Editörün notu: Aşağıdaki kısa yazı revcom.us sitesinde Amerika ve dünyadaki güncel siyasi durumun analiz edildiği bir yazıdan alınmıştır. Geçtiğimiz haftalarda yaşanan G-7 ve NATO açıklamalarının ne anlama geldiği, bunların hangi zorluklardan kaynaklandığı ve hangi zorlukların masada olduğu gibi konuları irdeleyen bu çeviriyi okurlarımızın dikkatine sunuyoruz. Yazının orijinali için: https://revcom.us/a/705/basic-news-round-up-en.html
Amerikan başkanı Joe Biden ilk denizaşırı seyahatinde, G-7 Zirvesi’ne (Amerika’nın başı çektiği yedi en büyük emperyalist güç) katılıp, Avrupa Birliği ve NATO yetkilileri ile görüşmenin yanında, Rusya başkanı Vladimir Putin ile de görüşmek üzere Avrupa’ya gitti. Biden ‘’Amerika’nın geri döndüğünü’’ belirtti, bu aslında Avrupalı müttefiklerine; askeri ve ekonomik meselelerde devamlı olarak sataşan Trump’a kıyasla zıt bir yönelmeydi. Bunun bir anlamı da Biden’ın Avrupa seyahatine Rusya ve Çin’e karşı keskin tehditlerin damga vurduğudur.
Amerika bundan önce Putin’in Rusya’sını Amerika’ya yönelen petrol boru hattı şirketi Colonial Pipeline’nın işletim sistemine saldırı gibi siber saldırılardan sorumlu tutuyordu. Avrupa seyahatinin başında Biden şöyle söylüyordu: ‘’Eğer Rusya hükümeti zararlı aktivitelere girişirse Birleşik Devletler buna en anlamlı ve dirençli şekilde cevap verecektir.’’ Daha sonra ise Biden’la olan görüşmenin hemen ardından NATO, Rusya’yı bir ‘’tehdit’’ olarak gören ve Çin’e karşı tehditkar bir dil kullanan bildirisini yayınladı. NATO bildirisi Çin’in Batı ittifakına ‘’sistemsel zorluklar’’ konumlandırdığını ve ‘’Çin’e karşı yaklaşımımız ittifakın güvenlik çıkarları doğrultusunda olacaktır’’ diye ilan ediyordu. Bu, Biden hükümetinin Çin’e karşı Savunma Bakanlığı inisiyatifleri de dahil olmak üzere pek çok yoldan çeşitli adımlar atarak Çin’i bir numaralı zorluk olarak hedef almasının ardından geldi.
Biden yönetimi altında Amerika’nın dışişleri politikası ve dünyadaki jeostratejik hareketleri anlamında tonu ve bazı politikaları değişebilir. Ancak hakikat şudur ki Trump/Cumhuriyetçi faşistler ve Demokrat Parti de kapitalist-emperyalist yöneticilerin temsilcileridirler; bunların bir numaralı önceliği Amerika’nın dünya bir numaralı sömürücüsü ve baskıcısı olarak çıkarlarını ilerletmektir. Ve Amerikan emperyalistleri için Çin [i], Amerikan tahakkümünün karşısında sadece Asya’da değil ama bütün dünyada gittikçe daha fazla tehdit olmaktadır.
Biden, on yıllar boyunca Amerika’nın uluslararası çıkarlarını savunarak emperyalist sicilini oluşturmuş bir ‘’Soğuk Savaş’’ savaşçısıdır [ii]. Bu manevra, bazı liberal emperyalist politikalara ve yaklaşımlara dönüş anlamına gelirken; bu, değişen ve pek çok zorluğun olduğu bir dünyada Amerikan tahakkümünü oturtma arayışının temelidir.
[i] Çin 1976 yılına kadar Mao Zedong’un ölümünü takiben yaşanan kapitalist darbeye yenilene kadar gerçekten sosyalist bir ülkeydi. O zamandan bugüne Çin bir dünya gücüne dönüşerek Amerika ile küresel tahakküm için rekabet etmeye girişti.
[ii] Örneğin bkz. Jeremy Scahill’in ‘’İmparatorluğun Politikacısı’’ projesinden Biden’ın 1973-2009 dönemi arası senatörlüğü ve 2009-2017 arası Başkan Yardımcılığı döneminden birkaç örnek:
- Bill Clinton hükümeti altında Irak’ın yoğun bombalanmasını destekledi, bu Vietnam Savaşından beri duraksamadan en uzun süreli Amerikan bombalamasıydı, bu sırada uygulanan soykırımcı yaptırımlar pek çoğu çocuk olmak üzere 500.000 kişinin ölümüne neden oldu.
- 1990’lardaki Kolombiya Planı’nın başaktörlerindendi. Bu dönemde ‘’uyuşturucuyla savaş’’ adı altında Amerika, Kolombiya’nın eli kanlı ordusuna her yıl yüz milyonlarca dolar gönderdi. Bu plan altında binlerce insan Amerika tarafından eğitilmiş güçlerce öldürüldü, 7 milyon insan evinden oldu.
- 2001 yılında Amerika’nın Afganistan’ı işgalini kuvvetli bir şekilde destekledi, Afganistan’a ‘’Vuran ve öldüren adamlar… buraya silahlarıyla dönüp orada ateş etmeden önce kimseyi kontrol etmek zorunda olmayan başbelalarını’’ göndermek istediğini söyledi.
- Senatonun Dış İlişkiler Komitesinin başkanı olara George W. Bush’un Irak’a askeri müdahalesini içeren önerisine evet oyu kullanarak Amerikan’ın bariz yalanlara dayanan ve kitlesel ölümlere, yerinden etmelere ve Irak halkları için bir dönüm noktası olan işgaline yeşil ışık yaktı.
- Amerika’nın bütün diğer yönetici sınıf otoriteleri gibi İsrail’in Filistin halkına karşı soykırımcı eylemlerinin sadık bir destekçisi oldu-örneğin İsrail 2006 yılında Filistin ve Güney Lübnan’ı bombaladığında (1000’in üzerinde Lübnanlı öldü) Biden, İsrail’in ‘’doğru olanı yaptığını’’ söyledi.
Add comment