Editörün Notu: Donald Trump’ın açıklamaları ve ABD emperyalizminin savaş gemilerini İran’a karşı devreye sokmasının ardından İran İslam Cumhuriyeti ile ABD arasında bir savaşın hızla tırmandığı görülmektedir. Trump; “İran çok tehditkar davranıyordu. Bilmek istemeyeceğiniz şeyleri biliyoruz. O yüzden ülkemizi koruyacak tedbirleri almamız lazım” türünden açıklamalarla durumu meşrulaştırmaya çalışıyor ve kamuoyuna açık bir şekilde yalan söylüyor. Bu yalanların hem üreticisi hem de dağıtıcısı konumundaki ABD medyası ise sürece manipülatif haberleri ile dahil oluyor ve emperyalist saldırganlık savaşına alkış tutuyor. Aşağıdaki haber 13 Mayıs 2019 tarihinde revcom.us web sitesinde yayınlandı. Kaynak için: https://revcom.us/a/595/iran-us-who-is-threatening-who-en.html
ABD ile İran arasında gerginlik artıyor. Geçtiğimiz hafta ABD, Basra Körfezi civarına bir uçak gemisi grubu gönderdi, sebep olarak da “İran rejim kuvvetlerinin ciddi bir tehdit oluşturduğunu” iddia etti. Dışişleri Bakanı Mike Pompeo şu açıklamaları yaptı: “Tahran’daki rejimin bir şeyi anlaması gerekiyor, ABD menfaatlerine veya vatandaşlarına ya da müttefiklerine yönelik herhangi bir saldırı hızla ve kararlı bir ABD tepkisi ile yanıtlanacaktır.”
Fakat gerçekte kim kimi tehdit ediyor? Burada, ana akım medyanın çarpıttığı, gizlediği veya düpedüz yalan söylediği altı temel gerçek yer almaktadır:
1) ABD, 8 Nisan’da, İran hükümetin bir parçası olan İran’ın Devrim Muhafızları’nı terör örgütü olarak ilan etti. ABD ilk kez bir devlet kurumunu açıkça terör örgütü olarak tanımladı. Bu tanımlamanın, daha fazla yaptırımı haklı çıkarmak, hatta İran’a karşı gerçekleştirilecek bir Amerikan askeri saldırısını haklı çıkarmak için kullanılması ihtimal dahilindedir.
2) 10 Nisan’da, Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Kongre’ye İran’ın El Kaide ile bağlantılı olduğu konusunda ısrar etti – “Süreç tamamen durdurulmalı” – İran’ın 9 Eylül (9/11) saldırısına karıştığını ima etti. Bu tam bir yalandır, bununla birlikte Pompeo, 11 Eylül 2001’den sonra başkana El Kaide’ye saldırmak için sınırsız bir otorite veren yasayı, Trump’ın Kongre onayı olmadan İran’a savaş açma hakkı şeklinde ele almaktadır.
3) Nisan ayının sonlarında, Trump/Pence rejimi, İran’ın petrol ihracatını – gerçekte iktisadi hayatını – sıfıra indirmek için adımlar attığını açıkladı. Bir yıl önce ABD, İran’ın anlaşmaya uyması gerçeğine rağmen, İran nükleer anlaşmadan çekildikten sonra zalimce yaptırımları uygulamaya koydu. Bu yaptırımlar, tüm ülkelerin İran’dan petrol satın almasını veya İran ile finansal işlem yapmasını yasakladı. İran’ın petrol ihracatını yarı yarıya düşürdüler, ekonomisini yüzde altı küçülttüler, bu durum temel ihtiyaçların fiyatlarında hızlı artışa neden oldu ve ithal edilen önemli ilaçlar azaldığı için ihtiyaçlar büyük ölçüde arttı ve İran halklarının çektiği acılar daha da yoğunlaştı. Ardından 2 Mayıs’ta, ABD, İran’dan petrol alan bazı ülkelere, İran’la işlem yapmayı tamamen bırakmadıkları takdirde cezai yaptırımlarla tehdit edileceklerini söyledi ve baskısını daha da yoğunlaştırdı.
4) 7 ve 9 Mayıs tarihlerinde ABD yetkilileri daha fazla asker gönderileceğini ilan ettiler: Nükleer kapasitedeki dört B-52 bombardımanı ve bir Patriot roket savar bataryası İran’a karşı konuşlandırılacaktı.
5) 8 Mayıs’ta, İran, nükleer anlaşmanın diğer taraflarının (Rusya, Çin, Almanya, İngiltere ve Fransa) sözlerini yerini getirmezse (İstenilen İran’la işbirliği yapma sözünü tutmak ve ABD yaptırımlarının yol açtığı zararı telafi etmekti), 2015’teki nükleer anlaşmasının bazı kısımlarına uymayı bırakacağını ve 60 gün içinde daha yüksek bir uranyum zenginleştirmeye devam edeceğini açıkladı. Bu karara, taraflardan birinin -ki bu durumda ABD’dir- 2015’teki anlaşmayı ihlal etmesi halinde açıkça izin verilmektedir. Bu durumu, bu önemli gerçeği ABD medyası nadir bir şekilde bildirmektedir. Ve bu İran’ın yasal bir adımı olmasına rağmen, ABD, İran’ın ihracatının yüzde 10’unu oluşturan metal sanayisine yeni yaptırımlar getirerek misilleme yapmıştır.
6) Başlarda, ABD yetkilileri “İran rejimi kuvvetlerinin ciddi tehdidinin” ne olduğu konusunda özel bir iddiada bulunamamıştır. Ancak bu belirsizliğin sorgulanmasından sonra ABD yetkililerinin, İran’ın Irak’taki ABD kuvvetlerine saldırmayı planlayabileceği iddiasını öne sürmüş ve bazı gemilerine füzeler yerleştirdiğini iddia etmiştir. Bununla birlikte, ABD şu ana kadar İran’ın herhangi bir saldırı planladığına ya da askeri pozisyonunu değiştirdiğine dair hiçbir kanıt sunmamıştır. ABD iddiaları, İsrailli bir analistin İran’ın olası bir ABD saldırısına karşılık olarak ne yapabileceği konusundaki spekülasyonlara dayalı raporlarda yer almaktadır. Bu da, öykünün medya tarafından hasır altı edilen bir başka kısmıdır.
Burada açıkça görüldüğü gibi, İran’ı doğrudan tehdit eden ve ekonomik olarak saldıranın aslında ABD olduğuna dair bol miktarda kanıt bulunmaktadır.
İşin aslında ne olup bitiyor? ABD, dünyanın en güçlü ve en tehlikeli emperyalist süper gücüdür ve tepeden tırnağa binlerce nükleer silahla donanmıştır. (İran’ın ise böyle bir durumu yoktur.) Amerikan imparatorluğunun küresel statüsünün önemli bir ayağı, İran ve Basra Körfezi de dahil olmak üzere Orta Doğu’ya egemen olmak üzerine kuruludur. Bugün ABD, gücü daha az bir Üçüncü Dünya ülkesi olan İran’ı bölgenin kontrolü ve kendi gündeminin önünde ciddi bir engel olarak görmektedir. Bu nedenle ABD hakim sınıfları, 1990-2003 yılları arasında Irak’ta Saddam Hüseyin’e yönelik yürüttükleri politika ile “rejim değişikliğini” hedefleyen bir strateji başlatmışlardır.
Basra Körfezi’ndeki bu son ABD hamleleri, bu stratejinin yoğunlaştırılması ve hızlandırılmasıdır. Bu doğrultu ve hız alarm durumunu tetiklemelidir.
İmparatorluk Savaşlarını, İşgal Ordularını ve İnsanlığa Karşı Suçları Durdur!
Add comment