“İşçilerin Demokratik Yönetimi” Zarar Veren Bir Hayaldir. Kapitalizm Altında İmkansızdır, Sosyalizm Altında Yıkıcıdır.

Toplumun ve Dünyanın Devrimci Dönüşümüne İhtiyacımız Var, Kapitalizmin Burjuva-Demokratik Devamına veya Restorasyonuna Değil!

Çeşitli “demokratik sosyalistler” arasında -programı gerçekten sosyalizmi getirmeyi amaçlamayan, bunun yerine kapitalizmi “daha demokratik” ve daha az eşitsiz kılmak için aldatıcı bir girişimi temsil eden kesimler arasında- ekonomiye ve özellikle çalışılan yerlere dair “işçilerin demokratik kontrolü” kavramı kullanılır. (Benzer bir kavram çeşitli anarşistler ve diğer “solcular” tarafından da ileri sürülmektedir.) Bu makalenin başlığının da belirttiği gibi, bu kapitalizm altında imkansızdır ve aslında toplumun -ve nihayetinde bir bütün olarak dünyanın- gerçek bir sosyalist dönüşümüne, tüm dünyada komünizmin başarılmasıyla tüm sömürü ve baskı ilişkilerini ortadan kaldırma hedefine doğru gidilmesine karşı işler.

Kapitalizmde “işçilerin demokratik kontrolü” diye bir şey imkansızdır; çünkü kapitalizm, ekonominin -işletmeler, şirketler, vb.- birimlerinin kapitalistlerin özel mülkiyetinde olduğu ve çalıştırdıkları işçileri sömürerek bu kapitalistler tarafından biriktirilen kârın maksimizasyonuna dair kapitalist ilkeye göre işleyen bir sistemdir. Bu kapitalistler, yalnızca belirli bir ülkede değil küresel ölçekte birbirleriyle şiddetli rekabet içindedir ve bu rekabet tarafından yönlendirilirler. Bu onları özellikle Üçüncü Dünya’nın daha yoksul ülkelerinde (Latin Amerika, Afrika, Orta Doğu ve Asya) insanları en acımasızca sömürebilecekleri durumlar da dahil en karlı üretim koşullarını aramaya zorlar.

Öte yandan “işçilerin demokratik kontrolü”, gerçek sosyalizm açısından yıkıcı olacaktır; çünkü gerçekten sosyalist bir toplumda, kapitalizmden “geriye” kalan sömürü, eşitsizlik ve baskı unsurlarını (veya kalıntıları) kökünden sökmek, ancak toplumun bütün olarak devrimci dönüşümü ile ve üretim araçlarının (toprakların, fabrikaların, diğer üretim tesislerinin, makinelerin ve diğer teknolojilerin) özel değil, kamuya ait olacağı bir ekonomi ile mümkündür; ki buradaki amaç bu üretim araçlarını toplumun farklı kesimlerinde çalışan farklı insan gruplarının mülkiyeti yapmak yerine, bir bütün olarak toplumun ortak mülkiyeti haline getirmektir. Bu kamu mülkiyeti temelinde genel bir toplum planına göre işleyiş sayesinde üretilen servet, bu servetin tahsisi ve dağıtımı da toplumsallaştırılır. Halk kitlelerinin çıkarlarını fiilen temsil eden ve halk kitlelerinin toplumu dönüştürmeye aktif ve giderek daha bilinçli katılımları için gerekli araç ve gereçleri kurumsallaştıran bir hükümet tarafından bu süreç somutlaştırılır ve yürütülür. (Bu makalenin ilerleyen bölümlerinde bahsedeceğim gibi, gerçek bir sosyalist ekonomide genel toplumsal düzeyde merkezileşme birincildir -ve böyle olmalıdır- alt ve yerel düzeylerdeki ademi merkeziyetçilik ise ikincildir ve merkezileşmeye tabidir)

Bununla birlikte, şeylerdeki eşitsiz gelişim nedeniyle -ve özellikle de devrim olasılığının olgunlaşması dünyanın her yerinde aynı anda gerçekleşmediği için- sosyalizmi kurmaya yönelen devrimler zorunlu olarak farklı ülkelerde farklı zamanlarda gerçekleşecektir. Ve belirli bir ülkede bir süre için sosyalizmi geliştirmek mümkünken, verili herhangi bir ülkede sosyalist gelişmeyi ve dönüşümü sonsuza kadar tek başına ve kendinde sürdürebilmek mümkün değildir.

Bütün bunlarda, sosyalizmin aynı zamanda bir ekonomik, toplumsal ve politik ilişkiler sistemi ve en temelde -eski, sömürücü ve baskıcı sistemden, her türlü sömürü ve baskının ortadan kaldırılacağı komünizm sistemine doğru- bir geçiş dönemi olduğunu anlamak çok önemlidir. Bu süreç tam ve nihai anlamıyla herhangi bir ülkede tek başına değil, ancak dünya ölçeğinde gerçekleştirilebilir.

Bu anlayış, sosyalist toplumda yönelim, yaklaşım, politika ve eyleme ilişkin her türlü tartışma ve değerlendirme açısından kritik bir temeldir ve konuya dair bilgi vermelidir.

Sosyalist Kalkınmanın Temel İlkeleri

Yazmış olduğum Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa‘nın açıkça belirttiği gibi: Üretim araçlarının kamuya ait olduğu sosyalist ekonomik sistem, önceden sömürülen ve ezilen halkın ve bir bütün olarak halk kitlelerinin en yüksek çıkarlarını temsil eder ve “toplumun, toplumu ve dünyayı dönüştürmek ve insanlığın gerçekten gezegenin koruyucuları olmasını sağlamak için toplumsal üretici güçleri bilinçli ve kolektif olarak kullanmasını ve geliştirmesini sağlar.” (1)

Bu sistem, kapitalizmde yerleşik olarak bulunan kaotik, yıkıcı ve “dengesiz” dinamikler ve sonuçlar olmadan genel bir gelişmeyi mümkün kılar. Bunun kilit bir parçası olarak, sosyalist ekonominin, genel sosyalist gelişme ve dönüşüm için stratejik olarak önemli olan, ancak belirli bir zamanda çok fazla veya hatta herhangi bir pozitif gelir getirmeyen kısımlarını desteklemek mümkündür. Bu durum, ekonominin gelişmesinde gerekli esnekliği mümkün kılar (ve planlama buna izin vermelidir). Diğer şeylerin yanı sıra, bu süreç, doğal afetler (sel, kasırga ve orman yangınları gibi) nedeniyle acil durumlar da dahil olmak üzere beklenmedik gelişmelerle başa çıkmak için kaynakların ve fonların hızla değiştirilmesi için de temel sağlar.

Ancak bu kamu mülkiyeti esas olmakla birlikte, ekonomik gelişmenin gerçekte sosyalist (kapitalist değil) çizgide olacağını tek başına garanti etmeyecektir. Gerçekten sosyalist bir temelde geliştirilen bir ekonomi, “halk kitlelerinin ekonomik süreçler üzerinde artan bir kolektif hakimiyet kazanmasını” sağlamalıdır ve sağlayabilir. Bu nedenle, Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa şunu vurgulamaktadır:

“Ekonomiyi sosyalist çizgide geliştirmek için, ekonomik meselelerin başına devrimci siyaseti koymak gerekir. Devlet, amaçlarına ulaşmak ve üretim sorunlarını çözmek için, burada ve bu Anayasa’nın başka yerlerinde belirtilen ilke ve hedeflere uygun olarak halkın bilinçli eylemliliğini harekete geçirmelidir.” (2)

Bu aynı zamanda belirleyici bir öneme sahiptir: Bu bilinçli aktivizm, öncelikle ve her şeyden önce bireylerin veya ekonominin bireysel birimlerinin veya sektörlerinin özel çıkarları için değil, tüm toplumu ve nihayetinde tüm dünyayı dönüştürmenin daha büyük çıkarları ve hedefleri doğrultusunda, bütün sömürü ve baskı ilişkilerine son vermek doğrultusunda yönlendirilmeli ve temellendirilmelidir, ki bu sayede hem kolektif hem de bireysel olarak halk kitleleri ve en nihayetinde tüm insanlık için yepyeni özgürlük boyutları mümkün hale gelebilecektir.

Böyle bir sosyalist toplumda, ekonominin farklı birimlerinde ve sektörlerinde çalışanlar da dahil olmak üzere çok sayıda yerel inisiyatif için koşul vardır. Ancak bir kez daha bu üretim araçlarının toplumsallaştırılmış mülkiyeti ve üretilenin toplumsallaştırılmış temellükleri ve toplumsal zenginliğin tahsisi ve dağıtımına ilişkin merkezi planlama temelinde olması gerekir. İş için ödeme sadece bireysel gelirin sağlanması şeklinde değil, her şeyden önce, sosyalist toplumun temel amaç ve süreçleri için kaynakların ve fonların toplumun farklı kesimlerine ve ekonominin farklı kesimlerine, eğitim, bilim, sanat ve kültür, savunma ve güvenlik, sağlık, bakım, diğer sosyal hizmetler gibi alanlara tahsis edilmesini içerir ve kalan eşitsizliklerin üstesinden gelmek, komünizme ulaşma temel hedefinin rehberliğinde dünya çapındaki devrimci mücadeleleri desteklemek içindir. Merkezileşmenin birincil olduğu bu sosyalleşme, tüm bunları sürdürülebilir kalkınmayı sağlayacak şekilde, bunu teşvik eden ve insanlığın karşı karşıya olduğu akut çevresel krize hitap eden bir temelde yapmayı mümkün kılmaktadır.

Bu yönelim ve yaklaşıma karşı, ekonomi birimlerinin çalışan insanlar tarafından uygulanacak “demokratik kontrolü”, aslında toplumda kapitalizmden “kalan” eşitsizlik, baskı ve sömürü unsurlarını kökünden sökmek için dönüştürülmesine karşı işleyecektir. Ulusal (veya “ırksal”) ve cinsiyet baskısına dayalı baskıcı ilişkilerin herhangi bir verili noktada halen devam edebilen yönlerinin yanı sıra, bu kalan unsurlar (“kapitalizmden kalanlar”) farklı iş türleri arasındaki çelişkileri ve özellikle zihinsel ve fiziksel  emek (kafa ve kol emeği) arasındaki çelişkiyi, ekonominin farklı sektörleri arasındaki (herhangi bir zamanda ne kadar “kârlı” oldukları açısından) farkları, ülkenin farklı bölgeleri arasındaki farklılıkları (ekonomik olarak ne kadar gelişmiş oldukları vb.) de içerir. Bütün bunlarda kritik öneme sahip olan, kalan bu farklılıklar (ve diğer faktörler) nedeniyle, işletmeler, ekonominin sektörleri vb. arasındaki mübadelelerin bir süre için para değeri hesaplamalarını içermesi gerektiği gerçeğidir. Bunun meta mübadelesinin veçhelerini ve değer yasasını içerdiği gerçeğini hesaba katmak zorundayız, ekonomi ve toplum genel olarak sosyalizm yolunda ilerlerken bunun giderek daha fazla kısıtlanması gerekse bile durum böyle olacaktır (Aşağıdaki 3. dipnota bakınız).

Ekonominin her birimi fiilen “özerk” olursa -yani bu tür birimlerin nasıl çalıştığına ve diğer birimlerle nasıl değiş tokuş yaptıklarına ilişkin en temel kararlar, öncelikle ve nihai olarak bu birimlerde çalışanlara bırakılırsa- o zaman tüm bu çelişkiler yoğunlaşacaktır. İşler, bir bütün olarak ekonominin ve ekonominin farklı birimlerinin ve sektörlerinin -farklı birimler ve sektörler arasındaki değiş tokuşlar dahil- nasıl işleyeceğinin temel koşullarını belirleyen genel bir toplum çapında plana uygun olarak yürütülmezse, işte o zaman belirli birimler ve sektörler “kendi başlarına faaliyet göstermeye” ve kendi özel çıkarlarının peşinden gitmeye zorlanacaklardır. Bu durumda, ekonominin belirli bir birimine veya sektörüne faydalı olabilecek bir şey, ekonominin diğer bölümlerine de zararlı olabilir, ve genel olarak ekonominin ve toplumun sosyalist bir temelde gelişimine zararlı olabilir. (Örneğin makinelerini başka bir fabrikadan alan bir fabrika, o makine için düşük bir fiyat aramaya yönlendirilecek ve karşılığında da ekonominin başka bir bölümüne sattığı ürünler için mümkün olan en iyi fiyatı almaya çalışacaktır. Aksi takdirde, bu durumda, söz konusu fabrika, ihtiyaç duyduğu malzemeler için fiyatlar çok yüksek olacağı ve ürettiği ürünleri için de çok düşük olacağından -yani “her iki taraftan da sıkıştırılacağından”- “batma” tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.)

“Açık olmak gerekirse, Mao’nun politikaları genel olarak yerel inisiyatife Sovyetler Birliği’nin sosyalist olduğu dönemdekinden çok daha fazla vurgu yapmıştır ve bölgelere, yerleşim birimlerine ve kırsal komünlere önemli sorumluluklar aktarılmıştır…”

Ekonomi birimlerinin “özerk” olduğu bir durumda, daha geniş toplumsal faydanın üzerinde “kendini kollama” kavramı da dahil olmak üzere, kapitalist ideolojinin süregelen etkilerinin yanı sıra, burada sözü edilen toplumda geriye kalan maddi farklılıkların türleri göz önüne alındığında, aynı temel sorunlar ekonominin belirli bir biriminde veya sektöründeki işçi ücretlerinin, bu ücretlerin genel bir toplum planı ve merkezi karar alma yoluyla belirlenmesi yerine, oradaki işçilerin inisiyatifiyle artırılmasından kaynaklanabilir. Aynı temel nedenlerle, ekonominin belirli birimlerinde çalışanlar arasındaki eşitsizlikler -örneğin, yönetimde yer alanlar ile fiili üretken emeği yürütenler arasındaki farklılıklar ve işin türündeki diğer farklılıklar- toplum çapında genel bir sosyalist planın yokluğunda veya buna karşıt olarak ekonominin birimlerinin “kendi başlarına” yürürlükte olduğu durumlarda yükselme eğiliminde olacaktır.

Bunu temel terimlerle özetlemek gerekirse: “İşçilerin demokratik kontrolü” durumunda, ekonominin birimleri ve sektörleri, özünde kapitalist bir temelde işlemek zorunda kalacaktır. Eşitsizlikleri içeren farklılıklar -ekonomide ve bir bütün olarak toplumda- kısıtlanmak ve sonunda üstesinden gelmek yerine daha da artacaktır. Bu da sosyalizmin temelini sarsacak ve olayları toplumda genel olarak kapitalizmi restore etme doğrultusunda yönlendirecektir.

Bunun da ötesinde, Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa‘da da vurgulandığı gibi, sosyalist toplumun yönelimi enternasyonalist olmalıdır – ve bunun bir ifadesi olarak:

“Bu devletin içinde yaşayan halkın maddi, kültürel ve entelektüel ihtiyaçlarını, bunların temelini giderek genişleyecek şekilde karşılamaya hakkıyla vurgu yapıp toplumun dönüşümünü sosyal eşitsizliklerin kökünü kazıyacak, baskı ve sömürünün varlığını sürdüren yönlerini tümüyle ortadan kaldıracak şekilde desteklerken, sosyalist devlet devrim mücadelesinin ilerleyişine, komünizmin nihai hedefine öncelik tanımak ve temel bir önem vermek zorundadır. Bu doğrultuda, dünya genelinde enternasyonalist yönelime somut etkilerde bulanacak komünizmin nihai hedefiyle uyumlu politikalar benimsemek ve eylemler yürütmek zorundadır.” 

“Burada tartışılan aynı temel nedenlerle, ekonominin birimlerinin ‘demokratik kontrolü’ orada çalışanlar tarafından uygulanmaya çalışılırsa, bu enternasyonalist yönelim de ciddi şekilde zayıflatılacaktır.” (4)

Bu Temel Gerçeklerin Somut Örneği

Gerçek bir sosyalist ekonominin temel yönelimi, yaklaşımları ve politikaları -merkezileşme ve ademi merkeziyetçilik arasındaki çelişkinin doğru şekilde ele alınması da dahil olmak üzere burada bahsedilen ilkeler temelinde faaliyet göstermek- Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa‘nın I. Maddesinin 2A kısmında ortaya konmuş ve IV. maddede daha ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

Bu noktaya kadar ana hatları çizilen ve vurgulananların canlı örneklerle daha fazla modellemesini sağlamak için, Çin, Mao Zedong liderliğinde sosyalist bir ülkeyken Kültür Devrimi sırasında (1960’ların ortasından 1976’ya kadar sürmüştür) çığır açan deneyime değinen önemli bir makaleye dönmeye değer. (Mao’nun ölümünden kısa bir süre sonra, 1976’da, sosyalizm devrilmiş ve kapitalizm, Çin Komünist Partisi’nde uzun süredir yüksek rütbeli bir yetkili olan -ve Mao’nun keskin bir şekilde belirttiği gibi- “kapitalist yola giren otorite sahibi bir kişi” olan Deng Xiaoping liderliğindeki karşı-devrimci bir darbeyle restore edilmiştir.) Bu makale, Çin’deki Kültür Devrimi’nin burjuva-demokratik eleştirmenlerinden biri olan Alain Badiou’nun sosyalist Çin’in devrimci deneyimine yönelik saldırılarını çürütmektedir. Bu makale, Çin’deki büyük bir şehir olan ve Kültür Devrimi sırasında devrimin kalesi konumundaki Şanghay’ın, şehrin çevresindeki kırsal alanlar ve bir bütün olarak ülke ile olan ilişkisine odaklanır.

“Pek çok farklı boyutta gösterdiğimiz gibi, Badiou’nun bu iddiası -ki güçlü bir şekilde çürütülmüştür- aslında Kültür Devrimi’nin bir bütün olarak Şanghay’daki ve Çin’deki gerçek deneyimi ve bunun -bilimsel, materyalist- açıdan özetlenmesine doğrudan karşıdır.” – Bob Avakian

İşte bu makalenin, “özel çıkarlar ile daha yüksek çıkarların objektif açıdan çelişki içinde olduğu ve sosyalist devletin bu çelişkiyi doğru bir şekilde belirleme ve ele almada öncülük etmesi gerektiği” şeklindeki eleştirel gözlemle başlayan oldukça alakalı bir bölümü vardır (burada vurgu eklenmiştir) Ardından şu önemli tartışma gelir:

Sosyalist ekonomiden, özellikle Çin’in 1973-76 dönemindeki sosyalist ekonomisinden bir örnek alalım.

Kültür Devrimi’nin bir sonucu olarak Çin’in sosyalist ekonomisi, devrimci siyaseti ekonomik kalkınmanın başına geçirdi. Kafa ve kol emeği arasındaki, şehir ile kır (ve daha gelişmiş ve daha az gelişmiş bölgeler arasındaki) ve işçi ile köylü arasındaki boşlukların üstesinden gelmek için bilinçli çabalar sarf edildi.

Bu süreç , toplum çapında koordinasyon ve politik-ideolojik öncelikler tarafından yönlendirilen, karar verme ve kaynak tahsis etme kapasiteleriyle çalışan planlı bir ekonomi gerektiriyordu. Böylece 1970’lerin başında, Şanghay gibi Çin’in büyük şehirlerindeki sağlık personelinin üçte biri, herhangi bir zamanda özellikle kırsal kesimler başta olmak üzere, mobil tıbbi hizmetler sağlamak için yolda olabiliyordu. Şanghay ayrıca ülkenin iç bölgelerine ve daha yoksul bölgelerine uzmanlığı paylaşmak ve toplumun diğer kesimlerinden ve sektörlerinden öğrenmek için yarım milyondan fazla kalifiye işçi göndermişti. Ayrıca Kültür Devrimi yıllarında Şanghay, yerel olarak üretilen gelirinin yalnızca yüzde 10’unu elinde tuttu, geri kalanı ulusal bütçeye gitti ve Sincan ve Tibet gibi daha yoksul bölgelerin harcama ihtiyaçlarının sübvanse edilmesine yardımcı oldu.

Peki ya bu merkezi olarak belirlenmiş politikalar ve öncelikler, kendi kaderini tayin eden eşitlikçi bir siyaset adına, yerel karar alma sürecine, yerel konsensüse veya bir Şanghay Komünü tarafından vetoya tabi olsaydı? Şanghay işçileri “son sözü söylemeli” miydi? Çin kırsalındaki kitlelere göre “özel” (ayrıcalıklı) konumlarını korumak ve fiilen artırmak için savaşmaları mı gerekiyordu? Yoksa rollerini tüm ülkeyi dönüştürmeye ve kent ile kır arasındaki farkı kademeli olarak daraltmaya yardımcı olan ileri bir güç olarak mı görmeleri gerekiyordu?

Hâlâ önemli ve birçok yönden derin, sınıfsal ve toplumsal bölünmeler ve bunlara karşılık gelen ideolojik etkilerle damgalanmış bir toplum gündemdeydi. Eski toplumdan çıkılan ve uzun bir süre sosyalist geçiş sürecindeki sosyalist toplumun gerçekliği budur. Burada bahsedilen çelişki türlerinin doğru bir şekilde ele alınması ve gerekli karar verme, kitlelerin kendiliğindenliğine güvenmekten kaynaklanmayacaktır ve olamaz. (Kitleler bir kez daha farklı sınıflar şeklinde ve herhangi bir zamanda ileri, orta ve geri olarak ayrılırlar). Bu durumun, öncü bir partinin süregelen ihtiyacı ve rolüyle ve kitleler arasındaki karar alma ve tartışmayı etkileyen önder konumda hangi çizginin bulunduğu ile ilgisi vardır. (Bu bağlamda, 1976 karşı-devrimci darbesinden sonra Deng Xiaoping tarafından çıkarılan “reform” politikalarının bütçe politikasının tersine çevrilmesini içerdiğini belirtmekte fayda var. Şanghay ve diğer kıyı bölgelerine, kapitalist gelişmenin “vitrinleri” olarak inşa edilebilmeleri için yerel olarak yaratılan gelirlerinin büyük bir bölümünü elinde tutmalarına izin verildi ve bu alanlar teşvik edildi. Bu durum, merkezi planlamacılar tarafından yukarıdan aşağıya ve bürokratik müdahaleye yönelik bir düzeltici olarak öne sürüldü!)

Bunlar, doğası gereği dar bir yerel temelde çözülemeyecek bazı önemli meselelerin örnekleridir. Demokratik karar alma biçimi de dahil olmak üzere oluruna bırakılan kendiliğindenlik, eşitsizliğin yeniden ortaya çıkmasına ve meta ilişkilerinin artan etkisine yol açacak ve nihayetinde kapitalizme geri dönecektir. Aynı ilkeler, sosyalist toplumun ve ekonominin dünya devrimini ilerletmek için her türlü çabayı gösterme konusundaki uluslararası sorumluluğu için de geçerlidir. Uzak görüşlü öncü liderliğin gerekli olmasının bir başka nedeni de budur. Örneğin, devrimci Çin, dünyanın çeşitli yerlerindeki devrimci mücadelelere yiyecek ve diğer maddi yardım biçimlerini gönderiyordu. Sosyalist devlet her şeyden önce dünya devriminin üs alanı olmalıdır. Bu durum, sosyalist toplumun dokusuna, ekonomik yapılarına, planlama sistemine ve önceliklerine, sosyalist devletin insanları çeşitli enternasyonalist görev ve sorumlulukları yerine getirmek üzere dünyanın farklı bölgelerine gönderme kabiliyetine yerleştirilmelidir. Bütün bunlar toplum çapında koordinasyon ve tahsis mekanizmaları gerektirir. Toplumda desteklenen bakış açısı bu olmalıdır. Ve ideolojik mücadelenin merkezi bir cephesi olmalıdır.

Açık olmak gerekirse, Mao’nun politikaları genel olarak yerel inisiyatife Sovyetler Birliği’nin sosyalist olduğu dönemdekinden çok daha fazla vurgu yapmıştır ve bölgelere, yerleşim birimlerine ve kırsal komünlere önemli sorumluluklar aktarılmıştır. Bununla birlikte, personelin düzenlenmesi de dahil olmak üzere merkezi idare, bakanlık ve planlama yapılarını basitleştirme girişimleri gündeme gelmiştir. Yine bununla birlikte, sorumlulukların bu şekilde “devredilmesi” ancak devrimci bir çizginin merkezi liderliği temelinde mümkün olmuştur. Öte yandan Alain Badiou şu sonuca varmaktadır: “Nihayetinde devletin ademi merkeziyetçiliğine ilişkin en radikal deneylere (1967 başlarındaki ‘Şanghay Komünü’ne) destek olunmadığı için, eski düzen en kötü koşullarda yeniden kurulmak durumundaydı.”

Pek çok farklı boyutta gösterdiğimiz gibi, Badiou’nun bu iddiası -ki güçlü bir şekilde çürütülmüştür- aslında Kültür Devrimi’nin bir bütün olarak Şanghay’daki ve Çin’deki gerçek deneyimi ve bunun -bilimsel, materyalist- açıdan özetlenmesine doğrudan karşıdır.

Çin’deki bu devrimci deneyimden -ve bundan çıkarılan dersleri komünizmin yeni komünizm ile daha da geliştirilmesine dahil edilerek- ekonomiyi geliştirme ilkeleri ve komünist bir dünya nihai amacını hedefleyen toplumun sosyalist dönüşümüne dair genel yaklaşım derin bir şekilde öğrenilmiştir.


Dipnotlar:

1) Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa içinden:

Ekonominin planlamasına “sağlam çekirdek ve bir hayli esneklik” ilkesi yön verir. Planlama sistemi merkezileştirme ve yerelleştirme mekanizmaları aracılığıyla çalışır. Merkezileşme planların oluşturulması ve ekonominin koordine edilmesinde genel önderliği; kritik çevresel, ekonomik ve toplumsal konularda önceliklerinin belirlenmesini; temel girdi ve çıktı ihtiyaçlarına ve teknolojik, sektörel, bölgesel ve ekolojik dengelere dikkati; fiyatların ve finansal politikaların merkezi olarak belirlenmesini; ekonomik inşanın ve dünya devriminin uyumu ve genel doğrultusuna dikkat sarf edilmesini kapsar. Yerelleşme ise yerel yönetim ve inisiyatifi, temel toplumsal düzeylerde kolektif katılımı ve karar alma mekanizmalarının mümkün olduğunca geliştirilip arttırılmasını ve genel planın çerçevesinde deneye ve adaptasyona geniş bir alan tanınmasını içerir.

Sosyalist ekonominin bireysel teşebbüs ve birimleri genel plana entegredirler ve daha geniş toplumsal ve küresel bağlamlarda işlev görmek zorundadırlar.

Kaynak için: Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa (Tasarı Önerisi) | Yeni Komünizm (yenikomunizm.com)

2) Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa, 4.Madde, 3.Kısımdan.

3) Bob Avakian’ın makalesi Metalar, Kapitalizm ve Bu Sistemin Korkunç Sonuçları: Basit Bir Açıklama içinden:

Kapitalizm, meta üretimi ve değişiminin genelleştiği bir sistemdir. Meta, değiştirilmek (satılmak) için üretilen her şeydir. Bu birisinin kendi şahsi kullanımı için ürettiği (ve başkasıyla değiştirmediği) şeylerden farklıdır. Bu şekilde anlaşılırsa meta, bir mal da olabilir (örneğin kıyafet) veya bir hizmet de olabilir (örneğin sağlık). Kapitalizm altında mallar ve hizmetler metadırlar.

Metaların üzerine inşa olduğu temel bir çelişkisi vardır: kullanım değeri ve mübadele değeri arasındaki çelişki. Kullanım değeri, bir metanın başka bir şeyle değiştirilmesi (satılması) için bu metayı kullanılabilir (ihtiyaç hissettikleri veya arzuladıkları) gören birilerinin (veya belirli bir sayıda insanın) olması gerekliliğine dayanır. Mübadele değeri ise her şeyin değerinin, değiş-tokuşu yapılan bir metanın bu metanın üretimi için gerekli olan toplumsal emek-zamanın miktarına dayanır. Bunları anlatabilmek için daha önce şekerleme ve uçak örneğini kullanmıştım. Bir uçağın, şekerlemeden daha değerli olmasının sebebi -daha fazla mübadele değerine sahip olmasının- temelde bir uçak üretmek için ihtiyacınız olan toplumsal emek-zamanın bir şekerleme üretmekten olduğundan çok daha fazlaya mal olmasıdır.

Değer yasası, (“Metalar ve Kapitalizm” bölümünde tartışıldığı gibi) metaların değerinin, bu metaların üretimi için harcanan toplumsal olarak gerekli emek-zaman miktarı tarafından belirlendiği gerçeğine atıfta bulunur. Bu değer yasası, meta mübadelesini ve nihayetinde bir bütün olarak kapitalist ekonomik sistemin işleyişini temel olarak düzenleyen şeydir. Daha detaylı açıklama için bkz: Breakthroughs [Atılımlar]: Marx’ın Tarihsel Atılımı ve Yeni Komünizm ile Daha İleri Bir Atılım – Bob Avakian

Kaynak için: Metalar, Kapitalizm ve Bu Sistemin Korkunç Sonuçları: Basit Bir Açıklama | Yeni Komünizm (yenikomunizm.com)

4) Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa, Giriş Bölümünden.

5) Alain Badiou Eleştirisi – Burjuva Dünyasına Hapsolmuş Bir Komünizm, Raymond Lotta, Nayi Duniya ve K.J.A., Bölüm IV, “Kültür Devrimini Gömmek İçin Kültür Devrimini Yeniden Okumak,” Bölüm II. “1967 Şanghay Komünü”, Demarcations, Sayı 1, Yaz-Sonbahar 2009. Kaynak için: Burjuva Dünyasına Hapsolmuş Bir Komünizm – Alain Badiou Eleştirisi | Yeni Komünizm (yenikomunizm.com)

Makale kaynağı için bkz: “WORKERS’ DEMOCRATIC CONTROL”—A DAMAGING DELUSION: IMPOSSIBLE UNDER CAPITALISM, DESTRUCTIVE UNDER SOCIALISM We Need a Revolutionary Transformation of Society, and the World— Not a Bourgeois-Democratic Continuation, or Restoration, of Capitalism | revcom.us




Glasgow İklim Konferansı Devletleri, İnsanları ve de Gezegeni Değerlendirmeye Alıyor

Bu Zorlu Durumda Devrim Gereklidir ve Mümkündür – Raymond Lotta’dan Acil Önemde Bir Yazı

Editörün Notu: Aşağıdaki yazı 31 Ekim’de başlayacak olan Glasgow İklim Zirvesine yönelik Raymond Lotta’nın kaleme aldığı önemli bir yazıdır. Yazının orijinali 25 Ekim tarihinde revcom.us sitesinde yayınlanmıştır. Çevirisini okurlarımızın dikkatine sunarız.

Kaynak için bkz: Glasgow Climate Conference Reckoning The Governments, the People, the Planet… In This Dire Situation, Revolution Is Needed…and Possible —An Emergency Correspondence from Raymond Lotta | revcom.us


Dünya liderlerinin Glasgow İklim Zirvesi 31 Ekim’de başlayacak. Birleşmiş Milletler dünya üzerindeki hemen hemen bütün devletleri bu taraflar arası konferanslara (COP-Conference des Parties) katılması için 25 yıldır bir araya getiriyor. Buradaki sözde amaçları iklim krizini değerlendirerek, fosil yakıtlardan (kömür, petrol, doğalgaz ve metan) karbondioksit (CO2) neşredilerek süregiden küresel ısınmayı frenlemek. Şimdiye kadar bütün bu zirveler; boş sözler ve yeminlerden oluşan apaçık birer maskaralık örneğiydi ve bu seneki de büyük ihtimalle diğerlerinden farklı olmayacak. Bu konuyu revcom.us sitesinde irdeleyeceğim, beklemede kalın!

Küresel ısınmanın bilimsel olarak iyice anlaşılmış olduğu 1990 yılından bu yana küresel karbon salınımı %50 arttı! İlk iklim zirvesinin olduğu 1995 yılından -ve onu takip eden yıllık 25 zirveden sonra- iklim acil durumu o gün olduğundan korkunç derecede felaket durumda: Eriyen buzullar ve yükselen deniz seviyeleri, korkunç seller ve orman yangınları, daha fazla ekstrem hava olayı, kuraklığa bağlı mahsul kıtlığı, biyoçeşitliliğin geri döndürülemez kaybı ve on milyonlarca “iklim mültecisinin” kitlesel olarak yerlerinden edilmesi.

Bu felaket gidişatın altında yatan bir neden var. Bu zirvelerde bir araya gelen zengin devletler sahte sofu beyanlarını belirtirken aslında kapitalist-emperyalist yönetici sınıfların çıkarlarını temsil ediyor ve koruyorlar. Bu devletler; kalbi, kar ve daha fazla kar edebilmek adına rekabet itkisi için atan kapitalist-emperyalist sistemin zorunluluklarına cevap veriyorlar ve onu cisimleştiriyorlar. Ekolojiye savaş açmış ve onu acımasızca yağmalayan bu sistemdir. İnsan uygarlığını ve hayatın kendisini tehlikeye atarak bizleri uçurumun kenarına sürükleyen bu sistemdir. Sosyalist devrimle tamamen dönüştürülmesi gereken de bu sistemdir.

İklim Saati İşliyor Ancak ‘’Pratik’’ Reform Arayışı Tehlikeli Bir İllüzyondan İbaret

Evet, iklim acil durum saati gerçekten de işliyor. Pek çok adanmış iklim aktivisti ve bilim insanının işaret ettiği gibi: ısınmanın her bir seviyesi artık fark ediyor, her geçen yıl fark ediyor… şimdi ne yaptığımız ve yapmadığımız fark ediyor. Peki bu anlayış ile çıkacağımız yer neresidir? Pek çok dürüst zihniyetli insan mevcut vaziyetin devrimi “beklemek” için fazla acil olduğunu iddia ediyor ve hemen şimdi harekete geçmemiz gerektiğini söylüyorlar.

Evet, gerçekten de HEMEN ŞİMDİ harekete geçmemiz gerekiyor. Ancak soru bu sistemin sınırları içerisinde mi yoksa ondan kurtulmak için bir doğrultuda mı hareket edeceğimizdir! Bir şekilde bu sistemin mantıklı olmasını bekleyebilir miyiz? Gittikçe hızlanan iklim krizi bu soruya bir kanıt oluşturuyor. Hadi çevre hareketinin bir kısmının iklim kriziyle başa çıkmak için ‘’pratik’’ ve ‘’acil’’ bir adım olarak 2008 yılında Barack Obama’nın seçilmesinde rol oynarkenki argümanlarını bir hatırlayalım. Bu seçimin ve devamındaki sürecin hasadı “hidrolik kırılma” ve Amerika’nın dünyanın en büyük petrol ve doğalgaz üreticisi olması olmuştur. Bunu ise iklim krizini reddeden Trump/Pence rejimi izlemiştir. Tekrar etmek gerekirse, defalarca ve bilimsel olarak gösterdiğimiz üzere insanlığın yüzleştiği bu varoluşsal seviyedeki krizin temeli bu sistemdir.

Bazıları ise şunu iddia etmiştir: “Devrim yoluyla sosyalizm [bu sistemi gerçek bir devrim yoluyla alaşağı etmek] “ideal” veya temel çözüm olabilir, ancak yine de bu sistemin sınırları içerisinde çalışma sorumluluğumuz var, çünkü atmosferdeki her karbondioksit artışı orada 300 ila 1000 yıl arasında kalarak küresel ısınma krizini daha kötü hale getiriyor.”

İlk olarak ve basitçe söylemek gerekirse kademeli reformlar bu sistemin temel devinimini (ekolojik felakete doğru) değiştirmeyecektir.

Bunu çok hızlı ilerleyen ve sürekli hızlanan bir yürüyüş bandındaymışsınız gibi düşünün. Hızını küçük bir çentik seviyesinde düşürmeye çalışırken yürüyüş bandının uçuruma doğru hızlanarak ilerlediğini düşünün. Bu bahsettiğimiz yürüyüş bandı kapitalist-emperyalist sistemdir. Ve bütün iyi niyetlere rağmen iklim reformlarının illüzyonal programı bu sistemin ölümcül kavrayışını geciktirmeye yarayabilir. Bu eforlar ile artışı engellenen her CO2 artışına karşı bu sistem bunun iki katı CO2 salınımı yapıyor. Gerçekten sınırlarına takılıp kalmamız gereken, zamanımızı harcamamız gereken şey bu mudur?

Hadi gerçekliğe bir bakalım: Sadece dünyadaki emperyalist sistemin geniş eğim çizgisine bir bakalım. Birleşmiş Milletlerin, Glasgow Zirvesi arifesinde yayınladığı rapor ABD de dahil olmak üzere dünyadaki en büyük 15 fosil yakıt üreticisi ülkelerin madencilik ve sondaj planlarının 2030 yılı itibariyle eğer devletler ısınmayı 1.5 dereceye fikslemek istiyorlarsa (pre-endüstriyel seviye) üretecekleri petrol, gaz ve kömür miktarının normalin iki katı olduğunu söylüyorlar. Bir yandan emperyalist “dünya liderleri”, “net sıfır karbon emisyonu” iddialarıyla birbirlerine düşerlerken işin gerçekliği budur.

Ve böylesi bir zamanda, insanlığın varoluşsal bir krizle karşı karşıya olduğu bu durumda yapılması gereken “bu sistem içerisinde reformlara” yönelmek, bu kurallara ve yöneticilerine tabi olmak mı olmalıdır? Bütün bunlar tam da böylesi bir zamanda ABD’de objektif olarak bir devrim için atılımın mümkün olduğu bir zamanda vuku bulmaktadır! Devrimci komünistlerin (revcoms) Devrim için Bir Çağrı’da analiz ettikleri üzere:

“Devrim her durumda mümkün değildir, genellikle yalnızca ender zamanlarda ve durumlarda, özellikle de böylesi güçlü bir ülkede mümkündür. Bu, o ender zamanlardan ve durumlardan biridir. Bu sistemin başı beladadır, kolay ve kalıcı çözümleri olmayan krize ve çatışmalara kapılmış durumdadır.  Bu sistemin işleyişi, ülkenin her yanında bu sistem altında çözülemeyecek derin bölünmelere yol açmıştır. Toplum parçalanmaktadır. Yönetenler kendi aralarında şiddetli bir kavgaya hapsolmuşlardır ve geçmişte olduğu gibi şeyleri bir arada tutamazlar”

Ve böylesine nadir bir zamanda “bu sistem içerisinde reformlara” mı yönelmeliyiz? Bu kurallara ve yöneticilerine tabi mi olmalıyız? Yoksa gerçekten sahip olduğumuz sorunları çözebilecek temelden farklı bir sisteme mi yönelmeliyiz?

Bu Gezegeni Önemseyen Hiç Kimse Dünya Isınırken Buna Seyirci Kalamaz

Glasgow İklim Zirvesi toplanırken Avrupa’da ve dünyada protestocular sokaklara akın ettiler, küresel ısınmaya en çok katkıda bulunan ekonomik yapıları bloke ettiler. Böylesi bir aciliyet ve harekete geçme arzusu, dünyanın bütün yaşayanları için bu seviyede bir sorumluluk hissetmek, özellikle de bu Küresel Güney’in ezilen ve sömürülenlerinden, küresel ısınmayı en çok hissedenlerinden geliyorsa bu kesinlikle hoş karşılanmalı ve daha çok insan buna büyüyen sayılarda katılmalı ve enerji katmalıdır.

Bu gezegeni önemseyen hiç kimse dünya ısınırken buna seyirci kalamaz! Ancak dürüstçe işaret edilmesi gereken bir nokta ise ABD’deki ekoloji hareketinin büyük ölçüde -Biden’ın “yeşil” yasal ajandası illüzyonu ve sözlerine hasta ve felç edici biçimde esir olmuş- ve insafsızca Biden’ın seçilmesinden bu yana böylesine pasif kalmasıdır. Bugün burada, ABD’de sokakların devralınmasının ruhu çok daha farklı seviyelerde vuku bulmak zorundadır.

Şu ya da bu seviyede yaşanan kitlesel ve militan protestoların zorlaması sonucu kapatılacak bir petrol hattı veya açılacak bir solar enerji gücü iyi bir şeydir. Ancak bu küresel ısınmanın sorunlarını çözmeyecektir.

Sert Ancak Özgürleştirici Bir Hakikat

Sert ancak özgürleştirici olan hakikat şudur ki, bu sistemin sınırları içerisinde iklim krizi ve iklim acil durumuna yönelik bir çözüm bulunmamaktadır. İnsan aktivitesinin her seviyesinin dönüştürülerek insanlığın bu kriz üzerinde çalışarak, doğayla rasyonel ve sürdürülebilir bir ilişki kurabileceği gerçek bir şans için ihtiyacımız olan şey sistem değişikliğidir. Bir sistem değişikliği yalnızca gerçek bir devrim ile kapitalizm-emperyalizmi alaşağı ederek başarılabilir.

Bizler (burada kullanılan “biz” gezegenin ve geleceği ve insanlığın refahı için kafa patlatan HERKESİ içermektedir) gerçekten ihtiyaç duyulan şey üzerinden ilerlemeliyiz. Fosil yakıtlar olmadan hızlı bir şekilde yeniden bir yapılandırmaya gidebilecek, kaynaklarını bilinçli bir şekilde iklim acil durumuna adayacak, bunun için yaratıcılığı salıverecek ve bunu kararlı bir şekilde yapacak yeni bir sistem için kesin, kararlı ve vizyoner bir yol insanlığın özgürleşmesinin, yeni komünizmin mimarı Bob Avakian’ın yazmış olduğu Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyeti için Anayasa’da bulunabilir.

İnsanlığın ve de gezegenin karşı karşıya olduğu durum varoluşsal bir krizdir! Karşı karşıya olduğumuz mücadele ise bu duruma gerektiği gibi ve bilimsel bir şekilde müdahale edip etmeyeceğimizdir! Bu gezegeni kurtarmak için yapılması gerekenleri kararlılıkla yapmak için adım atmamız gereken bir zamandır. Ufkumuzu insanlığın ihtiyacı olan devrime çevirmenin vaktidir. Neden bundan daha azına razı olalım ki? Başka bir dünya, çok daha farklı bir dünya mümkündür!




Cesur Gazeteci Sepideh Gholian’a Yeni Suçlamalar!

Editörün Notu: İran’daki Siyasi Mahkumlar Serbest Bırakılsın Uluslararası Acil Durum Kampanyası aşağıdaki önemli gelişmeyi paylaştı. Türkçe çevirisini okurlarımız için aktarıyoruz.  Haberin sonunda yer alan kampanya çağrısına sizler de katılarak bu önemli sürece hemen şimdi destek olabilirsiniz. 

Kaynak için bkz: https://www.freeiranspoliticalprisonersnow.org/updates/new-charges-filed-against-courageous-journalist-sepideh-gholian


Geçen hafta bildirdiğimiz gibi, 11 Ekim’de İranlı gazeteci Sepideh Gholian, hapishaneden tıbbi izin için çıkarken kız kardeşinin evinde İran İslami rejimine bağlı 30 sivil haydut tarafından vahşice yeniden tutuklandı. Tıbbi izni sırasında, hapishanede yaşadıklarına dair Farsça bir Youtube videosu hazırlamıştı. İran’da ve uluslararası alanda on binlerce kez izlenen Iran International TV ile bir röportaj yaptı (IEC kampanya web sitesinin Youtube kanalında “oynatma listeleri” başlığına bakabilirsiniz). Kendisi tıbbi izindeyken Buşehr’deki kadın mahkumların “unutulmuş bir cehennem” olarak nitelendirdiği acımasız muamele hakkında bir dizi ifşa yayınladıktan sonra yeniden tutuklandı ve cezaevine geri döndü.

Şu anda, önceden tecavüze uğramak ve öldürülmekle tehdit edildiğini söylediği Tahran’daki Evin hapishanesinde tutulduğu bildiriliyor. www.journalismisnotacrime.com web sitesine göre, şu an kendisine karşı “online yalanlar yaymak” ve “rejime karşı propaganda” suçlamaları yapıldı.

Sepideh’in Öyküsü: İran İslam Cumhuriyeti’nin Korkuları ve Siyasi Mahkumlarının Cesareti

Sepideh’in hikayesi, İran İslam Cumhuriyeti’nin dehşetine ve bu ülkedeki siyasi mahkumların -hemen şu an serbest bırakılması gereken mahkumların- muazzam cesaret ve kahramanlığına bir pencere sunuyor!

Kadınların zorla örtündüğü, genellikle tepeden tırnağa siyah bir kumaşla kapatıldığı, bir tutam saç göstermenin dahi sözde “erkekleri cezbetmek” suçu sayıldığı bir ülkede, kendisi mavi, kırmızı, yeşil, sarı veya bazen çok renkli saçlarının altından gururla gülümsüyor ve çiçek desenli kıyafetleri tercih ediyor.

Sepideh ilk olarak Kasım 2018’de 23 yaşındayken Khuzestan’da şeker kamışı fabrikasındaki işçilerin mücadelesini haber yaparken tutuklanmıştı. Kendisiyle birlikte tutuklanan aktivist arkadaşı Esmail Bakhshi ile birlikte 30 gün boyunca vahşice işkenceye maruz kaldı. Bir noktada vücudunun “çürüklerle kaplı” olduğunu kaydetti. 19.5 yıl hapis cezasına çarptırıldı, bu ceza daha sonra 5 yıla indirildi. Bu vahşet karşısında keskin kalemini ve daha da keskin sesini İran’ın teokratik rejiminin suçluluğunu ortaya çıkarmak için kullanmaya devam etti. Sepideh, İran’daki tüm siyasi mahkumlarının özgürlüğünü savunuyor; kadınlara, işçi aktivistlerine ve Sünni Araplar gibi azınlıklara (İran’ın teokrasisi Şii’dir) vahşice zulmüne şiddetle karşı çıkıyor.

2019’un sonlarında, IranWire tarafından yayınlanan Gharchak hapishanesinden bir sesli mesaj yayınladı. İşte bazı alıntılar:

“…günlerce arka arkaya sorgulamalardan sonra…  beni 16 saat boyunca yan odadan “Esmail” dedikleri bir insana işkence ettiklerini duyabildiğim sorgu odasında bıraktılar… İşkence sesini duymadan duramıyorum… kadınlar, “sokakta dondurma yiyerek fuhuş ve rüşvet yaymak” suçlamasıyla, dondurma yedikleri için tutuklanarak Gharchak Cezaevi’ne gönderildiler… kadınları sokakta tutukluyorlar ve “olağandışı zamanlarda yürümek ve yürüyüş yollarında durarak fuhuş yapmakla” suçluyorlar… saç renginden veya giyiminden dolayı bunu yapıyorlar…. Sesimi dinleyin…. Bu ses, 19 yıl altı ay hapis cezasına çarptırılmış ve şimdi kendisi için özgürlük ve eşitlikten uzak olan birinin sesidir…. Karanlık günlere ve gecelere bir son verilmesini isteyen bir sestir…”

Sepideh, bazılarının İran rejimine yönelik “silahlara çağrı” olarak adlandırdığı “Talapia Hur al-Azim’in Kanını Emiyor” adlı 19 bölümlük bir hapishane hatırası yazdı.

Sepideh’e ve İran’daki Tüm Siyasi Mahkumlara Özgürlük

Gazetecilerin ve Sepideh Gholian gibi gençlerin cesur sesleri boğulmamalı ve öldürülmemelidir. Her kesimden insanın -gençler ve öğrenciler de dahil- acilen  Sepideh ve İran’daki tüm cesur siyasi mahkumlar hakkında bilgi edinmesi gerekiyor. Her zamankinden daha büyük bir aciliyetle İran’daki tüm siyasi mahkumlarını serbest bırakılması mücadelesini üstlenmek için Uluslararası Acil Durum Kampanyasına katılın!

Acil Durum Başvurusunu imzalayın, dağıtın ve Uluslararası Acil Durum Kampanyası ile iletişime geçin.

IEC Aktivistleri, İran’daki Siyasi Mahkumların Serbest Bırakılması İçin UC Berkeley Kampüsünde Kampanya Başlattı

19 Ekim’de, İran’daki Siyasi Mahkumların Serbest Bırakılması İçin Uluslararası Acil Durum Kampanyası’nın yarım düzine destekçisi -buna eski siyasi mahkumlar da dahildir- mesajımızı California Üniversitesi Berkeley kampüsüne götürdü. İspanyolca, İngilizce ve Farsça “İran’daki Siyasi Mahkumların Hayatları Tehlikede! Acilen Küresel Bir Tepki Gerekli. Şimdi HAREKETE GEÇMELİYİZ!” başlıklı 200’den fazla el ilanı dağıttılar. Öğrencilerin çoğu İran’ın siyasi mahkumları hakkında bilgi sahibi değildi ve bazıları kampanyaya duydukları öfkeyi ve ilgiyi dile getirdiler. Etkinlik sonunda daha fazla kampüs ziyaretine ihtiyaç olduğu sonucuna vardık!

[wd_hustle id=”15″ type=”embedded”/]




Joe Veale’den Kara Panter Partisi’nin Eski Üyelerinden Terry Cotton’a Saygı Duruşu

Editörün Notu: Aşağıdaki makale 25 Ekim 2021 tarihinde revcom.us web sitesinde yayınlanmıştır.

Kaynak için bkz: Joe Veale’s Tribute to Former Black Panther Party Member Terry Cotton | revcom.us


Terry Cotton öldü. Terry, devrimci komünistlerin iyi bir dostuydu, devrimin çok iyi bir dostuydu.

Kara Panter Partisi’nin (BPP) eski üyeleri olarak, Ocak 2017’de Terry ve ben, Faşizmi Reddet! inisiyatifi için herkesi faşist bir Amerika’ya HAYIR! demeye çağıran bir mektup yazdık.

Çok az parası olmasına rağmen, Terry, devrimci komünistlerin Chicago ve Los Angeles’ta bu sistemde en kötü cehennemi yaşayanlar arasında bir devrim hareketi geliştirmek için elinden geleni yapacaktı. Terry, bu sistemi devirmek için devrimi ülke çapında -halkın tüm kesimleri arasında- inşa ettiğimizi biliyordu. Bu konuda heyecanlıydı ve bu onun içindeki iyiyi açığa çıkarmıştı.

Terry, dijital bölünmenin diğer tarafında olmasına rağmen Berkeley’deki Revolution Books’a giderdi ya da kendi çalışma bölgesi olan Bay Area’daki halkın farklı kesimlerine götüreceği posta servisi aracılığıyla malzemeleri alırdı.

Terry, Bob Avakian’a (BA) büyük saygı duyuyordu. Geçmişten ve özellikle de BA’nın yapmaya devam ettiği şeyler için, devrimci komünist önder olduğu için kendisine büyük saygı duyuyordu. Okumak, incelemek ve başkalarıyla paylaşmak için düzenli olarak Bob Avakian’ın yazılarını isterdi. Farklı yanıtları bildirmek için arardı. Öğrendiklerini daha da yaymak için yeni planlar yapardı. Terry bir açıklama yapmış ve Devrim Turu’na maddi destek vermişti.*

Edindiği son materyaller şunlardı: “Gerçek Bir Devrim İçin Şimdi Örgütlenmeye Yönelik Bir Deklarasyon, Bir Çağrı” ve Bob Avakian’ın makalesi “Bu Devrimin Mümkün Olduğu Nadir Bir Zamandır – Niçin Böyle ve Bu Nadir Fırsattan Nasıl Yararlanmak Gerek?”**

Sağlığı aniden bozulmadan önce bu malzemelerin daha fazla kopyasının basılabilmesi için para göndermeyi planlıyordu.

Terry, 1960’larda Kara Panter Partisi’ne katıldı. 1968’de bir gece, ertesi gün yaptıkları piknik için yiyecek toplayan bir grup Panterle birlikteydi. 17 yaşındaki Bobby Hutton’ın vücudunu kurşunlarla delik deşik ederek katleden Oakland polisleri tarafından durduruldular. Bu katil pislikler tarafından elleri havada polis arabasına doğru yürümesi emredilmişti. Terry ve hayatta kalan diğerleri bir takım uydurma suçlamalarla karşı karşıya kaldılar.

Terry’yi on yıllardır görmemiş olsam da, telefonda iletişim halinde kaldık. Hangi şehirde olursam olayım ondan bir telefon alırdım. Onunla konuşmaktan her zaman zevk almışımdır çünkü kendisi halen devrim için çok hevesliydi. Devrim içinde yanmaya devam ediyordu. 60’larda yaptıklarımızla yetinmeyi reddetmişti. İlgilenmemiz gereken bitmemiş işlerimiz olduğunu biliyordu. Devrime dair her konuda aynı fikirde olmasak da durum böyleydi. Sağlığı hızla solmasına rağmen -Terry, devrimci komünistlerin devrimci faaliyetinden ilham aldı ve güçlendi- bu devrimi, devrimci komünistleri ve BA’yı desteklemek için elinden geleni yaptı.


*Terry Cotton’un GERÇEK bir Devrim Turu için Şimdi Örgütlenin kampanyasına destek beyanı:

19 Nisan 2020

Sevgili dostlar ve yoldaşlar,

Huey P. Newton ve Bobby Seale ile birlikte Kara Panter Partisi’nin ilk üyelerinden biriydim. 6 Nisan 1968’de Oakland Polis Departmanı tarafından öldürüldüğünde Lil’ Bobby Hutton’la birlikteydim. Bu olay Martin Luther King’in öldürülmesinden iki gün sonra yaşandı. 1968-1970 yılları arasında siyasi inançları ve faaliyetleri nedeniyle yaklaşık 50 Panter üyesi katledildi. J. Vern Cromartie’nin Kara Panter Partisinin Yeniden Değerlendirilmesi: 21. Yüzyıl İçin Seçilmiş Denemeler adlı kitabının içinde benim hikayem ve fotoğrafım yer almaktadır.

Gerçek Bir Devrim Turu için hepinizi desteklemek için elimden geleni yapmak istiyorum. Kara Panter Partisi’nde birçok program yaptık ve organize ettik. Ben ve karım müsait olduğunda elimden gelen bağışı göndereceğim. Ama şimdi başkalarını, özellikle de bunu yapacak maddi ve manevi imkanları olan insanları, gerçek bir devrim için bu harekete katkıda bulunmaya çağırmak istiyorum. RCP’den Joe Veale ile birkaç yıl önce Oakland’daki bir BPP toplantısında tanışmıştım ve elimde Bob Avakian’ın bazı yazıları ve kitapları var.

Devrim için bu hareketin örgütlenmesi gerektiği mesajını vermeliyiz. Onu gerçek tutmamız gerekiyor.

Tüm İktidar Halka!

Terry Cotton, eski KPP üyesi


**Bu Devrimin Mümkün Olduğu Nadir Bir Zamandır – Niçin Böyle ve Bu Nadir Fırsattan Nasıl Yararlanmak Gerek? | Yeni Komünizm (yenikomunizm.com)




Canlı Marksizm Vülger Marksizme Karşı – Cansız Reformizm Değil, Özgürleştirici Devrim

Editörün Notu: Bob Avakian’ın aşağıdaki makalesi 18 Ekim 2021 tarihinde yayınlanmıştır.

Kaynak için bkz: Living Marxism vs. Vulgarized Marxism Liberating Revolution, Not Lifeless Reformism | revcom.us


Belirli siyasi eğilimlerde -“uyanık”, “ilerici” ve genel olarak “solda” olanlar da dahil- şu yaygın bir nakarattır:

“Marksizm yalnızca sınıflarla ilgilenir, beyaz üstünlüğü ve erkek üstünlüğünden bahsetmez veya bunun için bir çözümü yoktur.”

Bu düpedüz bir sahtekârlık değilse bile, aslında büyük bir cehaletin ifadesidir. Marx’ın zamanından günümüze gelişimi içindeki Marksizm, bir bütün olarak gerçekliğe ve özellikle de insan ilişkilerinin her boyutunda her tür sömürü ve baskıdan kurtulmayı hedefleyen dünyanın dönüşümüne dair en kapsamlı yaklaşım olmuştur ve bugün de öyledir.

Şimdi denilebilir ki, bu konudaki bilgisizlik ve kafa karışıklığı bir dereceye kadar “Marksizm” adına konuşanların aslında dar ve küçük reformistler olmasından kaynaklanmaktadır. Bunlar gerçek Marksizmin bilimsel ve kapsamlı devrimci teorisini kaba bir “ekonomizm” ve sendikacılık anlamına gelen bir şeye indirgeyenlerdir (“Ekononizm”, sömürülen işçi sınıfının mücadelesini ekonomik meselelere indirger ve özellikle işçi sınıfının sömürülme durumunu, daha yüksek ücretler ve sosyal haklar vb. için yükseltilen taleplerle iyileştirme çabasına indirger. Bu “ekonomizmin” bazı versiyonlarında, bu yaklaşımın işçi sınıfını en nihayetinde sosyalizm için savaşa kazanmanın en iyi veya biricik yolu olduğu iddia edilir, “ekonomistler” bu şekilde düşünürler)

İşçilerin pankartlarına “Adil bir iş günü için adil bir ücret” değil, bunun yerine “ücret sisteminin kaldırılması” -başka bir deyişle kapitalist sömürü sisteminin ortadan kaldırılması- yazmaları gerektiğinde ısrar eden kişi (işbirliği yaptığı ve komünist hareketin kurucu ortağı olan Friedrich Engels ile birlikte) Marx’tır.

Bu aslında Marksizmin kaba bir çarpıtmasıdır. Ne de olsa işçilerin pankartlarına “Adil bir iş günü için adil bir ücret” değil, bunun yerine “ücret sisteminin kaldırılması” -başka bir deyişle kapitalist sömürü sisteminin ortadan kaldırılması- yazmaları gerektiğinde ısrar eden kişi (işbirliği yaptığı ve komünist hareketin kurucu ortağı olan Friedrich Engels ile birlikte) Marx’tır.

Dahası Marx, “4 Bütünler” olarak bilinen bir formülasyonda, komünist devrimin temel amacını ve hedefini çok kapsamlı ve aynı zamanda konsantre bir şekilde ortaya koymuştur. Bütün sınıfsal ayrımların, bu sınıfsal ayrımların dayandığı bütün üretim ilişkilerinin, bu üretim ilişkilerine tekabül eden bütün toplumsal ilişkilerin ve bu toplumsal ilişkilere tekabül eden bütün fikirlerin devrimcileştirilmesinin amaçlandığını söylemiştir. Diğer şeylerin yanı sıra, azınlık milliyetlerine ve kadınlara yönelik baskının ortadan kaldırılmasını da içerdiğini vurgulamak için “toplumsal ilişkiler”in burada özellikle altını çizdim. Ayrıca Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni isimli uzun bir çalışma kaleme almıştır ki, bu kitap kadına yönelik baskının tarihsel temelini, gelişimini ve bu baskıyı ortadan kaldırmanın yolunu kapsamlı bir şekilde anlatan ufuk açıcı bir eserdir.

Lenin ve Marksizm’in Daha Fazla Gelişimi

Elbette bilimsel bir yöntem ve yaklaşım olarak Marksizm gelişmeye devam etmelidir ve etmeye de devam etmiştir. Marx ve Engels’ten sonra, komünizm bilimini daha da geliştiren kişi Lenin’di (Kendisi dünyanın ilk sosyalist devleti olarak Sovyetler Birliği’ni kuran 1917 Rus Devrimi’nin önderidir). Bunun kritik bir boyutu olarak Lenin, Ne Yapmalı? isimli eserinde ekonomizme karşı güçlü bir polemik başlatmıştır. Sömürülen işçi sınıfının (proletaryanın) kendi yakın koşullarının ve deneyimlerinin dar alanı içinde asla devrimci ve komünist bilinç kazanamayacağını vurgulayarak, bu bilincin proletaryaya, komünizm bilimine dayanan örgütlü bir öncü güç tarafından getirilmesi gerektiği ortaya konmuştur. Ve ihtiyaç duyulan devrimin proletaryanın temel çıkarlarına dayalı olduğunu açıklığa kavuşturmak ve yalnızca proletaryanın sömürülmesini değil, toplumdaki tüm baskıcı ilişkileri ortadan kaldırmak ve kökünden sökmek doğrultusunda bu komünist bilinci geliştirmek için kapitalist-emperyalist sistemin temel işleyişini, bunun farklı sınıf ve toplumsal güçleri nasıl etkilediğini ve bunlara nasıl tepki verdiğini anlamak gerektiğini vurgulamıştır (Bu, Marx’ın proletaryanın kendisini ancak tüm insanlığı özgürleştirerek özgürleştirebileceğine ilişkin ünlü ifadesinin ayrıntılı bir açıklamasıdır)

Lenin ayrıca, yeni sosyalist bir toplum kurmanın, kapitalist sisteme hizmet etmiş olan mevcut devlet mekanizmasını ele geçirerek gerçekleştirilemeyeceğine dair Marx’ın önemli görüşünü teorik olarak daha da geliştirmiştir; bunun yerine bu devlet mekanizmasını parçalamak ve yeni bir devlet iktidarı kurmak gerekmektedir. Ve elbette Lenin, Rusya’daki devrimin tam da bunu yapmasına öncülük etmiştir. Lenin aynı zamanda kapitalizmin dünya çapında bir sömürü sistemi, kapitalizm-emperyalizm sistemi olarak gelişimini analiz etmiş ve yabancı emperyalist güçlerin sömürge egemenliği altındaki dünyanın geniş bölgelerindeki devrimlerin önemini vurgulamıştır.

Mao Zedong — Komünizmin Gelişiminde Bir Başka Sıçrama

Komünist teoride yeni bir sıçramayı getiren kişi 1920’lerin sonundan başlayarak birkaç on yıl boyunca Çin devrimine önderlik etme sürecini devam ettirmiş Mao Zedong’tur. Mao özellikle Çin gibi “yarı-sömürge” (bir dizi çatışan emperyalist gücün egemenliğine) tabi olan ve “yarı-feodal” şeklinde karakterize olan (özellikle şehirlerde gelişen kapitalist ilişkilerin yanı sıra, yüz milyonlarca köylünün toprak sahipleri tarafından acımasızca sömürüldüğü ilişkilerin bulunduğu) bir ülkede devrim yapma stratejisini geliştirmişti.

1960’ların ortasından 1976’ya kadar on yıldan fazla bir sürede gerçekleşen ve yüz milyonlarca insanı toplumun yönü üzerindeki mücadeleye dahil eden Çin’deki Kültür Devrimi, bu teorinin ve sosyalist toplumda devrimi sürdürme stratejisinin somut tezahürü ve kitlesel bir ifadesiydi.

Mao, komünistlerin kendi ülkelerindeki fiili koşulları (genel olarak dünya durumu bağlamında) somut olarak analiz etmelerinin ve bu koşullar temelinde ilerlemelerinin önemli olduğunu vurgulamış olsa bile, koşulların Çin’dekine benzer olduğu yerler açısından, Üçüncü Dünya’daki (Latin Amerika, Afrika, Orta Doğu ve Asya) çok sayıda ülke için devrim için bu stratejik yaklaşım önemli bir role sahipti. Ve dikkate değerdir ki, 1960’ların güçlü yükselişi sırasında Mao, ABD’deki Siyahilerin mücadelesini destekleyen iki bildiri yayınlamıştır; aynı zamanda bunun bir bütün olarak kapitalist sistemi devirme mücadelesiyle çok önemli ilişkisini vurgulamıştır.

Bunun da ötesinde, Çin’deki bu devrimin zaferinden sonra (1949’da), Mao komünist teoride tarihi ilerlemeler kaydetmeye devam etmiştir. Kendisine “sosyalist” demeye devam etmesine rağmen, 1950’lerin ortalarında fiilen kapitalizmin restore edildiği Sovyetler Birliği deneyimini özetleyen Mao, aynı türden bir karşı-devrimin büyüyen tehlikesinin bulunduğu Çin’deki deneyimin yanı sıra, sosyalist toplumda devrimi sürdürme teorisini ve stratejisini geliştirmiştir. Bunu yaparken Mao, komünist harekette daha önce anlaşılanların ötesinde sosyalist toplumun kendi içindeki çelişkilerin (aynı zamanda emperyalist ve diğer gerici devletlerin varlığı, etkisi ve eylemlerinin) uzun bir süre boyunca kapitalizmi yeniden kurmaya çalışacak güçlere yol açmaya devam edeceğini analiz etmiştir, Mao ayrıca, öncü komünist parti sosyalist toplumda lider güç olduğu için kapitalist restorasyonun en yoğun ve kuvvetli güçlerinin partinin kendi içinde, özellikle de en yüksek seviyelerinde olduğunu analiz etti. Mao bunları “kapitalist yolu tutan yetki sahibi kişiler” olarak tanımladı. 1960’ların ortasından 1976’ya kadar on yıldan fazla bir sürede gerçekleşen ve yüz milyonlarca insanı toplumun yönü üzerindeki mücadeleye dahil eden Çin’deki Kültür Devrimi, bu teorinin ve sosyalist toplumda devrimi sürdürme stratejisinin somut tezahürü ve kitlesel bir ifadesiydi.

Mao’nun 1976’daki ölümünden sonra “kapitalist yolu tutan yetki sahibi kişilerin” iktidarı ele geçirmeleri, bu kapitalist darbeye direnen devrimci güçleri şiddetle bastırmayı başarmaları ve Çin’i güçlü bir sosyalist devlet ve dünyada devrim için bir güç olarak değil, fakat giderek daha güçlü bir kapitalist-emperyalist devlet olarak ortaya çıkmasıyla sonuçlanan kapitalist restorasyon yoluna sokmaları yüzleşmek zorunda olunan trajik bir gerçektir. Bu yaşananlar, acı bir ironi olarak Mao’nun sosyalist toplumda kapitalist restorasyon tehlikesine ilişkin analizini doğrulamıştır.

Ancak genel olarak Marksizm’de olduğu gibi, Mao’nun yönelimi ve katkıları sadece siyaset alanında (hatta siyaseti en geniş anlamıyla düşünsek bile) değildi. Marksizmin fizik ve genel olarak bilim ve sanat alanlarını -aslında genel olarak insan varlığının ve gerçekliğin her boyutunu- kucakladığı ancak onların yerini almadığı şeklindeki bu kavrayışlı ifadeyi yazan Mao’dur.

Yeni Komünizm — Daha İleri Bir Atılım

Çin’de devrimin tersine çevrilmesi ve kapitalizmin restorasyonu ile (1871’de Fransa’da kısa ömürlü Paris Komünü ile başlayan) komünist devrimin ilk aşaması sona erdi. Her yerdeki komünistler, Çin’deki darbeyle gerçekte neler olduğunu -kapitalizmin restore edilmesini ve bunun neden olduğunu- bilimsel olarak analiz etme zorunluluğuyla karşı karşıya kaldılar. 1976’nın sonlarında, bu darbeden hemen sonra başlayarak kendimi bu mücadeleye adadım. Ve bu analizden yola çıkarak, komünist hareketin ve onun ortaya çıkardığı sosyalist toplumların, önce Sovyetler Birliği’nde, sonra Çin’de yaşadığı tarihsel deneyimin daha derin bir bilimsel özetini yapmaya koyuldum. Birkaç on yıl boyunca, bu deneyimin esas olarak olumlu yönünü belirlemek ve desteklemek, aynı zamanda bazen çok ciddi ama genel olarak tali olan olumsuz yönünü eleştirel bir şekilde incelemek -ve geniş bir insan tecrübesi yelpazesinden yararlanmak şeklinde yürüttüğüm bu çalışmanın sonucu, komünizmin daha ileri ve yeni bir sentezinin geliştirilmesi oldu: Yeni Komünizm

ATILIMLAR [BREAKTHROUGHS] – Marx’ın Tarihsel Atılımı ve Yeni Komünizmle Daha İleri Bir Atılım. Temel Bir Özet (ve daha da kapsamlı olarak Yeni Komünizm kitabında), yeni komünizmin nasıl geçmiş komünist teorinin “bir devamı olduğunu, fakat aynı zamanda ve bazı önemli yönlerden daha önce geliştirildiği şekliyle komünist teoriden bir kopuşu ve niteliksel bir sıçramayı temsil ettiğini” uzun uzadıya tartıştım. Bunun belirleyici boyutları olarak, dikkatleri Marx’ın “4 Bütünler” üzerine özlü ifadesine odaklamakla birlikte, yeni komünizm, komünist devrimin vazgeçilmez unsurları ve kuvvetli itici güçleri olarak kadınların kurtuluşunun yanı sıra, siyahi halkın ve diğer ezilen halkların (genel olarak beyaz olmayan halklar olarak anılır) kurtuluşu için verilen mücadelenin önemini analiz eder ve buna büyük önem verir. Yeni komünizm, “devrimci mücadelenin ilerlemesine ve komünizmin nihai hedefine dünya çapında temel öncelik” verme yönelimi ile enternasyonalist bir temelde ilerlemenin önemi anlayışını da güçlendirmiştir. (2)

Yeni Komünizm, bugün gelinen noktaya kadarki gelişme süresi boyunca komünizmin kendi bünyesinde mevcut olagelmiş ciddi ehemmiyette bir çelişkinin, esas itibariyle bilimsel olan metodu ve yaklaşımı ile buna ters düşen tarafları arasındaki çelişkinin nitel bir çözümlenmesini temsil eder ve buna somutluk kazandırır.

Özellikle böylesi güçlü bir ülkede devrim yapma sorununa yeni komünizmi uygulayarak bu devrim için temel bir stratejik yaklaşım geliştirdim ve aynı zamanda Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa‘da (3) kökten yeni ve özgürleştirici bir toplum için kapsamlı bir vizyon ve somut bir plan hazırladım. ATILIMLAR içinde yazdığım gibi, “yeni komünizm gelişimi devam eden bir çalışmadır ve önemli bir kısmı, Marx’ın tarihi atılımı ile başlayan komünist devrimin ilk büyük dalgasından başlayarak, daha önce gelenlerden öğrenmeye ve bunu daha da sentezlemeye devam etmektedir.” (4)

Son olarak, yeni komünizmin en temel ve can alıcı unsurlarından biri, komünist hareketten “amaçlar araçları haklı çıkarır” (hedef şuysa her türlü araç meşru veya haklı gösterilebilir) şeklindeki zehirli düşüncenin kökünü kazımak için verdiğim kararlı mücadeledir. Bununla birlikte komünist devrimin amaç ve hedefinin intikam (“sondakilar baş, baştakiler son olacak” anlayışı) olmadığını, ama bunun yerine insanların “baştakiler ve sondakiler” olarak bölündükleri tüm durumların ortadan kaldırılmasıyla insanlığın kurtuluşu olduğunu vurguladım.

Tüm bunların altında yatan ve bununla giden yeni komünizm;

bugün gelinen noktaya kadarki gelişme süresi boyunca komünizmin kendi bünyesinde mevcut olagelmiş ciddi ehemmiyette bir çelişkinin, esas itibariyle bilimsel olan metodu ve yaklaşımı ile buna ters düşen tarafları arasındaki çelişkinin nitel bir çözümlenmesini temsil eder ve buna somutluk kazandırır.

Yeni sentezde en temel ve esasa ait olan şey, komünizmin bilimsel bir metot ve yaklaşım olarak daha da geliştirilmesi ve sentezidir, ve bu bilimsel metot ve yaklaşımın genel olarak realiteye, özel olarak da, bütün sömürü ve baskı düzenlerini ve ilişkilerini alaşağı etme ve kökünden söküp ortadan kaldırmaya ve komünist bir dünyaya doğru ilerleme amacıyla yürütülen devrimci mücadeleye daha tutarlı uygulanmasıdır. Bu metot ve yaklaşım, yeni sentezin bütün temel ögelerinin ve esas unsurlarının özünde yatar ve onların vasıflarını belirler. (5)

Bütün bunlardan açıkça görülebilir ki, komünizmin (devam eden gelişimi içinde Marksizmin) yalnızca sınıflarla ilgilendiğini, ve baskının diğer önemli boyutları ve bu baskıdan kurtulma mücadelesi ile ilgilenmezken basitçe şeyleri “sınıfa karşı sınıf” olarak ortaya koyduğunu iddia etmek, en kaba türden bir çarpıtmadır. Bir kez daha belirtmek gerekirse, Marksizm, Marx’ın zamanından günümüze gelişimi içinde, bir bütün olarak gerçekliğe ve özellikle insan ilişkilerinin her boyutunda her türlü sömürü ve baskıdan kurtulmayı hedefleyen dünyanın dönüşümüne dair en kapsamlı yaklaşım olmuştur ve bugün de öyledir.


Dipnotlar:

1)İlgili kaynaklar için bkz: Breakthroughs [Atılımlar]: Marx’ın Tarihsel Atılımı ve Yeni Komünizm ile Daha İleri Bir Atılım | Yeni Komünizm (yenikomunizm.com) ayrıca bkz: Yeni Komünizm | Yeni Komünizm (yenikomunizm.com)

2)Kaynak için bkz: Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa (Tasarı Önerisi) | Yeni Komünizm (yenikomunizm.com)

3)Bu ülkede  -dünya çapında komünizmi hedefleyen devrimci mücadelenin önemli bir parçası olarak- devrime stratejik yaklaşım Bob Avakian’ın 2018 yılındaki Neden Gerçek Bir Devrime İhtiyacımız Var ve Nasıl Gerçekten Devrim Yapabiliriz konuşması da dahil olmak üzere birçok çalışmasında ortaya konmuştur (video ve bu konuşmanın metni revcom.us adresinde mevcuttur) 

4)Kaynak için bkz: Breakthroughs [Atılımlar]: Marx’ın Tarihsel Atılımı ve Yeni Komünizm ile Daha İleri Bir Atılım | Yeni Komünizm (yenikomunizm.com)

5)Kaynak için bkz: Devrimci Komünist Parti ABD Merkez Komitesi’nin 6 Resmi Kararı | Yeni Komünizm (yenikomunizm.com)




Mariam Claren: “Nahid Taghavi Serbest Kalana Dek Yılmayacağım!”

İran’daki Siyasi Mahkumlara Özgürlük Uluslararası Acil Durum Kampanyası’ndan (IEC):

Annem Nahid Taghavi’nin tutuklanmasının birinci yılına ilişkin açıklama

“Annemin tutuklanmasının üzerinden bir yıl geçti. Benim için verimli bir yıldı, uyandığım bir yıl oldu. Aşırı adaletsizliğe karşı öfke ve tiranlara karşı nefret dolu bir yıl. Sonunda dünyayı Nahid’in gözünden gördüğüm bir yıl.

Annem geçen yılın yedi ayını soğuk hücre hapsinde 1.000 saatlik sorgulamalarla geçirdi. Cezaevinde koronavirüse yakalandı ve kendisine izin verilmedi. Bütün bunların tek bir nedeni vardı, onun düşünmesi ve araştırması.

Nahid halkla ilgileniyor. Kadınlarla, işçilerle ve emekçi insanlarla ilgileniyor. Çevre konusunda, baskıya ve Ortadoğu’daki bitmeyen savaşlara karşı endişe duyuyor. Kendisi her tür baskıya karşı biridir. İran rejimi, Nahid ve arkadaşlarını bunları evlerde, kafelerde ve parklarda tartıştıkları ve halkın yoksullaşmasını protesto ettikleri için hapse attı.

Geçtiğimiz 40 gün içinde yetkililer, annemin kötü fiziksel durumu nedeniyle izne çıkabileceğini bildirdiler. Ailemiz kefaletini iki gün içinde hazırladı, fakat izin verilmedi!!

Bildiğiniz gibi annem çifte vatandaş. Burada, annemin inançları nedeniyle tutuklandığını beyan ediyorum ve onun, Alman ve İran hükümetlerinin kendi çıkarları ve anlaşmaları için oynadığı kirli oyunun bir piyonu olmasına izin vermeyeceğim.”

Mariam Claren, 16 Ekim 2021


Almanya Dayanışma Eylemleri, Nahid Taghavi’nin Tutuklanmasının Birinci Yılı Üzerine Açıklamalar:

Almanya’da Nahid Taghavi’nin tutuklanmasının yıl dönümü olan 16 Ekim’de, önde gelen insan hakları örgütleri eylem çağrısında bulunan basın açıklamaları yayınladılar ve Mariam Claren ile yapılan röportajlar da dahil olmak üzere birçok haber kaynağı hikayeyi gündeme taşıdı.

İranlı siyasi mahkumlar için Af Örgütü dayanışma kampanyası, Berlin – 26 Ağustos 2021. Fotoğraf: © Uluslararası Af Örgütü/Jarek Godlewski

Uluslararası Af Örgütü Almanya:

AI Almanya önemli bir basın açıklaması yayınladı ve Alman hükümetini harekete geçmeye çağırdı. Uluslararası Af Örgütü’nün Almanya’daki Genel Sekreter Yardımcısı Julia Duchrow basın açıklamasında şunları söyledi:

Nahid Taghavi’nin bir yıldır Evin Hapishanesi’nde tutuklu kalması ve uyduruk gerekçelerle hüküm giymesi, İran’da hukukun üstünlüğünün olmadığının ve insan haklarının ciddi şekilde göz ardı edildiğinin açık bir kanıtıdır. Nahid Taghavi sadece ifade özgürlüğü hakkını kullanmıştır. İran’ın çifte vatandaşları siyasi amaçlarla pazarlık malzemeleri olarak kötüye kullanılan kalleşçe bir stratejinin parçası yapılıyorlar.”

STK IGFM (Uluslararası İnsan Hakları Derneği):

Uluslararası İnsan Hakları Derneği başkanı Martin Lessenthin bir basın açıklamasında şunları vurguladı:

“Alman dış politikasının bir yıl içinde Nahid Taghavi için adalet ve özgürlük sağlayamaması trajik. Özellikle sağlık sorunlarıyla ilgili olarak bir şeylerin yapılması gerekmektedir. Nahid Taghavi bir Noeli daha masum olmasına rağmen parmaklıklar ardında geçirmek zorunda kalmamalı.” Frankfurt merkezli insan hakları örgütü, Alman vatandaşının derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakılmasını talep ediyor.

Martin Lessenthin, bir Alman TV kanalının 17 Ekim sabah programında yayınlanan bir bölümünde Mariam Claren’e destek verdi.

Terre des Femmes:

Dünya çapında tanınmış Alman STK, Nahid Taghavi’ye odaklanarak İran’daki kadın siyasi mahkumların durumu hakkında Perşembe günü Farkındalık Günleri başlattı. Basın bültenlerinde şunlar belirtiliyor: “TERRE DES FEMMES, İran İslam Cumhuriyeti’nde siyasi tutsak olan Nahid Taghavi ve diğer tüm kadınların koşulsuz olarak serbest bırakılmasını talep ediyor.”

Online makaleleri buradan okuyabilirsiniz ve Mariam Claren ile Almanca olarak yaptıkları kapsamlı röportajı buradan izleyebilirsiniz.

Medyadan:

*BILD (Almanya’nın en büyük günlük gazetesi) Mariam ile kapsamlı bir röportaj yayınladı ve Uluslararası Af Örgütü Almanya’dan alıntı yaptı
*www.tagesschau.de (Alman Channel1 internet sitesi) haberi için tıklayınız.

Mariam Claren basında şunları söylemişti:

“Annemin tutuklanmasının üzerinden bir yıl geçti. Uyanıp annem Nahid Taghavi’nin gözünden dünyayı gördüğüm bir yıl. Annemin İran makamları tarafından tüm haklarından mahrum bırakıldığı 365 gün. Annem Nahid Taghavi özgür kalana dek yılmayacağım, o zamana kadar her zaman: #FREENAHID.”


https://freeiranspoliticalprisonersnow.org/updates
E-Mail:  FreeIransPoliticalPrisonersNOW@gmail.com
Twitter: @IranPrisonEmerg
FB @IranPrisonEmerg

Posta Adresi:
International Emergency Campaign to Free Iran’s Political Prisoners
c/o World Can’t Wait
305 W Broadway # 185
New York, NY  10013-5306

Kaynak için: Resources in Farsi | منابع فارسی (freeiranspoliticalprisonersnow.org)

[wd_hustle id=”15″ type=”embedded”/]




Dünya Yanarken ve Egemenler Glasgow’da Keman Çalarken İnsanlık İçin Tamamen Farklı Bir Gelecek İsteyenlere Çağrı

Bugün dünyada genç olmak demek, iyi bir geleceğin ya da belki herhangi bir geleceğin olmaması anlamına geliyor. Çok önemli bir açıdan, insanlığın ve gezegenin karşı karşıya olduğu varoluşsal krize bir bakın: İnsanları solunabilir kabul edilenin çok üzerindeki sıcaklıklara maruz bırakan ölümcül ısı dalgaları… devasa orman yangınları… kıyı bölgelerinde yaşayan yüz milyonlarca insanı etkileyen denizlerin yükselmesi, buzullar ve buzulların erimesi, aşırı hava olayları ve daha yaygın olarak kuraklık ve sel riskleri altındaki gezegenimiz bildiğimiz gibi yok ediliyor. Ezici bilimsel kanıtlar var: Bu iklim krizi uygarlık için gerçek ve büyüyen bir tehdit oluşturuyor.

İklim değişikliği ile başa çıkmak için bir SİSTEM değişikliğine ihtiyacımız var. Devrime ihtiyacımız var – Daha azına değil! Kapitalist-emperyalist sistemin fiilen yıkılması ve onun yerine kökten farklı, gerçekten sosyalist bir sistem getirilmesi gerekiyor. Çok az zaman var ve bu zaman boşa harcanmamalıdır. Dünyanın gözleri, resmi hükümet temsilcilerinin ve bu sistemin baskıcı yöneticilerinin yaklaşmakta olan iklim zirvesi Glasgow’a odaklandığı için, bu özellikle keskin bir durumu gündeme getiriyor. Ayrıca halkın kitlesel protestolarla eşlik etmesi ve karşı çıkması da muhtemeldir. Yedi milyar insan ve gezegen için varoluşsal bir krizle karşı karşıyayız.

Dünyanın bilim insanlarının fikir birliğini yansıtan son IPCC raporu (1), nesiller boyunca devam eden küresel sıcaklık artışına dair daha da korkunç tahminler ortaya koydu. Dünyadaki tüm ülkeler arasında, yalnızca Afrika’daki küçük ve yoksul bir ülke olan Gambiya 2015 Paris anlaşmalarına uyuyor ve taahhütleri yerine getirme yolunda ilerliyor. Bu yıl -2021- CO2 emisyonlarında kaydedilen tarihteki ikinci en büyük artış bekleniyor. Bu sistemin ve yöneticilerinin, sistemlerinin neden olduğu çevresel krize tepki olarak saçtıkları vaatleri ve tatlı sözleri için artık zaman doldu ve süreç daha da kötüleşmeye ve yoğunlaşmaya devam ediyor. Devrime ihtiyacımız var – Daha azına değil!

Bu devrim mümkündür ve çok uzak bir gelecekte de değildir. Şu anda yaşadığımız bu Nadir Zamanda (2) ve ABD gibi bir ülkede mümkündür. Bu sistem sıkıntı içindedir. Toplum parçalanıyor. Demokratlar ve faşist Cumhuriyetçiler bu sistemi ve ABD’nin egemenliğini ve yönetimini nasıl sürdürecekleri konusunda birbirleriyle savaşırken, yönetici kesimler ciddi bir şekilde bölünmüş durumdadır, bu toplumun örgütlenme biçiminde çözülemeyecek bir bölünmedir. Bütün bunlar, bu korkunç gerçeğin olumlu bir sonucu olan devrim potansiyelini ortaya koyuyor, ancak bu anı yakalamak ve bu potansiyeli gerçeğe dönüştürmek, yanılsamalardan ve sahte “çözümlerden” kurtulmak için halka ihtiyaç var, milyonlarca insana ihtiyaç var. ABD’de yapılacak gerçek bir devrim oyunun kurallarını değiştirecektir; küresel olarak niteliksel ve orantısız bir etkiye sahip olacaktır. ABD, kapitalist-emperyalist sistemin tedarik zincirinin en tepesinde yer almaktadır ve dünyanın en büyük ikinci sera gazı yayıcısıdır.

Bizlere insanlığı ve gezegeni kurtarma şansı vermek için gereken şey budur, daha azı değil. Bu gerekli ve mümkün olan yoldur. Bu küresel kriz hızlanırken “yerel harekete” DEĞİL, bu sistemin politikacılarına yapamayacakları şekilde davranmaları için yalvarmaya DEĞİL, büyük kapitalist güçlerin vaatlerde bulunduğu ve hiçbir niyetleri olmayan veya tutamayacakları hedefler koyduğu Glasgow gibi daha fazla uluslararası konferanstan bir şey beklemeye DEĞİL, umutsuzluğa kapılmaya ve sorumluluktan kaçmaya DEĞİL, kendimize odaklanmaya DEĞİL, gezegen yanarken, türler yok olurken ve ekosistemler çökerken, buzullar erirken ve okyanus seviyeleri yükselirken, aşırı hava olayları yoğunlaşırken ve daha sık hale gelirken  bunlara ihtiyacımız yok. Yüz milyonlarca insan “iklim mültecileri” olmak durumunda kalıyor ve en çok etkilenenler, özellikle de küresel Güney’den en çaresiz ve en yoksul olanlar… Bu kapitalizm-emperyalizm sisteminin işleyişinin bir sonucudur.

En gerçekçi olmayan şey -deliliğin tanımı- bu sorunun kaynağı ve nedeni olan sisteme güvenmek ve onun sınırları içinde çalışmaktır. Bu kapitalist-emperyalist sistem, insanlığın geliştirdiği kaynakları ve bilgiyi, daha fazla kar ve rekabet etmek için, sermaye biriktirme dürtüsüyle insanlığı ve gezegeni sömürmek için “genişle ya da öl” şeklinde sürüklenen kapitalistlerin ve onların ulus-devletlerinin ellerine bırakıyor. Politikacılar eğer kapitalizmin bu temel yasalarını çiğnemeye çalışırlarsa toplum işleyemez ve bu sistem altında küresel ısınmanın hızlanmasının nedeni de budur.

Devrim yoluyla ortaya çıkacak kökten farklı, gerçekten sosyalist bir sisteme ihtiyacımız var. Bunun planı, devrimci önder ve yeni komünizmin yazarı Bob Avakian tarafından kaleme alınan Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa‘da ortaya konmuştur. Bu somut vizyon, muazzam bir pozitif faktördür ve devrimden hemen sonra uygulayabileceğimiz ve beraberindeki Sosyalist Sürdürülebilir Kalkınmanın Bazı Temel İlkeleri ile birlikte çalışmaya başlayabileceğimiz bir şeydir. Bu yeni sistem ve devlet gücü ile üretim araçlarının mülkiyetini toplumsallaştıracağız, ekonomiyi ve toplumu bilinçli ve bilimsel bir planlama temelinde kökten yeniden düzenleyeceğiz ve tüm baskı, sömürü ve düşmanca toplumsal bölünmelerin ötesine geçerek, komünizme ulaşma dünya sürecinin bir parçası olarak, kapitalizm-emperyalizmin türlere ve ekosistemlere yönelik küresel yıkımını durdurmada çok önemli bir rol oynayarak kâr yerine insanların ve gezegenin ihtiyaçlarını ön planda tutacağız.

Eğer gelecek için can atıyorsanız ve gelecek nesiller için yalnızca yaşanabilir bir gezegen değil, insanlığın gerçekten yaşamak isteyeceği bir dünya görmek istiyorsanız, neden kendinizi bu krizin tek çözümü yani gerçek bir devrim hakkında öğrenmeye ve şimdi çalışmaya adamayasınız ki? Hemen devrimci komünistlere katılın, kendiniz gibi daha iyi bir gelecek isteyenlerle, sadece kendileri için değil, insanlık için ve içinde yaşayacağımız güzel bir yaşam ağı isteyenlerle birlikte çalışın. Bu devrim ve önderi Bob Avakian hakkında daha fazla bilgi edinin, bunu yayarken revcom.us sitesini ziyaret edin.

Bu sistem altında gezegenimiz için zaman azalıyor, ancak başımızı kaldırırsak potansiyel olarak parlak ve özgürleştirici bir gelecek bizleri bekliyor.

Bu devrime katılın ve cüret edin!


1)Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), iklim değişikliği ile ilgili bilimi değerlendiren Birleşmiş Milletler organıdır. Altıncı değerlendirme raporunu (AR6) 9 Ağustos’ta yayınladı. Revcom.us’taki bir okuyucudan gelen bir mektupta belirtildiği gibi, bu IPCC raporu, iklim değişikliğinin insanlığa ve gezegenin ekosistemlerine yönelik felaket tehlikeleri hakkında bilimsel olarak çok daha titiz ve endişe verici bir uyarıdır. . Daha fazlası için buraya gidin.

2)Kaynak için bkz: Bu Devrimin Mümkün Olduğu Nadir Bir Zamandır – Niçin Böyle ve Bu Nadir Fırsattan Nasıl Yararlanmak Gerek? | Yeni Komünizm (yenikomunizm.com)

“Devrim yapma nadir fırsatını yakalamak için, karşı karşıya olduğumuz durumun gerçekte olduğu haliyle kabul edilmesi gerekir: İnsanların başlarını kaldırması ve görüşlerini genişletmesi, hemen etraflarındakilerin ötesine bakmaları, yanılsamalardan ve sahte “çözümlerden” kurtulmaları, temel bir anlayış elde etmek için yeni komünizmin bilimsel yöntemini benimsemeleri, gerçekte neler olup bittiğine dair kavrayışlarını derinleştirmeye devam etmeleri, tüm bunlardaki en büyük risklerin neler olduğunu ve tüm bunların içinde radikal değişim için yalnızca çok olumsuz değil, aynı zamanda var olan çok olumlu olasılıkların neler olduğunu kavramaları gerekmektedir.”

Kaynak için: As the World Burns and Its Rulers Fiddle in Glasgow… A CALL TO THOSE WHO WANT A RADICALLY DIFFERENT FUTURE FOR HUMANITY | revcom.us




İlga Etmek – Gerçek Olan ve Yanıltıcı Olan

Editörün Notu: Devrimin önderi ve Yeni Komünizm‘in yazarı Bob Avakian’ın aşağıdaki makalesi 11 Ekim 2021 tarihinde yayınlanmıştır.

Kaynak için bkz: ABOLITION—REAL AND ILLUSORY | revcom.us


Bugün kendilerine “kölelik karşıtı” diyen insanlar var. Bugün dünyada kalan gerçek köleliğin kaldırılmasına ek olarak, kimileri için “ilga etmek” yalnızca bu ülkede yasaların ve kanunların uygulanmasının genelinde var olan ırk ayrımcılığının sona erdirilmesi anlamına gelmez, bununla bağlantılı olan kitlesel hapisler ancak bu dehşetleri gerektiren ve kurumsallaştıran bir toplumun sona ermesi anlamına gelir. Bu ilgacıların söylemedikleri şey -oysa nelerin tanınması gerektiği ve neye göre hareket edilmesi gerektiği kritik derecede önemlidir- yapılması gerekenin mevcut kapitalizm-emperyalizm sisteminin devrimci olarak yıkılmasını ve yerine komünizm nihai hedefini, yani diğer tüm baskı ve sömürü ilişkilerinin yanı sıra her biçimde ırksal baskıyı fiilen ortadan kaldıracak ve bunun ötesine geçecek bir toplum ve dünyaya yönelecek sosyalist bir sistemi gerektireceği gerçeğidir.

Revcom.us’te yer alan ilgili bir makale bu çok temel ve çok önemli gerçeği belirtiyor:

Kapitalistlerin toplum üzerindeki şiddetli hakimiyetini (burjuvazinin diktatörlüğünü) kırmadan ve tüm baskı ve sömürüyü ortadan kaldırmak için hareket edecek kökten farklı bir sosyalist yönetim biçimi (proletaryanın devrimci diktatörlüğünü) kurmadan kökten farklı ve özgürleştirici bir toplum yaratamazsınız. Ve ancak bu sosyalist sistem sayesinde tüm dünyadaki devrimci mücadelelere en güçlü desteği verebilirsiniz. (1)

Bu olmadan, sistematik ayrımcılığı, gaddarlığı ve polis tarafından düpedüz işlenen cinayetleri, milyonlarca insanın özellikle Siyahi ve Latino erkeğin (ve sayıları giderek artan kadının) kitlesel şekilde hapsedilmesini ve hapishanede maruz kaldıkları işkencelerin ne anlama geldiğini ortadan kaldırmanın hiçbir yolu yoktur. Açık konuşmak gerekirse: Niyetleri her ne olursa olsun, bu devrimin gerekliliğinden bahsetmeden “ilga etmekten” bahseden kişiler, komünist teoriye çok önemli katkıları olan 1917 Rus Devrimi’nin önderi Lenin’den alıntılamak gerekirse “aldanma ve kendini aldatmanın aptal kurbanlarıdırlar.”

Önceki bir makalede (“Polis ve Hapishaneler: Reformist İllüzyonlar ve Devrimci Çözüm”), bu sistem altında polisi ortadan kaldırmanın (veya “maaşlarını kesmenin”) ve cezaevlerini ortadan kaldırma fikrinin neden ciddi ve zararlı bir yanılsama olduğuna dair bilimsel bir analiz yapmıştım. (2) İşin aslı, kaleme almış olduğum Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa‘da belirtildiği üzere, bu Anayasanın kapsamlı bir vizyon ve somut bir plan sunacağı temelde farklı ve özgürleştirici toplumda bile, bu kurumlar -her ne kadar mevcut kapitalizm-emperyalizm sistemi altındaki kurumlardan (polis ve hapishanelerden) kökten farklı olacak ve kökten farklı amaçlara hizmet edecek olsa da- güvenlik güçlerine ve hapishanelere halen ihtiyaç olacaktır. (3)

Ve burada şu soru keskin bir şekilde kendini göstermektedir: Korkunç şeyler içeren ve bunları uygulayan bütün bu hapishaneleri ve polis sistemini gerçekten ortadan kaldırmak istiyorsanız, bu ölümcül adaletsizliği -sistematik, sistemli ve kurumsallaşmış beyaz üstünlüğünü- bütün bunları gerektiren mevcut sistemi eğer gerçekten ortadan kaldırmak istiyorsanuz, o halde bunu başka bir sistemle değiştirmek için niçin çaba göstermiyorsunuz?

Neden bu sistemi devirecek gerçek bir devrime hazırlanmak ve ardından Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa‘da belirtildiği gibi, her yerde tüm sömürü ve baskının ortadan kaldırılmasını amaçlayan çok daha iyi bir şeyi var edecek yeni komünizm önderliğindeki harekete aktif olarak katılmıyorsunuz?

Bu gerçekten hayatınızı adamaya değer bir ilgadır.


Dipnotlar:

1)Bu makalenin Türkçe çevrisi için bkz: Gelen Sorular ve Yanıtları: Devrime ve Bob Avakian’ın Bilimsel Önderliğine İhtiyaç Üzerine | Yeni Komünizm (yenikomunizm.com)

2)Bu makalenin Türkçe çevirisi için bkz: Polis ve Hapishaneler: Reformist İllüzyonlar ve Devrimci Çözüm | Yeni Komünizm (yenikomunizm.com)

3)Bilgi için bkz: Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa (Tasarı Önerisi) | Yeni Komünizm (yenikomunizm.com)




Biden’ın Adalet Departmanı Kararını Verdi: Jacob Blake’i 7 Kez Vuran Polis İçin Suçlama Yok!

23 Ağustos 2020’de, 29 yaşında bir siyahi olan Jacob Blake Jr. arabasına girerken Wisconsin-Kenosha polisi Rulen Sheskey tarafından sırtından 7 kez vurulmuştu. Arabanın içinde, polisin ahlaksızca babalarını vurduğunu izlemek durumunda kalan üç küçük çocuğu bulunuyordu. Saldırı Blake’i felç bıraktı. Bir yılın ardından 8 Ekim’de, Biden yönetiminin adalet departmanı, Sheskey’e karşı hiçbir federal suçlamanın yapılmayacağını açıkladı. Wisconsin eyalet savcıları, önce kovuşturmayı reddettiler ve polis orada bulunan diğer polislerin “kurallar” gereği görevlerini yaptıklarını söyledi.

Federal savcıların suçlama yapmamasının nedeni “memurun, aşırı güç kullandığını kanıtlamak için yeterli kanıt eksikliği” idi. Blake’nin babası Jacob Blake Sr., “Oğlum sırtından tam yedi kez vuruldu, sizce bu aşırı değil mi?” dedi.

Geçen yıl, polis Sheskey serbest bir şekilde ortalıklarda dolanırken, Jacob Blake Jr. hastane yatağında, hasarlı bir omurilik, omurga, mide, böbrek, karaciğer ve kolon ile hareket edemiyordu. Babası, “Oğlumu yedi kez vurdular, yedi kez, sanki önemli bir şey değilmiş gibi… Fakat hayır, benim oğlum önemlidir, o bir insandır ve önemlidir!” dedi.

NBA yıldızı Lebron James, Jacob Blake’in polis tarafından vurulma videosunu gördüğünde Twitter’da şunu paylaşmıştı: “Sizler polise niçin böyle dediğimizi mi merak ediyorsunuz? Birileri bana lütfen bunun ne sikim iş olduğunu söylesin???!!! Tam olarak bir başka siyahi hedefleniyor. Bu yaşananlar çok yanlış ve çok üzücü! Onun için çok üzgünün, ailesi ve halkı adına çok üzgünüm!! Bizler adalet istiyoruz!”

Kenosha polisleri tarafından vurulan Jacob Blake, ABC News “Günaydın Amerika” programında 14 Ocak’ta verdiği bir röportaj esnasında…

Jacob Blake’in vurulmasına yanıt olarak, Kenosha halkı, George Floyd’un polis tarafından öldürülmesinden sonra siyahi halka yönelik baskıları protesto eden milyonlarca insanın ayağa kalkmasının ardından doğru bir ayaklanma içinde başını kaldırdı. Ayaklanmalar, göz yaşartıcı gaz ve biber spreyleri kullanan Kenosha polisleri tarafından bastırılmaya çalışıldı. 24 saat içinde, 1000 kadar ulusal askeri muhafız gönderildi. Ertesi gün, faşist bir milis grubu olan “Patriots” “silahları alma” ve Kenosha’yı “kötü haydutlara” karşı savunma çağrısı yaptı. Sahnedeki polisler bu silahlı faşistleri memnuniyetle karşıladılar, onlara su verdiler ve kendilerini açıklamaları ile takdir ettiler. Takdir ettikleri kişilerden biri olan Kyle Rittenhouse, tüfeği ile sokaklara çıktı ve iki kişiyi -Joseph Rosenbaum ve Anthony Huber’ı- öldürdü. Gaige Grosskreutz’ı ise ciddi şekilde yaraladı.

Jacob Blake’i vuran pisliğin kovuşturmaya tabi tutulmaması kararı, George Floyd’u katleden Derek Chauvin’in mahkumiyetini düşünen herkes için soğuk ve sert bir derstir. Adalet departmanı, onu vuran polisin suçlanmayacağını açıklamadan önce, Jacob Blake, tekrar yürümeyi umduğunu söyledi “ama gerçekten hayatta kalacağımı hissetmiyorum çünkü tekrar başıma gelebilir. Bir şey değişene kadar hayatta kalamam.” dedi.

Jacob Blake’i serbest bırakmak isteyen pisliğin, bu baskıcı sistem ve silahlı uygulayıcıları tarafından siyahi halka karşı işlenen ve hiç bitmeyen suç listesinin bir parçasıdır. Sistemin zorbalıklarına karşı öfke ve bunlara karşı protesto haklıdır. Fakat buna bir son vermek için gerçek bir devrimi gerektirecektir, daha azını değil!


Editörün Notu: Aşağıdaki makale 11 Ekim 2021 tarihinde revcom.us web sitesinde yayınlanmıştır. Kaynak için bkz: Biden’s Justice Department Decides: No Charges for Pig Who Shot Jacob Blake 7 Times in the Back | revcom.us




Glasgow’a Geri Sayım – Varoluşsal Kriz Zamanında Farklı Bir Geleceğe Asılmak

Editörün Notu: Aşağıdaki makale 11 Ekim 2021 tarihinde revcom.us web sitesinde yayınlanmıştır.

Kaynak için bkz: Countdown to Glasgow—And Wrenching a Different Future at a Time of Existential Crisis | revcom.us


31 Ekim – 12 Kasım 2021 tarihleri arasında yani yaklaşık üç hafta içinde dünya hükümetlerinin temsilcileri 26. yıllık Taraflar Konferansı (COP26) için Glasgow-İskoçya’da küresel iklim görüşmeleri doğrultusunda resmi olarak bir araya gelecekler. Hayır; bu “temsilciler” şu anda kasvetli bir gelecekle karşı karşıya olan -ki eğer bir gelecekleri olacaksa- milyarlarca insanı temsil etmiyorlar! Kapitalizm-emperyalizmin çıkarlarını temsil eden bu kesimler, kitleler üzerinde egemenliklerini sürdürürken diğer baskıcılar ve sömürücülerle rekabet edip mücadele etmektedirler. Son büyük Taraflar Konferansı, bu hükümetlerin ilk kez sera gazı (küresel ısınmayı artıran gazlar) emisyonlarının azaltılması için gönüllü planlar geliştirmeyi kabul ettikleri 2015 yılında Paris’te gerçekleşmişti. Glasgow’daki konferans, Paris’ten bu yana en önemli konferans olarak selamlanıyor ve insanlığın, insanlık tarihinde benzeri görülmemiş, yoğunlaşan bir çevresel krizle karşı karşıya olduğu bir zamanda gündeme geliyor.

2015 Paris anlaşması büyük bir ilerleme olarak selamlanmıştı, ancak bunun acımasız bir yalan olduğu ortaya çıktı. Yıllar boyunca ve şimdiye kadar yapılan birçok çalışma, emisyonların yıldan yıla tehlikeli seviyelerde artmaya devam ettiğini ve kıta Afrikasının en küçük ülkesi olan Gambiya dışında hiçbir ülkenin şu anda iklim değişikliğinin geride kalacağı bir dünyaya katkıda bulunacak bir yolda olmadığını gösteriyor. Bunun da ötesinde, birçok hükümet Glasgow’dan sonra gerçekleştirecekleri planları sundular. Hükümetlerin önerdiği planlar ve vaatler eğer gerçekten yerine getirilmiş olsaydı bile, halen 2,7 derecelik ısınma durumu ile karşı karşıya kalacaktık, ki bu oran dünya çapında milyarlarca insanı etkileyen, gezegen ve insanlık için felaket niteliğindeki değişimlere neden olan hedefin neredeyse iki katıdır.

Kapitalizm-emperyalizm sistemi dünyayı harap etti, önemli ekosistemleri parçaladı, birçok türün neslinin tükenmesine neden oldu ve devasa miktarlarda karbon enjekte etmeye devam ediyor. Diğer sera gazlarını havaya karışarak atmosferin ve okyanusların sıcaklığını giderek yükseltiyor. Fırtınalar, kuraklıklar, aşırı sıcaklar ve soğuklar gezegeni sarsıyor ve bu sistemin insanın gezegendeki biyolojik varlığının temelini baltalayan gerçek bir tehlike durumu yaşanıyor. Acilen ihtiyaç duyulan şey, iklim değişikliği ile başa çıkmak için bir sistem değişikliğidir.

Dünyanın gözü Glasgow’a çevrilecek. Glasgow’da -ve tüm dünyada- duruma dikkat çekmek ve dünyanın içinde bulunduğu bu feci rotayı tersine çevirmek için büyük protestolar planlanıyor. Bu vahim ve acil durumda, insanların bu eylem çağrılarına katılması son derece önemlidir.

Daha da önemlisi, insanlar gerçek bilimsel realiti ile yüzleşmeli ve bunu ortaya koymalıdır: Bu sistem ve yöneticileri, gezegenin bekçileri olmaktan kesinlikle acizdir, tek yapabildikleri -ve yapacakları- şey yalnızca insanlığın biricik evini yok etmeye devam etmektir. Bu kapitalizm-emperyalizm sistemini alaşağı edecek ve kökten farklı bir ekonomik ve politik sisteme sahip gerçek bir sosyalist toplum kuracak gerçek bir devrime ihtiyacımız var! Bundan daha azı, insanlık ve gezegen için bir gelecek şansı sunamaz.

Gerçek bir sosyalist toplumu daha iyi anlamak için -ve bunun çevresel krizi nasıl ele alacağını öğrenmek için-  Bob Avakian (BA) tarafından yazılan Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa‘yı okuyabilirsiniz. Ayrıca Sosyalist Sürdürülebilir Kalkınmanın Bazı Temel İlkeleri‘ne bakabilirsiniz.

Tüm bunları ele alacağız, önümüzdeki birkaç hafta boyunca revcom.us’ta bizi izlemeye devam edin. İnsanlığın karşı karşıya olduğu bu varoluşsal zorluğa ve bununla başa çıkmak için gerçekten ne gerekeceğine odaklanan bir kaynak sayfası ile haber yayını başlatıyoruz!




İki Güçlü İran Filmi İran’daki Siyasi Muhaliflerin Karşılaştığı Baskıyı Ortaya Koyuyor

İran’daki Siyasi Mahkumlara Özgürlük Uluslararası Acil Durum Kampanyası’ndan (IEC):

İki güçlü İran filmi, İran’daki siyasi muhaliflerinin karşı karşıya kaldığı aşağılık teokratik baskıyı gözler önüne seriyor. Bu filmler aynı zamanda İran toplumunun birçok farklı kesiminden İran’ın faşist teokratik İslam Cumhuriyeti’ne karşı direnişin kahramanca seslerini farklı şekillerde gösteriyor.

There is No Evil 26-28 Ekim tarihlerinde Stanford Üniversitesi İran Çalışmaları Bölümü tarafından gösterilecek. 29 Ekim Cuma günü saat 10:00-11:00 arasında PDT’de ödüllü film yapımcısı Mohammad Rasoulof ile bir webinar gerçekleştirilecek. Bu etkinlik Mohammad Rasoulof ile canlı etkileşimde bulunmak açısından da nadir bir fırsat. Farsça orijinal başlık “Şeytan Yoktur” şeklinde. Tartışma Farsça olacak, ancak film İngilizce altyazılı olarak gösterilecek.

Rasoulof’un bu film ile Şubat 2020’de Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı ödülünü kazandığı, ancak ödülünü almak için İran’dan seyahat etmesine bile izin verilmediği düşünüldüğünde, bu webinar başlı başına bir meydan okuma ve cesaret eylemidir. Uluslararası Acil Durum Kampanyası, bu filmin ve yapımcının önemine ilişkin 9 Mayıs tarihli bir güncellemede şunları yazmıştı:

Yönetmen Mohammad Rasoulof, 2020 yılı röportajında önceki filmlerine dair otosansür uygulamasını eleştirmişti; “Sesimi yükseltmeye karar verdim” ve “… Artık zorbalığın kabulüne dayanan bir film yapmak istemiyorum.” “There is No Evil” İran’daki idam cezasını uygulamalarını ve emirlere uymayanları inceleyen bir film. Film gizlice çekildi ve İran’da yasaklandı. Resulof, rejimle tekrarlanan tutuklamalar ve çatışmalardan sonra Mart 2020’de tutuklandı. İran İslam Cumhuriyeti’ne karşı “propaganda yaymaktan” bir yıl hapis cezasına çarptırıldı ve iki yıl film yapmaktan men edildi.

The Secret Fatwa (Gizli Fetva) ise İran’daki 1988 Katliamı’nın anlatılmamış hikayesidir. Bu film, İran tarihinin az bilinen bir kesitine ilişkindir. Delnaz Abadi tarafından yönetilen ve üretilen ödüllü bir belgeseldir. Yine de İran tarihinin bu korkunç kesiti, İran’ın mevcut gerçekliğine ve bugün siyasi tutsaklarının üzerinde beliren tehditlerle bağlantılıdır: İran’ın yeni Cumhurbaşkanı Ebrahim Raisi, 1988 katliamını denetleyen “infaz komitesinin” bir üyesi olarak o dönem kilit bir rol oynamıştı. Film ücretsiz olarak buradan izlenebilir.

Filmin resmi web sitesinde şöyle yazıyor:

İran İslam Cumhuriyeti, 1988 yılında içlerinden bazılarının yedi yıla kadar uzatılmış cezalara çarptırılmış binlerce siyasi mahkumun bulunduğu cezaevlerini aniden kapatma kararı aldı. İzin verilen tek ziyaret 3 üyeli bir komiteydi: İslami bir yargıç, bir savcı ve bir istihbarat görevlisi. Komite, hemen hemen her siyasi tutukluyu inançları hakkında kısaca ve bireysel olarak sorguluyordu. Mahkumlara hayatlarının verecekleri cevaplara bağlı olduğunun söylenmemesi dışında, izlenen uygulama bir tür ortaçağ engizisyonundan başka bir şey değildi. Beş ay sonra, cezaevi yetkilileri mahkum ailelerini çağırdılar ve her birine birer paket verildi: “Tutuklunuz idam edildi.” Hiçbir açıklama yoktu, vasiyet yoktu, ceset yoktu, mezar yoktu…


Kaynak için bkz: Two powerful Iranian films expose repression faced by Iran’s political dissidents | revcom.us

[wd_hustle id=”15″ type=”embedded”/]




Afganistan, ABD Emperyalizmi ve Taliban Tarafından Harap Edildi!

Editörün Notu: Aşağıda çevirisini aktardığımız sunum The RNL Show yapımcısı Andy Zee’ye aittir.

Kaynak için bkz: Afghanistan Ravaged by US Imperialism and the Taliban | revcom.us


Andy Zee’nin Sunumu:

Çok mühim zamanlardan geçmekteyiz. Çarpıcı değişimlerin olduğu zamanlardan. Her haftanın, hatta her günün yeni, büyük acılar, ayaklanmalar ve yıkımlar getirdiği zamanlardan.

Gezegen ve üzerinde yaşayanlara, iklim değişikliği tarafından devasa yangınlar ve bir orada bir burada yıkıma yol açan fırtınalar ile meydan okunmakta.

Kolonicilik ve ABD emperyalizmi altında yıkıma uğratılan ve yüzyıllarca sömürülen Haiti, bir deprem sonucu yaratılan insani ve söylenmesi gerekiyor ki, emperyalist bir felaket ile karşı karşıya.

Covid, hızla artan sayıda hastanelik olan kişiler ve ölümler ile ABD’yi ezmekte. Bunun sebebi, ABD’de bunun, bilimsel olarak kanıtlanmış, insan kitlelerinin hayatlarını koruyacak ve kurtaracak protokollere (aşı ve maske) karşı şiddetli ve durmak bilmeyen mücadele ile bir faşist pandemisi -Cumhuriyetçi Faşist Parti ve onun kuduz tabanının bilime karşı çıkmayı kendi turnusol testleri ve imzaları haline getirdiği için- olduğu gerçeğidir.

Yakın zamanda haberlerin büyük çoğunluğunu, ABD’nin tıpkı Vietnam’da olduğu gibi Afganistan’da da halka büyük zarar veren ve herhangi bir şekilde haklı çıkarılamayacak bir savaşı gaddarca sürdürüp sonradan da yenildiği ve alay konusu olduğu ve bu durumda Kabil-Afganistan’dan kaçmaya çalışan halk kitlelerinin fotoğrafları oluşturdu. Zalim, kabus gibi, İslamcı köktendinci temellere dayalı gerici Taliban’ın rejiminin dönüşü, Afganistan’daki kadınların hayatlarına ve insanlığın vicdanına dadanmakta.

*****

İlk olarak, Afganistan’da olanlara dikkat etmeyenlere ve hatta edenlere de şunu söylemeliyiz: BU BÜYÜK BİR MESELE. ÇOK BÜYÜK BİR MESELE. Afganistan halkı üzerinde ve dünyanın her tarafında derinden etkileri olacağı açıktır, çünkü dünyanın en güçlü emperyalist ülkesinin yenilgiye uğratılmasının büyük sonuçları vardır. Bu yenilginin, teokratik, yüksek seviyede baskıcı ve gerici Taliban egemenliğini geri getirmesi de Ortadoğu’da, Güney Asya’da ve Afrika’da yayılarak İslami köktendinci hareketlere ilham olacak ve emperyalist mücadelelerini yoğunlaştıracaktır.

Bugün gelecek birkaç hafta boyunca gelişmekte olan bu durum üzerine yayınlarımızda dokunacağımız 4 nokta var. Bu noktalar: [1] Kısaca, ABD’nin bu ezici yenilgisi devrim olasılığı üzerine önemli sonuçlar doğurabilir, [2] ABD bir kurtarıcı ya da “iyiler” değildir, [3] Taliban Afganistan halkı ve özellikle kadınlar için bir kabus doğuracak gerici bir güçtür ve [4] Yeni komünizm tarafından ve yeni komünizmin hedeflerine ulaşmak amacıyla önderlik edilen bir devrim ile dünyanın çok daha iyi olabileceği bir yol vardır. Bu da, devrimci komünistlere (revcomlara) katılmanızı ve Bob Avakian’ın önderliğinde hareket etmenizi gerektirmektedir.

#1: ABD’nin Afganistan’da Yenilgisi ve ABD Toplumunun Tepesindeki Sert Mücadele: Devrim İçin Sonuçları

ABD’nin Afganistan’daki küçük düşürücü yenilgisi, kimin suçlu olduğu üzerine mücadele eden faşistler ve liberaller arasındaki keskin ayrım tarafından şekillendirilmiştir ve bunu şekillendirmeye de devam etmektedir. Bu durum, alışık olduğumuz eski zamanların suçlama kampanyaları ile aynı şey değildir. Aksine, egemen sınıfın iki kısmının ve halkın iki kısmının arasında gelecek hakkında artmakta olan mücadeledir. Cumhuriyetçi faşistler, ABD yönetimini açıkça terörist bir faşist diktatörlüğe radikalce dönüştürmeye kararlıdır, aynı zamanda Demokratlar ise ABD imparatorluğunu kurulduğu zamandan beri takip ettiği, bazı demokratik ve sivil hakların bulunduğu -ancak esasında hükmettikleri ve sömürdükleri üzerinde acımasız bir diktatörlük olan- burjuva demokratik formda tutmayı amaçlamaktadır.

ABD’NİN AFGANİSTAN’DAKİ YENİLGİSİ BU AYRIMI GÜÇLENDİRMEKTEN BAŞKA BİR SONUCA YOL AÇAMAZ.

ANLAŞILMASI ÖNEMLİ OLAN KONU, REVCOM TARAFINDAN YAYINLANAN ÖNEMLİ DOKÜMAN A Declaration, A Call To Get Organized Now For A Real Revolution [Gerçek Bir Devrim İçin Şimdi Organize Olma Çağrısı], ŞUNU SÖYLER:

BU AYRIMLAR, BU ÜLKENİN ŞU ANA KADAR BİR ARADA TUTULDUĞU YOLLAR İLE AŞILAMAZ VE BU DA GERÇEK BİR DEVRİM İÇİN NADİREN ORTAYA ÇIKAN BİR POTANSİYELİ AÇIĞA ÇIKARMAKTADIR.

Kısacası, ABD’nin Afganistan’daki mağlubiyeti gerçek bir devrimin kutbunu ve organize hareketini güçlendiren karışımın bir parçası olabilir ve devrimin yapılabileceği zamana bizi yaklaştırabilir. BU, ABD’NİN AFGANİSTAN’DAKİ YENİLGİSİNİ HOŞ KARŞILAMAMIZIN KİLİT SEBEPLERİNDEN BİRİDİR.

Devrim, insanlar neden devrime ihtiyacımız olduğu, gerçekte devrimin ne içerdiği ve ne için yapıldığı konularında bilimsel bir anlayışa sahip olurlarsa yapılabilir.

#2: ABD “İyiler” Değildir ve Yenilgilerini Hoş Karşılamalıyız

Bu anlayışın şekillenmesinde kilit bir nokta, ABD’nin dünyadaki iyiler olmadığının anlaşılmasıdır. Göklere çıkarılan ABD ordusunun kendi personelini ve son 20 yıl içerisinde gerçek bir değişiklik vaadi ile kandırdığı veya rüşvet verdiği ve şu anda ihanete uğramış olan Afganları tahliye edişini izlediğinizde medyanın ve alternatif medyanın büyük çoğunluğunun da bu tahliyenin daha iyi yapılabileceği yönündeki zırvalarına aldanmamalısınız.

Bu konuda Bob Avakian, Yeni Komünizm isimli kitabında 1917 Rus Devrimi’nin önderi büyük devrimci V.I.Lenin’den şu alıntıyı yapmıştır:

“İnsanlar tüm ahlaki, dini, politik, sosyal ifadelerin, beyanların ve vaatlerin ardında şu veya bu sınıfın çıkarlarını keşfetmeyi öğrenene kadar siyasette her zaman aldanmanın ve kendini aldatmanın aptal kurbanları olmuşlardır ve öyle de olacaklardır. Reform ve iyileştirme taraftarları, ne kadar barbar ve çürümüş görünse bile aslında her eski kurumun çeşitli yönetici sınıf güçleri tarafından sürdürüldüğünü anlayana kadar her zaman eski düzenin savunucuları tarafından kandırılacaktır.”

Afganistan’daki yenilgi gibi olayları ve aslında her politik ve sosyal fenomeni bilimsel bir metot ye yaklaşım ile incelememiz gerekmektedir: Daha derinde yatan gerçek nedir, neden ABD Afganistan’dadır? ABD’nin bir ülkeyi işgal etmesi kimin çıkarlarına hizmet etmektedir? ABD -mizojini ve patriyarkanın hükmündeki, cinsel istismarın, tecavüzün, ayrımcılığın her taraftan fışkırdığı ve kürtaj hakkının pamuk ipliğine bağlı olduğu ABD- gerçekten Afganistan’daki kadınları kurtarabilir mi? Sistematik biçimde sizlere yalan söylenmekte ve düşünüş biçimleriniz medya, politik süreç gibi egemen kurumlar ve aynı zamanda bu sistemin bu tarz düşünüş biçimleri üzerine işleyişi tarafından şekillendirilmekte. Ve bize söyledikleri yalanların arkasında yatan gerçeği fark edene kadar, ve bazen sertçe bu yalanlara inananlar ile mücadele edene kadar, sadece bu sistemin işlediği suçlara yardım ve yataklık etmekle kalmayıp aynı zamanda devrimin başlatılıp galip gelebileceği zamana ulaştığımızda gereken gücü de inşa edememiş olacağız.

Yerli çocuklar, Kabil’in kuzeydoğusundaki Konar eyaletindeki küçük bir çiftçi köyüne yaptıkları baskın sırasında bir ABD özel kuvvetleri üyesine bakıyorlar. ABD güçleri ve onların Afgan destekçileri, bu tür baskınlar veya gece yarısı ev aramalarıyla insanları terörize ettiler.

Yani, ABD medyası ve politikacıları neler söylüyor ve gerçek nedir?

ABD, 20 yıl önce Afganistan’ı “terörizmi” ortadan kaldırmak için, demokrasi götürmek ve kadınları kurtarmak için işgal ettiğini söyledi.

Ortadan kaldırmak için gittikleri terörizme ne oldu? El-Kaide 11 Eylül 2001’de (9-11) Dünya Ticaret Merkezi’ne ele geçirdikleri uçaklar ile çarptığında neredeyse 3000 insanın hayatını ellerinden aldılar. ABD bunun sonrasında kendi deyişleriyle “teröre karşı savaşı” başlattı ve kısa sürede Irak ve güneyindeki ve kuzeyindeki bölgelere yayılarak bir milyondan fazla insanın -ki büyük çoğunluğu sivil- ve sadece Afganistan’da en az 110.000 ve belki de 210.000 kişinin ölümüne sebep oldu. ABD tarafından sürdürülen şiddet afallatıcıdır. 2004 ile 2018 yılları arasında ABD, Afganistan’a 38.000’den fazla bomba yağdırdı. Mart 2020 tarihine kadar 12.000’den fazla drone saldırısında bulundu. Ülkenin yarısından fazlası besin güvensizliği ile karşı karşıya ve 5 yaşının altındaki çocukların yarısı ciddi derecede yetersiz beslenmiş durumda.

Ve doğrusu, bu sözde terörizme karşı savaşan ABD, 2. Dünya Savaşı’nın sonundan bu yana Kore, Vietnam, Guatemala, İran, Irak, Şili, El Salvador… (bu liste giderek uzamaktadır) gibi pek çok ülkede yürüttüğü savaşları, darbeleri ve vekalet savaşları ile neredeyse 10 milyon insanı öldürmüştür.

ABD’nin götürdüğü “demokrasiye” ne demeli? ABD çıkarlarına hizmet eden kuklaların demokrasisi, ABD tarafından desteklenen, bir oportünistler ve savaş lordları koalisyonundan oluşan ve ABD ordusu çekildiği anda çökmeye başlayan Afganistan ordusu. Bu, ABD tarafından verilen rüşvetler, Afgan insanları üzerinde etkilerinin artabileceği fırsatlar ve/veya eşit seviyede gerici Taliban güçleri ile rekabetleri ve davaları sebebiyle “kazanılan” yerel despotların çirkin bir topluluğu ile ittifak kurularak yaratılan bir toplum ve orduydu.

Kadınların kurtarılmasına ne demeli? Özellikle de başkent Kabil ve birkaç başka şehirleşmiş bölge içerisinde yaşayan Afgan kadın ve kız azınlıkların bazı çok temel hakları edinme fırsatı bulduğu doğrudur. Bu haklar şimdi neredeyse kesin olarak fanatik İslami köktendinciliğin barbarca egemenliği altında geri alınacaktır.

Ancak bütün bu süreç boyunca bu haklar hep yarım yamalak olmuştur. Bir önceki yıl, Revcom.us Afgan kızlarının üçte ikisinin hala okula gitmediğini ve %87’sinin okuma yazma bilmediğini rapor etmiştir. En az %70-80 ve pek çoğu da 16 yaşından önce evlenmeye zorlanmaktadır. Afganistan, en yüksek kadın ölümü yüzdelerinden birine sahiptir. Afgan kadınlarının neredeyse %90’ı aile içi şiddete uğramaktadır. Amnesty International, Afganistan’ı dünyada kadın olmak için en kötü yerlerden biri olarak adlandırmaktadır.

ABD öncülüğündeki “kadınların kurtarılması” hareketi Afganistan içindeki baskıcı patriyarkal ilişkilerin köklerine saldıramadı ve saldıramazdı ve saldırmak amacını da gütmüyordu. Kadınların durumunda temel bir değişiklik sadece en başından beri cinsiyete dayalı baskının hedeflendiği ve ekonomik, sosyal, politik ve ideolojik köklerinin söküldüğü devam eden bir komünist devrim ile mümkün olabilir.

ABD İşgalinin Gerçek Sebepleri

ABD’nin Afganistan’ı işgal etmesinin GERÇEK SEBEBİ Revcom.us tarafından bu hafta yazıldığı üzere:

Bu görev “demokrasiyi yayma” ve “kadınları kurtarma” gibi ballandırılmış vaatlerle sunulsa da esasında iki şey içindir:

İlk olarak, dünyadaki tüm diğer güçlere mafya tarzında eğer ABD’ye saldırmaya cüret ederlerse ve hatta sadece kendi topraklarından ABD’ye bir saldırının yapılmasına müsaade ederlerse bile 100 kat daha kötü bir intikamla yok edilecekleri mesajını vermek, ve

İkincisi, ABD gücünü Ortadoğu’da ve Merkez Asya’da ve bunun ötesinde tüm dünyada radikalce ve şiddet kullanarak arttırmayı denemektir. Bu güç, dünya çapında bir sömürü, korkunç baskı ve doğanın yıkıcı yağmasını savunmak için var olan bir güçtür.

Donald Rumsfeld, o zamanki Savunma Bakanı 9-11 sonrasında açıkça şunları söyledi: “Sağlam gidin. Her şeyi süpürün. Alakalı ve alakasız.”

ABD hiçbir zaman “iyiler” olmadı ve asla olmayacak.

Günümüzde dünyadaki bir numaralı baskıcının yenilmesi çok iyi bir şeydir. Yenilen şey “demokrasi” değildir. Yenilen şey, ABD’nin kapitalist-emperyalist egemen sınıfının dünya üzerindeki hükmünü genişletme ve derinleştirme uğruna acımasız ve hırslı denemesidir. Bu yüzden bizler bu yenilgiyi hoş karşılıyoruz ve sizler de, ve bütün baskı altındaki halklar da -bu kapitalist-emperyalist ABD imparatorluğundan kurtulmayı isteyen herkes de, bu yenilgiyi hoş karşılamalıdır.

#3 Gerici Taliban Halklar ve Özellikle de Kadınlar İçin Gerici Bir Dehşettir, Sadece Baskı ve Dehşet Getirebilir – Herhangi Bir Kurtuluşu DEĞİL!

Ancak arkasından gelene bir bakın. Taliban. Ve gerçek şu ki Taliban egemenliği bir dehşet OLACAKTIR. Taliban moderasyonu sözlerine ve ABD’nin liberal medyasının “internet varken 9. ya da 14. yüzyıla geri dönemezler” şeklindeki zırvalarına kanmayın. Bunu yapabilirler. İslami köktendinci teokratik yönetim korkunç bir kabustur ve özellikle kadınlar bundan ciddi zarar görecektir. Daha şimdiden bir röportajda Taliban’ın bir kadın muhabiri ve sözcüsü, kadınların yüzlerini tamamen burka ile kapatmak zorunda olacaklarını belirtti.

1996 ile 2001 yılları arasında Taliban egemenliği altında kadınlar burka giymek zorunda tutuldu, 8 yaşından sonra okula gitmeleri yasaklandı, pek çok işten alıkonuldu ve erkek nezaretinde olmadan evlerini bile terk etmelerine izin verilmedi. Cinsiyet ayrımcılığı toplumun her kısmında sürdü ve en küçük hatalardan dahi “suçlu” bulunan kadınlar ulu orta kırbaçlandı ve hatta öldürüldü. Taliban’ın insanlık suçları -zina gibi “suçlar” için stadyumlarda kadınların taşlanması gibi- dünyanın her tarafından insanları dehşete düşürdü. Taliban diğer dinlere mensup insanları ve hatta diğer İslam mezheplerini dahi hedef aldı.

Ve hayır, düşmanımın düşmanı dostum değildir! Ve yine hayır, gerici bir hareketin ABD emperyalizmini yenilgiye uğratması onu pozitif anti-emperyalist bir güç haline getirmez! Gerçeğe bakarsak, Taliban, tıpkı İran İslam Cumhuriyeti gibi, emperyalizm ile ilişkiler kurmak ve bundan gelir elde etmek ve 21. yüzyıl kapitalist temelinde 9. yüzyılın baskıcı toplum sistemini yerleştirmek isteyecektir. İslami köktendincilik bazı öfkeli ve arayış içinde olan kişileri kendine çeken hatalı bir yoldur, ancak dünyayı olduğu şekilde tutmak için önemlidir.

Taliban, herhangi bir şekilde Afganistan’ın emperyalist baskıdan kurtarılması için savaşmamaktadır. Taliban, emperyalist sistem içerisinde kendi miadı dolmuş yaşam biçimlerine bir yer edinmek isteyen gerici feodal toprak ağalarının ve partiyarkların çıkarlarını ve isteklerini temsil etmektedir.

Bob Avakian bu dinamiği şu şekilde ele almıştır:

“Buradaki çekişmede bir yanda Cihad diğer yanda McDünya/McHaçlıSeferi’ni görürüz, bunlar insanlığın sömürgeleştirilen ve ezilen ve tarihsel olarak miadı dolmuş katmanlarına karşı, emperyalist sistemin tarihsel olarak miadı dolmuş egemen sınıfı şeklinde bulunurlar. Bu iki gerici kutup birbirlerine karşı olsalar da aslında birbirlerini güçlendirirler. Eğer bu “miadı dolmuşlardan” birinin yanında yer alırsanız, en sonunda ikisini de güçlendirirsiniz.”

“Her ne kadar bu çok önemli bir formülasyon olsa ve dünyanın şu evresinde süreçleri yöneten dinamikleri anlamak açısından kritik önemde olsa da, aynı zamanda bu “tarihsel olarak miadı dolmuşlardan” hangisinin daha büyük zarar verdiği ve insanlığa karşı daha büyük tehdit oluşturduğu konusunda açık olmamız gerekiyor: Bu da, tarihsel olarak miadı dolmuşlardan emperyalist sistemin egemen katmanıdır, ve özellikle de ABD emperyalistleridir.” – BAsics 1:28

Bir düşünün: Birbiri ile mücadele ederken dahi birbirini destekleyen 2 miadı dolmuş egemen sınıf. İnsanları korkunç bir “ya biri ya da öteki” gibi görünen bir durum içerisine hapsetmekteler.

#4 Başka Bir Yolu Öne Sürmek: İnsanlığın Devrime ve Yeni Komünizme İhtiyacı Var, Bu da Sizi Gerektiriyor

Ancak sadece bu ikisinden birini seçmek zorunda değiliz. Kurtarıcı bir alternatif, Bob Avakian tarafından öne sürülen yeni komünizm, insanlığın tamamını kurtarmak için bir yol haritası çiziyor. Kadınların açıkça köleleştirildiği ve şiddet gördüğü İslami köktendinci cihatçılık ile sadece bir azınlık için içi boş bir “kurtuluş” sözü veren emperyalist imparatorluk arasında seçim yapmaya gerek yok.

6 milyar kişinin sürekli olarak baskı ve ölüm tehdidi karşısında acı çektiği ve köleleştirildiği, çoğu zaman güvenlik ya da yiyecek bulabilme uğruna denizleri ve çölleri aşmak zorunda kaldığı, ve bunların sadece emperyalist ülkelerde yaşayan görece az sayıda insanın, ABD içerisinde dahi halkların zar zor yaşadığı ve sürekli olarak hayat enerjisini emici, ruhu ezici baskı ve sömürü içinde kaldığı bir dönemde imtiyazlı bir hayat yaşaması için sürdürüldüğü bir dünya ile barışık kalmanıza gerek yok. Bu dünya, Afganistan ve Irak’ta ve isimlendirilemeyecek kadar çok sayıda başka yerde bu sistemin katliamcı bir askeri güç tarafından korunduğu bir dünya. Bu dünya, bu sistemin emperyalist canavarlığının çevreyi yok ettiği ve dünyayı yaşanmaz hale getireceği -hatta belki de bu yüzyıl içinde- bir dünya!

Başka bir yol VAR. Burada devrim yaparak ve sadece bu ülkede değil, dünyanın her yerinde yeni komünizmi yayarak bu yolu gerçekleştirmek için yapabileceğimiz her şeyi yapmamız gerekiyor. Ve bu harekete katılmanız, bu konuda bilgi edinmeniz, ve devrimi desteklemeniz, devrimin yayılmasının bir parçası olmanız ve devrime katılmanız gerekiyor. Bu gerçek bir umuttur -bilimsel temelde bir umur- ancak eğer SİZ katılmazsanız sadece umut ve imkan olarak kalacak, gerçek olamayacaktır ve dehşet bedenleri ve ruhları ezecek, boğacak ve parçalayacak ve bizzat varlığımızı tehlikeye atacaktır.

Bob Avakian’ın eserlerini okuyun. The Constitution for a New Socialist Republic in North America [Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa], bir gün halkların bütün baskı ve sömürü şekillerini ortadan kaldırma yolunda, dünyanın her tarafında insanlığı kurtarma hedefi doğrultusunda yaratıcılıklarını ortaya çıkaracakları yeni bir toplum için gereken vizyonu ve planı sunmaktadır.

ABD’nin Afganistan’a yaptıklarının dehşetine öfke ile baktıkça, Taliban rejimine doğru biçimde karşı çıktıkça, ve dünyanın en büyük baskı aygıtı olan ABD emperyalizminin bu yenilgisinin radikal derecede farklı ve çok daha iyi bir dünya uğruna devrimi daha da mümkün kıldığının farkına vardıkça, şunun da farkına varmak gerekir: Bütün bunlardan pozitif bir sonuç çıkması için sizlerin bilimsel temelde inşa edilmiş yeni komünizmi incelemeniz ve bu temelde insanlığa uyumlu bir geleceği getirecek gerçek bir devrim için sürdürülen harekete katılmanız gerekmektedir.




Dünya Neden Böylesine Berbat Durumda ve Bunu Radikal Olarak Değiştirmek İçin Ne Yapılabilir? – Temel Bir Bilimsel Anlayış

Editörün Notu: Bob Avakian’ın aşağıdaki makalesi 4 Ekim 2021 tarihinde yayınlanmıştır. Çevirisini okurlarımızın dikkatine sunarız.

Kaynak için: Why The World Is So Messed Up, And What Can Be Done to Radically Change This— A Basic Scientific Understanding | revcom.us


Günümüz dünyasında toplumu kökten değiştirmek için iktidarı ele geçirmelisiniz. Mevcut devlet iktidarını devirmeli ve yeni bir devlet iktidarı kurmalısınız.

“Metalar, Kapitalizm ve Bu Sistemin Korkunç Sonuçları: Basit Bir Açıklama”  makalesinde kapitalist sistemin temelinde ve özünde tarihsel olarak gelişen temel çelişkileri ve komünist devrimin nasıl geliştiğini -ve yalnızca komünist devrimin- halk kitlelerinin ve nihayetinde bir bütün olarak insanlığın çıkarına olan bu çelişkilere bir çözüm getirebileceğini incelemiştim.

Başka bir makalede, yalnızca kapitalist toplumun değil, daha genel olarak insan toplumunun doğası ve dinamikleri ve toplumun kökten dönüşümünün temeli hakkındaki bu çok önemli anlayıştan bahsettim: (1)

İnsanlar sistemler halinde örgütlenmiş toplumlarda yaşarlar. Bunlar, insanların temel ihtiyaçlarını karşılamak ve gelecek nesilleri sağlamak için birbirleriyle ve doğanın geri kalanıyla etkileşim biçimlerine dayanan sistemlerdir. Bu sistemlerin, herhangi bir bireyin veya insan grubunun hatta bu sistemlerde egemen konumu işgal edenlerin iradesinden bağımsız belirli temel ilişkileri ve işleyiş biçimleri vardır. (2)

“Yeni Komünizm” ve “Atılımlar [Breakthroughs]” kitapları da dahil olmak üzere diğer eserlerde şu temel nokta vurgulanmaktadır: Üretim biçimi çerçeveyi -şartları ve sınırları- belirler, olup bitenler ve mümkün olanlar bu üretim tarzına dayanan toplumun içindedir. “Üretim biçimi” demek, “ekonomik sistem” veya toplumun ekonomik temeli demenin başka bir yoludur. Bu, insanların temel ihtiyaçlarını karşılamak ve gelecek nesilleri sağlamak için birbirleriyle ve doğanın geri kalanıyla etkileşimde bulunmak üzere örgütlenmelerinin temel yoludur. (3)

Binlerce yıl önce insanlar arasında erken komünal toplumların dağılmasından bu yana, ekonomik sistemler çoğunluğun azınlığın sömürmesine dayanmaktadır: Ana üretim araçlarına (topraklara, fabrikalara, diğer üretim tesislerine, makinelere ve diğer teknolojilere) sahip olan ve onları kontrol eden bu “azınlığın”, başkalarını kendileri için zenginlik yaratmak üzere çalışmaya zorlayacak bir konumda olduğu bir durumdur bu. Eğer bu “ötekiler” bunu yapmazlarsa hayatta kalamazlar. Örneğin yalnızca bariz kölelik sisteminde değil, aynı zamanda büyük toprak sahiplerinin serf kitlelerini sömürdüğü feodalizm sisteminde de durum böyledir. Çok az toprağa sahip olan veya hiç toprak sahibi olmayan, temelde bu toprak sahiplerinin saygı duymak zorunda oldukları hiçbir hakka sahip olmayan köylülerdir bu kesimler. Bu durum sadece -Avrupa, Japonya ve Çin de dahil-  dünyanın büyük bir kısmında değil, aynı zamanda daha yakın zamanlara kadar ABD’nin güneyindeki “ortakçılık” sistemiyle, Siyahi halk kitlelerinin ve bazı yoksul beyazların, 1861-65 İç Savaşı ile köleliğin (çoğunlukla) kaldırılmasından yaklaşık 100 yıl sonra plantasyon sahipleri tarafından vahşice sömürüldükleri yer için de geçerlidir.

Bugün dünyada egemen olan sömürü sistemi, kapitalizm-emperyalizme dönüşmüş kapitalizmdir. Yalnızca bu ülkedeki on milyonlarca ücretli işçiyi sömürmekle kalmayıp özellikle Üçüncü Dünya’da (Latin Amerika, Afrika, Orta Doğu ve Asya’da) geniş bir atölye, maden ve çiftlik ağında 150 milyondan fazla çocuk da dahil, dünya çapında yüz milyonlarca insanı çok daha acımasız bir şekilde sömüren bir sistemdir.

Ancak burada anlaşılması gereken çok önemli bir şey var: Ekonomik sistemler (veya üretim biçimleri) çeşitli güçlü insanların bir şekilde icat edip ardından güçsüz halk yığınlarına dayattığı türden bir şey değildir. Ekonomik sistemin doğası temel olarak üretim ilişkileri tarafından belirlenir. İnsanların var olan üretim güçlerini kullanmak üzere örgütlenme biçiminden (üretici güçler, bilgi ve yetenekleriyle birlikte, üretim araçlarından) oluşur. Ve bir kez daha üretim biçimi toplumun genelinde olup bitenler için temeli oluşturur, şartları ve sınırları belirler.

Bu Temel İlişkilerin ve Dinamiklerin Bir Örneği: Siyahi Halk Neden Halen Şiddetle Baskı Altında?

İşte bu ülkedeki oldukça yakın tarihten, bu temel noktayı gösteren bir örnek.

ABD’de özellikle Güney’de İç Savaş’tan sonraki ortakçılık sistemi, halkın özellikle (sadece değil) Siyahiler tarafından yoğun el emeğine dayanıyordu. Bu insanlar çok az toprak sahibi olan ya da hiç olmayan kişilerdi, ayrıca üretilen ve satılan mahsulleri kontrol eden ve bunlardan kâr elde eden büyük toprak sahiplerine borçlandırılmışlardı. Tarım işlerinin çoğu atlar ve katırlar tarafından yapıldığından ve mahsul hasat işlemleri çoğunlukla elle yapıldığından, günümüz teknolojisine kıyasla teknoloji oldukça ilkel seviyedeydi. Ancak sonra, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra (1945’te sona ermiştir), çok sayıda ortakçıyı yerinden etmeye başlayan traktörler ve toplama makineleri gibi yeni teknolojiler geliştirildi. Ürünleri için daha büyük bir pazar yaratılmasıyla ve artan rekabet ortamında, sadece bu ülke içinde değil, aynı zamanda uluslararası olarak da gerekliydi ve bu büyük toprak sahiplerinin ortakçıların yerine bu makineleri kullanmaları daha verimli ve kârlıydı.

Bu durum, özellikle kırsal Güney’deki korkunç baskı koşullarından kaçma çabasıyla birlikte, Siyahi halk kitlelerini Güney’deki şehirlere iten önemli bir faktördü. Fakat aynı zamanda Kuzey ve Batı’nın kentsel bölgelerine milyonlarca kitlesel bir göç anlamına geliyordu. Bu yeni koşullar altında Siyahi halk kitleleri kendilerini hangi durumda buldular? Sadece Güney’de değil, ülke genelinde, diğer beyaz üstünlükçü haydutlarla birlikte polis tarafından yürütülen, devam eden terörle desteklenen sistematik ırkçılığa ve ayrımcılığa maruz kaldılar. Bütün bunlar, bu yeni koşullarda güçlü bir şekilde patlak veren sivil haklar ve Siyahilerin kurtuluş hareketleri için büyük bir itici güçtü. Ancak halk kitlelerinin büyük mücadelesi ve fedakarlığıyla önemli değişiklikler meydana gelmesine rağmen, bütün bunlar Siyahi halk kitlelerinin üzerindeki baskı ve sömürü temel durumunu ortadan kaldırmadı.

Peki niçin? Çünkü bu mücadele topluma bir bütün olarak hakim olan sistemin yani kapitalizm-emperyalizm sisteminin içinde gerçekleşti, ve onun devrilmesini sağlamadı. Siyahi halk kitleleri artık yeni koşullarda yaşıyor olsalar da, istedikleri yaşam biçimini seçmekte özgür olan “boş bir sayfa” ile baştan başlamıyorlardı. Yaşamak ve ailelerini geçindirmek için, kapitalistlerin sahip oldukları büyük fabrikalarda ve diğer işyerlerinde iş aramaya ve kapitalist bir toplumda yaşamaya zorlandılar. Bu ülkede başlangıcından itibaren ve tüm bir tarihi boyunca, beyaz üstünlüğü temellere yerleşmiş ve ülkenin tüm egemen ilişkilerine ve kurumlarına işlenmiştir.

Artık Tüm Ezilen Halkları, Tüm İnsanlığı Özgürleştirmenin Bir Temeli Var

Bu durum, insanların içinde yaşadıkları toplumları karakterize eden sistemler konusunda bir başka önemli noktaya bizi getiriyor. Bu sistemler tarihsel olarak gelişmiştir. Dolayısıyla bu durum, insan toplumundaki değişikliklerin, o toplumda zaten var olanı dönüştüreceği, herhangi bir zamanda geliştirilmiş olan üretici güçlerin temeline dayanacağı ve ancak bu temele dayanabileceği anlamına gelir.

Devrimci değişiklikler -bir sistemden diğerine radikal bir sıçrama- ancak var olanı dönüştürme temelinde ilerleyebilir. Bu süreç toplumun nasıl “olması gerektiği” hakkında mevcut gerçeklikte hiçbir temeli olmayan çeşitli fikirler veya kavramlar üreterek yapılamaz.

Anlaşılması çok önemli olan nokta, bu gezegendeki milyarlarca insanın, sadece maddi olarak değil, sosyal, entelektüel ve kültürel olarak da sürekli zenginleşen insana yaraşır ve insana yakışır bir yaşam için gerekli araçlara sahip olmasını sağlayacak temelin artık mevcut olmasıdır. Fakat aynı zamanda, insan toplumunun bu kapitalizm-emperyalizm sisteminin egemenliği altında gelişme şekli, son derece “dengesiz” bir dünyaya yol açmıştır. Dünyada milyarlarca insan korkunç baskı ve sefalet koşullarında yaşarken, Üçüncü Dünya’da her yıl milyonlarca çocuk açlıktan ve önlenebilir hastalıklardan ölüyor:

Ve bütün bunlar; bu ülkedeki halkın nispeten küçük bir bölümünün ve bir bütün olarak da insanlığın çok küçük bir bölümünün kendi inisiyatiflerini ve yaratıcılıklarını geliştirme ve uygulama koşullarına, bunun “özgürlüğüne” sahip olduğu temeldir – bütün bunlar, bu sistem altında, bir bütün olarak dünyadaki halk kitleleri için “dengesiz”, son derece eşitsiz ve son derece baskıcı koşulları güçlendirmektedir.

Ve yine bütün bunlar tam olarak ve son derece gereksizdir. (4)

Bütün bunların ötesine geçmek için maddi temeli fiilen sağlayan şey kapitalist-emperyalist sistem altında geliştirilen üretici güçlerdir. Fakat aynı zamanda, bunu gerçeğe dönüştürmenin önündeki doğrudan engel, sömürücü üretim ilişkilerine dayalı üretim tarzıyla dünyanın her yerindeki halk kitleleri ve genel olarak insanlık üzerinde bir zincir olan bu sistemdir.

Bu bizi kapitalizmin temel çelişkisine getiriyor, yani toplumsallaştırılmış üretim ile özel mülk edinme arasındaki çelişkiye. Bu sistem altında, şeyler ezici bir çoğunlukla organize seri üretim araçlarıyla, bunu mümkün kılan makineler ve diğer teknolojilerle üretilir. Bu süreç, farklı üretim yerlerinde (fabrikalar vb.) birlikte çalışan çok sayıda insan ve nihayetinde milyonlarca insan tarafından gerçekleştirilir ve ancak bu şekilde gerçekleştirilebilir. Yani birbirine bağlı üretim ve ulaşım zincirleri (“tedarik zincirleri”) halinde örgütlenmiş milyarlarca insan sayesinde. Toplumun işleyişinin ve insanların hayatta kalması ve üremesi için temel oluşturan şey budur. Fakat tüm bunlar ve bunların ürünleri birkaç kapitalist-emperyalist ülke (ABD, Almanya, Japonya, Rusya ve Çin gibi) en güçlü ve baskın olan rakip kapitalistler tarafından kontrol edilmektedir.

Bu temel çelişki -toplumsallaştırılmış üretim ile üretilen şeylerin özel mülkiyeti arasındaki çelişki- yalnızca az sayıda ülkede, insanlığın küçük bir azınlığının elindeki zenginliğe değil, bunu yaratma araçlarının (üretim araçlarının) yoğunlaşmasına tekabül eder. Bu durum insanın özgürleşmesinin önündeki temel engel ve esaret zinciri görevi görür ve şu anda bu sistemin egemenliği altında zincirlenen muazzam insan potansiyelini boğar. İnsanlığın planlı ve birlikte dünyanın koruyucuları olarak hareket etmesini engelleyen ve her şeyi artan bir hızla çevresel ve ekolojik felakete doğru yönlendiren şey de budur.

Öte yandan, üretim araçlarının mülkiyetini toplumsallaştırarak -onları toplumun ortak malı yapmak için hareket ederek- bu temel çelişkiyi çözmenin temeli komünist bir devrimdir. Ayrıca bu temelde ekonomik kalkınmayı planlı ve sürdürülebilir bir şekilde gerçekleştirerek, bir bütün olarak üretim ilişkilerinde ve bunlara karşılık gelen toplumsal ilişkilerde (örneğin toplumsal cinsiyet ilişkilerinde ve “ırk temelli” ilişkilerde) ve siyasetin, kültürün ve ideolojinin üst yapısında devrim yapmak demektir. (“Üst yapı” bir temel üzerine inşa edilen bir şeydir; örneğin bir evin duvarları ve çatısı, evin temeli üzerine inşa edilmiş bir “üst yapı” oluşturur).

Toplumu Temelden Değiştirmek İçin İktidarı Ele Geçirmelisiniz!

Burada komünizmin bilimsel yönteminin uygulanmasıyla gün ışığına çıkarılan çok önemli bir başka kavrayışa geliyoruz: Ekonomik temel (üretim biçimi) insan toplumunun temelidir; bu temel üzerinde, bu ekonomik temeli yansıtan ve sürdürmeye hizmet eden bir siyaset, kültür ve düşünme biçimleri (ideoloji) üst yapısı olacaktır. (Atılımlar, Kuşlar Timsah Doğuramaz Ama İnsanlık Ufkunun Ötesine Geçebilir, Devrim Yapmak ve İnsanlığı Kurtarmak gibi diğer çalışmalarda bundan bahsettim, işleyen herhangi bir toplumun üst yapısının neden o toplumun ekonomik tabanına tekabül edeceğini ve buna karşılık gelmesi gerektiğini ve bu temele hizmet etmesi gerektiğini gösteren örnekler buralarda verilmiştir.) (5)

Mevcut ekonomik temeli (üretim biçimini) ve buna tekabül eden toplumsal ilişkileri sürdüren ve uygulayan alan üst yapıdır. Bu nedenle, toplumun tamamının nasıl işleyebileceği ve işlemesi gerektiğine ilişkin şartları ve sınırları belirleyen her ne kadar toplumun ekonomik temeli olsa da, özellikle siyasal iktidarın egemenliği, toplumun yönünün ve özellikle toplumu kökten dönüştürme potansiyelinin belirlendiği ve çözüldüğü yer üstyapı alanındadır.

En temel terimleriyle, siyasi iktidarın egemenliği, silahlı kuvvet ve şiddet tekeli (özellikle kurumsallaşmış silahlı kuvvet ve “meşru” ilan edilen şiddet tekeli) aracılığıyla ifade edilir. Bunu basit ve açık terimlerle görmek için, insanlar adaletsizliğe ve zulme son vermek için harekete geçtiğinde bu sistemde neler olduğunu bir düşünün: Baskı ile karşılaşırlar. Bu sistemin üst yapısındaki şiddet, özellikle polis ve silahlı kuvvetler, mahkemeler ve hapishaneler mevcut sistemi dayatan devlet gücünü yoğunlaştırırlar. (6)

Toplumu dönüştürmek, bu sistemin içine inşa edilen ve üretim biçimine dayanan adaletsizliğe, baskıya ve sömürüye son vermek için, devlet iktidarı sisteminin, toplum üzerindeki şiddetli egemenliğinin (kapitalist-emperyalist sınıfın diktatörlüğünün) belini kırmak ve yeni bir iktidar sistemi kurmak gereklidir. Ekonomik temeli ve buna tekabül eden toplumsal ilişkileri ve bir bütün olarak siyasi ve ideolojik üstyapıyı tüm sömürü ve baskı ilişkilerini her yerde köklerinden söküp atma hedefi doğrultusunda, sosyalist bir devlet iktidarı (proletarya diktatörlüğü) kurmak gereklidir.

Toplumdaki ilişkilerin bu temel kavrayışını ve toplumu kökten değiştirmenin temelini özetlemek gerekirse: Ekonomik temel (üretim biçimi), belirli bir toplumda olabileceklerin nihai şartlarını ve sınırlarını belirleyen toplumun temelidir; ancak, ekonomik temeli dönüştürmek için ilerlemek için mevcut devlet iktidarını ve siyasi yönetim sistemini devirerek kökten farklı bir devlet iktidarı ve siyasi yönetim sistemi kurarak devrimin yapılabileceği ve yapılması gereken yer üst yapı alanıdır; siyasal kurumlar ve süreçlerin yanı sıra kültür ve ideoloji de dahil olmak üzere toplumsal ilişkiler ve bir bütün olarak üst yapı alanıdır.

Ya da basit ve açık terimlerle ifade etmek gerekirse: Günümüz dünyasında toplumu kökten değiştirmek için iktidarı ele geçirmelisiniz. Yani mevcut devlet iktidarını devirmek ve yeni bir devlet iktidarı kurmanız gerek. (7)

Bu Devrim Mümkündür ve Acilen Gereklidir

Bugün önümüzde duran tarihsel zorunluluk ve meydan okuma işte budur: Sözde “meşru” silahlı kuvvet ve şiddet tekeli olarak yoğunlaşan siyasi iktidar tekeli ile kapitalist-emperyalist sistemin devrilmesi, bir bütün olarak toplumun kökten dönüşümünü sağlayan sosyalist devlet iktidarının kurulması ve dünyadaki tüm sömürü ve baskı ilişkilerinin ortadan kaldırılmasıyla komünizmin nihai hedefini amaçlamaktır.

Bu devrim genel (ya da soyut) anlamda yalnızca tarihsel bir zorunluluk değildir. Bu acil bir taleptir; devasa nükleer silah cephaneliği ve yaşanabilir bir çevreyi giderek artan yıkım yoluyla yok eden, yalnızca halk kitlelerine korkunç ve gereksiz acıları dayatmakla kalmayıp aynı zamanda yaşamları yok eden ve ruhları ezen, aynı zamanda insanlığın varlığı için büyüyen bir tehdit oluşturan kapitalizm-emperyalizmin ortadan kaldırılması gerekliliği acil bir durumdur.

Bundan daha fazlası, devrimci komünistlerin Bir Deklarasyon, Bir Çağrı metninde açıkça belirttiği ve buradaki kilit noktaları detaylandıran bir makalede değindiğim gibidir: Bu durum, böylesi güçlü bir ülkede bile devrimin mümkün olduğu nadir zamanlardan biridir.

Bu nadir fırsat boşa harcanmamalı ve israf edilmemelidir. Sefaletin, gaddarlığın, yıkımın, dünyadaki milyarlarca insanın günlük yaşamı ve korkunç durumu olan acıların, yabancılaşmanın, korkunun ve umutsuzluğun olmadığı bir dünyaya aç olan herkesin, insanlık için kökten farklı ve özgürleştirici bir varoluş, geleceğin temeli ve mümkünlüğü varken, ayrıca bu meşru ve gerekliyken bunun için aktif olarak, örgütlü bir şekilde, bilimsel temellere dayanan tutku ve kararlılıkla çalışılması gerekmektedir.

Devrimci komünistlerin (revcomların) Gerçek Bir Devrim İçin Şimdi Örgütlenmeye Yönelik Bir Deklarasyon, Bir Çağrı metninin başında söyledikleri gibi:

Bu dünyaya şu an olduğu haliyle katlanamayan… bu kadar fazla kişinin insan yerine konulmamasından artık usanan… “Herkes için özgürlük ve adalet” iddiasının acımasız bir yalan olduğunu bilen… iktidardaki insanların (veya iktidara gelmeye çalışan kesimlerin) yanlış vaatlerine ve tatlı sözlerine rağmen adaletsizliğin ve eşitsizliğin sürüp gitmesine haklı olarak öfkelenen… işlerin nereye gittiği noktasında ve şu anda genç olmanın iyi bir geleceğin ya da herhangi bir geleceğin olmaması anlamına geldiği gerçeğiyle acı çeken… çok daha iyi bir şey hayal eden ya da bunun mümkün olup olmadığını merak eden… baskı, sömürü, yoksulluk ve çevrenin tahrip edilmesinin olmayacağı bir dünya için haykıran… gerçekten uğruna savaşmaya değecek bir şey için mücadele etmeye cesaret eden herkes bu devrimin bir parçası olmalıdır! (8)


Dipnotlar:

1) Bkz: Metalar, Kapitalizm ve Bu Sistemin Korkunç Sonuçları: Basit Bir Açıklama | Yeni Komünizm (yenikomunizm.com)

2) Bkz: İnsanlar Niçin En Saçma ve En Berbat Saçmalıklara İnanır? | Yeni Komünizm (yenikomunizm.com)

3) İlgili eserler için bkz: Yeni Komünizm | Yeni Komünizm (yenikomunizm.com) ve Breakthroughs [Atılımlar]: Marx’ın Tarihsel Atılımı ve Yeni Komünizm ile Daha İleri Bir Atılım | Yeni Komünizm (yenikomunizm.com)

4) Bkz: Kapitalizm-Emperyalizm – Yedi Milyar İnsanın Boğulması ve Yeni Temellerde Bir Dünya İçin Derin İhtiyaç | Yeni Komünizm (yenikomunizm.com)

5) Özellikle temel ve üst yapı arasındaki ilişkiyle ilgili olarak yazar, “Devrim Yapmak ve İnsanlığı Kurtarmak” içinden özellikle şu pasaja dikkat çekmiştir:

“Şu noktayı anlamak önemlidir: toplumda köklü bir değişim ihtiyacı, üstyapıda–insanların düşüncelerinde ve daha sonra da insanların oluşturduğu siyasal oluşumlarda- ortaya çıkar. İnsanlar gruplar oluşturur, programları olan ve toplumun temel ilişkilerinde olanları ve en temel anlamda üretici güçler ve üretim ilişkileri arasındaki çelişkileri yansıtan –indirgemeci, doğrusal ve birebir anlamda bir yansıtma değil, temel anlamda bir yansıtma-amaçları olan partiler kurarlar. Bu, az çok insanların düşüncelerinde ve daha sonra da politik örgütlerlde yansıma bulur. Fikirlerine göre harekete geçerken, düşünceleriyle ilgili olarak değişim arayışına girerken, insanlar da dâhil olmak üzere üretici güçleri serbest bırakmak ve özgür kılmak için yıkmak ve dönüştürmek zorunda oldukları (tekrar belirtelim, kısmi anlamda, sınırsız anlamda değil) devlet baskısı ve toplumdaki güç ilişkileri gibi sınırlamalarla -sadece ekonomik değil, aynı zamanda politik sınırlamalarla- karşılaşırlar. Toplumlar işte böylece köklü ve niteliksel bir biçimde değişirler, devrimler bu şekilde ve bu sebepten -kritik bir mücadele sayesinde- doğar ve oluşur.”

6) Bkz: Bir Kez Daha Niçin Bütün Diktatörlüklerin Kötü Olmadığı ve Niçin Sosyalist Bir Diktatörlük İstememiz ve Onun İçin Savaşmamız Gerektiği Üzerine | Yeni Komünizm (yenikomunizm.com)

7) Bkz: Gerçek Bir Devrim İçin Şimdi Örgütlenmeye Yönelik Bir Deklarasyon, Bir Çağrı | Yeni Komünizm (yenikomunizm.com)

8) Bkz: Gerçek Bir Devrim İçin Şimdi Örgütlenmeye Yönelik Bir Deklarasyon, Bir Çağrı | Yeni Komünizm (yenikomunizm.com)




İslami Anayasa Tartışmalarına Dair

Dünyada en fazla anayasa tartışmasının yaşandığı ülkelerin başında Türkiye geliyor. Bu Türkiye’nin demokratik (burjuva) bir ülke olması ve sürekli olarak “ilerlemesi” ile ilgili bir durum değildir. İbrahim Kaypakkaya’nın da söylediği üzere Türkiye Cumhuriyeti’nin “nispeten demokratik” (burjuva anlamda) dönemler yaşadığı olmuştur. Ama anayasa tartışmalarını çoğu zaman hakim sınıf kliklerinden birinin diğerini devlet gücünden ekarte etmesi ve iktidarı ele geçirerek rejimini tesis etmesi temelinde gerçekleşmiştir. Her ne kadar toplumun ilericileri “demokratik anayasa” bağlamında bu tartışmalara katılsa da, bu durum Türkiye’de yaşanan anayasa tartışmalarının merkezi odak noktasıdır. Ve tüm bunlar değişen dünya koşullarına bağlı olarak yapılmaktadır; örneğin İkinci Dünya Savaşı sonrası “çok partili” sürece geçiş ve anayasa tartışmaları, dünyada sosyalizmin güçlü etkileri ve ABD emperyalizminin “özgür dünya” safsatası koşullarında gerçekleşmiştir.

İslami Anayasa ve Allah’ın Anayasası Olarak Kuran

Din, Allah inancına göre toplumun örgütlenmesi demektir. Din -ister Hristiyanlık olsun ister Yahudilik isterse İslam- Allah inancının örgütlü bir güç olarak tüm toplumsal ilişkileri (sosyal, ekonomik, kültürel vb) örgütleme ve denetleme temel amacıyla hareket etmesidir. Dini kitaplar “kaynak” ya da “kişisel gelişim” kitapları değildir. Bu kitaplar sözde “öteki dünya” için bu dünyadaki bireylere nasıl olunması gerektiği ve insan ilişkilerini nasıl örgütlemesi gerektiğini; açıkçası nasıl bir insanlık topluluğu yapılması gerektiğini “farz” kılar, bu bir “tanrı buyruğudur”!

Kuran bir “anayasadır”. Bir topluluğun ekonomik ilişkilerinden, sosyal ilişkilerine, ceza sisteminden, cinsel ilişkilerine kadar toplumun nasıl yaşaması gerektiği, bireylerin nasıl davranması gerektiğine dair “Allah’ın emirleridir”. Şayet bu emirlere uyulmadığı taktirde, inanan kişiler “Allah tarafından cezalandırılacaklarını” bilirler! İslam temelli bir toplum isteyenler için Kuran bir “vicdan özgürlüğü” değil, varılması gereken bir “kutlu davadır”.

Çelişkinin diğer bir boyutu ise, -her ne kadar bunu uygulamak isteyen köktenci fanatik gruplar çok az olmasalar da- bundan 2 bin yıl önce alınan kararların ve izlenen pratiklerin bugüne harfi harfine uygulanamaz oluşlarıdır. Bu hem insanların 2 bin yıl önceki gibi, karşılaştıkları her doğa olayını ya da anlayamadıkları her sorunu “tanrının kudretine” yormamalarıyla -yani 2 bin yıl önceki aynı bilinç seviyelerinde olmamaları ile- hem de yaşadığımız toplumun yükselen küreselleşmiş kapitalist-emperyalist üretim ilişkileriyle ilişkilidir. BA’nın söylediği üzere “İnsanlar sistemler halinde örgütlenmiş toplumlarda yaşarlar. Bunlar, insanların temel ihtiyaçlarını karşılamak ve gelecek nesilleri sağlamak için birbirleriyle ve doğanın geri kalanıyla etkileşim biçimlerine dayanan sistemlerdir. Bu sistemlerin, herhangi bir bireyin veya insan grubunun hatta bu sistemlerde egemen konumu işgal edenlerin iradesinden bağımsız belirli temel ilişkileri ve işleyiş biçimleri vardır.”[i]

“İslami anayasa” tartışmalarını “ekonomik krizi kapatmak için yapıyorlar” kolaycılığına ve üstünkörülüğüne bırakmak hatalı olduğu kadar ahmakçadır da. Şüphesiz hakim sınıflar, ezilen kitlelerin yoğunlaşan ekonomik kriz karşısındaki memnuniyetsizliklerini “ideolojik araçlarla” bastırmak isterler ve bunu yapmaktan asla çekinmezler. Fakat bu basit bir “numara” değildir, toplumu şekillendirmenin ve yeniden şekillendirmenin bir parçasıdır.

Kapitalist üretim ilişkilerini sürdürmek ve güçlendirmek üzere bir sisteme aday olunduğunda, üst yapıda bu sömürü ve baskı ilişkilerini sürekliliğini sağlayan, ilerleten ve “meşruluk” kazandıran iktidar, siyasal, kültürel ve ideolojik olarak toplumsal ilişkilere sürekli ve sürekli müdahale eder. “Mevcut ekonomik temeli (üretim biçimini) ve buna tekabül eden toplumsal ilişkileri sürdüren ve uygulayan alan üst yapıdır. Bu nedenle, toplumun tamamının nasıl işleyebileceği ve işlemesi gerektiğine ilişkin şartları ve sınırları belirleyen her ne kadar toplumun ekonomik temeli olsa da, özellikle siyasal iktidarın egemenliği, toplumun yönünün ve özellikle toplumu kökten dönüştürme potansiyelinin belirlendiği ve çözüldüğü yer üstyapı alanındadır.”[ii]

“İslami Anayasa” Talebi Gündem Değiştirmek İçin Değil, Esas Gündemlerini Dayatmak İçindir!

İslamcı hakim sınıflarının önemli bir kısmı üretim ilişkilerini daha istikralı sürdürebilmek için üst yapısal alanda dinin “hegemonya” olduğu bir toplumu öngörmektedirler. Bunu ise Kuran anayasası ile harfi harfine yapamadıklarında, Kuran’ın temel alan bir anayasaya göre yapma yoluna koyulurlar. Onların istediği toplum budur! Onlar, insanların Kuran ile terbiye edilmiş, kültürel ve düşünceler alanında Kuran’ın hakim olduğu bir toplum idealiyle, İslamcı ve Türkçü bir toplum istemektedirler. Onlar sadece “İslam’ın son semavi din” olmasından ötürü değil aynı zamanda “Türk kültürüne en yakın din” ve hatta “Türkler ile birlikte dünyaya açılan din” olarak gördükleri için, böylesi bir toplum istemektedir!

AKP-MHP hükümetinin hem uluslararası kredibilitesinin zayıfladığı, Suriye’den Kafkaslara, Kırım’dan Libya’ya kadar yaptığı “neo-Osmanlıcı” hamleler sonucunda hem bölgesel çelişkileri kızıştırması hem kendisine yeni zorluklar yaratması, yalnızlaşmasına neden olmuştur. Buna paralel olarak Türkiye’nin 2016’dan beri içinde bulunduğu ekonomik krizin derinleşmesi, nüfusun çoğunluğunun asgari ücretle geçinmesi, geniş kesimleri etkileyen bir durum olarak halkın alım gücünün belirgin şekilde düşmesi ve kredi borçlarına dayalı bir “tüketimin” gerçekleşmesi de rejimin güçlü zorluklarıdır.

Gerici rejim tam da bu çelişkilere cevap verebilmek için toplumu İslamcı-Türkçü temelde polarize etmekte, “Müslüman olanlar” “Müslüman olmayanlar” ayrımını daha derinden çizmekte ve kendi güçlerini konsolide etmek istemektedir. Bu bir “gündem değiştirme” meselesi değildir! Bilakis rejimin toplumu götürmek istediği yere, İslamcı-Türkçü faşist bir toplum emeline dayalı yapılmaktadır. AKP-MHP tüm yaşadığı zorlukları, topluma bu emeli yani, “Müslüman Ülke Türkiye’nin” İslami anayasasını değişmemek üzere kabul ettirerek varacaklarını düşünüyorlar. Böylece hem kendi saflarındaki bölünmeleri engellemeyi ve konsolidasyonlarını güçlendirmeyi, hem de muhalif kesimlerden gelen saldırılara daha etkili karşılık vereceklerini düşünüyorlar.

“İslami anayasa” tartışmalarını “ekonomik krizi kapatmak için yapıyorlar” kolaycılığına ve üstünkörülüğüne bırakmak hatalı olduğu kadar ahmakçadır da. Şüphesiz hakim sınıflar, ezilen kitlelerin yoğunlaşan ekonomik kriz karşısındaki memnuniyetsizliklerini “ideolojik araçlarla” bastırmak isterler ve bunu yapmaktan asla çekinmezler. Fakat bu basit bir “numara” değildir, toplumu şekillendirmenin ve yeniden şekillendirmenin bir parçasıdır. “Numara” diye ifade edilen İslam Anayasası tartışması, İslamcı-Türkçü ideolojinin etkisi altındaki kitleleri hareket geçirmekte ve gerçi kutuplaşmayı daha derinden karmaktadır. Toplumun bu temelde polarize edilmesinin olası sonuçları hiç de “numara” değildir. Zira onların öngördüğü ve arzuladığı toplum, kapitalist üretim ilişkilerini, sömürü ve baskıyı “Ortaçağ” ideolojisiyle düzenleyen, ırkçı, faşist anti-bilimsel dünya görüşleri; başta kadınlar ve LGBTQ bireyler olmak üzere, ezilen Kürt ulusu ve azınlık inançlar üzerinden sonu gelmez acılara neden olacak, göçmenlerin şeytanileştirilmesi hız kazanacak, insanlığı ve birçok canlı türünün varoluşsal sonunu hazırlayan çevresel bir felakete doğru sürükleyen iklim krizini daha da güçlendirecektir.

Sonuç olarak, anayasa tartışmalarının göbeğinde yatan mesele, hakim sınıf kliklerinin günümüz dünyasında (kapitalist-emperyalist dünya) nasıl bir Türkiye (nasıl bir rejim) istedikleri üzerine bir tartışmadır. Egemen olan İslamcı-Türkçü kliğin “İslami anayasa” önermesi “numara” olmadığı gibi, muhalif klikler içerisinde yürüyen “parlamenter sistem” tartışmaları da sadece bir “karşı cephenin” kurulması meselesi değildir. Muhalif cephenin (hali hazırda 6 siyasi partinin) birlikte adım atmaları ve “yönetim sistemi” üzerine tartışmaları, “demokrasi” referansları orta sınıfları, sol kitleleri ve Kürt ulusunu kendi güdümüne çekme kaygısı olmakla birlikte, yine bu klikler içerisinde de “liberal demokratik” referanslara nispeten bağlı olan güçlerin de olduğu akıllarda tutulmalıdır.

Göz önünde bulundurulması gereken temel husus, tüm bu çelişkilerin ve çelişkilerin hareket halinde oluşlarının -değişim halinde oluşlarının- dünya arenasına bağlı olarak vuku bulduğu gerçeğidir. Yakın tarihte Taliban’ın Afganistan’daki teokratik-faşist rejiminin ilanı, dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Türkiye’deki İslamcılara güç ve “aynısını yapma arzusu” vermekle birlikte, Türkiye’nin Batı’yla, Rusya’yla ve bölge devletleriyle olan zorlukları hakim sınıfları yeni yollar aramaya itmektedir. Çelişkinin diğer ucu ise İslamcı-Türkçü faşist kliklerin rejimlerini sürekliliğini sağlamak ve konsolide etmek için daha tehlikeli hamleler yapması, onların rejiminin parçalanmasına ve bu klikten bazı güçlerin diğer “muhalif” kampa geçmesine de vesile olabilir. İbrahim Kaypakkaya’nın da dediği üzere:

“Komprador büyük burjuvazi ve toprak ağaları [iii] elbette sadece değişmez ve dondurulmuş iki siyasi kamptan oluşmamıştır. Bu defa, bu kampların birinden diğerine geçiş daima mümkündür ve öyle de olmaktadır. Öte yandan her kamp kendi içinde de mütecanis (homojen) değildir. Gericiler bir yığın çelişkilerle paramparça olmuşlardır. Ve bu parçaların her biri diğerinin gözünü oymaya hazırdır. Fakat, nispeten birbirine yakın menfaati olanlar, daha derin menfaat çelişkileriyle ayrıldıkları parçalar karşısında birleşmektedirler. İşte, gerici siyasi kamplar böyle teşekkül etmektedir.” [iv]


Dipnotlar:

[i] http://yenikomunizm.com/dunya-neden-boylesine-berbat-durumda-ve-bunu-radikal-olarak-degistirmek-icin-ne-yapilabilir-temel-bir-bilimsel-anlayis/

[ii] http://yenikomunizm.com/dunya-neden-boylesine-berbat-durumda-ve-bunu-radikal-olarak-degistirmek-icin-ne-yapilabilir-temel-bir-bilimsel-anlayis/

[iii] Burada açıkça belirtmek gerekir ki, bugün Türkiye/Kuzey Kürdistan’da “toprak ağaları” sınıfı yoktur. O yüzden burada dikkat edilmesi gereken husus yoldaş Kaypakkaya’nın izlemiş olduğu bilimsel yöntemdir.

[iv] İbrahim Kaypakkaya, Nisan Yayınları, Sf 383




Dini Muafiyet Aşıyı Reddetmek İçin Meşru Bir Gerekçe Değildir!

Editörün Notu: Aşağıdaki yazı Bob Avakian’ın 30 Eylül 2021 tarihinde yazmış olduğu ve bir süredir devam ettiği COVID-19 pandemisine yönelik yazı dizisinin son yazısıdır. Çevirisini okurlarımızın dikkatine sunarız.

Kaynak için bkz: NO RIGHT TO KILL WITH RELIGION “Religious Exemptions” Are Not a Legitimate Reason for Refusing Vaccines | revcom.us

Editörün Notu II: Bu makaleyle beraber revcom.us sitesinde Bob Avakian’ın yayınlanacak sonraki makalelerinin başlıkları da okurlarla paylaşılmıştır, bunlar: “Dünya Neden Böylesine Berbat Durumda ve Bunu Radikal Olarak Değiştirmek İçin Ne Yapılabilir – Temel Bilimsel Bir Anlayış, Abolisyon (Lağvetmek) – Gerçek ve İllüzyon Olan, “Yaşayan Marksizm vs. Bayağılaştırılmış Marksizm – Cansız Reformlar Değil Özgürleştirici Devrim”


Neden COVID aşılarını olmak için var olan gereklilikleri baypas etmek adına “dini muafiyet” adı verilen bir şey var? Bu son derece yanlış ve zararlıdır. Daha önce de söylediğim üzere aşı olmamak için iyi bir neden YOKTUR (Gerçekten aşının sağlıkları konusunda bir engel olabileceği gerçek tıbbi durumları olanlar dışında). İnsanların (bu ülkede) aşı büyük ölçekte ücretsiz ve mevcutken aşı olmayı reddetmeleri COVID’in devam etmesi, mutasyona uğraması ve kesinlikle gereksiz ciddi rakamlarda ölüme neden olmasına sebebiyet veriyor. Basit bir şekilde söylemek gerekirse: Dini muafiyet diye bir şey OLMAMALIDIR.

İnsanların dini inançlara sahip olmaya hakları vardır ve bu hakları olmalıdır, ancak başkalarına, topluma (ve dünyaya) bu inançlar adı altında ciddi zararlar vermeye hakları yoktur.

Dininiz size buyurduğu için birisini meşru bir şekilde öldüremezsiniz, soyamazsınız veya saldıramazsınız. Bilime dayanan ve geçerli bir nedeni olmayarak aşı olmayı reddeden-ve başkalarının yanında özellikle kapalı alanlarda maske takmak gibi diğer önemli önemleri reddeden-  bu insanlar COVID’in yayılmasına ve insanların ölmesine aktif bir şekilde katılmaktadırlar.

Daha önce de belirttiğim gibi: ‘’Bugün Amerika’da COVID nedeniyle ciddi şekilde hasta olan veya ölen insanların %90’ı aşı olmamıştır (aşısızdır).’’ [i] Ve bu meselenin ciddi anlamda ırksal bir boyutu da bulunur: Siyahi halkta dahil olmak üzere diğer etnisitelerden halklar COVID sebebiyle daha yüksek oranlarda ölmektedirler.

“Dini muafiyetler” ile ilgili problem, aşı olmayı reddeden ve aşılarla ilgili saçmalık derecesinde dedikodular yayan, haksızca yalan söyleyen ve zararlı dezenformasyonlar yaratan bu insanların büyük çoğunluğunun (hepsinin değil) aynı zamanda bilim karşıtı kaçık faşistler, aleni beyaz üstünlenmecisi, sonuna kadar adanmış kaçık ve fanatik dini (Hristiyan) köktendinciler olmalarıdır. Aşılarla ilgili “dini muafiyetlere” izin vermek, COVID pandemisinin devam etmesine, insanların özellikle de azınlık insanların ölmesine aşırı zararlı eylemleriyle neden olan çok sayıdaki bu insana “hukuki bir kılıf” da olmasıdır.

Bir kere daha söylemek gerekirse, ‘’dini muafiyet’’ diye bir şey olmamalıdır. Yazmış bulunduğum Kuzey Amerika Yeni Sosyalist Cumhuriyeti İçin Anayasa’da öne sürülen önemli ve konuyla çok ilgili bir bölüm:

“Dinsel inanç ve pratikler kanunların ihlali durumu ve gerekli yasal süreçler aracılığı dışında yok sayılamaz ve tenzil edilemez…Yapılmasına izin verilmeyecek bir başka şey; dini grup, insan ve kurumlarının genelde Cumhuriyetin tüm insanları için geçerli olmayan haklara ve ayrıcalıklara sahip olmasıdır.” [ii]

Bu prensip genel olarak bütün topluma, şu an yaşadığımız kapitalist-emperyalist sisteme de uygulanmalıdır. Doğru, bunun yapılması çok zordur, özellikle de Hristiyan faşistler Yüksek Mahkeme’de baskın güçken ve kapitalist-emperyalist yönetici sınıflar için genel olarak dinin ön plana çıkartılması ve teşvik edilmesi temel bir prensip olan “kilise ve devletin” ayrılmasını ihlal etse bile önemli olmasıdır. İşte bu da, bu sistemi, şiddetli yönetimini (diktatörlüğünü) süpürüp atmak ve yerine Kuzey Amerika’da Yeni Sosyalist Cumhuriyet İçin Anayasa’ya dayanan sosyalist bir sistemle değiştirmek için başka bir nedendir.


[i] http://yenikomunizm.com/nicki-mirage-ve-gercek-zarar-veren-digerleri-icin-ciddi-bazi-bilimsel-gercekler/

[ii] Kuzey Amerika Yeni Sosyalist Cumhuriyeti İçin Anayasa, 3. Bent İnsan Hakları ve Her Türlü Sömürü ve Tahakkümü Ortadan Kaldırma Mücadelesi 1. Bölüm: Kuzey Amerika’nın Yeni Sosyalist Cumhuriyeti’nde Temel İnsan Hakları, Yönetimin Amaç ve Rolü, Halkla Yönetim Arasında Çelişkiler, 2. Kısım, ‘’Legal ve Sivil Haklar ve Özgürlükler’’, alt-kısım 3F. (Bu anayasaya web sitemizdeki e-kitaplar bölümünden ücretsiz olarak erişebilirsiniz.)