çıktığı zemini ve bunun yansımalarını inceliyor. Kitap, Çin tarihinde insanların davranış ve düşünme biçimlerini belirleyen, baskı ve sömürü ilişkilerini her seferinde yeniden üreten binlerce yıllık gerici geleneklerin sosyalizm döneminde de etkisini hangi biçimler altında gösterdiğini daha açık bir şekilde kavramımızı sağlıyor. Devrim sonrası uzunca bir geçiş dönemi olarak yapılanan sosyalizm, önceki sömürücü sistemin bütün çelişkilerini bir anda çözemez. Marksizm’in altını çizdiği doğum lekeleri ve diğer pek çok çelişkiyle birlikte gündeme gelen yeni toplumsal sistemin ancak komünizm yolunda izlenecek bilimsel ve sistemli önderlik ve doğru bir çizgi ile gelişimini sürdürebileceği geçmiş sosyalizm deneylerinden biliniyor. Bu gelişim süreci tek yönlü ve mekanik bir süreç değildir ve sanılandan çok daha karmaşık ve zorlu bir süreçtir. Verili bir ölçekte, hem altyapı alanında hem de bununla bağlantılı olarak toplumdaki egemen düşünce tarzında, hak ve özgürlükler çerçevesinde, kültür ve sanat alanında, ahlaki kategorilerde, insan ilişkilerinde, tutum ve davranış tarzlarında, pedagojik alanlarda, vb. eşitsizlikleri doğuran bütün koşulların dönüştürülmesi şeklinde devamlılık gösteren oldukça karmaşık bir süreç… Bütün bu dönüşümler, son derece gerçek sonuçları bulunan ve farklı sınıfların çizgi mücadeleleri şeklinde toplumun hemen her alanında farklı biçimlerde yaşanır. Çin’de 1966 yılında Mao Zedong’un talimatı ile başlatılan ve 1976’da karşı devrimci darbe yaşanana kadar yaklaşık 10 yıl boyunca devam eden Büyük Proleter Kültür Devrimi, özgün içerikleri ve ortaya koyduğu ürünleri ile işte bütün bu zorlu sürecin tarihte şu ana kadarki ilk ve şimdilik tek büyük örneğidir. Bu yönüyle komünizm biliminin geliştirilmesi açısından da kritik bir mihenk taşıdır. Her yönüyle öğrenilmesi, tecrübelerinin bütün kazanımları ve kısıtlılıkları ile değerlendirilmesi komünizmin yeni bir aşamasının başlangıcı ve geçmiştekiden çok daha iyisini yapacak dünya çapında yeni bir sosyalizm dalgası açısından da temel önemdedir.
Dongping Han’ın çalışmasında yalnızca Jimo beldesini değil, Jimo beldesi üzerinden aslında sosyalizm altında Çin’deki kırsal yaşamın, köylülerin yani devrimin tabanının durumunu öğrenmek mümkün oluyor. Dongping Han devrimden sonra köylülerin yaşamında çok büyük değişiklikler olmakla birlikte bazı şeylerin pek de değişmediğini ve bu değişmeyen durumların aslında sosyalizmi geriye çektiğini açık bir şekilde belirtiyor. Bunların başında kırsalda yaşayan nüfusun yasalar ve haklar konusundaki derin bilgisizliği ve otoriteler karşısındaki itaatkarlık kültürü geliyor. Dongping Han (2019, s.37) durumu şu şekilde aktarıyor:
“Köylüler, kanunu ve ÇKP’nin iç kurallarını bilmiyorlardı, yasa dışı etkinliklere karşı kanunu ve ÇKP’nin kurallarını kullanmayı ise hiç bilmiyorlardı. Köylülerin deneyimlerinden gördükleri şey pratikti. Guan guan xiang hu (Memurlar birbirlerini kollar). Bunun bir sonucu olarak yasa dışı hareket eden köy parti önderlerine açık bir şekilde karşı çıkmaktansa pek çoğu baskıyı itaatkar bir şekilde kabul etmeyi tercih etti.”
Sıradan halkın kanunları nasıl kullanacağını bilememesi, yöneticilerden gelen keyfi davranışlara ve suistimallere karşı da onları savunmasız bırakmaktadır. Binlerce yıldır öğretilmiş şey sorgusuz bir şekilde otoritenin dediğinin yapılması ve otorite ile iyi geçinilmesidir. Dongping Han tez çalışmasında bu olumsuz zemini çarpıcı örneklerle ele alıyor.
Olumsuz durumların başında gelen bir diğer nokta ise devrimden sonra pek çok kadronun (kırlardan şehirlere girdikten ve özellikle de buralarda idari birimlerin başına geldikten sonra) eski mütevazı ve halka hizmet eden yaşam tarzından kopmaları ve şehirlerdeki müsrif ve burjuva yaşama heveslenmeleri durumudur. Dongping Han (2019, s. 39), çalışmasında bunun ilginç uygulamalarından biri olarak kadroların “eş değiştirme” durumundan bahsediyor. O dönemler kırsal kökenli eşlerini küçük görmeye başlayan kadrolar, şehirli yeni eşleri ile sınıf atladıklarını düşünüyorlar. Çin’de bu temayı işleyen Niheng Dongxia de Shaobing isimli filmde HKO’nun Şanghay’a girişi ve yaşananlar da gösterilmektedir.
Devrimin önderi Mao Zedong, kırsala ve köylülerin komünistlerle olan sıkı ittifakına her zaman güvenmiştir. Bu sıkı ittifak bir çok aşamadan geçen uzun ve zorlu bir sürecin muzaffer bir toplumsal devrimle ve kurtuluşla sonuçlanmasının en önemli faktörlerinin başında gelir. Ancak belirtildiği gibi 1949’daki kurtuluşu izleyen 4-5 yıllık süreçte kırsalın durumu pek çok açıdan değişmemiştir. Yatırımlar ağırlıklı olarak kentlere yapılıyor, köylülerin sağlık sigortası bulunmuyor, kırsalda çocukların eğitim olanakları son derece kısıtlı kalmaya devam ediyor, ancak senede bir iki kere et yiyebiliyorlar ve işçilerin durumu ile kendi durumlarını karşılaştırdıklarında ortada derin bir adaletsizlik olduğunu görüyorlardı. Buna kırsaldaki idari kadroların keyfi davranışları ve hukuksuz uygulamaları da ekleniyordu. Böylesi bir iklimde toplumcu reformcu Liang Shuming’in “köylüler dokuzuncu cehennemdeyken kentli işçiler dokuzuncu cennetteler” diyerek isyan etmesi aslında sosyalizmin tabanda iyi işleyemediğini ve zamanında ele alınması gereken önemli çelişkilerin bulunduğunu göstermekteydi. Mao Zedong’un Liang Shuming’in bu eleştirisine öfkelenmesi ve kendisi ile gereksiz yere alay etmesini doğru bulmayan Dongping Han (2019, s. 40), 1953 döneminde eğer kırsalın gerçek durumu doğru şekilde görülebilseydi sonradan derinleşecek pek çok durumun önüne geçilebileceğini de belirtmektedir.
1958 yılında başlatılan Büyük İleri Atılım kampanyası, bir bakıma aleni hale gelen kent ve kır arasındaki uçurumun bir sonucuydu. 3 uçurum olarak da bilinen (kent/kır, zihinsel emek/kol emeği/ işçi/çiftçi arasındaki uçurumlar) kırsalda komünistlerin meseleyi doğru şekilde kavraması şeklinde son derece olumlu bir şekilde değerlendirilecektir.
Büyük Proleter Kültür Devrimi’ne giden sürecin en önemli dinamiklerinden biri şüphesiz eğitim alanıdır. Kurtuluştan sonraki yıllarda eğitim konusuna yaklaşım büyük oranda eski sömürücü toplumun yaklaşım ve vizyonundan öte değildir. Dongping Han’ın (2019, s. 56) ifadesi ile komünist politika yapıcıların benimsedikleri yaklaşım şehirlerdeki eğitime ve zaten seviyesi yüksek olan eğitim kurumlarına bütün yatırımları aktarmak şeklindeydi. Hatta bu durum xiuaba tishui (suyun seviyesini yükseltmek için baraj inşa etmek) şeklinde meşrulaştırılıyordu. Ortada ciddi bir kısır döngü vardı. Kırsal nüfusun eğitimsiz kalması ekonomik kalkınmayı etkiliyor, bu da kırla kent arasındaki uçurumu kapatmak yerine bunu daha da derinleştiriyordu. Genel yaklaşım eğitimin seviyesini yükseltme üzerine kuruluydu. Eğitimin dünyayı doğru şekilde yani gerçekten olduğu haliyle kavramada ve onu dönüştürmede bir araç olduğunu ve amacın sınıfsız bir dünya yolunda yaşam kalitesi ve bilinç düzeyi artacak bireylerden oluşan bir toplum olduğunu gözardı eden bu yaklaşım, eski toplumun ayrımcı ve biçimsel uygulamalarını yeniden üretmeye devam ediyordu. Eğitimin seviyesi yükselince ve eğitim uygulamaları belirli merkezlerde yoğunlaşınca tüm ülkenin buna kendini adapte edebileceği şeklinde problemli bir yaklaşım gündemdeydi (Bu düşünce tarzı, yalnızca Kültür Devrimi öncesi evreyi değil aynı zamanda karşı devrim sonrasında Deng Xiaoping’in kapitalist politikaları dayatırken izlediği tarzı da özetlemektedir).
Dongping Han’a (2019, s. 58) göre Mao Zedong’un Kültür Devrimi’ni başlatmasının en önemli sebeplerinden biri, aslında hiçbir zaman kabul edemediği kır ve kent arasındaki uçurumlar, özellikle de eğitim alanındaki uçurumlardır. Gerek Jimo beldesindeki halkın gerekse ülke çapındaki diğer kırsal bölgelerin Mao ve komünist önderliğin Kültür Devrimi çağrısına coşkulu bir şekilde yanıt vermelerinin esas nedenlerinden biri budur. Yani derinleşen eşitsizliklerin nihayetinde fark edilmesi ve bu doğrultuda sistemli bir şekilde harekete geçilmesidir.
Kültür Devrimi, ana akım Batı yazını ve karşı devrim saflarınca -ki bu ikinci halkaya yalnızca mevcut emperyalist ve baskıcı Çin yönetimi ve onun dünya çapındaki destekçileri değil, aynı zamanda Mao Zedong’un komünizm bilimine katkısını yok sayan veya bunu oldukça hatalı bir şekilde yorumlayan revizyonist solun geniş kesimleri de dahildir- abartılı, derin problemlere neden olan, halkın iradesini yok sayan bir tür saray darbesi, kontrolden çıkmış bir kaos, şiddet ve istikrarsızlık olarak yapılandırılır ve ısrarla bu şekilde gündeme getirilir. Dongping Han’ın (2019, s. 79) da belirttiği gibi bu çokça eleştirilen “kaos”, yani Mao’nun onayı ile kapitalist yolu tutmuş yerel parti kadrolarına yönelik “temizlik hareketi süreci”, Kültür Devrimi döneminde “kitleleri yetkilendirmeye yönelik olanaklar yaratılması” açısından ödenmeyi göze alınan bir “bedeldir”. Mao, kitlelerin kapitalist yolculara ve eşitsizlikleri ısrarla üretenlere karşı cüret etmesini istiyordu. Kitleler ise bunun kendi çıkarlarına olduğunu çok geçmeden görecek ve gerekli örgütlenme biçimlerini yaratarak devrimin tabanda kuvvetli bir şekilde yayılmasını sağlayacaktı. Bu aşamada Mao’nun kritik bir hamlesinden bahsetmek gerekiyor. Ağustos 1966’da çıkartılan 16 Kararname (veya 16 Nokta) ile parti yöneticileri ile komünist partisi arasında bir ayrıma gidilecektir. Bu ayrım şu demektir, örneğin Pekin Belediyesi Parti Komitesinin başında bulunan şahıslar bir birey olarak Komünist Partisinin ve çizgisinin cisimleşmiş hali anlamına gelmemektedir. Bu ikisi ayrıdır ve aralarında çelişmeler bulunur. Bu yeni durum, kapitalist yolcuların arkasına saklandıkları önemli bir zırhı üzerlerinden çekip alıyordu. Fakat değişen koşullar doğrultusunda sağcı çizgilerini yeni biçimlerde izleyeceklerdi. Bu kez de Kızıl Muhafızların ve Mao portrelerinin ardına sığınarak Kültür Devrimi’nin hedeflerini çarpıtmaya çalışacak ve gerici faaliyetlerine devam edeceklerdi…
Mao Zedong’un tuhuangdileri (yani yerel imparator ismi takılan baskıcı sağcı bürokratik kadro ve toplum önderlerini) 16 Nokta ile hedef alması büyük bir gelişmeydi. Belirtildiği gibi Çin’in binlerce yıllık gelenekleri ve memuriyet kültürü bu tuhuangdileri devamlı olarak üretiyordu. Mülkiyet ilişkilerinin ve üretim araçlarının devrimle değişmesi de bunu engellemiyor aksine yeni toplumsal ilişkiler içinde üretmeye devam ediyordu. İsyancı grupların ve komünist devrimci önderlerin tuhuangdilerden hesap sorması yeni tipte ve o ana dek eşi benzeri görülmemiş bir kitle inisiyatifini gündeme getiriyordu.
Kültür Devrimi’ne yönelik saldırıların önemli bir hacmini de Mao Zedong’un seçme yazılarından oluşan kitap ve broşürlerin toplumda yaygın hale getirilmesi ve kitlenin bu eserleri kavraması için yoğun bir halk eğitimi faaliyeti izlenmesi oluşturur. Dongping Han’ın da (2019, ss. 93-94) belirttiği gibi bu tip saldırılar genelde akademik çevrelerden gelmektedir. Bu uygulamanın toplumdaki işlevini ve gerçek sonuçlarını analiz etmeden yüzeysel bir şekilde “Mao’nun sözlerine kör bir boyun eğme” şeklinde değerlendiren çevrelerin eğer art niyetli ve azılı bir karşı devrimci değillerse şüphesiz oldukça tembel ve dersini iyi çalışmamış yüzeysel kişiler olduğu söylenmelidir. Hele ki Çin kırsalında büyük bir değişim arzusu içinde bulunan ve bunun için ciddi mücadelelere giren kitleleri bu yazıların derin bir teorik eleştirisini yapmamakla suçlamak ciddi bir insafsızlıktır. Dongping Han (2019, s. 94) bu yazıların işlevini şu şekilde dile getirir:
“…o günün işi Mao’nun kelimelerini resmi istismara karşı kendilerine bir silah haline getirmek ve geleneksel boyun eğmeci kültürü yenmeye yönelik kullanmaktı. Mao’nun yazılarına nihai otorite olarak itaat etmek sıradan köylülere daha önce sahip olmadıkları bir iktidar hissi vererek Çin’de günlük yaşamı domine eden kaprisli yerel hükümet liderlerine karşı koruma sağladı.”
Kültür Devrimi, toplumda hemen her alanda bir sınıfın diğerini ve bir çizginin diğerini mağlup etmeye çalıştığı fırtınalı bir devrimci süreçti. Bu süreçte çizgi mücadeleleri farklı biçimlere bürünüyor, dönem dönem denge aşamasına geliyor, önderleri değişiyor, yeni gelişmeler ışığında dönüşüm yaşayarak sürüyordu. Kızıl Muhafızlar muhafazakar ve radikal olanlar şeklinde temelde ikiye ayrılmışlardı. Bu iki temel çizgi de kendi içinde farklılaşabiliyor, dışarıdan büyük bir homojenlik varmış gibi gözükse de aslında ciddi ideolojik ayrımlar ve eylem biçimleri gündeme gelebiliyordu. Dongping Han (2019, s. 102), Kültür Devrimi sürecinde özellikle ilk 3 yılda yoğunlaşan fiziksel saldırılara ve eski kültüre yönelik şiddetli saldırılara ilişkin şu yorumu yapıyor:
“Eski toprak ağalarına, kapitalistlere yönelik fiziksel saldırılar ve kültür ürünlerinin resmi Kızıl Muhafız grupları tarafından parçalanması Kültür Devrimi’nin karanlık yönünü oluşturur. Aynı şey silahlı hizip kavgaları için de geçerlidir. Çin toplumu bu üzücü olaylardan ders almalıdır. Ancak, bu üzücü olaylarla bütün bir Kültür Devrimi’ni mahkum etmek doğru değildir. Eski dörtü parçalarken Kızıl Muhafızların aşırılıklarına rağmen, onların eylemlerine tarihsel bir perspektifle yaklaşmak durumundayız. Cenaze tabutu satan dükkanların kapatılması, düğün ve merasimlerde kullanılan koltuklu kaidelerin yakılması yeni cenaze ve düğün pratiklerinin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Kağıttan insan figürlerinin ve adak olarak diğer kağıt cisimlerin yakılması gibi hurafe pratikler Kültür Devrimi yıllarında son bulmuştur. Ölüler artık tarlalara gömülmüyordu. Bunun yerine ya yakılıyor ya da köydeki mezarlıkta tutuluyordu. Bunlar Jimo’da Kültür Devrimi döneminde başlayan yeni pratiklerdi.”
Kültür alanında kalıcı değişiklikler gerçekleştirmek elbette çok uzun dönemleri alan oldukça zahmetli bir dönüşüm sürecidir. Hiç tecrübe edilmemiş yepyeni bir demokratik kültürün kök salması kolay değildir. Dongping Han’ın (2019, s. 134) da dediği gibi buradaki mesele daha canlı bir sınıf ortamındaki artı ve eksilerin nasıl dengeleneceği meselesidir. Kitlelere ve özellikle de öğrencilere verilen inisiyatifler ve meseleleri derinlikli bir şekilde sorgulama bilinci belirli dönemlerde kuşaklar ve toplumsal roller arasında bazı problemler üretmiş olsa dahi, bunlar sanıldığı kadar uzunbitimli ve yıkıcı olmamıştır. Ancak doğru çizgide bir önderliğin kritik yönlendirmelerini gerekli kılmıştır.
Dongping Han’ın Jimo beldesi özelindeki Kültür Devrimi yıllarını analiz ettiği bu çalışması, bir kırsal alandaki ekonomik atılımları, eğitimdeki yenilikleri, yenilenen bir üretici güç olarak insanın açığa çıkan potansiyelini ve eşitsizlikleri ortadan kaldırma yolunda kolektifin gerçekleştirdiği mucizeleri öğrenebilmek açısından oldukça yararlı bir çalışma. Bununla birlikte, bu çalışma; planlamadan, doğal afetlerden ve öncü-kitle ilişkisindeki problemlerden kaynaklı daha sancılı bir evre olarak bilinen Büyük İleri Atılım döneminin atmosferi ile 1966-1976 yılları arasında gerçekleşen Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin canlı, yaratıcı ve geleceğe umutla bakan atmosferini karşılaştırmak, ikincisinin aslında ilkinin hatalarından doğru bir şekilde öğrenmenin somut bir pratiği olduğunu kavramak açısından da önem kazanıyor.
Bu büyük tecrübeyi somut bir pratiği baz alarak çok yönlü olarak değerlendiren Dongping Han (2020, s. 208), sonuç bölümünde Mao Zedong’un ölümünün ardından iktidarı gasp etmiş karşı devrimcilerin argümanlarına yanıt vererek şu önemli tespiti yapıyor:
“Kültür Devrimi’nin on yılı ve onu takip eden yirmi yıllık piyasa reformu süresince Jimo her ikisi de kırsal kalkınmayı sağlayan iki farklı alternatif yol izlemiştir. Bu yollar arasındaki fark kalkınma ve durgunluk arası farktan ziyade iki farklı kalkınma biçimi arasındaki farktır. Kültür Devrimi on yılı süresicinde Jimo beldesi deneyiminden okuyucuların çıkarmasını umduğum ders, toplumun en alt kesimindeki insanları yetkilendirme ve eğitme tedbirlerinin de ekonomik kalkınma hedefine hizmet edeceğidir. Toplumsal eşitlik arayışı ve ekonomik kalkınma arayışı arasında bir seçim yapmak gerekli değildir. Seçim, toplumsal eşitlik aramak ve aramamak arasındadır.”
Kaynakça:
*Han, D., 2019. Kültür devrimi hakkında bilinmeyenler. Çin’in bir bölgesinde yaşam ve değişim. Çev. Y. D. Tan, İstanbul: Umut Yayımcılık.
Add comment